Yeni Üyelik
35.
Bölüm
@allev

Pencerelerden yüzüme doğru vuran ışık hüzmeleriyle birlikte gözlerimi açtım. Bu sefer bir görü gördüğümü hatırlamıyordum. Tam olarak iki saniye sonra alana Malle’nin girmesiyle de günün ilk eylemini gerçekleştirmek için bedenimi doğrulttum ve masaya doğru yöneldim.

Malle o sırada bir şeyler söylemişti. Yine o çocuklarla ilgiliydi. Neden onları bu kadar önemsiyordu? Anne ve Baba bireylerine sahip olmadıklarından dolayı olduğunu anlamıştım ancak arkasında farklı bir sebep var gibiydi. Yoksa çok mantıksız geliyordu. Bu konunun üstüne daha fazla düşünmem gerektiğinden emin olamadım. Sonuçta o bir insandı. Mantıksız eylemler gerçekleştirmesi gayet doğaldı:

“O çocuklar bugün seninle vakit geçirmek istiyorlar. Kabul edebilir misin?”

O çocukların ne istediği umurumda değildi. Fakat bu soruyu bana iletirken kabul etmekten başka bir seçeneğim yokmuş gibi bakıyordu:

“Vakit geçirmek?”

Bakışlarına devam ederek cevap vermişti:

“Senin yanında durmak istiyorlar da denebilir.”

“Gereksiz ama…”

“Kabul edeceğini biliyordum.”

Beni rahatsız etmişti. Ancak önceden söylediği bir şey zihnimde sürekli tekrar edip duruyordu. O çocukların benden akıllı olabileceği gerçeği… Bunu test etmek istiyordum. Bu sebepten ötürü herhangi bir eylemde bulunmadım. Çocuk oldukları için yeterli gelişmişlik düzeylerinde olmamalıydılar. Bu sayede onları yönetmek oldukça kolay olacaktı.

Malle, sözlerinden sonra en başından beri dışarıda bekleyen çocuklara bir komut verdi. Böylece çocuklar alanın içine girdiler. Hızla yanıma yaklaştılar ve belli bir mesafede durdular. Onlara kolumla erişemeyeceğim bir mesafede durmuşlardı. Onlar için olumlu bir davranıştı.

Benle konuşmadılar. Herhangi bir ses bile çıkarmadılar. Sadece gözlerimin içine doğru bakıyorlardı. Ben ise Malle’nin bana verdiği ilacı bedenime almaya çalışıyordum. On beş saniye boyunca bu durum devam etti. Ardından, daha büyük duran ve dişil olan, dayanamadığından olsa gerek, bir anda anlamadığım birkaç cümle kurdu:

“Çok güzel saçların ve gözlerin var. Saçların, Malle’nin çiçeklerine benziyor. Gözlerin de boncuk gibi.”

Bunun üzerine ellerini arkasında birleştirmiş, sağa ve sola salınım hareketleri yapmaya başlamıştı. Tuhaf bir hareketti:

“Ne demek istiyor?”

Malle’ye bakmış ve bir açıklama beklemiştim:

“Senin saç ve gözlerin hakkında iyi şeyler söylüyor.”

“Ne gibi iyi?”

Diğer küçük eril olan şaşkın olarak nitelendirilen bir yüz ifadesiyle bir şey söyleyerek konuşmanın dikkatini kendi üzerine çekmişti:

“Gerçekten de hiçbir şey bilmiyormuşsun.”

Bu söyleminin üzerine yanındaki dişil olan, onun gözleriyle saçlarının arasındaki açıklık deri alana sol eliyle bir temas gerçekleştirdi. Nispeten yüksek bir ses çıkararak iletişime tekrardan katıldı:

“Şşt! Öyle şeyler söyleme! Saygısızlık ediyorsun.”

“Ama öyle.”

Malle araya girdi:

“Brishen, ablan doğru söylüyor. Bu konularda daha dikkatli olmalısın.”

Demek ki Malle onlara durumumdan bahsetmiş olmalıydı. Malle’nin böyle bir şey yapabileceğini önceden düşünmüştüm. Fakat bahsetmiş olduğu kişiler çocuk olduğundan pek de sorun oluşturmuyordu. Önemsemedim. İlacımı bedenimin içerisine başarılı bir şekilde almıştım. Tat adı verilen kavramı pek de iyi değildi ancak artık o kadar rahatsız etmiyordu.

Malle çocuklara döndü ve onlara bir şey sordu:

“Çocuklar! Lily ablanıza sormak istediğiniz bir şey yok mu?”

Çocuklar, başlarını aşağıya eğmişler ve tepkisiz bir şekilde birlikte salınım hareketleri yapmaya başlamışlardı. Bana direkt olarak bir soru yönelteceklerse bu yaptıkları eylemin anlamını kavrayamamıştım. Üç saniye geçtikten sonra büyük olan konuşmaya başladı:

“Şey, Lily abla?”

Hala kafası aşağı doğru bakıyor olsa da şu an direkt olarak gözlerime doğru bakmaya başlamıştı. Göz rengi dikkatimi çekmişti. Rengi maviydi. Sanki gözlerinde bir anlam vardı ve onu bana aktarmaya çalışıyordu. O anlamı öğrenmek istedim. Bu, aniden gelen bir histi. Kendim bile buna bir mantık erdirememiştim.

Malle’ye baktım. Gözlerini kapatarak başını aşağı yukarı yönlü hareket ettirdi. Bu sanırım bir onay işaretiydi. Cevap vermem isteniyordu. Fakat ben, diğer insanlarla nasıl etkileşime geçeceğimi henüz bilmiyordum. Ne diyeceğimi bilmiyordum. Ne yapmam gerekiyordu ki? Aklıma ilk gelen şekilde bir cevap ürettim. Daha fazla beklemem soruna sebep olabilirdi:

“Evet?”

Sanırım onlar gibi yapabilmiştim. Doğal sayılabilecek bir tepki verdiğime inandım. Malle’ye tekrar baktım. Aynı baş hareketini yapmıştı. Bu sefer ağzını biraz genişleterek bir yüz ifadesi de takınmıştı. Çocuk, devam etti:

“Şey, bizimle köyü gezmek ister misin?”

Köyü gezmekle kastettiği şey etrafı incelemekti sanırım. Bunun anlamı ise bulunduğum çevre hakkında daha fazla bilgi edineceğim demekti. Malle, şu ana kadar böyle bir teklifte bulunmamıştı. Dışarı çıkabileceğime dair de bir şey söylememişti. Beni kontrol altına almak istediğini sanmıştım. Fakat yanılmıştım. Niyeti bu değildi. Sanırım yeterli bilgi seviyesine ulaştığımdan ilk önce beni bu küçük insanlarla tanıştırmak istemişti. Ardından köy alanını öğretecekti. Malle gerçekten de düşündüğüm gibi birisi değildi. Onun hakkındaki şüphelerim bu olaydan sonra biraz daha azalmıştı.

Bir cevap vermem gerektiğini biliyordum. Bu sefer fazla düşünmedim. Aynı cevabı verdim:

“Evet.”

Çocuklar, yaptıkları salınım hareketlerini bir anda bırakmış ve yüzlerinde, az önce Malle’de de tanık olduğum yüz ifadesinden daha belirgin bir ifade oluşmuştu. O an farkında değildim. Çocukların arkasındaki ayna adlı nesneye baktığımda, Malle’nin bana karşı yapmış olduğu o yüz ifadesini istemsizce yaptığımı fark ettim. Neden yapmıştım? Anında yüz ifademi eski haline getirdim. Malle bunu fark etmişti ve hemen konuşmaya dahil oldu:

“Aa! Bakın! Lily ablanız da sizi böyle mutlu görünce sevindi. İlk defa yüzünde bir gülümsemeye şahit oluyoruz. Bu iyiye işaret!”

Malle’ye bakmaya başlamıştım. Son dediğine odaklanmıştım. Bunun iyi bir işaret olduğunu söylemişti. Gerçekten de öyle miydi? Emin değildim.

Çocuklar hızla kapıya doğru yöneldiler. Malle, sağ elimden tutarak beni oturduğum sandalyeden kaldırdı. Ben de çocukların arkasından kapıya doğru yöneldim. Fakat Malle, elimi bırakmadı. Bunu neden yaptığını anlamak için arkamı dönüp baktığımda konuşmaya başladı:

“Önce ayaklarına bir şeyler giymen gerek, Lily.”

Üzerimdeki, bedenimin belli kısımlarını kapatan uzun kıyafetin altına, bir çift deriden yapılma nesne geçirdi. Bunların adı ayakkabıydı. İnsanların ayaklarını belli koşullardan korumak için kullandıkları kıyafet benzeri bir yardımcı nesneydi. Ormanda dolaştığım anlarda, zaman zaman ayaklarımda belli karaltı ve kırmızı çizgiler görüyordum. Kötü bir hisse sebep oluyorlardı. Ayakkabılar, bunları önlemeye yönelik bir nesneydi.

Malle son olarak başıma, yuvarlak sarı renkli bir nesne yerleştirdi. Bu nesneyi ilk defa görüyordum. İşlevini sorduğumda güneşten korunmam için olduğunu söyledi. Ben de neden korunmam gerektiğini sordum. Aldığım ilaçlarla bir bağlantısı varmış. Üstüne çok düşünmedim ve dışarı, çocukların yanına doğru yöneldim.

Yapıtın dışarısına ilk çıkışımdı. Kapıdan çıktığımda özgürlüğü hissettim. Ormanda birçok kötü koşullarla mücadele etmiş olsam da özgürdüm. İstediğim gibi dolaşabiliyordum. Yaklaşık dört gündür yapıtın içine sıkışıp kalmıştım. Havanın akımını yani rüzgârı hissetmek, iyi gelmişti.

Çocuklardan biri sol elimi diğeri sağ elimi tuttu ve beni ilerletmeye başladılar. Karşı koymadım. Sonuçta şimdilik benim rehberim olacaklardı. İlerlerken dönüp arkama, Malle’ye doğru baktım. Kapıdan bana bakıyordu. Sanırım o gelmeyecekti. Ardından o ormanda karşılaştığım kanatlı hayvan uçarak Malle’nin yanına geldi ve koluna kondu. Sonra da onunla ilgilenerek birlikte yapıtın içine girdiler. Ben de çocukların beni nereye götürdüğünü anlamak için başımı geri çevirdim.

Yapıtların arasındaki çeşitli patikaların arasından ilerlerken kendi aralarında konuşmaya başlamışlardı:

“Sence ilk önce nereyi göstermeliyiz Brishen?”

“Bilmem ki. Ona sormaya ne dersin?”

“Haklısın. Belki de görmek istediği bir yer vardır.”

Ardından ikisi de dönüp bana bakmaya başlamışlardı. Aynı zamanda da ilerlemeye devam ediyorduk. Görmek istediğim bir yer olup olmadığını düşündüm. Sanırım şimdilik yoktu. Onların beni nereye götürecekleri daha çok ilgimi çekiyordu. Bir cevap vermedim. Bu yüzden kendi düşündükleri konumlara ilerlemeye başladık.

“Peki madem o halde önce meydana gidelim.”

“Hadi.”

Böylece ilk olarak Meydan denilen konuma doğru ilerlemeye devam ettik. Meydan, insanların toplandığı, patikalara kıyasla oldukça geniş bir alandı. Meydandaki insanların bir kısmı farklı işlerle ilgileniyordu. Diğerleri ise sadece oturuyor ve kendi aralarında konuşuyorlardı. O konuşan insanların arasından birkaç kişinin dikkatlice bana doğru baktığını gördüm. Bana kılıç doğrultan diğer iki insanı da görmüştüm. Bakışlarındaki anlamı hissettiğimi düşünüyordum. Pek iyi bir anlam değildi.

Sağ tarafımdaki dişil olan küçük insan, bana bir şeyler anlatmaya başlamıştı:

“İki gün sonra Hasat Festivali olacak. O yüzden meydanda birçok insan tezgâh kurmaya çalışıyor.”

“Aa! Dustin Amca orda Amice. Gidip konuşalım mı?”

“Lily Abla için sorun değilse...”

Çocuklar gitmek istediler, ben de engel olmadım. Meydanın ortasında, tek başıma durdum ve onları izledim. Tezgâh adını verdikleri küçük tahta yapılardan birinin yanına gitmişlerdi. Bahsettikleri o insanla konuşmaya başladılar. Ne konuştuklarını duyabiliyordum:

“Dustin Amca, bu sefer ödülü kazanacağımıza eminim.”

“Ha ha! Demek öyle küçük Amice. Göreceğiz bakalım.”

“Bu sefer yanımızda Lily Abla da var. Malle’nin söylediklerine göre oldukça güçlüymüş. Kesin senin oyunun üstesinden gelecek.”

“Hm… Meydanda öylece duran o değil mi? Malle’nin ilgilendiği kız… Durumu epey iyi görünüyor.”

“Evet. Ona çevreyi gezdiriyoruz.”

“Demek öyle yapıyorsunuz Brishen. Torsten’in adamlarından uzak durun tamam mı? Başınıza bir iş gelmesin.”

“Tamam Dustin Amca.”

“Hadi bakalım.”

Birkaç dakika boyunca konuşmaları devam etti. Yanıma tekrardan geldiklerinde, bir sonraki gideceğimiz konumun tarla ve bahçeler olduğunu söylediler. Yine ellerimden tutarak beni o konuma doğru götürmeye başladılar. Ancak o insanların bakışlarını hala algılayabiliyordum. Yüzlerini zihnime kaydettim.

Patikada ilerlerken aklıma uzun zamandır düşünmediğim önemli bir konu gelmişti. Enerji düzeylerim… İlaç tedavisi gördüğümden artık enerji düzeylerimin optimize olmuş olması gerektiğini düşünüyordum. Bu da demek oluyordu ki artık komutları rahatlıkla kullanabilirdim. Fakat açık alanda, diğer insanların gözleri önünde bunu yapamazdım. Gizli bir şekilde araştırmalarımı ilerletmeliydim. Şu an ilerlediğim konumda Analiz komutunu ve Arşiv bağlantımı test etmek istedim. Çalışıp çalışmadığından emin olmalıydım. Oraya varana kadar kullanabileceğim yöntemleri düşünmeye devam ettim.

İlerleyişimiz kısa sürmüştü. Çocuklar vardığımızı ifade edene kadar düşüncelere daldığımdan çevreme dikkat etmemiştim. Uzun ve bir o kadar da geniş olan zeminde, çeşitli bitkiler büyütülüyordu. Bir düzen içerisinde bulunan ağaçlar vardı. Birtakım insan bu ağaçlardaki nesneleri topluyordu. Bu nesnelere Meyve deniyordu. Bitkilerin büyütüldüğü kısım tarla, meyve veren ağaçların olduğu kısım da bahçe olarak adlandırılmıştı. Çocuklar ilk olarak bu bilgileri vermişti. Sonrasında bu alan hakkında bilgi vermeye devam ettiler:

“Hasatlar bitmek üzere. Buradan elde edilenlerin bir kısmı festivalde gelen insanlara veriliyor. Büyük bir Pazar kuruluyor. İnsanlar alış-veriş yapıyor.”

“Ayrıca çok lezzetli! Bu meyveleri denemelisin.”

Küçük olan, sağ elime bir çift meyve vermişti. Yuvarlak ve sarı renkteydiler. Nasıl tüketildiğine dair bir fikrim yoktu. Fakat küçük olan bana göstermeye başlamıştı. Önce iki elinin parmaklarını kullanarak bu meyvenin içindeki sert kısmı çıkarmıştı. Ardından kalan kısmı ağzına atıp çiğneme eylemini gerçekleştirmeye başladı. Ben de onun yaptığı gibi bu meyveyi bedenimin içine aldım. Gerçekten de sahip olduğu tat oldukça iyiydi. Fakat bu meyveyi fazla tüketmemem gerektiği konusunda beni uyarmıştı. O iğrenç şeyleri vücuttan çıkartan eylemin daha da iğrençleşmesine sebep oluyormuş.

Güneş batmaya başlamıştı. Sanırım iki saattir bana etrafı gösteriyorlardı. Gerçekten de birçok şey hakkında bana bilgi vermişlerdi. O an Malle’nin çocuklar hakkında söylediği şeylerin anlamını anlamıştım. Gerçekten de çocuklar önemli bilgileri edinmek için iyi bir kaynak olabiliyordu. Onlar hakkında yanıldığımı fark etmek biraz rahatsız edici bir duygu olsa da yeni bir bilgi edinmenin meydana getirdiği duygu daha baskın geliyordu.

Çocuklar biraz beni arkada bırakıp ileride, ağaçların arasında gördükleri küçük bir hayvanın peşinden gitmeye başladıklarında fırsatımın o an olduğunu anlamıştım. Arşiv bağlantımı yenilemek için içimden belirli komutları seslendirdim:

“Arşiv, sistem yenileneme.”

Sistem tekrardan çalışır hale gelmişti. En son Malle’yle karşılaşıp bilincimi kaybettiğimde sistem otomatik olarak kendini askıya almıştı. Benden kontrol komutları istememesi şaşırtıcı olsa da artık yeniden Arşiv sistemine erişimim vardı. Bu işlemden sonra ilk olarak enerji değerlerime ait panele baktım. İkinci şaşırtıcı durumla burada karşılaşmıştım. Enerji değerlerim tavan yapmıştı. Normalden bir buçuk kat daha fazlaydı. Buna neyin sebep olduğunu öğrenmek istedim. Daha detaylı bilgi için alt panellere göz attığımda özel bir bileşenin bu değeri kalıcı bir şekilde artırdığını öğrendim. Bu bileşenin adını öğrenmek için üzerine tıkladım.

Tam Donanım adı altında karşılanması gereken şartların sağlandığı yazıyordu. Bu da ne demekti? Öğrenmek için şartların ne olduğuna baktım. Yaşamsal Faaliyetlerin tümümün karşılandığından bahsediyordu. Bu yaşamsal faaliyetler arasında uyuma, yeme, sağlık gibi birçok alt başlık vardı. Bu köy denen yerleşim yerinde geçirdiğim dört günde bu başlıkları yerine getirdiğim için enerji değerlerim artış göstermişti.

Bu yaşamsal faaliyetler konusunda uzmanlaştıkça daha iyi sonuçlar alabilirdim. İnsanların da gerçekleştirdiği bu eylemleri daha fazla incelemeli ve denemeliydim. Her ne kadar insanları birer düşük yaşam formu olarak düşünsem de onların alışkanlıkları öğrenmek, beni güçlendirecekti. Bu konuda daha fazla çabalamaya karar verdim.

Hazır enerji değerlerim artmışken yeni bir komut kullanmak istemiştim. Arşiv’deki Komut Kütüphanesi’ni kullanarak yeni bir komut aramaya başladım. Kısıtlı Mod’a erişimim olduğundan tüm komutları kullanamıyordum. Fakat Vizör adlı yeni bir komut ve Analiz ile ilgili bir gelişim buldum. Bu gelişim sayesinde, artık hedeflediğim nesnenin yanı sıra küçük çaplı bir alandaki bütün her şeyi tarayarak alanda ne varsa hepsi hakkında bilgi edinebilecektim. Şimdilik bu yeni gelişmiş Analiz’i kullanarak bir deney yapmak insanların yanında riskli olabileceğinden test etme girişiminde bulunmadım. Vizör ise şimdilik kullanıma gerek olmayan bir komuttu. Fırsatını elde ettiğimde neler yapabildiğine bakacaktım.

Çocuklar tekrardan yanıma gelmişti. Bana o hayvanla alakalı bilgiler vermeye başladılar:

“Lily abla ya! Yakalayamadık sincabı. Çok hızlıydı.”

“Evet gerçekten de eline aldığı kayısıyı bırakmadan kaçtı gitti.”

Artık son hedefimize doğru yönelebilirdik. Bu yerin Malle’nin her zaman gittiği özel bir yer olduğundan bahsetmişlerdi. Bana böyle ifade ettiklerinde açıkçası merak etmiştim. Bahçe ve tarlaları geçtikten sonra bazı yükseltiler vardı. O yükseltileri sırayla geçmeye başladık. Ancak bu yükseltiler gittikçe dikleşiyordu. Artık bulunduğumuz bölgede herhangi bir ağaç yoktu. Zaten böyle bir eğimde zemine tutunabilmesi neredeyse imkansızdı. Zeminde sadece ot adı verilen belirli küçük, kısa bitkiler vardı. Başka bir şey yoktu.

Sonunda bu yükseltileri aşmayı başardık ve düzlük, geniş bir alana ulaştık. Buradaki hava akımı oldukça fazlaydı. Buraya verilen isim oldukça uygundu. Rüzgârlı Ağlayan Tepe… Fakat ağlama eyleminin nasıl bir şey olduğunu bilmiyordum. Öğrenmek için çocuklara sorduğumda pek de düzgün bir cevap alamamıştım. Burası Malle’nin özel yeriyse ona bunu sorabilirdim. Mutlaka o eylemin ne olduğunu ve buraya neden böyle bir isim verildiğini anlatabilirdi.

Bu tepeden gözüken görüntü, güneşin batışıyla uyumluydu. Devasa yükseltilerin yani dağların arasından vuran ışık hüzmeleri, köye ulaşmasa da bu bölgeye ulaşıyordu. Aşağıda benim geldiğim orman, köy yerleşkesi, tarla ve bahçeler oldukça net bir şekilde gözüküyordu. İnsanlar küçük birer hayvan gibiydi. Her şey küçüktü. Bu görüntü bende garip düşüncelere sebep oluyordu.

Birkaç dakika boyunca görüntüyü inceledikten sonra ormanda kurtarmış olduğum hayvanın uçarak bir anda yanımda belirmişti. Ardından Malle de yavaşça yaklaşıyordu. Gerçekten de Malle bu bölgeye ilgili olmalıydı. Çocuklar onu görünce hemen onun yanına doğru koşturmuşlardı. Ben de yavaşça onların yanına doğru ilerlemeye başladım. İlerlerken kendi aralarındaki konuşmalarını duyuyordum:

“Aa! Demek Lily’e bahçeleri gösterdiniz.”

“Evet! Hem de beraber kayısı yedik.”

“Aferin size. Sizden iyi birer rehber olacağını biliyordum.”

Malle, yanına yaklaştığımda bana bir şeyler sormaya başladı. Ben de olabildiğince normal bir şekilde cevap vermeye çalıştım:

“Ee Lily, Kome’yi beğendin mi?”

“Evet.”

“Dikkatini çeken veya öğrenmek istediğin bir şey olursa bu küçük rehberlerin dışında bana da sorabilirsin.”

“Neden ağlayan tepe deniyor?”

Malle bu sorudan sonra yüzündeki ifadeyi değiştirmişti. Fakat bana belli etmemeye çalışıyordu. Tepenin kenarına doğru ilerledi. Saçları rüzgârın da etkisiyle dalgalanma eyleminde bulunuyordu. Hayvanı ile ilgilenerek benle konuşmaya devam etti. Çocuklar da bu sırada sessizleşmiş ve dinliyorlardı:

“Şu karşı tepedeki binayı görüyor musun, Lily?”

Gösterdiği noktaya bakmıştım. Fazla uzaktı. Net göremiyordum. O sırada aklıma Vizör komutu gelmişti. Aktifleştirme için herhangi bir seslendirme veya görselleştirmeye ihtiyaç duymuyordu. Bunun anlamı ise ben bu komutu kullanırken insanların beni fark etmeyecek olmasıydı. Tabi onlarda da Arşiv erişimi olmadığını kabul ederek bu çıkarımı yapıyordum. Mümkün olamazdı. O yüzden Vizör komutunu aktifleştirip Malle’nin gösterdiği yere yakından bakmaya başladım.

Eski bir harabe vardı. Yıkılmış kenarları ve yarısı olmayan bir tavanı gözüküyordu. Konum olarak köyün diğer tarafında kalıyordu. Peki oranın anlamı neydi? Malle’nin devam etmesi için cevap verdim:

“Evet.”

“Orası eski bir Kilise. Haura Kiliselerinden biriydi.”

Malle, devam etmedi. Haura Kilisesi ile ne anlatmak istediğini anlamamıştım. Hayvanıyla biraz daha ilgilendikten sonra devam etti:

“Altı ya da yedi yıl önce bir ferman yayınlandı. Bir katliam fermanı… Birçok insan o fermandan sonra kiliseye kurban edildi. Her şey, bu tepenin hemen altındaki arazide gerçekleşti. Onların haykırışları, çığlıkları, ağlamaları buradan çok net bir şekilde duyuluyordu. İşte sebebi bu.”

Bütün bu anlattıklarının ne anlama geldiği hakkında bir fikrim yoktu. Fakat katliam kelimesiyle neyi kastettiğini anlamıştım. Hatırladığım kadarıyla canlıların toplu bir şekilde hayatlarının sonlandırılmasına deniyor olmalıydı. Benim ormanda karşılaştığım, avcı olarak nitelendirdikleri insanların hayatlarını sonlandırış şeklim buna bir örnek olabilirdi. O zaman, benim bir insan olamayacağımdan bahsetmişlerdi. Haklılardı. Ancak yine de gerçekler öyle değildi. Benim insan olduğuma dair birçok kanıt sunuyordu. Bu anlamsızlığı çözmek için ise bu köye kadar gelmiştim. Buradan edinebildiğim kadar bilgiyi edinip ilerlemeye devam etmeliydim. Bulunduğum bu yer hakkında görmem ve tecrübe etmem gereken daha bir sürü şey vardı. Hasat Festivali olarak adlandırdıkları etkinlik, bu amacım için iyi bir fırsat olacak gibi duruyordu. İnsanların yaşayış şekline dair daha fazla şey öğrenme fırsatı edinebilirdim.

Malle daha fazla bir şey anlatmamıştı. Ne gibi bir cevap vermem gerektiğini bilmiyordum. Çocuklardan da bir ses çıkmıyordu. Bu sessizliği yine Malle çok vakit geçmeden bozdu:

“Neyse, hadi bakalım geç oluyor. Eve dönelim artık. Burada hasta olmak istemeyiz.”

Loading...
0%