Yeni Üyelik
76.
Bölüm

9.Kısım: Başlangıcın Sonu

@allev

Bilincim kapalıydı, bir dizi görüntüler gördüğümü hatırlıyordum ama şimdi bitmişti. Büyük bir karanlık ve içerisinde hiçbir şey hissedemeyen bir beden… Görülerden sonra bulunduğum bu karanlıkta, bilincim kapalı olmasına rağmen bazı sesler duymaya başlamıştım. Tanımadığım birisinin sesini duyuyordum. Uzaklardan yükselerek geliyordu. Gittikçe yaklaşan bir sesti. Yaklaştıkça ne sesi olduğunu anlamaya başladım. İnsan sesine benziyordu. Bir şeyler söylüyordu ancak hala ne demek istediğini anlamıyordum. Ses daha da yakından gelmeye başlamıştı ama nedense bir türlü tam olarak ne dediğini anlayamıyordum.

Bir anda bütün hislerim bana geri dönmeye başladı. Karanlığın ortasındaki ufak bir noktada meydana gelen aydınlığın giderek büyümesiyle gözlerimi açmıştım. Uyan! adlı anlık bir dürtü ile bilincim yerine geldi ve karşımda Malle, Conrad, yaşlı insan, tanımadığım bir insan daha ve gözleri etkileyici olan, bambaşka bir insan vardı. Neler oluyordu?

Çok geçmeden bulunduğumuz alana başka bir insan daha giriş yaptı. Yaşlı insan bacaklarının üstüne oturdu. Etkileyici gözlerle bana bakan insan hariç diğer herkes aynı şeyi yaptı. Ondan sonra yaşlı insan konuşmaya başladı:

“Kralım! Tesisimize hoş geldiniz!”

Tanımadığım, üzerinde değişik renklerde kıyafetler bulunan insan cevap verdi:

“Hoş bulduk Doktor Percival. Azize Haura, aradığımız kişinin varlığını hissetti ve buraya gelmek istedi. Dikkat çekmemesi için gizlice geldik. Ani bir şekilde gelmemizin sebebi budur.”

“İyi etmişsiniz kralım. Biz de bir saat kadar önce aradığımız kişiyi bulduk. Daha doğrusu onlar bizi buldular.”

“Nasıl yani?”

Malle cevap verdi:

“Kralım! Bu kızı bulduğumdan beri amacım onu Doktor Percival’e göstermekti. Ciddi bir hafıza problemi var. Bir noktaya kadar insan olduğunu unutmuş durumda.”

Gözleri kapalı olan insan cevapladı:

“Demek öyle. Anlıyorum.”

Etkileyici gözlere sahip olan insanın şu anda gözleri kapalıydı. Bana Uyan! diye seslenen kişinin o olduğundan emindim. En önemlisi bu kişi Haura’ydı! İlk başta fark edememiştim ancak sonrasında o olduğunu anlamıştım. Ona karşı dikkatli olmalıydım ama aynı zamanda dikkat de çekmemem gerekiyordu. Beni bulması, beni o karanlık boyuttan kurtaracak güce sahip olması onun ciddi bir Arşiv kullanıcısı olduğunun net bir kanıtıydı. Onu incelemeliydim. Yaşlı insanın da ifade ettiği gibi bir kıyafet giyiyordu. Yüz ifadeleri de uyuşuyordu. Beyaz renkli bir tene ve baskın koyu mavi ile koyu yeşil renklerinin karışımından oluşan uzun saçlara sahipti. Saçları ve göz bölgesi dışında yüzünün diğer kısımlarını görmek mümkün değildi. Örtü gibi bir şey kullanıyordu. Gizlenmeye önem verdiği belliydi. Ancak neden gözleri kapalıydı?

Doktor bahsetmişti. Gözlerini sanırsam genelde kapalı tutuyordu çünkü bu onu ele veren özelliklerinden biri olsa gerekti. Ayrıca gözleriyle alakalı gizli bir güce de sahip olabilirdi. Fakat ilk gözlerimi açtığımda onun gözlerini birkaç saniyeliğine görmüştüm. Anlam veremedim.

Sonrasında Haura, tanımadığım diğer insanın başına doğru kendi kafasını yaklaştırdı ve ona bizim duymayacağımız şekilde bir şeyler söyledi. Ardından o insan konuşmaya devam etti:

“Pekâlâ! Şimdi Azize Haura ile onu yalnız bırakalım. Biz konuşmamıza dışarda devam edelim.”

Diğerleri de bunu onayladıktan sonra bulunduğum alandan çıktılar. Sadece ben ve Azize dedikleri Haura kalmıştı. Virüs’ün etkisindeydim. Arşiv ile bağlantımı bile kontrol edemiyordum. Sanırsam virüs, başarılı olmuştu. Artık geri dönüş yoktu. Tüm kontrolümü kaybetmiştim. Arşiv, benim için her şey demekti. Bu durumda gerçekten onun ellerindeydim. Bana her şeyi yapabilirdi. Kendimi koruyamazdım. Yattığım yerde ondan yavaş bir şekilde uzaklaşmaya başladım. O da bana doğru gelmeye başladı. Ben uzaklaştıkça o geliyordu. Bir süre daha bu durum devam ettikten sonra Haura; yattığım yerin yanında bulunan, çıkmadan önce Malle’nin yanımda oturduğu yere oturdu. Daha fazla bana yaklaşmadı ama bana bu kadar yaklaşmış olması beni tehlikeye sokuyordu. Her an benim bilincimle tekrar, bir insan tabiri olarak, oynayabilirdi.

Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Ben onu inceleyen gözlerle bakarken Haura, gözlerini birden açtı ve bedenimin içinde, her yerimde hissedebileceğim bir şekilde konuşmaya başladı:

“Seni çok uzun zamandır bekliyordum.”

Onun bu konuşma tekniği zihnimde dürtülere sebep olup ağrıtacak bir şiddetteydi. Rahatsız olsam da dinlemeye devam ettim. Neden peşimdeydi? Neden buraya gelmişti? Ondan bilgi almalıydım:

“Hepimiz senin gelişini bekliyorduk. Neden geldiğimi zaten anlamışsındır.”

Hepimiz mi? Ayrıca düşündüklerimi görüyor olabilir miydi? Konuşmaya devam etti:

“Evet. Düşündüğün her şeyi görüyorum.”

Anlamlandıramadığım bir dille veya parazitli bir şifreyle bir isim söyledi, oldukça acı vericiydi. Bu söylediği isim başıma büyük ağrılar girmesine sebep olmuştu. Yine dayanamayacaktım. Bilincimi kaybettim. Ancak hemen bir ses duydum, Uyan! Bunu duymamla beraber bilincim tekrar yerine geldi. Baş ağrısı da geçmişti. Şaşırmıştım. Bu baş ağrımı nasıl geçiriyordu? Konuşmaya devam etti:

“Hala hazır değilsin demek.”

Neye hazır olacaktım? Beklemedi:

“Hala kim olduğunu bilmiyorsun, değil mi?”

Tekrar başıma ağrılar girdi ve bilincimi kaybettim. Bu söylediği kelimeler kafamın içinde büyük hasarlara sebep oluyordu. Bilincimi kaybettim ama bu sefer hızlıca geri kazanamadım. Bilincim uzun bir süre kapalı kalmış olmalıydı. Yine o karanlık boyuta geçiş yapmıştım. Daha doğrusu Haura, beni o boyuta zorla göndermişti.

Gözlerimi açtığımda Haura’nın oturduğu yerde Malle oturuyordu. Bir eliyle ellerimi tutmuş başını da bedenimin üstüne koymuştu. Sanırım bilinci kapalıydı, uyuma eylemini gerçekleştiriyordu. Bulunduğum alanda dışarıyı görmemi sağlayacak bir delik vardı ve içeriye güneş ışığı giriyordu. Sarı bir renkteydi. Bu dünyaya geldiğimden beri öğrendiğim şeylerden birisi de havanın karanlık olmadan önce sarı renk olmasıydı. Bazı sistematik kurallar neticesinde gerçekleşen bu doğa olayını görmek, içimde anlamlandıramadığım duygulara sebep oluyordu.

Yüzüme doğru gelen bu ışık, gözlerimi tam olarak açmamı engelliyordu. Işıktan biraz rahatsız olduğum için yattığım yerde biraz hareket etmiştim. Hareketim yüzünden Malle, başını yattığı yerden kaldırmıştı. Bana baktı ve gözlerinden göz sıvısı akmaya başladı. Ağlama eylemine geçiş yapmış gibi görünüyordu. Bu durumu görünce bana ne yapmak istediğini anlamıştım. Birkaç saniye sonra da tam tahmin ettiğim gibi bedenime sarılma eylemini gerçekleştirdi. Bilincimi sürekli kaybediyor olmam onu neden bu kadar endişelendiriyordu, hala anlamış değildim. Ben kardeşi değildim. Benim için endişelenmesi için herhangi bir sebep yoktu. Bu eylemi beni rahatsız ediyordu. Her ne kadar ona tahammül etsem de durum buydu. İnsanları anlamak hiç kolay değildi. Rahatsız olduğumu anladığından olmalı ki bu sefer uzun süre sarılma eylemini gerçekleştirmedi. Geri çekildi ve konuşmaya başladı:

“Sonunda uyandın Lily.”

“Nasıl yani?”

“Üç gündür uyuyorsun.”

“Üç mü?”

O kadar uzun süredir bilincimin kapalı olduğunu düşünmemiştim. Sanırım Haura ile olan görüşmem benim bilincimi çok fazla etkilemişti:

“Evet, üç gündür uyuyorsun. Doktor Percival bir sorun bulunmadığını söyledi ancak bir türlü uyanmıyordun. Çok endişelendim.”

“Daha önce de söylediğim gibi endişelenmene gerek yok.”

“Olsun, endişelendim.”

“Ah… Tamam.”

Malle ile bunu konuşmanın bir anlamı olmadığını düşündüm:

“Ben uyuma eylemini yaparken neler oldu?”

“Şöyle…”

Malle bir sürü şey yaşandığını söyledi. Kral dedikleri insanın adının VI.Brantley olduğunu ve bu ülkeyi kontrol eden kişinin o olduğunu söyledi ancak Azize Haura’nın ondan çok daha yüksek bir mevkide olduğundan bahsetti. Daha sonra benim ve Azize’nin bulunduğu alandan çıktıklarında neler yaşandığını anlatmaya başladı:

“Biz odadan çıktıktan sonra Kral VI.Brantley, bizlere Axtje Birliğine karşı çok dikkatli olmamızı söyledi. Her yerde seni arıyorlarmış. Önceden hedefleri seni ele geçirmek ve herkese ibret olsun diye insanların önünde idam ettirmekmiş ancak en son ki olayda onların doksan kadar adamını ve Peder Joaquín’i öldürdüğümüz için bizi artık gördükleri yerde öldürmek istiyorlarmış. Kral senin güçlerini duymuş ve çok etkilenmiş. Senin ve Azize’nin onların hakkından geleceğini düşünüyormuş.”

“Neden ben? Kral neden bir şey yapmıyormuş? Bu ülkeyi yöneten o değil mi?”

“Haura dininin öncüleri olan Axtje Birliğine karşı gelmesi imkânsız. Eğer öyle bir şey yaparsa Haura dinine karşı büyük bir günah işlediğini bahane ederek tahttan indirip onu da idam ederler. Onların hakkından gelebilecek kişi sadece Azize Haura. Bir de senin güçlerinle onları yenebilirsin.”

“Hm…”

Pek mantıklı değildi. O kadar Haura’nın bir planı olduğunu düşünmüştük. Fakat neden bütün bu olanlar sonrasında, Haura’nın iyi tarafta olduğuna dair herkes hemfikir gibiydi? Yoksa Haura, onların bilinçleriyle de mi oynamıştı? Tuhaf bir durumdu. Bu durumu düşünürken, Malle biraz üzgün bir ifade yapıyordu. Bir sorun olduğunu düşünmüştüm. Bunu öğrenmek istedim:

“Malle.”

“Efendim?”

“Bir sorun mu var?”

“Hayır, yok Lily.”

“Emin misin?”

“Ah…”

İnsanlara anlatmak istemediği şeyleri anlattırmak veya zaten anlatmak istediği ama bir türlü anlatamadığı şeyler için güven duygusu vermek gerekiyordu. Ben de öyle yaptım:

“Bana anlatabilirsin. O kadar Lily diye bana sesleniyorsun.”

Malle daha da üzgün bir ifade yapmıştı. Fakat ağzı gülümseme eylemine geçiş yapmaya çalışıyordu. Tekrar gözlerinden göz sıvısı akmaya başladı. Güven duygusu vermeye çalışırken onu daha da fazla üzmüş olmalıydım. O sırada köyde çocuklardan özür dilediğim zaman aklıma geldi. Bu eylemi gerçekleştirdiğimde insanlar mutlu bir ifade yapmıştı. Belki yine işe yarardı:

“Özür dilerim Malle.”

Malle biraz tedirgin bir ifadeye geçiş yaparak:

“H-hayır. Özür dilemene gerek yok.”

“Neden üzgün bir ifadeye sahip olduğunu bana anlatır mısın?”

Malle başını bir aşağı bir de yukarı hareketi yaptıktan sonra anlatmaya başladı:

“Neden? Neden Azize benim kardeşim ve onun gibi birçok insan haksız yere öldürülürken hiçbir şey yapmamıştı? Onun bir Azize olduğuna inanamıyorum. Bizimle iletişim bile kurmadı. Yüzümüze bile bakmadı. Gözleri bile açık değildi. Yüz yıllardır mabedinden çıkmıyor ve insanlar için hiçbir şey yapmıyor. O nasıl bir Azize olabilir aklım almıyor. Benim sevgili Lily’im… Onu kurtarmaya gücüm yetmedi hatta ölmesine ben sebep oldum ancak neden? Neden daha önceden Azize Haura, Axtje Birliğini durdurmak için hiçbir şey yapmadı? O gücün onda olduğuna eminim ama neden bir şey yapmıyor? Anlayamıyorum! Anlayamıyorum! Ah!”

Malle bağırarak konuşmaya başlamıştı ve gözlerinden akan göz sıvısının miktarı çok fazla artmıştı. Burnundan da bazı sıvılar akmaya başlamıştı. Gözlerindeki beyaz bölgeler kırmızı rengini almıştı. Daha önce böyle bir şey görmemiştim ve bu durumu aşırı üzgün olarak nitelendirdim. O sırada kendi gözümden de bir sıvının aktığını hissettim. Kontrolüm dışında olan bir şeydi ve kendimde de daha önce böyle bir durumu görmemiştim. Bu nasıl olabilirdi?

Her ne kadar insan bedeninde olsam da ben biildiğim kadarıyla bir insan olamazdım. Ancak bu durum neyi ifade ediyordu? İnsan bedeninde olduğum için miydi? Bilmiyordum. Daha önce bazı insan eylemleri gerçekleştirmiştim. Beni çok fazla rahatsız eden bazı eylemler de oldu. Mecbur olmasam yapmazdım. Bunu düşünmek bile istemiyorum. İnsanlar iğrençler ama bu gözümden sıvı akması durumu beni şaşırtmıştı.

Malle bir süre daha aşırı üzgün eylemini gerçekleştirdi sonra sessizleşti. Bana baktı. Beni görünce tekrar sarılma eylemini gerçekleştirdi fakat bu sefer, sarılma eylemi beni hiç rahatsız etmemişti. İlginç şeyler yaşıyordum. Kendi düşüncelerimle çakışan eylemler yapmaya başladığımı fark etmemiştim. Henüz…

İlginç bir durum daha vardı. Malle Haura’ya karşı bir kin besliyor gibiydi. Eğer Haura bilinçleriyle oynamış olsaydı, bu mümkün olur muydu, bilmiyorum. Diğerleriyle konuşup onların durumlarını da öğrenmeliydim.

Malle bir süre bu durumdan çıkmadı. Bir süre geçti. Ne kadar olduğunu hesaplayamamıştım. Gökyüzündeki o sarılık yavaş yavaş daha koyu bir renk olan kırmızı rengine dönüşürken Malle biraz daha sakinlemiş görünüyordu. İyi bir ifadeye sahip olduğunda daha sonra neler olduğunu sordum:

“Daha sonra neler oldu?”

“Biz yani ben, Conrad, Doktor Percival ve Kral, bunları konuştuktan sonra Azize odadan çıktı. Kralın kulağına bir şeyler söyledikten sonra Kral ve Azize birlikte binadan ayrıldılar. Ben hemen senin yanına, odaya geldim. Seni baygın halde buldum ve hemen Doktor Percival’e söyledim. Seni asistanıyla beraber kontrol ettiler sonra da tekrar tekrar herhangi bir sorunun olmadığını söylediler. Ve üç gündür de baygınsın. Uyanmanı bekliyordum ve bir an bile yanından ayrılmadım. Üç gün içerisinde tam olarak neler olduğunu bilmiyorum. Onu Conrad’a sorabiliriz.

“Peki o nerede?”

“Akşama doğru geleceğini söyledi. Her gün tesisi geziyor ve tesisten dışarı çıkıp çevrede neler olup bittiğine bakıyor.”

“Anladım.”

“Yemek ister misin?”

Enerjimin olmadığını hissediyordum. Yemek tüketerek bunu yenileyebilirdim:

“Olur.”

“Tamamdır, sana en güzel yemeklerden getireceğim. Bu arada Doktor Percival’i çağırayım. Senin hafıza kaybın hakkında birkaç fikri varmış. Direkt sana söylemesini istedim. Olur mu?”

“Olur.”

“Tamamdır. Hemen gelirim.”

Malle hızlı bir şekilde alanın çıkışına yönelip alandan ayrıldı. Ben de etrafı inceledim. Yattığım yatak köyde yattığım yataktan daha iyiydi. Yapıtın içi de aynı şekilde daha iyiydi. Alanın içerisinde anlamlandıramadığım bir sürü garip şey vardı. Bazıları yapıtın duvar denen kısımlarına asılmış, bazıları da yerde duruyordu. İlginçti. O sırada aklıma bir soru geldi. Malle, kral hakkında konuşurken ona bu ülkeyi yöneten o değil mi? gibi bir soru sormuştum. Yönetmek…

Daha bu dünyada gözlerimi yeni açtığım zamanlarda Yöneticiler ile ilgili bir soru kafama takılmıştı. Köyün reisi, köyü yönetiyordu. Bir Yöneticiydi. Kral denen insan da bir Yöneticiydi. Yöneticiler her kimse geçmişimle bir bağlantıları vardı ve bunu hissediyordum. Ancak iyi olmadıklarından emindim. Köyün reisi bana kötü davranmıştı. Kral denen insana da güvenmiyordum. Azize de Kraldan daha üstündü. Bu onu da bir Yönetici yapıyordu. Azize’ye de güvenmiyordum.

Yöneticiler ile ilgili çok bir şey hatırlamasam da onlardan uzak durmalıydım. Bu sanki iç güdüsü denilen bir şeydi. Varlıklar bazı iç güdülerle doğar ve ben de Yöneticilerin benim için kötü kişiler olduğunu bilerek gözlerimi açmıştım. Düşüncelerim yaşlı insanın alana girmesiyle kesildi:

“Demek uyanmışsın Lily.”

“Bana öyle seslenme.”

Biraz şaşkın bir ifade yapmıştı. Galiba benden böyle bir cevap beklemiyordu:

“Tamam. Pekâlâ.”

Daha fazla zaman kaybetmeden sordum:

“Hafıza kaybım hakkında neler biliyorsun? Söyle.”

“Hemen fikirlerimi sunuyorum. Açıkçası senin kadar zor bir vaka ile daha önce karşılaşmamıştım.”

“Zor mu?”

“Evet. Hafıza kaybı vakaları genelde belli olaylar sonrasında meydana gelen bir şeydir ve etkisi de belli bir noktaya kadar olur ancak senin hafıza kaybın çok başka bir seviyede.”

“Ne demek istiyorsun?”

“Bir örnekle anlatmak gerekirse şöyle: Bir insan kafasına ağır bir darbe alması sonucu hafızasını kaybedebilir. Belli bir noktaya kadar kim olduğunu, nereden geldiğini, ne yapacağını unutabilir.”

“Yani?”

“Ama senin durumunda senin hafıza kaybına neyin sebep olduğunu bilmiyoruz. O yüzden sana birkaç soru soracağım. Bu senin sorununa bir çözüm bulmamız için öğrenmemiz gereken bir şey. Tam olarak kendine geldiğinde nasıl bir durumdaydın?”

Bu insana güvenemeyeceğim belliydi. Bu insanın Haura ile bağlantısı vardı. Onun da bilinci değiştirilmişti. Sanki burada Haura’nın varlığını hissediyordum.

Her ne kadar Malle güvense ve beni buraya kadar getirse de şu an onun dediklerini harfiyen yapacak birisi değildim:

“Hiç tuhaf bir şey yoktu.”

“Hm… Bu senin nasıl bir sebepten hafızanı kaybettiğini bilmemizi çok fazla zorlaştırıyor.”

“Başka bir seviyede derken ne demek istedin?”

“Dediğim gibi insanlar normalde kendilerinin kim olduğunu, nereden geldiğini falan unutabilir ama kimsenin insan olduğunu, günlük ihtiyaçlarını unutacak kadar hafızasını kaybettiğini hiç görmedim ve duymadım.”

“Ben insan değilim.”

“Ne? Gayet de insansın.”

“Hayır. Değilim dedim.”

“Ama küçük hanım…”

Bu insanın küstahlığı Isabella denen insan kadar vardı:

“Konuşma bitti. Çık bu alandan.”

Yaşlı insan sessiz bir şekilde alandan ayrıldı. Malle bu insanın bana faydalı olacağını söylemişti ancak hiçbir faydası olmadı. Zaman kaybettim. Bu beni daha da çok rahatsız etmişti. Hızlı bir şekilde yattığım yerden yanımda bulunan pencereye doğru döndüm. Dışarı baktım. Hava kararmıştı. Sadece bazı düşük parlaklıkta ışıklar vardı. Pencereden dışarıyı incelemeye devam ettim. Nedense tuhaf bir etki altına girdim. Pencereden dışarı bakmak biraz anlamlandıramadığım bir etkiye sebep oluyordu. Uzun bir süre dışarıya baktım.

 

Bir anda büyük bir ışık belirdi. Sanırım bu yapıta girmeden önce beklediğimiz o büyük metal kapının oradan geliyordu. Malle’nin geçmişinde gördüğüm ışığa oldukça benziyordu. Bu ışık iyi bir işaret olamazdı. Hemen yattığım yerden kalktım. Daha net bir görüntü elde etmek için Vizör ile yakından bakmak istedim ancak komut aktifleşmedi. Sesli bir şekilde komutu söyledim. Yine aktifleşmedi. Tabi ki! Virüs kapmıştım ve oldukça tehlikeli bir tanesini… Her şeyimi kısıtlamıştı. Arşiv ile aramdaki bağı koparmıştı.

Gücüm yoktu. Büyük bir açlık hissi algılıyordum. Bacaklarımda yeterli kuvvet yoktu. Ayağa kalkmakta zorlanıyordum. Durumum çok ciddiydi. O sırada Malle ile Conrad hızlı bir şekilde bulunduğum alana girdi ve ikisi birden aynı anda, aynı şeyi söyledi:

“Axtje Birliği tesise saldırıyor!”

Loading...
0%