Yeni Üyelik
2.
Bölüm

BÖLÜM 2

@alleyna.t

Ordu komutanı dairesinde Recep'i ve güvendiği askerleri bekliyordu. Koridorda bir ileri bir geri yürüyor, sabırsız ve gergin bekleyişini sürdürüyordu. Kapının aniden çalmasıyla ordu komutanı hızla kapıyı açtı. Beklediği gibi Recep komutan ve yanında bir kaç asker vardı. Askerlerin üniformaları yoktu. Ordu komutanı tek tek askerleri inceledi. Toplam beş kişi gelmişti. İçeri geçip bir masanın etrafına toplandılar. Gergin suratlar bu sert adamın karşısında iyice gerilmişti.

 

Ortamın gerginliğini fark eden Recep, " Efendim söylediğiniz gibi güvendiğim beş askerimi getirdim." Dedi.

 

Ordu komutanı, "Görüyorum Recep. Ancak bazıları fazla genç. Bu işin sorumluluğunu üstlenebilecekler mi?" Dedi.

 

Gözü, beş kişiden sadece iki kişiye takılmıştı. Bu iki kişi diğerlerine göre gençti ve güven vermiyordu. Recep genç askerlere bakıp, “Genç olduklarına bakmayın. Ben bunların çocukluklarını biliyorum. Herkesten çok bu ikisine güvenirim." Dedi.

 

Ordu komutanı kafasını salladı ve iki genci izlemeye başladı.

"Sizler 'Kurtuluş Birliği Toplum Örgütü' hakkında ne düşünüyorsunuz? Amacımızı anlıyor musunuz? Tek tek cevaplayın."

Bu sorular karşısında askerler tedirgin olsa da düşüncelerini belirtmekten çekinmediler. Genç olan söze başladı.

 

"Efendim Örgütün siyasi kısmı amacından sapmıştır. Halkın durumu bildiğiniz üzere kötü. Bunu düzeltmek bize düşer. Her türlü sorumluluğu almaya hazırım. Emirlerinizi bekliyorum."

 

Ordu komutanı gururla başını salladı. Diğer genç olan, "Efendim bende aynı şekilde düşünüyorum. Fakat Örgütü biz yönetmeliyiz. Siyasilerin yaptığı tek şey kaynaklarımızı tüketmek, halkı sömürmek. Benim düşüncem başa yetkili bir askerin geçmesi. Gökdeleni ordu yönetmeli. Sadece ordu ve bilim insanları olmalı." Dedi.

 

Bu fikir ortamı germeye yetti. Bazıları karşı çıktı bazıları onayladı. Ordu komutanı aralarında konuşanları susturmak için elini kaldırdı. Sessizliği sağladığında, "Bizim öncelikli hedefimiz siyasilere amaçlarını hatırlatmak. Bu dediğin büyük bir devrim. Böyle bir şeye kalkışmak bizim de sonumuz olabilir. O yüzden bu fikrini kendine sakla." Dedi.

 

Diğer askerler de Ordu komutanıyla aynı fikirdeydi.

Recep komutan, "Peki nasıl bir plan uygulayacağız? Bence Başkanı ve Yardımcısını değiştirmemiz gerekiyor." Dedi.

 

Ordu komutanı ayağa kalktı. Düşünceli bir halde," Bu zor olacak ama o pislikler ölmeyi hak ediyor. Korumaları etkisiz hale getirip onları ortadan kaldıracağız. Bana bu yüzden güvenilir ve işinde yetenekli adamlara ihtiyacım var. Eğer yakalanırsanız ilk şüpheli ben olacağım ve canımı ortaya koyuyorum." Dedi.

 

Herkes birbirine bakmaya başladı. Bunu başarabilirler miydi? Recep komutan ayağa kalkıp diğer askerleri gönderdi. Ordu komutanıyla baş başa konuşmalarının daha doğru olacağını düşünüyordu.

 

"Efendim, güvendiğim askerlerin bilgileri bu dosyada mevcut. İncelemeniz için detaylı bir araştırma yaptım. Ayrıca bir çoğunu çok iyi tanıyorum. Biliyorsunuz üst rütbeden de dostlarımız var ama onlara güvenip güvenmemek size kalmış."

 

Ordu komutanı masadaki dosyayı eline aldı. İlk görselde genç olan askerlerden biri vardı.

"Carlos öyle mi? Küçüklüğünden beri tanıdığın asker bu demek."

 

"Efendim, Carlos kariyerine asker olarak başladı ancak şu anda ajan. Siyasilerin katına ulaşabilmemiz için harika bir araç. Aslında annesini ve babasını sizde tanıyorsunuz. Orduya çok hizmetleri oldu. Maalesef Carlos on beş yaşındayken öldüler. Carlos çocukluğundan beri bu işin içinde, ailesi öldükten sonra da kendini tamamen orduya adadı. Üç yıl önce de terfi aldı ve kariyerine ajan olarak devam etti."

 

Bu bilgiler ordu komutanını yeterince tatmin etmişti. Carlos yirmi yedi yaşında olmasına rağmen gayet tecrübeli görünüyordu. Dosyayı dikkatlice okudu.

 

Carlos:

Lider yapılı, zeki, plan kurmakta yetenekli.

Yaş: 27

Kariyerine 15 yaşında askeri liseye giderek başladı. Annesi ve babası orduda görevli oldukları için çocukluğunda dövüş ve silah eğitimi aldı. Lise bittikten sonra asker olarak görevine devam ederken gösterdiği üstün başarıdan dolayı terfi alarak ajanlığa geçiş yaptı.

 

Ordu komutanı etkilenmişti. Genç yaşına rağmen bu kadar başarılı olması ona kendi gençlik yıllarını hatırlatmıştı.

 

"Bu çocuğu sevdim. İşinde ciddi."

Ordu komutanı diğer sayfaya geçerek okumaya başladı.

 

"Yağız. Bu siyasilerin hepsini yok etmek isteyen çocuk değil mi? Umarım sorun yaratmaz. Bana güven vermedi."

 

Recep elini çenesinde gezdirerek, "Siz öyle göründüğüne bakmayın. Delikanlı çocuktur. Kendi doğruları için yapmayacağı şey yok. Kafasının dikine gider, inatçıdır. Öfkeli olması onu daha güçlü kılıyor. Bir emir alınca yerine getirmeden pes etmez." Dedi.

 

Ordu komutanı sayfayı okumaya başladı.

 

Yağız:

Sinirli, işine takıntılı, inatçı, dostlarını yarı yolda bırakmaz.

Yaş: 25

Annesi ve babasının boşanmasıyla oradan oraya savrulan bir çocuk olarak büyüyor. Bu yüzden öfke problemleri var. Çocukluğundan beri yakın dövüş ile ilgileniyor. Kariyerine asker olarak başlıyor ancak iki yıl sonra yetenekleri keşfedildiği için ajan olarak terfi alıyor. Beş yıldır da ajan olarak çalışmakta.

 

"Güzel. Ancak emin olamıyorum. Uyumsuz bir tipe benziyor."

 

Ordu komutanı bir türlü güvenmemişti. Recep tekrar bir savunma yaptı.

 

"Efendim, Yağız'ı ilk iki yılında ben eğittim. Bu süre zarfında emirlerimi asla ikiletmedi. Güvenimi boşa çıkarmadı. Ajan olduktan sonra da görüşmeyi sürdürdük. Düşünceleri bizden daha farklı olabilir ancak bize yardımcı olacağına eminim. Hem onun ne kadar yetenekli olduğunu biliyorum. Hırs doğru kullanıldığında mucizeler yaratır."

 

Recep'in kefil olması ordu komutanını ikna etmişti. Dosyadaki diğer askerler zaten az çok tanıdığı askerlerdi. Bu iki genç kadar olmasa da onlarda yetenekliydi. Ancak yaşları otuz beşten fazlaydı. Bir çok asker gibi bu işi para için yapıyorlardı. Gençlerin ajan olması işlerini kolaylaştıracaktı.

 

"Recep bu dosyayı imha et. Bu odaya asla gelmedin, hiçbir şey bilmiyorsun. Diğerleri de benden haber beklesin. En kısa zamanda bir araya gelip plan yapacağız."

 

"Peki efendim. Emirlerinizi bekliyorum."

 

Recep de çıkınca daireye bir yalnızlık çöktü. Ordu komutanı bu işi bir an önce halletmek için gücünü topladı ve kafasında plan yapmaya başladı. Yarın ilk işi Başkan ile görüşmekti. Ona durumun ne kadar ciddi olduğunu hatırlatması gerekiyordu. Zaten her hafta ona rapor vermek zorundaydı. Önemli bir olay olmadıkça her ay büyük bir toplantı olurdu. Büyük kurul toplanır, Örgüt çözüm önerileri sunar ve hep birlikte tartışılırdı. Yine büyük kurulun toplanmasına az kalmıştı. Planı toplantıdan önce yapmak daha uygun olacaktı.

 

Akşamüstü bilim insanlarının bulunduğu katta sessizlik hakimdi. Herkes işinin başındaydı. Gezegeni bulup araştıran John, teleskobunun başındaydı. Ara sıra notlar alıyordu. Profesöre rapor sunmak için dosyayı bitirmişti.

Kendi asistanını yanına çağırarak, " Ege, gönderdiğimiz Kurtuluş Uzay Teleskobu'nun kayıtlarına baktın mı?" Diye sordu.

 

Kurtuluş Uzay Teleskobu, beş yıl önce uzaya gönderilmişti. Kızılötesi ışık yoluyla görüntüler yakalayabiliyor ve böylelikle insan gözünün tespit edemeyeceği derinlikleri görebiliyordu.

 

"Evet. Sürekli kontrol ediyorum. Kayda değer bir görüntü yok."

 

"Yeni bir teleskop gönderelim. Bahsettiğim gezegenin ne kadar yakınına gönderebilirsek o kadar iyi. Şu anda 356 yıl öncesini görebiliyoruz. Belki de çoktan yaşam olanaklarını kaybetti. Gerçi biz oraya varana kadar da kaybedebilir. Benim şimdi Profesörle konuşmam lazım. Sonra görüşürüz."

 

John, masasındaki dosyaları toplayarak profesörün odasına doğru ilerledi. Asansörden inip uzun bir koridordan geçince en sağdaki odaya tıklayarak girdi. Profesör her zamanki gibi sandalyesinde oturmuş notlarını karıştırıyordu.

 

"Gel bakalım John. Raporu hazırladın mı?"

 

"Evet hazırladım. Buyurun." John elindeki dosyayı masaya bıraktı ve profesörün incelemesini bekledi.

 

"Gezegenin bizim dünyamıza benzediğinden çok eminsin."

 

"Evet efendim. Bence gezegenin daha net fotoğraflarına ulaşmamız için bir teleskop göndermeliyiz."

 

"En kısa sürede gönderelim ancak Büyük Kurul Toplantısında bunları rapor olarak Başkan'a sunmamız lazım. Biz hemen çalışmalara başlayalım. Kurtuluş Uzay Teleskobu ‘nu yapan mühendisleri çağırın ve tabi en yetenekli mühendisleri de. Tekrar çalışmalara başlasınlar. Ondan daha iyisini yapmalılar. Sizde bu gezegen hakkında daha çok bilgi toplayın. Oraya gitmenin bir yolunu bulacağız. Ayrıca bu gezegeni araştırırken başka gezegenlere de odaklanın. Belki başka bir çözüm buluruz."

 

"Peki efendim."

 

John odadan tam çıkacaktı ki aniden durdu ve profesöre döndü. İçinde korku vardı. Başarısız olmaktan korkuyordu.

 

"Profesör, korkuyorum."

 

John bir itirafta bulunmuştu. Deli gibi korkuyordu. Herkese bir umut vermişti ve o umudun boş çıkmasından korkuyordu.

Profesör önce şaşırdı sonra başını yere eğerek, "Bende evlat bende..." dedi.

Herkes korkuyordu. Bu yaşlı adam bile korkuyordu. John hiçbir şey demeyerek kapıyı aralayıp odadan çıktı. Profesör tekrar sandalyesine oturdu ve masadaki dosyaya baktı. Yarın ilk işi Büyük Kurul Toplantısı için rapor hazırlamaktı. Kurulun toplanmasına dört gün kalmıştı. Belki de acil durum ilan etmeli ve kurulu hemen toplamalıydı. Birilerine danışması gerekliydi. Telefonunu açıp tuşlara tıkladıktan sonra ordu komutanını aradı.

 

"Komutan, nasılsınız?"

 

"İyiyim. Profesör acil bir durum mu oldu?" Sesi uykulu ve çatallaşmış geliyordu. Profesör, komutanı sinirlendirmekten çekiniyordu. Ancak olanları anlatmalıydı.

 

"Komutan anlatmak için yarını bekleyemedim. Bir takım gelişmeler yaşandı."

 

"Anlatın Profesör ne oldu?"

 

"Komutan, ekibimden John'u biliyorsunuz. John bir gezegen gözlemlediğini söyledi. Bu gezegende yaşam olabilir."

 

"Ne diyorsunuz siz? Böyle bir şey mümkün olabilir mi?"

 

"Eee... eee fazla umutlanmayın komutan. Yani araştırmalar devam ediyor. Ancak problem şu ki bu gezegen 356 ışık yılı uzaklıkta. Bunun için yeterli teknolojimiz mevcut değil."

 

"Ama gezegen bulunduysa çözüm de bulunur. Profesör lütfen pes etmeyin. Üstünüze düşeni yapın!"

 

"Siz hiç merak etmeyin. Uyku bile uyumadan çalışıyoruz. Size danışacağım konu da Büyük Kuruş hakkında. Siz ne diyorsunuz Kurulu acil toplayalım mı?"

 

Hatta bir sessizlik oldu, ordu komutanı düşünüyordu.

 

"Profesör, dört gün sonra zaten Kurul toplanacak bence siz araştırmalara devam edin. Kurul toplanıncaya kadar elinizdeki bilgilerde çoğalmış olur."

 

Başkan ve Yardımcısına yapacakları suikast planı vardı. Bu haber verilmeden suikast başarılı olmalıydı. Profesörü geçiştirip telefonu kapattı. Yönetimi ele almanın zamanı gelmişti. Ordu komutanı kendi kendine, " Buraya sıkı düzen gerekli." Dedi.

 

 

Loading...
0%