
Fırtınanın kasvetli bulutları hâlâ gökyüzündeydi. Gemiler yan yana geldi. Arnuld ile korsanların kaptanı konuşuyorlardı. Korsanların kaptanı kel, siyah sakal ve bıyıklı, kaslı birisiydi. Adı İrip’ti.
Arnuld – Ne kadar mal var?
İrip – Yirmi üç kadın elf, beş erkek elf, on dört kız çocuk elf, üç erkek çocuk elf, iki cüce kadın. Bu kadar.
Arnuld – Kadın elflere elli altın veririm. Erkeklere beş altın. Kız çocuklarına yetmiş altın. Cücelere ee yani onlar çok da para etmiyor, ister ver ister verme.
İrip – Hadi ama biraz daha fazla para verebilirsin.
Arnuld – En fazla bu kadar olur.
Emrih – Kulak misafiri oldum ama, kadın elflere elli, küçük kızlara yetmiş altın çok fazla değil mi?
Arnuld – Yani bunlar köle pazarlarında peynir ekmek gibi satılıyor. Bunlar daha ucuz fiyatları. Piyasaya girdiklerinde herkes kar etmek için fiyatı daha da artıracak.
Emrih – Cidden çok pahalı ha. İki kız elf alabilir miyim acaba?
İrip – Benden mi alacaksınız?
Emrih – Evet, bu arada adınız neydi?
İrip – Adım İrip, bu geminin kaptanıyım.
Emrih – Beni geminize alır mısınız?
İrip – Neden alayım?
Emrih – Buradaki korsanlar tek bir lidere bağlıymış, doğru mu?
İrip – Bağlıysa ne olmuş?
Emrih – Size çok para kazandıracak bir iş teklifim var.
İrip – Ne kadar para kazandıracak?
Emrih – İstemeyeceğiniz kadar çok para.
İrip – Bak bu cazip geldi. Genimde biraz boşluk olacaktı.
Emrih – Tamam, biz geliyoruz öyleyse.
İrip – Biz derken?
Emrih – Ben, eşim, bir kız çocuğu ve bir kedi.
İrip – Bir de benden yanına iki kız daha istiyorsun.
Emrih – Bize yer vardır herhalde.
İrip – Tamam gelin, sizi götüreceğim.
Hazırlıklar yapıldı, köleler diğer gemiye geçti. Emrih iki elf kız aldı. Korsanlarla birlikte yolculuğa devam edildi. Hava tamamen kararmıştı. Fırtınanın kasveti dağılmamıştı. Hafif bir yağmur başlamış, arada şimşekler çakıyordu.
Tayfanın çoğu dinlenmek için içerideydi. Birkaçı dışarıdaydı. İrip, Emrih’in yanına geldi. Havadan sudan konuştular. Zaman ilerleyince Afya da Emrih’in yanına gitti.
Emrih – … Yani anlayacağın, denizde balık tutmak için fazla açılmamalı. Eğer açılıyorsan da mercanların, kayalıkların yanına gideceksin ki balık bulasın.
İrip – Aynen, bizler zaten öyle yapıyoruz. Adaların etrafı mercan kayalıklarla dolu. Oraya gittiğinizde full balık yiyeceğiz.
Afya – Emrih, benim canım bira içmek istiyor.
Emrih – Bira güzel gidebilir şu an aslında. Bira var mı İrip?
İrip – Ha bira mı, ha haha ha. Bizde bira olmaz, rom var. Rom içer misiniz?
Afya – Bir tadına bakabiliriz.
İrip – Biraz serttir ama dikkat edin. Çok fazla insan gördüm, bir şişe rom içip denize düştüğünü. Düşenler kurtarılmaz.
Emrih – Düşmediğimiz sürece sorun olmaz herhalde, değil mi?
İrip – Madem öyle. Şit lan istiridye yavrusu!
Korsan – Buyur kaptan!
İrip – Bize bir kasa şişe rom getir.
Korsan güvertenin altına inip kasalardan birini götürdü. İrip içinden bir şişe aldı.
İrip – Alın, kasa sizin olsun. Sarhoş olup düşmemeye dikkat edin. Ben kaptan köşküne gidiyorum.
Afya – O iki elfi ne yapacaksın?
Emrih – İlerleyen zamanda işimize yarayacaklar.
Afya – İleriki zamanda. Hep ileride olacakları, ne yapacağını, kimi öldüreceğini hep planlıyorsun. Hep bunları düşünüyorsun.
Emrih – Ama düşünmeliyim.
Afya – Seni her gördüğümde bir şeyler düşünüyorsun. Hep düşünüyorsun. Yaptıkların her bir planla başka bir plana bağlıyorsun. Biraz akışına bırak. Seni ne kadar yıprattığını biliyor musun?
Emrih – Hepsini bir amaç için.
Afya – Hepsi istediği bir şey için yapıyorsun, değil mi? Hiç akışına bırakmıyorsun çünkü bir hedefin var. Anlıyorum ama bazen dinlenmelisin, bunu unutma. Şu an ne kadar ileriyi düşünüp planladın?
Emrih – Çok fazla planladığım şey var.
Afya – Bunu yapma. Şu an elf topraklarına gidiyoruz. Ne yapacağımızı düşündün mü?
Emrih – Evet.
Afya – O zaman diğerlerini boş ver, biraz rahat ol. Zamanı gelince onlarını da düşünürsün. Hadi, hep birlikte oturup yemek yiyelim, içkilerimizi yudumlayalım, sohbet edelim, eğlenelim. Hep birlikte bu kasvetli havanın tadını çıkaralım.
Afya, Emrih’e sarıldı.
Afya – Mesela Aymi’ye bak, onu yanımıza aldık. Daha genç, güzel bir kız. Bizim yanımızda sürükleyip duruyor. Günah taşıyıcısı olduğu için yanımıza aldık. Onu güçlü bir varlık olarak gördük. Ama o genç bir kız ve bu hayatın tadını çıkarmalı.
Emrih
"Afya’nın sözleri, sesi sanki beni rahatlatan özel bir sihir gibi. Teninin dokunduğu her noktadaki ağrılarım kayboluyor. İçimi ısıtıyor, ruhumu dolduruyor."
Afya
"Onun bu bedeni beni kendine çekiyor, umarım hep yanında olabilirim. Bakışların, sesin, dokunuşun ruhumu hafifletiyor."
Emrih – Tamam, ben güzel bir balık yapayım. Birlikte yeriz.
Afya daha da sıkı sıkıya sarıldı. Kafasını Emrih’in göğsüne bastırdı.
Afya – Tamam. Onları çağırıp geliyorum.
Afya onları çağırmak için gitti.
Emrih
"Sanki yavaş yavaş değişiyorum gibi. Belki de değişmek iyi bir şeydir. Canavar olmama rağmen duygularım var. İnsanken olmayan duygular."
Emrih balıkları pişirmişti. Hep birlikte yemek için oturdular. Gecenin körüydü, yemek saati çoktan geçmişti ama balık yemeye niçin engel değildi. Tayfa tamamen uyumuştu. İrip’i uyku tutmamıştı. Balık kokusuna dayanamayarak köşkten çıktı. Emrih’leri geminin uç kısmında balık yerken gördü. Eline bir şişe rom alıp sallana sallana Emrih’lerin yanına gitti.
İrip – Güzel kokuyor.
Emrih – Yemek ister misin? Fazladan yaptım.
İrip – Neden olmasın, değil mi?
Aymi – Bu geminin kaptanı sen misin?
İrip – Evet.
Aymi – Ne zamandır korsansın?
İrip – Çocukken beni köle olarak korsanların yanına vermişlerdi. Köle olduğu için zorla çalıştırılıyordum. Ama bir gün iyi bir adam benim tasmamı çıkardı. Hiç unutmuyorum o geceyi. Tasmadan kurtulduktan sonra erzakların yanına gittim. Tıka basa ne varsa yedim. Ne kadar da akılsızım. Sonra gemide gezinmeye başladım. Uyuyan korsanların arasında dolaştım. Birisinin kılıcı ortada idi, bende o kılıcı aldım. Sonra kaptan köşkünde uyuyan kaptanı paralarına ayırdım. Ve genç yaşımda bu gemi benim oldu. Nasıl hikaye.
Aymi – İyilik karşısında kötü tarafı mı seçtin?
İrip – Herkesin kendine göre doğruları ve yanlışları vardır.
Aymi – Yıllardır denizlerdesin, peki hiç deniz kızı gördün mü?
İrip – Deniz kızı mı? Onlar gerçek değil.
Aymi – Hayır gerçek, gözlerinle gördüm. Bir gün aynı böyle gemide giderken...
Uzun uzun konuştular. Herkes üzerindeki yorgunluğu atıp rahatlamıştı. Herkesin uykusu gelince yatmak için içeri girdiler. Emrih ve Afya dışarıda kalmıştı.
Afya – Nasıl hissettin bu akşam?
Emrih – Sanki mutlu gibi.
Afya – Aymi’nin gözündeki parıltıları gördün mü? Ne kadar mutluydu.
Afya yere oturdu, Emrih yatıp başını Afya’nın kucağında koydu.
Emrih – Afya...
Afya – Efendim tatlım?
Emrih – Canavar olduğumuz için duygularımızın yok olması gerekmez mi?
Afya – Neden yok olsun ki?
Emrih – Kalbimiz ölü, çalışmayan bir kalp. Yaşam taşı sayesinde yaşıyoruz.
Afya – Duyguların kalbe bir alakası yoktur Emrih. Kalble alakası olsa sana nasıl aşık olabilirim ki? Duygular ruhtan gelir.
Emrih – Beni her zaman rahatlatıyorsun.
Afya – Beni sevdiğin için rahatlıyorsun. Başını yaslayabileceğin için seni rahatlatıyorum.
Emrih
"Bana çok güzel ve şefkatli bakıyorsun ki bu beni heyecanlandırıyor. Keşke biraz yaklaşsanda dudaklarını kapsam."
Afya
"Yüzü ne güzel de gülümseyip kendini bana çekiyor. Kendimi kontrol edemiyorum, dudaklarına yapışayım geliyor."
Afya yavaşça kafasını eğdi. Dudakları hafifçe değdi. İkisinde bir anda huzuru içlerinde hissettiler. Afya ileriye gitti. Emrih de ona göre karşılık vererek Afya’nın dudağını emiyordu. Afya ağzını hafifçe açtı. Emrih içeriden Afya’nın tatlı dilini yakaladı. Emrih Afya’nın dilini emiyordu. Afya zevkten eriyordu.
Emrih
"Keşke sabaha kadar burada seni böyle emebilsem."
Afya
"Hemen bırakma beni, daha da içine al."
İkisinin de ağızları birbirinden uzaklaştı. Emrih terlemiş ve yüzü kızarmıştı. Afya’nın yanakları al bir elma gibiydi ve daha fazla istediği belliydi.
Afya – Hemen bırakma demiştim ya. Biraz daha.
Emrih – Tekrar tutmak istiyorum dudağını, dilini, sadece biraz yaklaş.
İki aşık tekrar dudaklarından birleşti. Afya’nın saçları cennetlik manzarayı kapatıyordu. İkisi de birbirine daha da yaklaşıyordu. Gecenin geri kalanı ikisinin olmuştu. Ama onlar için gece yeni başlamıştı. Uzun, soluksuz bir gece.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |