Yeni Üyelik
21.
Bölüm

Birleşen Yarımlar

@alpellal

Bu kapak kitabın eski kapaklarından biriydi:) Geçen hafta hatırladım. Dedim multimedyada anı olarak dursun. Bu bölüm Aras, Ahuşen ve Gizemli Kişi anlatacak. Böylece Güllaç ve Levent ilişkisini dışardan görmüş olacaksınız🙏 İyi okumalar🤎🤎

***

Aras'ın anlatımından...

Aras'ın anlatımından...

 

Mutluluk bulaşıcı mıdır? Bence evet ama mutlu olan sevdiğim biriyse iş değişir. Son zamanlarda neşemiz bir gidip geliyordu. Tam mutluluğumun keyfini yaşayacağım sırada bir şey oluyordu ve mutsuzluk bana hakim oluyordu. Tek bana değil, arkadaşlarıma da hakim oluyordu ama şimdilik mutluluk bize hakim. Levent'in hayallerinin gerçek olduğu bir süreçteydik, onun mutlu olması bizi de mutlu etmişti. İçinde tuttuğu aşkı sevdiğinin yüzüne haykırmıştı. En başından beri yapması gereken şeyi geçte olsa yapmıştı. Doğay'ın evinde yaşananları en ince ayrıntısına kadar bize anlattığında Levent'le gurur duymuştum. Ayrıca bilmediğim detaylar olmadığını da öğrenmiştim, mesela Asalbike'nin Güllaç'ı öldürülecek kişi olarak seçtiğinde Levent'in kendini suçladığını bilmiyordum. Onun sıkıntısı son bulduğu için evimizde bir huzur kol geziyordu. Levent'in kayıplara karışan tüm neşesi yerine dönmüştü.

 

"Kanka!"

 

Elimden telefonu bırakıp Levent'e baktım. Yüzüne çok güzel bir gülümseme yerleştirmişti. Sakallarını tıraş ettiği için yüzünün hatları iyice öne çıkmıştı. Saçlarına her zamanki gibi fön çekmişti. Tüm bunları sabah yapması garibime gitmişti. Sırıttım:

 

"Ne oldu?"

 

"Kızlar gelecek. Kahvaltı hazırladım."

 

"Bunu bana neden yeni söylüyorsun?"

 

"Gece aklıma geldi. Geçen toplandığımızda benim yüzümden tüm neşeniz kaçmıştı, telafi etmek için bunu yapmak istedim. Hem sevgilimi de görmüş olurum!"

 

Son cümlesini sevincinden ötürü daha yüksek bir sesle söylemişti. Unuttuğu bir şey vardı, ben de sevgilimi görecektim! O kavramı Levent öyle güzel bir şekilde söylemişti ki Güllaç duysa ona tekrar tekrar söylettirdi. Kahkaha atarak"Bakıyorumda ağzına çok yakışıyor."dedim. O da kahkaha attı:

 

"Hahaha! Bunu demeyi ne kadar zamandır beklediğimden haberin var mı?"

 

"5 ay bekledin. Bak, sonunda istediğin oldu!"

 

"Hiç olmayacağını sanmıştım."

 

Önceden olsaydı bu cümleyi söylerken somurturdu ama şimdi dünyanın en mutlu insanından farkı yoktu. Gözlerine bile canlılık gelmişti, yakın zamanda bu kadar değişim geçirmesi beni çok şaşırtmıştı. İçimden"Ulan Güllaç! Çocuğu halden hale sokuyorsun."diye geçirdim.

 

"Ben olacağını biliyordum. Hatta tek bilmeyen ikinizdiniz."

 

"O benden daha zeki çıktı. Baksana, kız delilleri toplayıp itiraf etmemi beklemiş."

 

"Ah o deliller!"

 

Tepkimi içimden verecekken dışarıdan vermiştim. İldeniz uyanık olsaydı beni öldürürdü, en azından odasında mışıl mışıl uyuyordu. Levent'in bana soran bakışlarını görünce konuyu değiştirmeye çalıştım.

 

"O deliller olmasaydı zaten öğrenemezdi. Alıştın mı bir sevgilinin olmasına?"

 

"Alıştım. Sen?"

 

"Ben de alıştım."

 

Ahuşen'le ilişkimizin başlarında olmamıza rağmen her şey çok iyi gidiyordu. Levent ve Güllaç'ın sıkıntısıyla uğraşmaktan kendi ilişkimizle uğraşamazdık bile aramız bozulmamıştı. Bugün onunla vakit geçirip telafi etmeliydim, yüzümüz eskisi gibi gülmeliydi. Levent koltuğun minderlerini düzeltirken"Tatlıyı da telafi etmek isterdim ama tatlı yapamıyorum."dedi. Güldüm.

 

"Olsun, ben de yapamıyorum!"

 

"İldeniz yapabiliyor mudur?"

 

"Saçmalama!"

 

İldeniz'i nedense tatlı yaparken hayal edemiyordum. O ciddiyete bürünmüş mavi gözlerinin tatlının yapımında kullanılan malzemelerde gezdiğini gözümün önüne getiremiyordum yani. Aslında yapabilseydi böreği güzel yapan Dalya'yla tam bir uyum içinde olurdu.

 

"Aras, fırından simit mi alsak?"

 

"Dalya diyette, unuttun mu?"

 

"Bir deri bir kemik olan birinin diyette olması sana da garip gelmiyor mu?"

 

"Sen böyle söyleyince içime bir şüphe düştü."

 

Daha önce hiç Dalya'nın diyette oluşundan şüphelenmemiştim. Demek Levent o gün bundan da şüphelenmişti ama olanlardan ötürü bize söyleyememişti. Benden bile daha zayıf olan Dalya diyet yapıyorsa bir şey var demektir. Günümüzün huzurlu geçmesini istediğim için bu konuyu da değiştirmeye karar verdim:

 

"Sevgilinle baş başa kahvaltı yapman daha romantik olmaz mıydı?"

 

"Elbette onu da yapacağım ama geçen onun bizim için hazırladığı daveti berbat ettim, böyle daha iyi telafi edebileceğimi düşündüm."

 

"Haklısın. Ben de aynısını yapardım herhalde."

 

"Allah aynısını sana yaşatmasın."

 

"Amin!"

 

Tam o sırada kapının zili çaldı. Levent bir hışımla yanımdan ayrılıp kapıyı açtı, ben de peşinden gittim. Ahuşen, Dalya ve Güllaç karşımızda duruyordu. Aralarından en fazla süslenen Güllaç'tı, büyük ihtimalle sevgilisine yani Levent'e güzel gözükmek istemişti. Makyajla ortaya çıkardığı ela gözlerini kırpıştırarak"Günaydın aşkım!"dedi. Levent'in gözleri büyüdü, gülmemek için kendimi zor tuttum. Ahuşen'e baktığımda onun da sırıttığını gördüm. Levent, Güllaç'a sarılıp yanağından öperken"Sana da günaydın, aşkım!"dedi. Son kelimesini güzel söylemeye çalıştığı çok belliydi. Onlar birbirine sarılırken ben de Ahuşen ve Dalya'yla selamlaştım ve sonra salona gittik. Ahuşen'e koltuğu gösterip"Sen otur, ben mutfakta yardım edeyim."dedim, Levent ve Güllaç'ın mutfağa gittiğini görmüştük. Ahuşen başıyla onaylarken Dalya hiç beklemediğim bir tepki verdi:

 

"Ahuşen otursun ama ben ayakta canlı heykel gibi durayım öyle mi?"

 

İkimiz de ona şaşkın şaşkın baktık. O cümleden bu anlamı nasıl çıkarabilmişti? Ahuşen gözlerini devirerek"Çocuk öyle bir şey mi dedi? Mutfağa gidip yardım etmemem için kibarca ricada bulundu. İldeniz de aynısını sana yapardı.

 

Kaşlarımı kaldırıp"Kanka bazen beni çok şaşırtıyorsun. Evin istediğin her köşesine oturabilirsin ama ayakta senin deyiminle "canlı heykel gibi"durma!"dedim. Yaptığım imaya sırıtarak arkasındaki koltuğa oturdu. Yeşil gözlerindeki sinsiliği görmemek için kör olmak lazımdı.

 

"Şaka yaptım. Buna alınacağımı düşünmüş olamazsınız zaten."

 

Ben ve Ahuşen yüz ifademizi değiştirmeden ona bakmayı sürdürünce suratını astı. Vereceğim karşılığı yüz ifademin iyi anlattığını düşünüyordum.

 

"Bir dakika, düşündünüz!"

 

Kahkaha atarak"Güllaç'tan bile beklerdim ama senden asla! Ben artık mutfağa gideyim!"dedim. Ahuşen"Tamam tamam! Git sen mutfağına, Aras Şef!"dedi. Nedense bana Aras Şef demesine sevinmiştim, mutfak hünerlerim şef olmak için yeterli değildi. Sakin sakin mutfağa doğru ilerledim. Mutfak kapısının önüne geldiğimde Güllaç'ın çay demlediğini, Levent'in de menemen yaptığını gördüm. Gülllaç neşeli neşeli onunla konuşuyordu:

 

"Sana da garip gelmiyor mu? Sevgili olmamız."

 

"Gerçekten artık senden "sevgilim" diye bahsediyorum ve bu bana çok garip geliyor."

 

"Desene iyi ki Tolga'yla konuşurken sana laf sokmuşum!"

 

Levent hızla ona döndü. Gür kaşlarını çatmıştı, gözlerinde"Sen benimle alay mı ediyor musun?"der gibi bir hal vardı. Tavanın içindeki tahta kaşığı daha sert kullanmaya başladığı için tavadan sesler geliyordu. Güllaç şaşkınlıkla onu inceledi.

 

"Şaka yapıyorum ya! Sen buna böyle tepki verdiysen Tolga'yı seninle yüz yüze tanıştırmayı düşünmemeliyim."

 

"Ben sana kızsam bile seni severim."

 

Levent bunu söyledikten sonra tekrar yüzüne gülümsemesini yerleştirdi. İlişkisinin başında tartışmamak için öyle yaptığını biliyordum. Hayallerine kavuşmuşken tekrar uzaktan seyretmeyi kimse istemezdi.

 

"Tolga'yla yüz yüze tanışırsan ne yaparsın peki?"

 

"Senin her gün bahsettiğin, aptallığıyla nam salan Tolga'nın o olup olmadığını sorarım."

 

"Ne? Öyle bir cümle kurduğumdan benim neden haberim yok?"

 

"Çünkü öyle bir cümle kurmadın."

 

Güllaç bir süre Levent'e düşünceli düşünceli baktı. Ben Levent'in demek istediğini anlamıştım ama o anlamamıştı. Ardından kaşları yukarı kalktı:

 

"Oha! Tolga ile dostluğumu bitirmeye çalışacaksın."

 

"Ben ummadığın bir anda ummadığın bir tepki veririm. Öyle bir şey yapıp yapmayacağım hakkında kesin bir şey söyleyemem."

 

"Levent!"

 

"Tamam tamam!"

 

Levent'in sinsi gülümsemesi yerini meraklı gözlere bıraktı. Güllaç ona o gülümsemesini tekrar sundu. Resmen onları görmek istediğim şekilde görüyordum. Levent aklına sonradan bir şey gelmiş gibi konuşmaya devam etti:

 

"O gün bana hangi tatlıyı yapmıştın?"

 

"Yemedin mi?"

 

Levent yutkunup"Yemedim... İştahım yoktu. O durumda son düşüneceğim şey tatlıydı."dedi. Zihninden o gün olanların geçtiğini biliyordum. Cümlesinin son kısmında sesi kısık çıkmıştı. Güllaç onun bu hali karşısında donup kalmıştı. Levent onun gözlerinin içine baktı.

 

"Tatlının ismini söyler misin?"

 

"Kadayıflı muhallebi."

 

"Bugün derslerin bitince arabanı kızlardan birine ver. Seni bir pastaneye götüreceğim. Üzgünüm, tatlı yapamıyorum."

 

"Sıkıntı değil. Bak, o bahaneyle beraber takılıyoruz işte! Hem ben sana o tatlıyı yine yaparım."

 

Öksürerek"Ben de Ahuşen'le takılacağım. Dalya Reis'e ver arabayı."dedim. İkisi de büyümüş gözlerle bana döndü. Sırtımı kapıya iyice yaslamıştım. Kahverengi gözlerimi kıstım ve onları inceledim. Levent kaşlarını çatıp"Sen... Sen ne zamandan beri bizi dinliyorsun?"diye sordu.

 

"Söylersem beni döversin!"

 

"O kadar mı? Ulan Aras!"

 

Güllaç kıkırdayarak"Aras duyduklarını herkese anlatmaz, merak etme."dedi. Eyvah! Levent bu lafa dikkat ederse Güllaç'la, onun bilmediği bir anım olduğundan şüphelenecekti. Artık sevgili oldukları halde Güllaç'la ortak olup onun acı çekmesine göz yummama kızabilirdi. Tahmin ettiğim şey olmuş gibiydi. Levent bir bana bir de Güllaç'a bakıp"Sen Aras'ın kimseye söyleyemeyeceğine nasıl bu kadar olabiliyorsun? Sanki daha önceden deneyimlemiş gibisin."dedi. Güllaç dudaklarını ısırdı:

 

"Aras benim de arkadaşım. Güveniyorum yani!"

 

"Ben Aras'a güvenme demedim zaten. Sanki yıllardır tanıyormuş gibi konuştun, ona şaşırdım."

 

"Aras! Bak, bu Levent resmen sana güvenmeme laf ediyor."

 

Yapmacık bir gülümsemeyle"Çocuğu geçenki olayda öyle bir sarsmışsın ki benden bile şüphe etmeye başlamış."dedim. Aslında Levent benden şüphelenmekte haklıydı ama daha fazla üzülmesini istemiyordum. Levent ufak çaplı bir kahkaha attı, tıpkı benim istediğim gibi. Onun yüzü gülmeliydi. Sesindeki neşeyi konuşunca fark ettim:

 

"Ulan Aras! Sofrada da böyle yüzümüz gülsün."

 

...

 

Gözlerimi Ahuşen'e çevirdim. Genel olarak kıvırcık kullandığı saçlarını bugün düzleştirmişti. Yüzünde anlam veremediğim bir mutluluk vardı. Onun bu halini görünce dudaklarım zevkle kıvrıldı. Tam yanıma oturmuştu. Kulağına eğilip"Derslerin bittikten sonra seni gezdireceğim ama bu şehri pek bildiğim söylenemez. Güzel bir yer biliyorsan gün içinde bana söyler misin?"diye fısıldadım. Göz bebekleri büyüdü, ağzının içinde saklanan dişleri ortaya çıktı. Bu hali kaşlarımın kalkmasına neden oldu.

 

"Tamam, söylerim. Güzel bir gün olacak galiba!"

 

"Sen yanımdayken kötü gün bile içinde güzellik barındırır."

 

"Siz ne fısıldaşıyorsunuz öyle?"

 

İldeniz ekmekten bir parça koparırken bunu söylemişti. Ahuşen gözlerini kırpıştırdı:

 

"Aslında neden fısıldadığımızı ben de bilmiyorum. Aras bana fısıldayarak soru sordu, onun için soruna Aras daha iyi cevap verir."

 

"Ya! Öyle mi Aras?"

 

Sesinde her zamanki alaycılığı vardı. Levent bıyık altından gülerek bize bakıyordu. Elimdeki ekmek parçasını menemenin olduğu tavaya götürürken"Of! Okuldan çıktıktan sonra Ahuşen'le takılacağım, onu konuşuyorduk."dedim. Güllaç sinsi sinsi gülüp Dalya'ya döndü:

 

"Dalya biliyorsun artık benim de bir sevgilim var. Levent derslerim bitince beni pastaneye götürecek, arabamla sen eve dönersin. Eee! İnsanın kendisini bir yere götürecek sevgilisinin olması ne kadar güzel bir şey değil mi Ahu?"

 

Soran gözlerle Ahuşen'e döndüm. Güllaç'ın dedikleri onun çayını püskürtmesine neden olmuştu. Dalya her an Güllaç'a saldırabilecek kadar öfkeli bakıyordu. Levent, İldeniz ve ben şaşkın şaşkın kızları izliyorduk. Ahuşen bana bakıp kısık sesle"Levent'le Güllaç'ın tartıştığı gün Dalya ona bir sevgilisinin olmasıyla hava atmıştı ve bu cümlenin bir benzerini kurmuştu."dedi. İçimden gülmek geliyordu ama Dalya'dan korktuğum için gülemiyordum. İldeniz, Ahuşen'in söylediklerini duymuştu.

 

"Dalya kızma ama kız haklı. Keşke hiç hava atmasaydın."

 

Dalya önce ona uzun uzun baktı, ardından çenesini yukarı kaldırdı. Ne söyleyeceğini merak ediyordum.

 

"Aylar sonra istediği oldu, bırakayımda doya doya bu mutluluğu yaşasın."

 

Levent başını onaylarcasına sallayıp"Çok doğru söyledin. Aslında ben cesaret edebilseydim daha öncesinde mutlu olacaktı."dedi. Güllaç utangaç bir şekilde gülümsedi. Ben de şaka amaçlı"Güllaç, bu Levent'in cesur olmadığını kendi ağzından duydun. Ayrılmak için ne duruyorsun?"diye sordum. Levent eliyle tek gözünü kapatıp kolunu masaya dayadı. Gözlerinde beni tehdit eden bir bakışı vardı, bu bakışı onda nadiren görürdüm.

Güllaç elleriyle onu sarstı:

 

"Şaka yaptı çocuk! Değil mi Aras?"

 

"Evet, şaka yaptım. Yoksa ben de biliyorum kankamın cesur olduğunu."

 

"Aynı zamanda benim ondan ayrılmayacağımı da biliyorsun değil mi?"

 

"Bilmez miyim? Sorman hata."

 

Levent'in yüzündeki tehditkar ifade yerini sırıtmaya bıraktı. Levent böyleydi işte, mutluyken çok mutluydu ama öfkeliyken tersi çok kötüydü. Çay bardağını eline alırken"Zaten Aras bunu ciddi söyleyemez. Benim bu zamana kadar çektiğim acıları en iyi o bilir."dedi. Tam ağzımı açıp karşılık vereceğim sırada Güllaç araya girdi:

 

"Ne acısı çektin?"

 

"Seni hep uzaktan sevmek zorunda kaldım. Aylarca duygularımı kamufle etmeye çalıştım ve bu beni her geçen gün daha fazla üzdü."

 

Güllaç ellerini onun masaya koyduğu ellerinin üstüne koydu. Bu"Artık uzaktan sevmeyeceksin."demekti. Bal rengi gözlerindeki sevgi Levent'in gözlerine de sıçradı. Levent adeta bağırırcasına"Şimdi ise sevgilim olarak yanımda oturuyorsun."dedi.

 

"En azından daha fazla beklemedik. Asalbike'nin aldığı ses kaydı olmasaydı biraz daha bekleyecektik."

 

"Asalbike'nin yaptığı tek doğru şey bu olabilir."

 

Ahuşen'e yan yana baktım. Asalbike'nin adını duyduğu halde morali hiç bozulmamıştı. Normalde Asalbike'ye imalı laflar sokardı ama şimdi onun hakkında bir şey dahi söylemiyordu. İçinden Asalbike'ye laf söylüyorsa bile ben duyamıyordum. En iyisi okulda ikisinin karşı karşıya gelmesini beklemekti.

Ahuşen'in anlatımından...

Can sıkıntısı bazen insanı hayattan soğutur. Biri komik bir şey dahi söylese insan içinden gülmek gelmez, o derece canı sıkkındır. Bazen bu can sıkkınlığının sebebi havaya bağlanır ama asıl sebep başkadır. Bense neden böyle hissettiğimi bilmiyordum. Son zamanlarda mutluluk ve hüznü bir arada yaşamıştım ve son günlerde mutluluk ön plandaydı. Aras'la gezeceğim için mutlu olmam gerekiyordu, zorla yüzüme bir gülümseme yerleştirdim. Onun adı bile aklıma gelince mutlu oluyordum. Beni görünce içi gülen kahverengi gözleri yok mu? Sırf o anı görebilmek için gittiğin yerlerin hepsine ben de gidebilirdim.

 

"Hazır yüzüm gülüyorken İnstagram'da bir fotoğraf paylaşayım."

 

Aniden aklıma gelen bu fikirle telefonumu çıkardım. Ben kamerayı açarken sınıfa birisi girmişti. Kim olduğuna bakmadan saçıma elimle bir düzen atıp kameraya gülümsedim ve o an bir şeyi fark ettim. Aras arkamdaki masanın üstüne oturmuş kameraya gülümsüyordu.

 

"Kamerayı açmasam hiç ses vermeyecektin herhalde."

 

"Poz verdim oysa! Çeker misin artık?"

 

"Tamam, çekiyorum."

 

Aras'ın daha fazla gözükebilmesi için telefonu uzağa tutup çekme simgesine bastım. Peş peşe birkaç tane daha çektikten sonra telefonu tekrar kendime yaklaştırdım. Fotoğrafların hepsi birbirinden güzeldi.

 

"Aras, hepsi çok güzel çıkmış."

 

"İstediğini paylaş ama beni de etiketle."

 

"Zaten öyle yapacağım, yakışıklı sevgilim."

 

Tam dediğini yaparken usul usul sınıfa giren Asalbike'yi gördüm. Bu sefer ona durup dururken laf sokmak istemiyordum. Onu her gördüğümde laf sokarsam insanlar benim kötü biri olduğumu düşünebilirdi. Son olan olaylardan ötürü söyleyeceğim bir sürü şey olmasına rağmen şimdilik en iyisi susmamdı. Bana laf atarsa karşılığını verirdim. Mavi gözlerindeki acının hedefi Aras'tı. Sağlam olan sağ koluyla vücuduna bastırdığı kitaplara daha fazla baskı yaptı. Tam karşımdaki masaya oturdu. Aras'ın yüzündeki mutluluk belirtisi artık yoktu, ciddi bir şekilde Asalbike'ye bakarken aynı zamanda çaktırmadan benim yüz ifademi inceliyordu. Benim ruh halimi anlamak amacıyla olduğunu düşündüğüm bir soru sordu:

 

"Derslerimiz bitince nereye gideceğimize karar verdin mi aşkım?"

 

Asalbike ani bir şekilde bize döndü. Gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Aras'a sevgili olduğumuzu daha önce öğrendiğini düşünüyordum, bu şaşkınlığının sebebi Aras'ın bana hitap ediş şekli olmalıydı. Aras'ı, onu sinir etmek için öyle demediğini bilecek kadar iyi tanıyordum. Sakin bir ses tonuyla Aras'ın sorusuna cevap verdim:

 

"Bugün İnstagram'da gezilecek yerleri tanıtan bir hesap buldum. Bursa'da ortasında göl olan ve bol yeşillikli bir piknik alanını tanıtmışlar, oraya gitsek olur mu?"

 

"Olur ama piknik için bir şey hazırlamadık."

 

"Marketten bir şeyler alırız. Sen yanımdayken piknik yapmasam bile mutlu olurum."

 

Aras'ın gür kaşları mutluluktan havaya kalktı. Saçlarımı okşayıp"Aynı şey benim için de geçerli."dedi. Asalbike'nin ise kendi kendine"Göle düşersin inşallah!"dediğini duydum. Aynı şeyi Aras da duymuştu. Asalbike'ye cevap verirsem Aras'ı bir savaşın içine sokacaktım ve bunu hiç istemiyordum. Aras ise hiç öyle düşünmüyor gibiydi. Çatılmış kaşları ile öfkeyi dışarıya çok iyi yansıtan kahverengi gözleri bir uyum oluşturmuştu. Bu uyumu bozmak zorundaydım.

 

"Ders başlayana kadar müzik dinleyelim mi? Gereksiz sesleri duymamızı engeller en azından."

 

"Gerek yok. Önemsiz olan bir ses kolay kolay susmaz. Şimdi duymasak bile başka bir zaman duyarız."

 

"Haklısın."

 

Asalbike'nin dudaklarını kıpırdattığını gördüm, kendi kendine bir şeyler mırıldanıyordu. Bize sövüyor bile olabilirdi. Güya ona laf sokmayacaktım ama kendimi tutamamıştım işte. En iyisi bunu yapmaya devam etmememdi. Ben bunları düşünürken Asalbike'nin sırasının üstündeki uçlu kalem yere düştü. Asalbike"Bir bu eksikti!"derken yere eğildi ve kolunun verdiği acıyla doğruldu.

 

"Ah! Kolum çok acıyor."

 

"Dur, ben veririm."

 

Aras ve Asalbike"Sen mi?"diye sorarcasına bana baktı. Aslında ben de söylediğim şeye çok şaşırmıştım. İlk defa içimden Asalbike'ye iyilik yapmak gelmişti. Kendime kötü biri olsa bile onun da ihtiyacı olduğunu hatırlattım. Yerimden kalkıp kalemi aldım, şaşkın bakışları eşliğinde masasının üstüne koydum.

 

"Al."

 

"Teşekkür ederim."

 

"Rica ederim."

 

Aras beni neredeyse alkışlayacaktı. Her insanın yapacağı şeyi yapmıştım, neden ikisi de bu kadar çok şaşırmıştı? Tekrar yerime otururken Asalbike bana soru sordu:

 

"Bunu neden yaptın Ahuşen?"

 

"Seninle kötü anlaşıyor olabilirim ama bu sana acımayacağım anlamına gelmez. İyilik yapıldıkça dünyadaki kötülük biraz olsun azalır."

 

Aras endişeli bir şekilde, büyümüş gözlerle ikimizi baştan aşağı süzdü. Aramızda bir tartışma çıkmasından korkmuştu ama biz öyle bir şey yapmamıştık.

Asalbike küçümseyen bir gülümsemeyle önüne döndü. Bu kız iyiliğe düşman, başka açıklaması yok! Zaten başımıza ne kadar kötü şey geliyorsa iyiliğe düşman olan insanlar yüzünden geliyordu. Asalbike'ye bir iyilik yapmak istemiştim ve o da beni küçümsemişti.

***

Kuşların ortaklaşa çıkardığı sesler rahatlamama vesile oldu. Havanın serinliği çevremi bir güzel sarmıştı. Yeni sulandığı için ıslak olan çimlere dikkat ederek adımımı attım. Etrafta fazla insan yoktu, sanki koca Bursa'da kimse burayı keşfetmemiş gibiydi. Ahşap kamelyalardan sesi huzur veren göle en yakın olanı işaret ettim:

 

"Şuna oturalım mı Aras?"

 

"Keyif anlayışın mükemmel. Kesinlikle oraya oturmalıyız!"

 

Orayı kimseye kaptırmamak için koşa koşa gitti. Giderken elindeki poşeti bir yere çarpmamaya dikkat etmişti. Ben de peşinden gittim, aramızdaki mesafe azdı. Ben gidene kadar marketten aldığımız şeyleri masaya dizmeye başlamıştı. Hazır unlu kurabiye, tuzlu kurabiye ve soğuk kahve almıştık.

 

"Ayakta kalmayın Ahu Hanım. Lütfen oturun!"

 

"Siz istediniz diye oturuyorum Aras Bey!"

 

Ardından bir kahkaha patlattım, birbirimize resmi bir şekilde hitap etmemiz çok komiğime gitmişti. Aras sırıtıp bana göz kırptı. Oturma yerinin en uç kısmına geçtim, Aras da yanıma oturdu.

 

"İyi ki o İnstagram hesabında burayı görmüşsün Ahuşen. Şu gölün güzelliğine bakar mısın?"

 

"Aynen ya, çok güzel! Keşke yemek için bir şeyler yapsaydım."

 

"Bir dahakine artık. Hem bir dahaki sefere bizimkileri de getiririz!"

 

Kaşlarımı kaldırıp"Biz buradayken İldeniz ve Dalya'nın ne yaptığını merak ediyorum. Levent'in Güllaç'ı pastaneye götürdüğünü biliyorum ama ne yedireceğini bilmiyorum. Dur tahmin edeyim, soğuk baklava mı?"dedim. Aras dilini dudaklarında gezdirerek"Hayır, kadayıflı muhallebi yedirecekmiş. Tartıştıkları gün Güllaç ona kadayıflı muhallebi yapmış ama Levent ona kızınca bize servis edememiş. Haliyle Levent şimdi onu telafi etmek istedi."dedi. İçten içe bu duruma seviniyordum çünkü bir arkadaşım daha onu çok seven biriyle sevgili olmuştu. Güllaç'ın da bir gün mutlu olacağını biliyordum ama o günün bu kadar çabuk geleceğini bilmiyordum. Levent'in ona karşı beslediği aşk daha fazla saklanamamıştı.

 

"Daldın yine uzaklara. Neyi düşünüyorsun?"

 

Aras'ın bana uzattığı unlu kurabiyeyi ve kahveyi aldım. Bana cevap bekler gibi bakıyordu. Kurabiyemden bir ısırık aldım:

 

"Levent'in mutluluğu bulmasına şaşırıyorum. Yaz tatilinde bir patlama yaşayacağını düşünüyordum."

 

"İnsan birini çok sevince bunu açıklamak için fazla bekleyemez. Beklerse her şey kötüleşir."

 

"Az daha Levent'in de hayatı kötüye gidiyordu."

 

"Sana duygularımı açıklamasaydım benim de hayatım kötüye gidecekti."

 

Gözlerimi göle çevirdim. O sözler karşısında ne söyleyeceğimi bilememiştim, kelimeleri seçemiyordum. Utanmakla şaşırmak arası bir duygudaydım ama nasıl hissettiğimi tam anlayamamıştım. Yanağıma bir öpücük kondurduğunda tekrar ona döndüm:

 

"İnsanlar sevgiye muhtaçtır Ahuşen. Layığıyla seven bulunursa hayat güzelleşir."

 

"İşte ondan seni seviyorum ya Aras!"

Gizemli Kişi'nin anlatımından...

HAZİRAN

OLAY GÜNÜ SAAT: 11:00

Mutlu insanlar... Ah o mutlu insanlar! Neden bu kadar mutlular acaba? Aslında bu sorunun cevabı onları seven insanların olması. Hatta ve hatta onlar için kendi canını tehlikeye atabilecek kadar seven insanların olması!

 

Böyle insanları yakından görmüşlüğüm vardı, hem de çok yakından! Dışardan görseydiniz onları korkak sanardınız ama aslında çok cesur insanlardır. Bazı insanlar onlar gibi hayatlarını tehlikeye atmak yerine güçlü kollarıyla korumayı tercih eder, benim hayatıma hiç öyle biri girmemişti ama bazı arkadaşlarım öyle sevgililere sahipti.

 

O arkadaşlarımdan hep uzak durmuştum, daha doğrusu onlar beni kendilerinden uzak tutmuştu. Aslında bunda benim de suçum vardı. Yaptığım yanlışlardan ötürü insanlardan uzak tutulmaya mahkum edilmiştim.

 

Onlardan uzak durmamı isteyen insanlar hep gözlerimin içine baka baka kahkaha atmışlardı, ben ise hep içimden ağlamıştım. İçinden ağlayan insanlar zaten bu hayatta en çok acıyı çeken insanlar değil midir? Dışarıya bir yansıtsalar ortalığı sel basardı.

 

İşte sırf aciz gözükmemek için gözyaşlarımı dışarıdan kimsenin görmesini istemiyordum. Daha önce bir topluluğun önünde aciz görünüp hayattan büyük bir darbe almıştım, hatta olayın yankısı uzun süre devam etmişti. Kabus gibi bir gündü!

 

Otomatik kapı açılınca yüzüme bir serinlik çarpmıştı. Marketin her tarafına ulaşan yabancı şarkının sesi yüksek olduğu için kulağım ağrımıştı. İçimden"Bu kadar yüksek sesin müşteriyi rahatsız edeceğini hiç düşünmediniz mi?"diye geçirmiştim. Aslında şarkıyı hiç beğenmemiştim. Okuduğum üniversite bölümünden ötürü bunun çok normal olduğunu düşünmüştüm.

 

"Nerede bu market arabaları? Aaa! Buradaymış."

 

Ekmeklerin sergilendiği dolabın yanında sıra sıra dizilmiş olan market arabalarını görmüştüm. Bir tanesini kendime çekip raflara bakmıştım. Bulunduğum tarafta abur cubur yoktu, biraz daha yürümem gerekiyordu. Raflara bakarak ilerlemeye devam etmeye karar vermiştim.

 

"Yok artık! En sevdiğim makarna sosu indirime girmiş. Hemen almalıyım!"

 

Yüzüme bir gülümseme yerleştirerek raftan aldığım makarna sosu şişesini market arabasına koymuştum. Evde makarna sosu kalmamıştı. Sağ tarafa doğru ilerledim. Direkt olarak karşıma abur cuburlar çıkmıştı.

 

"Bu çikolata indirime mi girmiş?"

 

Bu... Bu onun sesiydi! Nefes alış ve verişim hızlanmıştı, onun bu markete geleceğini hiç düşünmemiştim. Usul usul arkama döndüm, yüzümdeki gülümseme yerini korkuya bırakmıştı. Koridorun sonundaki çikolata rafından bir kutuyu almıştı. Güldüğü için gözleri kısılmıştı. Bana dönmesinden korkmuştum çünkü bir gün önce olanlarda parmağımın olduğunu biliyor olabilirdi. Kaçacak yer aramaya başlamıştım. Solumdaki açık olan kapının üstünde yazan, kırmızı harflerle yazılan yazı dikkatimi çekmişti:

PERSONEL HARİCİ GİRİLEMEZ

Derin bir nefes aldıktan sonra onun bana bakmadığını tekrar kontrol etmiştim. Çikolatanın kutusunu incelemekle meşguldü. Hızlı adımlarla o kapıdan içeri girmiştim. Kutuların üst üste dizildiği, karanlık ve soğuk olan bir depoya girmiştim. Resmen bir marketin deposuna saklanmıştım! Yaptıklarım beni buna mecbur etmişti.

 

"Çikolata indirime girmeseydi yakalanacaktım!"

***

Çikolata? Hmm... Bana bir karakterimi hatırlattı. Hoş geldiniz! Bölüm biraz geç geldi çünkü şehir dışındaydım. Yakın zamanda yine şehir dışına çıkacağım, yani diğer bölüm yine biraz gecikebilir. Bu bölüm Levent ve Güllaç'ın pastane sahnesini yazmadım. Öyle bir sahne okumak ister misiniz? Ona göre bir ayarlama yapacağım. Aklımda onunla ilgili bir komiklikler var😂 Kitabımızın okunması bu süreçte arttı bu arada. Herkese çok teşekkür ederim!🤎🙏Bazen iyi ki Wattpad'de yazıyorum diyorum. Sizin yorumlarınızı okumayı dört gözle bekliyorum🤎

 

 

 

 

Loading...
0%