Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm: Yakıcı Güneş

@almorass

3. Bölüm: Yakıcı Güneş

 

     

Sabah olmuştu. Avcı saat geç olduğu kendi evime gitmeme izin vermemişti bende kabul etmiştim. Kafam çok karışık olduğu için kendi evime gitmeye bile üşenmiştim. Konuşmamızdan sonra daha fazla dayanamamış, Avcının gösterdiği odada uyumuştum. Şuan da sabah saat 7 civarıydı. Tavanı izliyordum. Dün gördüğüm şifreli kapılar dikkatimi çok çekmişti. Bugün onları açmaya çalışacaktım. Hala tavana bakmaya devam edersem psikolojimin yok olacağını biliyordum. Yatakta oturur pozisyona geldiğimde öndümdeki aynadan kendime bakmaya başlamıştım ki bir şey fark ettim. Üstümde sadece iç

çamaşırlarım vardı! Dün üstümü çıkardığımı hatırlamıyordum. Umarım Avcı çıkarmamıştır diye düşünüyordum ki kapı açıldı. Ne yapacağımı bilemeden donakaldım. Hemen yorganı üstüme doğru çektim. Ama geç kaldığımı hissediyordum. Avcı sanki bana bakmamaya çalışıyordu ama yutkunduğunu duymuştum.

“Pardon.”

“Keşke önce seslenseydin Karanlığın Savaşçısı.” Kaşlarını hayırdır der gibi havalandı.

“Demek bana artık Karanlığın Savaşçısı diyorsun ha Güneşin Kızı.” Yavaş adımlarla yanıma gelip yatağa oturdu.

“Sen karanlığın ırkı değil miydin öyle bir şey saçmalamıştın sanki.” Bu sefer kaşları öfkeyle çatıldı. Üstüme eğildiğinde yutkunmam gerekti.

“Sen benim yanımda bir hiçsin Güneşten gelen.” Elimi göğüsüne bastırıp onu ittirdim. Ayağa kalkacağımda üstümde bir şey olmadığını hatırladım. Ama hep sorunları çözen taraf olmuşumdur o yüzden tek hareketle Avcının üstündeki sweatshirti çıkardım. Avcı daha ne olduğunu anlamadan üstüme geçirmiştim bile. Sweatshirt uzun olduğu için heryerimi kapatmıştı.

“Ne oldu niye öyle bakıyorsun Avcı?”

“Söylesen sana kıyafet getirdim.” Odadan usulca çıktı. Ağızım açık kaldı resmen, trip mi atıyordu?

 

Tuvalete girip elimi yüzümü yıkadım. Saçım biraz da olsa kabarmıştı. Çantamda her zaman taşıdığım saç spreyim vardı. Kabarıklığı alırdı. Odama geri yürümeye başladım. Gözlerim odanın her köşesinde gezdirdim ama çantam burada değildi. Usulca en alt kata inmeye başladım. Her zaman sabah sporumu yapardım ama burda böyle bir imkanım yoktu o yüzden de merdivenden iniyordum.

 

Çantamı bulmaya çalışırken biraz da evi gezmiş bulundum. Heryer gelişmiş teknolojik aletlerle dolduydu. Bu ev resmen saraya benziyordu. Avcı beni bulmadan çantamı bulmam gerekiyordu. Merdivenlere doğru yürümeye başladım. Kulağıma bir ses geldi. Yan koridordan geliyordu. Hafifçe kafamı uzattığımda bunun Avcı olduğunu gördüm.

“Evet Kaptan kızı aldım. Merak etmeyin gerekeni yapacağım.”

Burda neler oluyordu? Bana ne yapacaktı. Artık emindim o normal biri değildi. Normal bir insan koşarak merdivenleri çıkıp ordan uzaklaşırdı değil mi? Ama ben koşarak Avcının elinden telefonu aldım. Galiba şok olmuştu.

“Naber Avcı? Ah, yada yalancıların kralı mı demeliyim?”

“O telefonu hemen bana ver Yankı!” Elini beline atıp silahını çıkarmıştı. Nutkum tutulmuştu. Hayır vurulmaktan korktuğum için değil çokça vurulmuştum. Asıl şok olduğum sırları kadar beni önemsememesiydi.

“Vermezsem nolur? Vurur musun beni öldürür müsün beni?” Çenesi seğiriyordu. Kafasını hafif yatırmış anlayamadığım duygularla bana bakıyordu.

“Seni bir daha uyarmayacağım kadın.”

Bende kafamı hafif yana yatırarak üzgünce ona bakmaya başladım. Bir anda o üzgün ifademden çıkıp sertçe Avcıya bakmaya başladım.

“Avcı dikkat et savaşını kabul etme ihtimalim var.” Onun dikkatini dağıtmam gerekiyordu hemen yanımda duran vazoyu yukarı attım. Kafasını yukarı kaldırmıştı şaşkındı. Bu davranışını fırsata çevirip silahı tuttuğu eline tekme attım. Silah yere düşmüştü hemen belimden çıkardığım silahı kafasına doğrulttum.

“Beni mal yerine koyana mal muamelesi yapmam direkt mal gibi hissettiririm. Şimdi burdan çıkıp gideceğim eğer bir şey yapmaya kalkışırsan hayatından olursun.”

Gözlerinin içinde pek de tedirginlik yoktu buda şuan beni durduracak birinin evde olmasıydı büyük ihtimalle.

“Yankı, Yardım et!”

Allah kahretsin! Bu Umutun sesiydi.

“Ver bakalım o silahı ve telefonu.” Avcının yüzünde alaycı bir tavır vardı.

“ Zaaflarının olması ne üzücü.”

“Zaaflar da ölür Avcı.”

Gözümü kapatıp bu andan çıkmak istedim. Zaaflarıma yenik düşmek istemiyordum ayrıca kaybetmek de istemiyordum. Hızlı düşünmem lazımdı. Gözümü hemen açtım ve yanımda duran tek kalan vazoyu havaya atıp silahla vazoyu vurdum. Vazo havada parçalanmıştı. Kırık parçaları Avcının üstüne düşmüştü. Birkaç küfür sıraladığını duydum. Koşarak oradan uzaklaştım. Umutu bulmam gerekiyordu.

“Umut! Nerdesin?”

“Yankı burdayım!”

Sesi üst kattan geliyordu hemen üst kata çıktım kapısı açık olan bir odaya girmem ne kadar doğruydu bilmiyordum. Silahımın tetiğini çekerek odaya girdiğimde 2 adamın karşımda durduğunu gördüm saniyesinde ikisini de kafasından vurdum.

“Yankı çok korkuyorum bunlar kim? Burası kimin evi.”

“Şimdi değil Umut daha sonra anlatacağım söz.”

Hemen Umutu çözmeye başladım.

“İtiraf edeyim çok havalıydın Güneşin kızı.”

Derin bir nefes aldım. Neden peşimi bırakmıyordu ki? Saçımdan tutarak beni duvara çarptı. Gülmeye başladım.

“Neden gülüyorsun?”

“Ah Avcı ah beni hiç tanımamışsın be güzelim.”

Sinirle ona bakmaya başladım.

“Siktir git.”

“Yoo gitmiyorum Güneşin kızı.”

Bacak arasına sert bir tekme yiyip yere düştü. Arkamdan birkaç adam gelip bana bir şey koklatmaya çalıştı nefesimi tuttum. Sanki bayılmışım gibi yapıp yere yığıldım. Bu taktiği de herkes yiyordu be!

“Yankı iyi misin Yankı! Ona ne yaptınız!?”

Adamlardan biri üstüme eğilip telefonu almaya çalıştığında kalkıp yere yapıştırdım belindeki silahı alıp onu bacağından vurdum. Avcı ve bir diğer adam namlumun hedefindeydi.

“Sağlam çıktın prenses”

Bana sadece Umut prenses derdi ve bundan iğrenirdim. Avcının ağzından çıkınca da iğreniyordum ama bunu belli etmeme gerek yoktu. Son hatırladığım şey Umutun bana birşeyler demeye çalışmasıydı sonrası ise kafama aldığım bir acıyla sonsuz karanlık…

 

                                                         &

 

Kafamda büyük bir ağrı vardı. Gözümü açmaya çalıştım. Her taraf bulanıktı. Yavaş yavaş netleşmeye başladı. Etrafı incelemeye başladım. Odada sadece bir tane masa ve sandalye vardı. Kollarımı oynatmaya çalıştım ama birşeye bağlı gibiydi. Yok artık! Beni yatağa kelepçelemişleri, benden bu kadar korkuyor olamazlardı değil mi? Yaşadıklarımı düşünürken kapım açıldı giren Avcıydı. Gülümseyerek ona bakmaya başladım.

“Planlarımda senin canını yakmak yoktu özür dilerim güzelim.”

“Planlarının arasında telefonunu alacağım vardı ama değil mi? Umutu bir saniyede getirecek halin yok ya.”

“Ya Umut her zaman burdaysa?” Sinirlerimle oynuyordu. Çırpınmaya başlamıştım. Benimle oyun oynayamazdı.

“Tamam sakin ol kraliçe”

Gözümü kapatmıştım. Ağlayan biri hiç olmamışımdır ama gözlerim dolmuştu nedense. Bedenim bir şeyler biliyor gibiydi sanki o yüzden ağlamak istiyordu. Gözümden yaş akacak gibi olduğunda sinirlerim iyice bozuldu. Gözümü silmem gerekiyordu. Daha da çırpınmaya başladım.

“Çöz beni!” Tüm gücümle bağırdığımda yutkunduğunu hissetmiştim.

“Gözlerin mi doldu senin?”

“Hayır”

“Tamam çözeceğim ama sakin olacaksın.” Kafamı salladığımda cebinden bir anahtar çıkarıp beni çözdü. Çözerken fazla yakınıma girmişti. Eskisi gibi ne heyecanlanıyor ne de kalbim çarpıyordu. Belki minik bir hoşlantı bilmiyordum. Ah söylememiş miydim ben herkesten kolayca hoşlanır ama 2 güne geçerdi yani sadece etkileniyordum.

“Avcı Bey o kadar güzel miyim?”

“Güzelsin.” Sanki söylememesi gereken birşeyi söylemiş gibi öksürerek benden uzaklaştı.

“Burdan çıkışın yok Yankı, kapılar kitli.” Göz kırpıp çıkmıştı. Ne yani beni hapis mi etmişti? Hızlıca ayağa kalktım. Başım dönmeye başladı. Birden yere yığıldım ve kusmaya başladım. Hayır kan kusuyordum! Ayağa kalkmaya çalıştım elimin tersiyle ağzımdaki kanı sildim. Bu lanet yerde tuvalet bile yoktu! Etrafta gözlerimi gezdirmeye başlayınca çantamı gördüm. Sırıtmaya başladım çünkü telefonum çantamdaydı. Tabii ki çantamı karıştırmışlardı ama hangi akıllı bir pedin içinde telefon olabileceğini düşünür ki? Çantamı alıp telefonumu çıkardım. Polisi aradım.

“Alo polis mi?”

“Evet buyrun?”

“Tanımadığım adamlar beni bir yere kapattı lütfen yardım edin.”

Konumu verip kapatmıştım. Geleceklerini söylemişlerdi. Aleyna’ya mesaj atmıştım. Yardım edebilirdi. İşimi bitirip tekrar telefonu sakladım. Odayı biraz daha incelemeye başladım. Masanın köşeleri bile sivri değildi. Cam desen o da yoktu heryer duvardı. Bodrum katında olabileceğini düşündüm. Avcının sarayında bodrum katında sadece arabalar vardı. Saray diyorum çünkü çok büyüktü! Ya kameralar bu tarafı çekmiyordu yada ben başka bir evdeydim. Umutun durumu umarım benim durumundan daha iyidir…

 

Kaç saattir duvarlarla bakışıyordum bilmiyorum. Odanın duvarlarına bile bakmıştım. Arkası dolu mu boş mu yoksa duvarlar kartonpiyer mi. Galiba kafayı yemiştim. Sonunda kapı açılmıştı. Sanırım giren Avcının çalışanlarından biriydi. Benim saçımdan kat kat daha sarı olan saçları beline kadar uzanıyordu. Hafif dalgalı saçları çok güzel bir görüntü oluşturuyordu. Saçlarının rengi mavi gözleriyle daha da uyumluydu. Dudaklarının rengi doğal mıdır bilmem ama pembeliği çok güzeldi. Fiziği desen o da süperdi.

“Beni incelemeniz bittiyse yemeğinizi getirdim.”

“Adın ne senin?”

“Yade”

“Kimsin sen?” Alaycı gülüşüne gıcık olmuştum.

“Avcının sevgilisiyim ya sen? Ah dur sen söylemeden ben söyleyeyim zavallının tekisin.” O sarı saçlarını koparmak istedim ama kendime hakim oldum.

“Avcının sevgilisi bir hizmetçi mi?” Ayağa kalkıp yanına yürüdüm ve tam karşısında durdum. Boyu gerçekten kısaydı. En fazla 1.65’di. Aramızda 15 cm vardı. Avcıyla ise muhtemelen 35 cm vardı. Bu minyatür kızı sevmiyordu değil mi?

“Avcı sadece bana güveniyor o yüzden senin odana beni yolladı. Diğer hizmetçileri dövebilirmişsin ama bana gücün yetmezmiş”

Boyu kısa olduğu için biraz eğilmem gerekti. Elimle çenesini havaya kaldırdım.

“Ne dersin deneyelim mi?”

“Şimdi değil şu yemeğini ye sonra bakarız. Bir güçsüzle dövüşmek istemem.” Son sözleri bunlar oldu ve çıkıp gitti. Sinirlerimi tabii ki bozmuştu! Avcı bana o kadar güzel söz söylemişti cidden o sözleri söylerken sevgilisi mi vardı? Değişik.

 

Muhtemelen yarım saattir şu yemeği yiyip yememe arasında gidip geliyorum. Ama daha fazla dirençimi kaybetmemek için yemeye karar verdim. Sorun şu ki çatal bıçak bile yoktu! Bari kaşık olsaydı sanki yeri kazacağım. Denerdim belki…

 

Yemeği bir şekilde yemiştim. Ama artık çok sıkılmıştım. Çantamdan kitabımı çıkarıp onu okumaya başladım. Başka yapabileceğim bir şey yoktu. Aklıma bir şey geldi. Ben polisleri aramıştım! Kaç saat geçti bilmiyorum ama gelmeleri gerekirdi. Bir dakika ben adres vermiştim ama nerde olduğumu bilmiyorum ki nerenin adresini veriyorum! Gerçekten kendimi salak gibi hissettim.

 

Akşama kadar kitap okumuştum. Odamın kapısı bir kere bile açılmamıştı. Kitabım da bitmişti. Yapacak hiçbir şeyim kalmamıştı ilk kez kendimi bu kadar çaresiz hissediyordum. Saat 8’i geçiyordu. Ama ne akşam yemeği gelmişti nede biri. Sorun şu ki sabahtan beri su içmiyordum. Çünkü suyum yoktu! Tuvaletimi daha fazla ne kadar tutabilirdim bilmiyorum. En iyisi uyumaktı. Umarım sabaha kadar uyurum…

 

1 gün sonra

 

Sadece kahvaltı yapmıştım. Hizmetçi bu sefer Yade değildi. Artık idrar kesem patlayacaktı. Ne yapacaktım bilmiyorum.

 

 

2. Gün

 

Yine sadece kahvaltı ve uyku.

 

3. Gün

 

Tuvalete bile gidemiyordum. 3 gündür bu lanet yerde tıkılıp kalmıştım

 

1 hafta sonra

 

Bir kere de olsa tuvalete gitmeme izin vermişleri. Kaç gündür sadece kahvaltı yapıyor başka bir şey yemiyordum. Gücüm iyice tükenmişti. Avcının da istediği buydu zaten. Ama ona istediğini vermeyecektim. Bu yerden çıkmak için çalışanları kullanmam gerekecekti. Tahminen birkaç saat sonra kahvaltı için geleceklerdi.

 

Ne kadardır bekliyorum bilmiyorum ama sonunda bir erkek gelmişti. Belinde silaha benzer bir şey yoktu ama sonuç olarak kapıyı anahtarla açmıştı ve o anahtar cebindeydi. Hemen role bürünüp ağlamaklı bir sesle konuştum.

“Şu halime bakın artık dayanamıyorum.” Yalan değildi ama asla böyle şikayet etmezdim.

“Yapabileceğim bir şey yok. Patronun kesin emri bu.” Koşarak adama sarıldım planım onu bayıltmaktı. Çok şaşırmıştı. Ama sarılışıma karşılık vermişti. Ben kimseye acımazdım eğer acırsam onlarda bana acırdı. Adamın boynuna sert bir şekilde vurmuştum ve bayılmıştı. Cebindeki anahtarı alıp masaya bıraktım. Önce getirdiği yemekleri yesem sorun olmazdı herhalde. Ne de olsa enerji lazım. Kendi kendime kıkırdamam çok ironikti.

 

Yemeğim bittikten sonra planlarımı uygulamaya geçtim. Hala adam uyanmamıştı. Nabzını da kontrol etmiştim yani ölmemişti. Masanın üzerindeki anahtarı alıp kapıya yöneldim. Dışarıdan bir ses gelmiyordu. Çantamı da sırtıma taktım. Kapıyı açıp üstüme geri kitledim. Etrafta hiç hareketlilik yoktu. Bu kısımda hiç kamera yoktu ama bu diğer kısımlarda da kamera olmayacağı anlamına gelmiyordu. Telefonumu çıkarıp evin kameralarına erişmeye çalıştım. Fakat çok güçlü bir güvenlik sistemiyle korunuyordu. Tek yapabildiğim kameraları devre dışı bırakabilmekti. Eğer Aleyna mesajım üzerine buraya geldiyse yakalanma oranı yüksekti. Ya Umut onu da mı odaya kitlemişlerdi. Şuan tek önceliğim kendimdi. Eğer kendim çıkabilirsem onları kurtarmak benim için bebek oyuncağı olurdu. Duvara yaslanarak emin adımlarla ilerledim. Bu sessizlik pek hayra alamet değildi. Evet tahminlerim doğru çıkmıştı. Bodrum katındaydım. Burası çok boş bir yerdi. Merdivenlere yönelip en üst kata çıkmayı düşündüm. Arkamdan birkaç ses duydum. Yalan değil irkildim.

“Ahmet nerde? Niye hala gelmedi. En son o kızın odasına girmişti.”

“Kızda fena değil dostum.” Göz devirip yoluma devam ettim. Demek ki o adamın adı Ahmetti. En üst kata çıkana kadar durmadım çünkü hiçbir katta işime yarayacak bir şey yoktu. Üst kata geldiğimde çıktığım 2 kattan daha fazla teknolojik aletler vardı. Ve karşımdaki odanın kapısı aralıktı. Belki de bu tuzaktı bilemezdim. Ama merakıma yenik düşüp bakmaya karar verdim. Sessiz adımlarla odaya yaklaştım. Odada birileri var gibiydi hafifçe kafamı uzattığımdı afalladım. Avcı ve Yade öpüşüyorlardı! Herşeyi görmeyi beklerdim ama bunları görmeyi değil. Avcı sanki bodrum katında bir kızı hapsetmemiş ve sanki o kıza aşıkmış gibi davranmamış gibi Yadeyi öpüyordu ve gayet mutlu görünüyordu. Yutkunarak geri çekildim. Telefonumu tekrar çıkartıp birkaç fotoğraflarını çektim. Ordan hemen uzaklaşıp diğer odalara göz gezdirdim. Dikkatimi bir oda çekti. Anladığım kadarıyla şifreyle açılıyordu. Avcının ve Yadenin beni görmesi an meselesiydi. Ama ben Yankıysam bu kapıyı açmadan burdan gitmezdim. Telefonumu çıkarıp şifreyi çözmeye çalıştım. Burada o kadar güçlü bir güvenlik sistemi vardı ki bir türlü kıramıyordum! Aklıma başka bir şey gelmiyordu. En sonunda şifreyi sallama kararı aldım. 1234, yok bu olmadı. 4321, bu da olmadı.

 

10 dakikadır her türlü rakamı deniyordum denemediğim tek kendi doğum tarihim vardı. Onu da denemeyecektim herhalde. Yada denemekten bir zarar gelmezdi. 04052002 numaraları girdim ve tuşa bastım. Yok artık! Şifre benim doğum tarihim miydi? İtiraf edeyim bu beni afallatmıştı. İçeride boy boy televizyon ve bilgisayarlar vardı. Bunlar normal şeylere benzemiyorlardı. Çok gelişmiş teknolojiye sahiplerdi. Bir sürü dosya da vardı. Kitaplığa doğru yürüyüp bir dosya aldım. İlk sayfasını açtım.

“Yankı Kazel”

Bu benimle ilgili bir dosyaydı gözlerim büyümüştü. Birkaç dosyaya daha baktım. Hepsinin ilk sayfasında kendi adım yazıyordu. Bilgisayara doğru yürüyüp bilgisayardaki dosyalara da baktım orda da kendi adım yazıyordu! Dosyalardan birini okumaya başladım.

“Irk: Güneşten Gelen

Yetenekleri: Zi-

 

 

Loading...
0%