@almirakurt0
|
Yolun sonu. Artık bu dünyada bir yerim olmadığını kabullendim ve dip noktasında bulunduğum uçurumun ucuna doğru bir adım atıp sesi dalgalanan hırçın denize baktım. Derin su hiç bir zaman beni bu kadar korkutmamıştı, ama ölümle burun buruna olmam yutkunmama neden oldu. Hayatımı gözlerimin önünden geçirdim kısaca. İğrenç babamı düşündüm, çok sevdiğim -ki şuan hayatta olamayan- annemi düşündüm. Onu düşündüm. Şuanda yüzünü bile bilmediğim kurtarıcımı. O yabancıyı. Geçmişimi, çoçukluğumu. Yaşamaya değer bir hayatım var mı diye düşündüm. Eğer bunu şuan yapmazsan bir daha hiç bir zaman yapamazsın lal.
Bir adım daha attım o kızgın denize. Bir adım daha atınca her şey bitecekti. Anneme belki o yabancıya kavuşacağım.
Derin bir nefes aldım, tüm temiz havayı ciğerlerime doldurdum. İntihar mektubum hazır dedim içimden. Özür mektubum da. Odamı topladım. Günlüğüm... Onu gömdüm. Eğer ölmezsem yapacağım ilk iş günlüğümü gömdüğüm yerden çıkarmak olacak. Her neyse ben neden bunları düşünüp zamanı kısıtlıyorum ki. Tekrardan tüm havayı derince içime çektim. Tüm cesaretimi topladım ve o son adımı attım.
İlk önce uçuyormuş gibi hissettim, soğuk hava saçlarımı savurdu vücudumu dondurdu. Ama sonrasında rüzgarın hızı canımı yakmaya başladı. Bir ses duydum, durmamı haykırdı biri ama artık çok geçti. Dudaklarımdan bilinçsiz istek dışı bir çığlık çıktı ve ardından bedenim buz gibi suyla dondu. Peşimden uğultulu bir ses duydum. Bunu düşünemedim çünkü ciğerlerimdeki hava bitiyordu. Gözlerimi açtığımda zifiri karanlıktı. Korku tüm bedenimi sararken bu işin bu kadar korkunçlaşacağını düşünmemiştim. Can havliyle çırpınmaya başladım. Ölüyordum. Senelerdir uğraştığım şey gerçekleşiyordu ama ben korktuğumu yeni anladım.. Derken bir şey oldu, dalga mı yoksa tanrının gücümü bilmiyorum. Ama öyle sert bir şekilde savruldum ki ne olduğunu anlayamadan tüm vücudumu keskin bir ağrı sardı. Dudaklarımın arasından boğuk bir inleme bıraktım ve su beni oradan oraya sürüklerken bilincimin kapandığını, öldüğümü hissetim.
Gözlerimi yavaşça araladığımda bir yabancının kollarında olduğumu hissetim. Bilinçsizce etrafa bakındığımda neler olduğunu anlamaya çalışıyordum. Ölmediğimi fark etmek denizin içindeyken ciğerlerime hava yerine su girerken hissettiğim duygudan bile daha kötüydü. İçimdeki bu duygu midemi bulandırmaya başladı. Hayat bana hiç bir zaman istediğimi vermemişti tıpkı şuanda ölümü tattırmadığı gibi. Şuanda neler olduğunu bilmiyorum ve bilmekte istemiyorum, bildiğim tek şey okyanusun derinliklerine çakılan o kızla şuan ki kız aynı kız değil.
Beni tüm düşüncelerimden sıyıran şey beni saran o kişinin kafamın üzerinde uğuldayan sesiydi. Bilincim bir anda açılmış gibi irkildim ve beni ölümden alıkoyan şeye karşı duyduğum nefreti iliklerime kadar hissettim. Ses gittikçe netleşirken güçsüz vücudumdaki enerjiyi toparladım ve başımı ona çevirdim. Bir şeyler söylüyordu ama bu bana sadece fısıltı gibi geliyordu. Tekrardan tüm dikkatimi ve bilincimi toparlayıp ona odaklandım ama bu çaba gözlerim gözlerini bulduğunda yok oldu. Yüzünü inceledim, saçlarını. Kumral saçları vardı, gözleri belki elanın en güzel tonuyken uzun kirpikleri de güzel gözlerine eşlik ediyordu. Sert yüz hatları dolgun şekilli dudakları vardı. Oda tıpkı benim gibi ıslaktı. Büyük ihtimalle ben düştükten sonra peşimden duyduğum ses onun atlama sesiydi. Ama neden benim peşimden beni kurtarmak için o kadar uzun bir uçurumdan atlıyordu? Bu çok saçma bunu kimse yapmaz beni sevdiğini söyleyen babam bile. Hatta annem bile yapmazdı. Kendini düşünürdü. Tüm bunları düşünürken yine çok düşündüğümü anlayıp bir kez daha kendime lanet okudum.
"Beni incelemen bittiyse artık konuşur musun gerçekten dilsiz olduğunu düşüneceğim yoksa."
Sinirle nefesimi verdim.
"Beni sen mi kurtardın?", yüzüme baktı ve konuştu. "Evet." o anda sinirin tüm kanıma işlediğini hissettim. "Neden! Kimse gelip sana beni kurtarmanı söylemedi değil mi?!" sabırla yüzüme baktı. "Sakin ol-"
"Ne sakini!" diye haykırdım yüzüne. Kollarından kurtulmaya çalıştım. "İndir beni! İstemiyorum, sen kimsin?!" En sonunda kollarından kurtulmayı başarıp ayaklarımı yere bastığımda aramızda bayağı bir boy farkı olduğunu yeni fark ettim.
"Kendinde olmadığın için böyle konuşuyorsun. Pişman olacaksın bunu yaptığın için."
başımı kaldırıp ona baktım. "Ya sana ne! sana ne! Neden engelliyorsun ölmemi! niye her şey yeniden başa dönüyor her seferinde ya sen nerden çıktın! Neden bir anda geldin çıkardın beni? Ya ben hiç bir zaman mutlu olamayacak mıyım?"
Gözlerimden akan yaşları yeni fark ettiğimde elimin tersi ile sildim gözlerimi. Ne yapacağımı bilemeyerek gittiğimiz yönün tersine gittim konuşmasına izin vermeyerek.
Bastığım yerlere dikkat etmeden yürürken ayağımın kaymasıyla kalçamın üzerine düştüm. Dudaklarımdan kısık bir inilti çıktı. Sesli şekilde oflayıp kalkmak için bit taşa tutundum ama yine kayıp düştüğümde sinir bozukluğuyla gülmeye başladım. Arkamdan gelen gülme sesiyle oraya döndüm. Yine o gıcık çocuktu. Kafasına fırlatmak için taş aldım elime. Fakat havaya kaldırdığım elimden kaydı ve yine benim başıma düştü. Gülüşü kahkahaya dönüştü. "Geri zekalı mısın sen! Kalkmama yardım etsene!"
Gülerek yanıma geldi ve beni belimden tutup kaldırdı. Hemen ondan uzaklaşıp yüzüme gelen ıslak saçlarımı düzelttim -yada düzelttiğimi sanıyorum- Tekrar ona baktığımda konuştu. "İnat etme gel benimle , evim çok uzak değil dinlen bir duş al kuru bir şeyler giyin. sonra kimi arayacaksan ara gelsin alsın seni." duraksadım. Evet kaybedecek bir şeyim yoktu. Gitsem hiç bir şey değişmezdi. Ama ona ihtiyacım yoktu. Bir yabancının bana yardım etmesine ihtiyacım yok.
"Hayır. Sana ihtiyacım yok. Bir daha sakın karşıma çıkma gıcık çocuk. Sonuçlarına katlanırsın."
Sabrının son noktalarında gibi duruyordu. Tekrar konuştu.
"Bana bak inatçı kız-" lafını böldüm. "Karmen. adım Karmen." sesli şekilde ofladı. "Sen hiç susmaz mısın!?" sustum.
"Burada beş saatten fazla canlı kalamazsın özellikle bu kadar ıslakken." derin bi nefes verdim bıkkınlıkla. "sen laftan anlamıyor musun kardeşim? istemiyorum seninle hiç bir yere gelmiyorum!" benim gibi bıkkınlıkla ofladı. "Ne halin varsa gör yemin ediyorum hayatımda bu kadar inatçı kimseyi görmedim ben! Defol git seni düşünende kabahat."
Sinirle yüzüne baktım. Hiç bir şey demeye gerek olmadığını düşünerek arkamı döndüm ve ormanın içine doğru yürüdüm. İlk önce günlüğümü gömdüğüm yerden çıkarmam gerekiyordu. Hatırlıyorum, çok uzun yaşlı bir ağacın altına gömmüştüm. O ağacı aramaya vaktim var mıydı bilmiyorum çünkü hava kararıyordu ve benim uçuruma geri dönmem gerekiyordu. Günlüğümü sonra da almaya gelebilirdim... Sıcak bir yer bulmak istiyorum sadece ısınmak istiyorum şuanda. Bir açıklık buldum ve oraya yaklaştım. Önüme gelen dalları ittirdim ve karşımdaki büyüleyici manzaraya baktım. Atladığım uçurumun karşı kısmıydı burası. Çok, çok daha alçak ve korkutucuydu. Atladığım yere bakmak için başımı kaldırdım. Bu gerçekten büyüleyici şekilde huzur vermişti. Daha önce orda ölümü tattığım için mi yoksa sadece manzaradan mı bilmiyorum. Oturup saatlerce dalgaların sesini dinleyebilirim burada.
Derken bir şey oldu. Arkamdan bir ses geldi, normal olabileceğini düşündüm. Ama koskoca ormanda benden başka insan olmayacağına göre bunun bir hayvan olabileceğini anladım. Etrafa bakındım ama kendimi koruyabileceğim hiç bir şey bulamadım tabii. Hem soğuk hem korku iliklerime işlerken titrediğimi en canlı şekilde hissettim. Ses çoğalınca geri birkaç adım attım. Derin bir nefes alıp gözlerimi kapadım.
Açtığımda ise hiç beklemediğim bir görüntüyle karşılaştım. Siyah bir ayı. çığlık atmak istedim ama nefesim boğazımda takılı kaldı bir düğüm oluşturdu. Adımlarımın yine sarsaklaştığını geri kaçmaya çalışıp tökezleyerek yere düşmemle anladım. Ufak keskin bir çığlık bıraktım boşluğa.
Ensemden başlayıp başıma doğru gelen sızıyla elimi başımın arkasına atıp baktım ayı bana yaklaşırken sıcak kırmızı sıvı gözlerimi karartırken yine yüksek bir ses duydum ama bu sefer ne olduğunu kestiremeden bilincim tam anlamıyla kapandı.
Gözlerimi araladığımda bir yatakta kuru giysilerle açtım gözlerimi. Telaşla kalkıp etrafa bakındıktan sonra üzerimdeki bahtaniyeyi bir hışımla kaldırıp yataktan indim. Yere bastığım zaman gıcırdayan zeminle yüzümü buruşturdum. Minik adımlarla kapıya ilerledim ve aynı şekilde gıcırdayarak açıldı. Kafamı kapıdan uzatıp etrafa bakındım. Duyduğum adım sesleriyle tamamen çıktım sonuç olarak beni buraya taşıyıp kuru şeyler giydiren yırtıcı bir hayvan olamazdı. Yani umarım. Hayal dünyamdan çıkıp adım seslerine doğru ilerledim.
Etrafa bakınarak gidiyordum, garip tablolar vardı. Ama ilgimi çeken şey ilginç desenli duvar halısıydı. Adımlarım yavaşlayıp durdu o halıyı incelemeye dalmıştım ki yanımda gördüğüm karanlıkla çığlığı basıp geri birkaç adım attım ve arkamdaki sehpaya çarpıp üzerindekilerle birlikte sehpayı da devirdim. O tarafa dönüp baktığımda sabah gördüğüm o gıcık çocukla karşılaşınca gözlerim büyüdü. Bir sehpaya bir de gıcığa baktım. Gözlerimiz birbirinden ayırlmıyordu, güzel ela gözlerini izlerken konuştum. "Ben özür dilerim çok özür dilerim gerçekten isteyerek olmadı." panikle göz temasını kestim ve eğilip sehpayı kaldırıp yerdekileri toparladım.
"Sakin ol artık karmen, bu kadar panik olma. Sehpa sadece ve bir kaç zımbırtı."
göz devirip ağzına evkelendim ve ayağı kalktım. "Beni neden buraya getirdin? Sana istemediğimi söyledim." Göz devirdi. "Bence seni kurtardığım için teşekkür et. O ayı seni paramparça ederdi. Ayrıca o soğukta ıslak kıyafetlerle hipotermi geçirerek ölürdün."
Bu çocuğun ciddi sıkıntıları var galiba diye geçirdim içimden. AMACIM ZATEN ÖLMEKTİ! Sinirle soluyarak gözlerinin içine baktım. "Sen benim eğlence amaçlı mı o uçurumdan atladığımı mı düşünüyorsun? Benim amacım zaten ölmek gıcık çocuk." aynı sinirle bana baktı. "Ama bu gün yada benim yanımda olduğun sürece ölmeyeceksin karmen. Ve adım gıcık çocuk değil. Alaz." Bu adamın gerçekten sorunları vardı. Hem de ciddi sorunlar. "şuanda seni öldürmek istiyorum gıcık çocuk" güldü. Yanakları içine çökerken gamzelerinin ona ne kadar çok yakıştığını düşündüm. "Ölmek mi istiyorsun yoksa öldürmek mi karar ver." konuşamadım. Ciddi anlamda yüzü beni etkilemeye başlamıştı ve garip şekilde sesi de yüzü de aşırı tanıdık geliyordu. Tepkimi yada susmamı garipsemiş olacak ki yüzündeki gülümseme anlamaz bir ifadeye dönüştü. Ben hala bilinçsizce bu adamın kim olduğunu ararken tekrardan konuştu. "Bak biliyorum benden haz etmedin. Bende senden etmedim ama izin ver sana yardım edeyim bu kadar vurdum duymaz olduğuna göre senin için endişelenecek birileri yok varsa bile takmıyorsun. Burada yaşamıyorum sadece ufak bir işim var birkaç günlük. İnat etme benimle kal. Sonra seni şehir merkezine bırakırım ve her şey biter. sende kafa dinlemiş ve düşünmüş olursun." tereddütle yüzüne baktım. Yine yapabileceğim bir şey yoktu ama hemen kabul etmiş gibi görünmek istemedim. Evet yeterince güçsüz görünüyordum zaten ama olsun. Bir anlığına üzerime baktım. Gözlerim yine büyüdü giysilerimi o mu giydirmişti? "Üzerimi sen değiştirmedin dimi? bunu yapmadın." yüzüme attığı bakış pişmanlıkla gülmemek için kendini tutuyormuş gibi bir hal aldı. "İğrenç pislik sapık herif!" sinirle arkamı döndüm ve rastgele bir odaya girdim. Oturma odasıydı, rastgele bir koltuğa oturdum. Duvarları incelerken gördüğüm küçük çerceveli resim donmama neden oldu.
Bu adam oydu..
|
0% |