Yeni Üyelik
6.
Bölüm
@allyy05

Arabamı bahçeli evlerin olduğu biraz dar ama düzenli sokaklardan sürerken gözlemlediğim şeyleri sonra düşünmeye ertelemeye karar verdim. Daha önemli bir sorunum vardı; bu sefer Deryadan nasıl özür dileyecektim. Elimde olmadan ikinci defa kız kardeşimi kırmıştım. Her ne kadar bana sarf ettiği sözler olsa da o benim minik bebeğimdi ve onu korumak benim görevimdi.

Birkaç tatlı söz diye düşündüm. Birkaç tatlı söz onun paramparça olmuş kalbini tamir ederdi. Belki de özür de dilemelisin dedi beynim. Sonuçta o da bir insan. O bizim ponçiğimiz bize kırılmaz dedi kalbim. Özür dilememize gerek yok.

Kalbim ve beynim sonsuz bir kavgaya tutuşmuşken önümdeki yola odaklanmaya karar verdim. Bir taraftan navigasyonun yönlendirmelerini dinlerken bir taraftan da etrafıma bakınıyordum. Hava bulutluydu, yağmur öncesi dinginlik vardı. Hayır, yağmur değil. Fırtına kopmak üzereydi. Havanın hayatımı yansıtmasına güldüm. Aynı şeyi hissediyordum aslında; üzerimde fırtına öncesi sessizlik vardı. Yaklaşıyor yaklaşmakta olan diye düşündüm.

Rota beni sahilde büyük bir caddeye çıkartmıştı. Caddenin sağ ve solunda büyük lüks görünümlü kafeler vardı. Az önceki ev gibi burası da ‘ Ben çok zenginim.’ Diye bağırıyordu. Navigasyon tahmini 200 metre gösterirken aradığım yeri buldum ve arabamı ilk bulabildiğim yere park ettim. Bundan sonrasını yürüyerek de devam edebilirdim. Arabayı park ettiğim de beklenen fırtına da gelmişti. Hem teorik hem de pratikte. Yağmur aniden bastırmıştı. Kafamı kaldırarak karşımdaki kafeye baktım. Büyük camlardan yapılmış kış bahçesi ilgimi çeken şeydi. Tabelası zarif bir şekilde yazılmıştı. At kafe yazıyordu üstünde. At mı ? Hani bildiğimiz hayvan olan ? Tekrar bak dedi beynim, hayvan olan at değil. Yazının yanında küçük bir ateş simgesi vardı. At ? Ateşin kısaltması olan at. Allah’ım şu anda yaşadığım her şey çok saçmaydı.

Derin bir nefes daha alıp bastıran yağmura rağmen arabamdan indim. Sahi bu arabada neden bir şemsiye yoktu ? Daha fazla ıslanmamak adına koşar adımlarla hedefime ilerlemeye başladım. Yağmur şiddetini arttırdığı için önüme bakamazken ser bir şeye çarpmamla yere yapışmam bir oldu. Kaya gibi bir şeye çarpmıştım. Şansıma söverken derinden gelen bir ses kafamı kaldırmama sebep oldu.

Karşımda uzun, çok uzun esmer bir adam vardı. Duygusuz gözlerle bana bakıyordu. Hayır, bir şeye çarpmamıştım. Ben birine çarpmıştım. Kaya gibi birine. Utançtan yüzüm ısınmaya başlamıştı.

“İyi misiniz hanım efendi?” dedi derin ve otoriter bir ses. Elini kalkmam için bana uzatmıştı.

“Teşekkür ederim, iyiyim.” Dedim sessizce. Ayağa kalktığımda havada bir şimşek daha çarptı. Adamın esmer teni yağmurda ıslansa da üşüyormuş gibi görünmüyordu. Gözleri mavinin farklı bir tonuydu, benimkiler gibi değildi. İçerisinde yeşillikler olan mavileri bana odaklandığında tekrardan bir duygu aradım ama o gözler bomboş bakıyordu. Adamda kendine çeken bir şey vardı. Şeytan tüyü sanki.

Bir gök gürültüsüyle kendime gelirken yağmurdan ne kadar ıslandığımı fark ettim. Resmen titriyordum. Karşımdaki kaya pardon insan da bunu fark etmiş olacak ki arkamdaki birilerine işaret etti. Saniyeler sonrasında başımın üstündeki yağmur bir anda kesilmişti. Kafamı kaldırdığımda arkadaki takım elbiseli adamlardan birinin şemsiyesini açtığını fark ettim.

Yüzüme yapışmış saçlarımı geri atarak gülümsedim.

“Tekrardan çok teşekkür ederim.”

Karşımdaki adam gözlerini devirdi. “Bir dahaki sefere önüne bakarak yürü.”

Ne !? NE !? ÖKÜZ ! Sinirlenmiştim, çok sinirlenmiştim. İnsan yalandan da olsa rica ederim derdi. Teşekkür ediyorduk sonuçta burada. Kendime engel olamayarak cevap verdim.

“ Pardon da siz önüme çıkmasaydınız ben zaten önüme bakarak yürüyordum.” Hayır, yalan yürümüyordum.

Adamın yüzünde mimik oynamadı. Yüzündeki her şeyden sıkılmış ifadeyle bana bakmaya devam etti.

“Eminim öyledir küçük hanım.” Dedi düz bir tonla. “ Baksanıza, bu yağmurda şemsiye bile almamışsınız. Siz biraz dikkatsiz olabilir misiniz acaba ?”

Çok sinirliydim, şeytan diyor ki al bu tuttuğum şemsiyeyi adamın güzel yüzüne çarp. Güzel yüzü mü dedi kalbim heyecanla, beynim ise onun bu durumuna güldü. Siz bir durun allah aşkına ortalık zaten karışık. Tam olarak şeytana uymaya karar verdim. Korumanın verdiği şemsiyeyi adamın suratına fırlattım.

“ Ne kıymetli şemsiyen varmış, al götüne sok.”

Adamın cevabını beklemeden hızlı adımlarla arkamdaki kafeye yürüdüm.

*************************************

Sıcak kafeye girdiğimde sinirim hala geçmemişti. Derin bir nefes aldım, bu sinirle Deryayla konuşamazdım. Sakinleşmeliydim. Derin bir nefes daha aldım. Gözlerim kardeşimi aramak için etrafa bakınmaya başladı. Bir süre sonra onu gördüm. Denize bakan camlı bölmenin yanındaydı. Kahverengi saçlarını toplamıştı. Elaları hüzünlü bakıyordu. Senin yarattığın hüzün dedim kendime, bak eserinle gurur duy.

Sakin adımlarla yanına ilerledim. Yaklaştığımda ayak sesimi duymuş olacak ki kafasını manzarasından bana doğru çevirdi. Hüzünlü elaları şaşkınlıkla dolmuştu.

“Abla” dedi şaşkın bir sesle.

“ Ben geldim ponçiğim.” Dedim. “Yanına oturabilir miyim ?”

Şaşkın ifadesini saniyesinde atmış, sinirli bir bakışla bana baktı. Bakışlarındaki kırgınlığı görebiliyordum. Yanındaki sandalyeyi işaret etti, yavaşça oturdum. Bir şey demeden bana baktığında konuşmam gerektiğini fark ettim.

“Özür dilerim Derya. Seni kırdığım için milyonlarca kez özür dilerim. Kalbini kırmak istemedim fakat son zamanlarda olanlar bana o kadar fazla geldi ki duygularımı yönetemedim. Tekrardan özür dilerim ponçiğim.”

Yorum yapmadı, fakat gözlerinde yaşlar birikmişti. “Abla” dedi çatla bir sesle. Bu ses kalbimi param parça etmişti. Dayanamayarak kalkıp ona sarıldığımda ise hıçkırarak ağlamaya başladı. Kalbim milyonlarca parçaya bölünmüştü. Ona kıyamayan ben, ruhunu milyonlarca parçaya bölmüştüm.

Ne kadar zaman kollarımda ağladı bilmiyorum fakat kollarımdan çekildiğinde ben de ağlıyordum. Gözyaşlarımı gördüğünde yüzüne minik bir gülümseme yerleştirdi.

“Ben de özür dilerim ablacım, sana söylememem gereken şeyler söyledim. Yaşadıklarımızı daha ciddiye almam gerekirdi.” Sözlerini buruk bir gülümsemeyle taçlandırdığında güzel gözlerinden akan yaşları sildim.

“Sorun değil miniğim, geride kaldı.” Diye fısıldadım.

Biz kız kardeşler birbirimizin dayanağıydık, birbirimizin güvenli limanı. Hangi fırtınaya yakalanırsak yakalanalım her zaman birbirimize dönerdik.

Derya kasvetli havayı dağıtmak amacıyla gülümsedi ve saçlarımı işaret etti.

“Ne oldu saçlarına ? Sıçana benziyorsun, sırılsıklam olmuşsun.”

“Minik bir Derya tanesini ararken fırtınada kayboldum.” Dedim gülerek. Bana en içten gülümsemelerinden birini sunduğunda ise tamamlanmış hissediyordum. Elimi saçlarıma attığımda aklıma gelen öküz herif sayesinde tekrardan kaşlarım çatıldı.

“Hayırdır ?, Aniden sinirlendin.” Siye sordu merakla.

“Önemsiz bir şey minnoşum, öküz herifin teki işte.”

Kaşları merakla havalanmıştı. Tam daha fazla soru soracakken gelen bir sesle duraksadı.

“Sevgilim, kusura bakma işim biraz uzun sürdü.”

Sevgilim mi ? Sesin geldiği yöne baktığımda genç bir çocuk masamıza gelmişti. Uzun boylu şık giyinmiş esmer bir çocuktu. Gözleri mavi ve yeşilin karışımıydı. Az önce karşılaştığım öküz adamınkine benzeseler de bu genç çocuğunkiler mutlulukla parlıyordu.

“Aa” dedi çocuk şaşırarak. Anladığım kadarıyla yanlarına kimseyi beklemiyordu. Bakışlarımı beklentiyle kardeşime çevirdiğimde yanaklarının kızardığını gördüm.

“Ablacım tanıştırayım. Erkek arkadaşım Hakan. Sevgilim bu da sana anlattığım biricik ablam Deniz.” Dedi utanarak. Benim ponçiğim büyümüşte aşık mı olmuştu ?

“ Hakan Ateş.” Dedi çocuk elini uzatarak. Yüzünde tatlı bir gülümseme vardı, kanım kaynamıştı bu çocuğa.

“ Deniz Kara.” Dedim elini sıkarak. Çocuk Deryanın tam karşısına oturduğunda önce kardeşime hayran bir bakış atıp sonrasında bana döndü.

“ Hoş geldin Deniz abla. Seni beklemiyorduk. Derya geleceğinden bahsetmemişti.”

“Bana da sürpriz oldu Sevgilim, ablamı ben de beklemiyordum.” Dedi Derya utangaç bir gülümsemeyle.

“ Deryayla konuşmam gereken bir konu vardı.” Dedim sıkılgan bir sesle. Randevularını bölmüş olma ihtimalimi yeni farkediyordum.

“Olsun iyi ki geldin Deniz abla. Başımızın üstünde yerin var.” Dedi çocuk içtenlikle. Tamam, bu çocuğu sevmiştim. Derya ona utangaç bir gülümseme atıp bana döndü.

“Sahi abla, sen nereden buldun burada olduğumu ?”

“Size gittim seninle konuşmak için Yıldız hanım burada olduğunu söyleyince buraya geldim.” Duraksadım, hayır evinde içime düşen şüpheden ona bahsetmeyecektim. Kardeşime daha fazla yük yükleyemezdim.

Şaşırmış bir ifadeyle bana döndü. “Nasıl yani ? Sen özgür iradenle bize gittin, annemle kavga etmeden konuştun ve buraya geldin öyle mi ?”

İnanmamıştı, farkındaydım fakat üstelemedim.

“Aynen öyle oldu cadıcım. Yapıyoruz biz de senin için bazı fedakarlıklar.”

Onaylamayan ses çıkarsa da fazla sorgulamadı. Tüm neşesi yerine gelmişti.

“Ee öküz adamdan bahsediyordun?”

“ Hangi öküz adam ?” diye sordu Hakan. Aniden gerilmişti. “ Seni rahatsız eden biri varsa söyle Deniz ablacım, halledelim.” Dedi tüm ciddiyetiyle.

Halledelim mi ? Çocuğum, evladım. Sen bacak kadar boyunla- ki en az 1.90 olduğu kısmını atlıyorum- kimi neyden koruyacaktın. Mafyacılık oynamaya çalışan çocuk muydun sen.

“ Teşekkür ederim.” Dedim kibar bir şekilde. “Gerçekten önemli bir şey değil. Yağmurdan kaçarken adamın birine çarptım, yerden kaldırıp şemsiyesini uzattı. Teşekkür ettim fakat cevap vermek yerine saçma sapan konuştu. Mühim bir mesele değil.”

Hakan inanmamıştı bir şekilde bana bakıyordu. Derya uzanıp elini tuttuğunda yumuşamış bakışlarla ona baktı.

“Önemli bir şey değilmiş aşkım bak, hem ablamı birazcık tanıyorsam o şemsiyeyi o adamın başında parçalamıştır.”

Evet canım kardeşim tam olarak öyle olmuştu.

Hakan tam cevap verecekti ki çalan telefonuyla duraksadı.

“Kusura bakmayın, abim arıyor açmam lazım. Siz keyfinize bakın.” Telefonu cevaplamak amacıyla yanımızdan kalktı.

***************************************

Ne kadar süre geçmişti bilmiyorum fakat biz bu süreyi canım kardeşimle özlem gidererek geçirmiştik. Bana heyecanlı bir şeyler anlatırken onun hayatına dair hiçbir şey bilmediğimi farkettim. Son zamanlarda onu iyice boşlamıştım. Bu beni kötü bir abla yapar mıydı bilmiyorum fakat artık kardeşime daha fazla vakit ayırmalıydım. Kahkahalarla anlattığı hikâyeyi bitirdiğinde ona döndüm.

“Ee anlat bakalım Derya hanım, Hakanla ne iş ? Ne zaman tanıştınız ? Bütün detayları istiyorum.”

Utangaç bir gülümsemeyle bana baktı. Hakandan bahsetmek bile yananlarının al al olmasına yetmişti.

“ Aynı bölümdeyiz biz. Okulun il günü tanıştık diyebilirim. İlk gördüğüm an ona çekildiğimi hissettim. Yaklaşık 6 aydır da birlikteyiz.”

Yüzünde aptal aşık ifadesiyle bana bakıyordu. Mutluydu, oldukça mutlu hem de. Onu bu şekilde mutlu görmek benim de içimi ısıtmıştı.

“İyi çocuk.” Dedim samimi bir şekilde. “Seni hak ediyor. Umarım hep böyle mutlu olursunuz.”

“Umarım.” Diye yanıtladı fısıltıyla.

Yanımıza yaklaşan adım seslerine döndüğümüzde Hakanı gördük. Yüzünde özür dileyen bir ifade vardı.

“Kusura bakmayın, abim burada. O yüzden işim biraz uzadı.”

“Aaa Yiğit abi mi burada ?” diye sordu Derya şaşırmış bir şekilde.

“Evet, evet geliyor şimdi.”

Kafamı sallamakla yetindim. Gelsin bakalım, eğer kardeşi gibiyse oldukça iyi anlaşacağımıza emindim. Yanımıza yaklaşan adım seslerini duydum ve kafamı kaldırıp yanıma yaklaşan bedene baktım. Tam karşımda içeriye girmeden önce karşılaştığım soğuk adam duruyordu. İfadesizce masaya bakarken gözleri beni buldu.

“Sen” dedi bana tıslayarak.

“Aaa öküz adam.” Diye bağırdım. Şaşırmıştım.

“Siz birbirinizi tanıyor musunuz ?” diye ekledi Derya.

Son vuruşu Hakan yapmıştı.

“Deniz abla, tanıştırayım. Abim Yiğit. Yiğit Ateş.”

Loading...
0%