Yeni Üyelik
3.
Bölüm
@allyy05

Baban yaşıyor.

“Ne ?” Denizin verebildiği ilk tepki oldu. Beyni, vücudu ve kalbi olanları kavrayıp iş birliği yapamadan ağzından sadece tek bir kelime çıktı. “Ne ?” Anlayamıyordu, hayır, algılamıyordu; nasıl olurdu böyle bir şey. Sonunda beyni kontrolü ele almak için ilk girişimi yapan oldu. İçerdeki çarkların dönmeye başladığını hissedebiliyordu mavi gözlü kız. İlk olarak klasik bir Deniz tepkisi vermeye, durumu kontrol almaya çalıştı fakat vücudu, beyni ve kalbi hala ortaklaşa çalışamıyordu. Beyni mantıklı bir cevap bulmaya çalışıyordu, kalbi ise bir yandan bu notun gerçek olmasını istiyorken vücudu inatla bu şoku daha fazla kaldıramayacağını belirtiyordu.

Ona yıllar, asırlar gibi gelen bir kalp atışlık süreden sonra beyni son hükmü verdi; şaka olmalı. Birisi genç kıza hayatının en kötü eşek şakasını yapmak için mükemmel bir zamanlama bulmuştu. Yavaş yavaş vücudunun kontrolünü geri aldı ve bahçe kapısına doğru koşmaya başladı. Beyni her ne kadar notu bırakanı yakalamak için çok geç olduğunu söylese de dinlemedi vücudu, var olan son gücüyle kendini bahçe kapısının dışına attı.

Bir kişi ya da en kötü bir ayak sesi duymayı beklerken, gecenin ürpertici sessizliği karşıladı onu. Tabi ki de notu bırakan kişi gitmişti, kenarda durup yakalanmayı bekleyecek değildi ya. Ege dedi kalbi, Egeyi ara. Fena fikir değildi aslında, çocuk hem polisti hem de bir şey olursa ara demişti, değil mi? Telefonunu almak için elini cebine attığında içeride unuttuğunu fark etti ve geldiğinden daha hızlı bir şekilde içeriye doğru koşmaya başladı.

Vücudu var olan tüm gücüyle isyan ediyordu, dayanamayacağım. Onu yoksaydı kalbi, daha hızlı koşmalısın diye emretti genç kıza. Telefonu ele aldığında, ezbere bildiği numarayı kendiliğinden giriverdi elleri ve sevdiği adamın sesini duymayı bekledi. İki nefes alışından daha kısa sürede açıldı telefon fakat sevdiği adamın yerine tiz bir kadın sesi karşıladı onu. Bu ses karşısında kalbi yarıştan çekilmeye, kendi kabuğunda giden sevgilinin ardından yas tutmaya karar verdi. Ortalık şimdi beden ve beyine kalmıştı.

“Ege ?” dedi sorgulayan bir sesle, “Üzgünüm, o şu anda içerde meşgul, o yüzden ben açtım telefonu siz kimdiniz ?”. Ne diyeceğini bilemedi beyin, şaşırmıştı, onun bu şaşkınlığından istifade etti vücut, sizi uyarmıştım dedi sadece. Yer ayaklarının altından kayarken ve benliği yavaşça kapanırken, karşıdakine bir cevap vermeliyim diye düşündü genç kız fakat azından çıkan tek söz “ben” oldu.

**********************

Karanlığın huzurlu kollarında, anılar bahçesinde gezinirken, kendini uzun zamandır hiç bu kadar mutlu hissetmediğini fark etti Deniz. Uzaktan oturmuş babasının onunla ve Deryayla oynadığını oyunu izlerken adeta kahkaha atmaya başlamıştı. Keşke hep burada kalsam, keşke hiç o gerçekliğe dönmesem diye düşündü.

“Dönmek zorundasın, seni orda bekleyen bir hayat var” diye uyardı beyni fakat genç kız daha cevap veremeden kalbi atıldı ortaya, “ bence kalabilirisin hem burada herkes seninle; baban, kardeşin ve Ege.”

Fena fikir değildi aslında ama nedense içinden bir ses bunun çok yanlış bir seçim olacağını adeta kulağına bağırıyordu. “Onu dinle” dedi beyni ve anında itiraz etti kalbi, zaten dünyada ne zaman kalp ve beyinin anlaşabildiği görülmüştü ki. “İkinizde kapayın çenenizi” dedi Deniz ve ayağa kalktı, seçimini yapmıştı.

***********************

Benliğini yavaş yavaş kazanırken Denizin ilk fark ettiği şey odadaki düzenli ses oldu, kalp atışı. Dinledikçe onun kendi kalp atışları olduğunu anladı. Daha sonra odadaki koku ilgisini çekti, hastanelerin keskin steril kokusu. Hastanede olmalıyım diye düşündü. Elinin üstüde anlam veremediği bir ağırlık vardı, iğne ya da serum diye düşündü. Gözlerini açmaya çalıştı. Uzun bir uğraştan sonra gözleri ışığa alışabildi. Etrafına bakındığında doğru tahmin ettiğini anladı. Hastane odasının beyaz duvarları gecenin karanlığına inat floransan ışıklar altında parlıyordu. Kulağına gelen düzenli sesin sağ tarafındaki kalp atışlarını gösteren makineden geldiğini fark etti. Başında bir baskı hissetti ve eliyle yokladığında başındaki sargıyı fark etti, kafasını çarpmış olmalıydı. Sol tarafına baktı ve ilk gördüğü şey serum oldu.

“Doğru tahmin” diye düşündü ve odayı incelemeye devam etti.Sol tarafta heybetli kahverengi bir kapı vardı.Kapının yanında çok rahatsız gözüken bir sandalye ve üzerinde huzurla uyuyan bir Ege vardı.Bir saniye,ne !? Ege mi ?. Yüzünde oluşan gülümsemeye ve monitördeki kalp atışlarının teklemesine lanet etti, kulaklarına o yellozun sesi dolarken bedeni ona nasıl böyle ihanet edebiliyordu. “Ege” dedi gecenin sessizliğini bölen, sert biz sesle.

Genç adamın kafası aniden kalktı ve birkaç saniyeliğine nerde olduğunu anlamaya çalıştı. “Kahretsin” diye düşündü, niye bu kadar tatlı olmak zorundaydı bu çocuk.Ve birkaç kalp atışı sonra,sıcak kahverengi gözler derin mavi gözlerle buluştu. “Deniz”; o çok sevdiği kadifemsi ses silivermişti bir anda o yellozun cırtlak sesini kulaklarından. “Ege” diye tekrar etti genç kız, bu sefer gülümsemesi daha da büyümüştü fakat kendine engel olamadı.Bir kaç adımla geçti genç adam koca odayı, Denizin yanına gelmek için.

Şimdi kahverengi gözlerdeki rahatlamayı görebiliyordu ve aynı zamanda onların altındaki mor halkaları da fark etmişti.Tam olarak ne olmuştu ?Yüzünün ifadesi düşüncelerini ele vermiş olacak ki “Bayıldın” diye başladı söze Ege ve devam etti; “Daha doğrusu bayılmışsın,beni aramışsın fakat telefonu Çiğdem açmış, bana verdiğinde ise karşı taraftan ses gelmeyince bende hemen yanına geldim” dedi yutkundu, sanki söyledikleri ona acı veriyormuş gibiydi ve devam etti. “Size geldiğimde ise seni yerde buldum, bayılmıştın ve yere düşerken de kafanı çarpmıştın, çok kanıyordu, hastaneye getirdim.” Dedi.

Daha Deniz ağzını açamadan gelecek soruyu tahmin etmişçesine devam etti. “Yaklaşık 22 saattir baygınsın ve evet Dilek ve Levent’e yaklaşık üç saat önce haber verdim, gelmek üzeredirler.”dedi. Önce kızın biraz olanları algılamasını bekledi ve sonra sözlerine devam etti. “Doktorlar başına dikiş attılar ama önemli bir şey yokmuş ve doktor bayılmanın ani bir şoktan olduğunu söyledi. Deniz tam olarak ne oldu ?”

Ne olmamıştı ki. Baban yaşıyor.Bütün anılar beynine dolmaya başladı genç kızın ve gözlerinden akan yaşlara engel olamadı. “Çok kötü bir şey oldu” diye fısıldadı, “Ege – “. Sözü içeriye telaşla giren Dilek ve Levent yüzünden yarıda kaldı, bir anda sıcak bir anne kucağında buldu kendini ve uzun yıllardan sonra ilk kez Dilek’in ona uzun uzun sarılmasına izin verdi. “Kızım” dedi Levent her zamanki babacan sesiyle fakat bu sefer endişesi sesinden duyulabiliyordu. “Çok korktuk, şükür iyisin” dedi. Gülümsedi Deniz ve elini tuttu ikisinde rahatlatmak istermişçesine. Ege ortamda kendini rahatsız hissetmiş olacak ki eşyalarını toplamaya başladı.

“Ben gideyim artık, geç oldu,siz de burada olduğunuza göre Deniz de artık yalnız değil.”

“ Çok teşekkürler oğlum, hem Denize baktığın için hem de bize haber verdiğin için.”

Dilek’in bu cevabı karşısında yapılacak bir şey kalmamıştı aslında, Denize son bir bakış attı, tam odadan çıkarken denizin sesi durdurdu geç adamı, “Akşama mutlaka uğra, konuşmamız lazım.” Ege ne hakkında olduğunu anlamış olmalıydı ki, itiraz etmedi, başıyla onayladı ve odadan çıktı.

*************************************

Dilekle uzun kavgasını kazanmış, yatağında yatarken bir taraftan laptop undan maillerini kontrol ediyordu. Önümüzdeki hafta patronu için çok önemli olan bir raporun çevirisi vardı ve Deniz ne yazık ki daha çeviriye başlayamamıştı. Hastaneden yaklaşık üç saat önce gelmişlerdi ve Dilek’e uzun yalvarışlar sonucu, yatarken laptop una bakma iznine kavuşmuştu.

Denize oradan bir gol daha yazın diye düşündü ve kendi kendine kıkırdadı, ilaçların etkisi.

Gözü koltuğunun üstündeki kıyafetlerine takıldı ve ilgisini hemen o lanetli kağıt çekti. Son bir gün içinde olayları alt üste eden o kâğıt masumca pantolonun cebinden sarkıyordu şimdi. Kâğıdı eline aldı ve yazıyı defalarca okumaya başladı. Ne yapacaktı ? Ve bir anda aklına Derya geldi, zavallı kızın daha hiçbir şeyden haberi bile yoktu.

Telefonuna baktığında ise gördüğü şey tam bir hiçlik oldu, tamam ona kızgındı anlayabiliyordu ama o kadar mesajın üstüne insan bir ablasını arardı değil mi? Sonuçta kaç defa özür dilemişti küçük kardeşinden. Kardeşinin isminin üstüne tıkladı ama nafile, tabi ki de telefonunu açmıyordu, aynı işlemi birkaç defa daha tekrarladı fakat sonuç aynıydı. “Neyse” dedi, artık başındaki ağrıya daha fazla dayanamıyordu, telefonunu kıyafet yığının üstüne attı ve kendini huzurlu bir uykunun kollarına bıraktı.

O huzurlu uykusu pek de huzurlu olmayan bir şekilde bölündü. Aşağıdan pek de hoş olmayan bir kadın sesi, Denizin pek de sevmediği bir oktavdan konuşuyordu. Daha da kötüsü, Deniz bu sesin sahibini tanıyordu,

Leyla.

Leyla Levent ve Dilek’in öz kızıydı ve Denizden tırnağı kadar haz etmezdi. E Deniz içinde aynı duygular karşılıklıydı tabi ki de. Leyla bir öğretmendi ve Sakarya’da yaşıyordu, hafta sonu Levent ve Dilek’in orda olmasının sebebi de oydu. “Harika” diye düşündü,şimdi ailesi erken döndüğü için Denizden daha fazla nefret edecekti.

Ayakları her ne kadar geri gitmek istese de zorla aşağıya indi genç kız.Gözüne ilk olarak bir karış siyah dibi gelmiş, Deniz ve Deryanın üniversiteye yeni geçtim kızılı diye dalga geçtikleri parlak kızıl saçlar çarptı.Daha onun şokunu atlatamadan burnuna gelen ağır parfümü Denizde midesinde ne varsa dışarı çıkarma isteği uyandırdı.

Nasıl bir ses çıkardıysa artık karşısında ona bakan üç çift gözlerle karşılaştı.Alışık olmadığı üçüncü çift göz, siyaha yakın kahverengi, ona yüzündeki sahte gülümsemeyle ters düşecek şekilde nefretle bakıyordu.Kendini konuşmaya zorladı Deniz.

“Hoş geldin kardeşim” dedi son kelimeyi tükürürmüşçesine

“Ooo evimizin prensesine bakın, uyanmış. Bu seferki numaranı çok tuttum”

“Ne saçmalıyorsun sen ?”

“Ne saçmaladığımı sen benden daha iyi biliyorsun, kırk yılın başı annem ve babam yanıma geldi ve sen her zaman olduğu gibi tüm ilgiyi üstüne çekmeyi başardın.Bayılmakmış.Hıh”

“Sen bilerek bayıldığımı mı sanıyorsun?” Dedi Deniz sinirle.

“Ya ne olacak, tabi ki de bilerek yaptın.Ani şoktan bayılmak nedir ya. Ne oldu prenses tırnağın mı kırıldı”

Kendine engel olamayarak öne bir adım attı Deniz, bu sefer o iğrenç postişlerini eline dolayıp saçından koparıp, bir güzel yedirecekti Leyla’ya. Fakat Levent’in otoriter sesi engel oldu bu düşüncelerini harekete geçirmesine engel oldu.

“Yeter”.

İki kızın ortasına geçti, Deniz hayatı boyunca adamı hiç bu kadar sinirli görmemişti. “Önce birbirinizden özür dileyin, sonra Leyla sen mutfağa annene yardıma Deniz sende odana, dinlenmen lazım doktorun dediğini unutma.”Her ne kadar itiraz etmek isteseler de adamı daha fazla kızdırmanın iyi bir şey olmadığını bildiklerinden özür dileme kısmını geçip, kendilerine söylenileni yaptılar.

********************************************

Bir yarım saatlik uykunun ve incelenen üç uzun raporun ardından, yatakta Egeyi beklerken buldu kendini Deniz. Hem Egeyi bekliyor hem de Deryayı aramaya çalışıyordu. Kardeşi sosyal medyada online dı, bunu görebiliyordu fakat inatla Denizin telefonlarını açmıyordu. Deryanın yüklediği resimleri inceliyor bir yandan da bir şeyler atıştırıyordu.

Hiç mutlu gözükmüyor diye düşündü. Gittiği çılgın partiden ne kadar eğlendiğini göstermeye çalışırcasına sürekli gülümsediği resimleri atmış olsa da gülümsemesinin gözlerine ulaşmadığını görebiliyordu Deniz. Derin bir nefes aldı, en azından ev sessiz diye düşündü. Dilek, Levent ve Leyla yemeğe çıkmışlardı fakat Deniz hem Egeyi hem de halsizliğini bahane ederek evde kalmayı tercih etmişti. Düşüncelerini Ege’nin arabasının sesi bozdu, sonunda gelmişti. Daha kapı çalmadan aşağı inip kapıyı açtı ve kendini o çok sevdiği kolların arasında, genç adamın o nefis kokusunu içine çekerken buldu. “Hoş geldin” “Hoş buldum, fıstık”.

Bir yarım saatlik sohbetin ardından elinde notla Egenin karşısında otururken buldu kendini.Söze nasıl başlayacağını bilemiyordu aslında ve karşısındaki adamın aceleci bakışları da hiç yardımcı olmuyordu.İşte başlıyoruz diye düşündü. “Kapı çaldı, baktığımda da yerde bu not vardı” dedi ve titreyen ellerle notu Egeye teslim etti. Genç adamın yüzündeki ifade değişimi izledi, yüzü önce meraktan sonra şaşkınlığa ve en son da kafa karışıklığına dönüştü.

“Bu, bu nasıl olur Deniz ?”

“Bende bilmiyorum Ege, kapıya kim bıraktı neden bıraktı hiçbir fikrim yok”

“Ne yapacaksın peki ?”

“Bilmiyorum.”

Gerçektende bilmiyordu aslında. Önünde iki seçenek vardı; ya notu tamamen unutacak eski hayatına devam edecek, ya da bu notu kim neden göndermiş peşinden gidecekti.

Kafasında dönen soruları fark etmişçesine söze başladı Ege. “Biliyorsun eğer adamın peşinden gitmek istersen, sana yardımcı olabilirim. İlk etraftaki kameraların kayıtlarını incelemekle başlayabilirim.Ama buradaki soru şu. Sen gerçekten bunu yapmak istiyor musun ?”

İşte kafasına takılan asıl sorunlardan birine gelmiştik, istiyor muydu; hem de çok; ama cesaret edemiyordu bir türlü. “Evet” diye cevapladı sadece ve derin bir nefes aldı, devam etti sözlerine. “Sonuçta düşünsene Ege, asla bedenini bulamadılar, ya kaçtıysa, ya hala yaşıyorsa, ya hala…” Cümlesine devam edemeden göz yaşlarına boğuldu kız, ve kendin o çok sevdiği kolların arasında buldu. Sanırım bu konu üstünde düşünmemeye çalışmasının altında yatan sebep buydu, o kadar çok istiyordu ki babasının yaşamasını. Fakat sonucundan korkuyordu, onun ölü olduğunu öğrenmeyi kaldıramazdı. Derin bir nefes aldı ve göz yaşlarını sildi.Ona endişeyle bakan gözlere gülümsemeye çalıştı.

“Ee şimdi ne yapıyoruz ?”

“Ben merkeze dönüp kayıtlara bakıyorum, sen ise küçük hanım dinlemene ve iyileşmene devam ediyorsun. Ayrıca Derya ne diyor bu işe ?”

Aferin, geldik yine dananın kuyruğunun koptuğu yere.Nasıl açıklayacaktı Deniz kardeşiyle kavga ettiğini.

“Şeyyy…”

“Ne ?”

“Şimdi şöyle oldu, biz biraz tartıştık sonuç olarak o da telefonlarımı açmıyor.”

Gözlerini kapatıp Derin bir nefes aldı Ege, tahmin etmiştim dercesine bir bakış attı Denize ve kız daha lafına başlayamadan cevap verdi;

“Madem öyle ben arar ona senin hasta olduğunu söylerim,zaten senin yanına gelir hemen o zaman da sen anlatırsın kardeşine neler olduğunu.” Dedi ve ayağa kalktı, “şimdi gitmem lazım.”

O yellozun yanına diye düşündü Deniz, bir anda kan beynine sıçramıştı.

“Git tabi kız arkadaşın seni merak etmesin.”

“Ne kız arkadaşı?”

“Telefonunu açan o kız işte, hani sen meşgulken, gecenin bir yarısı o cırt sesiyle senin telefonlarını açan.”

“Çiğdemden mi bahsediyorsun sen ?”

Her ne haltsa diye düşündü Deniz, cevap vermedi. Bir anda kahkaha atmaya başladı Ege, bu Denizi daha çok sinirlendirmeye başlamıştı. Kahkaha atar devam etti genç adam;

“Sakın bana çiğdemi kıskandığını söyleme Deniz.” Genç kızın utanmışçasına yanakları kızarırken açıklama ihtiyacı duydu Ege “o sadece benim iş arkadaşım, dün de sen aradığında devriyedeydik açamadım, o açtı. Ayrıca kadın evli Deniz, sana inanamıyorum beni Çiğdemden kıskandığına.”

Genç kız utanmasının verdiği hiddetle ağzından çıkanları tutamadı; “Seni kıskandığım falan yok Ege, hem sen benim neyim oluyorsun da kıskanayım seni”.Sözlerini bitirdiği anda Egenin kırılmış gözleriyle karşı karşıya geldi. “Haklısın, ben senin neyin oluyorum ki, neyse kamera kayıtlarını inceler seni ararım” dedi genç adam ve Deniz daha tepki veremeden odadan dışarı çıktı ve Denizi karabasanlarıyla yalnız bıraktı.

*******************************

Yarım yamalak bir gece uykusunun ardından kendini elinde telefon pencerenin önünde beklerken buldu kendini Deniz. Kimi daha çok beklediğini bilmiyordu; Derya mı Ege mi ? Gözlerini devirdi kendi kendine ve bir şeyler atıştırmak için Leyla’nın o bet yüzünü görmek pahasına da olsa aşağıya indi.

Olaysız geçen gayet gergin bir kahvaltı ortamından sonra Deniz tam odasına dönmüştü ki kapının sesini duydu.Sonra kulaklarına kardeşinin o melodik sesi geldi,sonunda diye düşündü. “Ablacım” İşte tam karşısında duruyordu ela gözlü meleği, daha fazla kendine engel olamadı ve kardeşine sarıldı, asıl şaşırtıcı olan ise, Derya aynı şekilde geri sarıldı.Geri çekildi ve kardeşinin o güzel yüzüne baktı.Tam özür dilemek için ağzını açmıştı ki, Derya lafını böldü.

“Ablacım özür dilerim” Bu şaşırılacak bir gelişmeydi. “Özür dilerim çocuk gibi davrandım, Ege arayıp senin başına gelenleri söylediğinde, başımdan aşağı kaynar sular döküldü sanki,bütün yol boyunca ya sana bir şey olsaydı ve ben yanında olamasaydım diye düşündüm.Çok özür dilerim.” O kadar duygulanmıştı ki Deniz, cevap olarak kardeşine kocaman sarıldı,o güzel kokusunu içine çekti, burnuna o alışık olduğu şekerli parfüm ve saç kremi kokusu geldi ve bir de traş losyonu.Bir saniye ne traş losyonu !?

“Derya ?”

“Efendim ablacım?”

“Nerden geliyorsun sen ?”

“E-evden.”

“Madem evden geliyorsun, neden traş losyonu kokuyorsun ?”

Karşısında sessiz kaldı küçük kardeşi. Yine nelerle uğraşıyordu bu kız, kimlerle takılıyordu. Tam azarlamak için ağzını açacaktı ki, gözüne masada duran kağıt ilişti, daha önemli işleri vardı şu anda.

“Neyse” dedi geçiştirir bir edayla Deniz.

“Bir dakika, bir dakika; sen, Deniz, benim ablam olan, böyle bir şeyi sorgulamadan ve azarlamadan geçiştireceksin, sana hastanede ne verdiler ?”

Sadece gözlerini devirdi cevap olarak Deniz, masaya doğru gitti ve kağıdı aldı. Yüzünde ciddi bir ifadeyle kardeşin döndü. “Konuşmamız lazım”

Bir ömür gibi hissettiren uzun bir beş dakikalık açıklamanın ardından iki kız pencerenin önünde oturmuşlardı, küçük olan yeni edindiği bilgiye nasıl tepki vereceğini şaşırmışken, büyük olan dikkatli gözlerle diğerini inceliyordu.

“Bu, bu bir şaka olamalı, gerçek olamaz” dedi Derya titreyen sesiyle. “Biri bize büyük bir eşek şakası yapıyor olmalı.”

“Bizde öyle düşünmüştük başta ama sonra-“

Aniden lafını böldü ablasının genç kız “Abla sakın bana Egeyle bu işi ciddiye almayı düşündüğünüzü söylemeyin.”

Kardeşinin bu tepkisi karşısında sinirlenmeye başlamıştı Derya, devam etti kaldığı yerden, “Ama sonra düşündük ki, sonuçta cesedini bulamadılar ve düşünsene Derya, ya yaşıyorsa, ya tekrar eskisi gibi bir aile olabilirsek, ne güzel olurdu değil mi ?”

Deryanın yüzündeki sinirlenmiş ifade yüzüne yansıdı, “Hayır, hayır hiç güzel olmaz,madem yaşıyordu bunca yıl neredeydi,neden gelmedi,biz tam kendi hayatımızı kurmuşken bunca yıl sonra niye aniden gelmeye kalktı ? Ben bu notun gerçekliğine inanmıyorum,kusura bakma Deniz.”

Derya tam eşyalarını toplamaya ve odadan çıkmaya hazırlanıyordu ki Deniz kendini ve sinirlerini tutamadı.

“Sana inanamıyorum Derya, nasıl böyle şeyler söylersin babamız hakkında.Hayır, öyle bir konuşuyorsun ki sanki onunla hayatın olduğunu kabul etmiyormuşsun gibi.Nesini seviyorsun üvey ailenin bu kadar ? Ama ben malımı biliyorum,para için bırakmak istemiyorsun değil mi, servetleri hoşuna gidi-“ Yüzüne inan tokadın sesiyle konuşması kesildi.Karşısında deryanın göz yaşlarından parlamış yüzünü, sinirden bembeyaz olmuş dudaklarını buldu.

“Sakın. onlar. hakkında. bir. daha. böyle. konuşma.” Dedi tehditkar bir sesle Deniz ve daha Deniz tepki veremeden odan çıkıp gitti.

Aferin bana diye düşündü Deniz, bir hafta içinde ikinci kez kız kardeşini kızdırmayı başarmıştı.

Loading...
0%