Yeni Üyelik
4.
Bölüm

3. BÖLÜM

@alpellal

Afişin güzelliği! Aslında bir önceki bölümdeki multimedyanın kız versiyonu vardı ama bu bölüme bunu koymak istedim. Bölümleri şimdi stok olarak yazdığım için vereceğiniz tepkileri bilemiyorum, bu beni çok heyecanlandırıyor. Hayatımda ilk defa lisede geçen bir kitap yazıyorum. Umarım okuduğunuzda beğenirsiniz😊 Bu arada Pelin ve Okan'ı özlediniz mi?

***

 

Aylin...

Ekim 2021

Umutsuzluk ağır bir çuval gibi düşer insanın bünyesine. Sahip olduğumuz tüm umutlar kemiklerimizle beraber çat çat kırılır. Düştüğümüz yerden kalkacak mecalimiz kalmaz, yardım istemeye sesimiz yetmez. Çaresizce bizi bu umutsuzluğun içinden çıkaracak insanlar tarafından bulunmayı bekleriz. Oysa umutsuz olmamızın sebebini kimseyle paylaşmadığımız için bulunmamız pek olası değildir. Bu durumda düştüğümüz yerde bizi biri bulana kadar umutsuzluğumuzla beraber çürürüz. Tıpkı bazı arkadaşlarımın bir dönem başına gelen gibi! Aslında onlar birileri tarafından bulunmuşlardı ama kapalı bir kutu rolü oynamayı seçmişlerdi.

 

"Aylin! Sen hazır mısın?"

 

Gözlerimi yağmur damlalarının çarptığı cama çevirerek "Evet!" yanıtını verdim Pelin'in sorusuna. Sesi kıyafet dolaplarının olduğu yerden gelmişti. Ben kahvaltı yapmak için yurdun yemekhanesine çıktığımda o tuvalete gitmişti. Neşe dolu bir sesle "Biraz makyaj yaptıktan sonra ben de hazırım. Dün Gaye'ye üzüldüğüm için makyajım bozulmuştu, bu sefer makyajımı hafif yapacağım!" dedi. Sesi son cümlesinde üzgün çıkmıştı. Pelin'e bir karşılık vermek yerine yağmurun ıslattığı caddeyi izlemeye devam ettim. Hava Gaye'yi kayalıklarda ağlarken gördüğüm günkü gibiydi. O gün de şehirde yas havası vardı, aynı günü yaşıyormuş gibi hissettim. Bugün aşk acısı çeken birine denk gelmek istemiyordum.

 

"Okan acaba Gaye hakkında ne düşünmüştür?" diye sordu Pelin dolabının kapağını kapatırken.

 

Gözlerimi büyütüp "Bunu ona neden sormadın?" dedim. Sorusuna soruyla karşılık vermiştim. Pelin ve Okan, Çağlar sayesinde tanışmışlardı. Okan Çağlar'ın kaldığı yurttan oda arkadaşı ve okuduğu bölümden sınıf arkadaşı olduğu için genellikle Çağlar'la takılır, Pelin ile ben de aynı durumdaydık. Pelin'in sorusuna şaşırmamın sebebi Okan'ın ona olan davranışlarında bir farklılık sezmemdi.

 

"Şimdi aklıma geldi."

 

"Neden Şimal falan değilde Gaye?"

 

Telefonunun kamerasından kendi yüzüne bakıp "Eğer Şimal ağlamış olsaydı onun hakkındaki düşüncelerini merak ederdim." dedi.

 

Nedense verdiği cevabın doğruluğuna inanamamıştım. Tanışmamızdan bu yana çok bir süre geçmemişti ama az çok huylarını öğrenmiştim. İyi bir kızdı Pelin.

 

"Okan duygusuz biri değil. O da Gaye'ye acımıştır."

 

Turuncu saçlarını eline aldığı tarakla taramaya başladı. Galiba Okan konusundan kaçmaya çalışıyordu ama benim inatçı biri olduğumu unutuyordu. Dolapların yanındaki askılıktan hırkamı alırken "Sen Okan hakkında ne düşünüyorsun? Bana onu söyle." dedim. Tarağı hızla saçlarından uzaklaştırdı, kaşlarını çatmıştı.

 

"Ne düşüneyim Aylin? Bir arkadaşım işte."

 

"Arkadaşın?"

 

Sırtına çantasını takıp bıkkın bir yüzle "He Aylin, Okan benim arkadaşım. Neyine inanmıyorsun?" dedi. "Gökçe gibisin! Zaten onun yanında oturuyormuşsun."

 

Gökçe'yi ona sadece bir kez anlatmama rağmen böyle söylemesi beni çok şaşırtmıştı. Üstelik huyumu Gökçe'ye benzeten tek kişiydi. Ben de sırtıma çantamı takarak odanın kapısını açtım, diğer odalarda kalan kızlar okula erkenden gittiği için koridor çok ıssız gözüküyordu. Yan odamızdaki gürültücü kızların bile sesi gelmiyordu. Ya ölmüşlerdi ya da okula gitmişlerdi!

 

Odadan dışarı bir adım attım ve Pelin'e döndüm.

 

"Hadi Pelin! Minibüsü kaçıracağız."

 

Bugün sadece iki dersimiz vardı. Son dersimiz hocanın toplantısı olduğu için erken bitmişti, bu bizi mutlu etmişti. Zorlandığımız bir ders olduğu için! Hocası iyiydi ama aynı şeyi dersi için söyleyemeyeceğim. Yemekhaneye girişin bir saati vardı, fakültemizin karşısındaki bir bankta oturmuş o saatin gelmesini bekliyorduk. Bizim okulda hava kötü olduğunda gelen öğrenci sayısı az olduğu için kampüs çok sakindi. Zaten derslerde de sınıf mevcudu azdı. Pelin rüzgarın uçuşturduğu saçlarını eliyle düzeltip elindeki kitapları sırt çantasına koydu.

 

"Dersi dinlediğim halde hiçbir şey anlamadım."

 

Başımı sallayarak "Ben de! Vize haftası nasıl çalışacağımı bilmiyorum." dedim. Diğer bölümlerde okuyan arkadaşlarım da aynı şeyi söylüyorlardı. Galiba bu birinci sınıfların ortak sorunuydu. Mecburen tüm zorluklara katlanacaktık.

 

"Yapacağız bir şeyler Aylin!"

 

"İnşallah!"

 

"Hem daha ilk senemizdeyiz. Zamanla alışırız!"

 

Doğru söylüyordu. Bir üniversite öğrencisi ilk senesinde bir sürü zorluklarla ama zamanla bunlara alışırdı. Hele üniversiteyi okuduğu şehirle yaşadığı şehir aynı değilse başta çok üzülürdü. Başka insanlarla tanışınca o şehirdeki yalnızlığını unuturdu. En azından ben yalnız değildim, arkadaşımı önceden edinip gelmiştim. Böyle bir şansı olmayan ne yapsın?

 

"Okan'ın dersleri nasıl geçiyormuş?"

 

Gözünün önüne gelen turuncu saç telini hızla kulağının arkasına atarken "Hiç sormadım. Hem Okan ne alaka şimdi?" dedi. Okan'ın adını söylerken sesi biraz yüksek çıkmıştı.

 

Eğlenmek için ona Okan'ı sormuştum, tahmin ettiğim tepkiyi vermişti. Ben nadiren arkadaşlarımı birbirlerine yakıştırırdım. Pelin ve Okan'ı sebebini çözemediğim bir şekilde çok yakıştırıyordum. İşte bu sebepten ötürü hep Okan hakkında ağzından laf almaya çalışıyordum.

 

"Okan'a hiç derslerininnasıl olduğunu sormadığımı fark ettim. Belki sen daha önce sormuşsundur diye sanasordum."

 

"Bence onun notları iyidir." dedi umut dolu bir yüz ifadesiyle.

 

"Çağlar'ın dediğine göre gece geç saatlere kadar ders çalışıyormuş."

 

Çağlar bana sık sık Okan'la anılarını anlatırdı. Onun hakkında ağzından tek bir kötü söz bile çıkmamıştı. Odada en iyi anlaştığı kişi Okan'dı. Diğer oda arkadaşlarının adlarını biliyordum ama onları yolda görsem tanımazdım. Çağlar beni hiç onlarla tanıştırmamıştı. Bildiğime göre onlarla da arası iyiydi ama Okan'la arası daha iyiydi. Ayrıca Çağlar bana Okan hakkında öyle bir şey söylemişti ki her Pelin'e baktığımda aklıma o geliyordu.

 

"Üniversite sınavına hazırlanırken ben de öyleydim."

 

"Ama şu an üniversite sınavına hazırlanmıyoruz. Sıradaki hedeflerimiz üniversitedeki sınavlardan iyi not almak!"

 

Pelin "Odadaki diğer iki şahıs umarım sınav haftası çok ses yapmaz." dedi derin bir nefes alarak. "Aksi halde odada ne kadar kırılacak eşya varsa hepsini onların kafasında kırarım."

 

Ona küçümseyici bir bakış attım.

 

"Yok kanka senin aklına fiyatları gelir, kırmaktan vazgeçersin. Ayrıca kızcağızların ne kabahatini gördün?"

 

"Çok bilgisayar oyunu oynuyorlar ve bunu yaparken çok küfür ediyorlar. Hiç duymadığım küfürleri onlardan duydum yahu!"

 

"Ama iyiler ve samimiler."

 

"Bak bunu doğru söyledin Aylin."

 

Tam ona karşılık vereceğim sırada bize yaklaşan Çağlar'ı ve Okan'ı gördüm. Çağlar'ın merakla bizi izleyen bal rengi gözlerinden bir süredir bizi dinlediklerini anladım. Yüzünde nedenini çözemediğim alaycı bir sırıtma vardı. Okan ise doğrudan Pelin'e bakıyordu, sanki sadece onu görüyormuş gibiydi. Neden böyle baktığını bilmeseydim kesinlikle şimdi öğrenmiş olurdum. İşte benim canım arkadaşım bunu fark edemiyordu. Pelin'in dikkatini çekebilmek için "Aaa! Gelmiş bizimkiler." dedim. Amacıma ulaştım, soran gözlerle bana baktı. Oysa beni anlayacağını sanmıştım.

 

"Bizimkiler derken?"

 

"Canım önüne bakar mısın?"

 

Dediğimi yaptı. Önüne döner dönmez ona bakan Okan'la göz göze geldi, gözlerini kaçırmamak için kendini zor tuttuğunu fark ettim. Anlaşılan benim anlam verdiğim bakışa o anlam verememişti. Yüzüne bir gülümseme yerleştirdi. Sadece benim duyabileceğim bir sesle "Okan ve Çağlar bizimkiler mi oldu yani Aylin? Çok değişik tanımlar buluyorsun!" dedi.

 

Söylediğine cevap olarak sadece güldüm. Bu onun ters bakışlarından nasibimi almama neden olmuştu ama o sırada Çağlar ve Okan yanımıza geldiği için sesli bir cevap veremedim. Çağlar sırıtarak "Günaydın mı demeliyim tünaydın mı demeliyim?" dedi. Okan gülüp elini onun omzuna koydu.

 

"Öğle yemeğini beklediğimize göre ikincisini dedin sayıyorum. Sana da tünaydın!" dedim ben de gülerek.

 

Pelin el sallayıp "Tünaydın dedim gitti!" dedi.

 

Okan boşta olan elini kaldırarak "Eee tünaydın o zaman!" dedi. Hepimize istemsizce bir gülme geldi. Sanki Okan'ın gülen Pelin'e hayranlıkla baktığını görür gibi oldum.

 

Çağlar da benimle aynı şeyi fark etmiş olmalıydı ki koluyla onu dürttü. Okan uykudan uyanmış gibi sarsıldı. Pelin güldüğü için görmemişti. Çağlar yanımdaki kaldırıma oturduktan sonra "Tamam tünaydın döngüsüne girmeyelim! Sizin dersiniz erken mi bitti?" dedi. Başımı olumlu anlamda salladım.

 

"Evet, hocanın toplantısı varmış. Yapacak bir şey bulamadığımız için burada yemek saatinin gelmesini bekliyorduk."

 

"Bugün yemekhane kapalı desem ne dersiniz?"

 

Pelin gözlerini büyütüp "Ciddiyetini uzun bir süre sorgularım." dedi. "Ve şu an sorguluyorum!"

 

Çağlar gülerek "Sorgulamaya devam et Pelin. Çünkü ciddi değilim!" dedi.

 

Çağlar'ın şaka yapmış olması beni rahatlatmıştı. Boş yere beklemeyi hiç sevmiyordum, zaten bundan keyif alan birini tanımamıştım. Pelin onun cevabına gözlerini devirmekle yetindi. Okan geldiğinden beri pek konuşmamıştı. Onu konuşturmak bana düşen bir görev değildi, sadece öyleymiş gibi hissettim.

 

"Okan odanıza düşen pozitiflik dalgasından sadece Çağlar mı nasibini aldı? Dut yemiş bülbül bile senden daha çok konuşmuştur."

 

İkinci cümleme gülünce yanağındaki gamze belirginleşti. Pelin birkaç saniye hayran hayran ona baktı ama sonra Okan fark etmeden eski haline döndü. Çağlar bana göz kırptı. Anlaşılan bizim bu ikiliyle ilgili konuşacak çok şeyimiz vardı.

 

"Sayısal içerikli bir dersimiz vardı. İki saat ara vermeden işledik, ondan böyleyim."

 

"Geçmiş olsun!" dedim acıdığımı belli eden bir sesle. "Vizeler yaklaşıyor, hocanız konuları yetiştirmeye çalışıyordur.

 

"Birkaç örnek soru verdi. Sadece onları anladım!"

 

Çağlar başıyla onu doğrulayıp "Stres yapma." dedi. "Derse sürekli girenleri geçiriyormuş."

 

"Her dersine girdim."

 

"Ben de giriyorum zaten."

 

Okan ona "Hadi ya! Ben körüm zaten!" dercesine baktı. Çağlar bunu fark etti mi bilmiyorum ama hiç umursamıyormuş gibi davranıyordu. Kolumdaki saatime baktım, tam yemek saatiydi. Ayağa kalkıp başımla yemekhane yönünü gösterdim.

 

"Yemek yemeye gidelim. Orada daha çok konuşuruz."

 

Pelin ellerini birbirine vurup "Ay çok heyecanlıyım!" dedi. Okan onu süzerek "Yemek yemeye gideceğimiz için mi?" diye sordu. Mantık yürütme sürecindeki bu hata gülmemize neden oldu. Pelin birkaç saniye Okan'ı anlamaya çalıştı.

 

"Cinayete kadar yaşananları dinlemek için heyecanlıyım Okan! Çok değişik düşüncelerin var."

 

"Dersten çıkınca benden akıl ve mantık arama Pelo."

 

Pelin uyarır gibi "Pelin!" dedi.

 

Yemekhanede çok sıra vardı. Biz giriş kapısına yakın bir mesafede sıraya girmiştik. Yani henüz binanın içine girememiştik. Pelin beklemeyi sevmediği için asık bir suratla etrafı inceliyordu. Okan onun bu haline bıyık altından gülüyordu. Kulağına eğilip kısık bir sesle "Kızcağız üniversitede yemekhanelerinde sürünüyor. Bir lokantaya götür artık Pelin'i!" dedim. Cümlem biter bitmez yüzü kızardı. En azından bu dediğimi Pelin'in duymayacağı şekilde söylemiştim.

 

"Neden ben Pelin'i lokantaya götürüyorum?"

 

"Sen benim ne demek istediğimi anladın." dedim. "Sakın bana karşı çıkmaya çalışma."

 

"Kim bilir yine neyi neye yorumladın!"

 

Pelin birden gözlerini bize çevirdi. Merakla Okan'ı süzüyordu. Bir an onun hakkında konuştuğumuzu anladığını sandım ama o "İnsan içinde ne fısıldaşıyorsunuz?" diyerek beni rahatlattı. Okan bu soru karşısında yardım isteyen gözlerle bana bakıyordu. İçimden "Korkak şey seni!" diye geçirdim. Pelin'in yakın arkadaşı olduğum için onu neye inandırabileceğimi biliyordum.

 

"Bana magnolya ısmarlama sözü vardı. Senin canın çekmesin diye kulağıma söyledi."

 

Okan henüz Pelin'in magnolyaya bayıldığını bilmiyordu. Yurdumuzun yakınındaki tüm pastaneler Pelin'in magnolyaya olan sevgisini bilirdi. Son zamanlarda yurda gelen magnolyalar kalp şeklinde kutulara konulmuş olarak geliyordu. Bazen benim de canımı çektirdiği için ben de sipariş ediyordum. Pelin, Çağlar'ın da dikkatini bize yöneltmesine sebep olan bir sesle "Aşk olsun Okan!" dedi. Okan yüzüne yapay bir gülümseme yerleştirdi.

 

"Sen magnolyayı seviyor muydun?"

 

"Bayılırım! Çok yanlış kişiye söz vermişsin, Aylin benim kadar sevmez."

 

"Yaa!" dedi. Okan dilini dudaklarında gezdirirken. "Tamam, sana da ısmarlarım."

 

"Sen cansın can!"

 

Okan kıkırdayarak karşılık verdi. Çağlar da onlara çaktırmadan gülüyordu. Yemekhane sırası üç yerden yemek servisi yapıldığı için hemen ilerlemişti. Menüde ezogelin çorbası, biber dolması, salçalı makarna ve yoğurt vardı. Tam benlik bir menüydü. Yemekhanede oturacak yer bulmak zordu. Çağlar önden gitmişti, uzun bir süre dolaştıktan sonra cam kenarında hepimizin oturabileceği bir yer buldu. Onun yanına Okan, benim yanıma ise Pelin oturdu. İlk defa yer bulurken bu kadar zorlanmıştık. Çağlar çorbasına tuz atarken "Bugün okulda bir etkinlik mi vardı?" diye sordu.

 

"Bildiğim kadarıyla yoktu." dedim. "Ama Pelin daha iyi bilir!"

 

Pelin okuduğumuz şehirdeki sosyal etkinlikleri hiç kaçırmazdı. Dördümüzün olduğu gruba bulduğu her etkinliği "Gitmeliyiz!" yazarak atardı. Bu kadar çok etkinliği nasıl bulduğunu hiçbir zaman çözememiştim. Yanına asosyal biri gelse bir aya kalmadan onu da kendine benzetirdi. Yüzüne anlamlı bir gülümseme yerleştirerek çorbasını kaşıkladı.

 

"Bana bugün olacak bir etkinlikle ilgili bir bilgi gelmedi."

 

"O zaman ortada bir etkinlik yok."

 

Okan benim aksime ortada bir etkinlik olduğunu düşünüyor olmalıydı ki "Pelin'in duymadığı bir etkinlik olabilir mi?" diye bir soru yöneltti. Bugün Pelin'in çok mu kızdırıyordu. Yoksa bana mı öyle geliyordu? Pelin'in içinden ona söylendiğini tahmin edebiliyordum, bir bakışından anlardım onu. Derin bir nefes alıp "Bugün ne kampüste ne de şehirde etkinlik oldu! Olsa bile ben bir şekilde haberdar olurdum." dedi. Sesinde kendisini iyi saklamış bir öfke vardı. Çağlar alaycı bir gülümsemeyle ona bakıyordu, o da kısa sürede Pelin'i iyi tanımıştı. Ağzındaki lokmayı yuttuktan sonra Pelin'i iyi tanımıştı. Ağzındaki lokmayı yuttuktan sonra Pelin'e karşılık verdi.

 

"Pelin Baysoy'un haberinin olmadığı bir etkinlik, etkinlik değildir!"

 

Pelin başını öne doğru uzatıp "Bu çok doğru bir cümle!" dedi. "Bu arada bir Pelin Baysoy olarak anlatma sırasının sende olduğunu hatırlatmak isterim."

 

Çağlar'ın bal rengi gözleri koyulaştı. Kaşlarını çattı, Pelin'in neyden bahsettiğini anlamamış olmalıydı. Derslerinin yoğunluğundan ötürü bazen önemli şeyler zihninin arkalarında kalıyordu. Derin bir nefes alarak "Ben neyi anlatacağım?" diye sordu. Pelin başını iki yana salladı.

 

"FİFO ve LİFO'yu. Ay neyi olacak? Geçen sene lisede yaşananları!"

 

Çağlar sandalyesini masaya yaklaştırırken "Ha sen onu diyorsun!" dedi. "Başlıyorum o zaman!"

Çağlar...

Eylül 2020

Güneş şehrin her bir köşesine kendisini göstermişti. Kuşlar çok sevdikleri bir şarkıya eşlik eder gibi neşeyle ötüyorlardı. Okulun önündeki üç yavru kedi uyuyan annelerinin yanında oynuyorlardı. Karşımda duran okula ait ormandan burnuma hanımeli çiçeğinin kokusu geliyordu. Ormanın girişindeki banklar ve piknik masaları boştu. Genelde teneffüslerde çoğu kişi orayı tercih ederdi, şimdi dolu olmaması normaldi. Denizin dalgalarının kayalıklara vururken çıkardığı ses içime huzur serpti. Sınıfa ilk gelen ben olduğum için sıkılıp bahçeye çıkmıştım. Dersin başlamasına fazla bir şey kalmamıştı.

 

"Ooo! Birileri kendini dışarıya atmış!"

 

Arkama dönüp baktığımda Gaye'yi gördüm. Gülümseyerek bana yaklaşıyordu. Üstüne bugün çiçek desenli bir gömlek giymişti. Yüzüne fazla abartılı olmayan bir makyaj yapmıştı. Düne göre dış görünüşüne daha fazla özen göstermişti. Sırtında çantası yoktu, demek ki sınıfa uğradıktan sonra buraya gelmişti. Yanıma oturdu ve saçını düzeltti.

 

"Sınıfta tek ben vardım. Yalnızlığı hiç sevmem." dedim gülerek.

 

Anladığını belli etmek için başını salladı. Sıktığı parfümün yoğun kokusunu alabiliyordum. Acaba neden okulun ilk günü yapması gerekeni ikinci gün yapmıştı? Ben bunu düşünürken o "Ben geldiğimde çoğu kişi sınıfa gelmişti. Camdan seni gördüm, buraya geldim." dedi. Bu durumda sebebini açıklayamadığım bir gariplik sezmiştim. Elbette bunu onunla paylaşmayacaktım.

 

"Sonunda gelebildiler demek! Olcay da gelmiş mi?"

 

Sorumu duyunca yüzü kıpkırmızı oldu. Gözleri büyüdü. Bu soruya neden bu kadar şaşırtmıştı? Yakın arkadaşımı merak etmem çok normaldi. Anlaşılan Gaye bugün benim kafamı karıştırmaya kararlıydı. Yüzündeki gülümseme artık sahteydi.

 

"Olcay'ı neden sordun?"

 

"Yakın arkadaşım." dedim vurgulayarak. "Asıl sen bu soruya neden bu kadar şaşırdın?"

 

"Olcay hakkında konuşmadığımız için birden onu sorunca şaşırdım. Bu arada evet, sınıfa geldi."

 

Bahanesi bana hiç inandırıcı gelmemişti. Ondan sebepsizce şüphelenmiştim. Sabah sabah Gaye'nin garipliklerine kafa yormak istemiyordum, zaten uykusuzdum. Yaz tatilinden çıkınca bocalamıştım. Çaktırmadan onu süzdüğümde rahatladığını gördüm. Aklıma birden dün yaşanan "Tek gayem!" olayı geldi. Olcay'ın adını duyunca hal ve hareketlerinin değişmesinin sebebi bu olabilirdi. Aklıma başka bir sebep gelmiyordu.

 

"Öyle olsun bakalım." dedikten sonra konuyu değiştirmeye çalıştım. "Yeni gelenler hakkında ne düşünüyorsun?"

 

"Daha dün tanıdığım insanlar hakkında fazla bir yorum yapamam. Gökçe çok garip bir kız, bunu net olarak söyleyebilirim. Bir soru sorduğumuzda gizemli cevaplar veriyor. İnsanların onun yemek yapmasını istediğini söylüyor ama bunun nedenini söylemiyor!"

 

Son cümlesini söyledikten sonra gülmüştü. Ben de sırıtıp başımı sallayarak ona hak verdiğimi belirttim. Gökçe için sınıfın genelinin aynı şeyi düşündüğüne emindim. Sınıfta oturduğu yer Gaye'nin yakınında olduğu için o daha çok muhabbet ediyordu. Garipti ama komik bir kızdı Gökçe.

 

"Soner hakkında ne düşünüyorsun?"

 

"Pek kendisiyle sohbetim olmadı, sonuçta daha dün tanıştık. Zararsız birine benziyor, tabii dış görünüşe bakmamak lazım. Fazla konuşmayan biri galiba. İlk kez bu okula geldiği için bu normal olabilir."

 

Cümlesini bitirdiğinde "Dün bize 2002'li olduğunu söyledi." dedim.

 

Şaşkın şaşkın bana baktı. Ben Asude'nin dün Soner'in arabasıyla döndüğümüzü ona söylediğini sanmıştım, tepkisinden anladığım kadarıyla yanılmıştım. Neden bizden bir yaş büyük olduğunu sorgulamamıştım, pek bir önemi yoktu. Gaye kaşlarını kaldırdı.

 

"Sen ciddi misin? Nasıl öğrendin?"

 

"Dün ben, Aylin ve Asude otobüs durağına giderken karşımıza araba ile çıktı. Öyle öğrendik!"

 

"Asude bana bundan hiç bahsetmedi. Çok şaşırdım gerçekten!"

 

"Gün yeni başladı." dedim gözlerimi devirerek. "Belki söylemeyi unutmuştur."

 

"Olabilir."

 

Okula giren öğrenci sayısı her geçen dakika artıyordu. Gaye'yle sohbet ederken dersi kaçırmak istemiyordum. Dün Korcan kendi yaptığı kurabiyenin tadının Gökçe'nin yaptığından daha güzel olduğunu iddia etmişti. Bu aklıma geldiğinde bir an önce sınıfa gitmem gerektiğini düşündüm, içimdeki ses komik şeylerin yaşanacağını söylüyordu. Yüzüme sinsi bir gülümseme yerleştirip başımı sol omzuma doğru yatırdım.

 

"Korcan bugün yaptığı kurabiyeyi Gökçe'nin değerlendirmesine sunacaktı."

 

"Yok artık!" dedi Gaye kahkaha attıktan sonra. "O laubali çay bile demleyemez."

 

"Gidip bakalım ne yapmış. Çok eğlenceli şeyler yaşanabilir!"

 

Benden önce Gaye ayaklandı. O önde bense arkada okula girdik. Onun bu hal ve hareketlerine gülmeden edemedim. Haliyle sınıfa benden önce o girdi. Girdiğimde gördüğüm manzara karşısında içimden "Tam zamanında yetişmişim." dedim. Korcan'ın sırtından ötürü Gökçe'nin masasının üstünü göremiyordum. Birkaç adım daha atıp Aylin'in yanına geçtim. O da benim gibi merakla olanları izliyordu. Gökçe'nin yanında oturduğu için olanlara istemese bile şahit oluyordu, gözlerinde biraz alay sezdim. Masanın üstünde bir kırmızı bir saklama kabında elmalı kurabiyeler vardı. Gökçe'nin yüz ifadesi de Aylin'inkiyle aynı sayılırdı. Korcan ise sırıtarak Gökçe'ye bakıyordu.

 

"Ben bir şeyi yaparım dediysem yaparım."

 

"Ben de malı gözünden tanırım." dedi Gökçe yarı ciddi bir ses tonuyla.

 

Korcan yeşil gözlerini kısıp "Anlamadım?" dedi.

 

"Ben de kurabiyeden anlarım dedim."

 

Aylin ağzını elleriyle gizleyip güldü. Korcan anlaşılan Gökçe'nin ilk cümlesini gerçekten duymamıştı. Yanındaki kollarını göğsünün hizasında bağlamış olan Gaye ona çaktırmadan küçümser gibi bakıyordu. Tabii Korcan'ın odak noktası farklı olduğu için bunları hiç fark etmiyordu. Tek kaşını kaldırarak "Birazdan anlayıp anlamadığını göreceğiz!" dedi. Yemek yapmayı doğru düzgün bilmeyen görüne göre çok iddialıydı. Hislerim biraz sonra çok fena rezil olacağını söylüyordu. Gökçe lisenin başından beri bu okulda olsaydı, Korcan'ın yemek konusunda beceriksizliklerini mutlaka duyardı.

 

"Sen çok kaşındın!" dedi Gökçe kurabiye almak için uzanırken. "Bakalım kurabiyenin tadı senin gibi iddialı mı?"

 

Gaye derin bir iç çekip "Eğer kurabiyeyi bu laubali yaptıysa camı açıp var gücümle çığlık atacağım." dedi.

 

Korcan ona sadece gözlerini devirmekle yetindi. Gökçe kurabiyeyi ağzına götürdü. O sırada koluma bir el dokundu, Olcay yanıma gelmişti. Kısa bir hal hatırdan sonra o da benim gibi olacakları izlemeye başladı. Gökçe bir kurabiyeyi bitirdikten sonra bir tane daha yemek istedi. Korcan ellerini yumruk yapıp havaya kaldırarak "Ahahaha! Ben demiştim!" dedi. İşte şimdi şaşırmaya başlıyordum. Ortamdaki sessizlikten ötürü diğerlerinin de şaşırdığını anladım. Gökçe ses çıkarmadan kurabiyeyi yemeye devam ediyordu, mimiklerinden bir çıkarım yapmaya çalışıyordum. Gaye gözlerini büyütüp elini ağzına kapattı.

 

"Bu... Bu olamaz! Korcan böyle güzel kurabiye yapmayı nasıl öğrendi?"

 

Aylin onu taklit ederek "Babam böyle pasta yapmayı nerden öğrendi?" dedi. Buna gülmeden edemedim. Gaye şokta olduğu için gülememişti.

 

Korcan yapay bir acımayla "Yazık oldu sana Gaye." dedi. "Ne zaman camı açıp çığlık atarsın?"

 

Gökçe ellerindeki kurabiye kırıntılarını saklama kabına silkelerken "Gaye çığlık atmana gerek yok. Bu kurabiyeyi yapan kişi Korcan değil." dedi.

 

Az önceki sessizliğin yerini şimdi şaşkınlık sesleri almıştı. Korcan'ın yüzü kızarmıştı, gözleri yeşilin daha koyu bir tonu olmuştu. Yüzünden ter damlıyordu. Kaşlarımı çatıp Gökçe'yi incelemeye devam ettim. Gözlerinde meydan okuma vardı, dudaklarında sinsi bir gülümseme peydah olmuştu. Ellerini çenesinin altında birleştirip Korcan'a sorgulayan bakışlarını gönderdi. Aylin çaktırmadan gülmeye devam ediyordu, Gaye bunu hiç saklamadan yapıyordu. Korcan yutkunup "Na... Nasıl? Ben yaptım o kurabiyeleri!" dedi. Gökçe kahkaha attı.

 

"Sen bunları pastaneden almışsın. Hiç itiraz etme, pastanenin adını bile verebilirim!"

 

Sırıtarak "Bu kadar detayı nasıl tahmin ettin?" diye sordum.

 

"Çünkü dün akşam bir akrabamız bizim eve misafirliğe geldi ve gelirken elmalı kurabiye getirdi."

 

"Aynı pastaneden mi almışlar?" diye sordu Gaye.

 

"Tam olarak öyle oldu. Bu pastane ile reklam çekimim olmuştu, o sırada ürünlerinin çoğunu denedim. Nerede tatsam tanırım!"

 

Hepimiz aynı anda "Reklam çekimi mi?" diye sorduk.

 

Sorumuzu duyunca sanki pot kırdığını fark etmiş gibi gözleri büyüdü. Onun reklamda oynamasıyla bir mantık kurmaya çalışıyordum. Hiç oyunculuğa meraklı bir kıza benzemiyordu, bu işte başka bir şey olabilirdi. Acaba yanlış mı duydum diye düşündüm ama herkes benle aynı tepkiyi vermişti, bu durumda söylediğini doğru duymuştum. Korcan az önce Gökçe tarafından rezil edilişini umursamadan "Sen oyunculukla mı ilgileniyorsun?" dedi. Arkamdan gelen Şimal de merakla Gökçe'ye bakıyordu. Eğer oyunculuk yapıyorsa Şimal onu kesinlikle soru yağmuruna tutardı. Gökçe biraz cevap vermedikçe çevremizdeki insan sayısı artıyordu. O da bunu fark etmiş olmalıydı ki sesini ayarlayarak bir açıklama yaptı.

 

"Oyunculukla ilgilenmiyorum. Başka bir nedenle o pastanenin reklamını yaptım."

 

Gaye sağındaki Korcan'a ters ters bakıp "Zeki kıza denk geldin. Reklam konusunu sorgulama!" dedi.

 

Korcan ellerini iki yana açarak "Suçumu kabul ediyorum! Yeter ki bu Gaye sussun!"

 

Şimal kahkaha attı. Hepimiz dönüp ona baktık. Korcan ona ayıplarmış gibi bakıyordu, Şimal'in çenesinden uzun süre kurtulamayacağını ben de biliyordum. Şimal onun bakışını görünce daha hararetli gülmeye başladı. Gökçe'nin buna sevinip katılması gerekirken o da Korcan gibi bakıyordu. Başımı sağ omzuma doğru eğip "Şimal neye bu kadar güldün?" dedim, ben sormasam zaten biri elbette soracaktı. Sorumu duyunca sustu.

 

"Korcan bir daha bir yemeği güzel yaptığını söylediğinde yalancı çoban ile aynı konumda olacak ona gülüyorum!"

 

Gaye başını sallayarak "Zavallı Korcan! Benden korkarken Şimal'e yakalandı." dedi. Şimal'le çak yaptı.

 

Korcan onların bu samimiyetini hayretle izledi. İçten içe ben de ona gülüyordum. Sırf egosunu tatmin etmek için becerisi olmayan bir konuda yalan söylemişti, bu çok küçük düşürücü bir durumdu. Gökçe ise onun yalanını başına kakmamıştı. İnsanları rencide etmeyi sevmediğini bu davranışından anladım. Bu tavrı hoşuma gitmişti, görgülü bir insan Gökçe gibi olmalıydı. Korcan dişlerini sıkarak "Siz adamı sinirden öldürürsünüz!" dedikten sonra yerine oturdu. Aylin'e gözlerim kaydığında onun da düşüncelere daldığını gördüm. Beni ilgilendirmiyordu ama ne düşündüğünü merak ediyordum. Ani bir hareketle başını bana doğru çevirince ona baktığımı anlamaması için Olcay'a döndüm.

 

"Gaye sen... Sen bugün çok güzel olmuşsun!" dedi gülümseyerek. "Yani zaten güzeldin ama bugün ayrı bir güzel olmuşsun!"

 

İkisi sınıfın tam ortasında duruyordu. Gaye'nin ağzı Olcay'dan aldığı bu iltifat karşısında açık kalmıştı. Kahverengi gözlerinin mutluluktan parladığını görebiliyordum. Yüzünün rengi değişime uğramıştı. Bu duruma çok şaşırdığım için Olcay'ı inceledim. Yüzünde oldukça samimi bir gülümseme vardı, bal rengi gözleri hafif kısılmıştı. Gaye'nin arkasındaki Asude de en az benim kadar yaşanmakta olan sahneye şaşırmış gözüküyordu. Olcay acaba neden durup dururken Gaye'ye iltifat etmişti?

 

Gaye elini arkasındaki masasının üstüne koyarak "Çok... Çok teşekkür ederim!" dedi. "Senin saçların bugün harika olmuş. Hep böyle yap!"

 

Karşımda olan bitene bir anlam veremiyordum. Daha dün böyle değillerdi, aradan geçen 24 saatte ne olmuştu? Olcay yalnız kaldığında derhal onun ağzını aramalıydım. Gaye iyi bir kızdı ama onu daha önce Olcay'la bu kadar samimi konuşurken görmemiştim. Olcay başını sallayarak "Asıl ben teşekkür ederim. Saçımın dışarıdan nasıl göründüğünü merak ediyordum." dedi. Oysa saçını dün de aynı şekilde yapmıştı. Yerime oturup Olcay'ın gelmesini beklemeye karar verdim.

 

"Rica ederim! Biz Asude'yle bir şey konuşacağız."

 

Asude ona sadece kaşlarını çatarak tepki verdi. Galiba bu "Benim bundan haberim var mı Gaye?" demekti. Olcay bunu fark etmemişti. Yüzündeki gülümsemeyi hiç bozmadan "Tamam o zaman sonra konuşuruz." dedikten sonra yanımdaki yerine oturdu. Hiçbir şey demeden bir süre gözlerinin içine baktım. Bunu yaparken yüzüme alaycı bir ifade yerleştirmiştim. Olcay bana soran gözlerle bakıyordu. Onu Gaye'yle konuşurken gördüğümü anlamamıştı sanırım.

 

"Gaye'ye ne güzel şeyler söyledin öyle!"

 

Bu sefer gülümsemedi. Sesimdeki imayı anlamaması imkansızdı.

 

"Hiç ima yapma! Arkadaşıma iltifat etmek istedim. Ne var bunda?"

 

"Arkadaşın..." diye vurguladım. "Ben bir ima yapmadım ki! Sen hemen savunmaya geçtin!"

 

Parmağını yüzüme doğru sallayıp "Ben senin ne demeye çalıştığını suratından anlarım!" dedi. Kendisini gülmemek için tuttuğunu görebiliyordum. Ciddi olduğu tek konunun Gaye ile arkadaş olduğunu biliyordum ama pek inanasım gelmiyordu. Gaye'nin onun ismini duyduğunda verdiği tepkileri düşündüğümde daha çok şüpheleniyordum.

 

"Öyle bir şey olsa bile ne olacak?" diye sordum. "Gaye çok iyi bir kız, tam senlik."

 

"Ben Gaye'yi arkadaş olarak görüyorum. Zaten kendisiyle önceki senelerde pek samimi değildik."

 

Bu konuda daha fazla üstüne gitmeme gerek yoktu. Gaye ve Olcay ilk defa bu sene aynı sınıfa düşmüştü, haliyle önceki yıllara daha çok konuşacaklardı. Yakın arkadaşımın mutlu olmasını isterdim, sevdiği kişi ister Gaye ister başka biri olsun! Şimal'in başını bize çevirdiğini görünce ona döndük. Mavi gözlerinde bizi dinlediğini belli eden bir parıltı görmüştüm.

 

"Şimdilik sadece arkadaş olarak görüyorsun!"

 

Olcay kaşlarını çatıp ona hiç masumca olmayan bir bakış attı. Eline bir kalem alarak çevirmeye başladı. Şimal'e doğru eğildikten sonra "Sen benim kimi sevip sevmediğimle ilgileneceğine kendine bak. Seni tanıdığımdan beri sevgilisizlik sendromu yaşıyorsun!" dedi. İşte bunu Şimal'e demeyecekti. Ortamı çok farklı bir hava etkisi altına alabilirdi. Şimal gözlerini büyütüp bir süre öfkeyle Olcay'a baktı. Derin derin nefesler aldığını duyuyorduk, bu daha fragmandı. Omzunun üstünden yanında oturan Yalçın'a baktıktan sonra tekrar bize döndü.

 

"Ben sarı saçlı ve mavi gözlü bir kızım, yani şu sınıftaki çoğu kızdan bir adım öndeyim. Beni beğenmeyen erkek zevksizdir!"

 

Kendi kendime konuşur gibi "Egoistlikte de bir adım öndesin!" dedim.

 

Olcay sırıtarak "Erkeklerin Şimal'i seçmeme nedeni bu zaten!" dedi.

 

Şimal gözlerini devirip "Bir kere ben çok iyi niyetli, saygılı, zeki ve güzel bir hanımefendiyim!" dedi. "Egoist olduğumu nereden çıkardınız?"

 

Son cümlesine gülmek istedim ama cesaret edemedim. Şimal'in başımı ağrıtmasından korkuyordum. Bir erkeğe ait gülme sesi üçümüzün dikkatimizi Şimal'in yan tarafına vermemize neden oldu. Yalçın gülüyordu. Biz gülmeye korkarken onun gülmesi beni hayrete düşürdü, hele bunu Şimal'in yanında otururken yapması ayrıca ilginçti! Şimal'in öfkesi gözlerinden okunuyordu. Sesli olarak bir tepki vermemişti. Şoktan çıkamamıştı galiba, darbe beklemediği yerden gelmişti. Yalçın aniden sustu ve cesur bir gülümsemeyle ona döndü.

 

"Çok pardon!" dedi gülme isteğini bastırdığını belli eden bir sesle. "Doğrusunu bildiğim yalanı dinlerken ciddi kalamıyorum!"

 

Şimal sesini ortalama bir düzeyde ayarlayarak "Seni öldürürüm Yalçın!" diye çemkirdi. "Ne saçmalıyorsun sen?"

 

Olcay başını masaya yaslamış onun çıldırışını izliyordu. Şimal'i çekme sırası Yalçın'a geçmişti. Yalçın bir süre onun sorusuna cevap vermedi. Yüzündeki ifadenin değişmesini bekler gibiydi ama Şimal bunu yapmadı. Bir an gerçekten Yalçın'ı öldüreceğini düşündüm. İşte onun yüzüne gerçeği söylemek bu derece tehlikeliydi. Yalçın sırtını çantasına yaslayarak ona yanıt verdi.

 

"Güzel olduğun ve zeki olduğun doğru ama egoistsin. Bunu kabul etmemen bana komik geldi."

 

"En azından güzel ve zeki olduğumu belirttin. Sadece egoist dediğin için kızabilirim!"

 

"Neden? Son kısım harici dediklerim etkileyici mi geldi sana?"

 

İşte bu cümlesiyle Şimal'in elini ve kolunu bağladı. Çok tuzak bir soru sormuştu. Şimal'in nadiren utandığını görürdüm, bu da o anlardan biriydi. Yüzü renkten renge giriyordu. Yalçın ise gür kaşlarını usulca kaldırmış alaycı bir gülümsemeyle ondan cevap bekliyordu. Şimal gözlerini ondan kaçırmaya çalışarak "Ay hayır!" dedi. Ardından başka bir şey söylemeden önüne döndü.

***

Saatler geçtikçe uykusuzluk halinden sıyrılmıştım. Artık kendimi daha enerjik hissediyordum. Öğle molasına girmiştik, çoğunluğumuz yemekhaneye inmiştik. Daha önce okulumuzun tarihi bir binaya sahip olduğunu söylemiştim. Yemekhanesi bir okul yemekhanesine göre çok büyüktü. Tavandan aşağıya eski model büyük avizeler sarkıyordu, orjinallik hiç bozulmamıştı. Kendimi bazen Harry Potter'le aynı okuldaymış gibi hissediyordum. Aslında onun sihirli dünyasına dahil olmak isterdim, ihtiyacım vardı.

 

"Pırasa çok güzel olmuş. Bayıldım!" dedi Asude elleriyle lezzetli hareketi yaparak.

 

Ben, Olcay, Korcan, Yalçın ve Soner yan yana oturmuştuk. Karşımızda ise Aylin, Gaye, Asude ve Şimal vardı. Gökçe yemeğini yine evden getirdiği için bizimle beraber yemekhaneye gelmemişti, bugün ne yiyeceğini çok merak ediyordum. Benim karşımda Aylin oturuyordu. Acaba o sıra arkadaşının ne yiyeceğini biliyor muydu? Bunu ona sormayı saçma bulduğum için sormaktan vazgeçtim.

 

Şimal tabağındaki pırasa yemeğini çatalıyla didiklerken "Sen ciddi misin Asude?" diye sordu. "İlk defa pırasayı bayıla bayıla yiyen biri görüyorum!"

 

"Ciddiyim tabii!"

 

Ben de pırasa yemeğini seviyordum. Şimal ve ben zaten genelde birbirinin zıttı insanlardık, bundan ötürü onun sevmemesi beni şaşırtmamıştı. Ağzımdaki lokmayı yutup "Ben de pırasayı çok severim." dedim. Bunu dediğimde şaşıran Şimal oldu, demek ki masada oturan başkaları da seviyordu. Şimal beni umursayıp Asude konusuna yoğunlaştı.

 

"Bitkisel ürünler diyet için iyi tercih. Çok doğru yapıyorsun!"

 

Asude ona kindar bir bakış atıp "Yanağım biraz tombik diye diyet yapacak değilim Şimal!" dedi. "Aptal aptal konuşma!"

 

Şimal ona cevap vermek yerine peçeteyle ağzını örterek güldü. Yanındaki Gaye'nin ona ithafen olan öldürücü bakışlarını fark etseydi eğer bunu yapmaya cesaret edemezdi. Benim bildiğim kadarıyla Gaye kendisi haricinde Asude'nin yanağı hakkında yorum yapanlara kızıyordu. Önündeki sürahiyi Şimal'e doğru iterken "Umursama kankacığım, senin kilon gayet iyi. Herhalde Şimal sık sık diyet yapmak zorunda kalıyor. Tecrübelerini aktarmak için saçmalıyor!" dedi. Şimal ağzından peçeteyi uzaklaştırdı, yüzünde gülmek ile hiç alakası olmayan bir ifade vardı. Gaye'ye cevap veremedi, hazırlıksız yakalanmıştı. Sürahiye uzanıp bardağına su doldurdu ve kafasına dikti. Soner üçünü teker teker süzdükten sonra konuştu.

 

"Ben Gaye'ye katılıyorum. Asude'nin kilosu abartılacak kadar fazla değil."

 

Asude bu beklemediği savunma karşısında afallamış bir şekilde Soner'e baktı. Şimal'in yüzündeki ifade de onunkinden farksızdı. Lafı söylemesinden bu yana birkaç dakika geçmesine rağmen daha şimdiden pişman olmuştu bence. Yalçın ona alay edercesine gülümsüyordu. Soner tek kaşını kaldırarak herkesi inceledi, galiba yanlış bir şey söylediğini sanmıştı. Asude bunu anlamış gibi gülümseyerek ona karşılık verdi.

 

"Çok teşekkür ederim Soner. Şimal'in biraz kafadan gidik olduğunu bildiğim için alınmamıştım ama beni çok mutlu ettin."

 

Şimal az daha ağzındaki yemeği püskürtecekti. Son anda Gaye'nin ona peçete uzatmasıyla bunu engelledi. Kekeleyerek "Ben... Kafadan gidik... Ben kafadan gidik miyim?" dedi. Bu bir soru değil, daha çok bir isyandı. Bir süre gülüştükten sonra Soner harici hepimiz aynı anda "Evet!" diye bağırdık. Diğer masalardan dönüp bize bakanlar oldu ama sonra hepsi arkalarına döndüler. Şimal elini ağzına götürüp bizi kınayan bakışlarıyla süzdü.

 

"Ay çok kötüsünüz!"

 

Aylin elini sallayarak "Doğrular can acıtır, çok iyi bilirim!" dedi. Gaye eliyle onu onayladığını belirten bir işaret yaptı. Herkes bir tepki verirken Soner sadece Asude'ye bakarak gülümsemek dışında bir tepki vermiyordu. Bizimle daha dün tanıştığı için yanlış bir davranış sergilemekten korkuyor olabilirdi. Kendi adıma konuşmam gerekirse dün okul çıkışında onunla yeterince kaynaşmıştık. Aylin biraz düşünür gibi yapıp başka konuya geçiş yaptı.

 

"Asalbike Giray'ın ablasının günün birinde dersime gireceği kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi."

 

Asude çatalını bırakıp "Benim de gelmezdi! Aybike Hoca kardeşinin adını duyunca biraz üzülmüş gibi geldi bana." dedi. Biz erkekler konuya biraz yabancı kaldığımız için soran gözlerle birbirimize bakıyorduk.

 

Şimal gözlerini devirerek "Üzülmesi çok normal!" dedi. "2018 yılının Haziran ayında Asalbike Giray'ın yaşadığı o olayı ben bile unutamadım."

 

Kızlar yaşanan olay her ne ise çok gizemli bir şekilde anlatıyorlardı. Bu beni daha çok meraka sürüklüyordu, bahsedilen zamanda Aybike Hoca'nın kız kardeşine ne olmuştu? Gaye ellerini yanaklarına götürdükten sonra "Aybike Hoca nişanlanacağı zaman olmuştu o olay. Magazinde çok yankı yapmıştı, çok üzücü!" dedi. Sanki biz olayı anlamayalım diye sansürlü bir şekilde anlatıyorlardı! Olcay'la göz göze geldiğimde onun gözünde de soru işaretleri gördüm. Aylin iç çekip "En mutlu gününde kardeşinden kötü haber almak kim bilir onu nasıl sarsmıştır!" dedi. Bu bilinmezlik artık bana sıkıcı gelmeye başlamıştı.

 

"Kızlar araya giriyorum ama ne konuştuğunuzu anlayamıyoruz. Çok gizemli konuşuyorsunuz!"

 

Korcan başını sallayarak "Çağlar'a katılıyorum." dedi. "Bizim bilmemizi istemiyorsanız biz yokken konuşun!"

 

Kızlar bizim bu halimize bir süre güldü. Ben ortada gülmek için bir sebep göremiyordum, bundan ötürü onlara kaşlarımı çatarak baktım. Sırf kızların kendi aralarında kullandığı dili çözemediğimiz için bizi komik bulmuşlardı. İlk Aylin gülmeyi bıraktı ve bana bakarak "Çağlar sen neden bu kadar sinirlendin? Çok ürkütücü bakıyorsun!" dedi. O söyleyene kadar korkunç baktığımdan habersizdim, hemen yüzüme bir gülümseme yerleştirdim.

 

"Siz konuyu anlatmak yerine gülünce şaşırdım. Hem o benim her zamanki bakışım!"

 

"Aman o uzun hikaye. Bir ara detaylıca anlatırız!"

 

Olcay sadece benim duyabileceğim bir sesle "Tabii tabii her zamanki bakışın!" dedi. Sesinde alay, yüzünde ise muzip bir gülümseme vardı. Kolumla onu dürttüm. Susması gerektiğini anlayıp sustu. Aylin gözlerini kısarak ikimize baktı, omuzlarımı silktim. Sınıfın diğer kızlarından farklıydı. Zamanla onu da çözeceğimi umuyordum. En azından sıra arkadaşı Gökçe gibi garip biri değildi.

 

"Aylin'in de dediği gibi uzun hikaye. Daha önümüzde aylar var, anlatırız bir ara." dedi Gaye.

 

O sırada Şimal telefonuyla ilgileniyordu. Yüz ifadesine bakılırsa güzel bir haber almıştı. Benim baktığım yönü merak eden Aylin de o tarafa döndü. Sormak istediğim soruyu benim yerime "Şimal sen neden bu kadar mutlusun?" diyerek o sormuş oldu. Şimal telefonundan gözlerini ayırıp ona baktı, Masadaki diğerleri de Şimal'e odaklanmıştı.

 

"İnstagram'da hesabım herkese açık değil. Okul daha dün açıldı ama daha şimdiden bana bir sürü erkek istek atmış."

 

Asude kafasını onu görebileceği şekilde öne çıkarıp "Hepsinin bu okuldan olduğunu nasıl çıkardın?" diye bir soru yöneltti.

 

"Profillerinde Gürhan Anadolu Lisesi yazıyor."

 

"Buna mı sevindin yani?" dedi Gaye.

 

"Evet!"

 

Kızlar onun bu ufak mutluluğuna şaşırırken ben hiç şaşırmamıştım. Başkasının saçma bulduğu şeylere Şimal önem verirdi. Lisenin ilk senesinden bu yana bazı huyları hiç değişmemişti. Bunu en iyi masada oturanlardan başından beri onunla aynı sınıfta okuyanlar bilirdi. Yalçın yine gülerek ona bakıyordu, geçen sene başka sınıfta olduğu için Şimal'le yeni tanışmıştı. Öksürüp "Sıra arkadaşım diye söylüyorum çok değişik bir kızdır. Tersine denk gelirseniz daha fena!" dedi. Şimal'in yüzündeki tüm neşe yok oldu.

 

"Sen daha dün yanıma oturdun. Altı aylık sıra arkadaşımmışsın gibi konuşma!"

 

Gaye kıkırdayarak "Yalçın biz zaten Şimal'in deli dolu hallerini çok iyi biliyoruz!" dedi.

 

Şimal neye uğradığını şaşırmış gibi görünüyordu. Bu masada kime laf söylese karşı taraf destekleniyordu. Elbette Gaye'ye ve Yalçın'a katılıyordum, Şimal deli dolu bir kızdı. Herkes gibi onun da yanlış hareketleri olabilirdi. Dişlerini gıcırtadarak "Bugün neden her fırsatta bana deli diyorsunuz? Ben zeki bir kızım!" dedi. Korcan ona Gökçe olayının öcünü almak istercesine küçümseyen gözlerle bakıyordu. Aylin gülümseyerek "Canım biz seni sinir etmek için diyoruz. Yoksa seni elbette çok seviyoruz!" dedi.

 

Korcan alaycı bir ses tonuyla "Çok mu?" diye sordu.

 

Kızlar aynı anda dönüp ona baktı. Yüzlerinde öfke ile şaşkınlık arasında bir ifade vardı, en ürkütücü bakışı atan Şimal'di. Biz erkekler sesimizi çıkarmadan olacakları izliyorduk. Şimal tepsisindeki bıçağı eline alıp "Gaye sen buna nasıl hitap ediyordun?" dedi. Gaye anlamadığını bize anlatan bir yüz ifadesiyle "Laubali diyordum." dedi. Korcan ona ters ters baktı.

 

"Çok doğru diyormuşsun. Laubali diye bir sözcük olmasa Korcan yine laubali olurdu!"

 

İçime yine gülme isteği gelmişti. Eğer gülersem Korcan daha çok sinirlenir diye bunu içimde tutma kararı aldım. Sadece Gaye dese umursamazdı ama Şimal daha ağırını söylemişti. Korcan beni şaşırtıp hiç esip gürlemedi. Tam tersine yüzüne samimi bir gülümseme yerleştirdi. Ardından "Ben de şaka yapıyordum. Benim çok sevgili sıra komşum!" dedi. Oturduğu sıra Şimal'inkine çok yakın olduğu için sıra komşuluğu kavramını kullanmıştı, Yalçın bunu gülmüştü. Şimal de ona aynı samimiyetle gülümsedi.

 

"Sıra komşuluğu kavramının hatrına bunu unutuyorum."

 

Herkes yemeğini bitirdikten sonra sınıfa gittik. Ben sadece Gökçe'yi sınıfta yiyor sanıyordum ama birkaç kişi daha vardı. Hatta ben girdiğimde Gökçe kendi getirdiğini sınıftakilere ikram ediyordu. Ondan çok fena bir gizem kokusu alıyordum. Elbette yakında bu gizem ortaya çıkacaktı, sadece zamanını bilmiyordum. Yerime oturmak yerine onun masasına yaklaştım. Bir saklama kabında gül böreği getirmişti. Benimle göz göze gelince gülümsedi.

 

"Çağlar kendi ellerimle ıspanaklı gül böreği yaptım. Fazlasıyla var, sen de yemek ister misin?"

 

Yeni yemek yediğim için karnım toktu. Gökçe'nin yaptığı böreğin tadını merak ettiğim için ikramını geri çevirmek istemedim. Zaten ben ıspanaklı böreği severdim. Ben de gülümseyerek "Yeni yemek yedim ama çok severim, bir tane yiyebilirim!" dedim. Bir tane börek alıp yedim. Dışı sanki daha yeni pişmiş gibi çıtır çıtırdı, ıspanakları da değişik bir aroma ekleyerek pişirmişti. Her ısırık alışımda böreğin tadı ayrı bir güzel oluyordu. Bitirdiğimde tadı damağımda kalmıştı.

 

"Gökçe..." dedim şaşırdığımı ondan hiç saklamadan. "Bu börek harika olmuş. Ellerine sağlık!"

 

"Yaa çok teşekkür ederim! Benim bu böreğim çok sevilir."

 

Bunu söyledikten sonra ellerini çenesinin altında birleştirdi. Mutluluğu gözlerinden okunuyordu. Sanki o bir Masterchef yarışmacısı bense bir jüriydim. Bildiğim kadarıyla buraya yemek üzerine bölümlerin olduğu bir meslek lisesinden gelmemişti, yani böyle güzel şeyler yapmayı kendi öğrenmişti. Annesinden de bir şeyler öğrenmiştir mutlaka. Aylin de onun yanındaki yerine oturdu, o da masanın üstündeki böreklere bakıyordu

 

Gökçe ona bir börek uzatıp "Çağlar çok beğendi. Sen de yemek ister misin?" diye sordu.

 

Başımı sallarken kaşlarımı kaldırıp "Kesinlikle yemelisin Aylin. Ben ömrümde böyle güzel bir börek yemedim!" dedim. Bir tık abartmış olabilirdim ama gerçekten harika bir börekti.

 

"Çok ısrar ettiniz. Bakayım tadına!"

 

Ona ikram edilen böreği alıp ağzına götürdü. O sırada bizimle beraber yemek yiyen arkadaşlarımızda meraklarına yenik düşmüştü. Gökçe onlar daha bir şey demeden sırayla hepsine börek ikram etti. Aylin'in yüzündeki ifadeden çıkardığıma göre o da benim gibi böreği çok beğenmişti. Gökçe'yle daha önce iddialaşan Korcan'ın yüzü börekten ısırık aldıkça şaşkın bir ifade alıyordu. Gökçe ona kibirli bir gülümseme sundu.

 

Aylin ağzındaki son lokmayı yuttuktan sonra "Gökçe ellerine sağlık. Yine döktürmüşsün!" dedi.

 

Soner göz kırpıp "Gerçekten ellerine sağlık, şu tok halimle bile bütün olarak yiyebildim." dedi.

 

Herkes böreği övdüğünde geriye yorum yapmayan sadece Şimal ve Korcan kalmıştı. Şimal böreğini daha bitirmemişti ama çıkardığı seslerden beğendiğini anlıyorduk. Bitirdiğinde bizim meraklı bakışlarımızla karşılaştı. Birkaç saniye sonra mavi gözleri kırpıştırarak "Enfes olmuş canım. Tarifini verir misin?" diye sordu. Gökçe onun güzel yorumunu duyunca olduğu yerde zıpladı. Galiba gerçekten burayı Masterchef sanıyordu!

 

"Arkadaşlar hepinize güzel yorumlarınız için teşekkür ederim ama size bunun tarifini veremem."

 

Kızlar aynı anda "Neden?" diye sordu. Erkekler olarak pek yemek yapmakla uğraşmadığımız için sebebini çok merak etmiyorduk sanırım. Ama ben de bu duruma şaşırmadım değil.

 

Gökçe gözlerini bizden kaçırıp "Bu benim özel tarifimdi. Ispanağa uyguladığım şey kendi buluşumdu." dedi. "Başka bir şeyin tarifini isterseniz veririm ama bunu veremem!"

 

Aylin yüzünü asarak "Tüh ya! Evdekilere yapacaktım." dedi.

 

Korcan kahkaha atıp "Buna mı üzüldün Aylin? Videolu tarif anlatımı bulacağım şimdi sana!" dedi. "Dert ettiğin şeye bak."

 

Gökçe'nin yüzü kıpkırmızı oldu. Bedeninin titrediğini gördüm, düşmemek için önündeki sıraya tutundu. Yüzünden aşağıya ter damlaları süzülüyordu. O sırada Korcan akıllı tahtayla uğraşıyordu, tahtaya doğru attığı her adımda Gökçe arkasındaki duvara yanaşıyordu. Kısık bir sesle "Kor... Korcan lütfen tarif videosu aratma!" dedi. Bunu söylerken sesi titrediği için ona döndük. Yanındaki Aylin ince kaşlarını çatarak ondan bir açıklama beklediğini ima etti. Korcan hiç bizim olduğumuz tarafa dönmeden karşılık verdi.

 

"İsteğimi aratırım! Senin özel tarifini biri videoya çekip YouTube'ye yükleyecek değil ya?"

 

"Senden sadece tarif videosu açmamanı istiyorum!"

 

"Çok fena inat ettim, açacağım!"

 

Gaye elini çenesinin altına koyup "Gökçe sen çok saçma bir tepki verdin şu an! Başkasının tarifini öğreneceğiz." dedi.

 

Şimal gözlerini devirip "Başkasının tarifini öğrenmemizin bir sakıncası yok Gökçe." dedi.

 

Korcan YouTube'nin arama çubuğuna girmişti. O sözcükleri yazdıkça Gökçe vazgeçmesi için yalvarıyordu, bizse onu susturmaya çalışıyorduk. Başkasının tarifine bakacak olmamıza bu kadar karşı olması ilginçti. Onun yanında başkasının tarifine bakmayı ayıp bulduysa eğer bence hiç öyle değildi. Gökçe düşecek gibi olunca Aylin hemen onu tuttu. Korcan cümleyi yazmayı bitirdikten sonra aratma seçeneğine tıkladı. Ardından herkesi şaşırtacak bir gelişme yaşandı, şaşkınlık nidaları yükseldi. Hepimizin çıkan ilk videonun kapak resmine ve başlığına bakıyorduk.

GÖKÇE KARAKUM'UN MÜTHİŞ MUTFAĞI - ISPANAKLI GÜL BÖREĞİ TARİFİ (ÖZEL TARİF)

 

Videonun kapak fotoğrafında içinde bize ikram ettiği böreğin olduğu bir tabakla poz vermişti. Yüzünde çok güzel bir gülümseme vardı, çok şık bir gömlek giymişti. Korcan yeşil gözlerini büyütüp "Vay anasını! Lan kız ünlü bir YouTuber çıktı!" diye bağırdı. Gerçekten Gökçe'nin takipçi sayısı çok fazlaydı. Yemek konusuna meraklı olmadığım için o konu hakkında içerik üreten YouTube kanallarını takip etmiyordum, eğer takip etseydim Gökçe'yi gördüğümde tanırdım. Şaşkınlıktan konuşamıyordum. Kelimelerim ağzımdan çıkmamak için inat ediyordu, tükenmiş olabilirdi. Yapabildiğim tek şey Gökçe'ye bakmak oldu. Sırtını artık tamamen duvara yaslamıştı. Elleriyle yüzünü kapatmıştı, kimseyle göz göze gelmek istemiyordu. Dün söylediği gizemli cümleler geçti aklımdan. Aslında bize her şeyi anlatmaya çalışmıştı, detayı az vermişti.

"Yiyebilmeleri için teknolojinin daha çok gelişmesi gerekiyor Çağlar."

Bu cümlesinin üstüne gitseydim eğer her şeyi dün öğrenecekmişim. Sınıfımızın Gökçe Karakum'u YouTuber çıkmıştı resmen!

***

 

Çağlar...

Ekim 2021

Eski güzel günleri hatırlamak beni çok mutlu ederdi. Yaşanan mutluluklar, heyecanlar, şaşkınlıklar ve başarıları sanki daha dün yaşanmış gibi hatırlayınca güzel günlerin ardından yaşanan kötü günleri kısa süreliğine unutuyordum. Zihnimden kalıcı olarak silinmesini istediğim çok şey vardı. Bazı şeyleri unutamamak benim için bir eziyetti. İstediğimde unutabilseydim en çok o cinayet gününü aklımdan silmek isterdim, eminim Aylin de öyle isterdi. Çok güvendiğimiz bir arkadaşımızın karanlık kişiliğini görmek ikimizde de derin ve onarılması zor yaralar bırakmıştı. Zaman zaman onunla ilgili haberleri okuyordum. Bakmamak için çabalıyordum ama başaramıyordum, eski güzel kişiliğinden ötürü arkadaşlığımız hatrına bakıyordum. O sadece bize değil daha çok kişiye şok yaşatmıştı. Bugün Pelin'e ve Okan'a eski günleri anlatırken onun kendini herkesten saklayış biçimini daha iyi anlamıştım.

 

"Hava bugün ne güzel!" dedi Aylin.

 

Yurtlarımızın olduğu bölgeye yakın bir konumda bir sosyal tesis vardı. Bu sosyal tesisin içinde büyük bir göl vardı. Gölün çevresinde piknik yapmak için konulmuş olan masalar vardı, biz göle en yakın olana oturmuştuk. Okulda yemek yediğimiz için masamız boştu. Benim yanımda Aylin, Okan'ın yanında ise Pelin oturuyordu. Hava birkaç saat öncesine göre daha iyiydi.

 

Pelin etrafına birkaç saniye baktıktan sonra "Evet ya! Ne iyi ettik buraya gelerek!" dedi.

 

Yüzünde samimi bir gülümseme vardı. Okan başını tam ona çevirmeden hayranlıkla onun yüzüne bakıyordu. Bunu ona söylesem inkar ederdi, kanıt olarak yanağında beliren gamzesini gösterebilirdim. Biriyle hem oda arkadaşı hem de sınıf arkadaşı olunca onun her tepkisine bir anlam verebiliyordunuz. Pelin telefonunu salladı.

 

"Göle yakın bir masaya oturup bir selfie yapmayacağımı düşünmediniz umarım!"

 

Oturuşumu düzeltip "Ben de tam senin ne zaman selfie yapmak isteyeceği düşünüyordum." dedim.

 

Benim bunu t epkime kahkahasıyla karşılık verdi. Ardından hepimiz poz vermek için hazırlandık. Ben sırıtmakla yetindim, Aylin ise başını omzuma yaslayıp gülümsedi. Okan yan dönük olduğu için yüzünü göremiyordum. Sadece bedenini Pelin'e daha fazla yaklaştırdığını gördüm. Pelin birkaç tane fotoğraf çektikten sonra bize döndü. Aylin omzumdan başını ayırıp telefonunu açtı.

 

"Çekme sırası bana geldi. Pelin ve Okan göle doğru durur musunuz?"

 

İkisi de aynı anda "Ne?" diye bağırdı.

 

Pelin gerçek anlamda şaşırmıştı. Gözleri büyümüştü, utanarak omzunun üstünden Okan'a baktı. Okan'ında gözler büyümüştü ama mahcup gülümsemesiyle dudakları kıvrılmıştı.

 

Pelin'in verdiği tepkiden ötürü bu duruma sevindiğini belli etmemeye çalıştığını anlamıştım. Bir elimi yanağıma yaslayıp olacakları izlemeye başladım. Aylin'e hiç itiraz etmeyecektim, çok eğleniyordum. Aylin kararlı bir ses tonuyla "Neresini anlamadınız? Fotoğrafınızı çekeceğim işte!" dedi. Pelin ona yaklaşıp kısık ama benim duyabileceğim bir sesle konuştu.

 

"Orasını anladım. Okan ve ben ne alaka?"

 

"Arkadaşlarım olmak gibi bir alakanız var Pelin. Gelecekteki çocuklarıma bu fotoğrafınızı göstereceğim."

 

"Senin çocukların neden beni Okan'la beraber görüyor?" derken sesi biraz yükselmişti. Okan başını öne eğdi.

 

"İkiniz yan yana gelince çok iyi bir arkadaş grubumuz oluyor çünkü!"

 

Aylin'in son söylediğine itiraz edemeyen Pelin çaresizce Okan'a döndü. Okan başıyla beraber tek kaşını da kaldırmıştı. Gözleriyle bir şey anlatmak istiyor gibiydi. Ben ne demeye çalıştığını anlayamamıştım, Pelin de hiç anlamışa benzemiyordu. Pelin kendini zorlayarak yüzüne bir gülümseme yerleştirdikten sonra "Bir fotoğrafın bize zararı olmaz. Gel Okan biz şurada duralım, Aylin bizi çeksin." dedi. Okan başını sallayarak "Haklısın. En güzelini çektiririz şimdi!" dedi. Sesinde Pelin'e karşı olan kırgınlığına dair bir iz bulamamıştım, duygularını saklamayı iyi beceriyordu. Daha önce Pelin'in ona gösterdiği yere gidip tahta zemine oturdu, Pelin de aynısını yaptı. Aylin karşılarına geçtiğinde başımı öne doğru eğip olacakları izlemeye başladım. Pelin adeta gözleriyle gülümsüyordu, Okan ise gözlerini kısmış gamzesi belli olacak şekilde gülümsüyordu. Aylin onların birkaç fotoğrafını çektikten sonra "Neden hiç samimiyetiniz yokmuş gibi poz veriyorsunuz? Bir samimiyet kırıntısı rica ediyorum!" diye söylendi.

 

Pelin sinirini bastırdığını belli eden bir sesle "Nasıl bir samimiyet kırıntısı bekliyorsun? Yan yana duruyoruz ya!" dedi.

 

Okan elleriyle sarı saçlarına şekil verdikten sonra Pelin'in aksine sakin bir ses tonuyla "Elimi Pelin'in omzuna koyayım. Nasıl fikir?" diye sordu. Pelin bu sorusu karşısında gözlerini şüpheyle ona çevirdi.

 

Aylin telefonunun kamerasını ayarlamakla uğraşırken "Çok güzel bir fikir!" dedi. Pelin derin bir iç çekerek başını salladı.

 

Okan sağ elini Pelin'in sırtından geçirip sağ omzuna koydu. Kaşlarını hafif kaldırıp onun gözlerinin içine baktı. Pelin ona sorulmak istenen soruyu anlamıştı, gülümseyerek karşılık verdi. O sırada kameranın sesi duyuldu. Okan şaşkınlıkla Aylin'e bakıp "Biz daha poz vermemiştik!" dedi. Pelin sitem eder gibi dudaklarını büzmüştü. Aylin özer diler gibi ellerini kaldırdı. Okan gülümsemeye devam etti, Pelin de ona ayak uydurdu. Birkaç fotoğraf çekildikten sonra Okan onun omzundan elini indirdi. Bu sefer Pelin elini onun omzuna koydu. Yurda gittiğimizde kesinlikle Okan'a bu durum hakkındaki duygularını sormam gerektiğini aklımın bir köşesine not ettim. Aylin telefonunu indirdiğinde poz vermeyi bıraktılar.

 

"Çok güzel pozlar verdiniz!" dedim gülümseyerek tüm samimiyetimle.

 

Pelin daha önce oturduğu yerine geçerken bana hiç hoş olmayan bakışlarını dikti. Daha birkaç saniye önce ne güzel gülüyordu oysa. Okan ise onun aksine çok mutlu bir yüz ifadesiyle yerine geçti. Gözleriyle Pelin'i işaret ederek "Pelin güzel olmasaydı bu kadar güzel fotoğraflar ortaya çıkmazdı." dedi. Yanıma oturan Aylin bir şey anlatmak ister gibi Pelin'e baktı, Pelin aynı şekilde ona imalı bir gülümseme sundu. Ardından Okan'ın iltifatına ithafen "Senin yakışıklılığının da etkisi var!" dedi. Okan birkaç saniye duraksadıktan sonra "Böyle düşünmene çok sevindim. Çok teşekkür ederim." dedi. Pelin sadece başını sallamakla yetindi. Masanın altından elimi Aylin'e uzattım, ellerimiz birbirine değince ne yapmak istediğimi anladı. Çak yaptık, Pelin ve Okan anlamasın diye fazla eğilmemiştim. Gölün bize yakın olan bir kısmında birkaç tane beyaz ördek kıyıya çıkmıştı. Ellerimi çenemin altında birleştirip bir süre onları izledim. Yerde yiyecek bir şeyler arıyorlardı, yanımda yiyebilecekleri bir şey getirmemiştim.

 

"Bir şey soracağım." dedi Pelin. "Gökçe'nin çok takipçisi olan bir YouTuber olduğu öğrenilince ona olan tepkilerde bir farklılık oldu mu?"

 

Bu sorusu beni bir yıl öncesine götürdü. Gökçe'nin o gün Korcan akıllı tahtaya yaklaşırken korkusundan duvara sinişi... Şimal'in nasıl bu kadar takipçi edindiğini öğrenmek için onun başının etini yemesi... Gaye'nin ve Asude'nin Gökçe'yi teselli edişi... Hepsi sanki dün yaşanmış gibi gözümün önünden geçti. Ben düşünürken Aylin soruya cevap verdi.

 

"Gökçe'nin sıra arkadaşı olarak bu soruya ben cevap vereyim. Biliyorsunuz herkes Gökçe'nin okulun ilk günü söylediklerinden ötürü onu anlayamamıştı, ikinci gün gerçekler ortaya çıkınca sınıf olarak onu daha iyi anladık."

 

"Korcan elbette arada ona bu konu hakkında ona laf soktu." diye ekledim. "Şimal kıza beraber tarif videosu çekmek için çok yalvardı."

 

Son söylediğime hepimiz güldük. Geçen seneyi anlatırken Şimal'in ünlü olmaya merakını anlatmıştım, Pelin ve Okan bunu hatırlamıştı. Lisedeki arkadaşlarımı bu ikiliyle tanıştırıp vereceği tepkileri görmek isterdim. Onlara toplu sınıf fotoğrafımızı göstermiştim. Katili gösterdiğimde ise "Bu kızda hiç cinayet işleyecek bir tip yok." yorumunu yapmışlardı. Diğer bir anlamıyla bu çok masum yüzlü bir kız demekti.

 

Okan biraz çekingen bir ses tonuyla "Gaye... Gaye sınıftaki erkeklerden birini seviyordu. Kimi sevdiğini öğrendiniz mi?" diye sordu.

 

Kendisini Gaye ile aynı durumda değerlendirdiğini anlamıştım. İkisini karşılaştırınca ben de öyle düşünüyordum, ikisi de karşı tarafa açılma konusunda cesaretsizdi. Karşı taraf onları anlasın diye ellerinden geleni yapıyorlardı ama bunu onlara sözlü olarak ifade edemiyorlardı. Yandan Aylin'e bir bakış atarak "Öğrendik ama size kimden hoşlandığını şimdi söyleyemeyeceğiz." dedim. Aylin sinsi bir şekilde gülümsedikten sonra başını salladı. Okan bana "Sen şaka mısın?" der gibi bakıyordu. Pelin sıkıntıyla başını ellerinin arasına alıp dirseklerini masaya dayadı. Demek o da Gaye'yi iyi anlıyordu!

 

"Ama ben meraktan çatlarım!" dedikten sonra umutlu bir şekilde Aylin'e döndü. "Bari sen söyle Aylin!"

 

Aylin ağzına fermuar işareti yapıp "Elbet bir gün size bu olayı da anlatacağız. Biz Gaye'nin kimi sevdiğini öğrenene kadar neler neler yaşandı!" dedi.

 

Okan gözlerini devirerek "İzlediğim dizi en heyecanlı sahnede bitmiş gibi hissettim." dedi.

 

"Ben de aynen öyle hissettim." diyerek ona katıldığını belirtti Pelin.

 

İçimden "İkinizin de Gaye hakkında böyle hissetmeniz ne tesadüf!" diye geçirdim. Pelin ve Okan sayesinde geçen sene şahit olduğum duruma yine şahit oluyordum. Bu sefer biz biliyorduk, onlar birbirlerinin duygularını bilmiyordu. Aylin fotoğraf bahanesiyle onları yakınlaştırmaya çalışmıştı. Bakalım bunun bir faydası olacak mıydı?

 

Okan başını yana çevirip "Pelin bugün magnolya yemek ister misin?" diye sordu. Pelin bu soruyu duyunca gözlerini hemen ona çevirdi. Kahverengi gözlerindeki parlaklığa bakılırsa Okan'ın neden ona bu soruyu sorduğunu anlamıştı. Rüzgarın çilli yüzüne savurduğu turuncu saçlarını eliyle düzeltti, ardından "Tabii ki isterim. Canım bugün çilekli olanını çekmişti." dedi. Okan yüzüne zafer kazandığını yansıtan bir gülümseme yerleştirdi. Pelin büyük ihtimalle bunu normal bulmuştu.

 

"Kalk o zaman. Yeni keşfettiğim kafeye gidiyoruz, sadece ikimiz."

 

Pelin oturduğu yerden zıplayıp "Ay gidelim hemen!" dedi.

 

Aylin'e göz kırptım, o da aynı şekilde karşılık verdi. İkimiz de aynı şeyi düşünüyorduk. Okan'a en azından bazı şeyler için cesaret gelmişti. Devamını dört gözle bekliyordum! Başka zaman olsaydı bizi de çağırmadığı için kızabilirdim ama bu durum farklıydı.

***

Güneş henüz batmamıştı. Yurt odamın camının gördüğü çok katlı bir binanın üstüne vurmuştu. Yurdum şehrin en kalabalık caddelerinden birindeydi, o yönden çok şanslıydım. Okan ve benim haricimde odada iki kişi daha kalıyordu. Onlarla da çok iyi anlaşıyorduk. Tabii şu an Okan yanımda yoktu, Pelin'le magnolya yemeye gitmişti. Gittikleri yer yurda yakın mesafede olduğu için çok geç geleceğini düşünmüyordum. Akşam yemeği saatine yakın gelme ihtimali vardı. Bilgisayarımı açıp YouTube'den bir şeyler izleyecektim. Öncesinde abur cuburlarımı koyduğum dolabın kapağını açtım.

 

"Uyumanın sırası mı şimdi? İki kişinin daha olduğu odada tek başıma kahve içeceğim!" dedim uyuyan oda arkadaşlarımı rahatsız etmeyeceğim bir ses tonuyla.

 

Dolaptan bir kahve ve cips aldım. Cipsin baharatlı olanını seçmiştim, alaturka olandan sonra en sevdiğim türdü. Kahvemi bardağa boşalttıktan sonra Okan'ın masasının yanındaki su ısıtıcıya su koyup düğmesine bastım. Su ısınırken bilgisayarımı açtım. Henüz ne konuda video izleyeceğime karar verememiştim, karşıma çıkanlardan seçim yapacaktım. Tam arama motoruna girdiğim sırada su ısıtıcıdan ses geldi.

 

"Gerçekten anlamıyorum sizi. Bu saatler günün en güzel saatleri!"

 

Oda arkadaşlarımın uykusu derin olduğu için beni duymayacaklarını biliyordum. Sabah okula bizden daha erken gitmişlerdi, bundan ötürü bu saatte uyumaları olağan bir durumdu. Isıttığım suyu kupanın içine döktükten sonra sandalyeme oturdum. YouTube'ye girdim ve ekrandaki video başlıklarını inceledim. Gördüğüm bir şey durmama neden oldu, gözlerim büyüdü.

 

"Bu... Bu bir mesaj mı?"

 

Gökçe'nin bir yemek tarifi videosu karşımda duruyordu. Eğilip baktığımda videonun tarihinin bir yıl öncesi olduğunu gördüm. Bugün onun sırrının ortaya çıkışını anlattıktan sonra videosunun karşıma çıkması büyük bir tesadüftü. Gözlerimi kırpıştırıp "Ben uzun süredir onun videolarını izlemiyordum. Videosu neden karşıma çıktı?" diye kendi kendime sordum. Bu konu hakkında fazla kafa yormamaya karar verdim, geçmiş izlemelerimden ötürü karşıma çıkmış olabilirdi. Cips paketini açtıktan sonra "Bilecik'i Gezdik!" başlıklı videoya tıkladım. Gezmeyi seven bir insan olduğum için hiç tereddüt etmeden seçmiştim. Tek tanıdığım Bilecikli arkadaşım Gaye'ydi, bir sohbetimizde şehrin merkezinde dedesinin bir evi olduğunu ve sık sık oraya gittiğini söylemişti.

 

"Bu seferde Gaye ile ilgili bir şey gördüm. Sıra Asude'de mi?"

 

Videoyu izlemeye başladım. Başlarında Bilecik'in merkezindeki tarihi yerler geziliyordu. Kanalın sahibi Şeyh Edebali Türbesi'nden çarşıya giden bayırda yürürken nefes nefese kalmıştı, bense bu duruma kahkaha atmıştım. Oda arkadaşlarım uyanmamıştı neyse ki! Daha önce Gaye o türbeye gitmenin kolay olduğunu ama oradan dönmenin zor olduğunu söylemişti. Yolum Bilecik'e hiç düşmemişti ama nasıl bir yer olduğunu merak etmiştim. 81 ilimizi sırayla gezsem ne iyi olurdu, her yeri öğrenmiş olurdum. Gelen mesaj sesleri telefonumu elime almama neden oldu. Dördümüzün olduğu sohbet grubuna Pelin bir fotoğraf atmıştı. Fotoğrafta Pelin'in bir eli önündeki magnolyanın içindeki kaşıkta bir eli çenesinin altındaydı, gülümsüyordu. Selfieyi yapan Okan ise yanağındaki gamze gözükecek şekilde gülümsüyordu.

 

(Yapay zeka ile yapılmıştır. Zaten daha önce karakterleri betimlediğimi ve ünlü oyuncuları vs afiş ya da kesit yaparken kullandığımı söylemiştim. Pelin ve Okan yapay zeka modeller olacak, bazen Aylin ve Çağlar'a da öyle yapacağım.)

Aylin: Bizsiz size afiyet olsun!

 

Ben: Ben odadakiler uyuduğu için yalnızlıktan ölüyorum. Okan gitmiş keyif yapıyor!

 

Pelin: Bugün bana söz verdi, size değil.

 

Okan: Ben seni hiç magnolya yerken görmedim Çağlar.

 

Ben: Bir dahakine bana ısmarlarsan görürsün.

 

Pelin: Magnolya magnolya olalı bu kadar değer görmedi!

 

Aylin: Benim canım turunçgil arkadaşım sen daha çok değer veriyorsun o tatlıya.

Sohbetin sonuna doğru gülme isteğim geri gelmişti. Yeter ki onlar baş başa tatlı yesin, bizimle ömür boyu yemeseler ses etmezdik. Farkında değillerdi ama birbirlerine çok yakışıyorlardı. Ben Okan'a uygun başka bir kız düşünemiyordum. Birinin sakinliğiyle diğerinin çılgınlığı bir araya gelince ortaya güzel bir sonuç çıkıyordu, onlar da bunu bir gün anlayacaktı. Tanışalı çok olmadığı için birbirlerine karşı biraz mesafeli düşünüyorlardı. Tam telefonumun ekranını kapatacağım sırada bir mesaj sesi duydum. Merakımdan ötürü grubun sohbetinden ayrılıp mesajın geldiği gruba baktım. Grubun adını okuyunca gördüklerime inanamadım, başımı eğip tekrar okudum. Doğru okumuştum. Olaydan beri bu grupta hiç konuşulmamıştı. Şimdi geçmiş tekrar konuşulurken neden bu grup tekrar hortlamıştı? Kısık bir sesle "Geçmiş peşimi hiç bırakmıyor!" diye söylendim.

"Üniversite hayatınız nasıl gidiyor canlarım? Alıştınız mı?"

Gelen mesaj lisedeki sohbet grubumuzdan gelmişti. Yazan kişi sınıftaki kızlardan biriydi. Kendimi cevap vermeye hazır hissetmiyordum, cevap verirsem konunun olay gününe geleceği düşünüyordum. Olay anını gören iki kişi olduğumuz için bize çok soru soruluyordu. Ben bir yere kadar sabrediyordum ama Aylin bazen kendini tutamayıp ağlıyordu. Güvendiği biri katil olmuştu sonuçta, bu onun için ağır bir darbeydi.

"Alıştım, bugün yeni edindiğim arkadaşlarımla konsere gideceğim. Biliyorsunuz kız arkadaşım da benimle aynı şehirde okuyor. O da konsere gelecek!"

Cevap veren kişi erkekti. En azından konuyu cinayete getirmemişti. Bazı insanlar sırf biz hatırlamayalım diye bu konuyu açmamaya çalışıyordu. Oysa ölen kişinin numarası grupta durmaya devam ediyordu, kimse onu çıkarmaya kıyamamıştı. Katili daha olay günü gruptan atmışlardı. Ben de öldürenin numarasını telefonumdan silmiştim ama aynısını ölen için yapamamıştım. Ne olursa olsun hayattayken gülümsediğini gördüğüm, anılarımın olduğu bir insandı. Bunu ona yapamazdım.

***

 

Her iyilik yaptığını sandığımız insan bunu kalbiyle yapmıyordur. Bazıları karanlık yönünü saklamak için iyiliği maske olarak kullanır. Samimiyetinden gülümsüyor sanarız ama o aslında sinirinden gülümsüyordur. Tarihini kendilerinin de bilmediği bir gün vardır, işte o gün onları maskelerinin ardındaki yüzleri ile tanırız.

 

***

Veee bir bölüm daha bitti. Bu bölümü daha önce yazıp stok olarak saklamıştım. Wattpad'e erişim engeli geldiği için her ihtimale karşı bunu yayınlamaya karar verdim. Çünkü yakın zamanda başka şehire taşınacağım için vakit bulamayabilirdim. Diğer bölümü ne zaman bitiririm bilmiyorum☹️

 

Bölüm hakkında düşüncelerinizi çok merak ediyorum. Gökçe'nin sırrı neymiş öyle? Kız oysa arada ipucu verdi.

 

Görüşürüz 🤎

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%