Yeni Üyelik
25.
Bölüm

Eskiye Dönüş

@alpellal

Bu bölüm için bu başlığı uygun gördüm. Bölüm adları için çok düşünen biriyim, açık açık söyleyeyim bu seçtiğim başlığı pek beğenemedim. Umarım siz beğenirsiniz🙏😇 Multimedya için Whisperingstarlight- 'e çok teşekkür ederim😊 Yine harika bir afiş yapmış🤗

***

Aras'ın anlatımından...

Gecenin karanlığı ve hüzün dost olmuştu. Biri dışarıyı kaplarken diğeri odayı kaplıyordu. Ben odayı kaplayan hüznün karanlığının içindeydim, aydınlığa kavuşamıyordum. Bunda yaşadıklarımın da payı vardı. Parçalarım dağılmıştı ve ben toplayamıyordum. Daha fazla dağılmasını istemiyordum. Çünkü ben toplayamadığım sürece bu durum böyle sürüp gidecekti.

 

Levent kahverengi gözlerini çevreleyen gür kaşlarını çatmıştı. Aynı zamanda gözlerinde acıyan bir bakış taşıyordu. İçinden bize neler söylediğini az çok tahmin edebiliyordum. Bize hem kızıyordu hem de üzülüyordu. İldeniz yavaş yavaş kendini yere bırakıp sırtını Ahuşen'in yattığı yatağa dayadı. Hıçkırıkları dışarıdan duyulabilecek kadar yüksek sesteydi. Onun bu hali beni iyice üzmüştü. Onu korkaklıkla suçladığım için bana kızgındı. Ne yapacağımı bilemiyordum, onu yanlış anlamıştım. Hatta bu yanlışlık yüzünden bana en sert yönünü göstermişti.

 

"Yeter artık!" dedi. Levent bağırarak. "Sıkıldım bu durumdan!"

 

Ardından elini yumruk yapıp arkasındaki kapıya vurdu. Bizimle uğraşmaktan sıkılması çok normaldi çünkü ben de sıkılmıştım. Birden beni işaret ederek gözlerini büyüttü. Dişleriyle dudağına baskı yaptığını görebiliyordum.

 

"Sen... Sen uzatıyorsun! İldeniz yaptığı şeyden ötürü çok pişman. Kim küs olduğu arkadaşının sevgilisini zehirleyeni tehdit eder Aras?"

 

"Ben..."

 

"Sen ne? Gözünden akan yaşları görmediğimi mi sanıyorsun?"

 

Doğru söylüyordu. Gerçekten İldeniz'in o hali gözümden yaş akmasına sebep olmuştu. Elimin tersiyle yaşları silerken "Affetmezsem kesin bana küsersin değil mi Levent?" diye sordum. Hızlı bir şekilde nefes alıp verdi.

 

"İkinize de küserim! Otur İldeniz'in yanına!"

 

İstediğini hemen yaptım. İldeniz bana dönmüştü ama ben karşımdaki Levent'e bakıyordum. Şaka gibi, en yakın arkadaşımın yüzüne bakamıyordum. İldeniz "Çok yoruldum Aras! Dalya bile bana eskisi gibi davranmıyor." dedi. Sesindeki çaresizliği tüm ruhumla hissetmiştim. Ona bir şey söylemek istiyordum ama başaramıyordum. İldeniz elini omzuma koydu.

 

"Bari yüzüme bak!"

 

Hızlı bir şekilde yüzümü ona çevirdim. Pişmanlığını mavi gözleri dışarıya çok iyi yansıtıyordu. Sıkıntılarına bulunabilecek tüm çareleri tükenmiş bir insan gibiydi. Büyük ihtimalle ona bir şeyler söylememi istiyordu. İçimden "Hadi Aras!" dedim. "Arkadaşının daha fazla üzülmesine izin verme!". Yutkunup gözlerimi kırpıştırdım.

 

"Senin üzülmeni isteyecek en son kişi bendim İldeniz. Neden sen acı çekerken ben, senin o hallerini umursamayayım?"

 

"Çok aptalım!"

 

"Aynen öylesin!"

 

"Kalbimi kırmamak için çok çaba harcıyorsun, gözlerinden anladım."

 

Bazen hiç konuşmasam bile İldeniz bakışlarından ne düşündüğümü anlardı. Bense o konuda pek şanslı değildim, İldeniz'in bakışlarından bir sürü anlam çıkarabiliyordum. Kapalı bir kutudan farksızdı. Bu yönüyle Dalya'ya çok benziyordu, o da çok gizemli bakıyordu. Ama Dalya'nın kendisi zaten gizemliydi. Onun gizemleri yüzünden aramız bozulmuştu. Alaycı bir sırıtmayla "Aramız bozuk diye sana sövmemi mi bekliyordun?" diye sordum. "Ne olursa olsun sen benim arkadaşımsın!"

 

"Kankan değilim galiba? Çünkü o kavramı söylerken hep yarıda bırakıyorsun!"

 

"Ahuşen'in midesi yıkanırken senin beni teselli etmeni bekledim. Sen hep kötü günlerimde yanımda olurdun. Sence kalbim kırıkken sana kanka diyebilir miydim?"

 

"Ama artık de! Gerçekten çok pişmanım!"

 

Çenesini sıvazladı. Elinin üst kısmı gözünden akan yaşlardan ötürü ıslanmıştı. Onu bu halde görmek beni bunaltıyordu. İldeniz hep mutlu olmalıydı, ona bu yakışırdı. Levent biz konuşurken kapının önüne oturmuştu. Ellerini yumruk yaparak bana gösterdi. Beni resmen dövmekle tehdit ediyordu. Gözlerimi devirdim:

 

"Sana kıyamadığımı fark ettim İldeniz!"

 

"Bu ne anlama geliyor?"

 

Sesindeki umut kırıntısı kendini belli ediyordu. Duruşunu birden dikleştirdi. Bende bir şeyler sezmişti ve bence doğru şeyler sezmişti. Ama bu sorusuna bir cevap beklediği gerçeğini değiştirmiyordu. Vereceğim cevap soru niteliğindeydi, birden o gelmişti aklıma. Aklındaki sorulara bir de benim sorum eklenecekti.

 

"Yani... Yani ikimiz de birbirimizin kalbini çok kırmadık mı?"

 

"Benim senin kalbini daha çok kırdığım kesin!"

 

"Tartışalı saatler oldu ama bana bir aymış gibi geldi İldeniz! Kendimi kötü biri gibi hissediyorum!"

 

Levent sinsi bir şekilde gülümseyerek parmağıyla beğenme işareti yaptı. Bugün onun en az konuştuğu gün olabilirdi. İçinden daha çok konuştuğu bilinen bir gerçekti. İldeniz ona hiç bakmıyordu, gözleri direkt olarak bana odaklanmıştı. Benim sesimden başka bir sese kulaklarını kapatmış olmalıydı. Mimikleri artık eski haline, yani küs olmadığımız zamanlardaki haline dönmüştü.

 

"Sen istesen bile kötü olamazsın Aras. Ben kötü biriyim, bunu biliyorsun!"

 

"Değilsin lan! Değilsin!"

 

"Sana yaptıklarımdan sonra bunu mu söylüyorsun bana?"

 

Çıkarabildiğim en yüksek sesle "Sen Asalbike'yle kendini bir mi tutuyorsun?" diye sordum. "Affettim seni. Ama bir daha böyle dersen sana çok fena küserim!"

 

Yüzüne buruk bir gülümseme yerleştirdi. İçinde acıdan arınmayan bir yer kalmıştı. Dalya yüzünden çektiği acı henüz etkisini yitirmemişti. Keşke elimden bir şey gelseydi, en azından arkadaşımı içindeki karanlıktan kurtarmış olurdum. Zafer elde etmenin sevinciyle dişlerini gıcırdatıp "Bir daha aynısı olmayacak. Söz veriyorum!" dedi. Benim de ondan özür dilemem gerekiyordu, olanlarda sonuçta benim sır saklamam da etkili olmuştu. İldeniz bunu unutmuş gibi davranıyordu ama ben unutmamıştım. Vicdan azabını söküp atamıyordum içimden. Hele o benden özür dilemişken aynısını benim yapmamam hiç iyi olmazdı.

 

Sırıtarak "Ben de özür dilerim kanka! Ben de sana bir daha senden sır saklamayacağıma dair söz veriyorum." dedim. "Fark ettin mi? Sana kanka dedim."

 

Levent neredeyse ayağa kalkıp bildiği tüm halk oyunlarını oynayacaktı. İldeniz'den daha çok sevinmişti barışmamıza. Onun hayatından bir yük eksiltmiştik ama bir insan hayatında yük olmazdı. Umarım Levent'in yükü az olur.

 

İldeniz elini havaya kaldırıp "Ben seni affedeli çok oldu. Kusur kusuru gizledi yani." dedi. "Çak bakayım!"

 

Vakit kaybetmeden istediğini yaptım. Sanırım çok sert çakmıştım çünkü yüzünü ekşitmişti. Levent'in kendi kendine "Tokadın hıncını yeni çıkarıyor!" dediğini duydum. İldeniz'le ona bakarak kahkaha attık. Bir gün içinde tüm duyguları yaşamıştık resmen. Daha önce sinirden attığım kahkahayı şimdi mutluluktan atıyordum. Ahuşen uyansaydı doya doya gülecektim. En azından hayati tehlikeyi atlatmıştı. Gözlerimi Ahuşen'e çevirerek "Barıştık biz Ahuşen. Üzülme artık!" dedim. Karşımda masum masum uyuyordu. Odada yaşananlardan haberi olsaydı çok sevinirdi. İldeniz ve Levent'ten bir ses çıkmamıştı, tekrar onlara döndüm. İldeniz gülümsüyordu ama eskisi kadar mutlu değildi. Ahuşen'in bizi son görüşü çok kötü olduğu için herkesin neşesi sönmüştü.

 

"O sana bir daha zarar veremeyecek!" dedim kaşlarımı çatarak. "Seni öldürmek istediğini bilmiyordum. En güçsüz anımı fırsata çevirdi!"

 

İldeniz birden ayağa fırlayarak "Babasının kanalının batmasını istemiyorsa bir daha bir şey yapmaz!" dedi. Sesinde ürkütücü bir kararlılık vardı. Birine haddini bildirdiğinde sesi hep böyle çıkardı. Levent gözlerini kırpıştırarak yüzüne bir seri katilinkini andıran şeytani bir gülümseme yerleştirdi. Arkadaşlarımın bu hallerini ben gözlerimi büyüterek izledim.

 

"Siz çılgınsınız!"

 

Levent başını yana yatırarak "Seni üzenler için gerekirse çılgınlık yaparız kardeşim!" dedi. Bence aramızda en çılgın olan oydu. Kafasına koyduğu şeyi mutlaka yapardı. Tıpkı Güllaç'a sinirlenip onunla mutfakta yüzleşmesi gibi! İldeniz tam ağzını açacağı sırada telefonlarımızdan aynı anda mesaj sesi yükseldi. Hemen telefonumu çıkardım. Aybars WhatsApp grubuna mesaj atmıştı. Telefonumun şifresini girip mesaja baktım, fotoğraf atmıştı. Siyah sweatshirtinin kapüşonunu başına geçirmişti. Kumral saçları, hafif aşağı indirdiği siyah güneş gözlüğünün arkasından gözüken mavi gözlerinin önüne düşmüştü.

Aybars: Fakülte binasını böyle izliyorum. Asalbike demin binadan yürüyerek çıktı. Çok ilginç!

 

Hesna: Neden ilginç?

 

Güllaç: Sürünerek çıkması lazımdı.

 

Baybars: Hangi anlamda?

 

Güllaç: Yılanların yaptığı anlamda.

 

Aybars: Duyumlarıma göre iki anlamda da sürünerek çıkması gerekiyordu.

 

Ben: Anmayın şunu. Nefret ediyorum. Bir cinayet işlemediği kaldı.

 

Doğay: Ondan her şey beklenir.

 

Telefonu tekrar cebime koydum. Levent kısık sesle "Sevgilim yine çok haklı!" dedi. Yüzünde gururlu bir ifade vardı. Aylardır onu bu halde görmeyi beklemiştim, görme sürecim çok sıkıntılı geçmişti. Canını bile Güllaç için tehlikeye atmıştı. Sonrasında yaşanan üzücü olaylar sonucunda Levent aşkını haykırmak zorunda kalmıştı. Tek kaşımı kaldırarak "Güllaçello demiyor musun artık?" diye sordum. Eliyle saçını düzeltip "Onu da söylüyorum!" dedi. Sevgili oldukları halde ilişkilerinde fazla bir değişiklik olmamıştı, yani bazen birbirlerine arkadaş olduğu zamanlardaki gibi sesleniyorlardı. Ama Levent davranışlarına daha çok dikkat etmeye başlamıştı, Güllaç'ın kalbini kırmamaya özen gösteriyordu. Onun son kırgınlığı her şeyi değiştirmişti. Bazen iyi ki Levent o gün sinir patlaması yaşamış diyorum.

 

"Aras!"

 

Bu... Bu ses! Yaşadığım şokun etkisiyle ayağa fırladım. Levent ve İldeniz de aynısını yaptı. Beynim tek bir düşünceye odaklanmıştı, dışarıda olanlarla uğraşamıyordum. Gözlerim de büyümüştü. Defalarca yutkunmak istedim. Onun yerine şu sıralar gözümden hiç eksik olmayan yaşlar sırayla yanaklarımdan aşağıya süzüldü. Sevinmem gerekmiyor muydu? Neden ağlıyordum? Önümdeki yatağa doğru bir adım daha attım.

 

"Çok korktum biliyor musun Aras? Öleceğimi sandım!"

 

Küçücük olan gözlerindeki korku içimden bir şeylerin parçalanmasına sebep oldu. Sesinde biraz titreme vardı. Bayıldığı zamanki gibi! Kendimi zorlayarak "Peki sen beni ne kadar korkuttuğunu biliyor musun?" dedim. "Çıldırmak üzereydim!"

 

İçimden ona sımsıkı sarılmak geçiyordu ve bunu yapmamda hiçbir sakınca yoktu. Ahuşen'in söylediğim şeye karşılık vermesine izin vermeden kollarımı vücuduna sardım. Burnumu saçlarına yaklaştırdım. Kısa bir süre görüşmemiş olsak bile saçlarının kokusunu özlemiştim. Gözlerimi kapatarak "Sana bunu yapan bir daha yapamayacak?" dedim. Bir süre karşılık almadım. İçine merak tohumlarını attığımı anlamıştım. Birden beni hafifçe itti, gözlerimi açtım. Kaşları havaya kalkmıştı.

 

"Dur bir dakika! Bana bunu kim yapmış ve İldeniz neden bana bir seri katilinkini andıran bakışlarını yolluyor?"

 

Ahuşen'in anlatımından...

Hayatım boyunca kendimi hiç bu kadar yorgun hissetmemiştim. Sanki 19 yılın tüm ağırlığı benim bedenime yüklenmiş gibiydi. Bu ağırlık karşısında kemiklerimin kırılacağını sanmıştım, yanılmıştım. Kemiklerim sağlamdı ama aynı şeyin benim için geçerli olduğunu söyleyemeyeceğim. Paramparça olmuştum sanki. Kayıp parçalarımın nerede olduğunu bile bilmiyordum.

 

Öleceğimi sanmıştım. Şansım olmasaydı arkadaşlarıma ve Aras'a bir veda bile edemeden bu hayattaki yolculuğumu tamamlayacaktım. En kötüsü ise Aras ve İldeniz'i barıştıramadan öleceğimi sanmamdı. Aras'ı teselli edecek birinin olması gerekiyordu. Levent vardı ama Aras tüm dostlarının yanında olmasını isterdi.

 

Uyandığımda bir sürü şey öğrenmiştim. Aras ve İldeniz barışmıştı. Beni zehirleyenin ise Asalbike olduğunu öğrenmiştim. Bunu duyduğumda yataktan kalkmaya çalışmıştım ama sonradan odaya giren Dalya ve Güllaç beni engellemişti. Söylediklerine göre İldeniz ona haddini bildirmişti, ne yaptığını da söylediklerinde içim biraz rahatlamıştı. İldeniz dışarıdan biraz korkunç gözüküyordu ve bazen bu özelliğini çok iyi kullanıyordu. Bir yapımcı olsam ve cinayet temalı bir film çeksem kesinlikle katil rolü için teklif götürürdüm. Dalya onu nasıl korkunç bulmuyor bilmiyorum.

 

Neyse, konumuz bu değil! Karşımda sevinçten gözleri yaşarmış Aras ve mutluluktan yüzlerinde güller açan arkadaşlarım duruyordu. Aras umarım gerçekten sevinçten ağlıyordur. Sanki biraz kendisini suçluyormuş gibiydi. Bizimkilerin yanında utana utana ağladığını biliyordum, duygularını çok zorlandığı zaman dışarıya belli ederdi.

 

"Asalbike'nin üniversitede yediği her yemeğe zehir koymak istiyorum!" dedi Güllaç sinirli bir ses tonuyla.

 

Dalya'ya baktım. O da Güllaç'la aynı fikirdeymiş gibi gözüküyordu. Yeşil gözleri Asalbike'nin adını duyduğu an kötümser bir hale dönmüştü. Zaten nefret ettikleri Asalbike'den artık daha çok nefret ediyor olmalılardı. Tıpkı benim gibi! Benim Dalya'da dikkatimi çeken bir şey daha vardı: Saçları. Her zamanki gibi gözüküyorlardı ama bir değişiklik vardı ve ben bunun ne olduğunu çözememiştim. Aras da benimle beraber Dalya'yı inceliyordu, gür kaşları hafifçe yukarı kalkmıştı. Levent kaşlarını çatarak "Öyle bir şey yaparsan seni hiç engellemem Güllaç! Aras seni ne yapıyorsun?" dedi. Dalya bu soru karşısında Aras'a dönünce ikimiz de birbirimize baktık. Güllaç ve İldeniz, Levent'in neden böyle bir soru sorduğunu anlamaya çalışıyordu. Aras sırıtıp "Ahuşen'e bakıyorum. Deminden beri mücevher gibi parlıyor!" dedi. Levent alaycı bir gülümsemeyle "Tüh! Sana göz doktorundan bir randevu alayım." dedi. "Ahuşen senin baktığın yönde değil kardeşim!"

 

İstemsizce bir kahkaha attım. Aslında amacım Levent'in konuyu büyütmesinin önüne geçmekti ve bunu başarmıştım. O da kahkaha atarak bana döndü. Levent'in dikkatini çok çabuk dağıtabiliyordum, ev arkadaşları da bunu çok iyi beceriyordu. Güllaç gözlerini devirip "Sen aylarca gözünün önündekini göremedin. Hiç Aras'la dalga geçme!" dedi. İldeniz elini Levent'in omzuna koyarak "Vay!" dedi. "Kız haklı ama şimdi!"

 

Levent yutkundu. Geçmişteki suçu tekrar hatırlatılmıştı. İçimden "İnşallah Güllaç'ın bu sözü sinirli Levent'in geri dönmesine neden olmaz!" diye geçirdim. Aras bana bakarak dudağını ısırdı. Bence Güllaç bu hatırlatmayı yapmakta haklıydı ama o da Levent'i geç fark etmişti. Levent uzun süren bir sessizliğin ardından gülümseyerek "Haklısın!" dedi. "Ama bu benim gözümde değil, aklımda bir problem olduğu anlamına geliyor."

 

Güllaç eliyle onun saçlarını dağıttı. Yüzünde şirin bir gülümseme vardı. Bal rengi gözlerinde daha önce hiç görmediğim bir ışıltıya denk gelmiştim. Kollarını Levent'in vücuduna sarıp "Takılıyorum! İstediğimiz şey sonunda oldu, üzme kendini aşkım!" dedi. Üstümdeki örtüyü biraz ittim. Arkadaşlarımın muhabbetine tanıklık etmek ferahlamama neden olmuştu. Sanki içimdeki tüm sıkıntı geçip gitmişti. Aras ise tam tersi bir haldeydi. Ruh hali nasıl olursa olsun gözünden daima yaş süzülüyordu.

 

Levent, Güllaç'a göz kırparak "Haklısın sevgilim. Geçmişi artık geride bırakmalıyız!" dedi.

 

"Bizi biraz yalnız bırakır mısınız?"

 

Aras'ın titreyen sesiyle söylediği cümle herkesin ona bakmasına neden oldu. O ise bakışlarını kaçırmak için büyük bir çaba harcıyordu. Benim dışımda herkes şaşırmıştı. İldeniz kapıyı işaret ederek "Size çay ısmarlayayım kantinden. Ne bekliyorsunuz?" dedi. Ardından "Bu arada senden de çok özür dilerim Ahuşen. O olaya tanıklık etmeni istemezdim." diye ekledi. İldeniz ciddi biri gibi gözükse bile iyi bir insandı. Başımı iki yana sallayarak "Ben sana küsmedim, yani özür dilemene gerek yok. Aras'la aranın bozulmasına üzülmüştüm sadece." dedim. Yanağındaki gamzesi belli olacak şekilde gülümseyerek dışarı çıktı, diğerleri de onun peşinden gitti. Aras odada sadece ikimiz kaldığımızda derin bir nefes aldı. Gözünden başlayarak yüzünün her tarafına yaşlar dağılmaya başladı. Onu teselli edecek bir cümle kuramıyordum. Hıçkırıklarını hiç sansürlemeden bana yaklaştı.

 

"İyiyim ben. Neden ağlıyorsun?"

 

Bu soruyu sormaz olaydım! Sorumla beraber dizlerinin üstüne düşmesi bir oldu. Anladığım kadarıyla benim iyi olmam haricinde bir şeye ağlıyordu. En son Levent vurulduğu zaman onu böyle görmüştüm. Ani bir hareketle ellerimi sımsıkı tuttu.

 

"Benim... Benim yüzümden oldu!" dedi sonunda. "Bu okula gelmem hataydı."

 

Gözlerimin içine kederli bir şekilde baktı. Nihayet bana içini kemiren şeyi açıklayabilmişti, düşüncesine katılmıyordum. O ağladığı için benim de gözüm yaşarmıştı.

 

"Sırf ruh hastası biri beni zehirlediği diye böyle mi düşünüyorsun?"

 

"Evet... Onu sevmediğim için sana zarar veriyor!"

 

"Asalbike'yi sevmemen seni suçlu yapmaz."

 

Başını ellerinin arasına aldı. Benim söylediğimi reddedercesine başı hareket etti. Fısıldarcasına bir ses tonuyla "Ormandan ayrılırken peşimden gelmeme izin vermeliydim. Yanımda olsaydım sen bu halde olmayacaktın!" dedi. Sesinin içindeki vicdan azabı onu tutan tüm zincirleri paramparça etmişti. Onu hayatımın geri kalanında böyle görmek istemediğime karar verdim. Ciddi görünüşüne çok ters bir durumdaydı. Sesimin titremesini engellemeyerek "Deme öyle! Sen... Sen yanımdayken de aynı şeyi yapabilirdi." dedim.

 

"Peki benim yanımdayken zehirlensen bana kızar mıydın?"

 

Gözleri anlayamadığım bir sebepten ötürü büyümüştü. Ağzımdan çıkacak cümlenin onun ruh halini değiştirebileceğini biliyordum. Odada sadece ikimiz olduğumuz için onu sakinleştirme görevi bana düşüyordu. Kollarımı iki yana açıp "Ben sana bu olay ne türlü olursa olsun kızmazdım. Şimdi bana sarılmazsan kızarım ama!" dedim.

 

"Bir daha sakın kendini suçlama!"

 

Ondan istediğim şeyi hızlı bir şekilde yaptı. Kolları bedenimi sımsıkı sardı. Saçlarımın kokusunu içine çektiğini hissettim. Ben de onun üzerine sinmiş olan, parfümünü kokladım. Gözünden akan bir damla yaş yüzüme düşerken "Sırf senin mutlu olman için kendimi suçlamayacağım." dedi. "Bu kokuyu bir daha alamayacağımı sanmıştım!"

 

Ben de aynı şeyi onun için düşünmüştüm. Ondan ayrılmak istemiyordum ama bir gün ayrılacaktım. Hazır hayattayken onunla olmanın keyfini doya doya yaşamalıydım.

4 gün sonra...

 

Birkaç gün önce yaşadıklarımın şokunu yeni atlatmıştım. Okulda Asalbike'nin beni zehirlediğini yayan kimse olmamıştı. Asalbike ise günlerdir okula gelmiyordu. İldeniz onu nasıl korkutmuşsa artık! En azından onun olmaması bizi mutlu ediyordu, keşke okuldan attırabilseydik. Bence dışı iyi, içi kötü olan insanlara en iyi örnek Asalbike'ydi. Dışarıdan tavşan gibi görülüp yakından tanıyınca zehirli bir yılan olduğu öğreniliyordu.

 

Son zamanlarda insanlar arkamdan "Bu Ahuşen çok itici, durduk yere Asalbike'ye laf sokuyor!" demesinler diye ona daha saygılı davranıyordum ama artık asla öyle yapmayacaktım. Bana kötülük yapan benim laf sokmalarıma katlanmak zorundaydı. Ona asla acımamaya karar vermiştim. O ağır en lafları hak ediyordu.

 

"Neden bu kadar düşüncelisin?"

 

Önüme kahve bardağını bırakan Aras'ın sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım. Arkadaşlarıyla beraber bizim eve gelmişti ve kahveyi benim yapmama izin vermemişti, son olaydan sonra bizim eve daha sık gelir olmuşlardı. Levent'in sürekli Güllaç'ı merak etmesinin de bunda payı vardı. Arkamdaki minderi koltuğun yanına atarken "Hiç... Derslere gitti aklım." dedim. Kısa bir süre bana karşılık vermedi. Bu sessizliği bana ilginç gelmişti, hiç hayra alamet değildi. Sonunda "Asalbike'yle aynı sınıfta girdiğin dersleri mi?" diye sordu. Sesinde sorgulayıcı bir ton vardı. Yalan söylediğimi anlamıştı. Korka korka ona döndüm. Sırıtıyordu ama tek kaşını havaya kaldırmıştı.

 

"Yalanımı yakaladığını nasıl kibar ifade ettin öyle? Evet, Asalbike'yi düşünüyordum. Bu arada sana bir şey itiraf edeceğim."

 

Elindeki bardağı dizine koydu. İçimden "Önünde sehpa varken neden dizine işkence ediyorsun?" diye geçirdim. Aras'ın yüzünde en ufak bir acı belirtisi yoktu. Acı çekiyorsa bile merakı acıyı sansürlüyordu. Bana doğru eğilerek "Et bakayım!" dedi. Her şeye hazırlıklı bir yüz ifadesi vardı. İçimden geçenleri bir bilse kendi haline çok gülerdi. Utangaç bir şekilde "İldeniz'le sinirlendiğinde ruh hastasıymış gibi güldün. Bana kızsaydın ne yapacağını çok merak ettim." dedim. Levent ve İldeniz aynı anda bana döndü. Bakışlarından "Ne sen sor ne biz söyleyelim!" demek istediklerini anlamıştım. Levent aynı zamanda içten içe gülüyordu. Yanındaki Güllaç kehribar rengi gözlerini kırpıştırdı, siyah saçlarını eliyle düzeltti.

 

"Levent gibiyse gidip baharatlıkları saklayacağım."

 

"Ben o gün kime sinirlenmiştim güzel gözlü sevgilim?"

 

"Susmamı söylüyorsun yani?"

 

Aras o sırada bir kahkaha attı. Tıpkı İldeniz'den tokat yediğinde yaptığı gibi! Dalya'nın ürktüğünü fark ettim. Levent ve Güllaç ise tatlı tatlı atışıyorlardı. Aras'ın tepkisi olduğum yerde kalakalmama neden olmuştu. Kahkaha atarken sallandığı halde dizindeki bardaktan kahve dökülmemişti. Şeytani bir gülümsemeyle "Dene ve gör!" dedi. Resmen onu sinir etmemi istemişti. Bu riski almak istemiyordum, her şey düzelmişken bunu asla yapamazdım. Kıvırcık saçlarımı savurup "Fena can yakarım!" dedim. Aras buna karşılık olarak "Gülü seven dikenine katlanır!" dedi.

 

"Çok doğru!"

 

Levent bunu söylerken elini Güllaç'ın omzuna koymuştu, Güllaç kendisine laf atıldığını başta anlamadı. Elimi ağzıma götürüp güldüğümde kaşları yukarı kalktı. Dalya yeşil gözlerini devirerek "Levent'in ne demek istediğini anladın mı Güllaç?" dedi.

 

"Anlamaz olur muyum? Sen şimdi gör..."

 

Telefonunun zil sesi onu susturdu. Levent telefonu ona uzatırken bir saniyeliğine ekrana baktı. Yüzündeki neşe küçük bir kuş olup uçmuştu sanki, yutkunuyordu. Güllaç ondaki bu garipliği fark etmemişti. Ekrana basıp hızlı bir şekilde salondan çıktı. Levent elini alnına dayamıştı. İldeniz hepimizin aklından geçeni sordu:

 

"Kanka iyi misin? Kim aradı Güllaç'ı?"

 

"O aradı."

 

"O kim?"

 

"Adını bile anmak istemiyorum."

 

İşte o zaman aklıma bir isim geldi: Tolga. Levent'in mutfakta yaşananlardan sonra ona kin besleyeceğini hiç tahmin etmemiştim. Levent'in sandığının aksine Tolga gayet iyi biriydi, Güllaç'a aşık değildi. Aras kahvesinden bir yudum alırken "Geçen seni kızdıran çocuk mu?" diye sordu. Levent başını salladı.

 

"Ta kendisi! Daha ilişkimizin başında kıskanmam normal mi?"

 

"Evet."

 

Güllaç adeta dans edercesine salona girdi. Ortamda duygusal anlamda olan soğukluktan üşümüştü, suratını astı. Sırayla herkesin yüzüne tek tek baktı. Aras bozuntuya vermemek için gülümsedi. Çaktırmadan Levent'e "Gülümse hadi!" anlamında bir işaret yaptı. Güllaç yerine otururken "Tolga aradı. Müjde verdi!" dedi.

 

Ne?

 

Madem müjde verecekti neden Dalya'yı ya da beni aramadı? Vermiş olabileceği müjdeyi tahmin edemiyordum. Levent'in gözleri büyümüştü, umarım şaşkınlıktandır!

 

"Ne müjdesi?" diye sordum korka korka.

 

Levent fısıldarcasına bir sesle "Başka ülkeye taşınıyor herhalde!" dedi. Güllaç ona ters bir bakış yolladı. Aras kulağıma eğilip "Kıskanç bir Levent görüyorum!" dedi, ben de başımla onu onayladım.

 

"Üzülme Levent, Türkiye'den taşınmayacak. Bir haftalığına Bursa'ya geliyor!"

 

İşte bunu ben de beklemiyordum. Daha önce bunun konusu bile açılmamıştı. Ortamın değişken havasına şaşkınlık da eklenmişti. Bu evde yaşadığım süreçte ilk kez salonun havasının bu kadar çok değiştiğine tanık oluyordum. Güllaç birden Levent'e "Aşkım neden öyle bakıyorsun?" diye sordu.

Levent bu bakışla sizce ne demek istiyor? Yani içinden ne geçiyordur?

Gözlerimi Levent'e çevirdim. Ensesini kaşıyordu, gözlerinde sinirle karışık bir alay vardı. Dudakları sımsıkı kapalıydı. Bu hiç tekin bir yüz ifadesi değildi! Levent'in ruh halini ilk kez çözemiyordum. Aras endişeli bir şekilde "Baharatlıkları iyi sakla Güllaç!" dedi.

Ve klasik Alperen sonları😂 Uzun süredir bölüm atamıyordum çünkü tam anlamıyla kitabın ana konusunu yani üniversite için şehir değiştirmeyi yaşadım. Hadi bölüm hakkında konuşalım! Sizce Levent neden sustu? Konuşunca tepkisi ne olacak? Levent'in Tolga'ya davranışları nasıl olacak? Asalbike olmadan bölüm nasıldı? Yorumlarınızı dört gözle bekliyorum🤗🤎🙏 Bölüm şarkısını yeni keşfettim:

Loading...
0%