@allyy05
|
Yalnızlık 25 yıllık hayatını tek kelimeyle özetleseydi Deniz kesinlikle yalnızlık olurdu. Önce annesi bırakmıştı onu, sonra babası, kardeşi ve Ege. Ege. İç çekmeden duramadı genç kız. İstemeyerek de olsa kırmıştı işte onu. Diline asla engel olamıyordu ve zehrinin son hedefi de Ege olmuştu işte. Şu dünyada onu tek başına bırakmayan tek kişiyi de üzmüştü. Derin bir nefes daha aldı ve beyninin sorunlar sekmesindeki diğer kişiye odaklanmaya karar Verdi. Derya. Sivri oklarının diğer hedefi ise kardeşiydi. Canımın içi demişti onun için. Madem canının içiydi, canı neden bu kadar yanıyordu. Ruh ikinizin ondan giderek uzaklaştığını hissediyordu. Yalnızlığa mahkûm bir ruh diye düşündü. Karabasanları onunla dalga geçmek için hazırda bekliyordu. İlk defa kendi yarattığı canavarlar denizinde boğulacağını hissetti. Lanetlisin diye fısıldadı beyni, aldığı her nefeste sanki daha da batıyordu. Sen onu dinleme diye devam etti kalbi, her karanlık denizi aydınlatacak bir yakamoz vardı elbet. Kendi yarattığı şeytanlarıyla savaşmaya hazırlanırken gözüne her şeyi başlatan kâğıt ilişti. Bir yanı gerçek olmasını çok istese de kendisini en kötüye hazırlamaya çalıştı. Kâğıda ulaşıp eline almak istedi fakat sanki vücudu komutlarına uymamaya karar vermişti. Derin bir nefes daha aldı ve kendini uykunun kollarına bırakmaya karar verdi. ********************* Huzur. Gözlerini açtığında hissettiği ilk şey huzurdu. Etrafına bakınma ihtiyacı hissetti Deniz. Taş duvarlarla süslenmiş küçük bir kulübenin içindeydi. Evimdeyim. Mutfaktan gelen kek kokuları sardı önce etrafını, sonrasında ise ıhlamur kokusu. Burnu sızladı Denizin, gerçek olamayacak kadar güzeldi her şey. Göz yaşları özgür bırakılmak için can atarken geçmişten gelen bir ses onu pamuklara sardı adeta. “Deniz gözlü kızım, uyandın mı ?” Arkasını dönmek istemedi, görmeye hazır değildi çünkü. Ya gerçek değilse fısıldadı kalbi. Olmaz Deniz bunu kaldıramayız. Dön artık diye fısıldadı mantığı, her ne yaşıyorsan buna hazır ol. Gözleri karşısındaki kadına kilitlendi Denizin. Anne diye fısıldadı güçsüz sesi fakat sesi daha sahibini bulamadan melteme karışıp gitmişti sanki. Kahverengi gözlü genç kadın büyük bir gülümsemeyle ona döndü. Gözleri ona bakıyor fakat görmüyordu sanki. Annesinin baktığı yere döndüğünde ise göz yaşlarına daha fazla hakim olamadı. Salonda kendisini gördü, henüz hiçbir şeyden haberi olmayan kendi kendine oynayan 2 yaşındaki Denizi. Al işte rüya diye düşündü kalbi paramparça olurken. Sahi, nasıl toparlanacaktı buradan. Acil uyanmalısın diye uyardı beyni. Mahvoluruz. Fakat ikisini de dinlemedi Deniz. Titreyen adımlarıyla salona doğru ilerledi. İçi hiç olmadığı kadar sıcaktı Denizin, olsun rüya olsun diye düşündü. Uzun zamandır hiç bu kadar huzurlu hissetmemişti. “Deniz gözlüm” Uzun zamandır duymadığı, unutmamak adına zihninin en derin köşelerine sakladığı o sesi duydu Deniz. Artık ağlaması hıçkırıklara dönüşmüştü. Bütün yaralarının kaynağı aynı zamanda ilacı olan o adama döndü. Koşmak boynuna atlamak ve seni çok özledim diye bağırmak istedi ama vücudu bir kez daha ondan komut almayı bırakmıştı. “Baba” Bu iki heceli sözcüğü bir nefes gibi fısıldamıştı, aldığı her nefes ordaydı işte, ona bağlıydı. Ela gözlü genç adam onun varlığını bilmeden yanından geçerken yıkıldığını hissetti Deniz. Ordaydı ama orda değildi işte, istese dokunabilecekti ama bir türlü olmuyordu. Ellerinin karıncalandığını hissetti. Bu bir rüyaysa eğer keşke hiç uyanmasam diye düşündü. Genç adam küçük Denizi kucaklarken annesinin neşeli kahkahaları kulaklarını doldurdu. Neşe dolu küçük aileyi izlerken bütün duvarlarının yıkıldığını hissetti genç kız. Gemisi batıyordu. Boğuluyorum diye düşündü, kendi denizinde boğuluyordu. Boğuluyordu belki ama uzun zaman sonra ilk defa nefes alabiliyordu sanki. Bulutların üzerindeyim belki de diye düzeltti kalbi onu. Saklı cennetini izlerken kolunda bir elin varlığını hissetti genç kız. Puslu gözlerini manzarasında kaldırdığında babasıyla karşılaştı. Salonda yüzündeki yarım gülümsemeyle izlediği adamın orta yaşlı hali ona bakıyordu. “Beni bul” Tek bir fısıltı çıkmıştı adamın ağzından. Deniz daha ne olduğunu anlayamadan cennetinin ondan uzaklaştığını fark etti. Yeniden gökyüzünden yere çakılmıştı. ********************* Çalan alarmın yüksek sesiyle gözlerini kırpıştırdı genç kız. Hayatında ilk defa uyanmak istememişti. Gördüğü rüyanın sıcaklığı yerini acıya bırakırken sorunlarla yüzleşme vakti diye düşündü. Her zamanki Deniz olmaya, onu koruyan zırhını kuşanmaya karar verdi ve hazırlanmaya başladı. Kalbindeki iki yaranın hangisini önce tedavi etmesi gerektiğini bilmiyordu. Ege ve Derya. Canının iki yanı. Kolay olandan başlamalıydı. Zihni ve kalbi uzun süreden sonra beraber karar vermişçesine Ege diye bağırdı. Evet önce Egeden başlayacaktı. Odadan çıkarken her şeyin başlangıcı olan kağıda gözü ilişti, sanki dokunursa canını acıtacağından korkarcasına parmağının ucuyla tutup çantasına attı. ********************* Normal bir aile için sıcak ama Denizin buzdan kalbini eritemeyecek bir kahvaltı sofrasında otururken yüz bininci defaya Leylayı yok saymaya çalıştı genç kız. Asla ilgisini çekmeyen bir konudan bahsediyordu fakat tiz sesini yok saymak Deniz için gitgide zorlaşıyordu. “Ne o, evimizin prensesinin ilgisini çekemedik galiba.” Ona yöneltilen soruyla odaklandığı çay bardağından başını kaldırdı. Levent amcanın kısık sesli “Leyla” uyarısını duysa da aldırış etmedi. Evet, sinirini Leyladan çıkaracaktı. “Üzgünüm sen genel olarak ilgimi çekmiyorsun.” Leyla bu cevap üzerine cırlamaya hazırlanırken Dilek teyzenin tatlı ama sert sesi ortamda yükseldi. “Gerçekten yeter kızlar, huzurla şu evde bir kahvaltı bile yapamayacak mıyız artık. Siz kardeşsiniz. Lütfen birbirinize daha iyi davranın.” “Kusasım geldi anne, bu sığıntı benim kardeşim falan olamaz.” Normalde bu Leylanın bu çıkışının sinirimi bozması gerekirdi fakat aldırış bile etmedim. “Leyla haklı Dilek teyze, benim zaten bir kardeşim var ve kendisi bu kırmızı kafalı lağım faresine benzemiyor.” Bu çıkışımla masada soğuk rüzgarlar esse de asla umurumda değildi. Zaten bir ton sorunum vardı ve bunların arasında Leyla ve dibi gelmiş saçları en son endişeleneceğim şey olabilirdi. Planlarımı yoluna koymanın vakti geldiğini anlayıp masadan kalktım. Tam Dilek teyze bir şey yemediğim konusunda söylenecekken Levent amca onu durdurdu. “Nereye güzel kızım. Hastasın lütfen otur.” “Egeyle buluşacağım, size afiyet olsun.” Egenin isminin geçtiği an benim çakma kızıla bir haller oldu. Tüm ilgisini bana çevirdi. Bakışları bir anda parlamaya başlamıştı. Bir dakika, benim Egeme mi yürüyordu o ? “Ne yapacaksınız Egeyle, ben de geleyim. Hem sen hastasın canım kardeşim.” Çaydanlığı kafasına geçirme planlarımı yutarak, tüm hanımefendiliğimi takındım. Sakin ol Denizi, sakin ol kızım. Allah’ım neyle sınanıyordum ben ? Dün Çiğdem bugün Leyla. Sanki dünyada başka erkek kalmamış gibi herkesin Egeye yürüyesi tutmuştu. “Gelme, canım kardeşim. Özel işlerimiz var, sen anlamazsın.” “Yemedik arkadaşını, seni düşünende kabahat.” Cevap vermek yerine gözlerimi devirdim ve odadan çıktım. ******************** Araba düzgün asfaltlanmış yolda ilerlerken yüzüncü defa elim Egenin isminin üzerine gitmişti, fakat arayamamıştım. Ne yüzle arayacaksın ki dedi zihnim, ben olsam açmazdım telefonu. Kâğıdı bahane et dedi kalbim, o çok sevdiğimiz kadife sesi bir kez daha duyalım. Zihnim ve kalbim yoğun bir kavgaya tutuşmuşken tüm cesaretimi topladım ve bir kere daha duymak için sol böbreğimi bile verebileceğim sesi duymak üzere telefonu tuşladım. “Ege” Sesim bir nefes gibi çıkmıştı. “Deniz” Ah işte o bayıldığım ses diye düşündüm ve iç çekmeden durmadım. Bir dakika deniz mi ? Hani fıstığım nereydi ? Biz artık fıstık değil miyiz diye düşündü kalbim. Dünden sonra ancak yer fıstığı oluruz diye ekledi zihnim. “Şeyy.. Ege seni şey için aramıştım ben…” Sahi ne diyecektim. Özür dilemek için? Ölümsüz aşkımızı itiraf etmek için? Kâğıt hakkındaki gelişmeyi sormak ve arayı düzeltmek için diye ekledi mantığım. “Gelişme var mı diye sormak için aramıştım. Babamın kâğıdı hakkında.” “Ben de seni arayacaktım aslında, belki bir ipucu bulmuş olabiliriz.” Diye ekledi o bağımlısı olduğumuz ses. Ay bak gördün mü kız Deniz seni düşünmüş dedi kalbim dans etmeye hazır bir şekilde. İçimde dans eden kelebekleri susturmaya çalıştım ve ilgimi kadife sese verdim. “Bir ipucu buldum ama bunu gelip görmen lazım” dedi Ege. Ee sen çağırırsın da biz gelmez miyiz güzel gözlüm diye şaha kalktı kalbim. Sesimi normal tutmaya çalışarak “Tamamdır, hemen geliyorum.” dedim ve telefonu kapattım. E özür? Özür dilemedin çocuktan diye uyardı mantığım. Ben o meseleyi tamamen unutmuştum. ***************** Tamamı cam kaplı binadan girerken sırıtışımı engellemeye çalıştım. Sakin ol Deniz, ciddi bir iş için buradayız. Bekleme salonunda zihnimle yoğun bir kavgaya tutuşmaya başlamışken, bana doğru gelen sert adımlarla kafamı kaldırdım. Normalde sıcacık olan ela gözler adeta buz kesmiş bir şekilde bakıyordu. Ben galiba biraz bunu hakkettim. “Deniz. Hoş geldin.” Hoş geldin yer fıstığı diye ekledi mantığım. Her ne kadar ona sarılmak istesem de Ege böyle bir şeye yeltenmemişti bile. Tamam, sadece hoş geldin Deniz ile idare edecektik anladım. “Hoş buldum. Bir ipucu bulduğunu söylemiştin, onun için geldim.” Gereksiz açıklama yapıyorsun diye tekrardan zihnim tarafından uyarıldım. “Evet, evinizin etrafındaki güvenlik kameralarını inceledim, bir kısmı ne yazık ki bir anda o saatte çalışmayı bırakmış. Fakat sokaktaki Mobese kameralarına baktığımda ise gri kapşonlu birinin sizin eve doğru yürüdüğünü gördük. Ne yazık ki adamın yüzü görünmüyor fakat belki tanıdığın biri olabilir yüzden görüntüleri senin de görmeni istedim.” İçimde bir kıpırdanma oldu. Belki de uzunca bir süre sonra babama ulaşmak için ilk somut delile sahip olabilirdim. İçimde yıllar önce soldurduğum umut tomurcukları yeniden yeşermeye başlamıştı. Titreyen bacaklarıma engel olmaya çalışarak koridorda Egeyi takip etmeye başladım.
|
0% |