@alpellal
|
Merhaba🙏😇 Bölüme başlamadan önce size bir şey söylemek istedim. Bu bölüm de Gizemli Kişi olmayacak çünkü benim için bu bölüm çok önemli. Normalde ana karakter Aras'ın anlatımından başlardım ama bu bölüm Levent-Aras-Güllaç diye gideceğim. Hem Levent'in patlamasıyla bittiği için hem de Aras olay esnasında kızların evinin salonunda olduğu için böylesinin daha uygun olacağına karar verdim. Levent kapıyı kilitlediği için Aras içeri giremezdi. Zaten böyle olaylar daha iyi anlaşılır bence:)Multimedya Levent'in tabak kırarken takındığı yüz ifadesi diye hayal ettiğim fotoğraf var. İyi okumalar🤎
... Levent'in anlatımından... Sinir, insanları en çabuk etkisine alan şey olabilirdi. Sakinleşince"Bunu ben mi yaptım?"diye sorarız kendimize. Karşımızda en sevdiğimiz insan olsa bile dozu aşıyorduk. Sebebini de biliyorum aslında!İçimizden geçenleri bir bir haykırmak istiyorduk ama bunu insanlara karşı yapıyorduk. Karşımızdaki de içinden geçenleri bağırarak söylemek isterse ortalık karışıyordu. Bal rengi gözlerindeki korkuya öfkeden büyümüş gözlerimle bakıyordum. Tabağı kırdığımda ağzından bir çığlık çıkmıştı. Benim gözlerimden akan yaşlar ise kıyafetimin yaka kısmını ıslatmıştı.
"Neden böyle yaptın?"
Sesindeki hüznü duyunca yüreğimdeki acıyı en derinden hissettim. Sorduğu soruya verecek bulamadım. Onu kızgındım ama üzülmesini de istemiyordum. Kendimi zorladığım halde ona cevap veremiyordum.
"Levent!Sana neden yaptığını sordum!"
"Sen istedin diye!"
Ağzımdan çıkabilen tek şey bu cümle olmuştu. Gözlerindeki korkuya öfke de eklendi. Arkasındaki cam kapıya yaslandığını fark ettim. İçinden şaka yapmış olmam için dua ettiğini tahmin edebiliyordum. Ben ona asla böyle davranmazdım.
"Ben senden bir şey istemedim!"
"Emin misin?"
Sorumu yine bağırarak sormuştum. Hayatımda en son bağıracağım insana duygularını gördüğüm halde bağırıyordum. Salondakilerin endişelendiğini tahmin edebiliyordum.
"Ben arkadaşımla gayet masum bir şekilde telefon görüşmesi gerçekleştirdim. Sen de buna nedense sinirlendin!"
"Yapma, lütfen yapma!Anlamamış olamazsın."
Kaşlarını çatıp"Neyi?"diye sordu. İçimden"Aşkımı!"diye geçirdim. Aynısını sesli bir şekilde dile getirsem ortalık iyice karışırdı.
"Levent!Ya soruma cevap ver ya da evimi terk et!"
"Kıskandığımı!"
Yutkundu. Bu cevabı hiç beklemiyor olmalıydı. Cam baharatlıkları elime aldım. İlkini mutfak dolabına doğru fırlattım. Kırılan baharatlığın sesi Güllaç'ı yerine sıçrattı.
"O çocukla mutlu mutlu konuştun ama bana gelince..."
Cümlemin devamını getirmeden ikinci baharatlığı yere attım. Cam parçaları ayağımın yakınına geldi. Güllaç bağırdı:
"İkiniz de arkadaşımsınız. Kıskanıp bunu yapmaya değer miydi?"
"Ben seni sadece arkadaşım olarak görmüyorum!"
Şüpheli gözlerle bana baktı. Pot kırmıştım!Asla dememem gereken şeyi ona bağıra bağıra söylemiştim. Üçüncü baharatlığı ben atmadım, elimden düştü. Titreyen sesiyle"Ar...Sadece arkadaş değilsek neyiz?"diye sordu. Kafamı duvarlara vurmak istiyordum. Kendimi kurtarmalıydım:
"Arkadaştan öteyiz. En yakın arkadaşlarımdansın."
"Gerçekten mi?"
Sesindeki alaycılığı fark etmemem mümkün değildi ama haklıydı. Arkadaştan öte gördüğüm birine bağırıp üstüne bir de önünde elime ne geçerse kırmam çok saçmaydı. Devam etti:
"Daha önce hiçbir en yakın arkadaşım bana bağırarak etrafı dağıtmamıştı. Garip bir anlayış!"
"Bana söylemediğin sırlarını ona söylüyorsun. Hatta tanımadığım birine laf sokuyorsun, o hemen anlıyor."
"Sen bunun için bu kadar sinirlenip ağlamış olamazsın!"
Çok haklıydı. Elbette benim ağlamamın sebebi sadece Tolga meselesi değildi, bana bilmeden laf sokmasıydı. Kahkaha attım. Bu tepkime şaşırdığı için benden biraz daha uzaklaştı.
"Levent!Neden gülüyorsun?"
"İnsanlar her şeye ağlayabilir!"
"Çıldırmışsın sen!"
Kahkahamın dozunu arttırarak"Beni sen çıldırttın!"diye bağırdım. Gözlerindeki yaşı o an gördüm. Olmaz!Ağlamamalıydı, yani benim yüzümden ağlamamalıydı. Tezgahın üstündeki rulo kağıt havludan birkaç parça koparıp ona yaklaştım.
"Lütfen...lütfen ağlama!"
Peçeteyi gözlerine yaklaştırdım. Kendim de ağlıyordum ama önceliğim oydu. Bana"Uzaklaş!"dediğini duyduktan sonra hiç beklemediğim bir şey oldu. Kendimi tezgaha doğru düşerken buldum. Çarpmanın etkisiyle yaramın olduğu yer acımıştı, ağzımdan bir inilti çıktı. Güllaç suçlulukla bana bakıyordu:
"Öyle olmasını istememiştim. Çok özür dilerim!"
Sesindeki sinir belirtisi gitmemişti. Yaptığı şeye çok sinirlenmiştim ve neden böyle hissettiğimi bilmiyordum. Utana utana"Çok acıdı mı?"diye sordu. Bu benim sabrımı taşıran son şeydi.
"Canımı o kadar acıttıktan sonra bunun çok acıttığını mı sanıyorsun?"
Duygusuz bir yüz ifadesiyle söylemiştim bunu. Bir süre hiçbir söylemeden bana baktı. Bu tepkide anormal bir şey vardı. Gözlerimi yavaş yavaş yüzünden aşağıya indirdim. Sinirden tir tir titriyordu:
"Bazen hiç arkadaşımmış gibi davranmıyorsun."
"..."
"Sevgilimmişsin gibi tepki veriyorsun. Benim tanıdığım Levent bana bu kadar bağırmazdı ama karşımda duran Levent hem bana bağırıyor hem de etrafı dağıtıyor!"
Bunları söylerken var gücüyle bağırmıştı. Kafamı, kendime çektiğim dizlerime gömdüm. Yavaş yavaş önceki halime dönmeye başlamıştım. İşin kötü yanı ise onun kalbini kırmıştım. Hıçkırıklarımı ona duyurmamak istedim ancak başarılı olamadım. Ağlarken kendimi durduramıyordum. Sesimin titremesini önemseden"Özür...Çok özür dilerim!"dedim. Aldığım cevap beni daha kötü yaptı:
"Beni kaybettin artık."
Kendime olan sinirimden kafamı yumruklamaya başladım. Onun da ağladığını duyabiliyordum. Gözünün yaşını ellerimle silmek istiyordum ama kafamı kaldıramıyordum. Daha kötüsü gözlerinin içine bakamıyordum. Bana teşekkür etmek için hazırladığı ufak çaplı daveti berbat etmiştim. Gönlünü alışım çok zor olacaktı. Hiç kavuşamadığım onu, onun deyimiyle kaybetmiştim. Aras'ın sesini duydum:
"Kanka daha fazla korkutma bizi!Aç kapıyı, konuşalım."
"Levent anahtarı bana ver!"
Güllaç'ın emredici bir ses tonuyla söylediği cümle beni düşüncelerimden ayırdı. Elimi cebime sokarken"Ama kapıyı açtığımda benden kaçacaksın."dedim. Uzun bir süre cevap vermedi. Kelimeleri seçmeye çalışıyor olabilirdi. Onun için de her şeyin zor olduğunu biliyordum.
"Kendi evimdeyim. Kaçsam bile sonunda evime geri döneceğim ama geldiğimde sen burada olmayacaksın."
"Gitme."
Fısıldarcasına söylediğim bu cümleden sonra bir şey söylemedi. Sadece bana yaklaşan ayak seslerini duydum. Beni teselli edeceğini sandım ama yanıldım:
"Anahtarı ver."
Yavaş yavaş elimi pantolonumun cebine soktum. Anahtarın soğukluğunu hissettim. Ona bakmadan elimi uzatarak"Al."dedim. Tehlikeli birinden bir şey alır gibi anahtarı elimden aldı sonra anahtarın kapıda çıkardığı ses geldi.
"Bu arada senin için tatlı yapmıştım. Giderken buzdolabından al. Bu benim sana yaptığım son şeydi."
Bana küserken bile benim iyiliğimi düşünüyordu. Ama bir şeyi bilmiyordu. O tatlı benim boğazımdan geçmezdi!Kapının açıldığını Ahuşen'in sesini duyduğumda anladım:
"Kanka nereye gidiyorsun?Dur!"
Kendi kendime"Onu...Onu yalnız bırakın. Çok üzdüm onu!"diye mırıldandım. Kafamı kaldırmamakta ısrarcıydım. Utancımdan o giderken bakamamıştım bile. Aras ve İldeniz'e bile ne diyeceğimi bilmiyordum. Omzumda iki el hissettim, Aras ve İldeniz'den başkası olamazdı. İldeniz zorla kafamı dizlerimin arasından kaldırdı:
"Ah be kardeşim!Patladın resmen!"
Haklıydı. İçimdeki öfkeyi bu mutfakta dışarıya çıkarmıştım. Kendimi tanıyamayacağım biri haline dönüşmüştüm ve kendime geldiğimde en değer verdiğim kişi benden kaçmıştı. Kalkıp peşinden gitmek istiyordum ama ayağa kalkamıyordum. Aras bana peçete uzatıp"Seni anlayabiliyorum. Böyle yapmak istemediğini hepimiz biliyoruz."dedi.
"Bir daha yüzüme bile bakmayacak!"
"Ona biraz zaman vermeliyiz."
"Elimden anahtarı alırken bana tehlikeli biri olduğumu hissettirdi."
İldeniz kaşlarını çatarak"Levent!Gel evimize gidelim. Orada rahat rahat konuşuruz."dedi. İkisinin yardımıyla ayağa kalktım. Mutfak kapısının önünde kimse yoktu ama Dalya'nın sesleri geliyordu:
"Nereye gidiyorsun?"
"Kanka söylemeyiz ona. Ama sen bize söyle!"
"Konuşsana!"
Başımı öne eğerek kapıdan çıktım. O yoktu!Adımlarımı hızlandırdım, Aras da bana yetişmeye çalışıyordu. Korkarak kafamı kaldırdım. Hiç kimse yoktu ve dış kapı açıktı.
"Benden kaçıyorsun işte!"
Bağırarak kapıya doğru koştum. Aras ve İldeniz'in durmamı istemelerine hiç aldırmadım. Dışarı çıkar çıkmaz gecenin serinliğini hissettim. Bir arabanın sesi kulaklarıma doldu. Gözlerimi demir kapıya çevirdim. Kıvırcık saçlarıyla Ahuşen karşımda duruyordu, o da endişeliydi. Yanına yaklaştığımda önüme geçti:
"Olmaz Levent!"
"Özür...Özür dileyeceğim!Yalvarırım gitmesine engel ol!"
"Zor şeyler yaşadı. Sence de biraz uzaklaşması iyi olmaz mı?"
"Benden uzaklaşmasını istemiyorum Ahuşen!"
Aras beni kendine çekti. Onun da gözlerinde saklı bir hüzün vardı. Biliyordum, benim yıkılmamam için dik duruyordu ama ben zaten yıkılmıştım. Ahuşen'in bir anlık önümden çekilmesini fırsat bilip yola adım attım. Arabanın uzaklaştığını gördüğümde ayaklarım beni daha fazla tutamadı. Yumruklarımı yere bastırırken gözümden akan yaşlar da yere damladı. Sokağın sessizliğini bozan tek şey benim hıçkırıklarımdı. Gözlerimin önü bulanıklaşmıştı:
"Ama ben seni çok seviyorum!" *** Aras'ın anlatımından... Bir gün önce yaşananlardan ötürü gece hiçbirimiz uyuyamamıştık. Sanki uzun bir kabus görmüş gibiydim, keşke öyle olsaydı. Mutlu başlayan buluşma kalp kırıklığıyla bitmişti. Ben ilk defa Levent'in bu kadar sinirlendiğini ve ortalığı dağıttığını görmüştüm. Adeta çıldırmış gibiydi. Yüzü hep gülen Levent gitmişti ve onun yerine hüzünlü gözlerle bakan Levent gelmişti. Eline telefonu her alışında Güllaç'a mesaj atıyordu ama sadece görüldü olarak karşılık alıyordu. Daha kötüsü ise Ahuşen'den duyduğuma göre Güllaç evine dönmemişti. Levent'e bunu söylediğimde kendini odaya kapatmıştı. Kapının önünden her geçişimde hıçkırıklarını duyuyordum. Levent'in üzüntüsünü kendi üzüntüm kadar hissedebiliyordum, İldeniz de neşesini kaybetmişti. Sıkıntıyla elimi alnıma koydum. Olanların yorgunluğu ve Levent'i teselli etmeye çalışmak beni çok yıpratmıştı. Gözlerimi kapatacağım sırada kapının sesini duydum. İldeniz hızla merdivenlerden aşağı inerken"Ben bakarım!"diye seslendi. Ardından kapının açılma sesini duydum.
"Hoş geldiniz diyeceğim ama gelişiniz hiç hoş bir şey için değil!"
"Keşke hoş bulabilseydik!Aras içerde mi?"
"Evet."
Ahuşen ve Dalya mutsuz bir yüz ifadesiyle salona girdi. İkisinin de uykusuz olduğunu gözlerinin altından anladım. Yüzlerinde makyaj yoktu. Ahuşen küçük gözlerini bana çevirerek"Kahvaltı yaptınız mı?"diye sordu. İldeniz başını olumsuz anlamda salladı. Dalya"Biz de yapmadık. Ahu'yla beraber hazırlayalım, siz de yemiş olursunuz."dedi. Ahuşen de ekleme yaptı:
"Levent'i de gelmesi için ikna edin."
Ayağa kalkıp"Zor olacak ama halledeceğiz."dedim. İldeniz'e gözlerimle üst katı işaret ettim. Göz kırpıp peşime takıldı. Kızlar mutfağa girerken biz de üst kata çıktık. Durum değişmemişti, Levent'in hıçkırıkları koridordan duyulmaya devam ediyordu. Dün olan patlamanın ona verdiği şaşırmışlıktan fazlasıydı bu. İldeniz'e dönüp"Bu olay sence ona cesaret verir mi?"diye sordum. Kaşlarını kaldırdı:
"İyice korkabilir."
"Güllaç'ın kayıplara karışmasının korkuttuğu kesin. Sokak sokak dolaşıp arayasım var."
"Kayıp ilanı bile verebilirim."
İldeniz'in bu cümlesi beni çok şaşırtmıştı. Onun Levent için her şeyi yapacağını biliyordum ama bu kadarını değil. Levent'in odasının kapısı korkarak açtım. Çalışma masasında olması gereken bazı kitaplar yerdeydi, odadaki camdan yapılmış aksesuarlardan birazı kırılmıştı. Levent ise yatağının üstüne oturmuştu ve kafasını dizlerine gömmüştü. Kahverengi saçları dağılmıştı, büyük ihtimalle kendini hırpalamıştı. Sanki sevgilisinden ayrılmış gibiydi. Ona yaklaştım:
"Kaldır kafanı!"
"Hangi yüzle?"
İldeniz ani bir hareketle onun kafasını dizlerinden kaldırdı. Mavi gözlerinin içinde bir parlama oldu. Levent'in saçlarını okşayarak"Bu yüzle!Benim bildiğim Levent bu kadar çabuk yıkılmaz!"dedi. Levent alaycı bir sesle"Korkuttum onu!Kaçtı benden, nasıl affettireceğim kendimi?"diye karşılık verdi.
"Bu olaydan önce seni nasıl bildiyse öyle. O da şaşkındır çünkü senden bu patlamayı beklememiştir."
"Bence de!Giderken bana dolaptan tatlı almamı söyledi. Bir insan kızdığı kişiye neden bunu söyler?"
Yatağının ucuna oturdum. Kolumu omzuna koydum. Levent buna bir tepki vermedi. Zihninin çok dolu olduğunu biliyordum çünkü bazen gözleri uzaklara dalıyordu. Güllaç'ın, onu sevdiğini bildiğini söylemek istiyordum ama Güllaç söylememi tembih etmişti. Bu olayda ne yapacağımı bilemiyordum. Derin bir nefes aldım:
"Kıyamadığı için söyler. Ben onun yakın zamanda ortaya çıkacağını düşünüyorum."
"Ya beni hiç affetmezse?"
Yutkundum. O ihtimali hiç düşünmemiştim. Levent artık gözlerini bana çevirmişti. İç sesim ona söylememi istiyordu ama ben içimdeki sesi zorla bastırıyordum. Levent elini dizime koyup"Sen benden daha mutsuz gözüküyorsun. Ne oldu?"diye sordu. Halim İldeniz'in de dikkatini çekmişti. Tam karşıma oturdu:
"Levent haklı. Sana ne oldu?"
"Levent'e üzüldüm. Başka bir şey yok yani!"
İldeniz bana hiç inanmamış gibi bakıyordu. Levent ise yalanıma inanmış olmalıydı çünkü hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam etti. Bu duruma kaşlarımı çattım.
"Ağlamayı bırakmalısın. Onu geri getirmek için bir şeyler düşünmeliyiz."
"Ev arkadaşlarına bile yerini söylemiyor. İşim çok zor!"
İldeniz telefonunu çıkarırken"Ben de mesaj atıyorum şimdi. Bakalım görecek mi?"dedi. İkimiz de gözlerimizi ona odakladık. Normalde bir mesajın sonucunu bu kadar beklemezdik. Sonuç Levent için önemli olduğundan biz de merakla bekliyorduk. Kısa bir süre sonra İldeniz telefonuna bakarak"Görüldü attı. Ulan Levent!Bu kızı nasıl bu kadar kızdırabildin?"dedi.
"Nasıl olduğunu ben de anlamadım!Tek bildiğim onu hazırlıksız yakaladığım."
İstemeden sırıtıp"Orası belli."dedim. İldeniz bana"Gülünecek bir şey varsa bana da söyle!"türünden bir bakış yolladı. Levent için bunun önemi yoktu ama eğer kendinde olsaydı bana demediğini bırakmazdı, haliyle kızmadığına sevinemedim. Levent bana döndü:
"Ahuşen ve Dalya mı geldi?"
"Evet. Aşağıda kahvaltı hazırlıyorlar."
"Ben inmesem?"
"İneceksin!"
Sesimdeki emredicilik onun başını öne eğmesine neden oldu. Tam Levent'i azarlayacağım sırada alt kattan Ahuşen'in"Aşkım!Kahvaltı hazır."diye seslendiğini duydum. Gözlerimi devirdim:
"Aşk acısı çeken kişinin olduğu ortamda bu denir mi?Geliyoruz!"
"Size öyle seslenen olduğu için çok şanslısınız. Neyse, gidelim."
Levent'e karşılık vermeden ayağa kalktım, hep beraber alt katın yolunu tuttuk. Güzel kokular daha merdivenin ilk basamağında burnuma gelmişti. Karnım çok aç olduğu için kokuyu hızlı adımlarla takip ettim. İldeniz'in buna güldüğünü duyunca arkama döndüm. Gözlerimdeki uyarıcılığı gören İldeniz ağzına fermuar işareti yaptı. Son basamakta Levent'i de alıp masaya doğru ilerledim. Masanın ortasında patates kızartması ve omlet vardı. Çevrelerinde de kahvaltılık reçeller, peynirler ve zeytinler vardı ama güzel kokularından ötürü dikkati en çok ortadaki ikili çekiyordu. Ellerindeki tabaklarla Ahuşen ve Dalya karşımıza dikilince gözlerimi onlara çevirdim. Ahuşen tabakları masaya bıraktı.
"Ne duruyorsunuz?Otursanıza."
Önümdeki sandalyeyi kendimi çektim. Tam omlete çatalımı uzattığım sırada herkesi beklemenin daha yakışık alacağını düşündüm. Levent masanın başına, Ahuşen benim yanıma, Dalya ve İldeniz ise karşımıza oturmuştu. Dalya'nın patates kızartmasına uzandığını görünce ben de kahvaltıya başladım. Levent mutsuz mutsuz bize bakıyordu. Uzun bir süre öyle devam etti sonra öksürdü:
"Ben dün olanlar için sizden özür dilerim kızlar. Umarım bana kızgın değilsinizdir."
Büyük ihtimalle kızlar onunla hiç konuşmadığı için ona küstüklerini düşünmüştü. Aslında ben olsam ben de öyle düşünürdüm. Ahuşen ve Dalya birbirlerine baktı. Ahuşen soru sorar gibiydi ama Dalya'nın bakışına bir anlam vermemiştim. Sanki masanın üstüne bir mutsuzluk bulutu çökmüş gibiydi. O an şunu fark ettim:Güllaç olmadan bu masanın keyfi çıkmıyordu. Ahuşen konuşmaya hazırlandı. Levent'in korktuğunu çatalını sımsıkı tutmasından anladım. Bir insan stres yapınca önündeki bir objeye kuvvet uygulayabilirdi.
"Yok, biz bir şeye kızmadık. İkinizin iyiliği bizim için daha önemli."
Ahuşen'in ağzından çıkan sözler tam anlamıyla ters köşe olmuştu. Bu iki kız ne için birbirlerine bakış yollamıştı o zaman?Levent'in rahatladığını görünce gülümsedim. O sırada bir mesaj sesi hepimizin dikkatini dağıttı. Masayı incelediğimde Dalya'nın telefonunun ekranının açıldığını gördüm. Dalya hiç bakmadı:
"Dün gece uyuyamadığım için can sıkıntısından indirimde gördüğüm baharatlığı almıştım. Kargoya verilmiştir."
İldeniz yan gözle onun telefonunun ekranına bakıp"Baharatlığı aldığın firmanın adı bir tatlı ismi mi?"diye sordu. Dalya bunu duyunca hemen telefonuna baktı:
"Aaa!Güllaç mesaj atmış."
Levent masaya doğru eğildi. Gözlerinde bir umut kırıntısı gördüm. Ahuşen meraklı gözlerini Dalya'ya çevirdi. Ellerimi ovuşturup"Mesajı bize de okur musun?"diye sordum.
"Merak etmeyin, güvendeyim. Kısa süreliğine uzaklaştım ve Bursa'dan ayrılmadım." 1 hafta sonra... Kaçmak insanlar için hep kolay bir yöntem olmuştur. Başka yöntemleri de kullananlar oluyor ama en etkili yöntem kaçıştır. Hiç tanımadığı bir yere gitmek insana neden huzur verir?İnsan neden kaçmak ister?Cevap çok kolay:Bazı gerçeklerle yüzleşememek. Oysa kaçtıkları yere geri döndüklerinde tüm kaçtıkları sıkıntıların onlara geri döneceklerinden haberleri olmaz. Güllaç da böyle yapmıştı. Levent'in ona olan sinirinden kaçmıştı ama günlerdir ortalarda yoktu. Onun şansının Levent'in pişman olması olduğunu bilmiyordu. Fazla uzağa kaçmak istememişti çünkü Levent'i seviyordu. Sevmeseydi il dışına çıkardı. Okuldan birinin evinde olduğundan şüpheleniyorduk ama bir tahmin yapmıyorduk. Telefonumun bildirim sesini duyunca arkamdaki ağaca sırtımı yaslayıp telefonumu çıkardım. Levent Twitter'de bir şey paylaşmıştı: Levent Alıngan @okadardaalınmam Birini günlerce görmeyince onu çok sevdiğini fark etmek... Arkama döndüm. Telefonu bıkkınlıkla yere yere koydu. İki haftadır kişisel bakımıyla fazla ilgilenmediği için sakalları çıkmıştı. Güllaç'ın attığı mesajdan sonra ona zorla yemek yedirir olmuştuk. Okula geliyordu ama ruh gibi geziyordu. Onun bu haline çok üzülüyordum. Rüzgarın saçlarımla oynaması beni bu düşüncelerimden sıyırdı.
"En azından güvende olduğunu biliyoruz ama bu da kendimizi teselli etmeye yetmiyor değil mi Levent?"
"Evet. Bana bir şans bile vermedi!"
Ona yaklaştım. Göz ucuyla çimenlerin üstünde çöp olup olmadığına baktım. Temizliğinden emin olduktan sonra Levent'in yanına oturdum. Konuşmaya devam etti:
"Güllaç'a aşığım ama onu bulamıyorum. Çok saçma değil mi?"
"Sonsuza kadar kaçamaz. Göreceksin, gelecek!"
"Ya naklini başka bir üniversiteye aldırırsa?"
İçimden"Saçmalama!"diye geçirdim. O kız o kadar ileri gidecek biri değildi. Sonuç olarak kaçan ama Bursa'dan dışarı çıkmayan birinden bahsediyorduk. Derin bir nefes aldım:
"Seni arkadaşı olarak görüyor. Bir insan neden arkadaşıyla tartıştığı için okul değiştirsin?"
"Doğru. Bunu hiç düşünmemiştim."
Okulun ormanının en sakin olduğu gündeydik. Etrafta fazla öğrenci yoktu. Hava biraz estiği için fazla kötü değildi. Bizim içimizde havadan bağımsız bir şekilde fırtınalar kopuyordu. Dersimizin başlamasına çok vardı ama okula girersek Levent'in mecburen kendini toparlayacağını biliyordum. Elimi ona uzatıp"Gel, fakülte binasına gidelim."dedim. Önce"Keyfim yok ama gidelim."dedi sonra elimi tutarak ayağa kalktı. Adımlarını benim adımlarımdan daha yavaş atıyordu. Zihninin başka bir şeye odaklandığını tahmin etmek zor değildi. Gözleri önüne bakıyordu ama aslında bir yere bakmıyordu. Ağaçların arasından geçerken onu ben tuttum çünkü az daha ağaca çarpacaktı. En azından bu hali yanımızdan geçen öğrencilerin dikkatini çekmişti. Okul binasını gördüğüm an başka bir şeyi daha gördüm. Ben durunca Levent de şaşırıp oraya baktı. Ağzımı açmaya çalışıyordum ama olmuyordu!O, okula giriyordu. Üstünde kırmızı bir hırka ve mavi renk ince kumaştan bir elbise vardı. Kısa bir süre sonra siyah saçları giriş kapısının içinde kayboldu. Levent'i sarstım:
"Güllaç okula girdi!" Güllaç'ın anlatımından... İnsanın kalbi kırılınca karşısındaki kişi onun asıl duygularını asla tam anlayamaz. Mesela biri karşısındakine aşıktır ama karşısındaki bunu bilmeden onun kalbini kırmıştır. Benim durumum bundan biraz farklıydı. Levent bana aşık olduğu halde kalbimi kırmıştı ve bana aşık olduğunu söylememişti bile. Aslında her şey benim gözümün önündeydi. Aras ve İldeniz'in kırdığı potlar, Levent'in aramızda gerginlik olduğunda üzülmesi ve ben İstanbul'a giderken Levent'in bana sımsıkı sarılması deliller arasındaydı. Tabi bir de beni hedefleyen kurşunun önüne atlaması var!Son olarak gördüğüm şey ise bir hafta önce bana kızarken gözlerindeki kaybetme korkusuydu. O günden beri bana sürekli mesaj atıyordu ama ben her seferinde ona görüldü atıyordum. Sebebi ise ona çok kızgın olmamdı. Sınıfın kapısını ses çıkarmamaya özen göstererek açtım. İlginç bir şekilde sınıfta kimse yoktu. Berna Hoca üniversitenin en sevilen hocalarından biriydi oysa. Sınıfın sessizliğini fırsat olarak kullanabilirdim, sakin sakin her zaman oturduğum duvar kenarındaki masaya oturdum. Telefonumu çıkarıp bir süre sosyal medya hesaplarımda gezdim. En çok bildirim Levent'ten gelmişti, ben ona cevap vermediğim için aklına gelen tüm uygulamalardan mesaj atmıştı. Beni okula girerken görüp görmediğini bilmiyordum. Tek bildiğim bugün okula geldiğiydi. Haber kaynağıma güveniyordum, ona herkes güvenirdi. Ben bunları düşünürken sınıfın kapısı açıldı. Arkama dönmediğim için kimin geldiğini bilmiyordum.
"Sonunda!"
Ahuşen'in sesini duyunca ne yapacağımı bilemedim. Onun da dersi bu sınıftaydı ama geliş nedenini ve tek gelmediğini tahmin edebiliyordum. Ardından Levent karşımda belirdi. Sakalları kendini belli etmeye başlamıştı, ben gittikten sonra kendini toparlayamamış olmalıydı. Gözlerinin altı uykusuzluktan mosmor olmuştu. Her zaman oturduğu önümdeki masaya geçti ama bedenini bana doğru döndü. Gür kaşları havaya kalkınca alnındaki çizgiler belli oldu. Sol elini dudağının kenarına koyup yalvaran gözlerle baktı. Kahverengi gözlerindeki yaşları görmemem imkansızdı. "Konuşmaya hazır olup olmadığını bilmiyorum ama bu olaya bir son versen ha?"
"Levent beni tek bu olayda üzmedi. Dahası da var!"
İldeniz ona verdiğim karşılığa tepki olarak endişeli gözlerle beni süzdü. Aras kaşlarını çatıp Levent'e baktı. Levent yavaş bir hareketle telefonumu elimden alıp masamın üstüne koydu. Söylediğim cümlenin şokunu atlatmaya çalışıyordu:
"Ben...Ben başka ne yaptım?"
"Düşün!"
Sesim sert ve yüksek çıkmıştı. Dalya ve Ahuşen ne yaptığımı çözmeye çalışıyordu. Levent'i köşeye sıkıştırmayı hedeflemiştim, böylece içinden geçen gerçek duyguları benimle paylaşacaktı. O açıklamadığı duyguları yüzünden ona çok kızgındım. Levent ellerimi ellerinin arasına aldı:
"Geçen hafta olanlar için sana özür borçlu olduğumu biliyorum. Çok...çok özür dilerim!"
"Geçen hafta olanlardan ötürü seni affetmiyorum Levent!Neden biliyor musun?"
Ortamı sessizlik kapladı. Herkes benim sorumun cevabının ne olduğunu düşünüyor olmalıydı. Levent titreyen sesiyle"Bil...Bilmiyorum!"diye bağırınca kahkaha attım:
"Duydun mu Dalya?Bilmiyormuş Levent Bey!"
"Söylersen senden özür dilerim çünkü ben neden kızdığını bilmiyorum!"
Kahkaham birden ağlamaya dönüştü. Yanıma yaklaşan Ahuşen'i elimle durdurup ayağa kalktım. Levent de ayağa kalktı, kendini ağlamamak için zor tutuyordu. Var gücümle bağırdım:
"Levent!Biz neyiz?"
"Ar...Arkadaşız!"
"Emin misin?"
Soruma cevap olarak yutkundu. Elimi ağzıma götürerek"Cevap veremiyorsun işte!"dedim. Aras ve İldeniz ne yapacaklarını şaşırmış gibi ikimize bakıyordu. Levent tam ağzını açacağı sırada bir ses duydum:
"Bir seveninin olduğunu bilmiyordum."
"Ne diyorsun sen?"
Asalbike sağlam olan kolunu kapıya dayamış bir halde karşımda duruyordu. Sınıfa girdiğini bile fark etmemiştik. Onu görünce sinirim artmıştı. Asalbike telefonunu göstererek cevap verdi:
"Ormanda geziyordum. Levent ve Aras'ın konuşmalarına kulak misafiri oldum. Önemli bir ses kaydı aldım!"
Levent kaşlarını çatarak"Asalbike!Sakın yapma!"diye bağırdı. O ortamdaki panik beni çok şaşırtmıştı. Aras, Asalbike'ye yaklaşıp"Sakın!Bunun sırası değil!"dedi. Asalbike ise yüzüne şeytani bir gülümseme yerleştirerek telefonunun ekranına dokundu:
"Güllaç'a aşığım ama onu bulamıyorum. Çok saçma değil mi?"
Yutkunma sırası bendeydi. Ağzımı açıp bir şey söyleyemiyordum. Nefesimi alışım ve verişim hızlanmıştı. Tüm gözler bana çevrilmişti. Levent'in hıçkırıklarını duyabiliyordum.
"Ben...Ben de Levent'e aşığım Asalbike ve Levent'in duygularını biliyordum."
Levent bana ağzı açık bir şekilde baktı, titriyordu. Gerçekleri bildiğimi öğrendiği için mi yoksa benim ona karşı olan hislerimi öğrendiği için mi böyle olduğunu anlamamıştım. Asalbike geri geri giderek sınıftan kaçtı, o da şaşırmıştı. Levent zar zor"Sen...Sen bilerek..."derken elimle ona susmasını işaret ettim:
"Benim, bu itirafı yüzüme karşı etmeni ne kadar beklediğimden haberin var mı?Dolaylı bir şekilde duymak istemezdim. Sana en büyük cezayı giderek yani korktuğun şeyi yaparak vereceğim."
Ardından telefonumu alıp herkes olanların şokundayken sınıftan çıktım. Levent'in ağlama seslerini koridordan duyabiliyordum. Benim içim de kötü olmuştu. İnsanın acı çekince içinin kötü olması normal değil mi zaten?Hayal ettiğim şeyin benim yüzüme söylenmemesi beni çok üzmüş ve kızdırmıştı. Levent'in kalbimi kırması da üstüne tuz biber olmuştu.
**** Yine ben geldiim🤗Bol kaoslu bir bölümdü. Güllaç ve Levent artık her şeyi öğrendi😔Bu bölüm yıllardır yazmayı beklediğim bir bölümdü. 20.bölüm onların bölümü olsun istedim. Bir dahaki bölümde yine Gizemli Kişi olmayacak ve büyük ihtimalle Aras ile başlayacağım. Sizce bu olayda kim haklı?Asalbike bildiğiniz gibi🪱Güllaç sizce kimin evinde kalıyor?Bu bölümü beğendiniz mi?En duygusal yer neresiydi? |
0% |