Yeni Üyelik
39.
Bölüm

5.Kısım: Kana Susamışlık

@allev

Gözlerim ve bilincim birden açılmıştı. Neredeydim? Hızlıca etrafıma bakınmıştım. Malle’nin yapıtında gibi görünüyordum. Yatağında… Bedenimi ellerimle kontrol ettim. Evet. Sanırım az önce dürtünün etkisindeydim. Görüleri gerçeklikle karıştırıyor olmalıydım. İlk defa bu kadar gerçek bir şey hissetmiştim. Bu gördüğüm, tanık olduğum şey de neydi?

Daha önce net bir görüntü veya olay yoktu. Fakat bu sefer… Kendimi hiç iyi hissetmiyordum. Algılarımı üç dakika boyunca istemli olarak kapatmıştım. Zihnimdeki rahatsız edici düşüncelerin dağılışını izlemiştim. Bu süreç boyunca çoktan güneşin battığını ve festival denilen etkinliğin zamanının geldiğini fark etmemiştim.

Dışarıdan oldukça yüksek sesler geliyordu. Kafamı kaldırıp pencere denilen delikten dışarıya baktığımda bu gecenin gerçekten de farklı olduğunu anlamıştım. Normalde köy denen bu yerde, gece zamanında yapıtların içinden gelen ışıkların dışında herhangi bir ışık bulunmazdı. İnsanlar da bu zamanlarda yapıtlarından dışına nadiren çıkarlardı. Ancak bu gece, gökyüzü karanlık olmasına rağmen köy bayağı bir aydınlık gözüküyordu. Bu aydınlık ve dışarıdaki insan kalabalığının sesleri, beni aşırı rahatsız etmişti. O kadar rahatsız olmuştum ki pencereden baktığımda aslında tam karşımda, on iki metre ileride, bazı tahtadan yapılma ufak yapıtların önünde toplanan insanların arasındaki Malle’yi ve o iki tuhaf insan çocuğunu tespit edememiştim.

Ne yazık ki onlar beni görmüşlerdi. Bu sefer onlara direkt olarak bakmamış olmama rağmen beni fark etmişlerdi. Bir insan olarak bu yetenekleri var olmamalıydı. Durumun tuhaflığına bir anlam veremedim. Beni gördükten sonra, bulunduğum konuma doğru yoğun insan gruplarının arasından geçerek gelmeye başlamışlardı.

Aceleyle pencerenin önünden geri çekildim ve yatağa yattım. Bunu neden yaptığımı bilmiyordum. Tek bildiğim şey o insanların arasına gitmemem gerektiğiydi. Ancak mecbur bırakılacak gibi görünüyordum. Karşı çıkabilirdim. Aslında şu büyücü denen insanı merak ediyordum. Malle onun Başkent denilen yerden geldiğini söylemişti. Bunun üzerine başkentin ne demek olduğuna bakmış, bu köyden kat ve kat büyük bir yerleşke olduğunu öğrenmiştim. Merkezi konumlanan ve çeşitli sınıflardan birçok insanın birlikte yaşadığı bir yerdi. Oraya gitmekten kaçınmalıydım. Ancak o başkent denen yerde daha fazla bilgi edinebilme ihtimalim vardı. Risk ve getiri olarak bu durumu incelemeliydim. Kararımı sonra verecektim.

Açıkçası bu köyde, öğrenebileceğim daha fazla bir şey kalmamış gibi görünüyordu. Büyücü denen insanın kullandığı büyüyü görmeliydim. Nasıl bir şey olduğunu inceledikten sonra bir sonraki hedefimi belirlemeliydim. Artık bu köyden gitmem gerektiğini biliyordum ama henüz nereye gideceğime karar vermemiştim. Pek bir seçeneğim yoktu. Ya hiç bilmediğim yönlere doğru, rastgele, kendi edindiğim tecrübelere güvenerek ormanı geçecek, arkasında ne olduğuna göre de bir hedef belirleyecektim ya da başkent denilen konuma doğru ilerleyecektim. Ne yapacağımı şu an bilmiyordum.

Kendimi nasıl öğrenebilirdim? Bu görüler gittikçe gerçekmiş gibi gelmeye başlamıştı. Başkent gerçekten de bir seçenek olabilir miydi? Orada bütün bunların sebebini öğrenebilir miydim? Kim olduğumun, neden burada olduğumun cevabını orada bulabilir miydim? İhtimal dahilindeydi. Malle şüpheli davransa da şu ana kadar bana sürekli yardım etmiş ve hiçbir şekilde zarar vermeye çalışmamıştı. Gerçekten sadece bir aptal olabilir miydi? Diğer insanların aptallığından daha üstün bir seviyede…

Bunları düşündüğüm sırada Malle, yapıtın kapısını sert bir şekilde açarak içeri girmişti. Elinde getirdiği ufak mum adını verdikleri ışık kaynağını girişteki tahta yükseltiye bırakmış ve konuşarak hızlıca yanıma gelmişti:

“Hadi bakalım Lily Hanım! Eğlenceye katılma vakti!”

Reddetmek istiyordum ancak şu büyücü denen insanı incelemem gerekiyordu. Malle ile bir anlaşma yapacaktım:

 

“Şartlarım var.”

“Ne? Şart mı?”

Malle sanırım şaşırmıştı, net göremiyordum. Konuşmaya devam ettim:

“Beni büyücü dediğin insana götür.”

“Hayhay!”

“İnsanlardan uzak olmak istiyorum.”

“O pek mümkün olmayabilir.”

“Neden?”

“Dışarıdaki insanları gördün. Bugün festival günü ve şu an buralar daha ara sokaklar! Meydanda çok daha fazla insan var.”

“Büyücü dediğin insan meydanda mı?”

“Evet.”

Bu hiç iyi olmamıştı. İnsanlara dayanabilir miydim? İçimden gelen bir düşünce gitmemem gerektiğini ifade ediyordu. Şu ana kadar bu içimdeki düşünceler haksız çıkmamıştı ancak o büyücü hakkında daha fazla bilgiye ve bir tam analizine ihtiyacım vardı. Gitmek zorundaydım:

“Beni oraya götür. Büyücüyü göreceğim.”

“Önce senle ufak bir işimiz var!”

“Ne? Hayır.“

“Aa! Olmaz!”

Malle tahta dolaplardan büyüğünü açtı ve içerisinden beden ölçülerime denk gelecek seviyede olan kıyafetler çıkardı. Normalde hep aynı kıyafetler giyilirdi ancak bugün herkes normalinden farklı görünüyordu. Malle de öyleydi. Açıkçası bu kıyafetin faydalı olduğunu kabul etmiş olsam da hiçbir zaman beğenmemiştim. Neden böyle bir şeye ihtiyacım vardı ki?

Malle çıkardığı kıyafetleri zorla üzerime geçirmişti. Ona zarar vermek şu an için sıkıntılı bir eylem olacağından güç kullanmamıştım. Ancak bu kıyafetleri üzerimde tutacağıma onun boğazını sıkmayı tercih ederdim. Tabi bu sırada kapının önünde bekleyen o tuhaf iki çocuktan büyük olan, içeriye gelmiş ve Malle ile konuşmaya başlamıştı:

“Gösteriyi kaçıracaksınız. Aa! İnanmıyorum! Lily Abla! Çok güzel olmuşsun!”

“Bu daha hiçbir şey! Hemen geliyoruz. Kapıda Brishen’le bekle Amice.”

“Tamam!”

Güzel mi? Güzel olup olmamamın ne anlamı vardı? Malle’nin üzerime geçirdiği bu kıyafetler oldukça rahatsız ediciydi. Daha fazla şey yapmasına izin veremezdim. Amice kapıyı kapatıp çıktıktan sonra Malle’nin yanından çok hızlı bir şekilde uzaklaştım ve yapıtın en uzak duvarına tutundum. Üzerimdeki kıyafeti çıkarmalıydım. Böyle gereksiz şeylere ihtiyacım yoktu. Ancak becerememiştim. Ne kadar güç uygulasam da çıkmıyordu. Sadece esneklik kazanıyor, parçalanmıyordu. Yapıldığı madde oldukça sağlam olmalıydı. Kendi gücüm henüz tam potansiyelinde değildi. Belki de o yüzden şu anki seviyesiyle yetersiz geliyordu. Bu iğrenç, yapışkan kıyafetler çok rahatsız ediciydi.

Malle benim çabalarımı izledikten sonra benle olan konuşmasını rahatsız edici bir sesle devam ettirdi:

“Senin o insan dışı gücünle bile üzerindekileri çıkaramıyorsun demek. Doğru düşünmüşüm.”

Sinirli bir duygu içerisinde cevap verdim:

“Bunlar da neyin nesi? Seni adi, aptal insan!”

“Özel kıyafetler. Seni dış etkenlerden kısmen koruyacak, hareketini kolaylaştıracak. İnsanların arasında daha rahat hissetmeni sağlar diye düşünmüştüm. Ayrıca daha ne kadar uzun ve bol atletlerle dolaşmayı düşünüyorsun?”

Bir şey söylememiştim. Dediklerinin anlamını çıkarmakla meşguldüm:

“Son birkaç şey kaldı. Senin daha rahat etmeni sağlayacak. Yine yalın ayaklarında köyde gezinmesen iyi olur.”

Bir çift ayak şeklinde nesne göstermişti. Bu, bana önceden verilen ayakkabılara benziyordu ancak biraz daha farklıydı. Daha uzun gibi görünüyordu. Ona güvenebilir miydim? Bu kıyafet gerçekten de dayanıklı gözüküyordu. Bu ayaklar için olan eklenti de destekleyici bir ünite miydi? Mümkündü. Kabul etmiştim. Ayaklarım üzerinde dolaşmak benim için bir sorun değildi ancak bunlarla daha rahat edebileceğimi söylüyordu. Ayrıca güvenlik de sağlayabilirdi. Kalın gözüküyorlardı. Açıkçası ayaklarım biraz fazla hasar alıyordu. İyi olabilirdi. Kabul etmiştim.

En son ise üzerime gizlilik için uzun, insanların koyu tonlardaki kahverengi denilen, kahve adlı bir sıcak sıvının renginde, her tarafımı örten bir kıyafet giydirdi. Bedenimi, kollarımı, bacaklarımı, saçlarımı ve hatta yüzümü bile istersem kapatabiliyordum. Bu gayet kullanışlı olacaktı. Üzerimdeki kıyafetler siyah, bu uzun kıyafet ise koyu bir renk olan kahverengindeydi. Malle de benzeri bir uzun kıyafetle etrafını kapatıyordu. Bu şeyi şu an herkesin giydiğini çünkü dışarıda bu gece havanın biraz soğuk olduğunu söylemişti. İnsanlar soğuktan korunmak için bu kıyafeti giyiyor gibiydi.

Artık hazırdım, sanırım. Bu koruma ve gizlilik unsurlarını barındıran kıyafetler bana destek olacaktı. İlk tecrübe ettiğim sırada rahatsız edici bulsam da alışmaya başlamıştım. Artık o kadar da sıkıntılı değillerdi. Başta hareket edişimi garip bulsam da onlara da alışıyordum. Malle yapıtın kapısına doğru yönelmişti. Hemen açtı ve dışarıda bekleyen Amice ile Brishen’i gördüm. İkisi de beni tuhaf bir bakışla inceliyordu. Üzerimdeki kıyafetlerden dolayı olmalı diye düşünmüştüm. Bir şeyler söylemişlerdi ancak dikkat etmemiştim. O sırada zihnim başka bir şeye odaklanmıştı. Bir sese, bir parazit sesi algılıyordum:

“Ah, bu ses… Ne demek istiyor?”

Başımda yoğun ama kısa süreli bir dürtüye sebep olmuştu. İçimden, derinliklerden gelmişti. Bilincimi kaybetmemiştim ancak birkaç saniye daha sürseydi kötü olabilirdi. O sırada Malle ve çocukların neler dediğini duyamamış, kendi yaptığım şeylerin de farkına varamamıştım. Sanırım yapmaman gereken bir şey yapmıştım:

“Lily ne diyorsun? Ne sesi?”

“Lily Abla?”

Hemen bir tepki vermeliydim:

“Sorun yok.”

“Emin misin? Az önce kendi kendine konuşuyor gibiydin. Başını da tutuyordun. Yine bir şey mi oldu? Bayılacak gibi misin?”

Malle inanmış gibi görünmüyordu. Çocuklar da öyle… Hiçbir şey olmamış gibi davranmaya devam etmeliydim. Yoksa asla inanmazlardı:

“Bir şeyim yok.”

“Emin misin, Lily?”

“Evet.”

Kısa bir sessizliğin ardından Malle önden gitmeye başladı. Amice sağımda Brishen de onun sağında elini tutarak ilerliyorduk. Her tarafım kapalıydı ama köydeki insanlar beni biliyorlardı. Görenler bana sesleniyor veya Malle aracılığıyla benim hakkımda bir şeyler söylüyorlardı. Bu söylemlerden rahatsız olduğumdan yüzümü iyice gizlemeye çalışıyordum. Diğer yabancı insanların ise beni pek fark edeceğini sanmıyordum. Kimsenin görünüşümden bir haberi yok gibiydi.

Dışarısı bayağı bir kalabalıktı. Meydan bölgesine yaklaşmaya başladığımızda Malle artık önümüzden ilerleyemiyordu. Benim sol yanıma gelmiş ve beni omuz bölgemden tutarak arkamdan yönlendirerek geliyordu. Sanırım bu insanların arasında kalmamı istemiyordu. Beni anlıyor olmalıydı. İnsanların arasına girmek istemediğimi söylemiştim. Sanırım beni dinlemişti. Gerçi her zaman dinliyordu. Malle değişik bir insandı. Tüm kuralları bozan, sıra dışı bir kişiydi. Onun hakkındaki kararlarım her zaman net olmuyordu. Bana bir zararı olmayan bir insandı. Hatta bana çok fazla yardım etmişti.

Sadece tek bir düşünceyi görmezden gelemiyordum. İnsanlara güvenmemem gerektiğine içimde bir yerlerde uyulması gereken bir kural gibi inanıyordum. Neden bilmiyordum ama bu düşünce anlamsız olamazdı. Kendime ait olarak bildiğim veya hatırladığım tek şeydi. İnanmak istiyordum. İnanmalıydım. Bu yüzden de Malle’den en ufak bir mantıksızca eylem algıladığımda onu diğer insanlarla aynı konuma koyuyor ve ona göre hareket ediyordum. Haksızlık ediyor olabilirdim. Fakat bir insan olarak haksızlığa uğruyor olması beni çok da ilgilendirmiyordu.

Malle, meydana oldukça yaklaşmışken durdu ve beni başka bir yöne doğru götürmeye başladı. Büyücü adlı insanın meydanda olması gerekiyordu. Neden farklı bir yöne doğru ilerlemeye başlamıştık? Başımı yukarı kaldırıp Malle’nin yüzüne doğru seslendim:

“Meydan bu tarafta değil. Beni nereye götürüyorsun?”

“Sana akşam yemeği yedirmedik. Önce karnını doyurmalısın. Hem daha gösterinin başlamasına var.”

O sırada Malle’yi duyan Amice:

“Hani az kalmıştı? Gösteriyi kaçıracağımızı söylemiştin Malle.”

Malle duymamış gibi davrandı. Bunun üzerine çocuklar, kalabalık insan grubunun içinde pek belli olmasa da yüksek sesler çıkarmaya başladı:

“Yalancı MALLE!”

Malle insanların komik olarak nitelendirdiği bir yüz hareketiyle karşılık vermiş ama yine herhangi bir sesli cevap vermemişti. Bunun üzerine çocuklar, küçük elleriyle Malle’nin üzerindeki uzun kıyafete vurmaya başlamışlardı. Malle’nin bunu hissettiğini düşünüyordum ancak yüzündeki ifade tam tersini gösteriyordu. Gerçekten de ilginç birisiydi.

Yaklaşık on bir saniye sonra altı dişil ve iki eril’in bulunduğu bir masanın önünde durduk. Bu insanları daha önce görmüştüm. Bulunduğum yapıtın yakınındaki diğer yapıtlarda kalan insanlardı bunlar.

İnsanlar arasında selamlaşma adını verdikleri bir saygı eylemi vardı. Birbirini tanıyan iki insan karşılaştıklarında mutlaka selamlaşma eylemini gerçekleştirirlerdi. Tabi bunun da belli seviyeleri ve öncelikleri vardı. Bu insanların yaş kavramına göre öncesinde bir hesaplama yapmış ve on beş yıla kadar yaşamış insanlar çocuk, on beş yıldan fazla yaşamış insanlar yetişkin olduğu sonucunu çıkarmıştım. Çocuklar kendi aralarında, yetişkinler kendi aralarında alt sınıflara ayrılmıştı. Örneğin yetişkinler için: on beş yıldan sonrakilere genç, yirmi beş yıldan sonrakilere olgun yetişkin, kırk beş yıldan sonrakilere yaşlı, altmış beş yaşından sonrakilere ise büyük tanımlamaları kullanılmıştı, tabi bunları pek dile getirmiyorlardı. Kendi aralarında kullandıkları daha başka kelimelere sahiplerdi.

Önce Malle ve çocuklar kendilerinden yaşça büyük olan bu insanlara selam vermişlerdi. İlk olarak karşılarındakinin ellerini tutuyorlar, ardından da bellerini eğerek yere doğru bakıyorlardı. Bunun anlamını Malle’ye sorduğum zaman sadece saygı amaçlı yapılan eski bir gelenek gibi olduğunu söylemişti. Gelenek derken bu çevrede çok eski zamanlardan kalma devam ettirilen kurallar demek istemişti. Ancak ortada bir sorun vardı. Benim de bu aşağı bir varlık gibi gösteren eylemi yapmam gerekiyordu. Görünüşüm gereği yirmi yıl yaşamış bir insan gibiydim. Sadece boy adı verilen bir ölçütüm fazla büyük değildi. Açıkçası Amice’den on sekiz santimetre uzundum. Fakat Amice, on dört yıllık bir insandı. Kısacası bu kurallara göre karşımdaki sözde büyük insanlara karşı saygı göstermem gerekiyordu. Yapmak istemiyordum ama Malle’nin bana diğerlerinin duyamayacağı seviyede bir şeyler söylemişti:

“Selam vermelisin Lily. Yabancısın ve sana anlamsız geliyor, biliyorum ama en azından, bu insanların sana yaptıkları için saygılı olmalısın.”

Malle’den öğrendiğime göre bu karşımdaki insanlar; şu ana kadar üzerimde giymiş olduğum kıyafetin, yatmış olduğum yatağın örtülerinin, tükettiğim yemeklerin, kullandığım çeşitli yardımcı araç ve gereçlerin yapımında bana büyük yardımlarda bulunmuşlardı. Malle kadar olmasa da bana oldukça yardımları olmuş gibi görünüyordu. Demek ki bu bölgedeki insanlarda iyilik duygusu oldukça gelişmişti. Yine de bu, onları birer insan olmaktan ileriye götürmezdi.

Eğilmemekte kararlıyken birkaç dakika önce Malle’nin yapıtının önündeyken algıladığım parazit ses tekrar oluşmuştu. Bu sefer daha şiddetli bir dürtüye sebep olmuştu. Ellerimi başıma götürmüştüm ve istemeden eğilmiş gibi yaparak sanki selamlaşma eylemi gerçekleştiriyormuşum gibi algılanmıştı. Bu dürtü beni fiziksel olarak fazla etkilemese de sebep olduğu şey, bu saygı gösterme anlamı, beni gerçekten de aşırı rahatsız etmişti. Bu kahrolası insanlara eğilmeme sebep olmuştu. Bundan daha aşağılık bir hareket olamazdı. Kendimi iğrenç hissediyordum.

Malle benim eğilmeme memnun olmuş gibiydi. Beni hemen bu masanın arkasındaki Amice ve Brishen’nin yeni oturmuş olduğu küçük masanın oraya götürdü. Masanın üzerinde çeşitli tahta kapların içerisinde yemekler vardı. Bunlar sıcak ve sıvı içerikli değil tam tersi biraz soğuk ve katı gibi görünüyorlardı. Açıkçası ekmeklere benziyorlardı ancak tadı çok daha iyi ve etkiliydi. İlginçti. İlk defa tatmış olduğum yiyeceklerdi. Yemek tüketme zamanım olduğu için bolca bu yiyeceklerden tüketmiştim. Enerjim yenilendiğinde belli birtakım Arşiv komutlarına kısa bir süreliğine, tereddüt etmeden erişim sağlayabilirdim. Ancak bu dürtüler, enerjimi ciddi miktarlarda etkiliyordu. En son ki dürtüden dolayı enerjim sıfırlanmış sayılırdı.

Neyse ki tükettiğim besinler sayesinde enerjim biraz da olsa yenilenmişti. Fakat aynı şekilde bir dürtü daha oluşursa enerjim tamamen sıfırlanmış olacaktı. İşte o zaman herhangi bir duruma karşı tek seçeneğim, fiziksel kabiliyetim olacak ve üstüne bir dürtü daha oluşursa bu sefer enerjim hiç kalmadığı için bilincimi tamamen kaybedecektim. Tehlikeli bir durumdaydım. Bu parazit sesin bir süre gelmemesi her ne kadar merak etsem de daha iyiydi.

Loading...
0%