Yeni Üyelik
57.
Bölüm
@allev

Malle ile bir anlığına durakladık ve oldukça az duyulan, tahta parçalarının üzerinde ses çıkararak gelen insanları duyduk. Malle, hızlıca girişte bıraktığı aletlerini almaya gitti. O sırada ben de hemen Arşiv’e giriş yaptım ve yararlı bir komut aramaya başladım. Yönetici Mod sayesinde, insanlara dokunmama gerek bile kalmadan birçok özellik sayesinde onlardan kurtulabilirdim ve bir komut bulmuştum, Hiçlik.

Adı Hiçlik olan bu komut, uzay ve zamanda başka bir boyut açıyordu. Herhangi bir nesneyi, cismi veya varlığı oraya yerleştirmene olanak sağlıyordu. O boyutun kurallarını kendin koyduğun için istediğin gibi kullanabiliyordun. Oldukça kullanışlı olacak gibiydi.

Ayrıca uzun zamandır bir kombinasyon yapmak istiyordum. Mesela Analiz ile Vizör komutlarını birleştirip Gelişmiş Analiz komutunu kullanacaktım. Bu gelişmiş versiyonu, belirlemiş olduğun bir alandaki bütün nesne, cisim ve varlığı tespit etmeni, görüntülemeni ve çevresel bilgileri edinmeni sağlıyordu. Hiçlik komutunu kullanıp bir boyut açacaksam eğer geniş bir alana ihtiyacım olacaktı. Hem düşmanların anlık konum bilgilerini edinmek için hem de çevresel bölge analizi ile konumsal olarak avantaja geçmek için oldukça faydalı olacaktı.

Kombinasyonu tamamlamak çok kısa bir zaman almıştı. Yönetici Mod sayesinde her şey hazırdı. Komutu aktifleştirdim. Aklıma nedense bu komutun tarama şekli, antika bir sonar cihazının ping göndermesi gelmişti. Sanırım benziyorlardı. Tam olarak iki saniye içerisinde, aynı sonar gibi bu kasabayı kapsayacak bir dalga olarak alanı kapladı ve alan taranmış oldu. Ayrıca herhangi bir canlı varlığa çarptığı anda sinyal otomatik olarak bana geri geliyor. Böylece sağ gözümde haritalanan alanda, canlı varlıkların anlık konumlarını görebiliyordum. Ancak Kısıtlı Mod’un ne kadar kısıtlı olduğunu Yönetici Mod sayesinde tekrar görmüştüm. Bana otuz beş kişi olarak bildiren Kısıtlı Analiz komutu, kombinasyon sayesinde daha da güçlenen Yönetici Analiz’in gerisinde kalmıştı. Şu anda üzerimize gelen kişi sayısı otuz beş değil altmış sekizdi.

Tam o sırada odaya girdiğimiz kapıdan içeriye birisi giriş yaptı. Fakat kapının hemen arkasında onu bekleyen Malle, duraklamadan, içeri giren iri insanın kafasına kısa kılıçlardan sağ elindekini sapladı ve insan olduğu gibi yere düştü. Malle hepsiyle mücadele edemezdi. Ayrıca ben de Yönetici Mod’un gücünü kullanmak istiyordum. Haritalanmış alana baktığımda bulunduğumuz odanın kuzey duvarının arkasında geniş bir açıklık alan vardı. Oraya ilerlemeliydik. O açık alan, boş bırakılmış gibi gözüküyordu ancak alanın her gizli köşesinde grupça insanlar vardı. Muhtemelen bir tuzaktı. Tam da Hiçlik için belirlenmiş bir konum gibiydi.

Önce duvarı yok etmeli ardından da Malle’yi de alarak açıklık alana doğru ilerlemeliydim. Bunun için önce Hiçlik komutu ile duvarı yok etmeliydim. Hızlıca komutu aktifleştirdikten sonra Malle’nin ve içeriye girmeye çalışan insanların tedirgin hislerini algıladım. Ardından tek yapmam gereken boyuta gönderilecek nesneleri işaretlemekti. Duvarın belirli bir kısmını rastgele, geçebileceğimiz şekilde işaretledikten sonra küçük siyah bir nokta belirdi ve birkaç milisaniye içerisinde işaretlenmiş bölgeyi yok etti. Daha doğrusu içerisine hapsetti. Boyutun ayarlarıyla oynamamıştım. Hızıyla ilgili ayarlar yapmak mümkün olabilirdi. Biraz yavaş gibi gözüküyordu. Ancak insan gözünün bunu fark etmesi imkansızdı. O yüzden bir sorun yoktu. Şimdilik kullanılabilirdi.

Bir komut daha aktifleştirdim. Güç komutu sayesinde bedenimin herhangi bir bölgesinin veya tamamının performansını artırıyordu. Kısaca bulunduğumuz Han adlı yapıtın içerisinden yetmiş iki metre ötedeki açıklık alana uzun bir atlayış gerçekleştirebilmemi sağlayacaktı. Komutun aktifleşmesinin ardından içeri giren insanlarla mücadele eden Malle’ye seslendim. Kapıdan içeri girmeye çalışan insanlara karşı zorlandığı belli bir şekilde bana cevap verdi:

“Efendim! Lily!”

“Sıkı tutun!”

“Ne?”

Kolundan bu sefer ben tuttum. Beraber açıklık alana doğru güçlü ve uzun bir atlayış gerçekleştirdik. İki saniye süren atlayışın ardından açıklık alanın tam ortasında, ayaklarım zemine temas etti. Fakat Malle, atlayış esnasında sarsıntı geçirmişti. Ayaklarımın yere temas etmesiyle Malle’nin bedenini iki kolumla tutmuş, ellerimle kavramıştım. Bilinci kapanmış gibi görünüyordu. Sanırım bu atlayış onun için biraz şok ediciydi. Bir insan için fazla gelmiş olmalıydı. Onu açıklık alanın ortasına yakın bir konumda bulunan orta boylu ağacın altına yatırmaya karar verdim. Bu arada diğer boyuta göndermiş olduğum duvarı da geri getirsem iyi olacaktı.

Duvar parçasını boyuttan çıkarmak için boyutu tekrar aktifleştirdim ve içerisine doğru bakmaya karar verdim. Karanlıktı. Herhangi bir ışık yoktu. Vizör komutunu kombinasyondan ayrı olarak tekrardan aktifleştirerek içerideki duvarı görmeye çalıştım. Vizör sayesinde boyutun ve parçanın sınırlarını görebilmiştim. Duvar parçasını, sağ elimi boşlukta hareket ettirerek, fazla güç harcamadan çıkarttım, alanın ortasına yerleştirdim. Ardından üzerine çıktım ve incelemeye başladım. Duvar biraz korozyona ve çürümeye uğramış gibi görünüyordu. Hemen bir çıkarım yaptım. Sanırım boyuttaki zaman oldukça hızlı akıyordu.

Bu açıklık alana gelmemizin üzerinden doksan saniye geçmişti. Peşimizdeki insanlar ve alanda gizlenen diğer insan grupları ortaya çıkmaya başladı. Etrafımda büyük bir daire oluşturmaya çalışıyorlardı. Sanırım niyetleri kaçamayacağım bir alan oluşturmaktı. Anlamsızdı. Az önceki atlayışı yapmış olan ben, bu alandan mı kaçamayacaktım? İnsanların aptallıkları tuhaf ve anlamlandıramadığım duyguları hissetmeme sebep oluyordu. İnsanların gülmek olarak adlandırdığı eylem aklıma gelmişti. Tanıdık bir gülme sesi zihnimin içerisinde yankılanıyordu. Ancak dikkatimi toplamalıydım. Şu an böyle durumlarla karşı karşıya kalamazdım. Şunu biliyordum ki bu mücadeleden sonra enerjim bitecek ve o gülme sesinin kime ait olduğuna biraz dahi olsa tanık olacaktım.

İnsanlar etrafımda daire oluştururken ben de Hiçlik komutuyla onları tek tek işaretliyordum. Etrafımı tamamen kapatmaları gerçekten bir dakika sürmüştü. Bu beklenmedik bir gelişmeydi. Daha uzun sürer diye düşünmüştüm. Ardından kendilerini hazır hissetmiş olmalıydılar ki aralarından bir tanesi yüksek bir sesle konuşmaya başladı:

“Dinimizin verdiği yetkiyle seni cadı ilan ediyorum!”

Bu insan neyden bahsediyordu? Cadı mı demişti? Ne demekti ki, cadı? Anlam verememiştim:

“Ne saçmalıyorsun sen?”

Beklemeden insan, daha da yüksek bir sesle devam etti:

“Cadılara ölüm!”

Diğer tüm hepsi de aynı cümleyi yüksek sesle söylediler, cadılara ölüm! Ardından üzerime doğru aynı anda saldırıya geçtiler. O an aklıma gelmişti. Köyün Reisi denen insan da benim için cadı ifadesini kullanmıştı. İyi bir şey olmadığı kesindir. Aşağılık insanlar sizi.

Hesaplamalarıma göre toplamda yüz altı kişi vardı ancak hepsini birden Hiçlik boyutuna gönderemezdim. Boyutun sınırlarını gördüğüm sırada maksimum otuz beş kişilik yere sahipti. Mantıksal olarak düşünüldüğünde boyut sınırsızdı ancak yine de komutun düzgün çalışabilmesi ve içerisindeki insanları barındırabilmesi ayrıca bana da fazla enerjiye mal olmaması için maksimum sayıyı bu kadar belirlemiştim. Sağ elimi havaya kaldırdım. Aslında buna hiç gerek yoktu çünkü düşüncelerimle direkt olarak komutlar aktifleşiyordu. Yine de insanların gözlerindeki korkuyu ve tedirginliği görmek istiyorum. Umutsuz bakışlarını görmek istiyordum. Bunu arzuluyordum.

Üzerime doğru gelen yüz altı kişi, alanı gittikçe daraltıyordu. Malle’ye yaklaşmamalılardı. Bu yüzden daha fazla oyalanmamalıydım:

“Bu cadı ne yapıyor?”

“Bir elini havaya kaldırdı.”

İnsanlara gücümü göstermeliydim. Bunu da uygun bir şekilde yapmalıydım. Sağ elimdeki parmaklarımdan iki tanesini birbirine hızlıca sürterek bir ses çıkarttım. İnsanların Parmak Şıklatma olarak ifade ettikleri bir eylemdi. Bu eylemin ardından komut aktifleşti. Komutun aktifleşmesiyle de otuz beş kişi, tam da planlandığım gibi sağ elimin üzerinde ortaya çıkan siyah noktanın içerisine doğru gözle görülmesi imkânsız bir hızda çekildi. Üzerime doğru gelenler ne olduğuna anlam verememiş olacaktı ki hepsi bir anda durmuşlardı. İşte! O gözlerindeki korku ve tedirginlik hissini arıyordum!

Yüksek sesle konuşan insan en arkalarından bu durumu görmüş olacaktı ki hemen bir şeyler söylemeye başladı:

“Kendinize gelin! O bir cadı! Tabi ki böyle sahte numaraları olacak! Onu çabuk öldürün!”

Onlardaki bu korku hissini artırmak için devam etmek istiyordum:

“Sahte mi? Emin misin?”

Bu söylediklerimden sonra boyutun içerisinden hayatları sonlanmış, hatta geçen zamanla bedenlerini tamamen kaybetmiş ve sadece kemikleri kalmış insanları, bir yığın olarak önüme dökmeye başladım. Bunu görenler daha da korkmuş olmalıydı ki birçoğu geri adım atmaya başlamıştı. Yüksek sesle konuşan insan devam etti:

“Gördüklerinize inanmayın! Dediklerime kulak verin! Bütün bunlar birer numara! Cadıyı öldürün!”

Bunun üzerine insanlar tekrardan harekete geçti ve üzerime doğru bir hamle daha yaptılar. Zavallı insancıklar, kendi sonlarına koşarak geliyorlardı. Parmaklarımı bir kez daha şıklattım ve otuz beş kişi daha ortadan kayboldu. Ardından onların da kemiklerini önüme boşalttım ve bir kez daha şıklattım. Bir otuz beş kişi daha boyuta yollandı. Fakat bir kişi, işaretli olmasına rağmen boyuta çekilmemişti. Bu kişi arkalarından konuşan şu insandı. Hiçlik boyutunun bir yakalama menzili mi vardı? Mümkündü. Onu nedense kendi ellerimle yok etmek istiyordum. Beni oldukça rahatsız etmişti.

Aklıma bir fikir gelmişti. Öncelikle boyutun içini biraz daha rahat inceleyebilmem için boyutun zaman kavramıyla oynamalıydım. Komut panelinden Hiçliği buldum. Komutun zaman kavramı, genel olarak bir dakikaya iki bin yıl olarak ayarlıydı. Biraz daha yaklaştırıp bir dakikaya yüz yıl olarak ayarladım.

Bunları yapmak için iki sebebim vardı. Birincisi, boyuttaki insanların nasıl bir değişim gösterdiklerini gözlemlemekti. İkincisi ise kemiklerin daha uzun süre var olmasını sağlamaktı. Daha sonraki karşılaşacağım tehlikelerde korku aracı olarak iyi bir işlev görebilirlerdi.

Elimi aşağı indirdim ve son kalan insana doğru ilerlemeye başladım. Aynı zamanda bir komut arıyordum. Sonuçta elimi onun iğrenç vücut sıvısıyla kirletmek istemiyordum. Paralel Eller adlı bir komut vardı. Elime paralel şekilde, görünmeyen, yakın menzilde bir bıçak gibi keskin nesneler üretiyordu. Tabi enerji kullanımı yüksekti. Birkaç saniyeden bir zarar gelmezdi diye düşündüm ve komutu aktifleştirdim. Gözlerimde bir yanma hissi oluştu. Sanki alevler çıkıyordu. Ancak o anın etkisiyle, o arzuyla bunu fark etmemiştim. İnsana doğru yaklaşıyordum ama o benden uzaklaşmaya başlamıştı. Benden kaçabileceğini mi sanıyordu? Sesler de çıkarıyor, bir şeyler söylüyordu:

“Cadı! Seni adi, pislik cadı! Nasıl yaparsın? Bize nasıl karşı gelirsin? Ölmen gerekiyordu! Neden bu kadar güçlüsün?”

Alay etme adı verilen bir eylemin tavrını sergilemeye karar vermiştim:

“Neden mi bu kadar güçlüyüm? Siz insanlar güçsüzsünüz.”

İnsan arkası dönük bir şekilde koşmaya çalışıyordu:

“Sen ne diyorsun? Haura dininin öncülerindenim ben!”

“Ha! Din mi? Bu mu yani? Ölmeden önce söyleyeceğin son sözlerin bunlar mı, insan?”

“Beni öldüremezsin! Ben Yüce Azize’nin korumasına sahibim!”

“O aptal kişi de kim?”

Bunu dememin üzerine hızlıca arkasını döndü ve üzerime doğru gelmeye başladı:

“Sen! Sen ona aptal dedin! Cezalandırılacaksın!”

“Çok konuşuyorsun.”

Gözümde, sol elimi insanın bacaklarından birine sapladığımı canlandırdım ve insanın sol bacağı bir anda görünmeyen bir şey tarafından delindi. İnsan, şimdiye kadarki en yüksek sesini çıkardı. Ardından onu alanın ortasına, Malle’nin yakınlarına doğru sürükledim. Havaya kaldırdığımı düşündüm ve insan havaya doğru sol bacağından asılı bir şekilde kaldırıldı. Hala konuşmaya çalışıyordu:

“Sen kaybettin! Sizin gibilerin hepsini öldürdük! Yerini açık ettin! Öleceksin!”

“Saçmalamayı kes artık insan!”

“Ama o…”

Ne dediğini duyamadan o anlık bir öfke ve nefret duygusuyla insanın bütün uzuvlarının, başının bedeninden koptuğunu düşünmüştüm. O insanla aramızda altı metre vardı. Geriye ise altı parçaya ayrılmış bir insan bedeni kalmıştı. Ne demek istemiş olabilirdi ki? O demişti. O kimdi? Yine bilinmezliğin içerisinde kaldığımı hissettim ve o an anladım. Hata yapmıştım. Duygularıma hâkim olamadım. Beni ele geçirmesine izin verdim. Zalimce bu insanları katlettim:

“Hak etmişlerdi.”

Bu ses de neydi? Nereden gelmişti? İçimden değildi. Başkaydı. Anlam vermeye çalışırken başka bir ses duydum:

“Lily… Lily, orda mısın?”

Malle kendine geliyordu. Hemen onun yanına gittim. Dikkatini hala toplayamamıştı. Olaylara anlam veremiyordu:

“Lily, neredeyiz? Bize saldıranlara ne oldu?”

Onu sakinleştirmeliydim. Paralel eller komutunu iptal ettim ve sol elimi Malle’nin omzuna koyarak:

“Endişelenmene gerek yok. Hepsi yok oldular.”

“Yok mu oldu? İyi de nasıl?”

Sağ elimdeki parmaklarımı son bir kez şıklattım:

“Gücümle, Malle.”

***

O sırada bilinen ortamdan çok uzaklarda bir noktada:”

-???: Hey! Cadıya ne oldu?

-???: Burası da neresi böyle?

-???: Cadı bize büyü mü yaptı yoksa?

-???: Büyük ihtimalle.

-???: Şimdi ne yapacağız?

-???: Bir çıkış yolu var mıdır?

-???: Her taraf karanlık, hiçbir şey göremiyorum.

-???: Hepiniz sessiz olun buranın bir çıkışı olmalı. Meşaleleri kullanın! Etrafa iyice bakın!

Uzun bir sürenin ardından, tepede bir ışık belirir ve ortama bir şeyler düşer:”

-???: O da neydi?

-???: Çekilin ben bakacağım.

İnsanlar, yaşlılığından ötürü yavaşça eğilirler ve bir kişi, elinde tuttuğu ışığı düşen şeye doğru tutar:”

-???: Bu altı parçaya ayrılmış bir insan bedeni!

-???: Kimin olabilir?

-???: Kıyafetlere bakacak olursak…

-???: Peder Joaquín!

Loading...
0%