@alleyna.t
|
Zehrin etkisiyle hiç durmadan rüya görüyordum. Ara sıra uyandığımda şifacı kadını görüyordum. Koluma simsiyah zift gibi bir şey sürüyor, alnıma buz gibi soğuk bir bez koyuyordu. Bazen de burnumun ucuna nane kokulu, ferahlatıcı biz şey sürüyordu. Son gözümü açtığımda Rex' de oradaydı. Kadının Rex hakkında söyledikleri aklıma gelmişti. Tekrar uyumamak için direndim. Şifacının konuşmasını duyuyordum. "Birazdan bitecek. Zehir midende, hadi onu çıkar." Dedi ve beni doğrulttu. Doğrulmamla midemdekileri çıkarmam bir olmuştu. Sanki kömür yemiştim. Midemdekileri çıkarınca bir rahatlama geldi, görüşüm düzeldi. "Bitti işte, sadece biraz daha uzanman gerekli." Dedi şifacı. Rex sabırsız görünüyordu. Bana bakıp, "Bence iyisin. Hadi hava kararmadan yola çıkalım. Desteroa buraya çok uzak." Dedi. Beni götürmeye fazla hevesliydi. İyice şüphelenmeye başladım ancak ne diyebilirdim ki ona? Koskoca iblisleri tek başına öldüren birine nasıl karşı gelebilirdim? Masum duruşuna aldanmıştım. Ama şimdi o gözlerinin altındaki şeytanı fark ediyordum. "Halsizim bence sabahı bekleyelim. Hem sende dinlenirsin olmaz mı?" Dedim ve kabul etmesi için dua ettim. Rex'in siyaha yakın gözleri kızarmaya başladı, gözünün yanındaki damarlar belirginleşti. İşte şimdi gerçek yüzünü görüyordum. "Gitmemiz gerekli. Ormanda tek başına olmak istemezsin değil mi?" Dedi. Hala beni kandırmaya çalışıyordu. İçimden, "Seninle tek kalmak da istemem." Diye geçirdim. Şifacı kadın, çaresizliğimi fark edip kulağıma eğilerek, "Onunla git ve bana güven. Kaderin bu değil." Dedi. Korksam bile şifacının güven veren sesi içimi rahatlattı. Başka çarem yoktu. Yavaşça toparlandım. Şifacı kadına dönüp, "Siz olmasaydınız ölecektim. Çok teşekkür ederim. Sizi asla unutmayacağım." Dedim. "Bende seni unutmayacağım. Kendine dikkat et ki bu koca dünya da kaybolma. Kimseye güvenme. Sen iyisin diye herkes iyi olacak diye bir şey yok." Dedi. Son sözlerini Rex'e bakarak söylemişti. Bu iyi kadına veda ettikten sonra kulübeden çıktık Ve Rex'in atına bindik. Tekrar bilinmeyen bir yolculuğa çıkıyordum. "Şu şifacı kadın sana ne söyledi?" "Sadece dikkatli olmamı. Kadın hayatımı kurtardı." "Hayatını kurtaran benim. Ben olmasam iblise yem oluyordun. Ruhunu bile özgür bırakmazlardı." "Rex, beni kurtardığın için minnettarım. Ama benden ne istediğini anlayamadım. Ben farklı bir dünyadan geldim diye benden faydalanmaya mı çalışıyorsun?" Dedim bağırarak. Rex belimi daha da sıkarak, "Seni istediğin yere götürüyorum. Bana borçlusun. Beni kızdırırsan seni iblislerin önüne atarım." Dedi. Tüylerim diken diken olmuştu. Bu sefer iblislerden korkmuyordum. Bemi yem etmeyeceğinden emindim. Çünkü tanımadığım bu varlık beni efendisine götürüyordu. Atının çift başlı olması gibi Rex'de çift karakterliydi. Çok iyiyken bir anda çok kötü olabiliyordu. O bu kadar kötüyse efendisi kim bilir nasıldır? Uzun uzun ilerliyorduk. Havanın kararmasına yakın Rex atını yavaşlattı. Başka bir yöne doğru döndü. "Neden döndün? Nereye götürüyorsun beni?" İyice korkmuştum. Kendimi aşağı atıp koşma isteği doğuyordu içime. "Bağırmayı kes. Hava kararıyor bir mağara bulup ateş yakmalıyız." Salak gibi bağırdığım için utanmıştım. Bir daha sesimi çıkarmayacağım diye içimden geçirdim. Biraz sonra geceyi geçireceğimiz mağaraya ulaşmıştık. Geldiğim geceyi hatırlamıştım. Hayatta kalacağımı hiç düşünmemiştim ve şimdi buradaydım. Rex, çift başlı atını durdurup indi, bende indikten sonra mağaranın önüne atını bağladı. Bana doğru dönüp, "Sen otur. Ben ateş için çalı toplayacağım.” Dedi. Konuşmak yerine başımla onayladım. Yalnız kalmaktan korkuyordum. Rex'in yanımda kalmasını tercih ederdim. Oturup beklemeye başladım. Ormanın karanlık yüzü yavaş yavaş ortaya çıkıyordu. Bir süre sonra ellerinde çalılarla gelen Rex'i gördüm. Neredeyse boynuna atlayacaktım. Getirdiği çalıları yere doğru yığdı. Büyük bir ateş yaktı. Ateşin sıcaklığı hem etrafı aydınlatıyor hem de ısıtıyordu. Rex, pelerininin altından bir hançer çıkardı. Mağaranın duvarına yaslandı. "Ben nöbet tutacağım istersen uyu. Dinlenmek istiyordun ya." Sanki o saf, çocuk akıllı Rex gitmiş yerine başka biri gelmişti. "İstediğim zaman uyurum." Dedim sinirle. Yüzünde garip bir gülümseme oluştu. Yine salak salak gülmeye başladı. Yanılmıştım o yine çocuk akıllıydı. Onun gülmesine dayanamayarak bende güldüm. "Anlatsana senin geldiğin yer nasıl bir yer?" Diye sordu. Sanırım gezgin ruhu rahat durmuyordu. Gözlerimi kapatarak, "Benim geldiğim yerde büyü, sihir gibi şeyler yok. Sıradan insanlar var. Hayvanlar var buradaki gibi ama daha farklı. Mesela senin atın çift başlı, bizdeki tek başlı. Orman lanetli değil. Kurtlar var ama büyük değil." Dedim. Rex dikkatlice beni dinliyordu. "Pek de eğlenceli değilmiş." Dedi. Ona hak veriyordum. "Sen anlat burada ormandan başka ne var? Binalar var mı? Teknolojiniz gelişmiş teknoloji mi?" "O dediğinden yok bizde. Hayvan mı o?" Sorduğu soru karşısında kendimi tutamayıp kahkaha attım. "Boş ver bilmesen daha iyi." Dedim. Gülümsedi sonra yüzü düştü. "Ne oldu?" Diye sordum. "Biliyor musun? Gerçekten bu dünyayı keşfetmeni çok isterim ama benim de yapmam gereken şeyler var." Anlamıştım. Beni götürmek istemiyordu ama mecburdu. Daha fazla bir şey söylemedim. Arkamı dönüp gözlerimi kapattım. Bağırma seslerine gözümü açtım. Rex bana sesleniyordu. "Nalan! Uyan, tek başıma karşı koyamıyorum." Arkama dönüp doğrulduğumda Rex'in iblislere karşı savaştığını gördüm. Hemen ayağa kalktım. Sadece iblisler yoktu. Bizim dünyamızda dev diye adlandırdığımız varlıklara benziyorlardı. Kocaman, yamuk gözlü, büyük ağızları olan devlerdi. Ne yapacağımı bilemez halde bağırdım. "Rex, korkuyorum. Ne yapacağım söyle." "Ateşi çoğalt! İblisler geri çekilir. Bu sayede yamdeleri indirebilirim." Yamde mi? Devlere yamde diyorlardı. Hemen Rex'in dediğini yaptım. Bir sürü çalıyı bir araya toplayarak ateşi uzattım. Elime de uzun bir çubuk alıp yaktım. İblislere doğru sallamaya başladım. İşe yaramıştı. Bu onları bizden uzaklaştırmıştı ama tamamen gitmiyorlardı. Rex'e doğru dönüp, "Kendimi nasıl koruyacağım?" Diye bağırdım. Rex cebinden bir hançer fırlattı. Yere eğilip hançeri aldım. Daha önce hiçbir canlıya zarar vermemiştim ki. Umarım kullanmak zorunda kalmam diye iç geçirdim. Rex gam bir savaşçı gibi yamde denilen varlıklarla savaşıyordu. Toplamda üç tane olan varlıklarla, bir kaç tane iblis etrafımızı sarmıştı. Rex'i izlemekten başka çarem yoktu. Ayak bağı olmak istemiyordum. Rex, yamdenin ayaklarına, bacaklarına hançeri saplıyor, derin yaralar açıyordu. Onları indirmek gerçekten de zordu. Rex bana doğru seslenerek," tek başıma karşı koyamıyorum kaçmamız lazım. Atı getir ve bin. Bir yolunu bulup bende bineceğim." Dedi. Çift başlı at hemen yanımda duruyordu. Yamdelerden biraz uzaklaşıp ata binmeye çalıştım. Boyutları bizim bildiğimiz atlardan yüksekti. Binmeye çalıştığımı fark eden at, biraz eğilerek yardım etti. Son derece akıllıydı. Rex bir türlü gelemiyordu. Yardım etmeliydim. Ata doğru eğilip fısıldadım. "Hadi, gidip Rex'i alalım." At dediklerimi anlıyormuşçasına yamdelere doğru koşmaya başladı. Sımsıkı tutundum bir yandan da Rex'e bağırıyordum. "Rex! Atla hadi." Rex, kolumdan destek alarak hızla ata bindi. Ve ata komut verdi. Arkama baktığımda iblislerin hızla arkamızdan koştuklarını gördüm. Yemdeler iblislerin aksine fazla yavaştılar. Oldukları yerde kaldılar. "Arkamızda iblisler var. Yetişmek üzereler." Dedim korkuyla. "Merak etme. Hiç kimse Kara şimşeğe yetişemez. Hadi oğlum hızlan, yavaşlamak yok." Dedi gülümseyerek. Komutunu alan at daha da hızlı koşmaya başladı. Arkama baktığımda onlarla aramızda baya mesafe vardı. Gülmeye başladım. Sıradan hayatımın değişmesi, bu denli aksiyon yaşamam hoşuma gitmişti. Küçük bir göle vardığımızda at yavaşladı. Rex attan inip, “Burada biraz dinlenelim. Şimşeğin su içmesi lazım.” Dedi. Ben de Şimşek’ten inip Rex'e doğru bakıp,"Yamdelere karşı güçsüzsün değil mi?" Dedim. Mahcup bir ifadeyle, “Fark etmişsin. Bu da benim zayıf noktam. Birden fazla olunca karşı koyamıyorum. Herkes dalga geçiyor. Sen bile fark ettiğine göre demek ki gerçekten güçsüzüm." Dedi. "Hayır. Öyle demek istemedim. Sen çok güçlüsün. Onlar fazla büyük ve bir kaç taneydi. Karşı koyman imkansızdı. Ayrıca iblislerde vardı." "İblisler kolay. Yamdeler yakalayınca kurtuluş yok. Yavaş olmasına aldanma, yakalarlarsa elleriyle vücudunu sıkıp patlatıyorlar. Ve sonra da yiyorlar." Duyduklarım midemi bulandırmıştı. Tiksinerek," Gerçekten korkunç. Ama sen gördüğüm en cesaretli erkeksin. Beni korudun. Başkası olsa yem olarak atıp kaçardı.” Dedim. Rex gülerek, “Aklımdan geçmedi değil." Dedi. Yavaşça omzuna vurdum. Bu dünyadaki tek arkadaşımdı ve bana çokta kötü davranmamıştı. Cebimden bana verdiği hançeri çıkardım ve ona uzattım. "Gerek yok. Sende kalsın. Lazım olacak." Dedi. Bir bildiği var gibiydi. Hançeri tekrar cebime koydum. "Şimdi ne yapacağız? Hava hala karanlık." Diye sordum. "Bir süre gölün yanında dinlenelim. Hava aydınlanmadan yola çıkmak istemiyorum." Dedi. "Sen uyumadın. Bu sefer ben nöbet tutacağım.” Dedim gururlu bir şekilde. Gülerek, “Eğer uyursan ikimizi de öldürtürsün." Dedi. Bir ağacın altına uzandı. Bu sefer ateş yakmadık. Rüzgara aldırmamaya çalıştım. Ama hapşırığım beni ele verdi. Rex yattığı yerden doğrularak bana pelerinini uzattı. "Al giy. Ben üşümüyorum." Deyip arkasını döndü. Rex'in hakkında yanılmış mıydım? Bu kadar düşünceli olan biri nasıl bana kötülük yapabilir? Belki de şifacı yanılmıştı. Sabah kadar gözlerim açık bekledim. Güneşin doğmasıyla Rex'i uyandırdım. Tekrar yola koyulduk. |
0% |