Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Sui̇kast

@allias

-"Sesin ağır geliyor dostum. Yoksa korkuyor musun?"


Telsiz kulaklık cızırdadı.


-"Ben değil ama senin altına işediğine bahse girerim Jim."


Şimdi onun gibi ben de sırıtıyordum. Korku, bizim aramızda sadece şakalaşma aracıydı. O benim on beş yıllık çalışma arkadaşım, kader ortağım ve hatta kıçımı koruyandı. Ve bu görevime de ikinci adam olarak o gelmişti. Yani bir aksilik olursa devreye o girecekti.


Ciddileşerek keskin nişancı tüfeğimin dürbünü ile hedefin giriş yaptığı kiliseyi kontrol ettim. Görüş açım gayet netti. Kilisenin içini ve dışını gayet iyi biliyordum. Kilise, yedi adet kubbesiyle birlikte göğe uzanırken, kapladığı yerin büyüklüğü ve doksan metre yüksekliğiyle göz alıcı bir ihtişama sahipti. Çok eski bir tarihi olması sebebiyle esasen müze olarak kullanılırken bazen ülkenin muhafazakâr kesimine hitap eden bazı yöneticileri tarafından ibadete açılır ve gelen siyasi kişiliği görerek onun duasını almak için kapıda bekleyen binlerce kişiyle birlikte bir ibadetten çok görkemli bir propaganda alanına dönüşürdü.


Bugün de böyle bir durum söz konusuydu. Ancak bugün kiliseye gelen iktidar partisi yönetici için işler o kadar da kolay olmayacaktı. Çünkü bizzat ülke başkanı Bay B ile ülkenin istihbarat başkanı tarafından bize bir görev verilmişti. Zorlu bir görev...


Devletin bekası için istihbarat çalışanlarına her zaman zorlu görevler verilse de şimdiki görev çok başkaydı. Aslında görev ilk verildiği an arkadaşım Pol ile birlikte bir süre neden böyle bir görev verildiğini tartışmıştık. Hatta vazgeçme aşamasına bile gelmiştik. Ancak bu görevi yapmazsak eğer, şu anki istihbarat konjonktüründe Bay B' nin adamları bizi her herhangi bir terör örgütünün elemanı ya da düşman ülke ajanı ilan eder ve ağzında bir sakız gibi tükürüp bir tuvalete atar, sonra da muhtemelen sifonu üzerimize çekerlerdi. İşin kötü tarafı ise kendimize hiçbir destekçi bulamazdık çünkü Bay B, bu olayı kendi basın ve medya kuruluşları yoluyla halka çok güzel yedirirdi.


Ve şimdi gelen güçlü istihbari bilgilere göre, az önce kiliseye giren ve ibadetini yaptıktan sonra basın açıklaması yapacak olan Bay B' nin has adamı Klember Miyra, yine Bay B tarafından ülkedeki en büyük terör örgütü ilan edilen Kan Emicileri Terör Örgütünün bir yöneticisi olduğu ortaya çıkmış ve bugün halkın gözü önünde infazı istenmişti. Ve bu görev ise bana ve arkadaşım Pol' e verilmişti. Görev ile ilgili anlayamadığımız bir çok konu olsa da yapmaya mecburduk. Daha önce yaptıklarımız gibi...


Yirmi senelik meslek hayatımın çoğunu ülke dışında geçirmiştim. Başka ülkelerin siyasi hesaplaşmalarına yön vererek devletimizin çıkarı doğrultusunda hareket etmiştim. Henüz iki yıl önce Pol ile birlikte ülkemize döndüğümüzde saygın iki istihbaratçıydık. Çünkü yurt dışı görevine gittikten sonra döneni çok azdı. Ya başka ülke istihbaratçılarının eline geçiyorlar ya da bir şekilde öldürülüyorlardı. Belki bir köşe başı, belki bir yol ortası belki de bir dağ başında. Ben ise Pol ile birlikte türlü zorluklara göğüs gererek görevimi bitirmiş ve ülkeme geri dönmüştüm. Deneyimli bir istihbaratçı olarak az sonra gerçekleştireceğimiz görevde Bay B' nin birçok hesabı olduğunu tahmin de edebiliyordum. Ama yapmak zorundaydım.


Bulunduğum yüksek binanın çatısı gerçek anlamda bir görüş rahatlığı sağlıyordu. Aynı şekilde Pol' ün de sağ çaprazımda kalan yüksek binadan rahat bir görüş açısı aldığını tahmin edebiliyordum. Kilisenin çevresindeki insanların sayısı giderek artarken dürbünümü Pol' e çevirdim. Benim gibi keskin nişancı tüfeğinin namlusunu güzel bir konuma dayayarak gözleri dürbünde kiliseyi izlemeye devam ediyordu. Ancak yüz ifadesi biraz katı gibiydi. Muhtemelen görevin rahatsız edici boyutlarını düşünüyordu. Biraz rahatlatmak istedim.


-"Hey Pol. Görev bittiğinde sana bir sürprizim var."


Pol' ün sırıttığını görürken telsiz kulaklığımdan imalı sesini işittim.


-"Senin sürpriz dediğin merdiven altı bir bara gidip bir iki bira ısmarlamaksa almayayım."


-"O bir kerelik bir olaydı. Senin de başka türlü geleceğin yoktu. Ama bu defa gerçekten bir sürprizim var."


Yine yalan söylüyordum. Ama Pol' ün yüzündeki gerginliğin gittiğini görebiliyordum. Silahımın dürbününü tekrar kiliseye doğru çevirdim. Hedef hâlâ içerideydi. Kapıda düzinelerce koruma ordusu bekliyor, insanlar ise akın akın gelmeye devam ediyordu. Bu yöneticinin popülaritesi o kadar artmıştı ki ileriki yıllarda Bay B' nin yerine bile geçebileceği söyleniyordu. Tabii Bay B onu Kan Emicileri Terör Örgütünün yöneticilerinden birisi ilan etmeseydi.


Ülkede bir anda hortlatılan Kan Emicileri Terör Örgütü sayesinde her şey birbirine karışmıştı çünkü bu örgütün başka bir devletin bir projesi olduğu belirtiliyordu. Bunun için güvenlik kurullarında sayfa sayfa raporlar hazırlanmıştı. Bu raporlarda en dikkat çeken şey ülkeyi ele geçirmeye çalışan başka bir ülke tarafından ülkemize getirilen kimsesiz çocukların, ülkemizde yaşayan ajanları tarafından sabıkasız bir şekilde özel olarak yetiştirilerek, bir gün ülkenin çeşitli devlet kademelerini doldurmak ve ülkeyi içten işgal ederek savaşsız bir şekilde ülke anahtarlarını teslim almaktı. Ancak şu an o kadar kişi Kan Emicileri Terör Örgütü' ne mensup olarak hapishaneye atılmıştı ki insan gerçekten kimin ne olduğunu bilemiyordu. Ve yıllarını ülke istihbaratına vermiş benim bile artık neyi bildiğimin bir önemi kalmamıştı. Çünkü Bay B ve çevresindeki adamları ile ona bağlı basın, yayın kuruluşları ne derse genellikle o oluyordu. Şu anda da sorgulamak yerine mesleki özelliklerimi kullanarak görevimi yapmak daha doğru olacaktı.


-"Sürprizi bırak şimdi." Dedi Pol de muhtemelen benim gibi düşünerek. Sonra –"Hareketliliği görüyor musun?" diye uyardı.


Kilisenin kapısındaki korumalar hareketlenmeye başlamıştı. Bu hedefin az sonra dışarıya çıkıp bir takım açıklamalar yapmaya başlayacağını gösteriyordu.


-"Olumlu. Uygun zamanı bekleyeceğim."


Klember Miyra' nın kiliseden çıkıp merdivenlerin başında yapacağı basın açıklamasını bekleyecektim. Derin derin nefesler almaya başladım. Artık geri dönüşü olmayan yola girmiştim. Dürbünümü ayarlayarak işaret parmağımı keskin nişancı tüfeğimin tetiğine götürdüm.


-"Sanırım ıskalayacaksın." Dedi Pol alaycı bir gülüş atarak.


Aynı gülüşü atarak cevap verdim.


-"Sanırım hedefi tutturamazsam görev başarısız sonlanacak. Çünkü işi sana bırakmak demek, namlumu dayadığım betonla aynı görevi göreceksin demek dostum."


Alaycı sözlerim Pol' ü canlandırmıştı. Zorlama bir kahkaha attı.


-"O zaman dua et de hedefi vur dostum. Yoksa ikimiz de ölmüş olacağız."


Pol' ün en başından beri gergin olmasının sebebi muhtemelen bu düşünceydi. Ölümden korkmazdı hayır ama bunca yıl ülkesine hizmet ederken görev başarısız olursa kullanılıp bir kenara atılmış gibi hissedecekti. Kötü bir histi evet.


-"Merak etme. Ölmeyeceğiz." Diye mırıldandım dişlerimin ucuyla. Hedef kiliseden çıkmak üzereydi. Kalabalığın coşkulu slogan sesleri artık buraya kadar geliyordu. Korumalar kapı önünde onu karşılamak için hazırlıklarını tamamlamıştı.


Pol' ün düşünceleri aslında benim de düşüncelerimdi. İstemeden vücudumu sıktığımın farkındaydım. Bordo bir bere ile kapattığım saçlarımdan birkaç tel, terden sırılsıklam olmuş alnıma yapışmıştı. Terlediğimin farkında bile değildim. Elimi tetikten çekerek alnımı sildim ve beremi düzelttim. Dizlerimi iyice kanıma çekerek yüz üstü yatışımı sağlamlaştırdım. Artık hazırdım. Hedefi tam on ikiden vuracaktım. Her zamanki yaptığım gibi...


-"Hedef çıkıyor." Dedi Pol gergin bir sesle. Heyecanı kelimelerinin ağzından çıkan her ahenginden belliydi.


-"Hedef görüldü." Dedim onu onaylayarak.


Klember Miyra, kilisenin kapısından çıkar çıkmaz ceketinin düğmelerini ilikledi. Bu hareket, onu karşılamaya gelen halka bir saygı göstergesiydi ve hedef bir siyasi yönetici olarak sadece kelimelerin değil, işaretlerin bile insan doğasındaki anlamının ne kadar büyük olduğunu biliyor olmalıydı. Pol, ciddi bir sesle konuştu.


-"Başarılar dostum. Tam konsantre için görev bitinceye kadar konuşmayacağım. İzlemedeyim."


-"Olumlu."


Benim sesim de istemeden Pol' unki gibi ciddi ve sert çıkmıştı. İçten içe gerginlik bana da sirayet etmişti ve bu tür görevlerde en hassas konu soğukkanlı kalabilmekti. Hayatımızın her alanında ve vereceğimiz her önemli kararda olunması gerektiği gibi.


Silahımın dürbününün ortasındaki '+' işaretini hedefin tam kafasında gezdirmeye başladım. Halkı selamlayıp basın açıklamasına başladığında nişan alıp, yavaşça tetiği ezecektim.


Bir an dürbünümün önünden bir güvercin geçti ve bulutsuz bir havada süzülen bir uçağın sesi duyulmaya başladı. Yaklaşan olaya karşı vücudumu daha sıkı bir pozisyona sokarak dış sesleri duymamak için çaba sarf etmeye çalıştım. Ama uçak sesi gittikçe yaklaşıyordu. Muhtemelen tam tepemden geçecekti. Güvercin, görüş açımdaki hava boşluğunda dönerek birkaç tur atarak uzaklaştı. Artık hedef her zamankinden daha netti. Uçağın motorlarından uğuldayan ses de kulaklarımdan giderek siliniyordu. Bir an için hiç yapmamam gereken bir davranışa tutuldum ve avımla empati yaparak iç sesimle konuştum.


'Ölmek için ne güzel bir hava.'


Onu vuracağımdan emindim ve bu zamana kadar da hep on ikiden vurmuştum. Klember Miyra, halka selamlar verip, kalabalığa çiçekler fırlattıktan sonra kendisi için kurulan kürsünün arkasına geçti ve konuşmaya başladı. Ne konuştuğunu tabii ki bilemiyordum. Muhtemelen bağlı bulunduğu siyasi partinin genel muhafazakâr jargonuyla konuşacaktı. Kiliselerin önemi ve tanrının buyruklarından bahsedecek ve aslında önündeki halkın istediği şeyleri söyleyecekti.


'Ne fark ederdi ki'


Sonuçta Kan Emicileri Terör Örgütü üyesi olarak Bay B tarafından belirlenmiş bir hedefti artık. Ve şu an tüfeğimin namlusunun ucundaydı.


Hedefin hararetli konuşması belirgindi. Yaklaşan seçimlerle alakalı birkaç kelam ediyor olabilirdi. Şu anda görev için çok hareketliydi. Ama birkaç dakika sonra duruldu ve hareketleri yavaşladı.


'Tam zamanı'


İç sesimin emri vermesiyle birlikte bir elini havada yumruk yapmış adamın yüzüne nişan aldığım silahın tetiğini yavaşça ezdim ve silahın patlamasını bekledim. Çok sürmedi. Adam henüz elini indirememişti. Silahın mermisinin yaklaşık bin iki yüz metrelik mesafeye varması saliseler içerisinde olmuştu. Klember Miyra, alnının ortasından sıçrayan kanla birlikte, kökünden kesilmiş bir ağaç gibi kürsünün üzerine sonra da yere yığılırken korumalar bir anda onun etrafını sardı ve sağa sola bakınmaya başladılar. Ancak birkaç saniye geçmemişti ki bir şeyler oldu. Kilisenin arka kısmından koşarak gelen asker kamuflajlı beş kişi gördüm. Korumalar Klember Miyra' nın muhtemelen cesedinin çevresinde etten bir duvar örmüşken ve oradaki kalabalığın coşkusu, yerini birbirini ezercesine, panik ve korku dolu bir koşuşturmaya dönüşmüşken kilisenin arkasından çıkan tam teçhizatlı ve asker kamuflajlı beş kişi bir anda siper alarak bize karşı ateş açmaya başladılar. Ve hepsinde de ilginç bir şekilde keskin nişancı tüfeği vardı. Bir mermi, namluyu dayadığım duvarın kenarından sekerek yön değiştirirken, koruma duvarından kopan parçalar üzerime sıçradı. Onların bize nişan aldığını bilmesem herhalde bu kadar hızlı bir reflekse sahip olamazdım. Duvarın arkasına eğilerek silahımı indirdim ve telsiz kulaklığımın konuşma tuşuna bastım.


-"Haydi Pol. Hemen gitmeliyiz."


Bir şeyler olmuştu. Bu kadar kısa sürede karşılık vermek bırakın hiçbir askeri, hiçbir ordunun harcı değildi. Saniyeler bile geçmeden kilisenin arkasından çıkan zırhlı ve keskin nişancı tüfeğine sahip beş asker bizi eliyle koymuş gibi hedef alarak ateşe başlamışlardı. Algılama yetimi o anlığına kaybetmiştim. Tek bildiğim bir an önce bu binaları terk etmemiz gerekiyordu. Karşılık alamayınca tekrar telsize bağırdım.


-"Pol, son durum nedir?"


Kaçış hazırlığına başlamıştım. Bin üç yüz metrelik mesafeden bizi tespit edip karşılık verilse de tam konumumuzun tespiti ve özel ekibin buraya gelmesi beş dakikayı bulurdu. Bu da benim beş dakika zamanım var demekti. Ancak Pol' den hâlâ ses çıkmıyordu.


-"Lanet olsun Pol. Beni duymuyor musun?"


Yanıt yoktu. Silahı çantasına sokarak fermuarını hızla kapattım ve binanın beni göremeyecekleri diğer cephesine doğru eğilerek koştum. Belimdeki kemere asılı olan dürbünü çıkartarak Pol' ün olduğu binanın çatısına baktım. Donakalmıştım.


-"Lanet olsun. Pol."


Sözler ağzımdan zorla çıkmıştı. Dürbünü tutan ellerimin titremeye başladığını hissediyordum. O an gözüm buğulandı. Dürbünü indirerek burnumdan solumaya başlarken binanın kenarından aşağıda karınca gibi görünen arabalara baktım ve sonra tekrar dürbünü Pol' ün bulunduğu binaya çevirdim.


-"Lanet olsun, Lanet olsun."


Binanın çatısında öylece yatıyordu. Eli hâlâ tetikte ve saldırıya hazır bir şekilde. Tamamen benim saldırı duruşumun aynısı. Ama bir farkla. Ben canlı, o ise cansızdı. Kafası namluyu dayadığı duvarın üzerine düşmüştü ve kanlar içindeydi. Vurulmuş olmalıydı.


-"Pol..."


Gözlerimden gelen birkaç damla yaşla birlikte haykırarak dürbünü ansızın bulandığım öfke ile binanın bu köşesinde bulunan bir başka koruma duvarına fırlattım. Ellerim titriyordu. Ölmemeliydi. Onun vuruma ihtimali yoktu. Ateşi ben açmıştım ama o vurulmuştu. Bu imkânsızdı. Ateşin geldiği yeri tespit edebilecek bir donanım olsa bile önce beni tespit etmeleri gerekirdi.


Silah çantamı tekrar sırtıma alırken gözlerimdeki yaşları sildim ve tekrar aşağıya baktım. Binanın önünde hâlâ özel tim ya da polis ekipleri bulunmuyordu. Son bir kez kafamı kaldırarak Pol' ün bulunduğu binaya batım. Elimden hiçbir şey gelmezdi. Sırtımdaki silah çantasının kayışlarını sıkıca tutarak içimdeki derin hüzünle birlikte kapısını bir kancayla açık bıraktığımızdan dolayı zaten beni bekleyen asansöre bindim ve otopark katının düğmesine bastım.


Asansör gürültülü bir sesle aşağıya doğru inmeye başlarken gözlerimi kabinin kapısında bulunan aynaya diktim.


-"Pol!"


Bana bakıyordu. Gülümsüyor ve bana bakıyordu. Acaba bulunduğu binanın çatısına çıkıp onu almamı mı istiyordu?


Hayır, zamanım yoktu. O binanın çatısına çıkarken kesin yakalanırdım. Ve Pol' ün kafasındaki mermi izini ile fışkırırcasına boşalan kanı gördükten sonra öldüğünü anlamak için ne bir doktor ne de yirmi yıllık istihbaratçı olmaya gerek vardı. Derin derin nefes almaya çalıştım. Önce kaçmam ve kendimi güvenli bir alana atmam gerekiyordu. Ne de olsa hâlâ istihbaratın bir numaralı elemanıydım ve bir görevle buraya gelmiştim. İstihbarat Başkanı benim için bir şeyler yapardı. Ve Pol' ün cesedi için de. Bir an önce İstihbarat Dairesine giderek kendimi güvenli bir alana atmalıydım. Ama önce İstihbarat Dairesine gitmek için güvenli yolları öğrenmem gerekiyordu.


Asansörden hızla çıkarken elimi cebime götürüp telefonumu aldım ve Sofia' nın ismini bularak numarasını tuşladım. O Bilişim Ve Siber Suçlarla Mücadele Biriminin en donanımlı personeli ve yurt dışı görevimden sonra döndükten sonra tanıştığım ve bana iyi gelen tek insandı. Ve bir hayat arkadaşı... Şimdi bana yol bulabilecek olmasının yanında sesinin de kalbime iyi geleceğini düşünüyordum. Bir yandan da sürekli mırıldanıp duruyordum.


-"Ah, Pol! Güzel dostum."


Telefon çalmaya başlamıştı. Aynı zamanda Pol ile birlikte geldiğimiz beyaz Volvo aracıma doğru hızlı adımlarla ilerliyordum. Gözlerimi otoparkta gezdirdim. Hâlâ içimdeki hüzün yüzünden bulanık görüyordum. Telefon da açılmamıştı. Sofia' yı tekrar aradım. Sonuç yine aynı. Arabaya binerken telefonu sinirle yan koltuğa attım ve aracı çalıştırdım. O sırada araçta bulunan istihbarat telsizini kullanmayı düşündüm. Hızlı bir hareketle aracın torpidosunu açarak el telsizini aldım ve konuşmak için mandalına bastım.


-"Ben Jim. Tekrar ediyorum ben ajan Jim."


Yine bir sessizlik. Arabayı çalıştırarak telsize tekrar konuştum.


-"Ben ajan Jim. Duyuyor musunuz?"


Birkaç saniye sonra telsizden cızırtılı bir ses duyuldu. Ses ağır ve kayıtsızdı. Ama sesin sahibini tanımıştım.


-"Ajan Jim. Hemen Başkanlığa gelin. Bu size önemli bir emirdir."


Az da olsa rahatlayarak –"Tamam efendim." Dedim. Telsizden cevap veren kişi bizzat İstihbaratın Başkanı Gori Adam' dı. Ve bunun bana rahatlık vermesinin sebebi olumlu sonuçlanmış ama sonu olumsuz bitmiş olayı Başkan' ın sahipleneceğini düşünmemdi.


Hızla otoparktan çıkartarak ana caddeye çıktım ve gazı kökledim. Ancak caddeye henüz çıkmıştım ki özel tim ve polis araçlarının çığırtkan siren seslerini işitmem de aynı anda oldu. Daha kötüsü birkaç araç son hızla peşime takılmıştı bile.


Loading...
0%