Yetenekler: Zi-
“Vay, vayy. Görmeyeli baya küçülmüşsün.” Olduğum yere çakılmıştım. Yakalanmıştım! Hafifce arkama dönüp kalçamı masaya yasladım. Yadenin yüzünü incelemeye başladım.
“Aa, naber Yadecim. Bende seni özlemişim.” Sinsice gülmeye başlayınca sinirlerim bozulmuştu. “Acaba burda olduğunu Avcıya söylesem o da sana ‘bende seni özlemişim’ der mi?” Belli etmemeye çalışsam da eminim ki tedirgin olduğumu görebiliyordu. Sakince Yadenin yanına gittim. Hafifçe koluna vurarak kapıdan geçtim. “İstediğin her şeyi söyleyebilirsin Yadecim. Kimseden korkmuyorum.” Son cümlemi soğuk bir sesle söylemiştim. Sesim çok soğuk çıkmıştı. Yade tek kaşını kaldırmış bana bakıyordu. Onu ve merakımı arkamda bırakarak merdivenlerden inmeye başladım.
Her karşılaştığım çalışan bana garipçe bakıyordu. Avcının beni saldıklarını düşünüyorlardı sanırım. Garip olan ise Avcının hala karşıma çıkmamasıydı. Belki de haberi vardı fakat bilmiyormuş gibi davranıyordu. Sakince çıkışı bulmaya çalışıyordum. İtiraf edeyim ev o kadar genişti ki çıkışı bulamıyordum. Bu Avcının tüm evleri neden bu kadar genişti. Ben diyorum işte kara para aklıyor diye kısa zamanda Avcıyı polise şikayet etmem gerekiyordu. Daha fazla dayanamadım ve bir çalışanın yanına gittim.
“Pardon, acaba çıkış ne tarafta?” önümdeki adam tedirgin gözlerle bana bakıyordu. “Duyuyor musunuz acaba?” Çalışan arkama bakarak hafif kafasını eğerek selam verdi ve ortadan kayboldu.
“Sadece bana bu kadar kaba davranıyorsun sanırım Güneşin Kızı.” Bende diyorum nerde kaldı! Arkama döndüm. Tatlı olduğunu düşündüğüm bir gülümsemeyle Avcıya bakmaya başladım. “Nasılsın Avcı görmeyeli baya uzamışsın.” yüzüme ne alaka der gibi bakıyordu. Bunu fırsat bilerek koşmaya başladım. Arkamdan koştuğunu duyuyordum. “Bu evi benden daha iyi bilemezsin değil mi Y?” Allah’ım ne garip sesleniyordu bana, Y ne alakaydı şimdi? Birkaç dakikadır koşuyorduk ve ne ben ne de o yorulmuştu. Tek sorun benim hala çıkışı bulamamamdı. Sağa dönüp bir koridora daha girdim. Kolumu bir el tuttu. Kafamı çevirdiğimde Avcı olduğunu gördüm. Başka kim olabilirdi sanki?
“Ne zamana kadar benden kaçacaksın Yankı?” “Senden kaçmıyorum! Bu saçma sapan beni tıktığın evden kaçıyorum.” “Şunu bil ki sen asla salmayacağım Yankı.” Kolumu tutup beni sürüklemeye çalışıyordu. Bir süre dayanırdım ama gerçekten güçlüydü. “Bırak kolumu!” “Sanki ben bilmiyorum kolunu bırakırsam kaçacağını.” Cebinden bir iğne çıkardı. Sanırım beni bayıltmak içindi. Tam iğneyi tenime batıracaktı ki arkamdan bir ses yükseldi.
“O kızı hemen bırakıyorsun Avcı.” Arkama döndüğümde herkesi görmeyi beklerdim fakat onu asla. Aleyna buraya gelmişti. Gözündeki o keskin bakışları burdan bile görebiliyordum. Mavi gözleri hafif dalgalı açık kahverengi saçlarıyla çok uyumlu görünüyorlardı. Tüm vücudunu kaplayan siyah tulum, sıkılığından dolayı vücut hatlarını belli ediyordu. Üstündeki tulum resmen savaşçıların tulumuna benziyordu. Gözlerim ellerine doğru kaydı. Elinde bir silah vardı ve namlusu Avcının üzerindeydi. Silahları çok iyi kullanırdı. İstediği kadar uzak olsun hedefinden şaşmazdı. Gözlerim şaşkınca Aleynaya bakıyordu. Evet onu ben çağırmıştım fakat bu kadar ciddi olacağını beklemiyordum.
“Seni.” duraksadı “ burada beklemiyordum.” sanki tanışıyorlardı. Evet okulda da tanışmışlardı fakat bu onun gibi değildi. Geçmişten tanışıyorlardı. Ben düşüncelere boğulmuş şekilde beklerken Avcı birden beni tüm gücüyle itti. Bunu beklemediğim için son hız dizlerimin üstüne düştüm. O an silah sesi patlamıştı. Arkamda duran Avcının birkaç acı dolu seslerini duydum. Aleyna yanıma gelip beni kaldırdı.
“Çabuk ol, burdan gidiyoruz.” hızlı adımlarla gidiyorduk. Avcıya bakmaya bile fırsatım olmamıştı. “Onu neden vurdun?” “Seni düşürdü. Hemde dizlerinin üstüne.” Aleynanın dizlerinin üstüne düşmesiyle ilgili sorunları vardı. Asil biriydi yani. “Onu tanıyorsun değil mi? Nerden tanıştınız?” “Kafamı ütüleme Yankı, sus. “ kapıdan çıkmıştık. Kapı aslında yakın bir yerdeydi ben bulamamıştım. Birden yürümeyi bıraktım olduğum yerde dikilmeye başladım. “Yürüsene Yankı, ne dikiliyorsun orada?” Yutkundum. “Aleyna, sen burayı zaten biliyordun değil mi? Kaç kere geldin buraya söylesene. Bana deme ‘nerden girdiysem oradan çıkarım’ diye. Biliyorum buraya önceden geldin değil mi?” Aleyna gözlerini kaçırıyordu benden. Pis kokular vardı burada. “Sonra konuşuruz Yankı şimdi gitmemiz lazım.” yerimden kıpırdamadığımı görünce sinirlendiğini hissetmiştim. “Yankı hadi!” öyle bir bağırmıştı ki hareket etmek zorunda kaldım. Aleyna arabasıyla gelmişti. Arabasına doğru ilerledik.
“Olduğunuz yerde kalın!” hızlıca arkama döndüm. 6 kişi arkamızda durmuş bize silah çekiyorlardı. En önlerinde duran adamı çok kez Avcının yanında görmüştüm. Sağ kolu olduğunu düşünüyordum. Aleynaya baktığımda Avcının sağ kolu olan adama silah çektiğini gördüm. 6 kişi aralarında mimik hareketleri yaparak anlaştı. İçlerinden ikisi Aleynanın yanına geldi. Aleynanın kafasına silahı doğrulttular. Nutkum tutulmuştu.
“Sevgili Yankı, eğer gelmezsen o çok değerli arkadaşın ölür.” hızlıca plan kuran beynim yine mantıklı olan bir plan kurmuştu. Planın gerçekleşmesi için Aleynanında o mükemmel beynini kullanması gerekiyordu tabii ki.
“Şey diyeceğim, bir dahakine silahı bize doğrultmadan önce haber ver.” önümdeki adam hiç birşey anlamamıştı ama cümlenin içinde silahı ver demiştim. Aleyna bunu anlamıştı elindeki silahı yere hızlı bir şekilde atmıştı. Aleynanın arabası hemen yanımızdaydı silahı ayağımla arabanın altına ittim. Silah arabanın diğer tarafına geçmişti. Koşarak arabanın arkasına geçtim. Silahı aldığım gibi tetiği çektim. Eğildiğim yerden kalkıp Aleynaya silah çeken ilk adamı vurdum. Aleyna kendisini tutan diğer adamı da bayıltmış ve yanıma koşmuştu. Normal şartlarda bunları yaparken vurulurduk fakat ihtiyar sayesinde çok iyi eğitimler almıştık.
“Bana da silah lazım Yankı. Etrafımızı sardılar.” Arabanın altından adamların ayaklarına baktım hepsi farklı yerde tetikteydiler. Yanımıza gelemiyorlardı çünkü silahım vardı.
“Sen bu silahı al.” silahı Aleynanın eline tutuşturdum. “Ben hızlıca gidip yerdeki silahları alacağım beni koru.” Silahı ona vermemin nedeni çok iyi kullanmasıydı. Ben ise çok esnek ve hızlıydım. Hızlıca silahı alıp gelebilirdim.
“Tamam ama dikkatli ol.” kafamla onayladım. Son kez arabanın altından ayaklara baktım. Kafama adamların diziliş şekillerini düşündüm. Aleynaya kafamla onay verdim koşarak yere yattım. Yer zaten kaygan olduğu için yatar pozisyonda çok rahat kayıyordum. Ayaklarımı uzatabildiğim kadar uzattım. Ayağıma denk gelen birkaç silahı arabanın altına doğru ittim. Adamlar bunu beklemiyordu. Normal biri silahları eliyle alırdı fakat ben yerde kayarak ayağımla almıştım. Koşarak arabanın arka kısmına koştum. Silahlar hiç susmuyordu fakat bu sefer silah sesi çok yakınımdan geçmişti. Koluma bir acı saplanmıştı. Bunu umursamayarak arabanın altına geçtim.
“Yankı! Vurulmuşsun, iyi misin?” elimi kolumdan çektim gereğinden fazla kanıyordu. Kolumdan vurulmak en kolay şeydi. Acısını hissetmiyordum ama kan kaybından bayılma ihtimalim vardı.
“Bayılma ihtimalim var burdan çabuk çıkmalıyız.” Aleyna ne yapacağını bilmiyordu çaresizlikle kafasını olmaz dercesine salladı.
“Bunu yapmak zorundayım umarım beni affedersin.” yüzünde acı bir gülümseme belirdi ve beni arkama doğru itti. Şok olmuştum hiç birşey yapamamıştım. Havada süzülüyordum. Bir kayaya çarpıp ölür müydüm bilmiyorum. Aleyna uçurumun başından bana bakıyordu. Ben ise 2 saniye sonra yere çakılmak üzereydim.
Yere çakılmayı beklerken suyun içinde bulmuştum kendimi. Bulunduğumuz yer çok yüksek bir yerdeydi bu yüzden çok hızlı bir şeklide dibe batmıştım. Tüm gücümü kullanıp yüzeye çıkmaya çalıştım. Kolum tuzlu suyla berber yanmaya başlamıştı. En azından tuz sayesinde yara çabuk kapanırdı. Fakat acı arttığı için çıkmak çok zor oluyordu. Kara görünmüştü. Tekrar tüm gücümü kullanıp denizin yüzeyine çıktım. Kafamı, düştüğüm yere kaldırdım. Hiçbir şey görünmüyordu. Ayrıca silah sesleri de gelmiyordu. Aleynanın davranışını kabullenemiyordum. Evet, belki başkası için mükemmel bir şeydi fakat insanların benim için kendi hayatlarından vaz geçmelerinden hoşlanmıyordum. Hem de bunu Aleyna yapmıştı. Biz, iki düşman iken nasıl bu kadar fedakar olabilmiştik?
Son bir saatte yaşadıklarımı aklım almıyordu. Sorun şu ki yerimden bile kıpırdayamıyordum. Kolumun kanaması durmamış ve acısı dinmemişti. Eğer daha fazla durursam bayılma riskim yüksekti. Denize son kez baktım. Hırçın dalgası denizle bütünleşmişti. Manzarayı arkamda bırakıp yukarı çıkmak için yollar arıyordum. Kulağıma gelen ani sesle irkilmiştim. Arkama döndüğümde bir teknenin yanımda durduğunu gördüm.
“Selamlar! Gelmeyecek misin ışığın güzeli?” bana seslenen adama bakıyordum. Burnu dudakları elmacık kemiği o kadar güzel olmasa da yüzüyle bütünleşmiş ve harika bir görüntü sunuyordu. Denizle bütünleşmiş mavimsi yeşil gözleri vardı. Teni çok beyaz değildi ama hafif beyazdı. Dalgalı saçlarının şekli ona ayrı bir hava katıyordu. Hava o kadar sıcak olmamasına rağmen sıfır kollu bir tişört giymişti ve kasları çok belirgindi.
“Pardon ama sizi tanımıyorum. Beni tanıdığınızı da düşünmüyorum ayrıca ışığın güzeli demenizden de hoşlanmadım.” hızlıca sıraladığım cümleler adamı afallatmıştı.
“Yankı Kazel, 04.05.2002 doğumlusun. Son zamanlarda yaşadığın şeyler çok olağanüstü ve buna alışamıyorsun. Hatırlatırım vuruldun. He bide Aleyna hala esir.” itiraf etmeliyim şaşırmıştım. Daha önce hiç görmediğim biri benim yaşadığım şeyleri biliyordu.
“Tamam geliyorum. Galiba zenginsiniz yakışıklı beyefendi.” adamın yüzünde bir sırıtış yükseldi. Gülüşü içimi rahatlatıyordu. Sanki onda, bana ait bir şeyler vardı.
“Tanışıyor muyuz?” sormadan duramamıştım. Çok tanıdık bir o kadar da yabancı gibiydi.
“Belki başka bir evrende hanımefendi. Ama bu evrende olmadığı kesin.” kafamı sallamakla yetindim. Eliyle teknesine binmem için işaret veriyordu. Onu onaylayarak tekneye doğru yürüdüm. İçerisi çok moderndi. L şeklinde bir koltuk küçük bir masa vardı. Kocaman bir televizyonu da eksik etmemişti. Bazı kenarlarda yapay çiçekler duruyordu bu gemiyi çok şık yapmıştı. Dolaplardan birinin içinden ilk yardım çantası alıp geri geldi.
“Kurşun sıyırmış ama kanaman fazla dikip saracağım.” kafamla onayladım. Dikiş acısı en kolaylarından biriydi. Diktiğini bile hissetmedim. Tamam biraz yalandı.
“İçeride tanışmanı istediğim biri var.”
“Tabi kimmiş o?” içeriye kocaman gülümsemesiyle bir kız girdi. Hafif dalgalı kahverengi saçları vardı. Gözleri kahverengiydi ve onunla hiç konuşmadan bile ne kadar tatlı biri olduğunu anlayabiliyordum. Evet o kadar olağan üstü bir güzelliği yoktu fakat çok sempatikti.
“Selam, sormayı unuttum isimleriniz neydi?” çat kapı sormuş gibi oldum fakat bir türlü isimlerini öğrenememiştim.
“Bu Aras, ben ise Sena. Sende Yankı olmalısın değil mi?”
“Evet adım Yankı, sorun olmazsa neden buradayım?” ikisinin de gülüşü solmamıştı cana yakın duruyorlardı.
“Aleyna’yı kurtarmayacak mıyız?” Aras göz kırparak dümen olduğunu düşündüğüm yere ilerledi.
“Gel sana bir şey göstermem lazım.” Sena’nın peşine takıldım teknenin bir de alt katı vardı ama gizli kapı gibiydi. Sena parmağını okutarak içeri girdi. İlk önce bir sürü bilgisayar görmeyi bekledim ne de olsa Avcı’nın evinde öyle olmuştu. Fakat bu sefer bom boş bir oda bizi karşıladı. Etrafa göz gezdiriyordum. Sena da ilerlemeye devam ediyordu. Elini duvarlara sürüyordu. Sanki bir şey arıyordu. Yüzünde muzdarip bir gülümseme oluştu. İki kere duvara tıklattı ve duvar hafif öne çıktı. Gözünü duvarın hizasına getirerek bir şeyler yaptı ve birden büyük bir kapı açıldı. Burayı bu kadar korumaya çalışıyorlarsa baya büyük bir şey olacağını düşündüm. Beklediğimin aksine her çeşitten silahlar vardı.
“Öyle bakma kız, bu kalkanlar silahlar normal silah değil üst düzey silahlar. Büyük bir teknoloji ile yapıldı.” içinden ‘hatta Avcının teknolojisinden daha iyi’ dediğini duyar gibi oldum ama ses çıkarmadım.
“Bunları neden bana gösteriyorsunuz?” bir amaçları olmalıydı. Bu ikiliyi dışarda görsem çok temiz ve saf olduklarını düşünürdüm fakat bu söyledikleri... tüm düşüncelerimi yerle bir ediyordu.
“Şuanlık sadece Aleyna’yı kurtarmayı düşünsen olmaz mı Yankı?” bu normal bir rica değildi sanki. Belki de güvenmiyorlardı emin olamazdım. Pek üstüne gitmek istemedim ne de olsa zamanı gelince öğrenirdim. Kafamı salladım.
“Ne zaman gideceğiz? Yani Avcının evine.” iç çektiğini duyar gibi oldum.
“Şuradan çıkalım gideriz.”
Aradan birkaç saat geçmişti. Aras ben Sena oturmuş plan yapıyorduk. Bu zaman diliminde Aras iyice denize açılmıştı. Planımız basitti. Ben evi daha önce gördüğüm için küçük bir resmini çıkartmıştım. Sena çok güzel resim çiziyordu bu sayede ona çizdirmiştik. Öğrendiğime göre Arasın dövüş ve silah kullanımı gayet iyiymiş. Bu yüzden ona en güçlü silahları verecektik. Planımıza göre eve hep birlikte girmek riskliydi. Ben arkadan Sena ise önden girecekti. Aras plana sonradan dahil olacaktı. Biz ortalığı karıştırdığımızda Arasın işi daha kolay olurdu.
“Plan tamamsa eve doğru sürüyorum.” kafa sallayarak onayladım. Bu sırada Sena elinde 3 tane küçük aletlerle geri döndü
“Herkes bir tane alsın ve kulağına taksın bunlarla iletişim kuracağız.” cebinden bir şeyler daha çıkarttı. “Bunlarda özel kameralar lens şeklinde herkes gözüne taksın.” itiraf etmeliyim lens işi güzel düşünülmüştü. Aksi taktirde yakalamaları büyük olasılıktı.
&
Aradan yarım saat geçmişti. Ancak varabilmiştik eve. Aras elinde bir dürbünle evi izliyordu. Ben ise silahın şarjörlerini düzenliyordum.
“Ev şu anlık sakin görünüyor ama unutmayın ki bu bir pusu olabilir tek amacımız Aleynayı sapasağlam buraya getirmek.” Arasın lider ruhlu olduğunu bu cümlelerinden anlayabiliyordum.
Kısa süre içinde yerlerimizi almıştık. Kulağımızda olan aletleri etkinleştirmiştik.
“Hazırsanız başlıyoruz.” evet kapının ziline basmıştım. Silahımı belime saklamış bekliyordum. Karşımdaki adam beni tanımış olacak ki hemen yakalamaya çalıştı ondan önce davranıp onu vurdum. Silahın ucunda susturucu olduğu için pek bir ses yapmamıştı. Ama eminim ki bu Avcının üstün teknolojisi bu sesi ona 10 kat fazla şekilde iletiyordur!
“İlk adam tamam.” temkinli adımlarla yürümeye devam ediyordum. Koridor komple boştu ve bu bir tuzaktı. Seri hareketlerle yere eğildim kafamın üzerinden bir ok geçmişti. Eğer eğilmesem o ok kafamı delecekti. Arkamı döndüğümde ağızım açık kalmıştı.
“Aras! Ne yaptığını sanıyorsun ya eğilmeseydim o ok kafamı delecekti.” bu durumda bile gülüyordu!
“Eğileceğini biliyordum fazla uzatmaya gerek yok hadi gel yanıma çıkalım buradan.” usulca yanına ilerledim normal şartlarda onu haşlayabilirdim fakat şuan önceliğimiz Aleynaydı.
“Evden mi çıkıyoruz?” hafifçe kafa sallamıştı elini omzuma atıp kapıya doğru yürüyorduk. “Ama neden Aleynayı almadık ki? Daha bir tane adam vurdum!
“Biliyorum canım. Bu evde sadece o adam vardı tahmin ettiğimiz gibi bu bir tuzaktı.” tahmin ettiğimiz gibi demişti fakat bundan bir haberim yoktu. Keşke bunu bana da söyleselerdi.
“Bir şey mi dedin?” yanlışlıkla dışımdan mı söylemiştim!
“Yok yok şarkı mırıldanıyordum da.” yarım ağız güldü. Tabii ki duymuştu.
“Aleyna nerde?” ciddileşerek hemen konuya geri dönmüştüm ne de olsa Aleyna daha önemliydi. Ya da ben öyle sanıyordum. Asıl önemli şey belki de gizlenen sırlardı.
“Bilmiyoruz daha araştırıyoruz. Ama merak etme bulacağız.” içimi ısıtmak için gülümsemişti ve öylede olmuştu. Nereye gittiğimizi bilmiyordum. Konuşmaya dalmıştım.
“Aras bir şey soracağım ama doğruyu söyle.”
“Tamam.”
“Biz nerden tanışıyoruz, sende bana ait olan bir şey var.”
“Zamanı gelince belki.” ben ondan net bir cevap istemiştim ve o da tamam demişti!
“Senden doğruları söylemeni istemiştim ve sende tamam demiştin!”
“Herkesin doğruları aynı değildir ki benim doğrularım da bu ışığın güzeli.” bir yanım onu haklı bulduğu için düşüncelerimle cebelleşiyordum.
“Tamam şimdi nereye gidiyoruz?”
“Karazi mahallesine.” ilk kez duyduğum bir mahalle ismi değildi. İstanbulun en bilinen mahallerinden biriydi. Bu mahallenin sahibi Asil Karazi’ydi. 60 lı yaşlarında bir adamdı. Ailesinin çok geniş olduğunu biliyordum.
“Asil Karazi. Ne alakası var?” bir arabaya doğru yaklaşıp bindik.
“İşlerini az çok biliyorsundur.”
“Evet biliyorum. Adalet falan fakat ben inanmıyorum. İnsanlar kendi çıkarlarına adalet dememeli değil mi Aras?” Karazi ailesi mafyaya benzerdi fakat tüm herkes iyi birileri sanardı. Yoksula yardım eder mahalleyi korur... bir sürü yalan.
“Hazır ol Karazi ailesi ile tanışacaksın.”
&
Kısa bir yol geldikten sonra mahalleye varmıştık. Yüksek binaların aksine en fazla 3 katlı binalar vardı. Herkes mutlu gibiydi. Eski zamanlarda ki gibi kahveler berberler vardı. Herkes birbirini tanıyordu.
Bazı insanlar Arasa selam veriyor gülümsüyordu ve bu bende şüphe yaratıyordu. Çünkü mu mahallede yabancılar dolaşamazdı. Hemde selam verdiklerine göre Aras buralıydı.
“Nereye gidiyoruz, Sena da gelecek mi?”
“Sena kendi evine gitti araştırma yapacak biz de eve gidiyoruz.”
“Kimsin sen Aras Karazi?” gülüşünü duydum. Bu bir tahmindi ama tahminlerim genelde tutardı. Eğer o Karaziyse iş yer altına kadar uzanıyordu. Biliyordum ki işler çok karışıktı ayrıca bu yer altı işlerine girmeyi pek düşünmüyordum.
“Zeki olduğunu biliyordum.” kafasını yoldan çevirip bana bakıp gülümsedi ve önüne döndü. Bu evet demekti.
Bir evin önünde durduk. Kapıyı açıp arabadan çıktım. Arabaya yaslanarak önümdeki 3 katlı eve baktım. Zengin olduklarını fakat mahalleliye hava atmamak için harcamadıklarını biliyordum. Aras evin kapısına doğru yürümeye başladı. Hemen aynı hizada yan yana yürümeye başladık.
“Anlatacaksın bu işleri Karazi.”
“Emredersiniz Kazel.”
Aras kapının ziline bastığında derin bir nefes aldım. İki ihtimal vardı ya ailenin en büyük kadını benden ölesiye nefret eder ya da herkes nefret eder. Beni sevmelerinin ihtimali yoktu. Kapıyı 30 lu yaşlarında bir kadın açtı.
“Aras!” koşarak Arasa sarıldı. “Döneceğini biliyordum.”
“Tamam abla sakin ol.” neşeli çıkan sesi karşısındaki kadını da neşelendirdi. Kadın ablası olabilirdi ya da aile yakını.
“Bu kız kim Aras?” araya girdim.
“Ben söyleyeyim. Beni buraya Aras getirdi neden bilmiyorum. Yanlış anlamayın sevgilisi falan değilim. Aslın-”
“Evet evet öyle oldu artık geçebilir miyiz?” Arasa lafımı böldüğü için ters bir bakış attım. İşin aslına bakılırsa iyi anlaşmıştık sanki 10 yıllık dostum gibi.. Kadın geçmemize izin verdi.
“Meral Hanım bu durumu pek güzel karşılayamayabilir.” beni kastetmişti. Yani bende bu durumu pek iyi karşılamamıştım sorun değildi.
“Ben halledeceğim sen boşver ablacım. Gel Yankı üst kata çık odama gidelim.” kafamı sallayarak birlikte yukarı çıkmaya başladık. Duvarlarda aile fotoğrafı olduğunu düşündüğüm fotoğraflar vardı fakat Arası hiçbirine benzetemiyordum. Ne büyüklüğü olsun ne de küçüklüğü olsun.
“Fotoğraflarda neden yoksun?”
“O fotoğraflar çekildiğinde evde yoktum. Tek başıma yaşıyordum fakat şartlar geri dönmemi gerektirdi.” anladım der gibi kafamı salladım. Bir odanın kapısını açtı. Girmeden önce biraz durup derin bir nefes aldı sonra içeri girdi. Odası koyu tonlardaydı çift kişilik yatağı dolabı çalışma masası gibi mobilyalar vardı. Kendi banyosu da vardı normal büyüklükte görünüyordu.
“Beni neden buraya getirdin. Özel odan falan mı var öyle hissettim.”
“Yani evet öyle bir şey var fakat artık burada kalacaksın.”
“Yok deve! Ben saatler önce tanıştığım birinin evinde kalamam hem de aile evinde.” konuşmamızı bölen kapının çalması oldu. Aras gel deyince kapı yavaşta açıldı.
“Aras oğlum!” kadın koşarak Arasa sarıldı.
“Annem, nasılsın?” dikilmiş onları izliyordum. Ben nasıl böyle bir yere düşmüştüm. Oturup ağlayabilirdim! Kadın son anda beni fark etmiş olacak ki yüzündeki hoşnutsuz ifadeyle Arasa baktı.
“Bu kadın kim?”
“Bir arkadaşım anne bir süreliğine burada kalacak.”
“Sen kim oluyorsun da bu evde kalacak kişileri belirliyorsun. Bu evde sadece bizimle aynı soyadı taşıyan kişiler yaşayabilir!” o an anladım işte kadının ne kadar uyuz biri olduğunu.
“Adınız ne bilmiyorum ama bu kadar bağırmanıza gerek yoktu. Belli ki titizsiniz fakat biz oğlunuzla evliyiz.” itiraf edeyim bunu bende beklemiyordum. Arası ani bir öksürük tuttu şaşırmıştı tabii.
“Demek öyle Aras. Bu konu burada bitmedi.” sinirli adımlarla kapıdan çıktı ve kapıyı kapattı.
“Sen ne yaptığını sanıyorsun. Gelmiş oturmuşsun yatağıma aile ilişkilerimi bozuyorsun daha fazla tutamayacağım seni şimdi çık git ne yapıyorsan yap!” ondan beklediğim bir hareket değildi bu. Yüzüne her baktığımda gülümseme gördüğüm içimi yumuşatan o adam değildi.
“Beni getiren sendin ayrıca burada kalmamı isteyen de sendin şimdi gelmiş burada bana atar yapamazsın. Beni çok iyi tanıyordun ya huyumu suyumu da biliyorsundur!” istemeden sesim yükselmişti. Kafasını ellerinin arasına aldı ve yatağa oturdu.
“Şu an çok sinirliyim bulaşma bana.” tamam suçluydum belki ama böyle davranamazdı değil mi? Yada ben yine kendi kendimi kandırıyordum. Hızlı adımlarla kapıya yöneldim. Evime gidecek ve bir daha buraya gelmeyecektim.
“Akşam gel olur mu Yankı?” sesi pişmanlıkla çıkmış gibiydi ama umursamadan onu arkamda bıraktım. Kimseyle karşılaşmama umuduyla çıkış kapısına doğru ilerlemeye başladım. Evden çıktığımda sonunda derin bir nefes almıştım ki önümde ki 2 korumayı gördüm. Üçümüz de birbirimize bakıyorduk.
“Çekilirseniz gideceğim.”
“İzniniz var mı?”
“Sizden izin isteyen olmadı bir arkadaşıma baktım ama artık gidiyorum salın da gideyim.”
“Maalesef eğer gitmek isterseniz Meral Hanımın izin vermesi lazım ki eğer verirse yine de bizsiz çıkamazsınız.” oflayarak birinin bacak arasına tekme attım sonra yüzüne bir yumruk attım yere düşmüştü. Diğerinin de karına bir tekme atıp yüzüne tokat attım. Muhtemelen sesleri duyarak gelen Meral hanım ve Aras bana bakıyordu.
“Bu da ne şimdi Aras bu kız boksör falan mı ayrıca benim korumalarıma zarar veremez cezasını çekecek!”
“Üzgünüm Meral Hanım işlerim var hadi size iyi günler.” Arası ve Meral denen kadını arkamda bırakarak yürümeye başladım.
Bunca zamandır ne yaşıyordum ne yaşayacaktım bilmiyorum. Bir grup insanın okuluma gelmesiyle başlamıştı bu yaşadıklarım. Olabilir diye düşündüm düşmanım olabilir diye fakat bakıyorum da artık işler çığrından çıkmış gibiydi. Hiç tanımadığım insanlarla tanışmış kavga etmiş ve daha 100’de 1’i bile olmadığını düşündüğüm sırlarını öğrenmiştim. Demiştim ya ben çok güçlü bir insanımdır. Hala arkasındayım fakat bu olanlar çatışmalar anlam veremediğim bir çok olay beni gerçekten zorluyordu. Şimdi de oturmuş mahalle kahvesinde çayımı yudumluyordum. Bu hayat böyledir işte düşmem dediğin olmaz dediğin her şey er yada geç olur. Ne kadar hızlı alışırsan o kadar iyi. Tüm düşüncelerim bana seslenen bir adam yüzünden bölündü.
“Hanım kızım iyi misin öyle uzaklara daldın.”
“İyiyim amcacım saolun size bir şey sorabilir miyim?” işe koyulmanın vakti gelmişti.
“Sor tabii elimizden ne gelirse yapmaya hazırız.”
“Asil Karaziyi nerde bulabilirim acaba işim biraz acil de” bu konu hakkında konuşmazsam çatlardım.
“En son depoda olmalıydı bak bu da adresi. Ama hanım kızım korumalar girme derse girme.” kafa sallayarak oradan koşar adımlarla çıktım. Korumalar hayır derlerse de icabına bakacaktım. Telefondan navigasyonu açarak deponun konumunu girdim pekte uzak değildi 5 dakikada yürüyebilirdim.
5 dakika sonunda deponun önüne gelmiştim. Tahmin ettiğim gibi korumalar bekliyordu. Beni göremiyorlardı. Bulduğum bir arabanın arkasına saklanmıştım. Usul adımlarla korumaların yanına gittim.
“İzin verebilir misiniz Asil Beye bakıp çıkacağım.”
“Maalesef hanımefendi bu mümkün değil.”
“Of, işimi zorlaştırmayın.” cevap vermediler ve bende buna daha çok gıcık oldum. İkisinin de kafasını tutup birbirlerine çarptım sonrada tekme attım ve boyunlarına bayıltıcı taktiği uyguladım. Adamların belinde olan bir silahı adım. Kapı kitli gibi değildi. Hafif ittirdiğimde kapalı olmadığını öğrendim. Sessiz olmaya dikkat ederek kapıyı ittirdim. Gördüğüm görüntülerin karşısında donakalmak imkansızdı. Asil Karazi olduğunu düşündüğüm adam arkası dönük şekilde önündeki her yeri kan olmuş muhtemelen işkence görmüş kişiye bakıyordu. Asil Karazi hariç 2 adam daha vardı. Sandalyeye bağlı olan adam bayılmak üzereydi onu burdan kurtarıp konuşturabilirdim. Emin olun ki benim işkencelerim onlarınkinden daha ağırdır. Elimdeki silahı havaya kaldırdım ve tetiğine bastım. Depoda büyük bir ses yankılanmıştı. Herkes bana bakıyordu. Silahı indirip belime koydum.
“Adamı bana vereceksiniz.” Asil ihtiyarı gülerek cevap verdi.
“Biz kadınlara zarar vermeyiz fakat düşmanımızsın belli ki bu yüzden zarar vermekten kaçınmayız evlat.” silahı belimden alarak Asil ihtiyarına doğrulttum. Adamları da bana silah çekmişti. Yavaşça yanlarına yanaştım.
“Emin olun sizin düşündüğünüzden daha fazlasıyım benimle düşman olmak istemezsiniz. Bu adamı hemen bana veriyorsunuz.” Asil ihtiyarı gülmeye başladı.
“Duydunuz mu gençler adamı verecekmişiz.” silahın namlusunu sandalyede duran adama çevirdim.
“Eminim sizin işinize yarayacaktır ama ölüsü değil dirisi. Değil mi?”
Ardımda bıraktığım kapı büyük bir gürültüyle açıldı ve onun gür sesi depoda yankılandı. Aras’ın.
“Hemen buraya geliyorsun. Seni tehdit etmek istemezdim ama hayatında zarar verebileceğim çok fazla şey var.” bu yutkunmama neden olmuştu.
“Benim kimsem yok ki Aras.” şakayla karışık bir sözdü ama bir o kadar da gerçek.
Aras bana doğru yürümeye başladı. Belki de hiç düşünmediğim bir şey yaptı ve bana sarıldı. Ve ben buna engel olmadım. Hayatım boyunca her zaman kendi çıkarlarımı önemsemiştim ama şuan her şey tam tersine dönmüştü. Silah elimden kayıp düşerken yapabildiğim tek şey Aras’ın koynuna girmekti. Eğer biraz daha durursam dizlerimin üstüne düşeceğimi biliyordum. Arası ittirerek kapıya doğru yürümeye başladım. Omuzlarımı aşağı indirmeden kapıya ulaşabilmiştim. Arkamı dönmedim. Arkamda bıraktığım kişilere bakmadım.
Son hız yürüyordum nereye gideceğimi ne yapacağımı bilmiyordum. Hayat çok garipti. Birkaç hafta önce evimde oturuyordum ve tek işim olan okula gidiyordum. Her zaman kendimin ne kadar zeki ne kadar güçlü olduğundan bahsederdim fakat şuan anlıyorum ki bunların hepsi yalanmış. Avcı yada başka bir şey umrumda değildi. Gerekirse yenilgiyi kabul ediyordum. Sessizce kıkırdamaya başladım. Sanki bir savaşa girmiştim de yenilgiyi kabul ediyordum.
Tekrar mahalleye gelmiştim. Ne olursa olsun evime dönecektim. Yolda durmuş taksi bekliyordum. Bir türlü gelmeyen taksi canımı sıkmaya başlamıştı. Kimseyle konuşmak istemediğim için taksi durağını da soramıyordum. Sıkıntıdan kaldırıma oturmuş iki büklüm olmuştum. Etraftan geçen birkaç insan bana bakıyor ama umurlarında olmuyordum.
Aradan belli bir süre geçmişti. Taksi beklemekten çok kaldırıma oturmuş derin düşüncelere dalmıştım. Hava yavaş yavaş kararmıştı. Güneş son sıcaklığıyla üstüme düşüyordu. Arkamda duyduğum birkaç adım sesi bana yaklaşıyordu. Umrumda olmadı. Ta ki içlerinden biri boynumu tutarak beni duvara çarptı. Tam da bunu bekliyormuşum gibi birden öğürme hissi geldi. Adamların tiplerine bakmaya başlamıştım. Hepsi o kadar tekinsiz görünüyorlardı ki betimlenecek birşeyleri yoktu. Tek söyleyebileceğim şey hepsinin siyah sakal, bıyık ve saçları olmasıydı.
“Bana bak küçük kız!” mahallenin ortasında boğazım sıkılıyordu kimse de gelip bakmıyordu insanlık bitmiş. Bende ne kadar sakinim ayol. Ne var biraz boğazımız sıkıldıysa.
“Hı buyrun benim aslında değilim yani küçük kız değilim.” Adam içtiğimden şüpheleniyordu sanırım. Kabul edeyim aksiyon iyi gelmişti. Tek sorun adamın gözündeki saf öfkeyi görmemdi. Psikolojik olarak dövüşmeye hiç hazır değildim!
İçlerinden biri tokatı yanağıma yapıştırınca kafam sağa doğru düştü. Bir diğer adam boğazımı sıkmaya devam ediyordu.
“Sen kardeşimize silah çekmişsin! Sende Karazilerdensin değil mi? Onları çökertmeye önce senden başlayacağım.”
“Yani pardon da ben onlardan değilim desem sanki beni salacaksın bu kadar zekayla nasıl buralara geldiniz anlamış değilim.” Kabul ediyorum canıma susamıştım!
Mahalleli bize bakmaya başlayınca beni arabaya bindirdiler. Kaçabilirdim, biliyorum ama canım acı çekmek istedi. Tamam doğrusu Aras vicdan azabı çeksin istiyordum. Adam sana hiç birşey yapmadı Yankı! O da doğruydu ama olsun.
Ben kendi kendime konuşurken çoktan araba durmuş ve herkes inmişti. En kabaları olduğunu düşündüğüm adam beni sertçe çekmiş ve aramadan indirmişti.
“Gözümü neden bağlamadınız?” Adam sanırım benden bıkmıştı. Tamam ben bu olaya komik bakıyordum fakat adamların gözündeki öfke sayılamayacak kadar fazlaydı.
Beni sürükleyerek bir depoya götürmüşlerdi ve itiraf ediyorum kaçmayı denemiştim ama mümkün olmamıştı çünkü kolumu bağlamışlardı. Umarım canım fazla yanmaz! Deponun ortasında bir sandalye vardı. Beni oraya oturtmuşlardı önüme de kocaman bir leğende su getirmişlerdi. Tahmin etmek zor değildi kafamı oraya sokacaklar ve konuşmamı bekleyeceklerdi.
“Konuşacak mısın yoksa zorla mı konuşturalım?”
“Emin olun konuşacak birşeyim olsa konuşurdum fakat ben onlardan değilim. İsterseniz gidin kimliğime bakın!”
Liderleri olduğunu düşündüğüm adam emri verdi ve kafamı leğene soktular. Hazırlıksız yakalandığım için nefesimi tutamamıştım ve su boğazıma kaçmıştı. Ne kadar çıkmaya çalışsam da fayda etmemişti. Normal şartlarda 1-2 dakika kalabilirdim fakat nefesimi doğru düzgün almamıştım. Nefesim git gide yok oluyor ölme noktasına geliyordum. Adam saçlarımı tüm gücüyle çekerek beni sudan çıkardı. Nefes almaya çalışıyordum. Sanki nefesim bana yetmiyordu. Bana süre tanımadan bir daha suya daldırdılar. Kollarım ve bacaklarım sandalyeye bağlıydı hiç bir şey yapamıyordum. Sakin kalmaya çalışıyordum. Nefesim bitmişti ve ben hâlâ suyun içindeydim. Kafama baskı uyguladıkları için çıkamıyordum. Tam artık öldüm derken beni sudan çıkardılar. Nefes nefese kalmıştım.
“Artık konuşmaya ne dersin. Bu gördüklerin yapacağımızın yarısı bile değil.”
Konuşmak yerine nefesimi düzene sokmaya çalıştım. Daldıracaklarını anladığım zaten nefesimi içime çektim. Sonunda düzenli nefes almıştım. Bunun rahatlığıyla yüzümde büyük bir gülümseme yayıldı. Hiç zorlanmadan 1 dakika boyunca durdum. Adamlar öldüğümü sanarak beni sudan çıkardılar.
“Beni öldürmek o kadar kolay değil.”
“Göreceğiz.”
İşin aslına bakarsan cidden Aras yüzünden zarar görüyordum. Beni mahalleye getirmemeliydi. Beni düşüncelerimden ayıran şey yediğim yumruk oldu.
“Konuşmayacaksın belli o yüzden biraz can yakalım.”
Benim canımı yakamazlardı ölsem de canım yanmazdı. Sesimi çıkarmadan beni yumruklamalarına izin verdim. Zaten ne yapabilirdim ki elim kolum bağlıydı! Yediğim son yumrukta yere düşmüştüm. Artık konuşsana diye bağırıyorlardı. Yere düşünce tekrardan vurmaya başlamışlardı ama bu sefer tekmeyle! Canım yanmıyordu bunlar benim için hiçbir şeydi. Fakat burnumun dudağımın kaşımın ve birçok yerimin patlayıp kanadığını hissediyordum.
&
Anlatamadığım kadar dövülmüştüm. Onlar beni dövmekten yorulmuşlardı. Terk edip gitmişlerdi. Hareket etmek şurda kalsın nefes almak bile bana ağrı yapıyordu. Saatin sabaha geldiğini düşünüyordum. Adamlar birazdan geleceklerdi ve yine başlayacaklardı. Bunu tüm ciddiyetimle söylüyordum eğer üzerime biraz daha giderlerse yoğun bakımlık olacaktım. Tabii ki düşüncelerimi bölen o adamların gelmesi oldu.
“Günaydın küçük kız kötü halde görünüyorsun.”
Ağzımı açmak bile bana ağrı yarattığı için konuşmadım. Açıkçası ağrı yapasa bile konuşmazdım. Adamın elindeki şeyi görünce gözlerim büyüdü o bir kırbaçtı! Kırbaçlanmak ne demek çok iyi bilirdim. Acısından daha çok bana ölüm olarak iade edilirdi.
“Bu sefer biraz ağır başlıyoruz.”
Adam kırbaçı tüm gücüyle yüzüme vurdu. Az kalsın dudaklarımdan bir çığlık kaçacaktı. Son anda dudaklarımı birbirine bastırmıştım. Her yerimi kırbaçlamaya başladıklarında ölümün çok yakınımda olduğunu düşündüm. Gözlerim kararmaya başlamıştı. Ya ölüyor yada bayılıyordum. Ta ki kapı tüm gürültüsüyle açılana kadar. Bu sefer silahlar benim üzerimde değil onların üzerindeydi. Ama benim gözüm sadece birine takılmıştı.