Yeni Üyelik
37.
Bölüm
@allev

Güneş tekrardan gökyüzünde yükseliyordu. Yeni bir güne uyanmıştım. Bedenim fonksiyonlarını düzenleyip hazır hale getirirken çoktan düşünmeye başlamıştım. Gece uyku eylemine geçiş yaptığım zamandan bu yana toplamda on dört saat geçmişti. Uyanmak, uyumak tabirleri birçok canlının gerçekleştirdiği eylemleri temsil ediyordu. Bu eylemler oldukça sıra dışıydı. Enerji değerlerimi yenilememi sağlıyordu. Ayrıca görüler görmeme sebep oldukları çıkarımını geçen günlerden birinde yapmıştım. Muhtemelen bu çıkarımımda da haklıydım.

Görülerde her zaman birileriyle konuştuğumu artık anlamıştım. Fakat konuşulanlar hakkında henüz net bir bilgim yoktu. Zamanla bunun da gerçekleşeceğine inanıyordum çünkü bu konu hakkında da bir çıkarımım vardı. Büyük ihtimalle sorun, Arşiv bağlantım ile alakalıydı. Daha da güçlendirmem gerekiyordu. Tabi ki bunu da Enerji değerlerimi artırarak başarabilirdim. Tam donanımı artıracak özellikleri kullanarak, daha fazla komut ve özellik aktifleştirerek bağlantım güçlenecekti. İşte o zaman, bu görülerin anlamını çıkarabilirdim.

Etrafıma, alanın içerisine bir bakındım. Görünüşe göre de Malle yine ortalıkta yoktu. Dünden beri yapıtta pek bulunmuyordu. Genellikle dışarıdaydı. Bunun nedenini sorduğumda bir süredir Hasat Festivali denilen şey için uğraştığını söylemişti. Daha sonrasında detaylı bir şekilde soramamıştım, o da açıklamamıştı. Hala tam olarak bu Hasat Festivali denilen olayın amacını anlayamamıştım. Arşiv’deki kısa bir araştırma sonrasında hasat denilen şeyin tarım sonucu oluşan bir ürün olduğunu öğrendim. Sanırım o tarla ve bahçelerdeki tüketilebilir bitkiler ürünü temsil ediyordu. Festival denilen şeyin de insanların toplanıp bir etkinlik gerçekleştirmesiydi. Festival’in ne olduğunu yine pek anlamasam da sanırım bu elde edilmiş ürünlerle alakalıydı. Öyle düşünmüştüm.

Yattığım yerden kalktım. Yapıtın pencere adlı kısımlarından dışarıyı izlemeye başladım. Bulunduğum yapıtın çevresinde genelde pek insan olmazdı. Fakat bugün oldukça kalabalık insan grupları gözüküyordu. Bu kalabalık görüntü kendimi tehdit altında hissetmeme sebep olmuştu. İnsanlar benim için bir şey mi planlıyordu? Normalde meydanda bulunan bu insan grupları, burada ne yapıyordu? Acaba festival denilen şey için miydi?

O insan gruplarına bakınca aralarında iki tanesi dikkatimi çekmişti. Kim olduklarını bildiğim o iki insan çocuğu görmüştüm. Bunlar bana köyü gezdiren ve incelememi sağlayan, bilgi dolu çocuklardı. İnsan çocukları gerçekten de Malle’nin dediği gibi çok karmaşıktı. O iki çocuk, Malle’yi buraya getirebilirdi. Kendim gidemezdim. Bu kadar kalabalık insan gruplarının arasına asla girmezdim.

Malle bana, yapıtın etrafındaki insanların ne yaptığını söyleyebilirdi. Fakat ona da çok güvenemezdim. Sonuçta en temel bilgi kaynağım da olsa doğruları söyleyip söylemeyeceği kesin değildi. Ancak şöyle bir gerçek vardı. Şu ana kadar bana yanlış bir bilgi iletmemişti. Bu durum kendi zihnimde bir iç karışıklığa sebep oluyordu. Söz konusu Malle olduğu zaman, ne yapacağıma kesin bir karar veremiyordum. Yine de bir cevaba, ufak birkaç bilgiye ihtiyacım vardı.

Küçük insan çocuklarının beni görmesi için pencereden dışarıya doğru başımı çıkardım ve onlara net bir şekilde bakmaya başladım. Artık enerji düzeylerim arttığı için Arşiv’deki bilgileri rahatça inceleyebiliyordum. Yapmış olduğum eylemi, insanlarla alakalı yaptığım kısa bir araştırmada öğrenmiştim. İnsanlar arasında, birilerine doğru direkt olarak bakıldığı zaman, onların rahatsız olmasına ve bu rahatsızlığın kaynağını aramaya başladığına inanılıyordu. Doğruluğu tam olarak kanıtlanamamış bilgiler arasında bulunan direkt bakma durumunu kendim test edip kanıtlamak istemiştim. Birkaç saniye sonrasında ise kanıtlamış oldum. Evet, gerçekti. Onlara bakmaya başladıktan beş saniye sonra hemen etraflarında bir şeylere bakınmaya başlamışlardı ve beni görmüşlerdi.

Aslında Brishen adlı küçüğe odaklanmıştım ve beni ilk fark eden de o olmuştu. Beni gördükten sonra hemen abla olarak nitelendirdiği Amice’e birkaç işaret yapmış ve onun da beni görmesini sağlamıştı. Bu ablalık kavramı kendinden daha deneyimli ve yetişkin kişilere verilen lakaplardan sadece biriydi. Amca ve teyze gibi birkaç tane daha vardı. Bu lakaplar kendilerine ait kriterlere sahipti ancak ben farkını henüz tam algılayamamıştım. Pek anlamaya da niyetli değildim. Ben düşündüğüm esnada çocuklar, diğer insanlara bir şeyler söyledikten sonra hızlıca yanıma gelmeye başlamışlardı. Yapıta iyice yaklaştıklarında küçük olan bana seslenmeye başlamıştı:

“Lily Abla, neden öyle bakıyorsun? Korktum ya.”

Bulunduğum konuma iyice yaklaşmışlardı ki büyük olan insan çocuğu da aynı şeyleri söyleme başlamıştı:

“Evet Lily Abla, korkuttun bizi. Ne oldu? Bir sorun mu var?”

Elbette birçok sorun vardı. İkisi de bulunduğum pencerenin önüne geldiklerinde, az önce aynı yerde bulundukları diğer insanların arkalarından bakışlarını görmüştüm. Ellerini ağızlarına götürerek rahatsız edici şeylerden konuşuyorlar ve benim hakkımda kötü şeyler söylüyorlardı. Bundan emindim. Onlara da bu çocuklara baktığım gibi bakmaya başlayınca hepsi hızlıca dağılmıştı. Tabi çocuklar da buna tanık olmuştu.

Çevrede pek insan kalmayınca kendimi daha rahat ve güvende hissetmeye başlamıştım. Bu sırada çocuklar oldukça korkmuş olmalıydılar. Böylelikle onlara söyleyeceğim şeyi kolaylıkla yapacaklardı. Böyle düşünüyordum ama yanıldığımı bilmiyordum:

“Beni dinleyin.”

Büyük olan cevap verirken diğeri sessizdi. Konuşma böyle devam etti:

“Dinliyoruz Lily Abla.”

“Malle’yi buraya getirin.”

“Neden?”

“Sizi ilgilendirmiyor.”

“Ama nerede olduğunu bilmiyoruz. Şu an her yerde olabilir.”

Bu cevabı beklemiyordum. Birkaç saniyeliğine durmuştum. Yapmış olduğum eylem, insanların şaşırmak olarak adlandırdığı, beklenmedik zamanlarda gerçekleşen olaylara verdiği donuk tepkiydi. Şaşkınlığım geçince insan çocuklarının beni gerçekten ne kadar rahatsız ettiğinin farkına varmıştım. Korkmuş olmaları gerekiyordu. Kendileri de söylemişti. Korkmuşlardı. Peki neden şimdi korkusuzca karşımda hiçbir şey olmamış, o kalabalığı dağıtan etki bunlara işlememiş gibi duruyorlardı? Cevap veriyorlardı. Anlamamış ve öfkelenmeye başlamıştım. Öfke, insanın bir olumsuzluğa karşı hissettiği kontrol etmesi kısmen zor olan, kötü bir duyguydu. Neyse ki duygularımı ben istemeden hiçbir zaman belli etmemiştim. Bu özelliğimin nasıl bir katkısı olabileceğini şimdi anlıyordum. Kolayca kendimi kontrol altına aldım ve görünüşümü değiştirmeden konuşmaya devam ettim:

“Bulun.”

“Çok kalabalık dışarısı.”

“Evet?”

“Nasıl bulacağız?”

Bu çocuklar Malle’nin nerede olduğunu bilmiyorlardı ve çocuk oldukları için bu kalabalıkta bulamayabilirlerdi. Aklıma bir çözüm geliyordu ama kullanamazdım. Onların bulması gerekiyordu. Yeterince dikkat çekiyordum. Daha fazlası tehlikeli olabilirdi. İnsanlar daha ergin olmadıklarında var olan düşük seviyeli zekalarını etkili kullanamıyorlardı. O yüzden onları düşündürmeye yönlendirmem gerekiyordu. Böylece cevabı içlerinde bunu başarmanın oluşturduğu etkiyle bulabilirlerdi:

“Nerede olabilir?”

“Her yerde olabilir aslında.”

“Düşün. Nerededir?

“Hm… Bence meydanda olabilir.”

“O zaman oradan başla. Diğer insanlara sor.”

“Evet! Böylece kolaylıkla bulabiliriz!”

“Kesinlikle.”

“O zaman gidelim. Hadi Brishen!”

Geldiğinden beri pencerenin altındaki zambak çiçeklerinin yapraklarını inceleyen küçük çocuk, komutu algıladığı gibi büyük olanla birlikte harekete geçti ve meydanın bulunduğu konuma doğru ilerlemeye başladılar. Bu arada onların isimlerine ilk defa dikkat etmiştim. Aslında, umursamadığım bu isimlerini sürekli duyuyordum. Küçük olanın Brishen, büyük olanınki ise Amice’di. İlk defa gölün kenarında çamaşırları yıkama eylemini gerçekleştirirken gördüğüm çocuklardı. Bu çocukların tuhaflıklarını düşünerek, gökyüzünü seyrederek Malle’yi beklemeye başlamıştım.

Malle, güneşin etkisinin en yoğun olduğu zaman diliminde, bulunduğum yapıtın biraz ilerisindeki konumda bulunan patikada görünmüştü. Yanında çocuklar yoktu, tek başına geliyordu. Geldiği yön, köyün meydanı tarafı değildi. Tarla ve bahçelerin bulunduğu konumdan geliyor olmalıydı. Çocukların onu bulması uzun sürmüştü. Ne de olsa kapsamlı bir yön kabiliyetine sahip değillerdi.

Malle bulunduğum yapıta yaklaştığında, aynı çocukların yaptığı gibi ilerlerken konuşmaya başlamıştı. Dedikleri zor anlaşılıyordu:

“Lily… Ne oldu? Beni çağırmışsın.”

Sesi parçalı geliyordu. Pek anlaşılır değildi:

“Anlamıyorum.”

“Bana… Bir dakika ver.”

Malle pencerenin önüne gelmişti. Onu beklerken hiç konumumu değiştirmemiştim. Hızlı bir şekilde insanların nefes alıp verme olarak adlandırdıkları eylemi gerçekleştiriyordu. Kondisyonu bitmiş olmalıydı. Uzun zamandır beklediğim için miydi, bilmiyorum ama odağım çok kısa bir süreliğine dağılmış ve söylememem gereken bir şey söylemiştim:

“Siz insanlar hep böyle misiniz?”

“Ne? Nasıl yani?”

Acil bir şekilde bir sebep bulmalıydım. Şüphe çekmemeliydim:

“Yani, köydekiler.”

“Hala anlamadım.”

“Çabuk yoruluyorsunuz.”

“Biraz tepe gibi bir bölgede…Rüzgârlı Tepelerin eteğinde köy kurulduğu için biraz yokuş çıkmak gerekiyor.”

Şimdi hızlıca konuyu değiştirmeliydim:

“Tarladan mı geliyorsun?”

“Evet. Oralar düzlük. Bu kadar yorulmuyorsun normalde.”

Malle artık nefesini yavaş yavaş kontrol altına almaya başlamıştı. Tahmin ettiğimden uzun sürmüştü, yirmi iki saniye… Malle ile konuşmaya bir süre devam ettim. Konuşma konusunu festival denilen şey ile bağdaştırdım ve öğrenmem gereken şeyleri sormaya başladım:

“Şu festival dediğiniz şey, o Tarlaların orada mı olacak?”

“Hayır tabi ki! Ürünlerin hasat zamanı geldi. Festivalin adı da Hasat festivali zaten. Tarla ve bahçelerden topladığımız ürünlerin bir kısmını festivalde kullanacağız. Kalanını da depolayacağız. Malum önümüz kış.”

“Anladım.”

“Festival meydandaki alanda ve evlerin arasında kuruluyor. Herkes kendi ürünlerinden satıyor. Çeşitli müzikler çalınıyor, şarkılar söyleniyor. Hatta bazıları oyunlar oynatıyor.”

“Oyun mu?”

“Evet. İçeri geleyim. Orada anlatayım sana festivali. Dışarısı çok sıcak, bunaldım biraz.”

Malle, bunları söylediği sırada yapıtın kapısına doğru yaklaşmış ve içeri girmişti. Ben de bu sırada pencerenin önünden çekilmiş ve yatağın üzerine konumlanmıştım. Malle, masanın üzerinde bulunan, tahtadan yapılmış küçük su depolayıcısından, biraz alarak her zamanki gibi küçük iki tahta haznenin içerisine doldurmuştu. Su tüketme işlemi genelde böyle gerçekleşiyordu. Su depolayıcısının ismi çok karışık olduğundan aklımda tutmak istememiştim. Fakat diğer küçük haznelere bardak deniyordu.

Normalde kendim asla gidip bu su tüketme işlemini gerçekleştirmiyordum. Bunu yapmam gerektiğine dair bir ihtiyaç hissetmiyordum. Bu yüzden kendi ne zaman alsa bana da verirdi. Su tüketme işleminin tek bir sıkıntısı vardı. O da bir süre sonra bir boşaltım eylemine zorluyor olmasıydı. Bu duruma başlarda alışamamış ve su tüketmeyi reddetmiş olsam da ağzımda oluşan tuhaf hislerden ötürü, mecburen bu eylemi gerçekleştirmek zorunda olduğumu anlamıştım.

Malle suyunu tükettikten sonra konuşmaya devam etti:

“Oyunlar çeşitli bizim festivallerimizde. Kimisi güce dayalı kimisi zekaya kimisi de yeteneğe. Eğlencelidir.”

“İlginç.”

“Hatta her yıl köyümüze köyün dışından bir büyücü gelir ve gösteri yapar. Gösteri derken yani belli başlı ayinler düzenler. Çocuklar arasında büyücü olarak anılıyor sadece.”

“Ayin mi?”

“Aslında bir zamanlar köyümüzde yaşayan bir ailenin çocuğuydu. Sonrasında başkente büyü dersleri almak için gitmişti. Şimdi de orada kalıyor. Her yıl buraya gelir ve çeşitli ayinler yapar. Festivali kutsadığına ve hasatların bereketleneceğine inanılır.”

Konuşmasına bakılacak olursa kendisi pek böyle şeylere inanmıyor gibiydi. Malle’nin kendisi hakkında da bilgi edinmek için iyi bir fırsatım olmuştu:

“Sen inanmıyor musun?

Beklemediği bir soru sormuştum. Tam isabet bir karardı. Malle şaşırdı ve bir saniye kadar tepkisiz kaldıktan sonra belli etmeden devam etmeye çalıştı:

“Yani nasıl desem, bilemiyorum. İnanmıyor değilim.”

Ondan pek cevap alamadığım için rahatsız olmuştum. Ancak ben de belli etmedim ve konuşmaya devam ettim:

“Bu büyücü dediğin, tam olarak nasıl bir şey?”

Malle’nin bu büyü olarak bahsettiği şeyi, konuştuğu sırada Arşiv içerisinde hızlıca bir aratmıştım. İnsanların doğaüstü olarak nitelendirdiği özel kontrol becerileri gibi bir anlamı vardı. Bazı karmaşık kelimeleri görmezden gelmiştim çünkü anlamaya çalışırken ki yüz ifademi, Malle’ye belli etmemem gerekiyordu. Bu bahsedilen insan tehlikeli olabilirdi. Malle’den onun hakkında daha fazla bilgi almak istemiştim:

“Demek ilgini çekti.”

“Evet.”

“Bu büyücü aslında bir alt sınıf bir rahip. Başkentte eğitim aldı ve orada görev yapıyor.”

Rahip kelimesini Arşiv’den araştırdığımda Kilise denilen yapıtla bağlantılı olduğunu öğrendim. Buradaki içerisi boş ve döküntü kiliseyle bir bağlantısı olup olmadığın sordum. Malle’nin ifadesinde yine bir saniyelik bir değişim olmuştu. Bana fark ettirmemeye çalışsa da benim gözlerimden kaçamazdı. Hemen ardından hiçbir şey olmamış gibi cevap verdi:

“Hayır. Orası bir yıldır boş durumda. Kilise de zaten son altı yıldır köy ve kasabalardaki görevlilerini başkentte topluyor.”

“Amaçları ne?”

“Bir bilsem…”

Malle bu konu hakkında fazla konuşmak istemiyor gibi duruyordu. Daha sonra tekrar bilgi almak amacıyla şimdilik bu konuyu kapattım. Konuşmanın sonrasında Malle bana yemek getireceğini ve akşam güneş gökyüzünden kaybolduktan sonra beni almaya geleceğini söyledi. O zamana kadar yapacak pek bir şeyim yoktu. Bekledim. Düşündüm. Bir noktada genel problemlerime çözüm ararken kendimi fazla kaptırmıştım. Zamanın geldiğini fark etmemiştim.

Loading...
0%