@allev
|
Sol gözümü tutarken kendimi buldum. Ne olmuştu? Gözlerimin acısını yeni fark ediyordum. Malle şaşkın ifadelerle bana bakmaya devam ediyordu. Daha yeni bilinci açıldığı için bazı şeyleri anlamakta zorlanıyor olmalıydı. Tekrar sordu: “Senin gücünle mi? Nasıl yani?” Yönetici Mod sayesinde olduğumu direkt olarak söyleyemezdim: “Artık eskisinden daha güçlüyüm.” “İyi de nasıl?” Bir cevap vermedim. Malle ısrarcı hareketlerinden vazgeçti. Sanırım kendini toparlamıştı: “Söyleyemezsin değil mi?” “Evet.” “Tamam, sorgulamayacağım.” Enerjim henüz bitmemiş gibi gözüküyordu. Sol gözümdeki anlamsız acı dışında herhangi bir sıkıntı yok gibiydi. Etrafı inceleyebilecek kadar enerjim kalmış olmalıydı. Fakat yine de enerjimin bir anda bitmesi ihtimaline karşılık tüm komutları kapatmıştım. Sadece kombinasyonlu Analiz’i ve Vizör’ün bir diğer seçeneği olan Haritalandırılmış Vizör’ü kullanmaya karar verdim. Etrafta yaşayan ve bizi görmüş bir insan olup olmadığını öğrenmeliydim: “Sende farklı bir şeyler seziyorum Lily. En başından beri böyle düşünüyorum. Bu dünyanın düzenini tamamen değiştirebilecek bir şeyler…” “Güzel. Görünürde kimse yok.” “Ah… Evet.” Malle neyden bahsediyordu bilmiyordum ancak bu dünyada var olabilmem için bir şeylerin değişmesi gerektiği aşikardı. Gücümün sınırlarını genişletmeliydim. Çok çabuk enerjim bitiyordu. Buna bir çözüm bulmam gerekiyordu. Malle’yi yattığı yerden kaldırdım. O üstünü temizlerken bundan sonra ne yapacağımızı düşünmemiz gerekiyordu. Bu büyük insan topluluğu içerisindeki herkes peşimizde olursa burada kalamazdık. Dinlenecek vakit yoktu. Bir an önce şu doktor denen insanı bulmalı ve buradan çıkmalıydık: “Doktor denen insan nerede?” “Eğer yerini değiştirmediyse biliyorum. En son yedi sene önce görüşmüştüm.” “Bir an önce bul.” Malle başını aşağı yukarı hareket ettirdi ve sonra önüme geçip ilerlemeye başladı. Karanlık olmasına rağmen kasaba ışıkları etrafı aydınlatıyordu. On dakika geçmişti. Köy de karanlık olmasına rağmen geceleri birçok insan dışarıdaydı ama bu büyük kasabada bir tane bile insan dışarı çıkmamıştı. Işıkların aydınlatmadığı köşelerde bulunan birkaç insandan başka kimse dışarıda değildi. Bulunduğumuz rotada kimse yoktu sanırım. Yine de Haritalandırılmış Vizör’ü kullanarak çevremde olup bitenleri incelemeye karar verdim. Bir gözüm Malle’yi takip ederken diğer gözümle çevreyi izliyordum. Biz doktoru aramaya başlayalı yirmi dakika olmuştu. O sırada peşimizden gelen, çevreye yayılmış bir şekilde birçok insan tespit ettim. Sayabildiğim altmış beş insan vardı. Bu insanlarla da karşılaşacak olursak onları da Hiçlik ile diğer boyuta hapsedebilir miydim? Bunun için yeterli enerjim olmayabilirdi. Diğer boyut küçük bir alandı. Bu sefer hepsi birden, aniden saldırabilirlerdi. Bu yüzden de komut istenildiği gibi çalışmayabilirdi. Arşiv’den enerji tüketmeyecek bir şeye ihtiyacım vardı. Güç komutu işe yarar mıydı? Bedenim onların iğrenç vücut sıvılarıyla kirlenecekti ancak ele geçirilmekten iyidir diye düşündüm. Ayrıca Hız komutunu da bulmuştum. Kısa bir süreliğine kalan enerjimi de tasarruf ederek kullanabilirdim. Hem hızımdan dolayı kirlenmemiş de olacaktım. Bu daha mantıklı gözüküyordu ve Malle’ye seslendim: “Bekle.” Malle aniden arkasını döndü: “Ne oldu?” “Peşimizdeler.” “O zaman çabuk olmalıyız! Bekleyemeyiz.” “Merak etme.” “Bu sefer daha kalabalık olmalılar. Nasıl baş edeceğiz?” “Sadece bekle.” Durduktan sonra arkamdaki karanlık kısımlara doğru döndüm ve yüksek bir şekilde seslendim: “Hey! Eğer benim peşimdeyseniz hepiniz birden karşıma çıkın!” Bir süre ses gelmedi, bekledim. Sonra karanlık köşelerden, binaların içinden ve çatılardan birçok insan karşımda toplanmaya başladı. Benim yaptığım sayımdan daha fazlası gibi görünüyordu. Analiz ile hızlı bir şekilde tekrar sayım yaptığımda karşımda doksan sekiz kişi vardı. Hızım sayesinde saniyede on kişiyi halledebilirdim. Fakat ufak bir hesaplamadan sonra şu an kullandığım komutlardan dolayı maksimum dokuz saniyelik enerji harcayabilirdim. Kısacası sadece seksen kişiyle sınırlıydım. Malle’nin kolunu tuttum ve kulağına doğru çok ses çıkarmadan birkaç şey söyledim: “Malle, bana kısa kılıçlarından birini ver.” Malle başta vermek istemese de vermesi gerektiğini anlamıştı: “Seksen kişiyi halledeceğim. Ardından kalan on sekizi beraber halledeceğiz.” Malle tekrar başını aşağı ve yukarı hareket ettirdi. Hazır bir şekilde beklemeye başladı. Bu sırada insanların arasından birisi çıktı. Konuşmaya başladı: “Cadı! Kardeşlerimiz seninle mücadele ettikten sonra bedenlerini hiçbir yerde bulamadık. Onlara ne yaptın?” Karşımdaki insan çok güçlü görünmüyordu. Küçük ve zayıf duruyordu. Malle gibi görünüyordu ancak Malle güçsüz değildi. Bu insan da göründüğü gibi olmayabilirdi. Benden bir cevap bekliyor gibiydi: “Bana saldıran o insanların nerede olduğunu mu öğrenmek istiyorsun, insan?” Cevap vermemişti. Yüzünde korkmuş bir ifade bulunuyordu. Bu korkmuş ifadeyi daha da artırmaya karar verdim: “En azından kemiklerini bulabilmiş olmalısınız.” Arkasındaki geri kalan insanlar, kemik kelimesini duyduktan sonra büyük bir korku duygusunun içerisine kapılmışlardı. Gözlerinden anlaşılıyordu: “Size göstereceğim. Arşiv! Hiçlik!” İçeridekileri boşaltmak nedense enerji harcamıyor bile diyebilirdim. Zaten komut şu ana kadar kapalıydı. Bu da oradaki insanların sonsuzlukta yok olduğu anlamına geliyordu. Sadece zamanı biraz geriye alıp kemikleri getirmeliydim. Sonuçta boyutun kontrolü bendeydi. Bir saniyelik enerjimin sınırlarını zorlamış olacaktım ancak buna değerdi. Bu insanları daha rahat alt etmemizi sağlayacak, verimliliği artıracaktı. Komutu sesli bir şekilde söylememe gerek yoktu. Aklımdan geçirmem bile yeterliydi ancak önümdeki insanları korkutmak için bu daha etkili bir yoldu. Komutun aktifleşmesiyle birlikte hayatı sonlanmış insanların kemikleri önümde yığıldı. Bunu gören insanlar korku duygusu ile geriye doğru adımlar atmaya başladılar. Tekrar konuşmaya başladım: “Sizin de sonunuz bu insanlar gibi olacak!” “Kardeşlerim! Korkmayın! Yüce Ana bizlerle! Bu cadıyı yakacak ve ölmüş kardeşlerimizin intikamını alacağız! Saldırın!” Hepsi birden görüş açımda olacak şekilde üzerime doğru gelmeye başladılar. Malle’ye doğru dönüp sessiz bir şekilde, kendisine benzeyen insanı bana bırakmasını söyledim ve Hız komutunu aktifleştirdim. Komutun aktifleşmesiyle beraber en önde üzerime doğru gelen insanlardan Malle’ye benzeyen insan haricindeki on kişiyi, milisaniyeler içerisinde yere sermiştim. Kalan insanlar şaşkın ifadelere fırsatı olmadan her saniye başına onar kişinin bedeni zemine düşüyordu. Beşinci saniyeden sonra insanlar farkına varmaya başlamıştı. Onların ortaya çıkan karışık duygularından faydalanarak Malle ile teker teker kalan insanların da hayatlarını sonlandırdık. Geriye sadece Malle’ye benzeyen kalmıştı. Diğer herkesin hayatını kaybetmesiyle birlikte kendisi de beni yenebileceği düşüncesinden vazgeçmiş bir şekilde önümde yere oturdu. Elinde tuttuğu kılıcını bıraktı ve kafası aşağıya doğru bakmaya başladı. Bu sırada Malle de yanıma geldi, ben de emin olmak için bir kez daha Haritalandırılmış Vizör’ü kullanarak kurtulan insanlar var mı diye çevreye baktım. O sırada binaların arasından bizi izleyen birisini tespit ettim. Malle’ye onu buraya getirmesini söyledim. İzleyen kişinin yerini söyledikten sonra Malle yanımdan ayrıldı. Yerde oturan insana döndüm ve bakmaya başladım. O da konuşmaya başladı: “Yok ettiğin insanlar öldü değil mi?” Cevap verdim: “Evet, size göstermiş olduğum gibi...” “Sen gerçekten cadısın.” “Cadının ne demek olduğunu bildiğimi sanmıyorum.” “Senin gibi insanları insan dışı yöntemlerle öldürenlere cadı denir. Pislik. Cehennemde…” Çok anlamsız konuşuyordu. Bilgilerinin gerekli olmadığı kanaatine vardım. Son sözüyle birlikte kafasını tek hamlede kestim. Bu sırada Malle de bizi izleyen insanı getirmişti. İnsanı tutarak getirmiş ve yanıma ulaşınca önüme doğru fırlatmıştı. Kafası bedeninden ayrılan, hayatı sonlanmış insanın başı Malle’nin getirdiği insanın önüne düştü. Ben de konuşmaya başladım: “Senin son sözlerin neler, insan?” Önümdeki insan, bana korku ifadesiyle bakarak konuşmaya başladı:
“Bekle, bekle, bekle! Ben size saldıranlardan değilim. Ben sadece bir arkeoloğum.”
“O da ne demek oluyor?”
Malle araya girdi: “Arkeolog; antik şeyleri araştıran, onlardan bilgi almaya çalışan kişilere deniyor.” “Hm…” Adam tekrar konuşmaya başladı: “Sen antik yazılardaki kişiye benziyorsun. Bak. Her şeyi açıklayabilirim. Lütfen beni de öldürme. Lütfen!” Bu dünyayla alakalı eski kalıntılardan bilgi almaya çalışan bir insan benim için iyi bir kaynak olabilirdi. Malle tekrar araya girerek beni engelledi: “Lily. Bu adamı öldürmeyelim. Etrafımızda olanlar hakkında bilgi sahibi olmamız gerekiyor ve bu adamın çok şey bildiğine dair tahminlerim var. Ne diyorsun?” Bu yüzden o adamın hayatını sonlandırma isteğim yok oldu. Ona doğru eğildim ve onunla yine konuşmaya başladım: “Senin hayatını sonlandırmayacağım.” İnsan, minnettarlık göstermeye başladı. Rahatsız ediciydi: “Çok teşekkür ederim hayatımı bağışladığın için.” “Nerede yaşıyorsun?” “Ben sadece gezgin bir arkeoloğum.” “Yani?” “Yani, üç veya dört ayda bir şehir değiştiririm.” “Şu an nerede yaşıyorsun?” “Şehrin biraz köşesinde ufak bir yerde kalıyorum.” “Güzel, şimdi seninle oraya gideceğiz.” “Ne?” |
0% |