@alpellal
|
Aras'ın anlatımından... Bir süre sessiz sessiz ona baktık. O da aynı şekilde bize baktı. Arkasındaki büyük binanın önünde"GİRAY MEDYA CENTER"yazıyordu. İki güvenlik görevlisi kendi aralarında sohbet ediyordu. Binanın cephesinin ortasına konumlandırılmış devasa ekranda kanalın yayını veriliyordu. Aniden yan tarafta kanalın yayın akışı gösterildi. İlk sırada"ASALBİKE ile MÜZİK KARNAVALI"vardı. Yazının üstünde Asalbike'nin fotoğrafı vardı. Fotoğrafta üstünde kırmızı bir elbise vardı ve gülümsemişti. Omzuma temas eden eliyle irkildim.
"Neden hortlak görmüş gibi bakıyorsunuz ?"
Levent alaycı bir sesle"Zaten hortlak gördük."dedi. Asalbike'nin gözleri büyüdü. Her an Levent'e saldırabilirdi. Ama öyle yapmadı.
"Levent, dünyadaki son erkek olsan bile seni yakışıklı bulmam."
Sonra bana döndü:
"Aras!Duymuyor musun?Levent beni korkunç derecede çirkin buldu."
Yalan söylemek zorundaydım. Asalbike aslında güzel kız. Levent'e sahte kızmam gerekiyordu.
"Levent!Asalbike'ye nasıl bunu söylersin!Kız normal halinden daha güzel olmuş."
Demez olaydım!Asalbike kaşlarını çattı.
"Yani ben makyaj güzeli miyim?
Güzelliğinde makyajın faydası da vardı. Ama ben bunu demek istememiştim.
"Yok!Normalde de güzeldin, bugün güzelliğine güzellik katmışsın onu söyledim."
Gözünden kalp fışkırabilseydi, o an fışkırırdı. Onun yerine gözleri parladı. Ahuşen'in"Heee... Sarı yılan!"demesine kadar her şey iyiydi. Levent dudaklarını ısırdı, stres yapmaya başlamıştı. Ahuşen ise bir çuval inciri berbat etmişti. Aklıma bir yalan gelmiyordu. Asalbike önce arka koltuğa ardından etrafına baktı. Telaşlı telaşlı bize döndü.
"Demin bir kızın sesini duydum. Siz de duydunuz mu?"
İkimiz aynı anda"Hayır!"dedik. Asalbike'nin yanakları kızardı.
"Sadece benim duymam çok ilginç!Sarı bir yılandan bahsediyordu."
Levent sırıtıp"Asalbike, demin burada yılandan bahseden birinin sesini duymadık. Korkutuyorsun beni!"dedi. Asalbike bu sefer bağırarak"Aras, lütfen sen duyduğunu söyle!"dedi. Ahuşen'i korumam ve Levent'i de yalnız bırakmamam lazımdı.
"Hayır, duymadım."
"Allah Allah!"
"Yorgunluktandır. Bence dinlenmelisin."
Bana"Bu yalana sadece küçük çocuk inanır."der gibi baktı. Ama benimle tartışmak
istemiyor gibiydi.
"Hem okulla hem de programla uğraşınca normal. Gelin içeri, bir çayımı için."
Zorla gülümsedim:
"Teşekkür ederim. Ancak kışlık kıyafet almaya gidiyoruz."
"Ben de yardım etmek isterdim."
Kesin bunu bir fırsat olarak görüyordu. Yemezler!
"Nasip değilmiş. Okulda görüşürüz!"
"Görüşürüz. Okul açılınca yani!"
Cümlesini bitirir bitirmez gaza bastım. Surat ifadesini çok merak ediyordum. Kahkaha atıp"Ahuşen oradan bile kıza laf ettin."dedim.
"Yardıma gidecek oluyor!Bir kere Dalya bile ondan daha iyi kıyafet seçer."
Levent"Dalya'ya da laf çakıyor."dedi.
Ahuşen güldü:
"Yok be!"
Levent bana göz kırpıp"Bu ikili gelecek yıllarda daha çok rakip olur."dedi. Kaşlarımı çattım. Ahuşen'in başka bir anlam çıkarması için dua ettim. Araba sürmeseydim Levent'i çok fena döverdim. Levent benden yavaş yavaş korkmaya başlamıştı.
"Başarı konusunda mı?"
Ahuşen'in sorusunu duyunca rahatladım. Başka bir soru sorsaydı Levent ölecekti. Levent neşeli neşeli"Evet."dedi.
"Yani onu benimle bir mi görüyorsun?"
"Yok!O sana özeniyor demek istedim."
"Övünmek istemem. Benim gibi güzel kalpliye kim özenmez?"
"Güzel kaplilikte övünmektir zaten."
Ahuşen bir süre konuşmadı. Ulan Levent!Araya girdim:
"Güzel kalpli insanlar bence kendini övebilir."
"Aras, bunu Levent'e belirli aralıklarla hatırlatır mısın?Ayrıca, aşık olunan kişiye de kanka denir zaten!"
"Hey!"
"Sen kaşındın Levent!"
"Böyle bir laf olamaz!"
"Neyse, kapatıyorum. Görüşürüz."
Ben de ona aynısını derken Levent "Sen Bursa'ya dönünce çok iyi (!) görüşürüz."dedi.
Ahuşen bir şey demeden kapattı. Levent'in sinirleri gerilmişti. Bence Ahuşen iyi bir şey yapmıştı. Levent'i gaza getirmiş olabilirdi.
"Kanka şu Ahuşen'e bir şey söyle beni kızdırmasın."
"Bence haklı."
Bana"Aptalsın!"dercesine baktı. Bunu Asalbike'den beklerdim.
Alışverişimizi yaptıktan sonra bir kafeye oturduk. Levent hemen telefonunu çıkardı. Birine hızlı hızlı mesaj yazıyordu. Zaman zaman sırıtıyordu. Buda kiminle konuştuğunu belli ediyordu. Güllaç vedalaştıkları gün anlamadıysa başka bir zaman da hiç anlayamazdı. Kim bilir belki ben yanlış anlamışımdır. Levent okuldan biriyle sohbet ediyordur. En sonunda dayanamadım:
"Kiminle konuşuyorsun?"
"Güllaç!"
"Bunu tahmin etmiştim."
"Beni tanıyan neredeyse herkes bunu bilir."
"Evet."
"Başka kim olabilirdi zaten."
Sinsi bir gülümsemeyle"Asalbike"dedim. Önce önündeki bardağa sonrada bana baktı. Bu"Kıyafetine yazık olur."demekti.
"Güllaç ne zaman geleceklerini söyledi mi?"
"Tatil bitince."
"Dalya meselesi ne olacak?Ben kızın derdin merak ediyorum."
"Hastalık diyeceğim ama ilaç kullanırken filanda görmedim."
Aklıma evdekilerin gözlem yapmaya başladığı ihtimali gelmişti.
"Evdekiler gözlem yapmış mı?"
Bu sorum karşısında yüz ifadesi değişiyor. Geçmişteki bir ana gidiyordu sanki. Bir şey hatırlamıştı ve bu çok önemliydi. Ellerimi salladım.
"Levent?"
Sonunda kararını veriyor:
"Güllaç bir şey duymuş aslında. Yani gizli gizli dinlemiş."
"Telefon konuşmasını mı?"
"Evet. Hatta bunu gitmeden bir gün önce anlattı. İldeniz yanımda diye sana anlatmadım."
"Şimdi anlatır mısın peki? Eğer Güllaç'la aranızda sır olarak durmasını istemiyorsan."
"Dalya öğrenmediği sürece sıkıntı yok. Güllaç onu yine okuldaki arızalı tuvaletten dinlemiş. Dalya oranın alt katındaymış."
Şaşırdım:
"Nasıl yani?"
"Bizim okuldaki kızlar tuvaletinin birinden bir ara kızın biri zemin çökünce aşağıya düştü. Kız öldü ve o delik halen duruyor."
Bunu hiç beklemiyordum. Bu okulda ne ilginç olaylar dönüyor böyle!
"Düşen kızı kimlerin gördüğünü duysan çok şaşırırsın."
"Ahuşen, Güllaç ve Dalya?"
"Hayır. Merve, Jale, Şevval ve Gonca!"
"Gonca kim?"
"O kızın onlarla aniden samimi olma nedenini bilmiyorum. Duyduğuma göre Berk'e platonikmiş."
Bu Berk vakti zamanında Gonca'yı görseydi belki şuan hayatta olurdu.
"Bunu sonra detaylı konuşalım Levent. Dalya konusunu anlat."
Sakin sakin Güllaç'ın duyduklarını anlattı. Bütün parçaları birleştirmeye çalıştım. Ölümden çok bahsetmişti.
"Hastalığı olabilir mi?
"Olabilir ama sadece hastalıktan ölünmez. Yatacağı zaman aklına ölüm geliyormuş."
"Canı tehlikede olabilir mi?"
"Takip edilse kızlar fark ederdi bence ama o da olabilir."
"Bence haklısın. Ahuşen ve Güllaç onu yıllardır tanıyor. Böyle bir şey olsa bilirlerdi."
"İldeniz bile ağzından laf alamıyor."
Haklıydı. İldeniz endişeli bir şekilde Dalya'nın sırrını itiraf etmesini bekliyordu. Dalya döndüğünde onu gözlemlemem şarttı. İldeniz'in talihsizliği Dalya'yı sıkıntılıyken tanımasıydı. Daha önce tanısaydı bir tahmini olabilirdi. Ahuşen'in anlatımından... Asalbike'ye laf sokmak bana nedense büyük bir neşe vermişti. Bu Aras çok talihsiz! Nereden bilecekti o yolun GİRAY MEDYA CENTER'in önünden geçtiğini. Kestirme yolları ona bir bir öğretmeliyim. Bu Asalbike'nin bir bizim evde ortaya çıkmadığı kaldı. Bir insan nasıl her yerde ortaya çıkabilir?Okul açılınca bu işe bir el atmam gerekiyordu. Ah Aras!Neden güz döneminin bitmesine yakın geldin ki! Tatil için eve dönseydi yanına giderdim. İstanbul ile Gebze çok yakın olduğu için zorlanmazdım. Ben bunları düşünürken telefonum titredi. Dalya üçlü konferans başlatmıştı. Hemen açtım. Dalya anladığım kadarıyla bir parktan bağlanıyordu. Güllaç ise odasında yatağının üstünde oturmuştu. İlk Dalya konuştu:
"Merhaba!"
"Merhaba canım!"
"Merhaba!"
"Size bir şey anlatmam gerekiyor."
Dalya göz devirerek"Yine ne yaptın?"dedi.
"Aras ve Levent'le konuşurken az daha Asalbike'ye yakalanıyordum."
"Ben anlamadım. Sen anladın mı Dalya?"
"Telefonla konuşmuş. Ahuşen şunu anlatsana!"
Olanları anlattığımda Dalya sadece sırıtmakla yetinirken Güllaç gülme krizine girdi. Dalya"Güllaç buna neden bu kadar güldün?"dedi.
"Levent'e gülüyorum!Benim intikamımı almış. Ben ağlarken ona gülmeyecekti!"
Kaşlarımı kaldırdım:
"Sen onu unutmadın mı?
"Geçmişte kaldı. Ama Asalbike'ye hortlak demesi çok komik."
Dalya bir bakış atıp"Bu benim ondan daha güzel olduğum gerçeğini değiştirmez."dedi. Ben de"Hepiniz susun lütfen!Benim gibi güzel varken size laf söylemek düşmez."dedim. İkisi de aynı anda göz devirdi. Yanımdaki güneş gözlüğünü takarak"Güzel olmak için sadece renkli gözlü olmak yetmez."dedim. Telefondan kahkaha sesleri yükseldi. Güllaç ekran görüntüsü aldı:
"Tipe bak!Buna bakıp bakıp güleceğim."..
"Bazen güzeller ne acılar barındırır..."
Güllaç bir ipucu yakalayan dedektif yüz ifadesiyle bu cümleyi kuran Dalya'yı iyice süzdü. Güneş gözlüğümü aldığım yere geri koydum. Şimdi ne demek istemişti?Kaç yıllık arkadaşımı ilk defa böyle konuşurken duyuyordum. Gözümün önünde acısını haykırıyordu resmen. Dalya bizim yüz ifadelerimizi fark edince zorla gülümsedi:
"Öylesine dedim. Bakın size ne anlatacağım!"
Güllaç derin bir nefes alarak"Ne anlatacaksın Dalya?"dedi. Dalya onun sesindeki imayı anlamamazlıktan geldi.
"Hani Doğay memleketine gitmişti ya!Giresun'a gelmişken doğa yürüyüşü yapayım demiş."
Ben"Eee?"diye tepki verdim.
"Ormanda yürürken önüne bir şey çıkmış. Solucan sanıp eğilmiş. Ancak o bir yılanmış ve az daha kızın ayağına dolanıyormuş."
Güllaç tiksine tiksine"Sayende okulun ormanından korkmaya başladım."dedi. Dalya kahkaha attı:
"Bizim okulda yılanlar binanın içinde olur ama sen ormandan korkuyorsun."
"Okulumu özledim ya!"
"Güllaç dese anlarım, sen şaşırttın."
"Deme öyle Dalya!Sevdiği var orada."
Sırıtarak"Senin de sevenin var."dedim. Güllaç'ın yüzü kızardı:
"Bin kere söyledim!Yanlış anlamış olabilirim."
Dalya konuyu kendisine çevirmemek için elinden geleni yapıyordu:
"İtiraf et, aklın her gün onda!"
"Bana aşıksa başkasına bakmaz zaten onun için pek sıkıntı etmiyorum!"
Hep aynı konudan konuşmak canımı sıkmıştı. Konuyu Bursa'daki evimize çevirmeye karar verdim:
"Bizim karşımızdaki yanmış evin geleceğini merak ediyorum."
Güllaç tebessüm edip"Site kütüphanesi yapılsın. Vahşet akıllardan silinmese bile en azından hayırlı bir işe kullanılır."dedi.
"Güllaç'a katılıyorum. Duvarları rengarenk olsun, içerisine bir de kafe açılsın."
Dedikleri gibi bir kütüphane hayal edince ister istemez gülümsedim:
"Kızlar!Bursa'ya dönünce site yönetimine bu fikrimizi iletelim. Çocuklu aileler de bize destek verir."
Dalya"Gerekirse para toplarız. Hayali bile güzel!"dedi.
Güllaç neredeyse dans edecekti:
"Hep evimin karşısında bir kütüphane olmasını istemiştim."
Kahkaha atıp"Oraya girenlerin sesinden pek rahatsız olmayız. Sonuçta sessizlik şart. Az kaldı dönmemize zaten."dedim.
Haziran OLAY GÜNÜ SAAT 17:00 Gizemli Kişi'nin anlatımından... Nereye gittiğimi bilmiyordum. Eve gidecektim ama evime giden yolla alakası olmayan bir yerdeydim. Sinirimden ne yaptığımı bilmiyordum. Şehir dışına çıkmış olabilir miydim?Olabilirdim çünkü gün içinde yaşadıklarım aklıma geldikçe daha çok gaza basıyordum. Bu şehirden uzaklaşmak en iyisiydi belki. Okumak için gittiğim yerde kötülenmemi normal sayarsak evde yaşananlar hiç normal değildi. Arabayı durdurup"Kurtarın beni!Burada yaşamak istemiyorum!"diye defalarca bağırmak istiyordum. Artık bazı hayallerimin gerçekleşmeyeceğini anlamıştım. Bunu bana hayalin ta kendisi söylemişti. Telefonum defalarca çaldı. Okuldaki yakın arkadaşlarım arıyordu. Kimseyle konuşamayacak haldeydim çünkü kimse beni anlamayacaktı.
O bina bugün benim en kötü günüme tanıklık ederken ne kadar süslüydü öyle!Meğersem dış süsüne aldandığım insanlar da içinde kötülük barındırıyormuş. Bulunduğum bol ağaçlık yere gelene kadar yolda gördüğüm her"Bursa Yıldırım Üniversitesi"diye yön gösteren tabelayı sökmek istemiştim. Okulda yaşananları düşündükçe zihnimde evde duyduklarım yankılanıyordu:
"Millete rezil oluyoruz."
"Bunun bir işi beceremeyeceği belliydi!"
"Ne demek sakin olayım?!Bu bir duyulsa dostlarımız bile alay eder."
Çevremde bir sürü araba vardı. Ben onları umursamayıp sinirle bağırıyordum:
"Benim onlardan bir farkım var, onlar hiç bu deneyimi yaşamadı!"
"İnsanlara kendimi zorla mı sevdireyim?Ne yapayım?"
Ağzımdan çıkan son söze iyice sinirlenmiştim, arabayı iyice hızlı kullanmaya başlamıştım. Ancak bir şeyi hesap etmemiştim. Karşımdan arabaları taşıyan bir kamyon geliyordu ve arabama çok yaklaşmıştı. Panik yapmıştım. Yanına geçmiştim ama arabayı durduramıyordum. Yan tarafımdan korna sesi gelince sağa yönelmiştim. O an bir çığlık attım. Arabayı yüksek bir duvarın üstüne getirmiştim ve aşağısı kayalık bir yerdi. Durduramadığım araba hızla aşağı düşüyordum. En acı gerçeği görünce ağzımı açamamıştım, emniyet kemerimi takmayı unutmuştum. Araba ters bir şekilde iken bir kayaya çarpmıştı, kafamı çok fena vurmuştum. Ancak bu ilk darbeydi, sonrası daha fenaydı. Ben arabanın içinde savrulurken kırılan camların parçaları vücudumu kesmişti.Telefonum arkaya fırlamıştı. Kanayan kafam o kadar acıyordu ki kendimi korumaya odaklanamamıştım. Dudağımdan akan kan boynumda desen oluşturmuştu. Omzumdaki şal usul usul yere düşmüştü. Saçlarım gözümün önünü kapattığı için üstüme gelenleri göremiyordum. Araba takla attıkça vücudumdaki acı artmaya başlamıştı. Son hatırladığım şey arabanın ön camından kayaların üzerine sert bir düşüş yapmamdı.
Kendime geldiğimde arabam benden biraz aşağıda hurdalık araba gibi duruyordu, yerimden kımıldayamamıştım. Ağzımı açmıştım ama bağıramamıştım. Altımdaki kaya kanımdan ötürü kıpkırmızı olmuştu. Nefes almakta zorlanıyordum, gözlerimin görmesi de bulanıklaşmıştı. Güneş sanki bana üzülmüş gibi ortadan kaybolmuştu. Gözlerimi kapattım ve derin uykuma daldım. Ama size daha anlatacaklarım var. Benim bugün neler yaşadığımı bir bilseniz!
OLAY GÜNÜ SAAT 23:00
Yazarın anlatımından...
Yağmur damlaları ağaçların yapraklarında birikmişti. Ormandaki canlılar sessizliği tercih etmişti. Etrafta gündüz yaşanan coşkudan eser yoktu. Yıldırım Üniversitesi'nin kampüsü gecenin ıssızlığına bürünmüştü. Mezuniyetin yapıldığı yer henüz toplanmamıştı. Yağmur oranın bu haline üzülmüşcesine durmuyordu. Piyano Odası'da kampüsteki ıssızlığa ortak olayım demişti. Asıl korkunç olan içinin durumuydu. Açık camının perdesi bir içeri bir dışarı sallanıyordu. Binadaki tek açık cam oydu. İçinde yaşanan savaştan sonra içine kimse girememişti. Araştırma görevlileri kendi odalarında çalışmalarını sürdürüyordu. Kütüphanede ise az sayıda öğrenci çalışıyordu.
Piyano Odası'nın penceresi kapandı. Bir süre sonra binanın içini duman doldurdu. Piyano Odası'nın perdesi birden alev almaya başladı. Yangın alarmının sesi diğer binalardan da duyuluyordu. Kütüphane ve diğer dolu alanlar hızla boşaltıldı. İs kokusu ve yanan eşyaların kokusu binada durulmasına izin vermiyordu. Güvenlik kameralarının izlendiği yerde ise bir görevli vardı. Önündeki kitaba dalmıştı, yangın alarmının sesiyle irkildi. Hemen tek tek her katı kamerayla inceledi. Sonunda Piyano Odası'nın olduğu kattaki duman yoğunluğunu gördü. Odayı boşaltırken telsize"Yangın Piyano Odası'nda arkadaşlar. En yakın olan müdahale etsin."dedi. Koridorun sonunda gözden kaybolunca olduğu katta geriye kimse kalmamıştı. O saklandığı yerden çıktı, yavaş adımlarla güvenlik kameralarının izlendiği yere girdi. Aniden biri gelirse diye siyah kapüşonunu kafasına çekti. Daha önceden görüntü silme konusunda tecrübesi vardı. İşe koyulurken"Bizi şikayet edecek olursan delil bulamayacaksın!"dedi. Oysa sonra öğreneceği şeye şok olacaktı. Hızla ormandan çıktı. Okulun ormanından kaçmak kimsenin aklına gelmezdi. Ormanın çıkışına park ettiği arabasına bindi. Yan koltukta oturan onu kokladı:
"Oğlum bu ne hal?İs kokuyorsun."
"Odayı toplayayım dedim. Birden kablolar tutuştu."
"Söndürdün mü?"
"Perdeye de sıçrayınca alarm çaldı. Kaçtım."
"Kamera görmüştür seni!"
"Gündüz yaşanan o olayı ve bu görüntümü silebildim. Yangın olmasaydı işim zordu."
Yanında oturan şahıs mutsuzlaşınca bu onun dikkatini çekti. Kendisi de sebepsiz yere bir mutsuzluk hissediyordu. Yaşanan olaylarda suçları yoktu. Dayanamadı ve sordu:
"Oğlum!Biz neden mutsuzuz?"
"Sana kötü bir haberim var."
Kulaklarını dört açtı. Yine ne olmuştu?
"O kaza yapmış."
"Durumu nasıl?"
"..."
"Neden söylemiyorsun?" Merhaba!Uzun bir aradan sonra döndüm. Üniversite ve hayat derken sonunda bölüm atabildim. Ama bomba fikirlerle döndüm. Sizce bu gizemligiller kim? Bayan Gizemli öldü mü?Lütfen yorumda belirtin.
|
0% |