Yeni Üyelik
66.
Bölüm
@allev

Gözlerimi açtım ve biraz alanın yukarısını inceledim. Arkeolog, tavanı bile kağıtlarla doldurmuştu. İlginç semboller, birçok bilgi içerikli yazılar… Her taraf bilgi doluydu. Vizör’ü kullanarak Arkeoloğun bıraktığı bu ilginç gözüken bilgileri daha detaylı incelemek istemiştim. Komutu aktifleştirdim ve incelemeye başladım.

Bir süre yukarıyı incelememe rağmen önemli diyebileceğim herhangi bir bilgiye rastlamadım. O sırada aklıma başka bir şey takılmıştı. Malle’nin yattığı yerde yatıyorsam eğer, o neredeydi? Çevreme bakınmaya başladım ve birkaç saniye içerisinde onu buldum. Yattığım yerden bedenimi kaldırmıştım ve Malle’nin yapıtın dışarısına bakan pencereden etrafı izlediğini görmüştüm. Artık iyi olmalıydı. Yanına gitmek için ayağa kalktım. Ayağa kalktıktan sonra odanın içerisindeki yattığım yataktan görünmeyen kısımda bulunan arkeoloğun, gece, bazı çalışmalarını yaptığı yerde uyku eylemini gerçekleştirdiğini gördüm.

Bilincini kısa süreliğine kaybetmeye veya bedeni dinlendirmeye uyumak deniyordu. Uyku esnasında bazı görüler de oluşabiliyordu. Bunlara da rüya adı verilmişti. Acaba benim de bu geçmişime ait olduğunu düşündüğüm görülerim bir rüyadan ibaret olabilir miydi? Rüyalar gerçek olabileceği gibi gerçeklikle hiçbir bağlantısı da olmayabilirdi. Bu yüzden gördüklerimin anılarım mı yoksa sadece anlamsız birer rüya mı olduklarını kesinleştirememiştim.

Malle ile konuşursam bir cevap bulabilir miydim? Riskli olabilir diye düşünmüştüm ancak şu ana kadar Malle, onun için düşündüğüm tüm fikirlerimin yanlış olduğunu bana kanıtlamış birisiydi. Bana yardım edeceğinden emindim. Bunları düşünürken çoktan Malle’nin yanına varmıştım. Benim geldiğimi fark etmişti ve bana bakıyordu. Seslendi:

“Hey! Günaydın.”

Malle’nin günaydın diyerek söylemek istediği şeyin mantığını hiçbir zaman anlamamıştım. İnsanlar neden günün aydınlığa eriştiğini böyle mantıksızca birbirlerine söylüyorlardı? Gözleri görüyordu. Kendileri bunun farkına varabilirlerdi. Bunun sebebini ona sormak istemiştim:

“Günaydın… Ne demek? Yani, anlamı ne? Günün aydınlık olduğunu görebiliyorum. Bunu neden bana söyleme gereği duyuyorsun?”

Malle, yüzünde bir gülümseme ifadesi yaptı ardından da konuşmaya devam etti:

“Günaydın, insanların uykudan uyandıklarında söyledikleri bir sözdür. Aynı zamanda birbirlerine değer verdiklerinin de bir göstergesi denebilir.”

“Hm… Günaydın… Gelenek gibi bir şey mi?”

“Öyle de denilebilir.”

İlginçti. Konuyu fazla karmaşıklaştırmadan asıl konuşmak istediğim konuya geçiş yapmaya karar verdim:

“Seninle bir şey konuşmak istiyorum, Malle.”

“Tamam konuşalım. Ne konuşacaksın?”

Malle tedirgin görünüyordu. Buna gerek yoktu. Bu sefer ona normal bir şey soracaktım:

“Görüler hakkında.”

“Görüler?”

Sanırım görü ile ifade etmeye çalıştığım şeyi anlamamıştı:

“Sizin rüya olarak nitelendirdiğiniz şeyler.”

“Anladım. Kötü bir rüya mı gördün?”

Ona güvenmeli miydim? Bilmiyordum. Güvenmemde bir sorun yokmuş gibi gözüküyordu. Peşimizdekileri de düşününce ve Malle’nin hayatını sonlandırabilecek bir olayı atlattığı da bir gerçekti. Bana ihanet etmesi için bir sebep yoktu. Ancak bir sebebe ihtiyacı olur muydu, bilmiyordum. Bu yüzden güvenemiyordum. Yine de bir fikre ihtiyacım vardı. Bunu edinebileceğim en güvenilir kişi ise oydu:

“Kötü olup olmadığını söyleyemem ancak kesinleştiremediğim başka bir nokta var.”

“Nedir? Elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışırım. Gerçi pek rüya tabircisi olduğum söylenemez.”

“O zaman anlatıyorum, dikkatli dinle.”

“Anlaştık.”

“Bilincimi kaybettiğim zamanlarda bazı görüler görüyorum. Bunlar geçmişimle alakalı gibi geliyor ancak kesinleştiremiyorum. Eğer rüya görüyorsam bunlar gerçek anılarım olmayabilir ama eğer unuttuğum anılarımı görüyorsam bu hafızamı yavaş yavaş geri kazanıyorum demektir. Tek sorun hangisi olduğu.”

“Hm…”

Malle sessiz kaldı. Galiba düşünüyordu. O sırada arkamdan bir ses duydum:

“Biraz daha detay verebilir misin? Bir arkeolog olarak birçok antik kalıntı inceledim. Bu görülerden çokça bahsedilir. Zamanında uzun bir araştırma yapmıştım. Sana yardımcı olabileceğimi düşünüyorum.”

Malle sessiz kalmaya devam edince arkeolog ile bunu konuşmaya karar verdim. Zaten her şeyi duymuştu. Camdan yapılma oval bir lens kullanıyordu. Uçları tahtadan oluşturulmuş, görme için kullanılıyor olmalıydı. Bunları hatırlıyordum. Bir yerlerden… Onu bir kumaş parçasıyla temizledikten sonra gözlerine taktı ve bana doğru döndü. Ben de tam olarak ne istediğini sordum:

“Nasıl bir bilgi istiyorsun?”

“Görülerinde ne gördüğünü anlatmanı istiyorum.”

Görülerimi ona anlatmak istemiyordum. Malle’ye baktım. Başını aşağı yukarı hareket ettirdi. Bu onay ifadesiydi. Anlatabileceğimi söylüyordu. Conrad’a bu konuda güvenmeli miydim, bilmiyordum. Yine de Malle’ye güvenip çok fazla detay vermeden anlatmaya başladım. Şu anda ilerlemek için bilgiye ihtiyacım vardı:

“Görülerde birisi benimle konuşuyor. Benimle iletişime geçmeye çalışıyor.”

“Hm… O kişiyi tanıyor musun?”

“Emin değilim.”

“Hep aynı kişi mi?”

“Emin değilim.”

“Peki, sana hiç ilginç bir şey söyledi mi?”

“Bilmiyorum. Bazen anlamıyorum.”

“Görüler gittikçe detaylanıyor mu?”

Bu sorudan sonra gittikçe görülerin daha detaylı olduğunu fark ettim. Son gördüğüm görüde mekânı hala algılayamıyordum ancak sesler artık düzgün gelmeye başlamıştı. Arada hala bilinmediğim yerlerde olduğumu hissediyordum ancak yine de gittikçe daha detaylı oluyordu:

“Evet, detaylanıyor.”

“Son olarak da şunu sorayım. Bu görüler birbirinin devamı gibi mi ya da birbirleriyle bağlantılı olabilir mi?”

Bu düşünceyi şimdiye kadar geliştirmemiştim. Etraflıca hatırlamaya çalıştım. Baştan sona kadar düşündüm. Şaşırtıcı bir şekilde herhangi bir dürtüyle karşılaşmadan düşünebilmiştim. Şu ana kadar detaylı düşünmeme sebebim de bu dürtülerden kaçınmak içindi. Artık dürtüler ile alakalı bir problemim yok muydu? Uzun zamandır bu dürtülerle karşılaşmamıştım. Görüler ile alakalı ise sesler genelde benzerdi. Ne zamandan beri algılayabilir olmuştum, bilmiyordum. Fakat zaman geçtikçe daha detaylı ve anlaşılır hale bürünüyorlardı. Bir insana yenildiğime inanamıyordum ama arkeolog doğru söylüyordu:

“Evet, sanırım bağlantılı.”

“O zaman bunlar kesin demeyeyim ama büyük ihtimalle anıların.”

“Muhtemel.”

Arkeolog gerçekten görülerimi yorumlamamda yardımcı olmuştu. Malle için de benim için de birçok konuda yardım etti. Neydi adı? Conrad? Evet. Oldukça faydalı birisine dönüşüyordu. Malle’ye baktığımda o da bu düşünceleri doğru bulmuş gibi duruyordu. Bu arada Conrad benden başka bir şey bekliyor gibiydi. Ne beklediğini anlamıştım ve uygulamaya geçtim:

“Teşekkür ederim, Conrad.”

Conrad şaşırmış görünüyordu. Malle araya girdi:

“Bay Conrad? Size teşekkür etmesine mi yoksa isminizle hitap etmesine mi şaşırdınız?”

“Her ikisine de şaşırdığımı söylemeliyim.”

Konuşmaları gövdemden çıkan bir sesle bölünmüştü. Malle bana doğru dönerek:

“Galiba acıktın. Bay Conrad, aşağı inip kahvaltı etsek iyi olur.”

“Tabi, hemen inelim.”

Bu ses… Her defasında beni insanların yanında küçük düşürüyordu. Bu beden her ne kadar benim olsa da bir türlü kabullenemediğim şeylere sahipti. Birçok şeye…

Conrad, Malle ile benim giymiş olduğumuz uzun, geniş ve koyu renklerde olan bir kıyafeti her tarafını kapatacak şekilde üzerine giyip kapıya yöneldi. Biz de aynı işlemi uyguladık ve arkasından onu takip ettik. Kapıyı anahtar denen metal parçayla kilitledikten sonra aşağı bölgelere doğru ilerledik. En alt bölgeye geldiğimizde bu yapıtta kalan veya kalmayan diğer insanların yemek tükettikleri bir alana gelmiş olduk. O insanların arasında onlara yemeklerini götüren Isabella denen insanı da gördüm. Ona güvenmiyordum ancak Malle için çok yardımı dokunmuştu. Bu yüzden ona bir şey yapmayacaktım. Diğer insanlar gibi biz de ağaç parçalarından yapılma çokgensel masaların etrafına oturduk ve tüketeceğimiz yemekleri beklemeye başladık. Bu sırada Malle konuşmaya başladı:

“Bugün baş şifacının olduğu yere gitmeliyiz.”

Cevap verdim:

“Yerini bilmiyoruz. Nasıl gideceğiz?”

“Sabaha doğru pencereye bir güvercin geldi. Bir not getirmişti. Bu not Cecily’dendi. Baş şifacının yerini yazmıştı. Ayrıca bugün peşimizde olanların nerelerde devriye gezeceğini söylemişti. Bu not sayesinde yakalanmadan baş şifacının yanına gidebiliriz.”

İlginçti. Cecily adlı insan bize yardım mı etmişti? Ya bir tuzaksa ne olacaktı? Yakalanmamalıydık:

“Ona güvenmiyorum.”

“O benim eski bir dostum. Bana ihanet etmeyecektir. Onun da başı dertte olmalı. Bize doğrudan yardım edemiyor ancak dolaylı yoldan elinden geleni yapıyor.”

Malle’nin söylediklerine bir cevap veremezdim. Malle, Conrad’a dönüp:

“Bizimle gelecek misiniz Bay Conrad?”

“Bugün yapacak başka bir işim yok ve kalıntılardaki tarife uyan bu kızı takip etmek istiyorum.”

“Pekâlâ, yemekten sonra üçümüz hemen yola çıkıyoruz.”

Yemekleri bir süre daha bekledik. Bu sırada aklımda bir çelişki oluştu. Yönetici Mod’a geçiş yapmış olmama rağmen hala acıkıyor, uyku ihtiyacı duyuyordum. Bu nasıl olabilirdi? Yönetici Mod’a sahipken acıkmama, uyumama gerek kalmamalıydı. Bu gibi durumlarda bulunmamalıydım. Hatırladığım Arşiv Yönetici Mod’u değişmiş miydi? Tamamen imkansızdı. Arşiv her zaman sabittir. Kimse değiştiremezdi. Yine de aklım almıyordu. Nasıl mümkün olabiliyordu bu? Enerji panelimde herhangi bir sıkıntı yok gibiydi. Fakat yediğim ve uyuduğum zaman enerji değerlerim artış gösterecek miydi? Bu sadece Kısıtlı Mod için geçerli olur diye düşünmüştüm. Bu dünyanın işleyişinde bir sorun vardı, hakkında daha fazla bilgiye ihtiyacım olacaktı.

Tüketeceğimiz yemekler ben düşünürken geldi. Isabella denen insan getirmişti:

“Buyurun kahvaltınız. Afiyet olsun.”

Bana bakarak söylemişti. Yüzünde anlamlandıramadığım bir ifade vardı ancak bu beni rahatsız etmeye yetmişti. O sırada Malle durumu fark etmiş olmalı ki benim kulağıma sessiz bir şekilde teşekkür edip gülümsememi söylemişti. Her ne kadar yapmak istemesem de bu rahatsız edici durumdan kurtulmak istiyordum. Onun kafasını alıp yemeklerin konulduğu bu geniş şeyin üzerinde ezebilirdim ancak bizim için bir yararı olmazdı. Hatta zararlı bir eylem olurdu. Bu yüzden de Malle’yi dinleyerek teşekkür etmeye karar verdim:

“Teşekkür ederim, Isabella.”

Bir de gülümseme eylemini gerçekleştirip susmuştum. Isabella şaşırmış olmalıydı ki yüzündeki rahatsız edici ifadesi değişmişti. Biraz mutlu biraz şaşkın bir ifade ile bana bakıyordu. Çok beklemeden cevapladı:

“Ben teşekkür ederim küçük hanım. Demek ki istediğinde şirinleşebiliyorsun.”

Bu söyledikleri beni her defasında daha da çok rahatsız ediyordu. Yüz ifadem değişmiş bir şekilde yerimden kalkacakken Malle kolumdan tuttu ve geri yerime oturmamı sağladı sonra da araya girip konuşmaya o devam etti:

“Küçük görünüyor olabilir ancak yirmili yaşlarda Madam Isabella.”

Yüzünde yine rahatsız edici bir ifadeyle:

“Olabilir, benim için hala küçük bir hanım.”

Bir gülümseme eylemi de o gerçekleştirdi ve ardından yanımızdan ayrıldı. Ben bu insana dayanamıyordum. Ellerimle yüzünü parçalamak istiyordum. Resmen beni küçük görüyordu. Elime bir fırsat geçerse kaçırmayacaktım. Conrad konuşmaya katıldı:

“Seninle alay ediyormuş gibi görünüyor, biliyorum ama onun kişiliği öyle. Seni küçümsediğinden veya sevmediğinden değil, aksine seni sevdiği için sana takılıyor.”

Malle de bir şeyler söyledi:

“Bana da öyle geldi. Çok da sıkıntı yapmana gerek yok.”

Haklı olabilirlerdi ancak bu durumun beni rahatsız ettiği gerçeğini değiştirmiyordu. Neyse ki daha fazla burada kalmayacaktık. Yemekleri tüketip hafıza sorunuma bir çözüm bulmalıydım. Conrad, o sırada birden sessizce bir şey söylemeye başladı:

“Size dün gece olanlar hakkında bir şey söylemeliyim.”

O an aklıma gelmişti. Dün gece Conrad, her şeyi anlattığı esnada bilincimi kapanmıştı, sanırım. Neler olmuştu? Direkt olarak sordum:

“Dün gece ile mi alakalı?”

“Şşt! Sessiz ol, evet.”

Bir parmağını ağzına götürüp, gözlerini büyüterek az duyulan bir ses çıkarmıştı. Conrad sessiz olmamız gerektiğini söylüyordu. Malle araya girdi:

“Dün gece ne oldu?”

Conrad sessizce cevap verdi:

“Buradan çıktığımızda size anlatacağım. Etrafta şüpheli tipler var gibi.”

Sanırım kötü bir şey olmamıştı. Çünkü hala şövalyeler burada değillerdi. Hem de Conrad gerçekleri anlatmış olmasına rağmen… Durum oldukça ilginç görünüyordu.

Yine de hızlı olmalıydık. Bir an önce yemekleri tüketmeliydim. Enerjim tamamen yenilendikten sonra her şey kolaylaşacaktı. Tabi gizli kalmaya devam etmeliydik. Gereksiz enerji harcamaya değmezdi. Diğerlerine de hızlı olmalarını söylemiştim. Böylece kimse konuşmadan, on bir dakika içerisinde tüm yemekleri bitirmiştik.

Loading...
0%