
Kasvet ile geçen günler geride kalmıştı. Korsanların liderleri ile görüşmek için nerede olduğunu bilmedikleri bir adaya indiler. Evri ve Hatari, cücelerin kıtasından çıkmış, yarı insanların kıtasına geçmişlerdi.
Adada büyük bir baraka vardı. Liderleri oradaydı. İçeri girdiklerinde karşılarında bir masa; masada haritalar, piyonlar, mürekkep ve tüy… Arkasında büyükçe bir sandalye duruyordu. Lider sandalyede oturuyordu. Kızıl saçlı ve sakallı, uzun cüsseli, biraz kilolu bir adamdı. Adı Barros Du.
Korsan – Reis, sizinle görüşmek isteyenleri getirdik.
Barros – Tamam, geçin bakalım.
Emrih, masanın yanına bir sandalye koydu. Oturup bacak bacak üstüne attı. Afya, Emrih’in karşısına oturup aynı hareketi yaptı. Aymi, Emrih’in sağına geçip ayakta durdu. Gece, Aymi’nin omzundaydı. Emrih’in köleleri ise Afya’nın iki yanında durmuşlardı. Emrih, ikisini de çoktan canavara çevirmişti.
Barros – Ne için gelmiştiniz?
Emrih – Biraz paraya ihtiyacımız var.
Barros – Borç vermiyoruz.
Emrih – Biliyorum, o yüzden sana bir iş teklifim var.
Barros – Nasıl bir iş?
Emrih – Bize bayağı para kazandıracak. Tabii, payımı almak şartıyla.
Barros – Ne kadar pay istiyorsun?
Emrih – Onda biri. Böyle az pay almamın nedeni, çoğu işi sizin yapacak olmanız.
Barros – Güzel bir ortaklık… Peki risk oranı?
Emrih – Her işin bir riski vardır. Biraz adamını kaybedersin. Başarısız olma ihtimalimiz yok.
Barros – Yok öyle mi? Nasıl bir işmiş bu, ve net olarak ne kadar kazanacağız?
Emrih – Bir fidye.
Barros – Fidye ha? Kimi kaçıracağız?
Emrih – Elflerin prensesini.
Barros – Ha! Şaka yapıyorsun değil mi?
Emrih – Hayır, yapmıyorum. Bu mümkün.
Barros – Değil, mümkün değil. Prensesi kaçırmak imkânsız.
Emrih – Tamam, size açıklayayım. Aymi, açıkla.
Aymi – Aldığımız bilgiye göre elflerin prensi ölmüş. O yüzden krallık kızlarına fazlaca önem veriyor. Bu da prensesin yanındaki koruma sayısının ve güvenliğin artması demek.
Barros – İşte tam bu yüzden imkânsız.
Aymi – Aldığımız başka bir bilgiye göre Lom adında bir liman kenti varmış. Bu kentte denize karşı bir sur yok. Bu da denizden direkt şehre girilebileceği anlamına geliyor. Ve en önemlisi, her yıl bir şölen düzenleniyormuş. Mutlaka prenses de katılırmış.
Barros – Prenses oradaysa kraliyet donanması da orada olacaktır.
Aymi – Bu sorun değil çünkü yüksek büyü gücümüzle halledeceğiz. Biz girmeniz için yol açacağız, siz şehre sızıp prensesi kaçıracaksınız. Şehrin içindeki askeri birlikleri yenebilirsin değil mi?
Barros – Elbette! Dışarıdan güçsüz mü görünüyoruz? Ama bana ne kadar güçlü olduğunuzu kanıtlamanız lazım. Ne bileyim, belki de bahsettiğiniz kadar güçlü değilsiniz. Tek başınıza kraliyet donanmasını yok edebilecek misiniz?
Emrih – Kanıtlayabilirim.
Barros – Ne yapacaksın ki?
Emrih – Açgözlülük Zindanı’na gitmeyi düşünüyoruz. İstersen sen de gel, ne kadar güçlü olduğumuzu gör. Ne dersin?
Barros – Bak, bu cazip geldi. İki korumamla birlikte gelirim ama biz asla savaşmayacağız. Nasıl?
Emrih – Bizim için uygun.
Barros – Tamam. Bugün dinlenin, uzun yoldan geldiniz. Yarın zindana gideriz. Sonra da ona göre karar veririz.
Emrih – Tamam, anlaştık.
Barros – Lan kafadanbacaklı, buraya bak!
Korsan – Buyur reis.
Barros – Misafirlerimize güzel bir oda ayarlayın ve benim İncimi de çıkarın, yarın yola çıkacağız.
Korsan – Tamamdır reis.
Barros – Akşam yemeği için limanın yanındaki mekanıma geçeceğim, isterseniz gelin.
Emrih – Akşam yemeğinde görüşürüz o zaman.
Saatler ilerlemiş, hava kararmıştı. Akşam melteminin vurduğu kıyıda bir masa duruyordu. Barros, oturmuş elinde bir kitapla onu okuyordu. Emrihler masaya gelip oturdular.
Emrih - Bir korsan kitap okuyor, biraz şaşırdım.
Barros - Kitap okumasaydım bu kadar korsanı disipline edemezdim.
Emrih - Ee, kitap ne hakkında?
Barros - Bir efsaneyi konu alan bir kitap.
Emrih - Tamam, ne efsanesiymiş?
Barros - Anlatılana göre dünyamıza Tanrı’nın lütfu olarak fazladan bir kahraman gelecekmiş. Ama insanlar, her zaman olduğu gibi kıymet bilmeyip bu kahramanı suçluyorlarmış. Kahraman da şeytanla anlaşma yapıp insanlığı yok etmeye başlıyormuş. Acı içinde kıvranan kulları için Tanrı bir melek indiriyor ve kahramanı öldürüyor.
Barros kitabı masaya koydu. Emrih, önündeki bardağı alıp kitabın üstüne koydu.
Emrih - Her hikâye iyi sonla mı biter, hep bilemiyorum. Belki de bu kitap için değmez.
Emrih bardağı geri aldı.
Barros - Ee, nerede kaldı yemekler?
Korsan - Hemen getiriyoruz reis.
Yemekler geldi. Sonra bir korsan gelip bardaklara su gibi bir sıvı koydu.
Barros - O sıvılar su değil, yeni bulduğumuz bir içki. Üstüne su koyuyoruz...
Emrih - Rakı lan bu.
Barros - Rakı?
Emrih - Bildiğin rakı. Ee, sen bilmezsin, biz buna rakı diyorduk.
Barros - Rakı... güzel isim.
Barros ayağa kalkıp tayfanın beklediği yere döndü.
Barros - Bulduk! Artık bunun ismi rakı. “Rakı getirin” dediğimde artık bunu getireceksiniz.
Barros geri oturdu.
Barros - Bu içeceğe isim arıyorduk da sayende bulduk.
Yemek yemeye başladılar. Emrih, balığın kılçığını çıkarıp Gece’ye uzattı. Gece, sinirli bir şekilde Emrih’e baktı.
Emrih - Kedime bir balık daha lütfen.
Barros - Neden olmasın.
Bir yandan yemek yeniyor, bir yandan muhabbet ediliyordu.
Barros - ...Sonra tak, karaya vurduk. Neyse, biraz işimizden bahsedelim. Yarın güç gösterisi için Açgözlülük Zindanı’na gidiyoruz. Nasıl bir yer olduğunu biliyor musun?
Emrih - Hayır.
Barros - Hiç zindana girdin mi?
Emrih - Evet. Oburluk, Şehvet ve Haset zindanlarına girdim.
Barros - O zaman bilirsin.
Emrih - Neyi?
Barros - Ya işte, şu Oburluk Zindanı’na girdiğinde açlık çekersin. Şehvet Zindanı’nda azarsın. Haset Zindanı’nda durmadan kafandaki ses, arkadaşların hakkında yanlış düşünmene yol açar falan.
Emrih - “Hiçbirini hissetmedim. Büyük ihtimalle canavar olduğum içindir.”
Barros - Ama Açgözlülük Zindanı’nda böyle bir şey yok.
Afya - Ya ne var?
Barros - Tuzaklar var. Akıllıca kurulmuş tuzaklar.
Emrih - “Tuzaklar büyü ile yapılmışsa yine bana etki etmez ama mekanik yapılmışsa herkes yakalanır.”
Emrih - Bu tuzaklar ne kadar zorlu?
Barros - Biraz düşünerek bu tuzakları bulabilirsiniz ama bulamazsanız kesin ölürsünüz. O kadar tehlikeli tuzaklar.
Emrih - Öğrendiğimiz iyi oldu.
Barros - Sabah da dediğim gibi biz sadece arkanızdan gelecek canavarlarla savaşacağız. Bu sizin işiniz. Sonra asıl işimize odaklanabiliriz.
Emrih - Tamam, zindandan çıkınca konuşalım. Bize müsaade.
Barros - Tabii ki, buyurun.
Emrihler onlara ayrılan odaya gittiler. Yarın sabah yola çıkacaklardı.
Emrih, yeni hizmetkâr yaptığı iki elfe ayar çekmemişti. Onları çağırdı.
Emrih - Şimdi ikinize isim koymadım. O yüzden bundan sonra sen Deta, sen de Hekta’sın. Tamam mı?
İkisi de bir ağızdan:
Deta, Hekta - Evet efendim.
Emrih - Şimdi Deta, geçmişte ne yaşadığını hatırlıyor musun?
Deta - Evet efendim.
Emrih - Ne yaşadın? Korsanlarla ilgili anılarını anlat.
Deta - Ormanda odun toplayıp köyüme dönüyordum. Köyümüze çoktan saldırı gerçekleşmiş, her yeri ateşe vermişlerdi. Beni de ormanın ağzında gördükleri gibi kovaladılar ve sonra yakaladılar.
Emrih - Hekta, sen?
Hekta - Efendim, ben uyandığımda korsanlar köye girmişti. Erkekleri öldürdüler, kadın ve çocukları köle yaptılar.
Emrih - Yani hizmetkârlar eski hayatlarını hatırlıyor. Peki geçmişe dönmek, eski yaşantınıza dönmek ister miydiniz?
Deta, Hekta - Hayır efendim, biz sizin yanınızda mutluyuz. Öl deyin, ölelim.
Emrih - Ama hatıralara olan duygularını yitirip efendilerinden başka bir şey düşünmüyorlar. Çok kullanışlı, değil mi?
Deta, Hekta - Evet efendim, çok haklısınız.
---
Sabah olmuştu, limana geldiler. Limana bir gemi yanaştı.
Barros - İşte benim incim, en değerli hazinem.
Gemi, yer yer demirle güçlendirilmiş, hafiflik için bazı yerleri tahta ile desteklenmiş eski bir gemiydi.
Barros - Nasıl ama?
Emrih - Güzel... ve eski.
Barros - Bu gemi ile ne anılarım var, biliyor musun sen?
Emrih - Batmaz, değil mi?
Barros - Geliyor musun, gelmiyor musun?
Emrih - Umarım batmaz.
Barros - Hadi ama, o kadar kötü değil.
Barros’un gemisi ile yola çıktılar. Açgözlülük Zindanı’na doğru ufukta kayboldular.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |