Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2- geçmiş

@almirakurt0

Bazen geçmiştekileri ne kadar özleseniz de korkarsınız geri dönmeye. Yüzleşmeye, düşünmeye. Ben çok korktuğum çocukluğuma ve o yabancıyla olan anılarıma geri döndüm. Gözlerim buğulanmaya başladığında beynimde onun çocukluk sesi yankılandı. 'korkma' diyordu. 'buradan çıkacağız. Ben yanındayım, Lal bana bak!' titreyen ellerimle gözlerimi sildim. Tekrar dolmasınlar diye etrafa bakındım. O çerçeveyi aklımdan silmeye odaklandım. Alaz odaya girdi ve yanıma oturdu. Yüzüne bakmamaya çalıştım. O mu değil mi emin olmadan kendimi zorlamak istemiyordum ama korkuyordum. Geçmişimden çocukluğumdan. En çokta bazı şeyleri daha yeni anladığımla yüzleşmekten.

 

Düşüncelerim Alaz'ın bana seslenmesiyle bölündü. Ağır ağır ona döndüm ve baktım. "İyi misin?" saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdım ve konuştum. "Evet sadece düşünüyordum." başını salladı. Koltukta arkasına yaslandı. Bakışları bana döndüğünde beceriksizce gülümseyip gözlerimi kaçırdım. Bende arkama yaslandım, sessizce her zamanki gibi yabancıyı yani Alazı düşündüm.

 

Tanımadığım bu çocuğun yanında oturmuş bana anlattığı okul anısını dinlerken fazlasıyla huzurluydum. O şuan burda değildi. Bu hem benim hem onun rahat olmasını sağlıyordu. Koluna sırnaşıp omzuna yasladım başımı. "yabancıı.." diye çocukça mırıldandım. "Lal?" diye cevapladı beni. "bana masal anlatır mısın?" gülümsedi yorgunca. Yanakları her zaman ki gibi içine göçtü. "gel bakalım" beni dizine yatırdı, saçlarımı parmaklarıyla taramaya başladı. "bir gün denizlerin çok çok derinlerinde yaşayan bir krallık varmış. kralın küçük kızı Ariel her zaman yer yüzünü merak eden güzel bir deniz kızıymış ve her zaman karaya çıkmak isteyen bir kızdı. ama babası onun için endişelendiği için buna asla için vermiyordu." gülümsedim hevesle. "deniz kızları gerçek mi yabancı?" güldü. "bu bir mucize olurdu." saçlarımı parçalara ayırıp bir şeyler yapmaya başladı. Bense onu dinlemeye devam ettim. "bir gün ariel bir plan yapmış ve en azından suyun yüzeyine çıkmayı planlamış. işlerde planladığı gibi olmuş. fakat yüzeye çıkmasıyla avcılardan kaçmak için geri girmesi bir olmuş." saçımın ucuna bir lastik taktı. "bunun üzerine deniz altının bir büyücüsüne gider ve ona bir çift insan bacağı vermesini ister." ofladım o çocuk halimle dudaklarımı büzüştürerek. "madem deniz kızısın bunu neden istersin ki? Deniz kızı olmak daha güzel. öyle değil mi sence de?" saçıma yandan bir bakış atarken konuştu alaz. "bilmiyorum lal onun normal hali öyle bizimde böyle bize bacaklar sıkıcı geliyorsa ona da kuyruk sıkıcı geliyor olabilir." yine anlamadığım bir cümle kurdu salak yabancı. Derken koridorun sonundan gelen tok boğuk adım sesleri ikimizinde huzurunu kaçırdı. ben yabancının dizinden kalktım hızla. oda benim saçıma yaptığı örgüyü çözdü. örgü sevmiyordu....

 

Derin bir iç çekerek bu anıdan da ayrıldığımda alazın bana baktığını gördüm. Ona döndüm. "bir şey mi oldu? sesli mi düşündüm neden bakıyorsun ?" kaşları çatıldı. "son 5 dakikadır sana ne yemek istediğini soruyorum mermaid. Beni duymuyor musun?" beş dakika sürmüş müydü cidden? o zamanki gibi çok kısa hissettirdi bana. "ha özür dilerim şey, bana fark etmez yemek ayırt etmem."

 

başını salladı ve kalkıp bir şey demeden odadan çıktı. Garip bir tip gerçekten, neden hiç bir şey söylemeden kalkıp gider ki insan en nefret ettiğim şey gerçekten ya. Ne yapacağımı bilemeyerek peşinden kalkıp yanına gittim. Alaz arkasına baktı beni hissedince. "Neden geldin?" ofladım "neden acaba ya salak çocuk." diye fısıldadım kendi kendime. Alaz ayıplar gibi bana baktı. "duydum yalnız" yapmacık bir gülümseme bıraktım. "yüzüne de söylerim salak çocuk" üzerine basarak konuştum. Oda yapay şekilde güldü ama sonra içten bir gülümsemeye dönüştü. "ne var?" dedim ona bakarak. buruk bir ses tonuyla konuştu, "tanıdığım ve çok değer verdiğim birine benziyorsun." yutkundum. "kime?" diye sordum zorla. konuşmakla konuşmamak arasında gidip geldi. ama sonrasında vazgeçti söylemekten. "boş ver, ne yemek yapalım?" o an mutfakta uğraşmayı özlediğimi fark ettim ve buz dolabına gittim ve dolapta sadece 4 şey olduğunu gördüm. domates, soğan, salça ve makarna. cidden mi yabancı hala mı makarna?

 

"salçalı makarna dışında yapabileceğimiz bir şey yok gibi görünüyor." güldü. "burada yaşamadığım için yemek yok kusura bakma." gülümsedim. "sorun yok hadi yapalım." yüzüme garip bir şekilde baktı. "sen değil ben yapacağım." ofladım. "neden?" bir tencereye su doldururken konuştu. "çünkü kendini bile taşıyamıyorsun çok sakarsın mutfağı başıma yıkmanı istemiyorum." komik şey seni. "saçmalama yardım etmek istiyorum!" güldü, "çocuk gibi inatlaşacak mısın?" sorusunu yöneltince dibine girdim ve yüzüne baktım. "evet." omuz silkti. "peki soğanları doğra sonra domatesleri" istediğim olunca gülümsedim içimdeki çocuk ruhumla kesme tahtası ve bıçak aldım. soydum doğramaya başladım. Yine ve yine salak düşüncelerime dalmışken elimde hissettiğim acıyla ufak bir çığlık attım. "AH! elim!" bana döndü hızla. ben elimi avcumun içine aldığım sırada çekti ve musluğun altına soktu. Kan midemi bulandırırken gözlerimi kapattım. "ben sana söyledim ben yapacağım diye! sakarsın işte niye inatlaşıyorsun ki!" boğazım ağrımaya başlamıştı. "alaz.. bir şey yap lütfen kan.. gitsin kan gitsin görmek istemiyorum.." gözlerimin kapalı olmasına rağmen akan bir kaç yaş çenemden akıp düştü. "sakin ol tamam, kan yok bakma sakın açma gözlerini geleceğim hemen." dediğini ve sonradan uzaklaştığını duydum. sakin ol lal.. sakin.. sakin.. kan yok.. alaz burada... yabancı burada..

 

on beş saniye kadar sonra alaz geri geldi, koluma girdi ve beni bir yere oturttu. Gözlerim hala kapalıyken elime bir şeyler sürüp sardığını hissettim. Bir süre sonra konuştu. "gözlerini açabilirsin." yavaşça gözlerimi açtım ve göz ucuyla elime baktım. Alaz elini nemli yanaklarımda gezdirip yaşları sildi. "teşekkür ederim..." dedim kısık sesle. gülümsedi. "sen sadece otur, ben halledeceğim." dudaklarımı büzdüm. "ama canım sıkılıyor.. bende bir şey yapmak istiyorum" diye sitem ettim. "ama demin olanı gördün ne yapabilirim canın yanıyor." ofladım. O da bir şeyler düşündü. "Kitap okumayı sever misin?" başımı salladım evet anlamında. "gel benimle." mutfaktan çıktı bende onu takip ettim. bir odaya girdik ve gördüklerime şok içinde baktım. tüm duvarlar kitaplıktı. "burası cennet!" diye bağırdım ve hemen kitaplıkları inceledim. hemen bir tane seçip kendimi armut koltuğa attım.

 

Ben kitabın büyüsüne öyle bir kapılmış okuyordum ki kafamı kaldırınca alazın beni izlediğini yeni fark ettim. Alaza bakmaya devam ettim konuşsun diye. "yemek hazır gelmeyi düşünüyor musun bakalım?" kitabın arasına bir şey koyup kalktım hemen. "geleyim. valla çok açım." güldü. "gel hadi" yanına gittim. mutfağa gittik ve masaya oturduk. "açıkçası yemeği yakmanı planlıyordum." göz devirdi. "tek yaşadığıma göre yemek yapmayı da biliyorumdur, merak etme zehirlenmezsin." bu sefer göz deviren taraf ben oldum. "şaka yapıyordum ciddiye almana gerek yoktu." kaşlarını çatıp bana baktı. "trip mi attın sen?" ne münasebet be!

 

"saçmalama sen kimsin de sana trip atacağım." çatalı alıp makarnaya batırdım ve ağzıma attım. Sesli şekilde güldü ve oda yemeğe başladı.

 

daha yemeğin ortalarındaydık ki alazın telefonu çaldı. merakla ona baktım. telefonu açtı. "efendim poyraz?" karşı tarafı dinledi ve konuştu. "müsait değilim şuan olmaz gelmeyin" olduğum yerde rahatsızca kıpırdandım. arkadaşları beni burada görürse tamamen yanlış anlayabilirdi. "ya oğlum gelmeyin işte" dedi sitemle. telefon suratına kapanmış gibi kulağından çekti oflayarak.

 

"biri mi gelecek?" diye çekinerek sorduğumda başını salladı. "arkadaşlarım, ama biraz kalabalıklar..." gerginlikle yerimde kıpırdandım. "burada yaşamadığını söylemiştin" başını salladı. "evet genelde kafa dağıtmaya gelirim, ormanın girişinde arabamı gördülerse gelmek isterler. kızlar var kaynaşırsınız olmaz mı?" tam konuşacaktım ki kapı çaldı. Alaz yerinden kalktı kapıya gitti. bende bir şeyle uğraşıyormuş gibi görünmek için masayı toparladım. tanımadığım insanlarla aynı evde durmak istemiyordum. içeri geçtiklerini duyduğumda alaz yanıma geldi. "gel hadi merak etme gerileceğin bir ortam olmayacak mermaid" yanına yaklaştım küçük adımlarla. "ama yanlış anlayacaklar" başını yan yatırdı çocuk gibi bakarak. "bizde anladıkları gibi davranırız olmaz mı?" kalp atışlarım hızlandığında başımı salladım. "peki tamam bakma şöyle" gülümsedi. "gel" onu takip ettim ve içeri geçtik. ama ortam sandığımdan daha kalabalık olunca kalp atışlarım daha da hızlandı. sayabildiğim kadarıyla

 

alaz ve ben dışında dokuz kişi vardı. ne gerek vardı ki bu kadar arkadaşa çok saçma... "ooo alaz misafirim var deseydin gelmezdik kanka söylesedin keşke" dedi uzun boylu kumral olan çocuk. "saçmalama istersen mehmet" diye tersledi sarışın yeşil gözlü çocuk. yeşil gözlü çocuğun yanındaki sarışın mavi gözlü çocuk konuştu. "ne olacak oğlum dağ evi yani kızda alazın kıyafetlerini giyiyo-" gözlerim büyüdüğü sırada sarışın yüzü daha çocuksu olan kız konuştu. "ay yeter! bizde alazın kıyafetlerini giydik ama biz alaz ile sevgili değiliz. hem onlar olsa bile sizi ilgilendirmez." ayağı kalktı ve bana yaklaştı. "selam, gizem ben onların kusuruna bakma lütfen." gülümsemeye çalıştım. "sorun yok, karmen bende. memnun oldum." kaşları havalandı. "ismin çok güzel anlamı ney?" gülümseyerek cevapladım. "soyluluk ve kırmızıyı andıran" diye mırıldandım. gülümsedi ve öbür kızın yanına geri oturdu. alaz ise beni yanına çekip oturttu.

 

gecenin geri kalanında hepsiyle tanıştık.

 

poyraz, rüzgar, mert, tarık, emre, mehmet, efe, gizem ve melis..

 

hepsi de çok sıcak kanlıydı. Melis dışında, benden rahatsız oluyormuş gibiydik hiç diyalog kurmadık. ismini bile abisi Mehmet söyledi. Bizi sevgili sanıyorlardı açık açık. ne ben ne alaz sesimizi çıkarmadık. gecenin ilerleyen saatlerinde başım ağrımaya başlayınca alazın omzuna doğru yatırdım bilinçsizce. kolunu omzuma doladı ve beni göğsüne doğru yatırdı. gülümsedim ister istemez. Melisin gözlerini üzerimde hissedince ona doğru baktım ve göz göze geldiğimizde gözündeki kıskançlığı hissettim. Alaz ile ilgileniyor muydu? rahatsız olduğumu belli eden bir bakış attıktan sonra gözlerimi kapattım.

 

uyandığımda yine alaz tarafından kucaklanmış taşınıyordum. başımı kaldırıp alaza baktım. "gittiler mi?" bana baktı. "evet yeni çıktılar" başımı salladım ve beni yatağıma bıraktığında gülümsedim. "teşekkür ederim" gülümsedi bana karşılık olarak. "iyi alıştın kucağımda taşınmaya." göz devirdim. "defol git şuradan pis herif" dudaklarına hayali bir fermuar çekti. "gidiyorum. iyi geceler tatlı rüyalar mermaid"

 

"sana da iyi geceler ve tatlı rüyalar. beni gör rüyanda" dedim gıcıklık vererek. güldü ve çıktı odadan. öküz! odun! insan bir şey der dimi yabancı? başımı yastığa koydum ve uykuya daldım yeniden.

 

ama gece rahatsızlıkla açtım gözlerimi. nefes nefeseydim ve ağzım kurumuştu. hızla yataktan kalktım ve nefes almakta zorlandığım için odanın penceresine yöneldim. boğazımın yanması gözlerimi doldururken kapıyı açıp odadan çıktım ve mutfağa yöneldim. bir bardak su aldım ve büyük yudumlarla içtim. deli gibi çırpınan kalbimi tuttum ve derin rahatlamış nefesler verdim. o da neydi öyle gerçekten öleceğim sanmıştım. yavaşça bardağı tezgaha bıraktım. geri bir adım attığım sırada bir çift kol bedenimi sardı ağzımı kapattı. Eve boğuk bir çığlık bıraktım.

 

 

"Alaz!"

 

siktir neler oluyordu?!

 

Loading...
0%