@allev
|
Malle hızlı bir şekilde konuşuyordu: “Lily! Acele etmeliyiz. Biz yardım etmezsek birçok insan hayatını kaybedecek!” “Malle…” “Yine o gücünü kullan, hepsini ortadan kaldıralım!” Hiçlik’ten bahsediyor olmalıydı ama daha Analiz’i bile kullanamıyorken Hiçlik’i kullanmam, mümkün değildi. Bunu ona anlatmaya çalışıyordum. Fakat Malle, beni duymuyordu: “Ama…” “Kaybedecek zamanımız yok, hadi Lily!” Malle kolumdan tuttu ve beni o büyük ışığın geldiği alana doğru götürmeye başladı. Ne yapacağımı bilmiyordum. Enerjim yoktu, Arşiv’e bağlantım yoktu, hiçbir komutu kullanamıyordum. Sadece fiziksel gücümle ne kadar engelleyebilirdim bilmiyordum. Özünde o bile yok denilebilirdi. Şu an Malle’den daha zayıftım. Bulunduğumuz yapıtın kapısına ulaştığımızda kapı bir anda parçalarına ayrılmıştı. Malle beni geri itti ve yere düştüm. Kendisi kısa kılıçlarını çekmiş, ellerinde uzun kılıçlarla içeri giren iki insanı engellemeye çalışıyordu. Bu insanlar parlak metal kıyafetler giyiyordu. Anında fark etmiştim. Conrad’ın Tesis’e doğru gelirken bulduğumuz Axtje Birliğine ait olan metal parçaya benziyordu. Bize saldıranlar gerçekten de onlardı! Ayağa kalktım ve Malle’nin sağındakine, sağ elimle sert bir yumruk savurdum. Metal plakaya vurduğum gibi elimde büyük bir acı hissetmiştim. Bedenini ve kafasını koruyan demirden plakalar kullandığından etkili bir savurma olmamıştı ancak savurmanın etkisiyle dengesini kaybetmişti. Görebilmesi için kafasını koruyan demir plakanın göz kısımları boşluktu. Sol elimdeki iki parmağımı bu insanın gözlerine soktum ve sivri tırnaklarım sayesinde ölümcül bir hasar verebilmiştim. Orada hayatını kaybetmişti. Parmaklarımı geri çekip Malle’ye baktım. O da diğer insanı demir plakaların zayıf noktalarından kısa kılıçlarını sokarak hayatını sonlandırmıştı. Fakat çok zorlanmıştım. Sanki o ilk gücüm, yok gibiydi. Yapıttan dışarı çıktık ve büyük ışığa doğru ilerlemeye devam ettik. Kapının dışında Conrad’a rastladık. Onun insanların hayatını sonlandırma becerisi yoktu. Tam hayatı sonlandırılacakken Malle araya girip engel olmuştu. Bunun üzerine Conrad da bizle gelmeye başladı. Büyük ışığa doğru giderken önümüze birkaç grup insan daha çıkmıştı. Onların da sorunsuz bir şekilde hayatlarını sonlandırdık ve sonunda o büyük ışığın kaynağına ulaştık. Etrafı dayanılmaz bir koku kapladı. Bu ışığın böyle kokmaması gerekiyordu. Daha önceden de karşılaşmıştım ama böylesini ilk defa görüyordum. Sonrasında birkaç şey hatırlamıştım. Bu ışık, ateş denen ısı ve ışık kaynağıydı. Fakat oluşması için bir hammaddeye ihtiyacı vardı. Biraz daha dikkatli bakınca bu kaynağın insanların bedeni olduğunu gördüm. Etrafımıza da iyice bakınca, bu alana saldıran insanların hayatlarını kaybetmiş insanları kullanarak ateşi büyüttüğünü anladım. Her tarafımız bir anda, tahmini olarak elli ile altmış arası insan tarafından kapatıldı. Kaçacak yerimiz yoktu. Hepsi de o sert metal plakalardan kullanıyordu. Ardından bize saldıran insanlar tarafından ateşin yanına doğru iki insan götürüldüğünü gördük. Malle birden bağırdı: “Doktor Percival!” Cevap vermediler. Ağızları kapalıydı. Evet, o götürülen insanlardan birisi oydu. Diğeri de onun yanında bulunmuş görevli birisiydi. Asistanıydı. Ateşin karşısında bir yerde durdular. İkisini de yere yatırdılar. Sonra da beklemeye başladılar. Çevremizde bulunan insanlar ellerinde kılıç taşımıyordu. Uzun bir ağaç parçası ucunda da sivri bir kısa kılıç gibi bir şey kullanıyorlardı. Etrafımızı saran insanlar o uzun silahları bize doğru tutuyordu. Herhangi bir harekette bize saplamak için bekliyorlardı. Bir yere kıpırdayamazdım. Birkaç tanesinin bana saplanması, beni bir anda hareketsiz bırakmasa da çok geçmeden bilincimi kaybetmeme sebep olurdu. Yapabileceğim tek şey bir boşluk aramaktı. O sırada Malle konuşmaya başladı: “Niye bunu yapıyorsunuz? Pislikler! Amacınız ne?” Büyük ateşin içinden birisi cevap verdi: “Tabi ki de ölmeniz!” Yavaş adımlarla ateşin içinden yürüyerek çıktı. Her tarafını kapatan siyah bir kıyafet giyiyordu. Ateşin içinden çıkmış olmasına rağmen kıyafet o ısıya dayanmıştı. Yanmıyordu. Yüzü görünüyordu. Gözleri ateşin rengi ile aynıydı. Sanki gözleri yanıyordu. Yüzü beyazdı. Saçları görebileceğim en siyah renkteydi ve bir insanda asla göremeyeceğim bir yüz ifadesine sahipti. Saçlarının uçları ateşten dolayı tutuşmuş ama saçları kesinlikle yanmıyordu. Saçlarındaki ateş hiç ilerlemiyordu. Kadın tipinde ve her ne kadar insan gibi görünse de karşımızdaki bu kişinin insan olmadığından o anda emin oldum. O büyük ateşin içinden çıkmıştı. Üzerimize doğru geliyordu. Etrafımızdaki insanlara bir el işareti ile geri çekilmelerini ifade etti. Hareket alanımız genişlemişti. Bize yaklaşık altı metre kadar bir mesafede durdu ve konuşmaya devam etti: “Bugün iyi günümdeyim. Bana saldırmanız için size bir şans vereceğim.” Malle cevap verdi: “Şansa ihtiyacımız yok!” Varlık, yüksek bir gülme sesi çıkardı: “Haha! Bu güzeldi.” Malle bana bakarak karşımızdaki insanın duyamayacağı bir sesle konuştu: “Lily, şimdi dediğimde ben saldırıyorum sen de gücünü kullanarak beni destekliyorsun anlaştık mı?” Gücümün olmadığını tam söyleyecekken karşımızdaki varlık, aynı gülme sesini çıkardıktan sonra konuşmaya başladı: “Haha! Onun şu anda hiçbir gücü yok. Bilmiyor muydun?” “Sen onun ne kadar güçlü olduğunu bilmiyorsun!” “Elbette biliyorum.” Malle şaşkın bir ifade yaptı. Karşımızdaki varlık, bize çok rahatsız edici bir şekilde bakıyordu. İçimde tuhaf bir etkinin oluştuğunu hissediyordum. Bunu Malle de hissediyor olmalıydı. O varlık, bu etkiyi biraz artırmaya başladığını algıladım. Ona baktıkça da etkisi, çok daha fazla artıyordu. İnsan tabiriyle korkunç ötesi bir duygu olmalıydı. Bir anda, Malle ile benim, arkamızdan bir ses geldi. Arkamızı döndüğümüzde Conrad yere düşmüştü. Yüzü donuk bir renkteydi. Gözleri bembeyazdı. Sanırım bu etkiye dayanamayıp hayatını kaybetmişti. Malle’ye baktım. Yüzü çok fazla korkmuş görünüyordu. O sırada varlık tekrar konuşmaya başladı: “Haha! O kadar çabuk öleceğini düşünmemiştim!” Malle’ye baktı ve konuşmaya devam etti: “Demek hala bizimlesin. Hm… O zaman şöyle yapalım.” Varlık, doktor ve yanındaki insanı elleriyle boyunlarından tutarak kaldırdı. Malle: “Hayır, bırak onları!” Varlık, ateşe doğru yürümeye başladı. İçerisine girdi ve canlı canlı o insanların yanmasına izin verdi. Benim için çok bir sıkıntı olmasa da Malle bunu kabul etmemişti: “Pislik! Seni öldüreceğim! Seni öldüreceğim!” Varlık cevapladı: “Güzel! Kıvama geliyorsun.” Malle’nin durumu iyi değildi. Varlığın bize verdiği etki ve bu yaşananlar sonrasında aklını kullanmayı bırakmıştı. Öleceğini bile bile ateşe doğru gitmek istiyordu. Tüm gücümle onu tutuyordum. Onun hayatını sonlandırmasına izin vermeyecektim: “Malle! Sakinleş! Oraya gidersen hayatını kaybedersin!” “Onu öldüreceğim! Onu öldüreceğim!” “Dur!” Varlık, ateşin içinden çıkarak tekrar altı metre kadar yakınımıza geldi. Malle’yi sadece kıyafetinden tutabilmiştim. Biraz daha zorlarsa kıyafet dayanmayacaktı: “Malle! Sakinleş!” “Gebereceksin! Gebereceksin!” “Malle!” Varlık tekrar cevap verdi: “Seni bekliyorum. Sıkıldım artık.” Varlık, elinde tuttuğu alevli kılıcını tırnakları ile temizler gibi bir dizi eylem yaparken Malle’nin kıyafet parçası daha fazla dayanmadı ve parçalandı. Malle tüm gücüyle o varlığın üzerine doğru ilerledi. Ben de peşinden onu durdurmak için hareketlenmiştim. Onu tam tuttum derken o varlığa zaten ulaşmıştık. Çok kısa bir süreliğine de olsa varlık, elini kaldırdı ve çok hızlı bir şekilde kılıcını savurdu. Bir saniye içerisinde, bir anda, Malle de ben de yere düştük. Onu yakalamak için bir kolumu ona uzatmıştım. Yere düştüğümde o kolumu hissetmiyordum. Malle’ye doğru baktığımda ise görmek istemediğim bir şeyle karşılaştım. Malle’nin bedeni ortadan ikiye ayrılmıştı ve uzatmış olduğum sağ kolum, havada dönerek varlığın önüne düşmüştü. Malle’ye doğru yaklaşmak için ayağı kalktım. Zor bir şekilde yürüyordum. Gücümün hızla azaldığını hissediyordum. Zaten yeterli seviyede bile değildi. Malle’nin ikiye ayrılmış yüzünü gördüm. Anında hayatını kaybetmiş olmalıydı. Ben de ondan sonra büyük ihtimalle bilincimi kaybedecektim. Hayatı sonlanmış olsa da bana bakıyordu. Gözleri çok korkmuştu. Gözlerinden göz sıvısı akıyordu. Açık kalmış ağzının yarısı bir tarafta diğer yarısı ise diğer bir taraftaydı. Başından beri beraber olduğum insan, her ne kadar bir insan olsa da güvenebildiğim tek insan, artık yoktu. Ne hissetmem gerekiyordu? Ne yapmalıydım? İnsanlar bu durumlarda ne yapardı? Hatırladım. Göz sıvıları akardı. Farkında olmadan göz sıvımın aktığını hissettim. Onun dışında herhangi bir şey hissetmiyordum. Biraz daha Malle’ye yaklaştım. Varlık tekrar konuşmaya başladı: “Bütün bunlar senin içindi ama senin dışındaki herkes öldü. İşe bak! Ne yapsam ki seninle?” Cevap vermemiştim. Ne düşüneceğimi bilmiyordum. Ne cevap vereceğimi de bilmiyordum. O varlığın önüne kadar gidip kolumu elime almış, olduğu yere takmaya çalışıyordum. Artık bir şey hissetmiyordum. O sırada tanıdık bir ses duydum: “Kız kardeşim, bana yardım ettiğin için teşekkür ederim.” Bu duyduğum ses Haura’ya aitti. Demek bütün her şeyin arkasında o vardı. Neydi ki o her şey? Ne olmuştu? Düşünmemeliydim. Daha fazla düşünmedim. Sadece kolumla uğraşıyordum. Varlık Haura’ya cevap verdi ve konuşmaya başladılar: “Düzene engel olmaya çalışacak herkesi zevkle ortadan kaldırırım, kız kardeşim.” “Elbette. Onunla ben ilgilenirim. Sen hemen yola koyul. Yok olması gereken diğer kişi Pulq’da görünmüş.” “Hemen yola koyuluyorum, Haura. Kendine iyi bak.” “Sen de Axtje.” Varlık bir anda ateşler çıkartarak bir binek hayvan çağırmıştı. Üzerine atladı ve hızla tesisten dışarı doğru gitti. Bu sırada Haura, bana doğru yaklaşarak bedenimden ayrılan kolumu elimden aldı. Kafasını bana doğru yaklaştırdı ve bana tek bir şey söyledi: “Her şeye baştan başlıyoruz, AlleV.” |
0% |