Yeni Üyelik
27.
Bölüm

Kutlamada Saklı Kaos

@alpellal

Selam! Öncelikle tekrar hoş geldiniz🙏 Bu güzel multimedya için Whisperingstarlight-'a çok teşekkür ederim. Gerçekten çok yetenekli, sizin de böyle bir şeye ihtiyacınız varsa yardım eder😊

 

Gelelim başlığa... Sizce ben neden böyle bir başlık seçtim? Bakalım Levent sinirlerine hakim olacak mı? Bu bölüm Aras ve Güllaç anlatacak. Tolga geldiğinden beri Güllaç hiç anlatmadı. Bakalım o bize neler neler anlatacak😀

 

***

 

Aras'ın anlatımından...

Yağmurun huzur verici sesi odamın camını açıp benim kulağıma geliyordu. Evde hiç ses olmadığı için kendimi ıssız bir ormanda gibi hissediyordum. Başımı yatağın ahşap başlığına dayadım, uyumamıştım. Odamı aydınlatan bir ışık sokak lambasının ışığıydı. Canım sıkılmaya başlamıştı, bu havada bahçeyede çıkamazdım. Ben ne yapacağımı düşünürken odamın kapısına vurulduğunu duydum. Kapı aslında aralıktı, kaşlarımı çattım.

 

"Gelebilirsin."

 

Kapı sonuna kadar açıldığında gelen kişinin yüzünü karanlıktan ötürü göremiyordum. Boyu 1.73 cm civarıydı ve elinde bilgisayarı vardı, Levent'ti bu! Çünkü İldeniz ikimizden de uzundu. Sırf konuşmak "Levent, sen misin?" dedim.

 

"Yok hırsızım." dedi alaycı bir sesle. "Alt katta bu bilgisayarı buldum. Dışarısı yağmurlu ya hani, onun için çanta arıyorum!"

 

Kahkaha attım, o da güldü. Yanımdaki ahizeyle odaya ışığı getirdim. Levent'in yüzüne bir mutsuzluk hakimdi, yani demin isteyerek gülmemişti. Kızlar gittikten sonra odasına çekilmişti. Kahverengi gözlerinde dışarı taşmayı bekleyen bir acı vardı, gün boyunca bu acısını hep içinde tutmuştu. Bilgisayarını yatağımın ortasına koyup yanında bağdaş kurdu. Ben de karşısına geçtikten sonra aynısını yaptım.

 

"Sen hırsız olmasan bile eve bir hırsız girmiş ve uykunu çalmış." dedim.

 

"Bırak hırsızı mırsızı! Benim başım Güllaç'la dertte."

 

Bunu zaten anlamıştım. Zihnini doğum günü meselesi ve Tolga'yla doldurmuştu. Sesinde acı vardı. Ağzımdan çıkacak önemsiz bir cümle bile onun patlama yaşamasına neden olabilirdi. Bilgisayara bakıp "Hediye konusunda mı?" diye sordum. "Yani bilgisayar ve Güllaç arasında böyle bir ilişki kurabildim."

 

"Doğru bir ilişki kurmuşsun. Tolga denilen herife de sinirliyim."

 

"Yalnız bu doğum günü meselesinde Tolga senin bilmediğini anladı. Sana laf soktu hatta!"

 

Yumruklarını sıktı. Dudaklarını ısırarak " O da vardı değil mi? Ben bu lüzumsuzu döverim kanka!" dedi. Ne oluyordu benim arkadaşıma? Güllaç'la tartıştıkları günkü kadar öfkeli değildi ama bu sadece bir fragmandı. Gözlerimi büyüdü.

 

"Sakin ol, İldeniz uyanacak!"

 

"Tüm gün Güllaç'ın hatrına o lüzumsuza dayandım. Benimle kanka olmaktan bahsetti bir de!"

 

"Evet, onu ben de hayal edemedim!" kaşlarımı kaldırdım, "Yalnızca bir haftalığına burada zaten, sonra rahatsın."

 

Gözlerini devirdi. Bilgisayarını açarken eliyle dağınık saçlarına çeki düzen verdi. Hızlı hızlı klavyenin tuşlarına bastı, yüzü bilgisayarın ışığıyla iyice aydınlanmıştı. Gözlerindeki yansımadan bilgisayarın parlak ekranını görebiliyordum. Gözleriyle yanını işaret etti.

 

"Yanına mı oturayım?"

 

"Yanımı gösterdiğime göre arkama oturman gerekiyor Aras!" dedi sert bir sesle.

 

Şaşkınlıktan büyüyen gözlerimle dediğini yaptım. Birden elini omzuma koyarak "Özür dilerim kanka. Sinirimi bir anda senden çıkardım." dedi. Böyle iyi kalpliydi işte. Yaptığı hatanın anında farkına varırdı. Sırtını sıvazlayıp "Önemli değil." dedim. Onun gülümsemesine yardımcı olmak için gülümsedim ama o ekrana baktı. Bir hediyelik eşya sitesini açmıştı, arama yerinde şu yazıyordu:

 

Sevgiliye hediye

 

"Beğendiğim hiçbir hediye onun gözümdeki değeriyle uyuşmuyor."

 

"Tolga şapka aldı ve Güllaç sevindi. Küçük şeylere de mutlu oluyor işte." dedim.

 

Derin bir nefes alarak "Kardeşim bana o lüzumsuzdan bahsetme." dedi. "Peki ya Güllaç'a ne demeli? Evin içinde gözümün içine baka baka o şapkayla oturdu!"

 

İstemsizce tepkisine sırıttım. Bunu fark ettiğinde tek kaşını havaya kaldırdı. Bu galiba "Benim içim yanıyor! Sen ne yapıyorsun?" demekti. Gülmemek için kendimi zor tuttuğumu belli eden bir sesle "Sen onun için mi kıza duygusuz gözlerle baktın?" diye sordum. Cevap verirken gözlerini benden kaçırdı.

 

"Ben şapkaya öyle baktım. İçimden doğum günü meselesi için kendime kızıyordum. Güllaç Hanım ona kızdığımı sandı!"

 

"Zaten ona da kızgın değil miydin?" diye sordum şaşırarak. Ben baştan beri Levent'in Güllaç'a kızgın olduğunu sanıyordum.

 

"Kızdım ama küsecek kadar değil. Evdeki o bakışlarım gerçekten ona değildi!"

 

"Şapkayı neden çıkarmasını istedin?"

 

"Baktıkça sinirleniyordum!"

 

Dışarıdan bakan biri onun Güllaç'a öyle baktığını sunması çok normaldi. Yakın arkadaşı olduğum halde ben de öyle düşünmüştüm. Eğilip sitedeki ürünlere bakarken "Bir ara Tolga'yı döveceğini sandım." dedim. Fazla yüksek olmayan bir sesle kahkaha attı. Sesinde bir alaycılık seziyordum.

 

"Tehdit ediliyorum, öyle bir şey yapamam!"

 

"Emin misin? Sen kızınca her şeyi yaparsın."

 

Kısa bir süreliğine sustu, bana cevap vermedi. Ekrandaki parfüm fotoğrafına tıkladı. Gözlerimi devirdim. Gerçekten sevgilisine parfüm mü alacaktı yani? Güllaç'ın arkadaşı olarak bunu benim almam daha mantıklıydı. Levent parfümün yorumlarını okurken "Damarıma basarsa her şeyi yapabilirim." dedi. Gözlerimi büyüterek parmağımla ekranı işaret ettim.

 

"Sakın bana sevgiline hediye olarak parfüm alacağını söyleme!"

 

"Beğenmez mi?" diye sordu endişeli bir ses tonuyla.

 

"Oğlum! Arkadaşı olarak bu hediyeyi ben olsam neyse! Hatta sanırım ben parfüm alacağım. Senin sevgilisi olarak daha özel bir hediye alman gerekiyor." dedim tek nefeste.

 

Yüzünü ellerinin arasına aldı. Kendi kendine bir şeyler mırıldanıyordu, duyabildiğim tek cümlesi "Düşün Levent düşün!" oldu. Gözünün altındaki mor halkalar sayı olarak çoğalacak gibi gözüküyordu. Yardım isteyen gözlerle bana dönerek "Aklıma hiçbir şey gelmiyor. Çıldıracağım gerçekten!" dedi. Sırf onu daha fazla öyle görmemek için zihnimin derinliklerine inmeye karar verdim. Güllaç'ı gözümün önüne getirdim. Sevdiği şeyler arasında Levent'in ona aldığı çikolatanın da olduğunu hatırladım. Bence çikolatayı sevgilisinin hediye alması çok saçma olurdu. Aklıma hiç beklemediğim anda gelen şeyle sırıttım. Aslında aklıma gelen hediye değildi.

 

"Aklıma bir şey geldi ama hediyeyle alakalı değil." dedim önüme zafer kazanmış gibi bakarak.

 

"Onu da söyleyebilirsin. Senin her türlü yardımına ihtiyacım var."

 

"Güllaç'ın doğum günü kutlamasını ikinizin ilişkisi için önemli olan bir mekanda yapabiliriz."

 

Bana itiraz edeceğini düşünmüştüm ama yanılmıştım. Çenesini sıvazlayarak gözlerini uzak bir noktaya dikti. Dediğim şeyi mantıklı bulduğunu anlamıştım. Bir süre sonra "Doğay'ın evinin bahçesinde sevgili olduk." dedi. Doğay'ın ailesi orada doğum günü kutlanmasına izin vermeyebilirdi.

 

"Bence Doğay'ın ailesi sorun çıkarabilir." dedim gözlerimi ovuşturarak. Uykum gelmeye başlamıştı.

 

"Aynı zamanda orada barışmıştık. Daha önceki küslüğümüzde onu deniz kenarı bir yere götürmüştüm. Hatırladın mı?"

 

Geçmiş bir film şeridi gibi gözümün önünden geçti. Kızlar o gün İstanbul'daydı, Levent çok mutsuzdu. Tıpkı şu an olduğu gibi. En azından daha önce özlemini çektiği kişiyle şimdi sevgiliydi. Bunu düşünerek sırıttım ve "Hatırladım. Orada mı doğum günü sürprizi yapalım." dedim. Bu sefer o da gülümsedi.

 

"Evveet kardeşim! Yarın Ahuşen ve Dalya'yı çağıralım bir planlama yapalım."

 

"Olur. Oraya yakın bir pastane var mı bu arada? Varsa pastayı oradan alırız."

 

Yüksek sesle "Var kardeşim var! Olması gerekenden fazla var." dedi. Sevinci sesine yansımıştı.

 

Gülümsemesini bozmak istemiyordum ama hediye konusunu hatırlatmam gerekiyordu. Kaşlarımı ortada birleştirdim. Utana utana Levent'e baktım. Levent yüz ifadesini hiç değiştirmeden "Ne oldu kardeşim?" diye sordu. Bir kere belli etmiştim her şeyi!

 

"Bunu hatırlatmak iste..." durdum. "İstemezdim ama daha hediyeye karar veremedin."

 

Tepkisini görmemek için gözlerimi kaçırdım. O mutlu olmak istedikçe ben onu üzüyordum. Kendimi suçlu hissetmiştim. Birden hiç beklemediğim bir şey oldu. Önce Levent'in coşkulu sesini duydum sonra içi parlayan gözlerini gördüm.

 

"Mekanı bulurken hediyeyi de buldum!"

 

***

Gecenin aksine hava gündüz çok iyiydi. Dışarıdaki Güneş bir şekilde camı aşıp evimizin salonuna girmişti. Aynı ruh halimize benziyordu. Dün mutsuzduk ve hava kötüydü, şimdi ise tam tersi bir durum gerçekleşmişti. Güllaç hariç hepimiz yemek masasında oturuyorduk. Kızlar gelmemesi için onu nasıl ikna edebilmişti? Galiba Levent'in de aklından bu soru geçmişti.

 

"Bu arada siz Güllaç'ı gelmemesi için nasıl ikna edebildiniz?"

 

Dalya ve Ahuşen kısa bir süreliğine birbirlerine baktılar. Bakışlarıyla anlaşıyorlardı. Ahuşen biraz korkmuştu, Dalya ise ifadesizdi. Ahuşen başını olumsuz anlamda iki yana sallayınca Dalya bize döndü. Bu durum beni iyice meraklandırmıştı.

 

"Biz bir şey söylemedik." dedi Dalya yeşil gözlerini Levent'in kahverengi gözlerine odaklayarak.

 

Levent kaşlarını çatıp "Nasıl yani?" diye sordu.

 

"Tolga aradı, beni gezdir dedi."

 

Levent'in gözleri büyüdü. Pat diye yüzüne karşı söylenen bu şeye sinirlenmişti. Dişlerini sıkarak "Tek başına gezemiyor muymuş?" dedi. "Neden sizi değilde Güllaç'ı istedi?"

 

Dalya sanki normal bir durumdan bahsetmiş kadar sakindi. Ahuşen bile ondan daha endişeli gözüküyordu. İldeniz şaşkın şaşkın Dalya'ya bakıyordu. Dalya boğazını temizleyerek "Aslında hepimizi istedi. Aramızda sadece o müsaitti." dedi. "Yani özellikle onu istemedi."

 

"Bu herifi benim gözüm hiç tutmuyor Dalya!"

 

"Biz yıllardır bir kötülüğünü görmedik İldeniz. Tolga masum bir Psikoloji öğrencisi."

 

İşte bunu yeni öğreniyordum. Tolga bize okuduğu bölümü hiç söylememişti. Aslında Levent'in Güllaç'ın doğum günü bilinmediğini anlamasından belliydi. Levent'in hal ve hareketlerinden anlamıştı. Artık onun yanında daha dikkatli olmalıydık. İldeniz alaycı bir sırıtmayla "Onda hiç Psikoloji okuyan tipi yok!" dedi.

 

Ahuşen göz devirerek "Sende de katil tipi var ama çok iyi bir insansın İldeniz!" dedi.

 

İldeniz önce ürkütücü bir bakış attı sonra sırıttı. Dalya kahkaha attı, bence o da katile benziyordu. Levent öksürerek tüm dikkati üzerine çekti. Aklı Güllaç'ta kalmıştı ama sürprizi planlayabilmemiz için fazla tepki vermemek zorundaydı. Kendi kendine "Ben sonra bu Tolga'dan intikamını alırım." dedi.

 

"Nasıl?" diye sordum şaşkınlıkla.

 

"Biz konumuza gelelim."

 

"Gelelim."

 

Sorumu duymamazlıktan gelmesi beni korkutmuştu. Normalde korkmazdım ama bu aşk Levent'i çok değiştirmişti. Bazen ben bile onun ne yapacağını kestiremiyordum. Ahuşen elini masaya koyarak "Öncelikle pastanın yanındaki ikramlıkları nasıl yapacağız? Bizim evin mutfağında yapamayız, Güllaç şüphelenir." dedi. Levent bir süre karşılık vermedi. Onun yerine ben konuştum.

 

"Bizim evin mutfağı müsait. Kendi mutfağınız gibi kullanın."

 

"Aynen!" dedikten sonra başıyla beni onayladı Levent. "Hatta eksik malzeme varsa söyleyin biz alırız."

 

Yapacağı sürprizin heyecanıyla tekrar gülümsemişti. Öfkesine yenilmemek için olumlu şeyleri düşünüyordu, bu yıllardır hep böyleydi. İldeniz gözlerini kısarak "Yarın Güllaç'ı nasıl kandıracaksınız?" diye sordu.

 

"Kandıracağımı nereden çıkardınız?" dedi Dalya alay edercesine. "Hiçbir şey demeden evden çıkacağız ve onun arabasını da alacağız."

 

Ahuşen kıvırcık saçlarıyla oynayarak "O evde bizi ararken Levent zile basacak." dedi.

 

Planın geri kalanını anlamıştım. Dalya ve Ahuşen'in hızlı bir şekilde plan yapması beni şaşırtmıştı. Bazen bu kızlar beni korkutuyordu, çok zekilerdi. Levent başını sallayıp "Güzel plan. Okuldan direkt olarak kutlama alanına getiririm. Peki Tolga?" dedi. Başını Ahuşen'e çevirmişti. Ahuşen yardım isteyen gözlerle bana baktı. Eyvah! Tolga'yı da doğum gününe çağırmış olmalılardı. Ahuşen'in bana öyle bakmasının başka bir açıklaması olamazdı.

 

"Yok artık! Gerçekten onu da mı kutlamaya çağırdınız kızlar?" dedi Levent bağırarak. "Siz benim sinir krizi geçirmemi mi istiyorsunuz?"

 

Ahuşen başını önüne eğip "Duysaydı onu neden çağırmadığımızı sorardı. Zaten çağırmasaydık Güllaç bize kızardı." dedi.

 

"Tamam!" dedi Levent elini alnına götürdükten sonra. "İkizler, Doğay ve Hesna'ya da haber verelim. Onlarsız olmaz."

 

Sırıtarak "Onların olmaması saçma olurdu!" dedim. İkizler onları çağırmasaydık bize küserdi, son isteyeceğim şey buydu. Hesna ve Doğay'ın ne yapacağını söylemek bile istemiyorum! Kısacası onlarsız kutlama olmaz.

 

Levent gözlerini devirerek "Bu Tolga orada beni kızdırırsa kimse beni tutmasın!" dedi.

 

İldeniz yüzüne şeytani bir gülümseme yerleştirdikten sonra "Aras'la beraber Tolga'yı destekleriz." dedi. Şaka yaptığı belliydi ama Levent'in gözleri şaşkınlıkla büyüdü. İldeniz'in bakışları Asalbike'yi tehdit ettiği andaki gibiydi, yani korkunçtu. Dalya ellerini Levent'in gözlerinin önünde salladı. Levent ona ters ters baktı.

 

"Şaka yapıyor, inanma şu deliye! Hem o ne biçim bakış Levent? İnsanın kırılabilecek tüm aksesuarları saklayası geliyor."

 

Levent, Dalya'nın son cümlesine hepimizi şaşırtacak şekilde kahkaha attı. Biz de aynısını yaptık. Levent zorlukla "Dalya... Dalya'nın baharatlıklarına olan sevgisi beni öldürecek! Bu kadar dert edeceğini bilseydim o baharatlıkları kırmazdım." dedi. Elimle omzunu sıkıp "Bakma sen Dalya'ya!" dedim. O an bir çığlık salonun içinde yankılandı:

 

"Ay! Az kalsın düşüyordu!"

 

Ses Dalya'dan çıkmıştı. Eliyle saçlarını düzeltti, korka korka bize baktı. Kaşlarımı çatarak onun saçlarına baktım. Bir tuhaflık vardı. Ahuşen baştan aşağıya onu süzdü, İldeniz gözlerini kısıp çenesini sıvazladı. Levent herkesten farklı olarak masayı inceliyordu. İldeniz duygusuz bir sesle "Ne az kalsın düşüyordu Dalya?" diye sordu. Dalya bir süre kendisine sorulan soruya cevap vermedi. Hepimizin dikkatini çektiği için şaşırmıştı. Gülümseyerek "Önümdeki tabak az daha üstüme düşecekti." dedi.

 

İldeniz başını yavaş yavaş sallayarak "Anladım." dedi ama bu bana hiç inandırıcı gelmedi. Çünkü ben de inanmamıştım. Ahuşen şüpheli gözlerle Dalya'ya baktıktan sonra "Biz planımıza devam edelim." dedi. Telefonumun ekranına düşen bildirim dikkatimi çekti.

 

Asalbike Giray tweetledi.

 

Hemen ekranın kilidini açtım. Ben Asalbike'yi takip etmiyordum, bu nasıl olmuştu? Resmen nereye gitsem peşimden geliyordu. Tabii ya! Önerilen tweetlerden gelmişti.

 

Asalbike Giray @bisikletmarkasıdeğil

 

Gülüyorum diye pozitif şeyler düşündüğümü sanmayın. Aklımdan geçenleri bir bilseniz benimle bir kelam dahi etmezsiniz.

 

Güllaç'ın anlatımından...

Bugün benim için çok önemli bir gündü. Başkaları doğum günlerini önemsemezken ben önemsiyordum, o gün gelince içimi bir huzur kaplıyordu. Gelen doğum günü mesajları fazlaysa o gün ayrı bir keyifli oluyordu. Şu hayata bir kez geldiğim için bunu kutlamamda bir sakınca bulmuyordum. Her doğum günümde bir öncekinden farklı şeyler yaşıyordum. Mesela geçen seneki doğum günümde bir sevgilim yoktu ama bu doğum günümde Levent var.

 

Aylarca yakınımda olduğu halde beni uzaktan seven Levent. Aslında ben de aynı şeyi yapmıştım, onu arkadaştan öte gördüğüm halde bunu ona söyleyememiştim. Sevgili olana kadar başımızdan birçok şey geçmişti. O benim eksik olan duygularımı tamamlamıştı, yarım değildim artık. Hayatıma yüzümü güldürecek biri daha girmişti. Zor günlerimde hüzün denizinde dalgalar beni sürüklerken o hemen karşıma çıkıp beni kurtarmıştı. Bir daha tehlikeye bulaşmamam için bana sımsıkı sarılmıştı.

 

"Gül dersinin olduğu sınıf nerede?" dedi Tolga bana dönerek.

 

Kızlar sabah ben uyurken arabamı alıp kaçmışlardı. Tolga'yı okula götürme sözüm olduğu için hemen onu aramıştım. Hiç vakit kaybetmeden beni almaya gelmişti, kaldığı yer bizim eve fazla uzak değildi. Otoparkta arabamı, bulunduğum yere gelene kadar kızları da görememiştim. Daha önce hiç arabamı benden izinsiz almamışlardı. Neden böyle bir şey yapmışlardı? Bir şey mi olmuştu?

 

Koridorun sonundaki kapıyı işaret ederek "Orada." dedim. "Türk Dili ders. Sever misin?"

 

"Ben Psikoloji okuyorum. Tabii severim, sınava hazırlanırken az mı çalıştım ona?"

 

Doğru söylüyordu. Üniversite sınavına hazırlanırken tüm derslere çok sıkı çalışmıştı. Hayali Psikoloji okumaktı ve bu hayalini başarıyla gerçekleştirmişti. Levent'in sandığının aksine iyi bir insandı. Geldiğinden beri Levent'in kötü bakışlarına maruz kalmıştı, oysa Levent kimseye kolay kolay öyle bakmazdı. Normalde Levent'in beni kıskanması hoşuma giderdi ama bu sefer gitmiyordu. O kadar insan arasından neden sadece Tolga'ya karşı böyleydi? Tolga'nın parlayan gözleriyle karşılaştım. Yanağındaki gamzesi belli oluyordu.

 

"Asalbike de bu dersi alıyor mu?"

 

"Ne?" diye istemsizce bağırdım.

 

Tolga bana Asalbike'yi sormuş olamazdı. Hayır hayır! Bu çok saçma olurdu. Daha geçen gün Asalbike'nin bize yaptığı kötülükleri ona anlatmıştık Lütfen yanlış duymuş olayım!

 

Tolga olduğu yerde durup "Neden bağırdın? Bu kız iyi insanlarla arkadaş olursa iyi olabilir." dedi. Ardından sırıtarak "Çok terbiyeli bir kız. Hiç ağzını bozduğunu duymadım."

 

"O kız yüzünden Levent ve Ahuşen ölüyordu."

 

Gözlerini devirip "Ama bunlar onun pişman olup iyi bir insana dönüşebileceği anlamına gelmez. Değil mi?" dedi.

 

Sorusuna bir süre cevap vermedim. Dediği şey gerçekleşebilirdi ama söz konusu kişi Asalbike ise o biraz zordu. Yakın arkadaşı Ayşen iyi kalpli olduğu halde Asalbike'yi iyiliğe yönlendiremiyordu. Tolga okuduğu bölümden ötürü onun hakkında böyle düşünüyor olabilirdi. Evet, ben de Asalbike'nin hiç küfür ettiğini duymamıştım. Ama bu onun iyi biri olduğu anlamına gelmez. Kaşlarımı çatarak "Evet o da bu dersi alıyor. Koskoca okulda bir sürü kız varken tek Asalbike mi dikkatini çekti?" dedim. "Çok ilginçsin Tolga!"

 

"Sadece Asalbike ile tanıştığım için onun dikkatimi çekmesi çok normal."

 

"Tolga bizi bir yalnız bırakır mısın?" dedi sert bir ses.

 

Bu Levent'ten başkası değildi. Asıl ben ona sert bir sesle hitap etmeliydim, doğum günümü kutlamamıştı. İlk kutlayanın o olması gerekiyordu. Kaşlarını çatmıştı, Tolga'ya onu dövecekmiş gibi bakıyordu. Yine bir şeye kızmıştı ama kızdığı şeyi bilmiyordum. Tolga bir süre ona soran gözlerle baktı. Ardından o da kaşlarını çattı.

 

Sonunda "Ben sınıfta bekliyorum sizi." dedi ve gitti.

 

Koridorda Levent'le ikimiz kalmıştık. Bana doğru hızlı adımlarla yürüdü, yanıma geldiğinde kahverengi gözlerindeki öfkenin yerinden kıpırdamadığını gördüm. Bana neden böyle bakıyordu? Bana gözleriyle hesap soruyordu ama ben neyin hesabını vereceğimi bilmiyordum. Kolunu yanındaki duvara yaslayarak "Sen beni çıldırtmak mı istiyorsun ya?" dedi. Sesi en nefret ettiğim şekilde çıkmıştı, duygusuz.

 

"Kızlar arabamı kaçırmış. Ben de Tolga'dan beni okula getirmesini rica ettim. Ne var bunda Levent?"

 

"Ben senin sevgilin değil miyim? Böyle bir durumda ilk beni araman gerekiyordu."

 

İşte şimdi bana kızma nedenini öğrenmiştim. Doğum günümü kutlamak aklına gelmiyordu ama Tolga'nın beni okula getirmesine sinirlenip bana kızıyordu. Sert bir sesle "Tolga'ya onu bugün derse getireceğime dair söz vermiştim. Ondan onunla beraber geldim." dedim. Levent'in gözleri büyüdü, kaşlarını kaldırdı.

 

Yüksek sesle "Ahuşen beni arayıp seni almamı istedi. Evinize gittiğimde defalarca zile bastım, açmadın. Aradım ama yine açmadın! Başına bir şey geldiğini sandım, az daha aklımı kaçıracaktım!" dedi. Gözlerinde korku vardı şimdi, tıpkı Oktay'ın silahı bana doğrulttuğu andaki gibi. "Mutfağın arka bahçeye açılan kapısını kilitlemeyi unutmuşsunuz, en azından eve oradan girebildim."

 

Sesindeki korkuyu içimde hissetmiştim. Gözlerimi ondan kaçırmaya çalıştım ama başaramadım. Baktığım yöne doğru başını eğdi. Yüzünde artık bir gülümseme vardı, bu ani duygu değişimi beni çok şaşırtmıştı. Yutkunarak "Ben... Ben senin geleceğini bilmiyordum. Telefonum çantamda olduğu için aradığını duymamış olabilirim." dedim. Elleri ellerimle birleşti, hayranlıkla bana baktı. Kafasına hayalet bir saksı düşmüştü galiba.

 

"Sorun değil sevgilim. Karşımda canlı bir şekilde duruyorsun ya, önemli olan o."

 

"Tolga bana arabadayken günün anlam ve önemine dair çok güzel bir cümle söyledi Levent." dedim aniden.

 

Levent'e açık açık "Doğum günümü Tolga kutladı ama sen kutlamadın!" demiştim. Yüzünün asılmasını bekledim, yanıldım. Gülümsemesini hiç bozmadan bana bakmaya devam etti. Sınıfa doğru yürürken "Yüzün gülüyor ama içinden Tolga'ya tehditler savuruyorsun değil mi?" dedim. Kahkahasını duydum ama arkama dönmedim. Birden önüme geçti, bana bakarak geri geri yürümeye başladı. Alaycı bir sırıtma vardı yüzünde.

 

"Beni çok iyi tanıyorsun ama bu gülümsememin anlamını bulamıyorsun be Güllaç!"

 

"Ama başta kızgındın, şimdi ise mutlusun!"

 

Göz kırparak "Sonradan aklıma güzel bir şey geldiği için olabilir mi acaba?" dedi. "Boşuna öğrenmeye çalışma, neden mutlu olduğumu sana söylemeyeceğim Güllaçello!"

 

Benim Levent'i çıldırtmak için çabalamama gerek yoktu. O zaten çıldırmıştı, neden boş yere çaba harcayayım. Bana karşı diğer günlerden daha farklı davranıyordu ve bu benim tuhafıma gidiyordu. En azından içinden Tolga için geçeni doğrulamıştı. Başımla sınıfı işaret ederek "Keşke aklına başka güzel şeyler de gelse. Sınıfa gitmemiz gerekiyor yoksa Tolga ve Asalbike dost olacak!" dedim. Soktuğum lafı fark etmedi, işine gelmedi herhalde!

 

"Tam Asalbike'ye uygun bir insan!" dedi neşeli bir sesle.

 

"Levent sana uygun bir tokat bulurum buradan fakültenin zemin katına kadar uçarsın."

 

"Tamam Güllaç Reis!" dedi alayla. Bu hitap şekli aklıma Aras'ı getirmişti, genellikle bana o Güllaç Reis derdi. Levent'i kolundan çekerek sınıfa götürdüm, ben bunu yaparken o eğleniyordu. Ben de içimden doğum günü meselesinde ona kızmaya devam ediyordum. Asalbike'nin kahkahaları kulağıma gelince hemen arkama baktım. Tolga onun oturduğu yerin önündeki masanın üstüne oturmuştu ve o da gülüyordu. En korktuğum şey oluyordu. Ürperdiğimi hissettim, bedenim buz kesmişti. En güzel günüm bir kabusa dönüşmek üzereydi.

 

Ciddi bir ses tonuyla "Tolga sana Psikoloji okuduğunu söyledi mi Asalbike?" diye sordum. İkisi de bana döndü, Asalbike'nin şaşkınlıktan gözleri büyümüştü. Levent'in de şaşırdığını ciddileşen yüz ifadesinden anladım. Deminki halinden eser yoktu şimdi. Ne zaman ne yapacağını kestiremiyordum. Asalbike sarı saçlarını bluzunun açıkta bıraktığı omuzlarına koyarken "Şimdi senden duyuyorum. Zaten Tolga'yla muhabbete yeni başlamıştık." dedi. Mavi gözleriyle bana tiksinti içeren bir bakış yollamayı unutmadı.

 

"Daha geçen gün Tolga'ya kızan sen değil miydin? Yıl... Asalbike işte böyle bir insan Tolga! Yapıyor yapıyor sonra hiçbir şey olmamış gibi gülümsüyor!"

 

Hepimiz Levent'e döndük. Sadece Asalbike'ye bakıyordu, o da Levent'e öfkeyle bakıyordu. Geçmişte olanları Levent'le ikimiz unutamamıştık ama Asalbike'yi bilmiyordum. Davranışları unuttuğunu düşündürtecek cinstendi. Eğer unutmuşsa ben ona hatırlatmasını iyi bilirdim, o bana hayatımın en korkunç gününü geçirtmişti. O hafif bir yarayla kurtulmuştu ama ben büyük bir yara almıştım. Asalbike dişlerini sıkarak "Bir insana gülmesi için fırsat verilmezse en olmadık yerde gülümser tabii!" dedi. "Benim gülümsemeye ne kadar ihtiyacımın olduğunu bilmiyorsun."

 

Sesinde gizli bir acı vardı. Sanki ona gülümsemek yasaklanmış gibi konuşmuştu, rol yapıyor da olabilirdi. Tolga bana göz kırptı. Neden bunu yaptığını anlamamıştım, Levent de bu hareketi görmüştü. Kaşlarını çatmış bir şekilde Tolga'ya bakıyordu. Tolga gözleriyle çantamı işaret edince ne yapmamı istediğini anlamıştım, telefonumu çıkarmamı istiyordu. Dediğini hemen yaptım ve bu sırada Levent'in çok sayıdaki cevapsız aramalarını gördüm. Derin bir nefes alarak ekranı açtım.

 

Tolga: Bu kızın neden kötü biri olmayı seçtiğini anlamaya çalışıyorum. Kesinlikle ailevi bir sıkıntı yaşamış. Onunla konuşmak istememin sebebi onu çözmek istemem:)

 

Gözlerimi onu çevirdiğimde bana göz kırptığını gördüm. Yüzüme zoraki bir gülümseme yerleştirip Levent'e baktım ve ürktüm. Tolga'nın mesajını okuduktan sonra ekranı kapatmayı unutmuştum, başını eğmiş telefonumun ekranına bakıyordu. Göz göze geldiğimizde bana duygusuz gözlerle baktı. Yapma şunu Levent! O bakış sana hiç yakışmıyor.

 

Asalbike alaycı bir sesle "Levent'in bakışlara gel!" dedi. Tolga çaresiz kaldığını belli etmek için sakalını sıvazladı. O da anlamıştı Levent'in ona sinir olduğunu. Durumu defalarca kurtarmaya çalışmıştım ama başaramamıştım, arkadaşımın morali bozulmuştu. Levent kolunu omzuma atıp sevgiyle gözlerimin içine baktı.

 

"İşine gelen bakışımı görüyorsun. Sevgilime ben hep aynen bu şekilde bakıyorum."

 

Asalbike yapmacık bir kahkaha patlattı. Tolga gür kaşlarını kaldırarak ona baktı, karşısında nasıl bir manyağın durduğunu yeni anlamış olmalıydı. Bu kızın tedaviye ihtiyacı vardı ve ailesi bunun için hiçbir adım atmıyordu. Evinde yaşananları daha doğrusu Asalbike'nin hikayesini çok merak ediyordum. Şu an onu söylediği laf için pişman etmem gerekiyordu, Levent'in boşta kalan elini tutarak ben de gülümsedim.

 

"Sevilmeyen insanlar bunu nereden bilsin Levent? Onlar sevilenleri öldürtmeye çalışmanın peşindeler!"

 

"Sus be!" diye bağırdı Asalbike ondan hiç beklemediğim bir şekilde. "O adam beni öldürmeye kalkıştı ama siz kılınızı bile kıpırdatmadınız. Bu durumda benim ölmemi isteyen siz olmuyor musunuz?"

 

Yanılıyordu. O ölseydi asla sevinmezdik hatta bir can gittiği için çok üzülürdük. Tolga boğazını temizleyerek "Orada dur. Benim arkadaşlarım kimsenin ölmesine sevinmez! Bu ölen kişi düşmanları olsa bile böyledir." dedi. Levent gözlerini kısarak ona baktı, içinden geçenleri bilmiyordum ama kafasının karıştığına adım gibi emindim. Başımı sallayıp "Duydun mu Yılanbike? Herkes senin gibi kötü bir insan değilmiş." dedim. Bu sefer de Levent bir kahkaha attı, filmlerdeki kötü adamları aklıma getirmişti. Alaycı bakışlarıyla Asalbike'yi süzerek "İldeniz'i mi çağırsam?" diye sordu. Asalbike duyduğu isimle yerinden kalktı, mavi gözlerindeki korku çok belirgindi. Titremeye başlamıştı. Kendi içinde kurduğu korku dünyasına konuk gitmişti, çıkmak istediği halde çıkış kapısını bulamamıştı. İldeniz'in adını duyunca bu kadar korkan tek bir insan olabilirdi. Sınıftaki diğer öğrenciler bizi umursamıyordu. Asalbike iyice yalnız kalmıştı.

 

"Beni kimsenin anlamamasına şaşırmıyorum." dedi gözlerini bizden kaçırarak. "Kimse benim içimden geçenleri bilmiyor. Bilselerdi benim ne kadar çok acı çektiğimi de bilirlerdi."

 

Ardından başka bir şey söylemeden sınıftan çıkıp gitti. Tolga arkasından ağzı açık kalmış bir şekilde bakıyordu, biz ise hiç şaşırmamıştık. Levent başını olumsuz anlamda iki yana sallayarak Tolga'ya baktı. O Tolga'ya baktıkça benim onun içini okuyabilme isteğim daha çok artıyordu. İçinde küçük çaplı bir öfke vardı ve bu öfke her an genişleyebilirdi. En korktuğum şey bu öfkenin ikimizi de içinde sürüklemesiydi. "Umarım..." dedim içimden, "Umarım kendine hakim olabilirsin Levent."

2 saat sonra...

Levent'in arabasının ön koltuğunda oturuyordum. Önümdeki büyük camdan gelen güneş ışınları yüzünden gözlerimi kısmak zorunda kalmıştım. Levent beni eve bırakacağını söylemişti, daha öncesinden kızdığı için Tolga'nın bunu yapma teklifini reddetmiştim. Bir tartışmayı daha bünyem kaldıramazdı. Düşüncelerimden sıyrılmak için yola odaklandım, garipliği o an fark ettim. Bu yoldan daha önce hiç evime gitmemiştim ama bir yerden hatırlıyordum. Hemen geçtiğimiz yerleri inceledim, yol tabelaları bile farklıydı. Göz ucuyla Levent'e baktığımda onun yola bakarak sırıttığını gördüm.

 

Elimle yolu gösterip "Levent yanlış yoldan gidiyoruz." dedim. "Bu yol bizim eve gitmiyor."

 

Defalarca bizim eve geldiği halde yanlış yoldan gitmesi çok ilginçti açıkçası. Aslında Levent bugün komple ilginçti. Doğum günümü kutlamamıştı, hediyemi vermemişti. Ona hiç durmadan bağırabilirdim. Levent'in yüz ifadesi değişmemişti ve bu beni sinir etmişti. Biri şuna "Bugün sevgilinin doğum günü!" diyebilir mi lütfen? Sert bir sesle bağırdım:

 

"Levent! Bari evimin yolunu unutma ya!"

 

"Öncelikle seni evine götürmüyorum. İkinci olarak ben başka neyi unuttum?" dedi. Kaşlarını çatmıştı, bana bakmıyordu. Sesinde gizemli bir tını vardı, bu beni iyice sinir etti. Eve götürmediğine göre bilmediğim bir yere götürüyordu. Her insanın sabrı bir yere kadardır. Benim de öyle!

 

Gözlerimi devirip "Doğum günümü unuttun aptal!" diye tüm gücümle bağırdım. Aynı anda o da kahkaha attı. İçimden onu dövmek geçiyordu ama arabanın kaza yapmasını istemiyordum. Aklımın bir köşesine araba durunca Levent'i dövmeyi not ettim. Yumruklarımı sıkarak ona döndüm. Bana göz kırptıktan sonra "Sen de bu yolu unutmuşsun. Ben sana bunun için kızdım mı?" dedi. "İkimiz de unutkanız. Ne acı!"

 

Bu konuşmayı sanki Levent değil başka biri yapıyordu, o derece kendisi gibi değildi. Hele davranışlar! Alaycı bir tavır sergilediğine daha önce de tanık olmuştum ama bu kadar uzun süreli değildi. Üstünde gittiğimiz yolu bir yerden gözüm ısırıyordu, çevredeki yapıları zihnimin derinliklerinde bulunan fotoğraf karelerinin arasında aradım. Daha önce fotoğrafını çekmişim ama nereye giderken çektiğimi hatırlamıyordum.

 

"Sen de haklısın tabii!" dedi Levent yan yan bana bakarak. "O gün yine bu koltuktaydın ve yine bana sinirliydin. Seni bundan sonra arka koltuğa oturtayım!"

 

Kafasını bir yere çarptı herhalde. Yazık!

 

"Levent! Kızdırma beni. Nereye gidiyoruz?"

 

"Az kaldı Güllaçello!"

 

Sonunda aklının yerinde olduğunu kanıtlayan bir şey söylemişti. Geçtiğimiz yerler artık daha tanıdık gelmeye başlamıştı. Birkaç ay önce tam olarak buralardan geçmiştim ama nereye giderken geçmiştim? Ona sinirli olduğum bir gün oradan geçtiğimizi söylediğine göre... Tabii ya! İlk kavgamızda barıştığımız yere gidiyorduk. Onun için beni unutkanlıkla suçluyordu, bence haklıydı. Doğum günü konusunda da ben haklıydım.

 

Elimle saçlarımı düzeltip "Beni deniz kenarına götürüyorsun ama aklına henüz doğum günümü kutlamak gelmediği için sana olan kızgınlığım devam ediyor." dedim. Gülmemek için kendisini zor tutuyordu, bunu benden saklayamıyordu. Gözlerinin içinin parlamasından her şey anlaşılıyordu. Birden araba durdu, gelmiştik. Arabayı park ettiğimiz yerde başka arabalar da vardı. Gözüme bir arabanın plakası çarpınca "Oha! Bunun burada ne işi var?" diye istemsizce bağırdım. Arabam tam karşımda duruyordu. Hemen Levent'in arabasından inip kendi arabama doğru koştum. Kızlar arabamı buraya mı getirmişti? Arkamdan Levent'in adım sesleri geliyordu, hatta sanki Levent'in değil, bir ordunun adım sesleriydi. Levent'in tek başına bu kadar sesi çıkarması imkansızdı.

 

"İyi ki doğdun Güllaç! İyi ki doğdun Güllaç! İyi ki doğdun Güllaç!"

 

Hızla arkama döndüm. Tüm arkadaşlarım: İkizler ve sevgilileri, benim sevgilim, ev halkı, Aras, İldeniz ve Tolga karşımda duruyordu. Dalya'nın elinde üstünde mum takılı büyük bir frambuazlı pasta vardı. Gülümseyerek "Üflesene!" dedi. Ardından pastayı bana yaklaştırdı ve üfledim. Gözümden mutluluk gözyaşları akıyordu. Levent doğum günümü bunun için kutlamamıştı, başından beri onun için bana garip davranmıştı. Yanaklarımda bir el hissettim.

 

"Hey! O yaşları görmeyeyim!" dedi Levent sırıtarak. "İyi ki doğdun sevgilim, iyi ki varsın!"

 

Ben daha hiçbir şey söyleyemeden bana sarıldı. Fısıldayarak "Hayatımın şu kısacık karanlık döneminde sevginle aydınlattın beni. O bal rengi gözlerin yok mu? Onlarsız tek bir an bile yapamam. Kısaca sensiz yapamam!" dedi. Ben tüm bunlar olurken şoktan konuşamıyordum. Böyle bir sürprizi hiç beklemiyordum. İldeniz alaylı bir gülümsemeyle "Dili kayıpmış onu arıyor." dedi. Ben de gülümsedim.

 

Zorlukla "Ben..." diyebildim. "Ben böyle bir sürprizi hiç ama hiç beklemiyordum. Hepinize çok teşekkür ederim!"

 

Sonra Levent'in karnına bir yumruk attım. Levent acıyla yüzünü buruştururken diğerleri kahkaha attı. Arabada içimden geçeni faaliyete geçirince rahatlamıştım. Levent tek kaşını havaya kaldırarak "Neden yaptın?" diye sordu. Diğerleri denize doğru yürüdüğü için o tarafa dönüp "Arabada beni çok kızdırdın. Seni sırf onun için bile dövebilirim!" dedim. Kolunu o.mzuma attı.

 

"Tolga yüzünden planda eksiklik oldu. Arabayı benimle beraber okula gitmen için kaçırmışlardı!"

 

"Bugün doğum günüm olduğu için isteklerime itiraz edemezsin değil mi?"

 

Gür kaşlarını çattı, gözlerinde şüphe vardı. Başını olumlu anlamda salladı. Onaylamıştı bir kere, dediklerimi yapmak zorundaydı. Gözlerimi bizden uzakta yürüyen Tolga'ya çevirip "Bugün Tolga'ya beşiniz de yıllardır kankaymışsınız gibi davranacaksınız. Baksana çocuk çok yalnız!" dedim. Bir süre bana bir şey söylemeden bakmaya devam etti. Dudağını dişlediğini gördüm, buna hiç sevinmemişti. Onun için zor olacağını biliyordum ama benim hatrım için katlanmalıydı. Dudaklarımı büzdüm.

 

"Tüm arkadaşlarıma ona yaklaştığın gibi mi yaklaşacaksın? Yoksa sadece Tolga'ya karşı mı böylesin?"

 

"Sadece bugünlük bu istediğini yapacağım."

 

Bana yine kıyamamıştı. Hiç istemediği bir şeyi benim için yapacaktı. Gülü seven dikenine katlanır sözü bu duruma tam uyuyordu, söz konusu gül adımdan da anlaşılabileceği üzere bendim. Öte yandan Levent'in sahte kankalığını merak ediyordum. Belki Aras ve İldeniz'e davrandığı gibi davranmayacaktı ama yinede çabalaması bile yeterliydi. Bir kamelyanın önüne gelmiştik. Ahşap direklerine rengarenk balonlar bağlanmıştı. Masanın üstünde kısır, yaprak sarma, cevizli baklava ve haşhaşlı börek vardı. Karnımın acıktığını hissetmiştim.

 

"Beyler!" dedi Levent, Tolga hariç tüm erkekleri işaret ederek. "Size bir mesaj atacağım, o mesajda dediğimi yapın."

 

Tolga başını önüne eğdi. Dışlandığını hissettiğine adım gibi emindim, söz konusu mesajdan sonra bir sürü dostu olacaktı. Levent telefonunu çıkarıp uzun uzun mesaj yazdı. Bence benim zorumla yaptığını da yazmıştı. Telefonu kapattığında gülümseyerek Tolga'ya baktı, role hazırlık önemli! Bu sırada diğerleri gibi kamelyaya oturdum. Levent ensesini kaşıyarak "Tolga! Bagajdan almam gerekenler var, yardım eder misin kanka?" dedi.

 

"Ben mi?"

 

Tolga'nın şaşkınlıktan gözleri büyümüştü. Ahuşen bir bana bir Levent' e baktı. O da Levent'teki bu değişime bir anlam verememişti ama benim bir iş çevirdiğimi anlamış olabilirdi. Dalya hemen İldeniz'in elinden telefonunu aldı. Mesajı okurken kaşlarını çattı, zeki kızdı. Levent gülerek "Tabii ki sen! Burada senden başka Tolga mı var kanka?" dedi. Diğer erkekler de yapmacık bir şekilde güldü. Tolga da gülümseyip "Tamam kanka!" dedi. Levent'le beraber uzaklaştığında tüm gözler bana döndü. İldeniz kaşlarını hafif kaldırmıştı, alnındaki çizgiler belli oluyordu ve alaylı bakışlarıyla bana bakıyordu.

"Bakma öyle İldeniz! Böyle güzel bir günde huzurumun kaçmasını istemedim!"

 

İldeniz eliyle önündeki tabaktan bir sarma alırken "Doğum günü çocuğu istemiş, mecburen ben de rol yapacağım." dedi. Doğum günü çocuğu derken? Huyumu bir çocuğumun huyuna benzettiğini duymak komiğime gitmişti ama gülmedim. Yumruğumu göstererek "Bir daha beni çocuğa benzetirsen o mavi gözlerin bu yumruğu yakın çekimde izler!" dedim. Masadan kahkaha sesleri yükseldi, ben de güldüm. Dalya üstünde en çok frambuaz olan pasta dilimini benim tabağıma koymuştu. Diğer yiyeceklerden de önüme koyduğunda sarmanın üzüm yaprağı kokusu burnuma geldi, içim huzur bulmuştu. Dalya sırıtarak "Sen şimdi doğum günün olduğu için İldeniz'i de dövebilirsin değil mi?"diye sordu. İldeniz'in gözlerinde korku görür gibi oldum ama sonra tekrar alaycı haline döndü.

 

"Yapmazsın değil mi güzel gözlü kardeşim?"

 

"Bilmeeeem!" dedim şeytani bir gülümsemeyle. "Yapsam mı?"

 

Doğay bıyık altından gülümseyerek "Aman yapma!" dedi. Önündeki kaseden aldığı kısırı hemen ağzına attığı için daha fazla bir şey söyleyemedi. Öyle iştahlı yemişti ki benim de canım çekmişti. Pastayı yemeden önce kısırdan bir kaşık aldım. Marulun, yeşil soğanın, bulgurun ve daha birçok şeyin tadını çıkara çıkara yedim. Her kim yapmışsa çok güzel yapmıştı, başka şeyler de olmasa dört tabak yiyebilirdim. Aras yüzüne muzip bir gülümseme yerleştirerek "Pastanı ye, aksi halde frambuazını çalacağım!" dedi. Ona bir şarkı sözü ile cevap vermek istedim.

 

"Vermem seni ellere vermem!"

 

Ardından çatalımı hemen frambuaza batırıp ağzıma attım. Pastanın geri kalanından bulaşan tat onu daha tatlı yapmıştı. Dilimin geri kalanını yemeye devam ettim. Arada ağzıma küçük çikolata parçaları geliyordu. Baybars gözlerini kısıp "Levent bu sahte kankalıkta bizi satmaz değil mi? Ömür boyu seninle konuşmam yoksa!" dedi. İkizi Aybars da başıyla onayladı. Aras ve İldeniz de soran gözlerle bana baktı. Yahu size ne oluyor? Tam onlara cevap vereceğim sırada Levent ve Tolga'nın seslerini duydum. Kendi aralarında konuşuyorlardı, ikisinin de yüzü gülüyordu. Masadaki tüm erkeklere sinsi sinsi güldüm. Levent'in elinde semaver ve bir hediye paketi vardı, Tolga'nın elinde piknik sepeti vardı.

 

"Semaver çayı önemli tabii!" dedi Tolga gülerek.

 

Ellerindekileri bıraktıktan sonra yanımıza geldiler. Levent bana gülümseyerek yanıma oturdu, Tolga ise Aras'ın yanına gidiyordu. Sanki dışlanmış bir çocuk gibi. İçim acıdı, en sinir olduğum şeydi. Levent bunu anlamış gibi "Kanka nereye gidiyorsun? Benim yanıma otursana!" dedi. Tolga bir süre bir şey söylemeden ona baktı, bu sırada kaşları yukarı kalkmıştı. Geldiğinden beri ilk kez Levent ona böyle davranıyordu. Levent rolünü beni bile şaşırtacak derecede inandırıcı oynuyordu. Levent tekrar "Kardeşim denizin sesini dinlerken beni mi duyamadın? Yanıma oturmanı istiyorum!" dedi. Tolga hemen kendisinden isteneni yaptı. Belki Levent'in tavırları kafasını karıştırmıştı ama yüzünden mutluluğu okunuyordu. Keyifle bir sarmayı ağzıma atım. İçindeki pirinç tam istediğim gibiydi, üzüm yaprağının kokusunu daha yakından alıyordum.

 

Sarma tabağını işaret ederek "Bunu ne ara yaptınız?" dedim. Dün bizim evin mutfağında bir hareketlilik olmamıştı. Eğer masadakiler bizim evde yapılmış olsaydı bu benim mutlaka dikkatimi çekerdi. Yaptıkları plan çok başarılı olmuştu. Ahuşen gözüyle Aras'ı gösterdi.

 

"Sarmayı Aras mı sardı?" dedim şaşkınlıktan bağırarak. Ben zor sararken o kolayca sarmış olamazdı. Aras ise büyümüş gözlerle bana bakıyordu.

 

"Saçmalama!" diye bağırdı Ahuşen. "Beylerin evinde yaptık. Ondan evde sana yakalanmadık."

 

"Bir göz işaretinden benim sarma sarabileceğim anlamını nereden çıkardın Güllaç Reis?"

 

Aras artık gülmemek için kendini zor tutuyordu. Tolga bana "Gerçekten saçmaladın!" der gibi bakıyordu. Gözlerim Levent'in elindeki hediye paketine kaydı. Özenle paketlenmiş bir hediyeydi, ebat olarak büyüktü. Bu kadar büyük ne aldığını merak ediyordum. Levent önündeki tabaktan bir şeyler atıştırıyordu.

 

"Hediyemi merak ettiğini bakışlarınla çok belli ediyorsun. Normalde merak uyandırmayı çok severim ama bu sefer dayanamayacağım."

 

Çatalını elinden bırakıp paketi bana uzattı. Alırken elimin titrediğini hissettim, çok heyecanlıydım. Levent "sevgilim" olarak bana ilk kez hediye veriyordu. Herkes meraklı gözlerle bize bakıyordu. Hesna masanın ucundan eğilerek "Güllaç açsana şu paketi!" dedi. Daha fazla vakit kaybetmeden paketi yırttım. Kahverengi deri kapaklı büyük bir defter kucağımda duruyordu. Kapağında iki harf yazıyordu.

 

G & L

 

Baş harflerimiz yazıyordu. Bu bir fotoğraf albümüydü. İlk sayfayı açtığımda elimi ağzıma götürdüm, Levent'le çekildiğim ilk fotoğraf karşımda duruyordu. Levent diğer sayfayı çevirirken "İlk defa sevgilime hediye aldığım için ne almam gerektiğini bilmiyordum. Aklıma böyle bir hediye geldi. Şimdiye kadar olan buluşmalarımızda çekildiğimiz fotoğraflar var bu albümün içinde!" dedi. Bir sepet dolusu mutlulukla ruhumun derinliklerine gelmişti. O sepetten elime ne alırsam alayım mutlu oluyordum. Başına ne gelirse gelsin bana o sepeti getiriyordu.

 

Tedirgin olduğunu ortaya çıkaran bir sesle "Beğendin mi?" diye sordu.

 

"Evet! Sırf bu hediye için bile mutluluktan ağlayabilirim!"

 

Elini benim albümü tutan elimin üstüne koydu. Gözleriyle bana olan tüm sevgisini yansıttı. Bana bir şey söylemek için dudaklarını araladı. Tolga mutsuz bir ses tonuyla "Senin en büyük şansın karşı tarafında seni sevmesiydi Levent. O kadar şanslı olmayanlar ne yapsın?" dedi. Gülümsemem yüzümde dondu, bir türlü gitmedi. Levent dişlerini birbirine bastırdı. Arkadaşımın acısını anlıyordum ama keşke bu acısını benim doğum günümde dile getirmeseydi. Doğum günleri mutlu olmak içindir. Hayatında mutluluğa ihtiyacı olan insanlar mutlaka doğum günü kutlarlar, doğum günlerinde sadece aile üyeleri olsada bu onları mutlu eder. İster 19 yaşında olsun ister 40 yaşında olsun bu böyledir.

 

Aras "Mutlu günlerde mutlu olmaya çalışsın. Acılarını mutlulukların içinde ortaya çıkarmasın." dedi. Uyarıcı bir ses tonu kullanmıştı. Tolga'nın yüzü kızardı. Ah Naz ah! Neyini beğenmedin Tolga'nın?

 

Aybars kıvırcık saçlarını eliyle düzelterek "Tolga, semaveri yakmak için çıra lazım. İkizim de bizle gelsin, üçümüz çıra arayalım." dedi. Tolga'yı bizden uzaklaştırmak istemişti, semaveri bahane olarak kullanmıştı. Tolga onu başıyla onaylayıp ikizlerle beraber yanımızdan uzaklaştı. Onlar gidince masadaki herkes bana döndü. Levent çenesini sıvazladı. En çok onun söyleyeceğini merak ediyordum.

 

"En mutlu anımın içine... Neyse! Oyunculuğum nasıldı Güllaçello?"

 

"Bir an gerçekten kanka olduğunuzu sandım." Alkışladım. Bu onu güldürdü.

 

Hesna gözlerini kırpıştırarak "Bugün bu masadan kaosla kalkacağız diye korkuyorum. Levent orada sana hediye veriyor, bu ne diyor?" dedi.

 

Doğay onu desteklercesine "Eltim çok haklı. Doğum gününde söylenecek bir laf değildi. Baybars bunu Tolga'ya söylese bari!" dedi. Doğay bile bunu diyorsa vahimdi.

 

Levent yerinden kalktı. Bana da kalkmamı işaret etti, dediğini yaptım. Albümü oturduğum yere bıraktım. Elimi tutarak "Gel biraz denizin sesini dinleyelim." dedi. Gülümseyip "Olur!" dedim ve onunla beraber denize doğru yürüdüm. Taşlara bastığımız için yavaş yavaş yürüyorduk, güneşten ötürü Levent gözlerini kızmıştı. Ben denizin maviliğine hayran hayran bakarken Levent bana yön veriyordu. En sonunda masadan görülemeyeceğimiz bir yere gelince durdu, taşlı zemine oturup bacaklarını uzattı. Ben de aynısını yaptım.

 

"Daha önce buraya geldiğimizde sevgili değildik. Hep seninle burada oturmanın hayalini kuruyordum, o gün bu isteğim gerçekleşmediği için çok üzgündüm." dedi birdenbire. Denizde olan gözleri bana döndü.

 

Elimi saçlarında gezdirerek "Sahi ben o gün nasıl bana aşık olduğunu anlamadım? Şimdi geçmişe bakınca o gün her şeyin ortada olduğunu fark ettim." dedim. Bunu söylediğimde dudakları kenara kıvrıldı.

 

"Gerçekleri söylersek birbirimizi kaybedeceğimizi sanıyorduk. İkimiz de içimizdeki düşüncenin aynı olduğunu bilmiyorduk. Her şeyi arkadaşlığa yoruyorduk."

 

Elimi taşların üzerinde gezdirdim. Denizin kokusunu içime çektim. Ona biraz daha yaklaşarak "Mutfakta olan kavgamızda sana ne olduğumuzu sormuştum. Hatırlıyor musun?" diye sordum. Güldü.

 

"Arkadaştan öte olduğumuzu söylemiştim. Oradan bile anlamalıydın!"

 

Ağzımı cevap vermek için açtığımda bir şey oldu. Beni susturan bir şey! Dudaklarıyla dudaklarımı kapattı. Hiç beklemediğim bir anda bunu yaptığı için tepki veremedim. O ise gözlerini kapatmış bana gülümsüyordu. Bu geçen kısa süre bana uzun gibi gelmişti. Heyecan damarlarımda kanımla beraber geziyordu, çok hızlıydı. Durmasını söylüyordum durmuyordu.

 

"Öhö!"

 

Beni dinlemeyen heyecanım arkamdan gelen sesi duyunca durdu. Levent panikle geri çekildi. Gözlerinde korku vardı, ben de korkuyordum. Aynı anda arkamıza döndük. Tolga tam karşımızda duruyordu. Elindeki çıralar yere düşmüştü. Kaşları yukarı kalkmıştı. Levent'de ise artık anlam veremediğim bir bakış vardı.

***

Twitter

 

Asalbike Giray

 

@bisikletmarkasıdeğil

 

Etrafımda çok insan var ama dışlandığımı hissediyorum. Neden böyle olduğunu bir türlü anlayamadım. Ama iyi bir haberim var:) Bugün biri geldi benimle uzun uzun sohbet etti. İyilik ölmemiş!

Bu bölümü aslında daha uzun yapacaktım ama yoğun olduğum için bu kadar yazabildim. Umarım beğenmişsinizdir😊 Yorumlarınızı lütfen paylaşın çok merak ediyorum. Ayrıca itiraf edeyim yorum okumayı çok seviyorum.

 

Ben nedense Asalbike ile Tolga'yı çok yakıştırdım😂 Tolga Psikoloji okuduğuna göre Asalbike'yi iyi birine dönüştürebilir. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda? Yalnız Levent nasıl korkmuş evde Güllaç'ı bulamayınca😔 Hele Levent' in sürprizi... Sahi onu nasıl buldunuz?

Görüşürüz:)

 

 

 

 

Loading...
0%