
Atalarını düzlük ovalarda sürmeye devam ediyorlardı. Düz güzel bir ovaya cıkmışlardı. Akarsuyun yanında durdular.
Afya - hatırlıyormusunuz? Başkente gelmeden önce böyle güzel bir ovada bir resamla karşılaşmıştık
Emrih - Evet. Hatırlıyorum
Afya - adam annesi için doğa resimleri yapıyordu.
Gece - hanım efendi lütfen şu meseleyi kısa kesin artık
Afya biraz yüksek hafif sinirli.
Afya - aa anlatıyoruz işte beklesene
Emrih - tamam sen geceye bakma
Afya - orda giderken aklıma buna benzer bir hikaye gelmişti demiştim. Ama hatırlayamamıştım. Hah şimdi hatırlıyorum.
Aymi - anlatır mısın merak etmiştim o zaman.
Sularını doldurup yola devam ettiler.
Afya - * bir gün köyün birinde bir ağa varmış. Ağa sinirli sert bir kişiliğe sahipmiş. Bu ağanın birde oğlu varmış. Oğlu zarif merhametli yumuşak bir kişiliğe sahipmiş.
Bir gün köye bir köle tüççarı gelmiş. Ağa eşi olmadığı için ev işlerini yapsın diye oglu yaşında bir kız almış.
Kız cok zor durumlarda çalışmış. Bir hata yaparsa ağa onu dövermiş. Geçikirse geç kalırsa dövermiş. Kahvaltı tam saatinde hazır olmazsa dövermiş. Döverde dövermiş. Kız hiç mutlu değilmiş hayatta bir umut bile beslemiyormuş. Ölü gibi yaşıyormuş
Ağanın oğlu kıza aşık olmuş ve bu durum onu çok üzmüş. Onu mutlu etmek istiyormuş. İlk alındıgı günkü gibi umut dolu olmasını istemiş.
Oğul yanına bir kavanoz almış. Kavanozun içine insanların mutlu, umutlu, sevgi dolu güzel anıları kavanoza doldurup ağzını kapatmış.
Oğul kavanozu köle kıza vermiş. Köle kız kavanozu açınca bütün güzel anları, umutları, mutlulukları görmüş, sevgi nedir onları görmüş. Kız göz yaşlarını tutamamış mutluluktan ağlamış ve ağanın oğluna teşekkür etmiş.
Yarın sabah oldugunda kahvaltı hazır değilmiş. Ağa salonun ortasında bağırmaya başlamış. Oğul babasını sakinleştirip köle kıza bakmaya gitmiş
Köle kızın odasına girmiş ve birde ne görsün kız intihar etmişti. Kızı öldüren şey o ağır şartlarda çalışmak değil. Ağanın oğlunun getirdiği kavanozmuş. Kavanozda gördügü güzel anıları hiç bir zaman yaşayamayacağın için mutluluğun ardından büyük bir umutsuzluk kaplamış. Ve bu ona büyük bir ızdırap veriyormuş. En sonunda ızdıraba dayanamayıp intihar etmiş.*
Emrih - acaba ressamın annesine ne oldu.
Afya - bilmem ama buna benzerdir.
Tam o sıra kovanın ortasında yanan bir tabut gördüler. Yüksek alevlerle yanıyordu.
******
Kurane ısız dümdüz bir çayırlıktaydı. Yukarıya doğru yükselen bir kule vardı. Kuleye tırmanmaya başladı. Uzun merdivenlerden sonra zirveye ulaşmıştı.
Zirvede bir masa iki sandalye vardı. Sandalyenin birinde birisi oturuyordu o bilgelik tanrısıydı. Bilgelik tanrısı insana benziyordu ama gelişmiş bir insan.
Bilgelik t. - karşıma otur kurane.
Kurane - sizde kimsiniz?
Bilgelik t. - bir tanrının karşısındasın buraya gel ve otur.
Kurane bilgelik tanrısı nın karşısındaki sandalyeye oturdu.
Bilgelik t. - cok güçlüsün kurane ama yeterli değil. Büyü konusunda cok yeteneklisin ama yeterli değil.
Kurane - ne için yeterli değil?
Bilgelik t. - dünya bu günden itibaren eskisi gibi olmayacak. Şeytanın uşagı senden daha GÜÇLÜ. Bu dünyayı kurtarmak için sana dört tane muhafız veriyorum. Onu halled ve bunu kimseye söyleme.
Kurane - şeytanın uşagı kim? Ve dört muhafızda ölürse ne yapacağım
Bilgelik t. - o zaman kahramanları çağır ve onlarla bu işi hallet.
Kurane - ya onlarında güçü yetmezse?
Bilgelik t. Yüksek bir sesle
Bilgelik t. - yeter!!!
Diye bağırmasıyla yer sarsıldı.
Bilgelik t. - şimdi al bu dört yüzügü. Ve uyandığında cağırma halasının oldugu yere git. Şimdi uyan!!
Kurane bir anda aşagıya düşmeye başladı.
Kurane - bekle şeytanın uşağı kim?
Bilgelik t. - emr...
Kurane buradan sonrasını duyamadan uyandı. Kalktığında elinde dört tane yüzük vardı. Hemen koşarak cağırma çemberinin oldugu yere geldi. Dört kişi baygın halde yatıyordu.
*******
Ovada at koşturmaya devam ediyorlardı sabahtan beri at sırtındalardı. Hava yavaştan kararıyordu.
Aymi - Emrih abi çok yoruldum
Emrih " hay aymiyi unuttum. Afya, gece ve ben canavar oldugu uz için kolay kolay yorulmuyoruz ama aymi canavar değil"
Emrih - güzel bir düzlük bulduğumuz zaman orda kamp kurucaz merak etme.
Aymi - tamam
Patikayı takip ettiler. Güzel sakin bir düzlük gördüler ve orda kamp kurdular. Yanlarında yiyecek yoktu gece birkaç kuş yakalayıp getirmişti. Onları pişirip yediler.
Afya - haa keşke kuzu olsaydı.
Emrih - kuşlarda güzel
Aymi - kuşlar tatsız. Aç olmasam yemem ben bunu.
Gece - ormanda kıldan başka bir şey yok.
Emrih - Nasıl yok . Mantar falan varmı.
Gece - varda zehirli olup olmadığını bilmediğim için toplamadım.
Emrih - ben biliyorum. Gidip bir kaç tane toplayayım.
Afya - bende geliyorum.
Emrih - tamam gel.
Afya ve Emrih ormana girdiler. Mantar toplamaya başladılar. Belli bir vakit geçmişti karanlık iyice cokmüştü. Emrih ve afya biraz oturmaya karar verdiler. Konuşmaya başladılar. Sonra Emrih birini hissetti bu tanıdık bir kişinin varlığıydı.
Emrih - uzakta durma buraya gel.
Emrihi öldürüp canavar yapan şeytan oldugu yerden cıkıp geldi.
Şeytan - kıza güveniyorsun demek. Onun gitmesini bekliyordum bende
Emrih - seni son gördügüm halinden baya zayıflamış ve harab olmuşsun.
Şeytan - sorma. Buraya seni uyarmaya geldim
Emrih - ne oldu
Şeytan - ah bilgelik tanrısı senin farkında ve seni öldürmek için dört muhafızını gönderdi bu dünyaya
Emrih - benden ne istiyorlar
Şeytan - seninle bir anlaşma yaptım ve bu yüzden. Günü gelene kadar ayakta dur güçlen. Ve şunu unutma bilgi güçtür
Şeytan ortadan kayboldu.
Afya - o
Emrih - o çağırma halkasını ayarını oynayıp beni bu dünyaya getiren şeytan.
Afya - senden ne istiyor
Emrih - benden istedigi şey zamanı gelince bir görevi yerine getirmem.
Afya - ne görevi
Emrih - bilmiyorum
Mantarları alıp kamp yaptıkları yere gittiler. Ve mantarları yiyip uyudular.
Sabah yola devam ettiler az bir yolları kalmıştı. Bir kaç saate bir liman kentine vardılar.
Emrih - aymi, hatari ve evri elf kıtası hakkında ne demişti.
Aymi - elflerin en büyük sorunu, genç elflerin kacırılmasıymış. Elf köleler yüksek fiyatlara gidiyor özellikle insan kıtasında elf kızlar büyük bir ilgi görüyor. Korsanlar ve köle tüççarları elflerin en büyük düşmanları.
Emrih - hiç siyasi karışıklık falan yokmu.
Aymi - hayır Elfler kıral karına bağlı bir milletmiş
Emrih - ah siyasi karışıklık olsa onu a masını bilirdim ama.
Emrih düşündü
Emrih - kraliyet ailesi nasıl.
Aymi - dediklerine göre kıral ve kraliçe sağ. İki oğlu ve bir kızı varmış. Yakın zamanda büyük oğullarını kaybetmişler.
Emrih - Nasıl olmuş
Aymi - e tam hatırlamıyorum ama Kaçırılan elfleri kurtarmak için korsanlarla savaşırken olmuş.
Emrih - hah aklıma güzel bir plan geldi.
Afya - ne geldi.
Emrih - hehe görürsünüz güzel bir plan ama önce korsanların arasına karışmamız lazım.
Afya - Nasıl yapıca korsanlar her geleni aralarına almıyorya
Emrih - onun içinde aklımda bir şey var kölle tüççarları büyük ihtimalle köleleri korsanlar dan direk veya bir araçı sayesinde alıyor. Bir tüççar konuştursak yeter. Afya!!
Afya - tatlım!
Emrih - aymi ile kalıcağımız yeri ayarlasanız ben gece ile biraz tüççarlarla ugraşayım. Akşama doğru handa buluşuruz.
Afya - tamam benlik sorun yok.
Emrih ve gece üçra bir yerdeki köle dükkanına girdiler.
Tüççar - hoş geldiniz efendim. Nasıl kölelere bakmıştınız. Çalışması için savaşmak için yada sex için. Neye bakmıştınız
Emrih - ben bu kölelerin kaynağı ile ilgileniyorum.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |