Yeni Üyelik
61.
Bölüm

7.Kısım: Piyonlar

@allev

Kasabanın karanlık kısımlarında gizlenerek peşimizdeki insanlara görünmeden, bu Arkeolog adlı insanın yaşadığı yere doğru ilerlemeye başlamıştık. Malle önden, Arkeolog adlı insan ortadan, ben de arkalarından ilerliyordum. Bu insanın herhangi bir yanlış eyleminde engel olmak için arkasındaydım. Ayrıca en çok dikkat çeken kişi ben arkadaydım. Nedense insanlar benim peşimden geliyordu. Sebebini Malle’den öğrenebileceğimi biliyordum. Cadılık, kardeşi ve ölümü bunlarla bağlantılıymış gibi geliyordu.

Diğer insanlarla mücadele ettiğim zamanda bile üzerimde kalın örtü gibi olan kıyafet vardı. Yüzüm net bir şekilde görünmüyordu. Yine aynı şekilde görünmemeliydim. Peşimizdeki insanların mücadele ettiklerimizle bittiğini düşünmüyordum. Daha fazlası olmalıydı. Haura adlı bir dinden bahsetmişlerdi. Bir dine mensuplarsa eğer onlardan çok daha fazla var demekti. Şehirde bulunduğum bu süre boyunca hedeflerimden üçüncüsü de bu dini araştırmak olacaktı.

Tam olarak on dört dakika elli iki saniye süren bir ilerleyişin ardından, başarılı bir şekilde Arkeolog adlı insanın nitelendirdiği yapıta ulaşmıştık. Önünde durarak incelemeye başladım. Yapıtın etrafındaki alanda ışık yoğunluğu oldukça yüksekti. Ufak olarak bahsettiği yapıt hiç de öyle görünmüyordu. Üst üste temellendirilmiş, birçok insanın yaşayabileceği bu yapıtı görünce, bu insanın doğruları söylemediğini düşünmeye başlamıştım. O sırada insan konuşmaya başladı:

“Kaldığım yer buradaki ufak odalardan birisi. İçeri girelim.”

Dediğinden yola çıkarak bu büyük yapıtta birçok oda olmalıydı. O zaman ufak olarak nitelendirdiği kaldığı yer hakkında doğruları söylüyordu. Bu konu hakkında Malle’ye veya insana herhangi bir şey söylemedim. Önümüzden insan ardından da Malle ve ben, yapıtın bir insan boyunun iki katı olan tahtadan kapısını ağır bir şekilde açarak içeri girdik.

Yapıtın içerisi iyi ışıklandırılmıştı. Dışarısı kadar ışıklı bir alandı. Ağır kapı, sesli bir şekilde geri kapandı. Girdiğim alanın içerisinde, sol tarafta yukarı veya aşağı bölgelere doğru giden bir basamak vardı. Sağ tarafta da başka bir alana açılan bir geçiş vardı. Tam önümüzde ise geniş bir tahtadan yapılma tezgâh gibi bir şey vardı. Önünde de başka bir insan daha vardı. Hemen Arkeolog, o insanla konuşmaya başladı. İlk önce o insan bir şeyler söyledi:

“Hey! Bu kadınlar da kim oluyor? Benim hanımda ne yapmayı düşünüyorsunuz acaba Bay Conrad?”

Arkeolog tedirgin bir ifade ile:

“Sakin olalım lütfen Madam Isabella. Bunlar misafirlerim. Şey, bu gece odamda misafir etmem uygun mudur acaba? Gerçekten öyle düşündüğünüz gibi bir niyetim yok.”

Bu ağzının yarısı şekilsiz olan siyah tenli kadın tipli insan, rahatsız ediciydi. Onun boğazını sıkmak ve koparmak istemiştim:

“Eh! Sizin gibi okumuş ve düzgün görünen bir adama güvenebilirim diye düşünüyorum Bay Conrad. Çok değişik tiplerde müşterilerimiz oluyor o yüzden şüphemi affedin. Bu seferlik size izin veriyorum ama bir daha misafirlerinizi bize danışmadan getirmeyin lütfen.”

“Çok teşekkür ederim Madam Isabella.”

Anladığım kadarıyla bu yapıtın sahibi Isabella denen ağzı şekilsiz insandı. Malle’nin tanıdığını söylediği Cecily gibi birisi değildir umarım diye düşünmüştüm. Konuşmaları bittikten sonra Arkeolog adlı insan bize yemek teklifinde bulundu ancak Cecily adlı insanın yapıtında yeterince tüketmiştik. Bu yüzden ihtiyacımız yoktu. Teklifini reddettikten sonra Arkeolog, onu takip etmemizi söyledi ve yukarı bölgelere doğru ilerlemeye başladık.

Birinci bölge olarak girişi kabul edersem, biz üçüncü bölgeye kadar çıkmıştık. Bu bölgeden yukarıya çıkmadık ve bölge içinde ilerlemeye başladık. Zeminde yumuşak ve uzunca şeyler vardı. İlk defa görüyordum. Kırmızı renkteydi. Enerjimin yeterli olduğu bir zamanda kesinlikle inceleyecektim. Çok geçmeden, otuz iki saniye sonra Arkeolog adlı insanın tarif ettiği ufak alana gelmiştik. Önce kendisi içeri girdi, ardından bizi içeri aldı ve girişi kapattı. Bu seferki kapı o kadar ağır değildi. Etraf karanlıktı ve pek bir şey görünmüyordu. Etrafı incelemek için Analiz’i aktifleştirdim. Her ne kadar enerjim olmasa da gerekliydi.

Alanı sadece bulunduğumuz yerle sınırlandırdım. Analiz’in alanı ne kadar genişledikçe detaylandırması o kadar düşüyordu. Yani bu alanla sınırlandırdığım zaman bu alanda bulunan her şeyin oldukça detaylı bilgisini öğrenebilirdim. Ben Analiz ile çevreyi incelerken Arkeolog adlı insan etrafı aydınlattı. Mum adı verilen nesneleri ateşle yakıyordu ve o mumlar, etrafa ışık sağlıyordu.

Tarama sonucunda alan; ağaçtan yapılma, küçük, ince, üzerinde bu dünyanın insanlarının konuştuğu dile ait sembolleri barındıran yazıların bulunduğu ve adına da kâğıt denilen şeylerle kaplıydı. Alanda kitap denilen, içinde çeşitli bilgilerin yazılı olduğu bilgi kaynakları da vardı. Kâğıt parçalarının üzerine çizilmiş sembol ve figürler… Değişik yazıtlar... Bu alan tamamen bilgi ile doluydu. Bu insanı öldürmemekle doğru karar almıştım. Bu dünya hakkında birçok bilgi alacaktım. Ben incelememe devam ederken Arkeolog adlı insan ve Malle konuşmaya başladılar:

“Öncelikle rahatınıza bakın, istediğiniz gibi odamı kullanabilirsiniz. Benim adım Conrad. Arkeoloğum.”

“Evet arkeolog olduğunu söylemiştin. İsmini de aşağıdayken öğrendik. Şimdi bizi neden orada izlediğini söyle.”

Malle haklıydı. Onun neden bizi izlediğini öğrenmeliydik. Bu da bir tuzak olabilirdi:

“Tabi! Hemen anlatıyorum. Bugün şehir dışındaydım. Şehre bir saatlik mesafede bulunan antik kalıntıları araştırmak için şehirden çıkmıştım. Orada şu ana kadar birkaç yerde bahsedildiğini gördüğüm ancak ilk defa bu kadar işe yarar bilgiler edindiğim yazılarla karşılaştım. Yerin altında bir yerde bulmuştum. Kalıntılardan birkaç tanesini zor da olsa kendi başıma kaldırdım ve aralarından dar bir geçidin yer altına indiğini görmüştüm.”

“Hiç de öyle ağır şeyler kaldırabilecek bir tip gibi görünmüyorsunuz Arkeolog Conrad.”

Malle yine haklıydı. Bu insanın vücut yapısı Malle’den de benden de daha inceydi. Pek güçlü görünmüyordu. Saçları sarı, gözleri ise yeşil renkte olan güçsüz, zayıf bir insandı:

“İş bilgiye gelince her şeyi yaparım. Her neyse. Geçitten geçtikten sonra oldukça karanlık bir mahzene giriş yapmıştım. Yanımda getirdiğim meşalemi yaktım ve etrafı inceledim. Farklı yönlere ilerleyen dört tane yol vardı. Bu yolların hepsini teker teker keşfettim. Bir tanesi hariç hepsi çıkmaz sokaktı. Diğer yolların sonu taştan geniş kapılarla kapalıydı ve açmak mümkün değildi ama o yolun sonunda, geniş bir odaya ulaşmıştım. Odanın duvarlarında daha önce hiç görmediğim tarzda bir şey yazıyordu. Onu defterime geçirmeye çalıştım ancak beceremedim. Yazması çok zordu. Sonra birtakım cümleler gözümün önünde oluşmaya başladı. Bu cümleler bizim dilimizde yazılmıştı ve şöyle diyordu…”

Demek bilgiye aç bir insandı. En az nefret ettiğim insan modeliydi. Arkeolog insan, defter adı verilen şeyi eline alırken Malle insana sordu:

“Ne diyordu Bay Conrad?”

“Bir saniye ver bana. Nereye yazdığımı bulmalıyım.”

Malle elini başına götürdü ve sıkıntılı bir ifade yaptı. Ben de artık alanı incelemeyi bitirmiştim. Bu yüzden yanlarına gittim. İnsan aradığı şeyi bulmuş olmalı ki konuşmaya başladı:

“İşte! Burada, hemen okuyorum.”

“Sen, kendini en akıllı zanneden, gerçekliği şüpheli bir fanusun içerisinde var olmaya çalışan... Bu yazıyı şu an okuyorsan bil ki dünyanızın sırrını açığa çıkartma vakti geldi. Bu dünyanın kurtulması için gerekli anahtar; beyaz ten, beyaz saç, kırmızı göz. Onu bul ve rehberlik et.”

Kısa bir süre sessizlik oluştu. Malle düşünüyordu ve bana doğru bakıyordu. Yüzünde endişe ve korku ifadeleri vardı. Ben de yazıtta bahsedilen bu kişinin kendim olabileceğimi anlamıştım. Bu dünyaya gönderilme amacım gerçekten de bu muydu? Arkeolog insan konuşmaya devam etti:

“İşte böyle bir yazı belirdi gözümün önünde ve ben onu defterime tam olarak yazamadan yok olmuştu. Burası kesinlikle büyülü bir yer diye düşündüm. Çok korktum ve hemen oradan uzaklaştım. Ne yapacağımı bilmiyordum. Girdiğim noktaya doğru koşarak ilerledim. Oraya varınca havanın kararmaya başladığını fark ettim ve hızlı bir şekilde dışarı çıktım. Yer altından çıkınca kalıntılara yaslandım ve biraz düşündüm, kendimi toparlamaya çalıştım. Hatırladığım kadarıyla önümde beliren yazıyı defterime geçirdim. Bir süre daha dinlendikten sonra kalktım ve şehre geri döndüm. Şehre döndüğümde artık hava iyice kararmıştı. Sokakta kaldığım yere doğru ilerlerken uzaktan bağrışma sesleri duydum ve saklandım. O sırada da sizin o insanları nasıl öldürdüğünüzü gördüm. Sonrasını zaten biliyorsunuz.”

Malle’nin kafası karışmış gibi görünüyordu. Bir şey söylemedi. Onun yerine ben konuşmaya başladım:

“Yani o kişinin ben olduğumu mu düşünüyorsun?”

İnsan, korku ifadesiyle bana bakıyordu. Çok kısa bir süre sessiz kaldı ve ardından kafasıyla onay işareti yaptı. Konuşmaya devam ettim:

“Daha önce bana benzeyen birisi ile karşılaştın mı?”

“Hayır daha önce karşılaşmadım ancak bildiğim bir şey var.”

“Nedir?”

Biraz sessiz kaldı ve bir sebepten ötürü cevap vermek istemediğini fark ettim. Devam ettim:

“Sana zarar vermeyeceğim. Konuşabilirsin. Bilgi almak istiyorum.”

Bunun üzerine anlatmaya başladı:

“Pekâlâ. Bulunduğumuz dünya din adamları tarafından yönetiliyor. Tek bir din var. O da Haura dini.”

“Haura dini…”

“Haura denmesinin de bir sebebi var. Haura aslında bu dünyayı oluşturan kişiyi temsil ediyor. Dünyanın tam merkezindeki, yani şu anda bulunduğumuz Oen Krallığı’nın Başkenti Amura’da, mabedinin içinde yaşadığı söyleniyor. Ancak yüz yıllardır kimse onu veya herhangi bir olaya karıştığını görmemiş. Mabedinde bulunduğu bile şüpheli.

“Devam et.”

“Haura dininin öncüleri olan Axtje birliği bundan faydalanarak din üzerinden insanları kontrol ediyor. Tam olarak üç yıl önce bir bildirgeyle dünyadaki tüm beyaz saçlı, beyaz tenli ve kırmızı gözlü insanları topladılar. Erkek veya kadın, yaşlı veya genç demeden hepsini halkın önünde cadı diye iftira atıp ardından da yaktılar. Bunun bir rastlantı olduğunu düşünmüyorum. Axtje birliği bir şeyler biliyor ve halktan saklıyorlar. Yine bu bildikleri antik yazıtlarla da eşleşiyor. Bir bilinmezlik var ve ben bu bilinmezliğin arkasındaki gerçeği arıyorum.”

O sırada Malle, birden bilincini kaybetti. Neyse ki erken fark edip onu yere düşmeden tutabilmiştim. Başta ne olduğuna anlam veremedim, henüz odaya giriş yapalı on dakika bile olmamıştı. Daha sonra Malle’nin kardeşi ile ilgili olabileceğini düşündüm. Malle’nin yüzündeki damar adı verilen iç yapıları normalden fazla belirginleşmişti ve yüzü beyazlaşmıştı. Gözlerinde de sıvılar vardı. Bir kısmı burnuna doğru akmıştı. Arkeolog, yatağının üstündeki yığıntı kâğıt ve kitapları toparladı. Ben de bilinçsiz halde olan Malle’yi oraya yatırdım. Sonra arkeoloğa dönüp seslendim:

“Hey! Arkeolog insan. Bu gibi durumlarda ne yapılması gerekiyor?”

“Ne? Bilmiyor musun?”

“Hayır.”

“Ben de bilmiyorum.”

Arkeolog adlı insanın bu konuda böylesine işlevsiz olacağını beklemiyordum. Bu kadar bilgiye sahipken nasıl bu duruma bir çözüm bilmiyordu? Çok geçmeden başka bir fikir sundu:

“ Şey… Adın neydi?”

“Adıma ihtiyacın yok.”

“Ah… Neyse o zaman fikrimi söyleyeyim.”

“Söyle.”

“Hanın sahibi Madam Isabella bu tarz durumlarda ne yapılacağını biliyordur. Onu buraya çağırmaya ne dersin? Yardımcı olacağına eminim.”

Bundan emin değildim. Arkeoloğa ve bu yerin sahibi olan insana güvenebilir miydim? Güvenemezdim. Özellikle o ağzı şekilsiz insana… Fakat Malle’nin yardıma ihtiyacı vardı. Arşiv’de buna bir çözüm bulabilir miyim diye baktım. Bir şey bulmuştum ancak onu kullanmama yetecek enerjim olup olmadığını bilmiyordum. Bugün çok fazla enerji harcamıştım. Yenilenmesi gerekiyordu ve muhtemelen bu komutu kullanırsam tüm enerjim sıfırlanabilirdi. Bu seçeneği kullanamamak beni rahatsız etmiş ama insanlara güvenmemi gerektirecek diğer seçeneğe mecbur kalmış olmam daha çok etmişti.

Bu arada Arkeolog insan, yüzüme doğru bakıyordu. Bir cevap beklediği belliydi. Arkeoloğu tek başına gönderemezdim ama yanında gidersem Malle burada tek olacaktı. Bir süre daha düşündükten sonra aklıma bir fikir geldi:

“Bu alanı dışardan girilemeyecek şekilde kapatabilir misin?”

“Ne? Yani kilitleyebilirim.”

“Kilitlemek? Göster.”

“Ha?”

“Göster dedim.”

“Tamam kızma.”

Arkeolog adlı insan kapının bulunduğu konuma doğru yöneldi. Arkasından hızlıca ben de ilerledim ve odanın dışarısına çıktık. Cebinden küçük bir metal parça çıkardı. Ben de tam arkasına geçtim ve sağ elimi onun kıyafetlerinin içinden, elim dışarıdan gözükmeyecek şekilde sırt kemiğinin bulunduğu bölgeye yerleştirdim:

“Eğer yanlış bir hareket yaparsan sırt kemiğini yerinden çıkartırım. Beni duydun mu?”

Arkeolog adlı insanı tekrar korkutmuştum ve sesli bir şekilde nefes almaya başlamıştı. Korkuyla onu yönetecektim. İnsanların üzerinde bu oldukça işe yarıyordu:

“Tamam. Yemin ederim yanlış bir hareket yapmayacağım.”

“Güzel. Şimdi göster.”

İnsan, küçük metal parçayı girişin üzerinde bulunan bir deliğe sokmaya çalıştı ama bir türlü başaramıyordu. Çoktan on saniye geçmişti. Acaba dedikleri gerçek değil miydi? Neyse ki o anda sokmayı başardı ve girişi kapattı. Deliğin içinde metal parçayı sağa doğru hareket ettirdi ve bir ses geldi:

“Evet. Oldu. İstersen bakabilirsin.”

Sağ elim insanın sırt kemiğinin üzerinden kaldırmadan sol elimle girişi kontrol ettim. Girişin açılması için tutmaya yarayan parçayı aşağı indirdim ancak açılmadı. İleriye doğru girişi ittirdim ancak hareket etmedi:

“İyi. Şimdi aşağıda gördüğümüz insanın yanına gidiyoruz. İlerle.”

“Tamam. Lütfen biraz sakin ol.”

“İlerle dedim. Gerekmedikçe konuşma.”

Üçüncü bölgeden birinci bölgeye doğru ilerledik. Yine sağ elimi gizleyerek ilerliyordum. Yüzüm ve bedenim kıyafetim sayesinde gözükmüyordu. Her şey planlandığı gibi ilerlerse bir sıkıntı olmadan Malle’yi kurtarabilirdim.

Merdivenlerden indikten sonra girişte gördüğümüz insanın yanına ulaştık. İnsan bize bakıyordu. Sağ elimle arkeolog insanın sırt kemiğini biraz hareket ettirdim. Bunun üzerine hemen konuşmaya başladı:

“Madam Isabella bir dakika… Bizimle gelebilir misiniz lütfen?”

“Bay Conrad? Bir sorun mu var? Tuhaf konuşuyorsunuz.”

Sağ elimle biraz daha güç kullandım:

“Hayır! Bir sıkıntım yok ama bir konuda yardımınız gerek.”

“Emin misiniz Bay Conrad? Hiç iyi görünmüyorsunuz.”

Arkeolog adlı insanın kafasını kendime doğru çektim ve kısık bir sesle arkasından sadece onun duyabileceği şekilde konuşmaya başladım:

“Yanlış hareketler yapıyorsun.”

O da bana dönüp:

“Sen benim hayatımla oynarken nasıl rahat olmamı bekliyorsun? Lütfen biraz rahat bırak yoksa başımıza bela açacağız.”

“Sessiz ol ve dediğimi yap.”

“Arkadaşına yardım etmek istiyorsun değil mi? O halde yardım etmeme izin ver.”

Şu an sadece arkeolog, önümüzdeki insan ve benden başka kimse etrafta yoktu. Eğer yanlış bir hareket yaparsa ikisini de halledebilirdim ayrıca bu durumu böyle devam ettirmek daha fazla şüphe çekecek gibi görünüyordu. Yine sadece arkeoloğun duyabileceği şekilde son bir şey söyledim:

“Tek yanlış harekette kafalarınızı bedenlerinizden ayırırım.”

“Çok korkunçsun ama teşekkür ederim. Bana bırak.”

Arkeoloğun sırt kemiğinin üzerindeki elimi çektim ama yine de herhangi bir şey olması durumda hazır olmalıydım. Arkeolog adlı insanı henüz tam olarak çözememiştim. Bazen aşırı korkak olurken bazen oldukça korkusuz bir hareketler ve eylemler sergiliyordu. Aşırı ilginç bir insandı. Onun gibi eşsiz bir tanesini hiç görmemiştim. Bu sırada o da diğer insanla konuşmaya devam etti:

“Madam Isabella, bizimle gelmenizi istiyorum. Bir sıkıntı var ama burada söyleyemem.”

“Bay Conrad, size güvenirim. Düzgün birisine benziyorsunuz ancak nedir bu sıkıntı? Burada söyleyemez misiniz? Malum işimiz var.”

Isabella denen ağzı şekilsiz, rahatsız edici hareketlerine devam ediyordu:

“Acil bir durum Madam Isabella. Lütfen bizimle gelin.”

Biraz durdu ve ağzından derin bir nefes verme eylemi gerçekleştirdi:

“Pekâlâ gidelim. Neymiş şu acil durum görelim.”

Önde arkeolog, ortada diğer insan, arkadan da onları ben takip ederek tekrar üçüncü bölgeye doğru ilerledik. Malle’nin bulunduğu yere gelince Arkeolog girişi yine küçük metal parçayla açtı ve içeri girdik. İçeri girdikten sonra arkeoloğa baktım ve diğer insana durumu açıklaması için işaret gösterdim. Bunun üzerine arkeolog Malle’yi göstererek konuşmaya başladı:

“Biz konuşurken bir anda yığıldı. Ne yapacağımızı bilemedik. Size haber vermeye karar verdik. Lütfen bize yardım edin Madam Isabella.”

Diğer insan Malle’ye yaklaştı ve ellerini yüzüne doğru götürmeye başladı. Bunu görünce ona bir şey yapacağını düşündüm ve üzerine doğru hamle yapacakken arkeoloğun bana baktığını fark ettim. Bir şey yapmamam gerektiğini söylemeye çalışıyordu. Diğer insan bu sırada Malle’nin üzerine kafasını koymuştu. Malle’yi incelediğini tahmin ettim. Büyük ihtimalle sorunun kaynağını arıyordu. Beklemeye karar verdim. Malle’ye küçük bir hamle yaparsa anında hayatını sonlandırabilirdim. Bir sıkıntı olamazdı. Diğer insan incelemesini bitirmiş olmalıydı. Bize doğru dönüp konuşmaya başladı:

“Nefes alıyor ancak bir düzensizlik var. Şu an sadece bayılmış ancak durum daha ciddi olabilir.”

Ne tarz bir ciddi durum olabilirdi? Sordum:

“Ne gibi?”

Isabella denen insan ilk defa beni görmüştü. Normalde yukarıdan bakıldığında görülemeyen yüzümü, eğilip bedeni aşağıda kaldığı için görmüştü. Gözlerimi görmüştü. Büyülenmiş gibi bakıyordu ancak belli etmemeye çalışıyordu. Devam etti:

“Kıyafetlerini çıkarıp incelemeliyim. İzniniz var mı? Küçük hanım.”

“Onu kurtar ve bunun için istediğini yap.”

“Teşekkür ederim, küçük hanım.”

“Bana öyle seslenme.”

İnsan, Malle’nin kıyafetlerini çıkarırken Arkeolog odadan dışarı çıktı. Malle’nin kıyafetleri çıkartıldığında, gövdesinin ortasında bir insan için derin olabilecek bir hasarın olduğunu gördüm. Isabella da buna şaşırmış gibi görünüyordu. Hemen bana dönüp:

“Bu yarayı acilen tedavi etmemiz gerek. Oldukça derin gözüküyor. Bana yardım eder misin?”

“Evet. Ne gerekiyorsa yap.”

Isabella denen insan hızlıca alt bölgeye doğru ilerledi. Ben de kapıya, Arkeoloğun bulunduğu yere geldim. Arkeolog hemen sorularına başladı:

“Ne olmuş? Madam Isabella hızlıca gitti. Bir sorun mu var?”

Bu soruları beni biraz rahatsız ettiği için onu susturacak bir şeyler söyledim:

“İçeriye bak ve senin gözlerini parmaklarımla oyayım.”

Arkeolog bunun üzerine:

“Gerçekten çok korkunçsun ama eminim bunu yapabilecek kabiliyettesin.”

Isabella denen insan iki dakika sonra merdivenin başından göründü. Yanında bir insan daha vardı. Ellerinde bir sürü malzeme ile gelmişlerdi. Hemen odaya giriş yaptılar, ben de arkalarından girdim ve Arkeoloğa bakarak kapıyı kapattım. Isabella denen insan vakit kaybetmeden açıklamalara başladı:

“Yanımdaki Izzy. Ben ortalama bir şifacıyım. O da şifacılık eğitimine sahip. Hiç merak etme. Onu kurtaracağız.”

“Umarım dediğin gibi olur, insan.”

“Öyle olacak. Hemen başlıyoruz. Tedavi esnasında senden istediğimiz şeyleri bize verebilir misin?”

“Ne istiyorsun?”

“Mesela şu keskin…”

İnsan, eliyle getirdikleri bir malzeme kutusunu göstermişti. Toplamda altı kez benden ona kutunun içerisinden bir şeyler vermemi istedi. Her defasında anlamakta zorlansam da bana oldukça detaylı açıklamalar yapıyordu. Bu sayede anlayabiliyordum. Her ne kadar ağzı şekilsiz de olsa görünüşe göre anlaşabildiğim veya anlayabildiğim en düzgün insan oydu.

Malle’nin bedeni üzerinde birtakım tedaviler uyguladılar. Malle’nin gövdesinde bulunan hasar onarılmış gibi görünüyordu. Zaman takibini yapamamıştım ancak muhtemelen bu işlemler otuz beş dakika civarı sürmüştü. Malle’nin hemen kendine gelmeyeceğini biliyordum. O sırada aklıma bir düşünce gelmişti. Malle de acaba benim şu an onun gözlerini açmasını beklediğim gibi mi benimle ilgilenmişti? O sırada düşündüğüm şeyin mantığını sorguladım. O sadece bir piyondu. Neden böyle anlamsız bir şekilde düşünmüştüm? Belki de Deja vu denilen olayla alakalıydı.

Isabella denen insan işlemler bittikten sonra ayağa kalktı. Odadaki diğer insan çıkışa doğru yöneldi ve kapıyı açtı. Hemen dışarıda bekleyen Arkeolog, hızla içeri girdi. Ardından Isabella adlı insan bana birkaç bir şey söylemeye başladı:

“Bir şok geçirmiş gibi gözüküyor ama durumu iyi. Bir süre dinlenmesine izin verin, kendiliğinden uyanacaktır. Benim özel bir çorba tarifim var. İsterseniz onun için yapabilirim. İyi gelir, toparlanmasına yardımcı olur.”

“Bu iyi bir fikir!”

Arkeolog insan bunun iyi bir fikir olduğunu söyledi ve bana baktı. Ben de bu Malle’ye iyi gelebilir diye düşündüm. Malle ile ilk karşılaştığımda benim de bilincim kapanmıştı. Enerjimi Malle’nin yaptığı yemekleri tüketerek geri kazanmıştım. Şimdi de Malle aynı durumdaydı. Bu fikri onayladım ve Isabella adlı insan yemeği hazırlamak için alandan çıktı. O çıktıktan sonra Arkeolog yanıma yaklaştı ve önce garip bir ses çıkararak konuşmaya başladı:

“Bir teşekkür alsam güzel olurdu.”

Yine ne saçmalıyordu bu Arkeolog? Şaşkınlığımı saklayamadım:

“Teşekkür mü?”

“Tabi ki! Benim sayemde arkadaşın iyi olacak.”

“Kendini bir şey sanma.”

İşe yaramıştı, bu doğruydu ancak küstah ve kibir sahibi olması beni rahatsız ediyordu:

“Bir ismim var biliyorsun.”

“İsmin umurumda değil, insan.”

“Peki tamam. Ben teşekkür ederim. Bana güvendiğin için.”

“Malle için yaptım. Senin için bir şey yapmadım.”

“En azından bilgi verdim. Bunun için bir teşekkür alamaz mıyım?”

Aklıma köydeki çocuklara teşekkür ettiğim zaman geldi. Adları yanlış hatırlamıyorsam Amice ve Brishen’di. İnsanlar için teşekkür etmek önemli bir davranıştı ve bu adamın sağlamış olduğu bilgi çok yararlı olacakmış gibi görünüyordu. İlerleyen zamanlarda da onu kullanabilirdim. Bu yüzden onu kendime düşman edinmezsem benim için faydalı olurdu:

“Teşekkür ederim, Conrad.”

“Ne demek hanımefendi, memnuniyetle.”

Conrad’ın yüzünde bir mutluluk ifadesi oluşmuştu. Biraz tuhaf bir karakteri vardı. Aşırı korkak ama bir o kadar da korkusuz görünen birisiydi. Bazen erkeklere özgü hareketlerden yoksun davranıyordu. Bu yüzden onun cinsiyeti konusunda hala net bir kararım yoktu. Büyük ihtimalle erkek olduğunu düşünüyordum. Özetle, erkek de olsa dişi de olsa insanları bir teşekkür ile mutlu etmek çok kolaydı. Her ne kadar gerçek olmasa da…

Loading...
0%