@alpellal
|
Başlıyoruz... Hazır mıyız? Multimedya Aylin ve Çağlar😄Arkadaşlar, Word'dan Wattpad'a geçirirken bazı kelimeler birleşmiş. Ben gördüklerimi düzelttim ama gözümden kaçmışsa "iç içe" yazar mısınız? İyi okumalar! Bir uyarı: Bazı betimlemeler sönük çünkü ana karakter tanıştıkları zaman yani lidede birbirlerini detaylı betimleyecekler.
*** 27 Haziran 2021 Gebze-Kocaeli
Güneş etrafı sarmıştı. İnsanlar bulundukları ortamı havalandırsa bile terden sırılsıklam oluyordu. Gebze'nin sokakları bomboştu. Arabalar radyolarının sesini yüksek açmamaya özen gösteriyordu. Sadece sokaklar değil, güneşin üstüne çöktüğü Marmara Denizi'nin çevresi de boştu. Normalde insanlar onun çevresine termosuyla oturup çay içerdi. İnsanlar bedenen sokakta değildi ama genel olarak arabadaydı. Hepsi sık sık telefonunun saatine bakıyordu. Genç kız da onlardan biriydi. Yüzüne vuran güneş gözlerini kısmasına neden oldu. Siyah kol çantasının içinden güneş gözlüğünü aradı.
"Haa! İşte şimdi buldum."
Gözlüğü gözüne geçirdikten sonra camdan dışarıyı izlemeye devam etti. Diğer rakipleri gibi sınav salonunda olması gerekirken otobüsün en arka koltuğundan dışarıyı izliyordu. Başka insanlara garip gelebilirdi ama ona garip gelmiyordu. Sonuç olarak o da bir amaç için yola çıkmıştı değil mi?
"Kızım sabret! Bak, eve yaklaştık."
Bakışlarını en öndeki bebek arabasına doğru eğilen kadına çevirdi. Sarışın, masmavi gözleri olan bir kız bebek hüngür hüngür ağlıyordu. Normalde bebeklerin ağlamasına dayanamıyordu, o an ise bebeğin ağlamasına sinir olmuştu. Kendi kendine "Sen dünyaya yeni gelmişsin ama ağlıyorsun, aslında gülmen gerekiyor!" diye söylendi. Otobüs çok yavaş gidiyordu, bir saattir istediği yere varamamıştı. Gözlerini devirdi:
"Eskihisar üzerinden feribotla Yalova'ya gitsem daha çabuk giderdim!"
Kimse onu duymamıştı. Çantasının fermuarını usul usul açtı. Simsiyah bir tabanca, makyaj malzemelerinin arasından ona göz kırpıyordu. Otobüsün hızlı gitmesini sağlamak için onu kullanabileceğini düşündü. Ardından hızlı bir şekilde kararından vazgeçti. Çantayı kapatırken "İşimi halletmeden kimseye yakalanmak istemiyorum!" diye mırıldandı. *** Beyaz spor ayakkabısının çıkardığı ses sokaktaki sessizliği bozuyordu. Normalde indirimdeki ürünlerden ötürü tıklım tıklım dolu olan market bile o gün sokağın sessizliğine ayak uydurmuştu. Daha önce o sokaktan güle oynaya geçtiği zamanlar gözünün önüne geldiğinde boğazına bir yumru oturdu. Sol tarafındaki apartmandan tuttuğu mavi bisikletiyle 7-8 yaşlarında bir erkek çocuğu çıktı. Çocuğun yüzü gülüyordu. Genç kız gözlerini önüne çevirdi.
"Sen mutluluğunu bisikletini sürmekle bulmuşsun. Ben ne yapmalıyım?"
Telefonunu çıkardı. Bir sürü arama ve mesaj birikmişti. Arayan kişilerin arasında en çok annesi vardı. Son gelen mesajı okudu:
"Kanka neden onun sınava gireceği okulu sordun? Sınavının nasıl geçtiğini mi soracaksın?"
Yüzüne bir gülümseme yerleştirip "Sınavının nasıl geçtiğini neden sınava girdiği okula gidip sorayım? Öyle olsaydı telefondan sorardım. Bu kızın saflığı beni öldürecek!" dedi. Ardından korkarak annesinin mesajına tıkladı:
"Sen neden sınava girmedin? Sakın eve gelme!"
Çantasından kulaklığını çıkarırken "Zaten eve dönemeyeceğim!" diye bağırdı. Kızının yaptığı şeyi duysaydı kalp krizi geçirirdi. Genç kız bile bunu kendine yakıştıramamıştı. Hayallerine giden yolu kendi elleriyle çıkmaza sokmak üzere olduğunun farkındaydı. Kimse genç yaşta hapislerde çürümek istemezdi. Adımlarını hızlandırdı, onun sınavdan çıktığı saatte orada olmalıydı. İçinden kendini sakinleştirecek sözler söylüyordu. Çiçeklerin süslediği bir parka geldiğini fark etti. Ahşap bankların sıralandığı parkta ondan ,kedilerden ve köpeklerden başka kimse yoktu. Önüne konan kuşlar onun yaklaştığını görünce hep beraber uçtu. Her bankın yanında bir palmiye ağacı vardı. Onun gözüne çarpan şey ise en sondaki bankın arkasına konumlanmış lavantaydı. Onun kokusuna bayılırdı. Daha fazla vakit kaybetmemek için hızını iyice arttırdı. Lavantanın yanına vardığında kendini çimenlere bıraktı. Burnunu çiçeğe götürdü, kokusu doğal bir parfüm gibiydi. Biraz koparıp avucunun içine koydu.
"Nasıl olsa gideceğim yerde bu olmayacak!"
Avucundakilerin birazını kot pantolonunun cebine boşalttı. Güneşten ötürü yüzünden akan ter damlası elindeki çiçeğe damladı. Yoldan kimse geçmediği için çimenlerin üstünde keyfi yerindeydi. Hedefine yaklaşmıştı. Bu aklına gelince hemen ayağa kalkıp yoluna devam etti. Beş dakika sonra karşısına çıkan yön tabelası sırıtmasına neden oldu:
ARİF RUŞEN İLKÖĞRETİM OKULU
Tabela sola dönmesini işaret ediyordu. O tarafa doğru yürürken kulaklığını kulağından çıkardı. Yavaş yavaş çantasının fermuarını açtı. Kulaklığını içine atarken silahını da eliyle kavradı. Binaya yaklaşırken çantasından çıkaracaktı. Yolun kenarına park edilen arabaların sayısı artmaya başlamıştı. Her adım attığında derin bir nefes alıyordu. Yapacağı şey kolay bir şey değildi. Pes edecek olursa iki yıllık bir üniversite bölümü (önlisans) okuması gerekecekti ve çaldığı silahı yerine koymakta zorlanacaktı. Evden sınava gideceğim diye çıkıp adam öldürmeye gitmişti. Kalabalığı görünce titrediğini hissetti. Çevresindeki insanların bir kısmı yanlarında getirdikleri sandalyelere oturmuştu, yanlarında çay getirenler bile vardı. Gözlerini okul binasına çevirdi. Bembeyaz bir dış cephesi vardı. Bina arkaya doğru uzuyordu. Tüm camları açıktı. Giriş kapısının önündeki iki genç polisi görünce korktu. En iyisinin bahçeye giriş kapısının biraz gerisinde beklemek olduğuna karar verdi. Adımlarını bir yeri çarpmamaya özen göstererek geri geri attı. Arkasında bir çınar ağacı vardı, ağacın arkasına geçti. O sırada binadan öğrenciler çıkmaya başlamıştı. Sınıfından başkalarının da bu okulda sınava gireceğini öğrenmişti. Çıkanlar arasında tanıdık bir sima aradı, Gebze'de çoğu kişi birbirini tanırdı. Önündeki ağaçtan ötürü onu gören kişi sayısı azdı.
"Çağlar, senin sınavın nasıl geçti?"
Duyduğu ses onu şoka uğrattı. Sınıftan arkadaşları Aylin ve Çağlar onun olduğu yere yaklaşıyordu. Aylin kahverengi gözlü ve kahverengi saçlıydı. Çağlar ise kahverengi saçlı ve ela gözlüydü.
"İyi geçti ama biraz zordu. Senin nasıl geçti?"
"İyi desem değil, kötü desem hiç değil!"
Çağlar yüzüne bir gülümseme yerleştirdi, gülünce gözleri kaybolmuştu. Genç kız saklandığı yerden çıktı. Tam ikisinin karşısına çıkmıştı. Aylin onu görünce durdu, yüzünde mimik oynamamıştı. Çağlar kaşlarını çattı:
"Sen bugün ikinci oturuma girmedin mi? Sanırım sınav yerin burası değildi."
"Evet, girmedim!"
Aylin gözlerini kocaman açıp "Neden buradasın? Daha doğrusu neden sınava girmedin?" diye sordu. Genç kız yüzüne şeytani bir gülüş yerleştirirken avucundaki lavantaları yere döktü.
"Önemli bir işim vardı."
Ardından gözlerini ikisinin arkasına çevirdi. O geliyordu! Üstünde beyaz bir tişört ve turuncu bir pantolon vardı. Genç kızı görünce yüzündeki gülümseme kayboldu. Sınav çıkışında onu karşısında görmeyi hiç beklemediği kesindi. Adımları yavaşlamıştı. Çağlar'ın yanına vardığında hiçbir şey söylemedi. Genç kız çantasının fermuarını açarken bağırdı:
"Demin üniversite sınavından çıktın. Onu kazanıp kazanamayacağını bilemem ama bu sınavı kaybedeceksin!"
Aylin "Saçmalama istersen!" diye bağırırken Çağlar'a bir adım daha yaklaştı. Çağlar'ın bal rengi gözlerindeki korku kendini belli ediyordu. Hedef olanları anlamamıştı:
"Daha açık konuşur musun?"
"Açık mı? Okey!"
Çantasını yere attı. Elindeki siyah renkli silahı artık herkes görebiliyordu. O an etrafta kopan çığlıklar genç kızın kulağını ağrıttı. Aylin titreyerek "Sen... Sen bunu yapacak biri değildin!" dedi. Çağlar yerinden kımıldayamıyordu bile. Hedef kaçacak yer arıyordu. Genç kız silahı onun kalbine doğrulttu.
"Kaçamazsın!"
"Delisin sen!"
Genç kız bu tepkiye sırıtmakla yetindi. Okulun kapısındaki polisler gelmeden işini halletmeliydi. Aylin artık sırtını arkasındaki duvara yaslamıştı. Çağlar olanlara inanmakta zorluk çekiyordu.
"Sen de bana acımamıştın!"
Genç kız var gücüyle tetiği çekti. Çevredeki çığlıklara Aylin'in de çığlığı eklendi. Elindeki sınavda verilen plastik kalem kutusu yere düştü. Çağlar'ın nefesini alışı ve verişi hızlanmıştı, korka korka başını sola çevirdi. Genç adam yerde kanlar içinde yatıyordu, genç kız onu kalbinden vurmuştu. Genç kız kahkaha atarken yere oturdu. Zaferin verdiği etkiyle kahkahası hiç durmadan tekrarlanıyordu. Gözünün önü bulanıklaşmıştı, kişileri net göremiyordu. Çağlar yere çömelip hedefe uzun uzun baktı. Yutkunuyordu ama ağzını bıçak açmıyordu. Aylin elleriyle yüzünü kapatmıştı ama hıçkırıkları duyuluyordu. Sınavdan sonra evine gidip kendisini odasına kapatma hayalleri kurarken önünde bir cinayet işleneceğini hesaplayamamıştı. Genç kız ona bakıp içinden "Aynı sınıftaydık ve sen her şeye karşı benden daha dik duruyordun. Benim bünyem o tür dik durmaya alışık değildi!" diye geçirdi. ***
Ekim 2021
Çağlar...
Hayat yolculuğunun rotası sürekli olarak değişir. Bu yolculukta insan da çok değişir. Biz fark etmeyiz ama dışarıdan bakanlar bunu çok rahat fark edebilir. Hedeflerin değişmesinden hiç bahsetmeme gerek yok. İyi bir üniversite, iyi bir iş, iyi bir yaşam... Hedef yolunda acı çekmeye razı olmalıyız. Sizin hedefiniz bir şeyi yaptıktan sonra mutlu olmaktır ama ansızın bir tanıdığınız gelir ve mutlu olmanıza izin vermez. Haliyle olanlardan hangisine kızacağımızı bilemeyiz. Hep böyle değil midir? Tam en mutlu gününüzde ya biri kötü bir şey yapar ya da birinin başına kötü bir şey gelir. Bazen ikisinin de aynı anda olduğu zamanlara denk geliyordum işte.
Kapının çıkardığı sesten ötürü başımı masadan kaldırdım. Sınıfın açık camından içeri sızan güneş, ela gözlerimi kısmama neden oldu. Önüme döndüm. Krem rengi duvara asılmış olan beyaz tahtada hocanın derste yazdıkları halen duruyordu. Benim dikkatimi dağıtan kahverengi kapı açıktı. Sınıftaki diğer öğrenciler kendi aralarında konuştuğu için çok ses vardı. Oldum olası çok sesten nefret etmişimdir. Üniversitede çok öğrenci olduğu için haliyle buna alışmam gerekiyordu. Beyaz masayı yavaş bir şekilde ittim. Öğle yemeğine yetişmeliydim.
Uzun ve geniş olan koridora çıktım. Okulun çoğu yeri gibi buranın da duvarları beyaza boyanmıştı. Sadece köşedeki koltukların arkası yeşildi. Koridor sınıfa göre çok serindi. Normalde pek böyle olmazdı, bazen sıcak olmasını isterlerdi bazen de serin olmasını isterlerdi. Gözlerimi sola çevirdim. Büyük ve mavi duyuru panosunda yeni bir duyuru yerine sivil toplum örgütlerinin reklam afişleri vardı. Adımlarımı hızlandırdım. Biraz daha gecikirsem yemekhanede yemek kalmayacaktı. Bilenler bilir bir üniversite öğrencisi en çok yemek konusunda zorlanır. Bedava yemek bulunca ise define bulmuş kadar sevinir. Yemekhane binası okuduğum fakültenin çaprazında yer alıyordu.
Koşarken kırmızı renk, ince kumaştan yapılmış sweatshirtimin cebinden telefonumu çıkardım. Saat 13:00'dı. Nefes nefese kalmamı önemsemeden koşmaya devam ettim. Koştuğum yerler serin olduğu halde ben terliyordum. Biri bana "Su ister misin?" dedikten sonra su uzatsa o an hiç düşünmeden alırdım. Kaç kere merdivenlerden yuvarlanma tehlikesi yaşadığımı sayamadım. Tehlikeleri atlatmasaydım yemekhaneye kanlar içinde gidebilirdim, ona da gitmek denirse tabii!
Pes edip durduğumda olduğum yeri inceledim, binanın çıkışına gelmiştim. Fakültenin idari görevlilerin odaları bu kattaydı. Buranın koridoru binanın diğer koridorlarından daha dardı. Aldığım deterjan kokusundan temizliğinin yeni yapıldığını anladım, ayrıca yerler kaygandı. Yan yana sıralanmış dört odanın önünden geçerken adımlarımı yavaşlattım. Aksi halde odalardan birinin kapısı açılırsa çıkan kişiyle çarpışabilirdim. Akademik bir üyeyle çarpışmak son isteyeceğim şeydi.
Otomatik kapının önüne geldiğim derin bir nefes aldım. Köşedeki masadan bana şaşkın bakışlarını yollayan görevliyi görünce hemen kapıya yöneldim. Dışarı çıkar çıkmaz sıcak hava etrafımı kuşattı. İçimden "Keşke okuldan çıkmasaydım." diye geçirdim. Yemekhane binasının kırmızı cephesi karşımda gözüküyordu. Sağıma ve soluma baktıktan sonra karşıdan karşıya geçtim. Binanın önüne renk renk çiçekler dikilmişti. Haliyle binaya yaklaşırken çiçeklerin güzel kokuları da bana eşlik ediyordu. Binanın yan tarafındaki banklarda akademisyenlerin oturduğunu gördüm. Aralarında tanıdığım bir hoca yoktu. Onların önünden geçerken koşmak istemediğim için yavaş yürümeye karar verdim. Binanın girişindeki otomatik kapıdan içeri girerken yüzüme bir ferahlık çarptı. Karşıma çıkan ilk yer binanın idari işlerinin yürütüldüğü kısımdı. Zeminde beyaz fayans döşeliydi ve tertemizdi. Duvarların yarısı sarıydı, diğer yarısı ise turuncuydu. Köşeye siyah bir oturma grubu ve beyaz bir sehpa yerleştirilmişti. Oturma grubunun yanından geçerek merdivenlerden aşağıya inmeye başladım. Yanımdan yemeklerini bitiren öğrenciler hızlı hızlı geçiyordu. Kulak misafiri olduğum kadarıyla çoğunluğu derslerden konuşuyordu. Yemekhanenin giriş kapısını görünce rahatladığımı hissettim. Son basamaktan inip kapıya doğru yürüdüm.
"Çağlar! Sonunda gelebildin."
Karşımdaki kapıdan en yakın arkadaşım arkadaşım Okan çıktı. Sarı saçlarını yana doğru taramıştı. Gülümsediği için zayıf yüzü kendini hemen belli etmişti. Kahverengi gözleri üzerine vuran ışıktan ötürü parlıyordu. Üstüne kırmızı şeritli bir gömlek ve kot pantolon giymişti. Yüzüme bir gülümseme yerleştirdim:
"Sen daha yemek yemedin mi?"
"Yok, seni bekledim."
"Vay! Yemekte ne var?"
"Karnıyarık, bulgur pilavı, cacık ve mercimek çorbası varmış."
Kapıdan içeri girerken "Tam benlik bir liste." dedim. Okan rahat rahat içeri girebilmem için kapıyı itti. Cebimden yemek kartımı çıkarıp onu basacağım yere doğru ilerledim. *** Yemekhanenin zeminine gri fayans döşeliydi. Duvarların birazını maviye, kalanı da kırmızıya boyamıştı. Geniş bir alana sahipti. En azından okulun bu kampüsündeki öğrencilere yetiyordu. Camları ise çok büyüktü. Ortaya konumlanmış olan camın önündeki masalardan boş olanına doğru ilerledik, canım sıkılınca dışarıyı izlerdim. Camın karşısında güzel bir manzara yoktu oysa. Bazen değersiz şeyler de insana zevk veriyordu işte. Kahverengi sandalyeyi çekip oturdum.
"Çağlar, Aylin'in ve Pelin'in nerede olduğunu biliyor musun?"
"Bilmiyorum. Buraya gelirken onlarla hiç karşılaşmadım."
"Sabah Pelin'i görmüştüm. Gelirler herhalde!"
Bunları söylerken karşıma oturmuştu. Pelin'in ismini söylerken karşıma oturmuştu. Pelin'in ismini söylerken gülümsemesi tüm yüzüne yayılmıştı. Onun bu haline gülmemek için kendimi zor tuttum. Pelin'in ismini her söyleyişinde yüzü öyle oluyordu ama Pelin'in yanında bunu yapamıyordu! Çorbadan bir kaşık almadan önce "Pelin'i görünce onunla konuştun mu?" diye sordum. Gözlerini devirdi:
"Neden böyle bir soru sorma gereği duydun?"
"Canım istedi."
"O zaman canın istemesin!"
Yok, bu böyle olmayacak! Okan bana zorla kahkaha attıracaktı. Pelin de olmasa ben sinirini nasıl bozacaktım? Bu durumda en iyisi içimden gülmek. Dışarıya yansıtsam başım belaya girerdi. Ben bunları düşünürken Okan "Yemek güzel olmuş." dedi. Ruh halinin ani değişimine çok şaşırmıştım ama bozuntuya vermedim:
"Gerçekten çok güzel olmuş! Yemek şirketi mi değişti?"
"Evet."
"Yeni öğrendim. Hep bu şirket yapsın."
"Bence de."
"Keşke yanında tatlı da olsaydı."
"..."
Bana karşılık vermediğini fark edince ona baktım. Gözlerini yemeklerin alındığı yere doğru çevirmişti, ben de oraya döndüm. Bize doğru gelen Aylin'i ve Pelin'i o an gördüm. Pelin'in turuncu saçları omzuna dökülmüştü, çille kaplı yüzünde kahverengi gözleri parlıyordu. Fuşya rengi ince kumaştan yapılmış kolları dantelli elbisesini aynı renk bir kol çantasıyla kombinlemişti. Aylin ise kahverengi saçlarını tokayla toplamıştı, saçıyla aynı renk olan gözleri bize odaklanmıştı. Üstüne ise mavi bir kot gömlek ve kırmızı bir pantolon giymişti. Okan'ın halleri Pelin'in dikkatini çekmemeliydi.
"Kanka önüne dönsene!"
"En azından Pelin duymadı. Duysaydı seni öldürürdüm!"
"Belki duymuştur."
"Çağlar!"
"Tamam tamam."
Sırıtarak arkama yaslandım. Okan ise ciddileşti, Pelin'in konusu açılınca ona bir haller oluyordu. İkisinin arasını yapmak istiyordum ama Pelin'in onun hakkındaki düşüncelerini bilmiyordum. Bilmeden bir şey yapıp ortalığı karıştırmak istemiyordum. En iyisi Aylin'den yardım almaktı. Yanımdaki sandalyenin çekilirken çıkardığı sesle düşüncelerimden sıyrıldım. Aylin yanıma oturmuş bana gülümsüyordu. Pelin de Okan'ın sağındaki sandalyeye oturdu. Yüzüme bir gülümseme yerleştirdim:
"Hoş geldiniz!"
"Hoş bulduk!"
"Hoş bulduk!"
Aylin çatalını tabağa götürürken "Kurt gibi acıktım ya!" dedi. Pelin'in kısık sesle "Görgüsüz! İnsan içinde yemek yiyoruz." diye söylendiğini duydum. Aylin şaşkın şaşkın ona baktı. Pelin'den bunu beklemiyor olmalıydı. Ne yalan söyleyeyim ben de beklemiyordum! Aylin gözlerini devirdi:
"Bari Okan'ın yanında demeseydin! Utandım."
"Çağlar'a ayıp olmaz tabii! Okan'ın yanında dememeliydim."
Okan'ın yüzü düştü. Aylin de bunu fark etmişti ama Pelin oralı bile olmamıştı. Okan'ın kendini dışlanmış olarak hissettiğini tahmin edebiliyordum, hele bunu Pelin yapmışsa bu onu daha fazla mutsuz ederdi. Tek kaşımı kaldırarak "Okan'ın benden ne farkı var? Onun için de sorun olmaz." dedim ve arkadaşımı korudum. Pelin yine yaptı yapacağını!
"Ne farkı olduğunu gayet iyi biliyorsun Çağlar."
Demek istediği şeyi hepimiz anlamıştık. Anlamamak mümkün değildi! Pelin resmen Okan'ın tüm neşesini alıp uzak diyarlara yollamıştı. Bildiğim bir şey varsa o da Okan'ın oralardan kolay kolay kurtulamayacağıydı. Aylin bir Okan'a bir de Pelin'e bakıyordu. Benim gibi o da ne söyleyeceğini bilememişti. Uzun süren sessizliği aramızdan kimse bozmadı. Pelin hariç herkes Okan'ın hislerini biliyordu. Okan yüzüne alaycı bir gülümseme yerleştirdi:
"Sıkıntı değil. Ben de bazı şeyleri senin yanında hiç konuşmak istemiyorum Pelin."
"Yaa! Neymiş o bazı şeyler?"
Pelin gözlerini büyüterek ona bakınca Okan pot kırdığını fark etti. Bu ikilinin tatlı atışmalarına nasıl noktayı koyacağımı bilmiyordum. Sakin sakin yemeğimi yemeye devam ettim. Aylin bana kınayan bakışlarını yollayıp "Senin yanında konuşmak istemeyeceğine göre neden soruyorsun? Bu çok saçmaydı!" dedi. Okan rahatladı ama Pelin hiç öyle olmadı:
"Sen Okan'ı mı tutuyorsun Aylin?"
"Ben ikinizi de tutmuyorum."
Okan'ın Pelin'e "Ben kazandım!" dercesine baktığını gördüm. Pelin'in yüzü kızarmıştı. Onun bu durumlarda yaptığı çok iyi bir şey vardı: Konu değiştirmek.
"Bu Aylin yüzünden geç geldik!"
"Herkesin yapabileceği bir hata yaptım."
Ufak çaplı bir kahkaha atıp "Yine ne yaptı?" diye sordum. Pelin ters ters Aylin'e baktı. Aylin onun yerine soruma cevap verdi:
"Liseden kalma öğrenci kartımı anı olarak yanımda taşıyorum. Çantamdan yemek kartı diye onu çıkarmışım, kalpten gidiyordum!"
"Yok artık! Gebze'de bıraksaydın keşke."
Aylin turuncu kol çantasının fermuarını açtı. İçinde bir şey arıyordu, anladığım kadarıyla bahsettiği öğrenci kartını arıyordu. Çantanın içinde bir şeyleri eline alıp geri bıraktı. Sonunda istediği şeyi bulup masanın üstüne koydu. Eğilerek karta baktım: ÖZEL GÜRHAN ANADOLU LİSESİ
Öğrenci Ad/Soyad: Aylin Ekiz
Öğrenci Numarası: 231 Okulun adını okuyunca içim ürperdi. O okul artık bana ölümü hatırlatıyordu. Hayatım boyunca unutamayacağım cinayet orada işlenmese bile katili ve maktülü o okuldan çıkmıştı. Hatta ikisi de sınıf arkadaşımızdı! O olay insanlara güvenmemem gerektiğini bana çok iyi öğretmişti. Yeni anlayışım bir insanın kendini çok rahat kamufle edebileceğiydi. Tıpkı o kızın yaptığı gibi!
"Çağlar?"
Pelin'in bana seslenmesiyle zihnimin olay döngüsünden çıktım. Aylin de benim gibi düşüncelere dalmıştı. O olayı atlatamadığı için psikolojik destek almıştı ama asla unutamamıştı. Daha önce bana halen o kızı kabuslarında gördüğünü söylemişti. Ülkenin gündeminden günlerce çıkmayan bir cinayetin onun aklından çıkmaması çok normaldi. Okan masaya vurdu:
"Konuşsanıza! Daha önce kısaca bahsettiğiniz cinayetimi hatırladınız?"
"Evet."
Cevap verirken sesimde duygu yoktu. Aylin kulağına gelen saç telini tutarken "Hiç unutmamıştım zaten. Unutmamak mümkün mü?" diye sordu. Keşke mümkün olsaydı! Pelin gözlerini devirdi.
"Her seferinde uzun hikaye olduğunu söyleyip konuyu değiştiriyorsunuz. O cinayetin Twitter'de kaç gün gündem olduğunu biliyor musunuz?"
Yutkunup "Okulun ilk gününden itibaren olanları anlatmamız gerekiyor. Yoksa o kızın bu cinayeti işleme sebebini anlayamazsınız." dedim. Aylin de beni başıyla onayladı. Bizim ikili pes etmedi:
"Her gün yemekte anlatsanız bile öğreniriz, değil mi Pelin?"
"İlk defa Okan'a hak veriyorum. Olanları şimdi yaşıyormuş gibi anlatın, hislerinizi de bilelim!"
Aylin'le şaşkın şaşkın birbirimize baktık, onların bu kadar istekli olduklarını hiç fark etmemiştik. Ellerimi iki yana açıp "Mecbur!" dedim. Aylin derin bir nefes alarak "Tamam! Biraz Çağlar anlatır, biraz da ben anlatırım." dedi. Sandalyemi düzelttim.
"Başlayalım o zaman!" ***
Bazı insanlar iyilikleriyle gündem olurken bazıları da kötülükleriyle gündem olur. * * *
Eskihisar, Kocaeli ilinin Gebze ilçesine bağlı bir mahalledir. (Vikipedi.) Hoş geldiniz! Bu satırları yazarken çok heyecanlıyım çünkü bu benim ilk kitap dosyası olarak hazırladığım kitap🤗 Şuan size duygularımı yazacak olsam en az bu bölüm kadar tutar😂 Katilin bahsettiği ve benim yukarıda bahsettiğim Eskihisar'ı daha çok duyacaksınız çünkü kitabımdaki Gürhan Anadolu Lisesi orada. Gerçekte öyle bir lise yok. Feribot kullanarak Yalova'ya gidenler Eskihisar'ı görmüştür zaten. Bu bölüm 2020 yılına gitmedim çünkü pat diye konuyu cinayete getirmek istemedim. Umarım siz de bana hak vermişsinizdir. Bu arada fark ettiyseniz Çağlar yaşadığı yer için Kocaeli demiyor. Orada şuna dikkat çekmek istedim: Gebze'de yaşayanların çoğu Kocaeli'de yaşadıklarını kabul etmiyormuş gibi, Gebze'yi ayrı bir ilmiş gibi söyler. Bu arada Pelin ve Okan'ı yazarken Yeniyim Ben'deki Levent ve sevdiği kızı(adını söylemeyeyim sürpriz olsun😂)yazar gibi hissettim. Size tüm karakterlere model koymayacağımı söylemiştim. Mesela Pelin ve Okan'ın modeli yok, sınıfın birçok öğrencisinin olmayacak(sahi sizin gözünüzün önüne nasıl geldiler? Ünlü biri olarak geldilerse kim olduklarını da yazabilirsiniz.) Yapay zeka kullanacağım o ikisinin yerine. Benim bölümlerde uyguladığım şey şu: Bir bölüme betimleyerek en az iki ruh hali fotoğrafı vs koyarım. Bu bölümde mesela Aylin'in öğrenci kartının üstünde yazanları yazıp fotoğrafını da koydum. Bir de her bölüm sonuna bölümü anlatan şarkı koyarım. Lütfen bölüm hakkında düşüncelerinizi yazın. Diğer bölümde görüşürüz🤗 |
0% |