
Gemi rüzgarla birlikte ilerliyordu, günlerdir yoldalardı. Emrih güvertede denizi izliyordu. Rüzgar hafif hafif yüzüne vuruyordu. Elinde bir bardak bira, arada sırada yudumluyordu.
Emrih bir güç fark etti; altına baktığında uzay-zaman dokusu yırtılıyordu. Yarık’tan aşağıya düştü. Haset zindanındaydı.
Haset - Naber tatlım?
Emrih - Beni buraya getirmeden önce haber falan versen olmaz mı?
Haset - Niye ki?
Emrih - Bir anda boşluktan düşmek güzel bir şey değil.
Haset - Tamam, bir dahakine bakarız.
Emrih - Ee, beni niye buraya çağırdın?
Haset - Vampir olmak nasıl? Alışabildin mi?
Emrih - Tabii canım, doğduğumdan beri vampirim ya ben (!)
Haset - Sanki canını sıkan bazı şeyler varmış gibi hissettim.
Emrih - Nereden hissettin ki?
Haset - Nerede olursan ol yaşam taşını hissedebilirim.
Emrih - Ah, ne iyi...
Haset - Seninle ilk karşılaştığımda geçmişine bakmıştım. Senin farklı bir dünyadan olduğunu biliyorum.
Emrih - Aman, ne iyi.
Haset - Tabii ki de bir sır olarak saklayacağım. Canını sıkan şey geçmişteki hatıraların mı, yoksa yeni bir gelişme mi var?
Emrih - Emin değilim.
Haset - Ne kadar ne hissettiğini bilsem, ne düşündüğünü bilsem de ayrıntılı bir şekilde bilemem. Özellikle senin gibi karmaşık düşünen biri için.
Emrih - Bak, bu beni mutlu etti.
Haset - Gücüne bakıyorum da baya güçlenmişsin.
Emrih - Yani… belki de.
Haset - Büyü alanı fazla olan biri ile az olan biri savaşırsa kim kazanır?
Emrih - Kim?
Haset - En çok bilgiyi kim biliyorsa o. O zaman söyle bakalım, en güçlü cadı kimdir?
Emrih "Biraz tehlikeli bir soru. Verdiğim cevap hoşuna gitmezse..."
Haset - Bak, şu anda ‘ne cevap versem’ diye düşünüyorsun. “Hangi cadıyı söylersem memnun olur” diyorsun, değil mi?
Emrih - Tam üstüne bastın.
Haset - Ben cevap vereyim. Hoşuma gitmese de Açgözlülük Cadısı en bilgili cadıdır. Onun açgözlülüğü bilgi açlığıdır. O yüzden en güçlümüz o diyebiliriz. Lanet olası kadın.
Emrih - Buraya beni bunları konuşmak için mi çağırdın?
Haset - Hayır, senin bağlı olduğun bir cadı yok.
Emrih - Evet, sana bağlı olmamı mı istiyorsun yoksa?
Haset - Hayır, istersen olabilirsin. Ama büyük ihtimalle olmazsın, değil mi?
Emrih - Tabii ki de olmam.
Haset - Niye, sen de diğer cadılar gibi beni rezil mi görüyorsun?
Emrih - Hayır hayır, ben özgür olmak istediğim için. Seninle alakası yok.
Haset Emrih’in kafasını okşadı.
Haset - Gerçekten mi? Uzun zamandır beni iyi gören tek kişi olabilirsin. Eskiden beni sadece sağ kolum olan bir vampir severdi, başka kimse sevmezdi. Onu da Öfke Cadısı öldürdü zaten.
Haset Cadısı’nın yüzünden bir yaş süzüldü. Yaşı eliyle sildi.
Haset - Neyse, seni şunun için buraya getirdim. Normalde cadılar bunları vampirlere öğretir. Ama senin bunu öğrenebileceğin tek kişi benim.
Emrih - Neymiş o?
Haset - Şimdi… senin hizmetkarların olsun ister misin?
Emrih - Neden olmasın.
Haset - Bir canavarın tamamen sana sadık olması ve akıllı olması için yaşam taşının içine kanını eklersen oluşan canavar tamamen sana ait olur. Hatta telepati yöntemiyle konuşabilirsiniz. İstediğinde yoktan var olur ve varlıkları bir anda yok olabilir. Sen tehlike anında bilincini kaybettiğinde seni korumak için ortaya çıkarlar.
Emrih - Baya iyiymiş ama hiç yaşam taşım yok benim.
Haset - Benim de kullanmadığım bir sürü yaşam taşım var, birkaçını alabilirsin.
Emrih - Karşılığında ne istiyorsun?
Haset - Bir şey istemiyorum, sadece sana verdiğim görevi yerine getir yeter.
Emrih fazlasıyla yaşam taşı aldı.
Emrih - Peki dediğin şeyi yaparsam ne olacak?
Haset - Merak etme, sana bir şey olmaz. Ufak bir ritüel sadece.
Emrih - Tamam. Peki bu taşlardan birinin içine insan kanı koyup bir canavar yaparsak ne olur?
Haset - Kimin kanı varsa ona sadık olur.
Emrih - Tamam, şimdi beni geri gönder.
Haset - Gönderemem.
Emrih - Nasıl? Ne demek gönderemem?
Haset - Seni buraya ışınlarken seni ışınlandım, yani nereden geldiğini bilmiyorum. Sen gitmelisin.
Emrih - Off… tamam.
Haset - Görüşürüz.
Emrih iki defa uzay-zaman dokusunu yararak gemiye geri döndü. Emrih nasıl canavarlar yapacağını düşündü. En sonunda bir karar verdi. Denize atladı. İki ahtapot yakaladı, fazla büyük değillerdi.
Emrih, Haset Cadısı’nın dediği gibi yaşam taşına kanını koydu. Sonra ahtapotun kalbini söktü ve yaşam taşını yerleştirdi.
Ahtapot büyümeye başladı. O kadar fazla büyüdü ki dev bir ahtapot oldu. Kolları çok uzun ve kalındı. Canavar olduğu için korkunç görünüyordu.
Emrih - Beni duyabiliyor musun?
Ahtapot - Evet, efendim.
Emrih - Aa, sana bir isim vermek lazım şimdi de. Hım… ha, senin adın Alfa.
Alfa - Tamamdır efendim, bundan sonra adım Alfa.
Emrih - Peki ne kadar güçlüsün?
Alfa - Sizin kadar olmasa da denizde en güçlü kişinin ben olduğuma eminim. Derim güçlendirme büyüsüyle çelik kadar dayanıklı. Ve bazı element büyülerini yapabiliyorum; dokunaçlarımdan ateş, su ve taş çıkararak saldırabiliyorum.
Emrih - Güzel. Bir gün çok işe yararsın.
Alfa - Emin olun, yüzünüzü kara çıkartmam.
Emrih - Tamam, şimdi kaybol.
Alfa - Tabii efendim.
Alfa yavaşça küçüldü, küçük bir kristal oldu ve Emrih’in çekirdeğinin yanında belirdi.
Emrih - Demek kaybolmak buymuş.
Emrih aynı işlemi diğerine de yaptı. Diğer ahtapota “Beta” ismini verdi. O da çekirdeğinin diğer yanında bir kristal olarak belirdi.
Emrih sudan çıkıp gemiye geri bindi. Deniz çok sakindi, hiç dalga yoktu. Hava bulutluydu. Dümdüz deniz ve bulutlu hava… fırtına öncesi sessizlikti. Büyük bir fırtına geliyordu.
Akşama doğru fırtına başlamıştı. Emrih geminin uç kısmında oturmuş, ayaklarını aşağıya sallamıştı.
Arnuld - Dikkat!!! Herkes içeriye girsin, çok güçlü bir fırtına geliyor. Tayfalar, içeriye girin!
Herkes içeriye girmişti. Arnuld da içeriye girecekken Emrih’i gördü.
Arnuld - Hey! Sağ salim bir yolculuk yapmak istiyorsan içeri girmeni öneririm.
Emrih - Sağ salim olmasa da olur yolculuğum.
Arnuld - Sen bilirsin.
Emrih fırtınayı izliyordu. Gemi fazla sallanıyordu. Bazen ayakları suya değecek kadar yakın oluyor, bazen çok uzak kalıyordu. Afya’nın seslenmesiyle irkildi.
Afya - Bu fırtınada ne yapıyorsun?
Emrih - Hiç, öyle suya bakıp duruyorum.
Afya yanına oturacaktı ki gemi sertçe sallandı. Gemiden aşağıya düşecekti ki Emrih belinden tuttu.
Afya - Bırak.
Emrih - Hayır.
Afya - Neden?
Emrih - Az daha düşüyordun.
Afya - Kendi başımın çaresine bakabilirim.
İkisi de yan yana oturdular. Afya uzaklara bakıyordu. Emrih Afya’yı seyrediyordu. Afya’nın parlak beyaz saçları, gecenin karanlığında ışıldayan kırmızı gözleri… Emrih’in gözlerini büyülemişti.
Afya kafasını çevirdi ve göz göze geldiler. Birbirlerine bakıyorlardı. Afya’nın yüzü kızardı. Emrih’in onu dikkatli bir şekilde izlemesi Afya’nın kalbini hızlandırıyordu.
Afya "Aa, bana bakıyor. Hem de büyük bir hayranlıkla bakıyor. Bu biraz utandırıcı."
Emrih "Ah, gözlerin ve saçların o kadar güzel ki… Her gün seni izleyebilirim. Kalbim neden böyle çarpıyor, bilemiyorum."
Afya - Bi- bir şey mi diyeceksin?
Emrih - Çok güzel.
Afya - Ne?
Emrih - Aa, pardon, dalmışım.
Afya - Neye?
Emrih - Çok güzel yüzün var.
Afya kafasını hafif eğdi. Yüzü daha çok kızarmıştı. Gemi tekrar sertçe sallandı. Afya aşağıya doğru kayacakken Emrih tekrar yakaladı ve kendine yaklaştırdı.
Afya - Na- napıyorsun?
Emrih - Yine düşecektin.
Afya - Düştüğümü fark ettiğim an korkulukları tutabilirdim, değil mi?
Ortama bir sessizlik çöktü. Dalgaların ve fırtınanın gürültüsü vardı. Arada çakan şimşekler gürültüyü artırıyordu.
Afya - İçeriz diye şarap getirmiştim, nerede o?
Emrih - Düşerken elinden kaymıştı.
Afya - Nee, düştü mü?
Emrih - Seni yakaladığım gibi onu da yakaladım.
Afya - Tamam, koy da içelim.
Emrih - Bardak getirdin mi ki?
Afya - Hayır.
Emrih - Peki neye koyacağız?
Afya - Bardağa.
Emrih - Bardak nerede?
Afya - Bardak yok.
Emrih - Neye koymamı bekliyorsun?
Afya - Ee… bir sen içersin, bir ben.
Emrih şişeyi açtı, Afya’ya uzattı.
Emrih - Önce bayanlar.
Afya - Centilmen bir beyefendi misin?
Afya biraz içti, sonra Emrih’e verdi.
Emrih - Arnuld, yarın korsanlarla denk geliriz dedi.
Afya - Korsanlarla seyahat etmek… kulağa hiç hoş gelmiyor.
Emrih - Bir sıkıntı çıkarsa en kötü kaptanlarının olduğu adayı öğrenip hepsini biçeriz.
Sabah olduğunda gemiye bir korsan gemisi yaklaşıyordu. Ama tayfanın hepsi savaş pozisyonuna geçmişti. Emrih güverteye çıkıp Arnuld’un yanına gitti.
Emrih - Ne oluyor Arnuld?
Arnuld - Korsanlar geliyor.
Emrih - Tamam, zaten onlarla görüşmeyecek miydik?
Arnuld - Bunlar bizim korsanlar değil, başka bir gemi.
Emrih - Nereden anladın?
Arnuld - Filamalarından anladım.
Emrih - Ah… gürültü istemiyorum.
Arnuld - A yapabileceğim bir şey yok, savaşırken illa ses çıkacak.
Emrih telepatiyle Alfa’ya seslendi.
Emrih - Alfa.
Alfa - Efendim, beni bir denemek ister misiniz?
Emrih "Güzel fikir."
Emrih, Arnuld’a dönerek:
Emrih - Arnuld, onlardan saniyeler içerisinde kurtulabiliriz.
Arnuld - Nasıl olacak o?
Emrih - Tayfayı güvertenin içine girerlerse söylerim.
Arnuld - Gemi çok yaklaştı.
Emrih - Seçim senin: hemen kurtulmak mı, yoksa saatlerce savaşmak mı?
Arnuld - Tamam. Millet, içeri girin!
Tayfa - Ama korsanlar geliyor!
Arnuld - Kaptan ne diyorsa o! Girin içeri hemen!
Güverte tamamen boştu. Sadece Emrih ve Arnuld vardı. Emrih Alfa’yı çağırdı.
Emrih - Arnuld, şimdi olacaklar aramızda kalsın. Tamam mı?
Arnuld - Tamam.
Emrih - Alfa, gemiyi batır.
Alfa - Tabii efendim.
Alfa geminin altına geçti. Kollarını yavaşça suyun altından çıkardı. Bütün gemiyi kollarıyla sardı. Korsanlar dehşet içindeydi. Alfa gemiyi sıkarak parçaladı. Gemi darmaduman oldu.
Emrih - Güzel gösteriydi, Alfa.
Alfa - Teşekkürler efendim.
Emrih - Tamam, şimdi geri dön.
Alfa tekrar Emrih’in çekirdeğinin yanına geldi.
Emrih - Unutma, aramızda kalacak.
Arnuld şaşkınlıkla geminin battığı yere bakıyordu.
Arnuld - Tabii ki… tabii ki de.
Saatler ilerlemişti ve buluşacakları korsanların gemisi görünmüştü. Gemilere yöneldiler ve yavaş yavaş birbirlerine yaklaştılar.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |