Yeni Üyelik
24.
Bölüm

Kaybetme Korkusu

@alpellal

Bu bölüm multimedyada Aras, Levent ve İldeniz var. Bu bölüm üç erkeğin anlatımından olacak. İldeniz'in de ruh halini öğrenmiş olursunuz. Afişte gülen Aras'ı alaycı bir şekilde tokatını yediği İldeniz'e gülerken hayal edebiliriz. Bakalım Aras'la barışacaklar mı? Ahuşen'in durumu nasıl? En önemlisi Asalbike'nin suçu bakalım ortaya çıkacak mı? Afişte adını yazmaya yer kalmamış ama Whisperingstarlight- yaptı çok teşekkür ederim kendisine. Bu işleri hiç beceremem sağ olsun yardım ediyor afiş konusunda🙏😇

***

 

Aras'ın anlatımından...

 

İçimin sızısı beni ele geçirmişti. Bir acı beni sarsıyordu ama neremin acıdığını bilmiyordum. Tabii ya! Kalbim acıyordu. Aynı gün içinde hem kırılan hem de acı çeken kalbim... Çevremde insanlar vardı ama ben ruhen yalnızdım. Sevdiğim bir insanın başına bir şey gelmesine hiçbir zaman dayanamamıştım ve asla dayanamayacaktım.

 

Ahuşen'i kucağıma alıp kampüsteki hastaneye getirmiştim. Yağan yağmurdan ötürü üstüm başım sırılsıklam olmuştu. Bunu umursamıyordum çünkü benim için Ahuşen önemliydi. Ben hasta olabilirdim, sorun değildi.

 

Keşke... Keşke sınıfa daha önce girip o böreği ben yeseydim. Kim öldürmeye çalışmıştı benim sevgilimi? Kimseye zararı dokunmuyordu. Ben onu gözümden savunurken bir başkası ona hiç acımamıştı. İçimdeki korkunun tarifi yoktu.

 

"Ben sana aşığım Ahuşen!"

 

"Sana kimsenin zarar vermesine izin vermeyeceğim Ahuşen. Kimse benim sevdiğime zarar vermenin konusunu bile açamaz."

 

"Yenisin galiba?"

 

"Benim adım Ahuşen Ateş."

 

Yaşadığımız anılar gözümün önünden bir film şeridi gibi geçiyordu. Hıçkırarak ağlamaya başladım. Yüzümü ellerimle kapayıp saklamaya çalıştım ama sesimi herkes duyabiliyordu. Normalde dostlarım beni teselli ederdi. Oysa şimdi aralarından biriyle ilişkimiz kötüye gidiyordu. Yüzümü kaplayan ellerimi ıslak olan saçlarıma kaydırdım. O sırada karşımda duran Levent'i gördüm. Kahverengi gözlerinde bana acıdığı çok rahat okunuyordu. İldeniz'le benim aramda kalmıştı. Üstüne bir de Ahuşen zehirlenince ne yapacağını şaşırmıştı, ben de ona acıyordum. Usul usul yanımdaki koltuğa oturdu.

 

"Midesi yıkanacak."

 

"Ya bir aksilik çıkarsa?"

 

"Sus lan!"

 

Sesi biraz yüksek çıkmıştı. Kaşlarını çatıp doğrudan gözlerimin içine baktı. Benimle aynı acıyı yaşamak üzereyken kendi hayatını tehlikeye atmıştı, Güllaç şuan benim yaşadığım durumu o gün yaşamıştı. Levent'i yaralayan kişi belliydi ama Ahuşen'i zehirleyen kişi için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Levent elini omzuma koydu.

 

"Ahuşen ölmeyecek! Anladın mı beni?"

 

"Nefes almakta zorlanıyorum kanka! Çok seviyorum onu!"

 

"Ormanda olan olaydan sonra sen gittiğinde çok ağladı."

 

Gözümün önüne ağlayan bir Ahuşen geldi. İçimdeki acı ikiye katlandı. Ben tokat yediğim için ağlamıştı ha? İldeniz'e tepki göstermiş miydi acaba? Giderken peşimden gelmesine izin verseydim zehirlenmeyecekti çünkü ona çibörek almadığımı söyleyecektim. Çevremde çibörekle Ahuşen'i zehirleyecek kimse yoktu. Dudağımı ısırdım.

 

"İldeniz'e çok kızdı mı?"

 

"Hiç hoş bakışlar atmadı ona. Dalya daha çok kızdı."

 

"Şuan İldeniz umrumda değil. Ahuşen'i kimin zehirlediğini bulmam lazım."

 

Gözümden süzülen yaşı elimin tersiyle sildim. Ahuşen'e bunu yapanı nasıl bulacağımı bilmiyordum. Çok çaresiz olduğumu düşündüm. Levent yutkunarak "Bulduğunda önce ben konuşmak isterim. Benim deli yanımı bilmeyen biri olduğu kesin." dedi. Arkama yaslanıp "İldeniz bir karşısına çıksa zaten..." derken ben de yutkundum. İldeniz'le birbirimizi çok üzmüştük. Levent benim halimin nedenini anlamıştı:

 

"Yapma böyle! Çok pişman sana tokat attığı için."

 

"Kendimi doğru düzgün ifade etmeme bile izin vermedi Levent. Onu umursamadığımı söyledi ama çok yanlış düşünüyor. Asıl o benim kalbimin kırılabileceğini umursamadan tokat attı, bu bir çelişki değil mi?"

 

Tam bana cevap vereceği sırada diğer yanıma Dalya oturdu. Hastaneye geldiğinden beri onunla hiç konuşmamıştım. Onunla aramda bir sıkıntı yoktu. O da benim gibi ağlıyordu. Kumral saçlarını yeşil gözlerinin önünden çekip bana döndü. Ne söyleyeceğini çok merak etmiştim.

 

"Ahuşen'i çok sevdiğini bu halinle bana bir kez daha kanıtladın."

 

"Sana kanıtlasam ne fayda? Baksana kimseye iyi gelmiyorum!"

 

Yine hıçkırıklarıma teslim oldum. Ben bu okula gelmeseydim Ahuşen zehirlenmeyecekti, şimdi İldeniz'le küs olmayacaktım. Levent beni omuzlarımdan sarsıp sert bir ses tonuyla "Aras sana bir tokat da ben atarım! Saçmalama oğlum!" dedi. "Ahuşen bunu duysaydı sana çok fena kızardı."

 

"Ama Ahuşen şimdilik beni duyamıyor. Birisi duymasına engel oldu!" dedim elimi onun diz kapağına koyarak. Derin bir nefes aldıktan sonra eliyle yüzünü ovuşturdu. Dalya gözlerini devirdi, sürekli yaptığı şeyi yine yaptı yani.

 

"O böreğe kim zehir koyduysa bulduğumda saçında tek bir tel dahi bırakmayacağım!"

 

"Seni asla durdurmam."

 

"Durduracak olursan seni döverim." dedi Dalya uyarıcı bir ses tonuyla.

 

Alaycı bir gülümsemeyle "İldeniz'in yarım bıraktığı işi tamamlamış olursun!" dedim. Birden kaşlarını çattı. Levent zaten onun İldeniz'e kızdığını söylemişti. İldeniz ve Güllaç koridorda gözükmüyordu. Tüm dikkatimi Ahuşen'e verdiğim için gittiklerini görmemiştim. Hatırladığım şeylerden biri Güllaç'ın çok ağladığıydı.

 

"İldeniz'e tokat olayından ötürü ben de çok kızdım. Demin onun yanındaydım, o da kendisine çok kızıyor."

 

"Bence de kendisine çok kızmalı! Ahuşen'e mi üzüleyim yoksa İldeniz'le aramın bozulmasına mı? Delireceğim sonunda!"

 

Elimi yumruk yapıp dizime vurdum. Her şey üst üste geliyordu ve ben düzeltmek için bir şey yapamıyordum. İçimde söndürülemeyen bir yangın vardı, alevler her tarafımı kaplamıştı. İçime su serpecek bir şey olmuyordu. Telefonumu pantolonumun cebinden çıkardım, ekranı yağan yağmurdan ötürü cebime giren suyla ıslanmıştı. Titreyen parmaklarımla ekrana şifremi girdim. Galerime girdiğimde ağlamam iyice hararetlendi. Son fotoğraflarımın hepsi Ahuşen'leydi. Levent başını bana doğru eğdi:

 

"Ahuşen'in fotoğraflarına mı bakıyorsun?"

 

"Evet. Bak... Baksana çok güzel gülmüş!"

 

"Çünkü fotoğrafların hepsinde yanında sen varsın."

 

Alevler dışarıya sıçramak üzereydi. Beni, hastaneyi, Levent'i ve Dalya'yı içine almak istiyordu. Küle dönecekti yüreğim. Tüm sevdiklerim teker teker kül olacaktı. Titreyen sesimle "Ha... Hayır! Ahuşen ölmemeli!" dedim. Dalya yeşil gözlerini büyüterek "Tövbe tövbe! Artık olumlu düşünür müsün?" diye bağırdı. "Ahu bizi bırakmaz!"

 

Ayağımı yere sert basıp "Keşke sınıfa daha önce girseydim!" dedim. "O böreği benim koymadığımı söylerdim."

 

"Senin bir suçun yok Aras, Güllaç onun yanındaydı ama o bile senin koyduğunu sanmış."

 

Güllaç koridorun sonunda gözükmüştü. Yüzünde makyajdan eser yoktu, ağladığı için akmıştı. Hatta ağlamaya devam ediyordu. Ayağa kalktım. Bizim yanımıza yaklaştığında üzgün üzgün Levent'e baktı. Levent'in anında yüzü düştü.

 

"Bakma öyle! Dayanamam yoksa."

 

Güllaç onun cümlesi biter bitmez daha yüksek sesle ağlamaya başladı. Levent'in de ağlama ihtimalini umursamıyor gibiydi. Levent hızla yerinden fırlayıp ona sarıldı. Dudaklarıyla onun başına bir öpücük kondururken "Lütfen... Lütfen ağlama artık!" dedi. Güllaç susmak yerine başını onun göğsüne gömerek ağlamaya devam etti. Onun sarılabileceği bir Levent vardı ama benim sarılabileceğim bir Ahuşen yoktu. Gel Ahuşen! Gel artık!

 

Dalya'nın şaşkın bakışları eşliğinde onlardan uzaklaşmaya başladım. Onların o hallerini görmeye dayanamıyordum, beni çok kötü etkiliyorlardı. Sağ tarafımdaki koridora girdim. Artık daha özgür bir şekilde ağlayabiliyordum. Kendimi duvara iyice yaklaştırdım çünkü kimseye gözükmek istemiyordum.

 

"Şu huyundan hiç vazgeçmedin. Herkesten uzaklaşıp doya doya ağlama huyundan yani!"

 

Bu ses İldeniz'in sesiydi. Gözlerimi sesin geldiği yöne doğru çevirdim. Karşımdaki krem rengi deri koltukta oturuyordu. Bakışlarında hüzün vardı ama ciddiyet de vardı.

Kaba bir sesle "Herkesten uzaklaşamamışım işte." dedim. "Biraz daha ilerleyeyim, burası ağlamak için hiç müsait bir yer değilmiş!"

 

Mavi gözlerini çevreleyen gür kaşlarını çattı. Ben de ona çok kızgındım. Onun üzüntüsünü umursamadığımı söylüyordu ama ben ağlarken o benden uzaklaşıyordu. Gözlerini benden kaçırdı, elini yanına koyarak "Otur... Otur konuşalım." dedi. "Seni üzseler bile sen insanlara bir şans verirsin. Bu huyun da hiç değişmedi."

 

Kaşlarımı kaldırarak "Kolundan uzağa otursam daha iyi olur." dedim. "Elin yüzüme çarpar falan!"

 

"Deme öyle Aras! Çok pişmanım."

 

Geçmişte bana yapılan tüm haksızlara karşı beni koruyan arkadaşımla bu duruma düşeceğimiz hiç aklıma gelmezdi. İldeniz'in de benimle aynı duyguları paylaştığını tahmin edebiliyordum. Ne olursa olsun o benim en yakın arkadaşımdı ve bu asla değişmeyecekti.

 

"Çek elini oradan kan... İldeniz!"

 

Yanlışlıkla söylediğim şey onun yutkunmasına neden oldu. Elini çektikten sonra bana yalvarırcasına baktı. Bir şey söylemeden yanına oturdum. Yüzünü tamamen bana çevirdi. Sanki dertlerimi dinlemek istiyor gibiydi. Aramız bu kadar kötüyken neden bana böyle davranıyordu? Niyetini anlamak için hiç konuşmadım ama gözümden akan yaşlar durmadı. Konuşmaya devam ettiğinde onun da sesinin titrediğini fark ettim.

 

"Ona... Ona bir şey olmayacak. İyi... İyiyi düşün!"

 

"Kalbimi kırdıktan sonra neden iyiyi düşünmem gerektiğini söylüyorsun?"

 

"Sen benim arkadaşımsın. Aramızda tatsızlık yaşanmış olabilir ama bu seni teselli etmeyeceğim anlamına gelmez."

 

"Kafamı iyice karıştırıyorsun."

 

"Nasıl yani?"

 

Gözleri büyümüştü. Hem şaşırmıştı hem de meraklanmıştı. Gözümün önünden önce Ahuşen'in gözlerinin kapandığı an sonra da İldeniz'in bana tokat attığı an geçti. Sinirden kahkaha atmaya başladım. İldeniz'in benim akıl sağlığımdan şüphelendiğini tahmin edebiliyordum. Yüzüme alaycı bir gülümseme yerleştirerek bağırdım:

 

"Ahuşen'e mi üzüleyim, yoksa senle olan durumuma mı? Beni umursamamazlıkla suçluyorsun ama aynısını sen yapıyorsun! Biz diğer koridorda dururken sen buraya kaçmışsın!"

 

Cümlem bittiğinde İldeniz'in gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı. Acaba çok mu kötü şeyler söylemiştim? Tutamamıştım kendimi. Sanırım en yakın arkadaşımın kalbini yine kırmıştım.

 

"Hiçbir şey bildiğin yok!" diye bağırdı İldeniz. "Seni üzgün görmeye dayanamadığım için buraya geldim lan ben!"

 

Şimdi şaşırma sırası bendeydi. Ondan bunu duymayı hiç beklemiyordum. Ağzım açık bir halde ona bakıyordum, söyleyeceğim cümleler için kelime seçemiyordum. Onu ilk defa böyle görüyordum. Ayağa kalktım, bedenim titriyordu.

 

"Ben de senin üzülmemen için Dalya'nın hastaneye gittiğini senden saklayacaktım. Bana kızdın ama aynısını sen yaptın!"

 

O da ayağa kalktı. Dudaklarını ısırıyordu, çenesinin sivri hatları yine belli olmuştu. Beni daha fazla kırmak istemediğini biliyordum. Bir tarafım yıkıkken diğer tarafımın ayağa kalkmasını istiyordum.

 

"Çok özür..."

 

"Aras!" diye bağıran bir kız sesi onun sözünü kesti. "Sonunda seni bulabildim!"

 

Bu ses Ayşen'in sesiydi. Arkama döndüğümde koridorun karanlığında onun sarı saçlarını gördüm. Burada ne işi vardı? Asalbike gelemediği için mi o gelmişti? Asalbike'nin, Ahuşen'in durumunu öğrenmek için çabalayacağına hiç ihtimal vermiyordum. Ayşen karşımda belirdiğinde mavi gözlerindeki korkuyu gördüm. Ellerini birbirlerinin içine geçirmiş bir şekilde belinin hizasında tutuyordu. Bir şeyden korkuyordu ama neyden?

 

"Ahuşen'in durumunu mu soracaksın?"

 

"Hayır." dedi derin bir nefes alarak.

 

"Asalbike mi gönderdi?"

 

"Hayır!"

 

İyice merak etmeye başlamıştım. Ağzından önemli bir şey çıkacağa benziyordu. İldeniz de meraklı bakışlarını Ayşen'e yollamıştı. Ayşen huy olarak Asalbike'den daha iyiydi. Onun için bana anlatacağı şeyi çok merak ediyordum. İldeniz onu baştan aşağı süzerek "Neden geldin o zaman?" diye sordu.

 

"Duyduğum kadarıyla Ahuşen çibörekten zehirlenmiş."

 

Dilimi dudaklarımda gezdirerek "Evet, öyle oldu!" dedim. "Kimin zehirlediğini bilmiyoruz."

 

"Ben biliyorum."

 

Ne? Olay esnasında sınıfta sadece Ahuşen ve Güllaç vardı. Ayşen'i koridorda hiç görmemiştim. Sesindeki ciddiyet doğru söylediğinin kanıtıydı. İldeniz duruşunu düzeltti. Olayın açıklığa kavuşması için konuşmayı devam ettirdim:

 

"Kim yaptı o zaman?"

 

"Asalbike yaptı. Zaten memleketi Eskişehir ve çibörek oraya ait!"

 

Yüzüm öfkeden cayır cayır yanıyordu. Kaşlarım otomatik olarak çatılmıştı. İşte bu söylediklerine inanmakta güçlük çekiyordum. Asalbike bu kadar ileri gitmiş olamazdı. Tamam, kötü bir insandı ama Ahuşen'i öldürmeye teşebbüs edeceğini tahmin edemiyordum. İldeniz bir bana bir de Ayşen'e bakarak "Asalbike'nin en yakın arkadaşı olup bunu söylemen çok garip." dedi.

 

"Arkadaşımın daha fazla kötülük yapmasını istemiyorum. Onun için söyledim!"

 

Sinirli olduğum için yüksek çıkan sesimle "Olay tam olarak nasıl oldu?" diye sordum. Yüzüne bir suçluluk ifadesi yerleştirdi. Sanırım onun da olanlarda payı vardı. Vicdanını rahatlatmak için anlatıyor olabilirdi. Sarı saçlarını düzelterek devam etti.

 

"Sevgilim Gastronomi Bölümü'nde okuyor. Asalbike canının çibörek çektiğini ve onu Gastronomi Bölümü'nün mutfağına götürmemi istedi. Gerekli malzemeleri o almıştı, dikkatli bakamadım. Böreği yaparken bir ara yeri çok kirlettiği için hizmetlinin yanına bir şeyler almaya gittim, geri döndüğümde Asalbike böreği yapmayı bitirmişti. Ahuşen zehirlenince bunun Asalbike'nin suçu olduğunu anladım."

 

Tüylerim diken diken olmuştu. Asalbike bir plan yapmıştı ve başarıyla gerçekleştirmişti. Ben ise tüm bu entrikalı süreçte Ahuşen'den uzaktaydım. Asalbike'ye resmen fırsat vermiştim. İçimdeki öfke ve hüznün tartıştığını hissedebiliyordum. Defalarca bağırmak istiyordum ama yapamıyordum. Ayşen gözlerini büyüterek "Benim haber verdiğimi söyleme olur mu?" dedi.

 

Gözlerimi kapattım. Şuan son düşüneceğim şey Ayşen'in yaptığı ispitçilikti. İldeniz'in de sinirlendiğini görebiliyordum. Daha çok benim için endişeleniyor gibiydi. Haklıydı, benim tüm duygularım iç içe girmişti. Ahuşen'in canına zarar gelince ben ben olamıyordum. Bir şeyi öğrenmem gerekiyordu.

 

"Merak etme, ben bir şeyler uydururum o konuda. Asalbike okulda mı?"

 

Bakışım onu iyice korkutmuştu, gözlerini yere indirerek "Akşam da dersi olduğu için okulda. Ben buraya gelirken Piyano Odası'na gidiyordu." dedi.

 

Başka bir şey söylemeden yanından yürüdüm. Tam bir adım atmışken bir el beni kolumdan kavradı. İldeniz'den başkası değildi. Arkama döndüğümde alnımdaki kırışıklıkların belli olduğunu gördüm. Dudakları bir şey söyleyeceği için aralanmıştı.

 

"Ben de geliyorum!"

 

"Hangi yüzle?"

 

Cevap veremedi, sadece yutkunmakla yetindi. Hiçbir şey olmamış gibi yürümeye devam ettim. Kalbimin kırıklarını yapıştırabileceğim bir yapıştırıcı yoktu elimde. Bunun için bana çok etkili bir yapıştırıcı lazımdı. Mesela Ahuşen'in sevgisi olabilirdi ama o da şuan yanımda yoktu. Asalbike'nin zoruyla yoktu!

***

Sağımdaki açık camdan akşamın karanlığı gözüküyordu. Benim de içim karanlıktı, tek bir beyazlık bile yoktu. Varsa bile ben göremiyordum. Karanlığın içinde boğulduğum için o konuda biraz körleşmiştim. Kurbanına yaklaşan bir katil edasıyla yürüyordum, elbette elimi kana bulamayacaktım. Asalbike gibi biri değildim ben. Kimseyi öldürecek kadar gözümü karartmamıştım.

 

Piyano Odası'nın kapısının önüne gelince durdum. Koridorda benden başkası yoktu. Bu iyi bir şeydi, Asalbike'ye rahat rahat kızabilirdim. Kaşlarımı çatarak kapıyı açtım. Hareketsiz bir şekilde camdan dışarıyı izliyordu. Herkesten kaçarak buraya saklanmış gibiydi, ya da sadece benden! Kapıyı kapatırken çıkan ses bile onun dikkatini çekmedi. Bağırıp ona doğru ilerledim:

 

"Acımasızlığın kitabı yazılsa yazarı sen olurdun!"

 

Hemen kafasını bana çevirdi, yerinden sıçramıştı. Beyaz teni kızarmıştı. Mavi gözlerini korkudan büyütmüştü. Sırtını arkasındaki mermer duvara yasladı, gözümden akan yaşları fark edince yüzüne sinsi bir gülümseme yerleştirdi. O böyle yapınca öfkem iyice arttı. Bu kadar acımasızlık çok fazlaydı, acil akıl hastanesine kapatılmalıydı. Parmağımı sallayarak devam ettim:

 

"Sen çok tehlikeli birisin! Ne istedin masum Ahuşen'den?"

 

"Seni üzmek istedim. Zaten İldeniz'le de aran bozuk!"

 

Nasıl ya? Bizim konuşmalarımızı mı duymuştu? Sesimi bile çıkarmadan bizim tartışmamızı izlemiş olmalıydı. En mutsuz olduğum anda ona resmen fırsat vermiştim. Benim canımı daha çok acıtmak için Ahuşen'i zehirlemişti. Benimle konuşurken duygusuz bir ses tonuyla konuşmuştu. Benim ise sesim titremişti.

 

"Sana kim söyledi?"

 

"Sınıfa senin elinde o tabakla girdiğini görenler olmuş."

 

"Tüh ya! O kadar önüme ve arkama bakmıştım, gözümden kaçanlar olmuş demek!"

 

"Keşke o gözlerin hiç görmeseydi!"

 

Bu lafım onun da sinirlenmesine neden oldu. Her an arkasından bir bıçak çıkarıp bana saplayacakmış gibi bakıyordu. Öyle bir şey yapsaydı canımın acıdığını hissetmezdim çünkü zaten canım yanıyordu. Ondan çıkmasını hiç beklemediğim kadar yüksek bir sesle "İyi ki Ahuşen'e zehirli börek yapmışım! Baksana çökmüşsün. Bu halin çok hoşuma gitti, keşke daha kötü bir şey yapsaydım!" dedi. Açık açık daha kötü bir şey yapmadığı için pişman olduğunu söylemişti. Söylediği şeyler çok kötüydü. Hıçkırarak ayağımı yere vurdum.

 

"Senin derdin benimle, Ahuşen'le değil! Birini zehirleyeceksen o kişi ben olmalıyım. Birini öl... Öldüreceksen o yine ben olmalıyım!"

 

Hava iyice kararmıştı. Odanın ışığı açık olduğu için Asalbike'yi görebiliyordum. Ben öldürmekten bahseder bahsetmez onun gözünden bir damla yaş süzülmüştü. Hiç gözünü kırpmadan Ahuşen'i zehirleyen birinin böyle bir şeyde ağlaması çok ilginçti doğrusu. Onun bu halini umursamadan "Birbirlerini seven iki insana zarar vererek onların arasını bozamazsın. Ben Ahuşen'i çok seviyorum ve bu hep böyle kalacak!" dedim.

 

"Bana hiç şans vermedin Aras!" dedi beni iterek. "Okula geldiğin gün seni Ahuşen'le konuşurken gördüm, yanına gelemedim. Belli etmeden seni takip ettim ama çevreni onun arkadaşları da sardı. Seninle dost olmaya çalıştım ama onlar hep buna engel oldu. Sen ise beni hiç umursamadın bile! İnstagram'daki takip isteğimi zaten kabul etmedin!"

 

Kahkaha attım. Bir türlü kendimi durduramıyordum, gittikçe kahkaham daha fazla hararetleniyordu. Dışarıdan deli sanılabilirdim ama Asalbike benden daha deliydi. Aşırı ciddi bir şekilde beni inceliyordu. Usul usul yere çöktüm. Başımı dizime gömerek gülmeye devam ettim. Çok sinirlendiğimde hep böyle gülme krizine girerdim. Bugün krizim beni hiç yalnız bırakmamıştı.

 

"Ben bunda gülünecek bir şey bulamadım Aras!"

 

Kahkaham yerini tekrar hıçkırığa bıraktı. Çok büyük bir patlama beni içine almıştı. Her tarafımı kuşatmıştı, çığlık atsam kimse beni kurtarmaya gelemezdi. Kafama bir ağrı sakince adım attı. O sırada kapının açıldığını duydum. Asalbike hiç konuşmadı, giren kişiyi görünce şok olmuş olmalıydı. Kimin geldiğini merak ediyordum ama kafamı kaldıramıyordum. Tek bildiğim gelen kişinin Ahuşen olmadığıydı. Ayak sesleri tam arkamda durdu.

 

"Dışarı çık Aras!"

 

Bu İldeniz'in sesiydi. Bana resmen emir veriyordu. Sesinde biraz öfke de vardı, kime sinirli olduğunu anlayamamıştım. Kalkamadığımı görünce beni sol kolumdan tutarak yukarıya çekti, sağ kolumdan da başka biri çekti. Levent'in de geldiğini anladım. Ayağa kalktığımda arkama döndüm. İkisi de sinirliydi ama İldeniz daha çok öfkeli gözüküyordu. Mavi gözlerinde korkunç bir bakış vardı, kaşlarını çatmıştı. Levent'in ise dudakları sımsıkı kapalıydı. Büyüttüğü kahverengi gözlerini çevreleyen gür kaşları hafif yukarı kalkmıştı.

"Aras, sana dışarı çıkmanı söyledim!" dedi İldeniz tekrar.

 

Arkamdaki Asalbike'nin yüzününün ifadesini göremiyordum. Arkadaşlarımın bu hallerinden ben bile tırsmışsam onu düşünemiyorum. Hele Levent'in ne yapacağını kestiremiyordum, onun sinirli halleri bir değişik olurdu. İldeniz'e bakarak "Bu benim meselem!" dedim. Yüzünde mimik dahi oynamadı.

 

"Beni biraz olsun seviyorsan şimdi buradan çıkıp hastaneye gidersin!"

 

Aramızın daha fazla açılmasını istemiyordum. Dediği şeyi yapmak zorundaydım, başka çarem yoktu. Gözlerim elindeki telefona takıldı. Pantolonunun cebinin hizasında tutuyordu ve ekranını görebiliyordum. Ses kaydetme yeri açıktı! Odaya girmeden önce bizim konuştuklarımızı kaydettiğini düşündüm. Baktığım yeri fark edince çaktırmadan göz kırptı. Bir tepki vermeden kapıya doğru yürüdüm. Arkama son kez baktığımda Asalbike'nin korku dolu gözlerle İldeniz'i ve Levent'i izlediğini gördüm. Onun yüzünü daha fazla görmek istemiyordum, hemen oradan çıkarak kapıyı kapattım. Sadece odanın kapısını değil, içimdeki her an patlamaya hazır olan öfkenin de kapısını kapatmıştım.

Levent'in anlatımından...

Duyduklarımdan ötürü çok sinirliydim. Ortalığı dağıtıp avazım çıktığı kadar bağırmak istiyordum. Kırılmadık cam ve çerçeve bırakmak istemiyordum. İldeniz'in durumu benimkinden daha kötüydü. Odaya girmeden önce Asalbike ile Aras'ın konuşmasını ses kaydına almıştı ve almaya devam ediyordu, neden böyle yaptığını bana söylememişti.

 

Bir insanın acı çekmesinden zevk alanları hiç sevmezdim. Hele benim en yakın arkadaşlarımla uğraşanlardan nefret ederdim. Kimse onları üzmemeliydi. Karşımda titreyen Asalbike'ye alaycı bir gülümsemeyle karşılık verdim. Titremesinin sebebi arkasındaki açık olan cam değildi, bizden korkmuştu.

 

"Ben... Benim dersim var!"

 

İldeniz onun cümlesine bıyık altından güldü. Yüzünde psikopatça bir ifade vardı. Onu tanımasam ben bile korkardım. Ellerini pantolonunun cebine sokarak "O kötülüğü yaparken aklına gireceğin dersler gelmiyor ama şimdi geliyor! Dersi kaçmak için mi kullanıyorsun?" diye sordu. Sesindeki alaycılık artık yüzüne de yansıyordu. Asalbike'nin tek kaçış bahanesini yok ettiğini anladım çünkü Asalbike onun sorusuna cevap veremiyordu.

 

"O derste sana iyi bir insan olmayı öğretseler çok makbule geçerdi!" dedim bağırarak. "Ahuşen'in de mi seveninin olmadığını söyleyeceksin?"

 

Sorduğum soru vurulduğum gün olanların gözümün önüne gelmesine sebep oldu. Güllaç'ın bana yalvarışları tekrar kulağımda çınladı. Üzülmesin diye gözlerimi kapatmadan önce ona gülümsemiştim. Düşüncelerimden sıyrılmak için başımı iki yana salladım. İldeniz yan gözle beni süzdü, benim ne düşündüğümü anlamıştı. Kendi kendine "Kimin seveninin olmadığı çok belli!" diye mırıldandı.

 

"Seni sevdilerde ne oldu İldeniz? Aras bile sana saygı göstermiyor artık!"

 

Ahuşen boşuna bu kıza "Yılanbike" demiyormuş. Asla pes etmiyordu. İldeniz'i Aras'a karşı kışkırtarak bizden kaçmayı planlıyor olmalıydı. Bu kız kesinlikle şeytana pabucunu ters giydirirdi. İldeniz elindeki telefonunu diğer eline vururken "Aras bana kızmakta haklı. Peki sen Ahuşen'i zehirlemekte haklı mısın? Buna halkın karar vermesini ister misin?" dedi. Gizli gizli Asalbike'yi tehdit etmişti. İşte şimdi olacakları merak ediyordum. Asalbike bir süre bir şey söylemedi, büyük ihtimalle İldeniz'i tam olarak anlayamamıştı. Bize doğru birkaç adım attı. Masmavi gözlerini İldeniz'in telefonuna çevirdi, onu yeni fark etmişti.

 

"Ha... Halk ne alaka? On... Onlar bu konuda nasıl karar verebilir?" dedi titreyen sesiyle.

 

"Seni duyarlarsa çok rahat karar verirler."

 

"Nasıl yani? Benim sesimi sizden başka kimse duymuyor şuan!"

 

"Emin misin?"

 

Telefonu havaya kaldırıp kaşlarını çattı. Konuya yavaş yavaş giriyordu ama sonunu çok hızlı bitirecekti. Parmağımla telefonu göstererek "Oysa sadece biz duymuyorduk!" dedim. Asalbike elleriyle ağzını kapattı. İldeniz'in intikamcı yönünü daha yeni görmüştü. İldeniz bu yönünü pek göstermiyordu, avına sinsi sinsi yaklaşırdı. O anlarda onun mavi gözlerine bakanlar bakışından korkarlardı.

 

"Ses kaydını ne yapacaksın?"

 

"Hımm... Bunu sana anlatmalı mıyım?"

 

İldeniz'in küçümseyen sesi Asalbike'yi iyice kızdırdı. Zıplayarak İldeniz'in elinden telefonu almaya çalıştı ama boyu yetişmedi. İldeniz inadına telefonu daha çok yukarı kaldırdı. Asalbike gözlerini vahşi bir canavarınki gibi büyütüp "Anlatmalısın aptal herif!" diye bağırdı.

 

"Çok ayıp! İsteğin üzerine anlatıyorum Çıngıraklıbike! Bu ses kaydını rakibiniz olan diğer yerel kanallara haber yapmaları için vereceğim."

 

"Bunu yapamazsın!" dedi Asalbike aramızdaki mesafeyi kapatırken. "Sesle oynandığını söylerim. Herkes bana inanır!"

 

"Programının reytingleri çok kötü. Twitter'de kendi adını arattın mı hiç? Halk seni sevmiyor. Bu rakip kanalların işine gelir!"

 

"Benim programımın reytingleri gayet iyi!"

 

"Araştırdım Çıngıraklıbike."

 

"Adımı ve beni rahat bırakın artık! Benim adım ne Yılanbike ne de Çıngıraklıbike, Asalbike!"

 

Kendimi hemen yanımda bulunan sandalyeye bıraktım. İldeniz'in Asalbike'ye taktığı lakap komiğime gitmişti. Asalbike bir an gözümün önüne süslü bir yılan olarak gelmişti. İldeniz'e baktığımda onun da güldüğünü gördüm, biz kesinlikle iki deliydik. Asalbike korku ve hüzünle karışık bakışlarını bizden esirgemiyordu. Onu göstererek "Çok doğru! Adının başına zehirle ilgili bir şey getirmeliydik." dedim. İşte o an olan oldu, kendimi oturduğum sandalyeyle beraber yerde buldum.

 

"Onu da mı beğenmedin? Bu kıza hiçbir şeyi beğendiremiyoruz abi!"

 

"Ben bu beyinsizi öldürürüm!"

 

Öyle yapmak istediğini biliyordum ama bir kez daha hatırlatmıştı. Bilmediği bir şey vardı: Beni öldürürse güzeller güzeli sevgilim Güllaç'ın da onu öldüreceği. İldeniz'in yardımıyla ayağa kalktım. Yüzündeki ciddiyet geri gelmişti, bana saldırmak üzere olan Asalbike'yi eliyle durdurup "Dolaylı yoldan Levent'i öldürmeye çalışmıştın zaten. Ses kaydının herkes tarafından dinlenilmesini istemiyorsan bir daha deneme." dedi.

 

"Sadece bunu yaparsam mı ses kaydını dağıtacaksın?"

 

"Hayır." dedi İldeniz sesini iyice yükselterek. "Arkadaşlarımdan birine bile zarar verirsen dediğimi yapacağım!"

 

Ardından bana başıyla kapıyı işaret etti. Asalbike hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştı. Yaptığı kötülükleri iyi şeyler sanıyordu ve bu onun için çok tehlikeli bir durumdu. Birinin sevgisini kazanmak için o kişiye acı çektirmek istiyordu. Hiç kendisinin de acı çekebileceğini düşünmüyordu ama çekiyordu. Odadan çıkan İldeniz'in peşinden gittim. Koridorda ruh gibi yürüyordu, kafasının içinden bir sürü şey geçiyor olmalıydı. Sonuçta derdi başından aşkındı. Birden ağzından şu döküldü:

 

"Sıra Aras'la aramı düzeltmeye geldi."

 

İldeniz'in anlatımından...

İnsanlar hep iş işten geçtikten sonra pişman olurlar. Söyleyecekleri her şeyi söylerler ama kendilerini durduramazlar. Bazen insanları tam dinlemeden ve anlamadan karar verirler.

 

Ben de böyle yapmıştım işte, en yakın arkadaşımın kalbini onu hiç anlamadan kırmıştım. Benim korkak olduğunu iddia edince tokat da atmıştım. Sonrasında olanlar Aras'ın moralini iyice bozmuştu. Ahuşen'i kaybetme korkusu onu çıldırtmak üzereydi, onun yanında olmaya çalışıyordum. Onun acı çekişini görmek benim için çok zordu.

 

"Tahminen ne zaman Aras'tan özür dilersin?"

 

Önüme eğdiğim başımı kaldırdım. Dalya kızgın bir şekilde başımda bekliyordu. İçimden "En büyük suçlu sensin sevgilim!" dedim. Onun sakladığı sır yüzünden Aras'la kavga etmiştik ve bunu Dalya bilmiyordu. Evde bir sıkıntı olduğu yalanını söylemiştim, detay istemişti. Geçiştirmiştim. Şimdilik asıl kavga sebebimizi bilmemeliydi.

 

O olaydan sonra Dalya davranışlarıyla bana kızgın olduğunu belli etmişti. Benimle konuşuyordu ama sesinde hep bir sertlik vardı, bu beni çok üzüyordu. Sanki herkes tarafından dışlanmış gibiydim. Bana eskisi gibi davranan tek kişi Levent'ti, o da içinden bana kızıyorsa bile ben bilmiyordum.

 

"Sana bir soru sordum İldeniz."

 

"Bilmiyorum."

 

"Çocuğa tokat atmayı biliyorsun ama!"

 

Duvarlar sanki beni nefessiz bırakmak için çabalıyor gibiydi. Geniş hastane koridoruna bedenim çok rahat sığabiliyordu ama ruhum sığamıyordu. Kafamda saatli bir bombanın alarmı ötüyordu, patlarsa delirecektim. Hatta delirmiş bile olabilirdim. Dalya'nın soğuk ellerini kendi ellerimin arasına alıp "Çok pişmanım Dalya! Her şeyi düzeltmeye çalışıyorum işte!" dedim. O hayranlık uyandıran yeşil gözlerini devirdi.

 

"Bana bak İldeniz! Bugün Aras'la aranı düzeltmezsen ben de sana küserim."

 

"Bu küsmemiş halin mi?"

 

Kaşlarım istemsizce yukarı kalktı. Dalya bana cevap vermek yerine uzun uzun baktı. Bana karşı sergilediği davranışlar için kendisi de bir sebep bulamıyordu. Aslında böyle olması çok normaldi çünkü hem Asalbike'ye hem de bana üzülüyordu.

 

"Sevgili olmamız sana kızmayacağım anlamına gelmez!"

 

"Bana kızan tek kişi keşke sadece sen olsaydın."

 

Görüş açıma giren Güllaç ve Levent bize yaklaşınca cümlemi kısa tuttum. İkisinin de yüzü hafif bir mutluluk sinyali veriyordu. Güzel bir haber almış olmalılardı, öbür türlüsü hastanede mutlu olan insanların sayısı bir elin parmağını geçmezdi. Acaba Aras beni görmemek için mi onlarla beraber gelmemişti? Eğer öyleyse ben onun yanına giderdim!

 

"Ahuşen yarın taburcu olacak!" diye bağırdı Güllaç sevinçle. "Henüz uyanmadı. Aras yanına girdi."

 

"Aras benimle ilgili bir şey söyledi mi?"

 

"Hayır İldeniz. Levent senin Asalbike'ye ne yaptığını ona anlattı, biraz sevinir gibi oldu."

 

"Ben de onun Ahuşen'e kavuşmasına sevindim."

 

Tek sevinebildiğim şey oydu. Aras'ı çok iyi tanıdığım için Ahuşen ölseydi ne yapacağını biliyordum. Benim tanıdığım Aras'tan daha farklı birine dönüşürdü, hayattan zevk almazdı. Tam mutlu olacağı zaman aklına Ahuşen'in ölümü gelirdi. En azından Ahuşen yaşıyordu. Sıra benim Dalya için endişelenmeme gelmişti, işin kötüsü ben acımı dışarıya vuramayacaktım bile. Levent'in sesi beni düşüncelerimden sıyırdı:

 

"Hazır Aras'ın keyfi yerine gelmişken git özür dile."

 

"Ya beni kötü karşılarsa?"

 

"Ben de yanınızda olacağım."

 

Güllaç siyah saçlarını eline doladı. Dalya'yla birbirlerine kaş göz yapıyorlardı, anladığım kadarıyla Güllaç iyi bir şeyden bahsediyordu ama Dalya ona beklemesini söylüyordu. Galiba konu ben ve Aras'tı. Güllaç benimle göz göze gelince "Sana kıysa bile Levent'e kıyamaz. Şansını bir dene!" dedi. Sesinde artık bir ciddiyet vardı. Sonra Levent'i yanağından öptü, Levent yüzüne kısa süreliğine bir sırıtma yerleştirdi.

 

"Güzel sevgilim benim! İldeniz gidelim artık."

 

O da Güllaç'ı yanağından öptü. Onların bu mutluluğu, kurak bir bahçede açan çiçek gibiydi. Koridorun sonunu işaret edince başımla onaylayarak peşinden gittim. Gece olduğu için koridor ıssızdı. Yani ben, içimdeki pişmanlık ve Levent'ten başka kimse yoktu. Levent ensesini kaşıyarak "İnsan sinirliyken Roma'yı yaksa bile bunu çok geç fark ediyor. Sonrası karanlık bir sis!" dedi. Diğer koridora girmiştik. Levent'in söylediği cümle çok doğruydu. Sinirlenince insan kendisini tanıyamıyordu, başka bir insanmış gibi davranıyordu. Kendine geldiğinde tüm sevdiklerini üzdüğünü fark ediyordu.

 

"İşte geldik!"

 

Karşımda duran ahşap kapıyı elim titreyerek araladım. Ahuşen'in kıvırcık saçları beyaz yastığı dağınık bir şekilde kaplamıştı. Küçücük kahverengi gözlerini henüz açmamıştı, masum masum uyuyordu. Gözlerimi onun sağ tarafına çevirdim. Aras kahverengi bir tekli koltukta oturuyordu, onun da saçları dağınıktı. Elinin tersiyle gözlerini silince ağladığını anladım. Sesi titreyerek konuşmaya başladı:

 

"Bu... Bugün seni çok az gördüm Ahuşen. Senin eksikliğini çok hissettim!"

 

"Sevmek bu sanırım. İnsanın birini görmeyince yas tutacak hale gelmesi yani!"

 

"Bir daha... Bir daha birisine kızsam bile seni yalnız bırakmayacağım!"

 

"İldeniz'le henüz barışmadık bu arada. Anlayacağın iki kişinin eksikliği benim canımı çok acıttı."

 

Gözümden usul usul süzülen bir damla yaş dudağıma damladı. Yaşların durmasını bekledim ama durmadı. Kapıyı tamamen açıp içeriye girdim. Aras yüzünü tam bana dönmedi, yüzüme bakmak istemiyordu.

 

"Benim de canım çok acıdı!"

 

"..."

 

Yutkunarak gözlerini bana çevirdi. Bu sırada Levent kapıyı kapatıp bizim yanımıza gelmişti. Aras onu sanki hiç görmemişti, gür kaşlarını kaldırmış bir şekilde bana bakıyordu. Bakışından bir anlam çıkarmakta zorlanıyordum.

 

"Kanka yapma böyle! Sen haklıydın, ben sana çok haksızlık ettim. Sen beni hep umursadın ama ben..."

 

"Beni umursamamazlıkla suçladın! Tokattan önce bu skandal vardı!"

 

Birden ayağa fırladı. İki adım geri gittim, gözlerinde şimdi öfke vardı. Levent ondan biraz ürkmüştü. Oysa aramızda sinirli halinden en korkulması gerekilen kişi Levent'ti. Aras konuşmasına alaycı bir sırıtmayla devam etti.

 

"Kan... İldeniz! Sen geçmişte her sıkıntımda bana yardım eden bir arkadaşımdın. Sence ben senin iyiliklerini unutmuş muyumdur?"

 

"Unutmamışsındır. Sen, sana yapılan iyiliği kolay kolay unutmazsın."

 

"Dalya'nın hastaneye gittiğini seni üzgün görmekten bıktığım için söylemek istememiştim. Hatalı mıyım? Evet! Zaten boşuna böyle bir karar almışım!"

 

"Peki ben sana neden tokat attım? Dalya'nın morali iyice bozulmasın diye onu köşeye sıkıştırmıyordum!" diye bağırdım. "Sen bana bunun için korkak olduğumu söyledin Aras! Doğru, ona olan sinirimi senden çıkardım ama bu da vardı!"

 

Gözleri şaşkınlıktan büyüdü. Levent sesini bile çıkarmadan bizi izliyordu, sırtını kapıya yaslamıştı. Bense hıçkırıklarıma teslim olmayı tercih etmiştim. Ağladığım için Aras'ın yüz ifadesini net göremiyordum. İçimde tuttuğum her şeyi ortalığa saçmıştım. Bir daha toplayamayacaktım. İçte saklaması kolay ama dışarıya açınca tekrar içte toplanması çok zor!

 

Merhaba arkadaşlar😄Bu bölüm en çok nerede üzüldünüz? Sizce Aras son kısımda İldeniz'e karşı yumuşadı mı? Fark ettiyseniz bir süre sonra İldeniz onun yüzünü tam göremiyor. İldeniz'den Çıngıraklıbike🪱🪱🪱 lakabı alan bir Asalbike😂 Yalnız ben bir şey fark ettim, bu bölüm Güllaç çok az konuştu😂 Bir dahaki bölümün kimin anlatımından başlamalı?

 

Loading...
0%