@allyy05
|
3 saat 13 dakika 27 saniye. 3 saat 13 dakika 27 saniye önce benim için dünya dönmeyi bırakmıştı. Rüzgârlar esmemiş, güneş benim için sönmüştü. Denizler kurumuş ben sonsuz kuraklığın içinde kalakalmıştım. İçimde yeşerttiğim umudum bir balon gibi patlamıştı. 3 saat 13 dakika ve 27 saniye önce Egeyi titreyen bacaklarımla takip ederken içimden bir umut babama dair bir ipucu yakaladığımı söylüyordu. Fakat videoyu açar açmaz içimde büyüttüğüm umut tarlalarım tek tek solmuştu. Tek bir umudum vardı, kâğıdı getiren adamı tanıyor olmak. Fakat ben tanımak şöyle dursun, ekrandaki adamı daha önce hiç görmemiştim bile. “Deniz” Egenin ismimi seslendiğini duyabiliyordum fakat beynim tepki veremiyordu. Kendi ruhumun içinde kaybolmuştum, rotasız bir gemi kalbimdeki fırtınada yol almaya çalışıyordum. Toparlanmalıyız dedim beynim, toparlanmalı ve savaşmaya devam etmeliyiz. Yapamayız dedi kalbim ilk defa isteksiz bir şekilde; yapamayız, yarı yolda kaldık. “Deniz” “Su ister misin ?” “Deniz bana bak.” Sızlayan genzime ve akmaya hazır göz yaşlarıma rağmen kafamı kaldırıp Egeye baktım. Gün içerisindeki ilk görüşmemizin aksine bakışları yumuşamıştı. Normalde muziplik akan elalarında endişe parıltıları vardı. Tekrar adımı söylediğinde ben olduğumu onaylayan minik bir mırıltı çıkarttım. “Deniz, iyi misin ?” “İyiyim” diyerek cevapladım titreyen sesime rağmen rol yapmaya çalışıyordum. Hayır iyi falan değildim. “İyi falan değilsin.” Dedi beni onaylar bir şekilde. “Hayır değilim Ege, babamı bulmaya bir adım yaklaşmışken yine elimdeki her şeyi kaybettim. Bir ipucu arıyordum. Sadece Allah’ın cezası bir ipucu. Onu bile kaybettim çünkü ben lanet videodaki adamı tanımıyorum. İşte ben bu yüzden hiç iyi değilim.” Son üç saattir tutmaya çalıştığım gözyaşlarımı tutamıyordum, baraj kapaklarını açmış hıçkırarak ağlamaya başlamıştım. Etrafımda yoğun bir tarçın kokusu hissettim, güçlü kollar beni kendine çekti. “Sakin ol” diye fısıldadığını duydum Egenin. “Sakin ol, bir çıkış yolu bulacağız.” Cevap vermek yerine ona daha da sarıldım. Başımın üstünde sıcak dudaklarını hissettim. Ruhum karabasanlar denizinde batmaya hazırlanıyordu, hissedebiliyordum. Beni su yüzeyinde tutacak tek şeye sarılıp tarçın kokusunu daha çok içime çektim. Evet, bu güçlü kollar arasında belki birazcık dinlenebilirdim. *********************** Yaklaşık yarım saat süren zırlama seansımın sonunda mantığım kontrolü ele geçirmişti. Şimdi Egenin karşısında şişmiş gözlerimle oturmuş, bir sonraki hamlemizin ihtimallerini dinliyordum. En mantıklı seçenek olarak Egenin ilk fikri üzerinde durmaya karar vermiştik. “Ben civardaki kameralara tek tek bakacağım. Biraz uzun sürecek biliyorum ama adamın sizin eve nasıl bir araçla geldiğini bulabilirsek eğer, plakadan kim olduğunu da bulabiliriz. Böylece adama ulaşmamız çok kolay olur.” Bu sözlerin sahibi uzun boylu adamı kafamla onayladım. Bu planı o kadar basit bir şeymiş gibi anlatıyordu ki ona inanmamak işten bile değildi. İçimde umut tomurcukları açmaya can atıyordu. Hayır, şu anda zamanı hiç değildi. “Peki o zaman, senden haber bekleyeceğim. Sen adamın kimliğini tespit ettiğinde bana haber verirsin.” Dedim. Beni onaylayan bir ses çıkarttı. Gitmek için çantamı elime aldığımda ondan özür dilemem gerektiğini hatırladım. Tabi ya nasıl unutmuştum. Aferin Deniz dedi mantığım. Sen çocuğu kır dök, sen kimsin ki de sonra da gel kollarında saatlerce zırla. Biraz daha böyle davranmaya devam edersen bizi bipolar sanacak diye ekledi kalbim. Hafif bir tebessümle bana bakmakta olan yoğun ela gözlere baktım. “Şeyy Ege..” “Evet , Deniz” “Şey benim senden özür dilemem lazım. Dün akşam sana sen kimsin ki derken o anlamda demek istemedim. Sen benim için her şeysin.” Her şeysin derken Deniz aferin dedi beynim. Hazır başlamışken ölümsüz aşkımızı da itiraf etsek mi kız diye ekledi kalbim. Kendi çapımdaki minik itirafımı karşımdaki genç adam beni minik bir tebessümle izliyordu. Gözlerinde anlamlandıramadığım bir duygu parıltısı vardı. Tuttuğu derin nefesi verdi. Omuzlarını rahatlamış bir şekilde aşağıya indirdi. “Sorun değil fıstığım, ben de biraz abartmış olabilirim. Sonuçta sen de benim her şeyimsin.” Onun bu itirafı karşısında şok olmuştum. Nasıl bir cevap vereceğimi bilemedim. Yanaklarım ısınmaya başlamışken kendimi bir anda güçlü kollarının arasında buldum. Kokusunu son bir kez daha içime çektim. Nasıl sanki benimmiş ama bir o kadar da bana ait değilmiş gibi hissettirebilirdi bilmiyordum. Bu düşünceleri kafamda susturmaya çalıştım. Şu ana odaklanmalıydım. Benim için sonsuzluk gibi hissettiren bir süreden sonra belimi saran güçlü kollarını geri çekti. Gözlerindeki yoğun ısı yorgun kalbimi harekete geçiriyordu, bu güzel gözlere zamanının son noktasına kadar bakmaya devam edebilirdim. Ben kendi düşüncelerime dalmışken birinin boğazını temizle sesiyle kendi yarattığımız dünyadan çıkmış, gerçekliğe dönmüştük. Arkamı dönmemle kapıda bekleyen genç kadını görmem bir oldu. Güzeldi, haddinden fazla güzeldi hem de. Uzun kahverengi saçları dalgalar halinde beline dökülüyordu. Kahverengi gözleri bana bir çikolatayı anımsatırken, biçimli dudakları ve burnu güzelliğine mistik bir hava katıyordu. Sanki antik zamanlardan günümüze gelmiş gibiydi. Düşüncelerim Egenin sesiyle bölündü. “Gel Çiğdem, biz de Denizle güvenlik kamerasının görüntülerini izliyorduk.” Bir dakika ne dedi o? Çiğdem mi dedi o? Allah’ım bugün beni kaç farklı şekilde sınamayı planlıyordun? Sabah Leyla şimdi Çiğdem. “Dünkü vakanın adli tıp raporu geldi, onu getirmiştim dedi.” Nasıl bir insanın sesi de kendisi kadar güzel olabilirdi? Midemin kasıldığını hissettim. Kıskandın diye uyardı beynim. Evet çok kıskanmıştım. “Teşekkür ederim.” Dedi Ege içten bir gülümsemeyle Çiğdemin elindeki dosyayı alırken. Çikolatayı anımsatan gözler odadaki varlığımı yeni hissetmişçesine bana dönerken kendimi tanıtma ihtiyacı hissettim. “Merhabalar, ben Egenin…” Sahi ben onun tam olarak neyiydim ? Çok yakın arkadaşı? Çocukluk arkadaşı? Takıntılı platoniği? Ben düşüncelerimle boğuşurken cümlemi Ege tamamladı. “Çiğdem, bu Deniz. Benim çok eski ve çok, çok yakın bir arkadaşım.” Fıstığım olur da diyebilirsin diye ekledi kalbim. Kahverengi gözleri bana alaycı bir şekilde bakarken elini uzattı Çiğdem. Gülümsüyordu fakat gülümsemesinde hiçbir sıcaklık yoktu. “Ah, sen geçen gün telefondaki kızsın. Tanıştığıma memnun oldum, ben Çiğdem. Egenin akademiden beri çok yakın arkadaşıyım. O kadar senedir yakın arkadaşız ama Ege senden daha önce hiç bahsetmemişti. Şaşırdım” Öğrendiğim bu yeni bilgiyle başıma hafiften bir ağrı girerken zoraki bir gülümsemeyle elini sıktım. Evet, artık emindim. Bu kızın Egede gözü vardı. Aloo Çiğdem ablam sen evli değil miydin? Nereden geliyor bu maymun iştahı. “Ben Denizi kendime saklamayı severim. Kimseyle paylaşmam.” Dedi Ege buz gibi bir sesle. Ortamdaki gerginliği mi sezmişti yoksa Çiğdemin bu tavrından mı rahatsız olmuştu bilmiyorum. “Biraz korumacıyız galiba.” dedi Çiğdem yapmacık bir gülümsemeyle. “Evet, paylaşmayı sevmem. Dosyayı getirdiğin için teşekkür ederim. Denizle benim çıkmamız lazım şimdi. Yarın dosyayı inceler ona göre gerekli işlemleri yaparız.” Bu cevap karşısında Çiğdemin yüzündeki gülümseme donuklaşırken bozuntuya vermemeye çalıştı. Egeye tek koluyla küçük bir şekilde sarılıp bana küçümseyen bir bakış attıktan sonra odadan çıktı. Karşımdaki sahneyi izlerken başıma ağrılar giriyordu. Yok, hayır. Bu kız benim elimde kalırdı. Dua etsin ki şu anda daha önemli şeylerle uğraşıyordum. Neyse en azından bizi paylaşamıyormuş dedi kalbim. Bunu akşama düşüneceğiz diye ekledi beynim. Düşüncelerim Egenin belimdeki sıcak eliyle kesildi. “Hadi Deniz, gerçekten çıkmamız lazım.” ****************************************** Otoparkta arabama doğru ilerlerken sessizliği adımlarımız bozuyordu. Arabama yaklaştığımızda Egenin beni aynı yoğun gözlerle izlediğini fark ettim. Ona bakarken yeniden kızarıyordum ve bu hiç hoş değildi. Sessizliği bozmak adına ilk ben konuşmaya karar verdim. “Şey… Ben gideyim artık, her şey için çok teşekkür ederim.” “Tabi git sen, Derya haber bekliyordur kesin. Onu bilgilendir.” Derya? Ah evet bir diğer problemim olan canım kardeşim. Hani şu anda bana küs olan, benimle konuşmayan küçük kız kardeşim. Sessizliğimden ortada bir problem olduğunu saniyesinde anlamıştı Ege. “Deniz…” Sıkıntılı derin bir nefes aldı. “Sakın bana Deryayla bir kavga daha ettiğinizi söyleme.” “Dün sen gittikten sonra ziyarete geldi. Oldu bir şeyler ama merak etme, halledemeyeceğim bir şey değil. Kıyamaz o ablasına, affeder hemen.” Bana sen adam olmazsın bakışını attı. “Tamamdır, lütfen git ve kardeşine olan her şeyi anlat. Sonuçta bu konu babanızla ilgili. Onun da olanları bilmeye hakkı var.” Tamam dercesine kafamı salladım. Açıkçası bu konuda ona verecek bir cevabım yoktu. “Ve Deniz, sen bazen biraz gergin bir insansın ya lütfen sakin ol, sinirlenme. Düzgün konuş kardeşinle.” Sinirli ? ben ? Asla. Aynen dedi beynim, pamuk şekeri gibi kızsın ama pul biberli olanından. Yapmacık tatlı bir sesle ona cevap verdim. “Tabiii, asla sinirlenmem. Bilirsin ki ben çok ponçik bir insanım.” “Aynen fıstığım.” Dedi gülerek ve saçlarıma küçük bir öpücük bırakıp gitti. Bir kez daha otoparkta arkasından bakakalmıştım. Üzerimdeki etkisi inanılmazdı. Kendi kendime gülümseyip arabama bindim. ************************* Etrafı geniş bahçeli, lüks villalarla bezeli bir yoldan geçerken bir taraftan Deryanın evini arıyordum kadar uzun zamandır gelmemiştim ki buraya galiba Deryanın evinin yerini unutmuştum. Galiba ben son zamanlarda biraz ihmalkar bir ablaya dönüşmüş olabilir miydim ? Saçmalama dedi beynim, biz her halimizle mükemmeliz. Birkaç sokak daha geçtikten sonra aradığım evi buldum. Geniş bahçesi yüksek duvarlarla çevrili beyaz her yerinden ben zenginim diye bağıran bir evin önünde durdum. Kapıdaki korumalar arabamı tanımışlardı. Büyük metal kapı yüksek bir sesle ağır ağır açılırken, arabamı evin önüne sürdüm. Tam filmlerde görebileceğini süper lüks bir villaydı. Geniş yeşil bir bahçesi vardı. Arnavut kaldırımı taşıyla örülü yoldan geçerek arabamı evin önündeki süs havuzunun yanına pakettim. Derin bir nefes aldım Sahi, ben geldim ama kardeşime ne diyecektim. Özür dilesem bu sefer affetmezdi. Yani haklıydı da ben olsam ben de asla affetmezdim. Bu sefer çok ağır konuşmuştum. Derin bir nefes daha aldım kendime güç vermeye çalışarak. Beyaz mermer merdivenleri çıkıp, büyük altın yaldızlarla süslü kahverengi ahşap kapının önünde durdum. Bütün cesaretimi toplayıp zili çaldım. Kapıyı 20li yaşlarında sarı saçları ensesinde sıkı topuz yapılmış üzerinde forması olan genç bir kız açtı. Yüzünde bir mimik yoktu. “Kimsiniz, ne için gelmiştiniz.” Dedi aksanlı bir sesle. Yabancı olmalıydı. “Merhabalar ben Deniz Kara. Deryanın ablasıyım. Kız kardeşimi görmeye gelmiştim.” “Derya hanım şu anda evde yoklar.” Dedi aynı ifadesiz yüzle. Tam kapıyı kapatmaya başlamışken elimle kapıyı tuttum. “Lütfen, kardeşimi görmem lazım.” “Kendisi şu anda evde yok. Lütfen daha fazla zorluk çıkartmayın yoksa güvenliği çağıracağım.” Ben tam itiraz etmeye çalışırken arkadan daha naif bir ses duyuldu. “Kim gelmiş Natalia ?” Yıldız teyze, Deryanın üvey annesi, kapının arkasında tüm zarafetiyle duruyordu. Beni görünce yüzünde yapmacık bir gülümseme oluştu. “Deniz, kızım, sen mi geldin? Derya evde yok şu anda keşke arasaydın.” “Onunla çok önemli bir şey konuşmam lazım Yıldız Hanım, evde olmadığını bilmiyordum.” Diye ekledim aynı soğuklukla. Bu aileyle asla yıldızımız barışmamıştı. “Peki o zaman, gel hem bir kahve içersin hem de neymiş bu önemli konu bize de anlatırsın.” Her ne kadar anlatmak istemesem de derin bir nefes vererek büyük ahşap kapıdan içeriye girdim. *************************** Tasarım dergilerinden fırlamış gibi görünen, modern bir şekilde tasarlanmış büyük salonda oturuyordum. Büyük ve geniş camlar odayı aydınlatırken, camdan görünen boğaz manzarası İstanbul’un bütün güzelliğini gözler önüne seriyordu. Vücudumdaki tüm hücreler buraya ait değilsin diye bağırırken, büyük beyaz koltukta bir kez daha huzursuz bir şekilde kıpırdanıp önümdeki oturan çifte baktım. Karşı koltukta Yıldız Hanım ve kocası Haluk bey oturuyordu. Yıldız hanım oldukça şık bir şekilde giyinmişti. Sarı kısa saçları kuaförden yeni çıkmışçasına omzuna bukleler halinde dökülüyordu. Giydiği krem rengi bluz ve ona uyumlu etek özel tasarım olduğunu bağırıyordu. Yüzüne yapay bir gülümseme yerleştirmişti, fakat bu gülümseme yeşil gözlerine ulaşmıyordu. Gerçek yüzünü bilmesem ne kadar asil bir kadın diye düşünürdüm. Haluk bey ise orta yaşlı fakat oldukça fit bir adamdı. Yaşından daha görünüyordu. Yer yer dökülmeye başlamış kahverengi saçları yaşını belli ediyordu sadece. O da özel tasarım siyah bir takım giymişti. Sahi, bu insanlar bütün gün bu evde her an bir davete gidecekmiş gibi giyinip nasıl rahat oturuyorlardı. Adamın ifadesiz yüzü ve soğuk mavi gözleri bana soğuk bir şekilde bakıyordu. Buraya asla ait hissetmiyordum ve bunu belirten bir şekilde bir kez daha yerimde kıvrandım. Odadaki sessizliği Yıldız hanımın zarif sesi böldü. “Eee, Denizcim, ne konuşacaktın kızımla bu kadar önemli ?” O senin kızın değil diye bağırmak istedim ama kelimelerimi yutmak zorunda kaldım. “Biz dün Deryayla kötü bir kavga ettik. Açıkçası ondan özür dilemek için gelmiştim.” “Evet, dün Derya eve geldiğinde çok üzgündü. Bütün gece ağladı. Açıkçası ben üzüntüsünün sen ve o sivri dilin olduğunu anlamıştım. Kızımı çok üzüyorsun.” Dedi yapmacık bir gülümsemeyle. Cevap vermeye hazırlanırken Haluk beyin otoriter sesi duyuldu. “Kavga, ne hakkındaydı?” Bir an ne cevap vereceğimi bilemedim. Notu söyleyemezdim. Bu konu hakkında bir yalan düşünmeliydim. Aslında diye ortaya atıldı mantığım, onlar çok güçlü kişiler, her yerde tanıdıkları var. Haluk bey çok ünlü bir avukat. Belki de notu göndereni bulmana yardımcı olabilirler. Onlara güvenemeyiz dedi kalbim, sana zamanında neler yaptıklarını unutma. Gerçek bir Deniz Kara davranışı olarak mantığımı dinlemeye karar verdim. “Bizim bir sorunumuz var. İki akşam önce evime bir not bırakıldı, babamın yaşadığına dair. Bu konu hakkında polis olan bir arkadaşımla araştırma yapıyoruz ama notu getirenin kim olduğunu bulamadık. Derya ile de bu not hakkında tartıştık. Kendisi notun bana yapılmış bir şaka olduğun düşünüyor.” Cümlem bittiğinde karşımda oturan çifte baktım. Saniyelikte olsa birbirlerine baktılar, ikisi de şaşırmış gibi değildi. Yıldız hanımın gözlerinden ufak bir panik bulutu geçerken Haluk bey hayır anlamında başını hafif bir şekilde salladı. Bu saniyelik bir andı, bakmıyor olsaydım asla yakalayamazdım. Saniyeler içinde ikisi de eski ifadesiz maskelerini takmışlardı. Ne saklıyordu bu insanlar benden ? “Olmaz öyle şey.” Diyerek gereğinden yüksek bir sesle çıkış yaptı Haluk bey. “Ben bu konu hakkında tüm araştırmaları yaptım, babanız kesin ve net öldü. Bu konuyu bir daha açma.” “Haluk haklı, ben en iyisi sana Deryanın gittiği kafeyi söyleyeyim. Sen git, onunla aranızdaki sorunu orda çözersiniz.” Her ne kadar her zamanki yüz ifadesini sabit tutsa da sesinde bariz bir panik vardı Yıldız hanımın. Büyük salondan çıkarken arkamdaki çifte son bir kez daha baktım. Yıldız hanım panikle kocasına bakıyor sessiz ama endişeli bir şekilde bir şeyler fısıldıyordu. Orta yaşlı adamın ise kaşları oldukça çatılmıştı. Kısa ama sinirli olduğu cümlelerle karısını yanıtlıyordu. Hep sakinliğiyle ünlü olan bu çift ilk defa paniklemişti. Arabama binerken artık iki şeyden emindim. Babam kesinlikle yaşıyordu ve nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde bu insanların bu durumla bir alakası vardı. Kendimden emin bir şekilde arabamı bindim ve kardeşimin yanına doğru yola çıktım.
|
0% |