Yeni Üyelik
43.
Bölüm
@allev

Köyden ayrılmamızın üzerinden bir saat elli yedi dakika geçmişti. Bu at denen hayvanın üzerinde mesafe kat etmenin bu kadar zorlayıcı bir eylem olacağını düşünmemiştim. Bacaklarımın birleştiği kısımda sanki bedenim bir şeyleri reddediyordu. Oldukça etkili bir acı hissine sebep oluyordu. Bu durum beni fazlaca rahatsız etmişti. Ancak pes eden bir varlık değildim. Bu duruma dayanabilirdim, öyle de yapmıştım.

Acaba köyden ne kadar uzaklaşmıştık? Ortalama hızımı saatte kırk kilometre olarak alırsam, yaklaşık olarak yetmiş sekiz km kadar uzaklaşmış olmalıydık. Bu mesafeyi ve geçen zamanı düşününce çocuklar aklıma gelmişti.

O aşağılık insanlar, sorumlulukla yargılanamayacak olan çocuklara bir şey yaparlar mıydı? Bu mümkündü. Sonuçta insanların akılları diğer canlılardan üstün olmasına rağmen insanlar, hiçbir zaman bu özelliklerini kullanmazlardı. Çoğunlukla aptalca ve kibirli bir şekilde hareket ederlerdi. İnsanlar… Aşağılık insanlar… Çocuklara dokunmuş olmamalıydılar. Eğer öyleyse ben…

Bir anda başımda şiddetli bir ağrı hissetmiştim. Tüm bu çocuklara ve köydeki insanlara, özellikle köyün yöneticisine, karşı olan düşüncelerim bir anda yok olmuştu. O an ne olduğunu anlamadım. Bir dürtünün etkisinde olabileceğimi düşünerek bu sorun üzerinde daha fazla vakit kaybetmemeyi tercih etmiştim.

Aslında şu ana kadar hiçbir şey düşünmemiştim. Ne olduğunu da pek hatırlamıyordum. Hayvanın üzerinde ilerlediğim bir saat elli dokuz dakika boyunca ne yapmıştım? Malle hemen arkamdaydı ve birbirimize temas ediyorduk. Malle sadece hayvanı yönlendiriyordu. Durmamıştık, başka bir şeylerle uğraşmamıştık. Tek yaptığımız hayvanın üzerinde ilerlemekti ama bana göre bu süre, gerçek olabilir miydi? Yalnızca bilincimi kaybedersem zaman algım karışıyordu. Hayvanın üzerinde ilerlediğim sürenin büyük bir kısmını algılarım kapalı bir şekilde geçirmiş olabilir miydim? Algılarıma göre şu ana kadar on beş dakika elli iki saniye geçmişti. Peki, bu geriye kalan bir saat kırk dört dakikada neler olmuştu?

Düşüncelerimi zorladıkça ağrılar artıyor ve bir dürtüyle karşı karşıya kalma ihtimalim tehlikeli seviyelere yaklaşıyordu. Fakat öğrenmek istiyordum. Ne olmuştu? Bana ne olmuştu? Malle bir şey mi yapmıştı? Birileri bizi durdurmuş muydu? Yoksa köydeki insanlar mıydı? Düşüncelerim daha da karıştı. Daha fazla zorlamak demek bilincimi tekrar kaybetmek demekti. Bu yüzden düşünmemeliydim. Hafızam hasarlıydı, delikler vardı. Kendi düşünce sistemimi zorlamamam gerektiğini biliyordum. Her ne olduysa öğrenemeyecektim. Tahmin edebildiğim tek bir şey vardı. Yine bir dürtü meydana gelmiş olmalıydı ve bunun şiddeti nedeniyle bilincimi kaybetmiş olmalıydım. Tek mantıklı açıklama buydu ancak belirsizdi. Belirsizliği hiç sevmezdim.

O an hayvanın artık hareket etmediğini fark ettim. Durmuştu. Malle’yi de artık yakınımda hissedemiyordum. O da yoktu. Hızlıca sağıma ve soluma dikkatlice baktım. Malle, hayvanın önünde duruyordu. Bir şey olmamıştı. Tehlike yoktu. Ancak neden durmuştuk? O sırada bir şeyi daha fark etmiştim. Bacaklarımın arasındaki acı hissi epeyi bir azalmıştı. Sanırım hayvanın durması baskıyı engellemişti. Malle’de de aynı durumun olması mümkündü. Bir insan olduğu için benden daha dayanıksız olması normaldi. Bende bile böyle bir etkiye neden olduysa, acaba Malle’de nasıl bir etkiye sebep olmuştu?

Malle hayvanın tutulacak belli kısımlarını tutuyor, üzerine eklediğimiz gerekli malzemeleri indiriyordu. Tam o sırada bana birkaç bir şey söyledi:

“Biraz dinlensek iyi olur. Uzun zamandır at üstünde seyahat ediyoruz. Yorulmuş olmalısın.”

Malle iyi görünüyordu, sanırım… Bulunduğumuz alan pek aydınlık değildi. Bu yüzden de net olarak Malle’yi göremiyordum. Sadece beden hatlarını algılayabiliyordum. O yüzden gerçekten benim içinde bulunmuş olduğum sıkıntıya sahip miydi değil miydi anlamamıştım. Her neyse… Zaten önemli bir şey değildi.

Malle bana elini uzatarak konuşmaya devam etti:

“Hadi elimi tut. Seni de attan indirelim.”

Bir anlığına elimi Malle’nin eline değdirmiştim. O an farkına vardım. Ben ne yapmaya çalışıyordum? O bir insandı. Onu şu an sadece bir bilgi kaynağı, bir rehber, bir piyon ve kalkan olarak kullanmalıydım. O, bunlardan fazlası değildi. Bu hayvanın üzerinden inmek için bir insana ihtiyaç duymuyordum. Cevap verdim:

“Kendim yaparım.”

Malle’nin ses tonundan biraz şaşırmış olduğunu yorumlamıştım. Titrek, tiz bir sesle “Peki” demişti.

Hızlı bir hareketle hayvanın üzerinden başarılı bir şekilde inişimi gerçekleştirdim. O sırada Malle, yine hayvanın üzerinde getirdiğimiz malzemelerle uğraşıyordu. Onu on üç saniye boyunca izledikten sonra Malle, durdu ve bana doğru dönerek benden getirdiğimiz hayvanı bir yere uzaklaşmayacak şekilde konumlandırmamı istedi. Ulaşımımız için gerekli olduğundan ve Malle’nin şu anda tüketimimiz için yemekleri hazırlayacağı malzemeleri ayarlamaya başladığını gördükten sonra, istemediğim halde bu görevi tamamlamak zorunda kalmıştım. Malle’nin yaptığı gibi atı tutma yerlerinden kavradım ve çekmeye başladım ancak bir sorun vardı. İlerlemiyordu:

“Neden ilerlemiyorsun?”

Hayvan garip ve yüksek bir ses çıkardı:

“İlerlesene!”

Hayvan, bir dakika boyunca uğraştığım halde bir adım bile ilerlememişti. Sorunu neydi? Neden beni dinlemiyordu? Ondan üstün bir varlık olarak benim komutlarımı ve emirlerimi anlamalı, yerine getirmeliydi. Onun varoluş amacı buydu. Değil miydi? Öyleydi. O zaman neden hareket etmiyordu? Anlamıyordum. Fazla bir gücüm kalmamıştı. Enerjim oldukça tükenmişti. Malle’nin hazırlayacağı besin benim için büyük bir öneme sahipti. O yüzden bu görevi başarılı bir şekilde tamamlamak zorundaydım. Ek olarak yirmi saniye daha uğraştım, var olan tüm gücümle hayvanı hareket ettirmeyi denemiş ancak başarılı olamamıştım.

Malle, benim başarısızlığımı fark etmiş olmalıydı ki yanıma gelmişti. Ben ise onu, ilk kelimelerini söylemeye başladığında fark edebilmiştim. Açıkçası bir anlığına tehlikede olduğumu düşünmüştüm ama çok geçmeden sesin sahibinin Malle olduğunu anlamıştım:

“Bu sefer yardım lazım gibi görünüyor.”

Malle’nin o küçümseyici kelimeleri beni oldukça rahatsız etmişti. Başarısız olduğum gibi bir de ondan daha düşük bir varlıkmış gibi algılanmıştım. Bir insan tarafından küçümsenme hissi, benim kontrolümü kaybetmeme sebep olacakmış gibi geliyordu. Neyse ki Malle’yi biraz da olsa tanıyabilmiş ve neden böyle dediğini anlayabilmiştim. Bana yardım etmek istiyordu. Zorlandığımı görmüştü. Yine de kabullenmek istememiştim. Bu üslupla konuşmamalıydı:

“Hayır.”

“Sana yardım etmeme izin verir misin? Bırak da sana nasıl yapacağını göstereyim.”

Cevap vermedim. O devam etti:

“Lily… Benimle inatlaşmanı istemiyorum. Lütfen, sana göstermeme izin ver.”

Bunu kabul etmekle alakalı tek bir kelime bile söylememiştim. İnsanların utanma adını verdikleri his, tüm bedenimi kaplamış gibiydi. Neden bir insana karşı bu hisse kapılmıştım ki? Neden? Neden kendimle alakalı her şey çelişkiliydi? Anlamıyordum. Ben neydim? Ben insan mıydım? Hayır. Kesinlikle değildim. O zaman neden bir insana bu kadar benziyordum? Bunun cevabını şu an bilseydim eğer, Malle’nin kafasını kolayca ikiye bölebilrdim.

Başarısız olduğumdan Malle’den daha bilgisiz olduğumu istemesem de kabul etmek durumunda kaldığımı biliyordum. Bu bir gerçekti. Rahatsız edici bir gerçek… Bunun üzerine Malle, hayvanın tutma yerlerini elimden alarak bana, nasıl yapmam gerektiğini göstermeye başlamıştı:

“Öncelikle onlara sevgi ile yaklaşman gerekiyor, Lily.”

Atın başının üzerine sağ elini koymuş ve yavaş bir şekilde, periyodik hareketler yapmaya başlamıştı. Bunu yapmasıyla hayvanın bir anda harekete geçmesi aynı anda gerçekleşmişti. Anlam verememiştim. Bu hayvan sadece bir araç değil miydi? Neden böyle bir tepki vermişti? Emirleri dinlemiyordu ve kendi düşüncelerine göre mi hareket ediyordu? İlginçti. Bu dünya gerçekten, hafızam olmasa bile biliyordum, tecrübe etmediğim bir sürü deneysel bilgiyle doluydu. İnanılmazdı. Malle’nin hareketlerini incelemeye ve dediklerini dinlemeye devam etmiştim. Bütün o rahatsız olma hissi ortadan kaybolmuş, yerini derin bir merak duygusu kaplamıştı:

“Onların sevgiye ihtiyacı var. Tıpkı bu dünyada bulunan her canlının ihtiyacı olduğu gibi. Senin de ihtiyacın var Lily. Biraz sevgi göstermeyi öğrenirsen neden ihtiyacın olduğunu anlayacaksın. Sen sormadan söyleyeyim dedim.”

Seni kendini akıllı zanneden düşük insan… Malle böyle davrandığında nedense içimde anlamlandıramadığım, öfke adlı bir duygu oluşuyordu. Kontrolümün dışında oluşan bu duyguyu engellemek oldukça zordu. Şu ana kadar başarmış olsam da bir noktada başaramayacağımı düşünüyordum. Yine sessiz kaldım. Bir cevap vermedim. Bu duygunun anlamı hiç iyi değildi. Çoğunlukla tehlikeli sonuçlara sebep olurdu.

Böylece at adlı hayvanı güvenli bir konuma bağladıktan sonra Malle’nin yemek için hazırladığı yere doğru ilerledik. Malle oldukça büyük bir ateş hazırlamıştı. Ateş, insanların bazı yemeklerin lezzet adını verdikleri, zevk duymanı sağlayan bir özelliğe erişmesi için kullanılan, oldukça sıcak ve parlak olan bir kimyasal reaksiyondu. Ancak bu işlevinin yanında, sıcak olması nedeniyle ısınmak için de kullanılıyordu. Bu sözde dünya olarak bahsettikleri yerde epey bir kullanılan bir teknikti.

İlk gördüğümde sanırım ormanın içerisinde bir yerdeydim. Ağaçların olmadığı, zeminin ve kenarların oldukça soğuk ve sert olduğu, dar bir alanda, küçük tahta parçalarının üzerinde yanan haliydi. Şimdiki ateş de tahta parçalarının üzerinde yanıyordu ama sanki hepsinin birleşmiş hali gibi, daha büyüktü. İlk gördüğümde, gerçekten ne olduğunu anlamakta güçlük çekmiştim. Ancak bilinmeyen bir nedenden gözümü üzerinden ayıramamıştım. Çok parlak ve ısı yayan bir şeydi. İhtiyacım olan bir şeydi. Tabi o zaman onu kullanarak ormanın içerisinde ilerlemek aklıma gelmemişti.

 

Ben düşünmeye devam ettikçe Malle de yemekleri hazırlamıştı. Bana içi sıcak yemekle dolu kaplardan birini uzattı. Bu köyde tüketmiş olduğum yemeklerden biriydi. O yüzden Analiz’i kullanmak istememiştim. Onun yerine ateşi incelemek istiyordum. Daha önce birçok kez fırsat elde etmiş olsam da tarayamamıştım. Bu sefer taramak istiyordum. Yemeği tüketmemle birlikte artık bir süre enerjim yerinde olacaktı. Sadece Malle’ye belli etmemem gerekiyordu. Ondan gizli bir şekilde ateşi taramalı ve bilgileri almalıydım. Acaba Arşiv’den bir komut çalıştırmalı mıydım? Ancak kısıtlı moddaydım. İstediğim gibi bir komut bulabileceğimi sanmıyordum. Yine de şansımı denemeliydim.

Ateş arkamda olacak şekilde oturma eylemi gerçekleştirdiğim konumda yüz seksen derece arkama döndüm. Malle’nin dikkatini çekmiştim. Bana bakıyordu ama birkaç saniye sonra yemeğine odaklandı. Henüz bitirmemişti. Bu fırsattan yararlanarak Arşiv’i aktifleştirdim. Önüme gelen panelde sağ parmağımı kullanarak kaydırmaya başladım. Arşiv’i nasıl kullanacağımı biliyordum ama içeriğinden emin değildim. Bu yüzden manuel olarak araştırmam gerekmişti. Oldukça riskliydi. Çünkü kısıtlı modda paneli ben hariç kimse göremese bile parmak hareketlerimi görebilirlerdi. Henüz Yönetici Mod’a nasıl geçilir bilmiyordum, birçok özellik de bu yüzden kısıtlıydı. İdare etmek zorundaydım. Malle’den gizli bir şekilde parmak hareketleriyle panelde uygun bir gizlilik komutu bakındım ancak bulamadım. Kısıtlı mod düşündüğümden de kısıtlıydı.

O sırada Malle’nin ayak seslerini duydum ve hemen paneli kapattım. Yanıma gelmişti:

“Ver bakalım kaseni bitirdiysen.”

Yemek bitmişti. Bu yüzden kabı Malle’ye uzattım. Malle biraz şüphelenmiş olabilir miydi? Sanmıyordum. Görmemişti. Görmemiş olmalıydı. Dikkat etmiş ve gizlemiştim. Bir sorun çıkmamalıydı. Öyle olması gerekiyordu.

Malle kabı aldı. Ata yakın, ateşin üç buçuk metre solunda, malzemelerin bulunduğu konuma doğru ilerlerdi. Normalde, yani köyde, bu kapları temizlik aşamalarından geçiriyorlardı. Ancak bunun için suya ihtiyaç duyuyorlardı. Şu an yanımızda bu temizlik işlemi için yeterli miktarda suyumuz muhtemelen yoktu. Bu yüzden Malle, bitkilerin ince liflerinden yapılmış bir nesne çıkardı. Bu nesneyi birkaç kez Malle’nin köydeki yapıtında görmüştüm. Oldukça küçük ama insanların yaşamlarını tehdit eden, ciddi bir sorun sebep olan maddeyi önlemek için kullanılıyordu. İlginçti. Bu kadar küçük şeyler, insan gözünün algılamakta zorlandığı şeyler, onların hayatlarını nasıl da tehlikeye sokuyordu? İnanılmaz derecede zayıftı. İnsanlar…

 

Malle benimle ilgilenmezken ateşi incelemeye karar verdim. Komutu normal bir şekilde çalıştırırsam beni duyabilirdi. O yüzden olabildiğince sessiz yapmaya çalıştım:

“Arşiv, Analiz.”

Hemen Malle’ye bir saniyelik, kısa bir gözlem gerçekleştirdim. Bana bakmıyordu. Duymamış olmalıydı. Bu iyiydi. Odağımı ateşe doğru yönlendirdim. Sağ elimi uzattım. Ateş parçacıklarının sınırlarını da kapsayan bir mavi ışık, iki buçuk saniyeliğine gözlerimi aydınlatmıştı. Bunun Malle’nin fark ettiğinden emin olduğumu düşünmüş ve tekrardan ona doğru bakmıştım. Ancak Malle’nin baktığı taraftaki malzemeler de azıcık bir miktarda aydınlanmasına rağmen o, bu tarafa doğru bakmamıştı. Fark etmemiş olması imkansızdı ama bir insanın aptallığı sınır tanımazdı. Bir nevi mümkün de olabilirdi. Bu yüzden tekrardan incelememe odaklandım. Vakit kaybetmemeliydim yoksa bu aptallık bile beni fark edebilirdi.

Tarama sonrası ateşin verileri bana aktarıldı. Panelde, yüksek sıcaklıklarda gerçekleşen, çoğunlukla alev veren bir yanma olayı olarak tanımlanmıştı. Alev ve yanma ile neyi kastettiğini anlamamıştım. Bunları da hızlıca araştırınca alev, bu parçacıkların oluşumuna sebep olan ışığın kendisine deniyordu. Yanma olayı ise parçacıklarla ilişkilendirilebilirdi. Mantıklıydı. Ateş, zarar verebilecek ama aynı zamanda da birçok faydası olan bir şeydi. Bu zıtlık, bana bir şeyleri anımsatmıştı. Geçmişimle alakalı olacaktı ki orta şiddetli bir dürtü beni etkisi altına aldı. Hemen komutu kapatmış ve başımı tutmaya başlamıştım. Ne kadar süre öyle kaldım bilmiyordum ama tahminlerime göre en az on beş saniye olmalıydı. Malle’nin biraz uzaktan gelen şu sorusuyla, tüm dürtü ve düşünceler zihnimden silinip gitmişti:

“Neymiş bakalım şu Analiz?”

Ne olduğuna başta inanamamıştım. Bu Malle, beni duymuş muydu? Ancak tepki vermemişti. Nasıl olabilirdi? Yoksa onlardan birisi miydi? Tüm bu zaman boyunca onun hakkında yanıltılmış mıydım? O sırada geçmişimle kesinlikle bağlantılı olduğunu hissettiğim bir sözü hatırlamıştım:

“Ne olursa olsun, insanlara güvenemezsin. Pişmanlıktan başka bir şey değiller…”

Hata yapmıştım. Hem de yapmamam gereken bir hata… Peki şimdi ne olacaktı? Hızlı düşünmeliydim. Malle onlardan biriyse eğer yok edilmeliydi. Başka seçenek yoktu. Onlar bunu hak ediyordu.

Hızlıca bana doğru gelen Malle’nin üzerine doğru bir hamle gerçekleştirdim. İki elimle de boğaz bölgesine baskı uygulamaya başladım. Onun hayatını hızlıca ve basitçe sonlandırmayacaktım. Önce cezalandırılması gerekiyordu. Ağır cezalarla hem de… Ancak ondan öncesinde daha fazla bilgi almalıydım. Benim hakkımda ne kadarını biliyordu? Bunu öğrenmeliydim. Bunun için de konuşabilmesi gerekiyordu:

“Sakın gereksiz bir hamle yapma ve bana cevap ver! Bu bilgiyi nereden edindin?”

Malle’nin yüzünün rengi değişmeye başlamıştı. Soluk bir renge dönüşüyordu. Bu baskının yeterli olduğunu gösteriyordu. Koyu bir tona dönüşürse sıkıntılı olabilirdi. Yine de cevap vermiyordu. Son bir kez sormaya karar verdim:

“Son şansın!”

Malle, ellerini kullanmaya çalışıyor ancak kullanmasına izin vermiyordum. Bedenimin diğer tüm kısımlarını hareket edemeyeceği şekilde konumlandırmıştım. O sırada fark ettim ki yüzünün rengi koyulaşmaya başlamıştı. Birkaç saniyeliğine onu bırakabilirdim. Yoksa bilgi edinemeden yok olup gidecekti.

Malle’yi bıraktığım gibi hızlı hızlı nefes alma eylemi gerçekleştirdi. O kadar gürültülüydü ki onu parçalara ayırmamak için kendimi zor engelliyordum. Bilgi her şeyden önemliydi. Konuşacaktı ve ben öğrenecektim. Hatamı tekrarlamayacaktım. Birkaç saniye sonra konuşmaya başlamıştı. Sanırım üzerinde kullandığım teknikler onda korku duygusunu tetiklemişti. Amacıma ulaşmıştım:

“Sen…”

Yavaş konuşuyordu:

“Hızlı ol!”

“Sen… Sen az önce söyledin.”

“Onu duymadın! Beni tekrar kandıramazsın!”

“Seni… Kandırmıyorum.”

“Kandırıyorsun! Tüm bu zaman boyunca onlardan birisi oldun! Beni kandırdın! Bizi kandırdınız!”

“Siz mi? Siz kimsiniz?”

Biz… Biz kimdik? Ben az önce ne demiştim? Ellerime baktım. İki saat önce yaşanan olaylardan kalma insan vücut sıvılarının izleri, hala duruyordu. Aklıma bu görüntü tanıdık gelmişti. Geçmişimle alakalı bir görüntüyle örtüşüyordu. Yine kanlı ellerimle, bir insanın boğazını sıkıyordum.

Loading...
0%