Yeni Üyelik
26.
Bölüm

Misafirin En Davetsizi

@alpellal

Selam:) En son Levent'in suskunluğu ile bölüm bitmişti. Acaba içinden neler geçiyordu? Bu kısmı anlamanız için bu bölüm Levent'in anlatımıyla başlıyor. Afiş için çok teşekkür ederim Whisperingstarlight-😊🙏 İyi okumalar 🤎

***

Levent'in anlatımından...

"Hayır! Onu üzme Levent, yapma bunu!"

 

İçimden bağıra bağıra defalarca bunu söylüyordum. Kendimi içime hapsetmiştim ve bir saattir içinden çıkamıyordum. Ortalığı yıkmak istiyordum. Yapamıyordum işte yapamıyordum. O yanımdayken ağzımı açamıyordum. Sırf Tolga geleceği için yeni başlayan ilişkimin bitmesini istemiyordum.

 

Yüz yüze tanışmadığım biri hakkında kötü şeyler düşünmem çok garipti. Normalde görmediğim birisi hakkında böyle düşünmezdim ama konu Tolga olunca iş çok farklıydı. Güllaç'a aşık olduğundan şüpheleniyordum ve Güllaç benim bu düşüncemi haklı bulmuyordu. Hayatımda ilk defa Güllaç konusunda kıskançlık yapıyordum. O da bunun farkındaydı ama olay çıkarmamı istemiyordu.

 

"Lev... Levent! Neden kaçarcasına arka bahçeye geldin?"

 

"..."

 

"Korkutuyorsun beni!"

 

Derin bir iç çekerek oturduğum sandalyede hareket ettim. Gözlerimi ondan kaçırmaya çalıştım, yapamadım. Bana kızacağını adım gibi biliyordum. Karşımdaki sandalyeyi çekerek oturdu, bana doğru eğildi. Korktuğum kadar kızgın değildi. Sert bir sesle "Bir şey soracağım ama doğruyu söyleyeceksin. Tamam mı?" dedim.

 

"Sor." dedi endişeli bir şekilde.

 

"Onu... Onu buraya sen mi çağırdın Güllaç?"

 

Bal rengi gözlerini çevreleyen ince kaşlarını çattı. Bu sanırım "Bunu gerçekten sordun mu?" anlamındaydı. Benim Tolga'yla yüz yüze tanışmaya hazır olmadığımı bildiği halde çağırmışsa sıkıntı var demekti. Elini masaya vurarak "Bursa'da bir arkadaşı daha varmış, o çağırmış!" dedi.

 

"Yani o arkadaşının evinde mi kalacak?"

 

"İstediği yerde kalır Levent. Sana mı soracak?"

 

İşte tam o an avazım çıktığı kadar "Evet!" diye bağırmak istedim. Beni kışkırtmak için çabalıyor gibiydi. Oysa gerçekleri söylüyordu, ben Tolga'nın nerede kalacağına karışamazdım. Zihnimde bir kıvılcımın belirmesiyle ben de kafamı ona doğru eğdim.

 

"Benim evimde kalmak ister mi acaba?"

 

"Ne?" derken inanamadığını anladım. "Bunu bana gerçekten sordun mu Levent?"

 

"Evet, sordum."

 

Yerinden kalktı. Kendi kendine söyleniyordu, ne dediğini anlayamıyordum. Bunu yaparken etrafımda tur atıyordu. Başım dönmüştü. Konuşurken elleriyle hareketler yapıyordu. Gözlerimi kısarak onu izlemeyi sürdürdüm. Bir ara dişlerini dudaklarına bastırıp "Tolga'yı bunun evine göndersem çocuk, sevgilimin ruh hastası olduğunu düşünür!" dediğini duydum. Alaycı bir gülümsemeyi yüzüme yerleştirerek onu kolundan tuttum. Ben de ayağa kalktım.

 

"Dur... Orada dur! Tolga neden benim hakkımda öyle düşünecekmiş?"

 

"..."

 

"Kızmayacağım."

 

Çünkü neye kızacağımı bilmiyordum. Bir de kızarsam ilişkimiz tehlikeye girerdi ve bu son isteyeceğim şeydi. Gecenin karanlığı benim içimdeydi, dışarı çıkamıyordu. Güllaç'ın bunu bildiğinden adım gibi emindim. Siyah saçlarını eliyle geriye atıp "Tolga'yla mutlu mutlu konuştum diye mutfağı savaş alanına çeviren sendin. Şimdi gelmişsin bana, onu evinde ağırlamak istediğini söylüyorsun!" dedi.

 

"O olayın sebebinin sadece Tolga'yla konuşman olmadığını hatırlatırım."

 

"Eğer Tolga'yla kavga edersen seninle finallere kadar konuşmam Levent."

 

Beni tehdit ediyordu. Sesini bir gün bile duymadığımda endişelenen beni tehdit ediyordu. Nefret ettiğim birine sırf Güllaç için katlanacak mıydım yani? Benim için çok zordu ama ilişkimin devamlılığı için bunu yapmak zorundaydım. Gözlerimi ondan kaçırarak "Bu evde kalacak olursa ben de bu evde kalırım. Bari buna izin ver!" dedim. Elleriyle beni göğsümden itti. Gözlerinde patlamak üzere olan bir sinir bombası vardı. Ayağını yere sert bastı. Issız geceye bu görüntüsü çok yakışmıştı.

 

"Garajda yatırırım seni!"

 

"Neden? Evde bana ve Tolga'ya yeterince yer var bence."

 

"Evde yer olsa bile garajda yatarsın Levent! Tolga ile seni aynı yerde tutmak çok tehlikeli!"

 

Yüzüme alaycı bir gülümseme yerleştirip elimle çenemi sıvazladım. Bu noktada çok haklıydı, o herifi görünce saldırabilirdim. Elbette Tolga'ya laf sokacaktım. Başka türlü ona içimden geçenleri ifade edemezdim. Dilimi dudaklarımda gezdirerek "Öfkeli ikizim onunla zevkle görüşür." dedim. Gözlerinde artık korku da vardı. Neyden bahsettiğimi anlamıştı.

 

"Öfkeli ikizin dikkat etsin. Benim öfkeli ikizim onunla olan ilişkisini gözden geçirmek zorunda kalabilir."

 

Demek istediği şeyi çok iyi anlamıştım. Tolga'ya ona karşı olan nefretimi yansıtmamam gerekiyordu. Samimi davranmak zorundaydım yani. Ben bu sahte duyguları bir hafta boyunca nasıl içimde taşıyacağım?

 

1 hafta sonra...

Sinirimden gece uyuyamamıştım. Evdekiler beni sakinleştirmek için çok çaba harcamıştı ama başaramamışlardı. Tolga'nın adını duyduğum an sinirleniyordum. Hatta adının ilk harfini duyunca ben, ben olmuyordum. Sanki benim ondan nefret ettiğimi öğrenip beni sinir krizine sokmak için Bursa'ya geliyor gibiydi. Sinirimi bozmak için çaba harcasa bile ben bir şey yapamazdım çünkü sevgilim beni tehdit etmişti. Elimi kolumu bağlayan tek şey sevgilimdi.

 

"Bari okuldayken yüzün gülsün Levent!"

 

Aras'ın cümlesi beni düşüncelerimden ayırdı. Okulun kantinindeki bir masada ben, Aras, İldeniz ve Ahuşen oturuyorduk. Dalya'nın dersi vardı. Aras önündeki çayı kafaya dikmeden önce "Tolga'yı tanımıyoruz bile!" dedi. İçimden "Keşke ben de senin gibi umursamaz olabilseydim be Aras!" diye geçirdim. Tolga'nın gelecek olmasına benim gibi büyük bir tepki vermemişlerdi. Gereksiz yere endişelendiğimi söylemişlerdi. Güllaç'a güvenim tamdı, sıkıntı Tolga'ya güvenmememdeydi.

 

"Ben Tolga'yı tanıyorum ama Levent'e bir zahmet hak verin. Güllaç'ı ondan daha önce tanıyan biri geliyor sonuçta."

 

Beni en iyi anlayan Ahuşen'di. Tolga'yı tanıdığı halde bana hak veriyordu. Dalya'nın görüşünü bilmediğim için şimdilik bana hak veren tek kişi Ahuşen'di. İldeniz ve Aras şaşkınlıkla ona dönmüştü, Ahuşen elini omzuma koyarak devam etti:

 

"Eniştemi ikiniz de anlayamıyorsunuz. Sizi de kıskanırken göreceğiz elbette!"

 

İldeniz mavi gözlerini kısarak "Bana bir kere bile böyle hitap etmedin. Yazıklar olsun sana Ahu!" dedi. Sesinden şaka yaptığı anlaşılıyordu. Normalde olsa sırf bunun için ona hava atabilirdim. Bunu benim keyfimi yerine getirmek için de söylemiş olabilirdi. Zorla sırıttım.

 

"Levent senden daha önce arkadaşlarımdan birine aşık oldu, onun için enişte kavramını bugün Levent'te kullandım. Bazen senden bahsederken de kullanıyorum aslında!" dedi Ahuşen kahkaha atarak.

 

"Tolga'nın yanında da bana böyle seslenir misin?"

 

Sorum karşısında Aras elini masaya vurdu. Gözlerini devirdiğini çok sonra fark ettim. Onlar bana derdimi unutturmaya çalışırken sanki ben daha çok dertleniyordum. Ahuşen beni korumak ister gibi Aras'a ters ters baktı.

 

"Aras! Hiç öyle göz falan devirme. Levent'in desteğe ihtiyacı var."

 

Yerimden kalkıp Ahuşen'i alkışlayabilirdim. Bunu yapmamın bir sakıncası yoktu. Deli damgası yeme ihtimalim dışında yani. İldeniz sırıtarak "Asıl tavırlarına dikkat etmesi gereken kişi Güllaç." dedi. "Sahi o nerede? Yokluğunu yeni fark ettim."

 

Derin bir iç çekip "Gitti." dedim. "Tolga'yı terminalden almaya!"

 

Bu detay içimi acıtmıştı. İçimde bastıramadığım bir sancı vardı ve ben nasıl geçeceğini bilmiyordum. Sevgilim resmen daha tanımadan nefret ettiğim Tolga'nın yanına gitmişti. Bir elin saçlarımı karıştırdığını hissettim, gözlerimi yana çevirince bunu yapanın Aras olduğunu gördüm.

 

"Seni kızdıracak olursa biz varız yanında, endişelenme."

 

"Kızdırsa bile bir şey yapamam kanka!"

 

"Neden?"

 

"Güllaç benden ayrılır çünkü tehdit etti!"

 

Masada bir sessizlik oluştu. Güllaç'ın tehdit tehdit etmiş olması herkesin elini kolunu bağlamıştı. Adeta bana gelecek olan tesellilerin yolunu kapatmıştı, en yakın arkadaşlarım bile o yoldan yürüyemiyordu. Ahuşen düşünceli bir yüz ifadesine bürünerek kıvırcık saçlarıyla oynadı. Küçücük gözlerini çaresiz bir şekilde bana dikmişti. İşte tam o an aklıma daha önce sormadığım bir soru geldi.

 

"Dün gece biz gittikten sonra benimle ilgili ne dedi?"

 

Sorum onun beklemediği bir yerden gelmiş gibi gözüküyordu. İldeniz ve Aras da sorumun cevabını duymak için Ahuşen'e dikkat kesilmişti. Aras'ın gür kaşlarının havaya kalkmasından merak ettiğini anlamıştım. Ahuşen baskıya daha fazla dayanamadı:

 

"Bugün için çok korktuğunu söyledi."

 

Demek o da benim gibi Tolga'yla karşılaşmam doğacak sonuçlardan korkuyordu. Oysa dün bana korktuğunu hiç belli etmemişti. Galiba ortama pozitif bir havanın hakim olmasını istemişti ama başaramamıştı.

 

"Haklı." dedim kendi kendime. "Tolga konusunu yüzünden en büyük kavgamızı ettik."

 

"Tolga'yı tanıyınca onunla çok iyi anlaşacaksın. Ortak noktalarınız var!"

 

"Ne mesela?"

 

"Bunu Tolga seninle dertleşirse öğrenebilirsin."

 

"Sen neden söylemiyor musun Ahuşen?"

 

Aras başını sallayarak "Aynen! Sen böyle yaptığın sürece Levent'i sakinleştiremeyiz." dedi. İldeniz hiçbir demeden öne doğru eğilmişti. Ahuşen bir anda üçümüzün baskısıyla karşılaşınca şaşırmıştı. Sırayla hepimizin yüzüne baktı. Birinin vazgeçmesini istiyordu.

 

"Tolga'nın izni olmadan bunu sana anlatamam Levent!" dedi sonunda çekine çekine.

 

İçimi rahatlatmasını beklerken tam tersi olmuştu. İçimdeki korku üniversitenin kampüsünü yutabilecek derecede artmıştı. Bir gizemin içine itiliyordum ve kimse beni kurtarmıyordu. Aras ona bakarak dudağını ısırdı. Bense ne karşılık vereceğimi düşünüyordum. İşte ben bunu düşünürken telefonumdan gelen mesaj sesi beni düşüncelerimden sıyırdı. Ekranı açtığımda yutkundum.

 

Sevgilim: Aşkım! Tolga'yla fakülteye giriyorum şimdi.

 

Bir şey söyleyemeden sırayla ekranı herkese gösterdim. İldeniz derin bir nefes alarak arkasına yaslandı, Aras ve Ahuşen'in de morali iyice bozulmuştu. Bildiğim bir şey varsa o da benim moralimin daha bozuk olduğu. İstemeye istemeye yerimden kalkıp yürümeye başladım. Önüme bakıyordum ama görmüyordum, korkularım bir adım öndeydi yani. Kıskançlık duygusunu bu şekilde tatmak istemiyordum, aslında hiç tatmak istemiyordum.

 

"Levent önden gitmesen mi acaba?" diye sordu Aras.

 

Yüzüme alaycı bir gülümseme yerleştirdim. Tolga'yı görür görmez dövecek değildim ya! Güllaç'ı yeni kazanmışken bunu asla yapamazdım. Onun için tehlikeye yürüyordum, buna mecburdum.

 

Sevgilim için...

 

Her şey onun için...

 

Yanımdan geçip giden insanları da kıskanıyordum. Onların sevmedikleri aniden bu binada belirmeyecekti ama benim için bu durum böyle olmayacaktı. Şu hayatta neyden korktuysam başıma gelmişti. Özellikle Güllaç konusunda!

 

İldeniz yanımda belirerek "O bir saygısızlık ya da kötülük yaparsa biz yanındayız. Şimdi tek yapman gereken gülümsemek." dedi. Sesinde saklı bir uyarı vardı.

 

Alaycı bir ses tonuyla "Gülümsemek mi?" diye sordum. "Bari sen yapma dostum!"

 

Ardından gördüğüm şey karşısında olduğumuz yerde kalakaldım. Gözlerim istemsizce büyüdü. Arkamdaki tüm sesler beni iç sesimle baş başa bırakmak istermiş gibi sustu, iç sesimin söyledikleri işte tam o an koridorda yankılandı. Tehlike sırıta sırıta bana doğru yürüyordu. "Gelme!" dercesine kaşlarımı çattım, anlamadı. Haliyle durduramadım onu.

 

"Bak Tolga, sevgilim Levent bu!"

 

İkimizin adını aynı cümlede kullanma sevgilim. Hatta onun adını ağzına hiç alma!

 

Ona karşılık vermeden karşımda duran Tolga'yı süzdüm. Fönle havaya kaldırdığı kahverengi saçlarına çok özen gösterdiği hemen anlaşılıyordu. Koyu kahverengi gözlerini meraklı bir şekilde bana odaklamıştı, kemiklerinin aşırı derecede belirgin olduğu yanağında ufacık bir gamze vardı. Gür kaşlarından biri hafif yukarı kalkmıştı. Üstünde mavi bir sweatshirt vardı, tıpkı vurulduğum gün üzerimde olan gibi. Tolga'nın beni küçümsediğini hissediyordum.

 

Elimi ona doğru uzatarak "Hoş geldin kardeşim!" dedim. Sesimdeki soğukluğu Güllaç'ın fark ettiğinden adım gibi emindim ama yüzündeki gülümsemesi silinmemişti.

Aras'ın anlatımından...

Çevremdeki tüm camlar kapalıydı ama ruhum üşüyordu. Aslında diğerleri de üşüyordu, bunu yüzlerinde anlamıştım. Hepimizin yüzünde biraz endişe vardı. Bunu fark etmeyen tek kişi Tolga'ydı. Sanki her an bir kahkaha patlatacakmış gibi sırıtıyordu. Acaba Levent'in onun hakkında ne düşündüğünü anlamış mıydı? Aklımda onunla ilgili bir sürü soru vardı ama hiçbirine cevap bulamamıştım.

 

"Okulumuzu çok beğendin galiba Tolga. Yüzünden neşe fışkırıyor." dedi Levent samimiyetsiz bir ses tonuyla.

 

Bulunduğumuz yer kampüsteki bir kafeydi. Kızlar Tolga'yla konuşmak için burayı seçmişti. Bu kafeye gelirken Levent ters bakışlarını Tolga'dan bir an bile ayırmamıştı.

 

"Çok güzelmiş, çok beğendim. Keşke ben de bu okulda olsaydım. Seninle kanka olurduk belki." dedi Tolga karşısındaki Levent'e bakarak.

 

İçimden "Kanka olamadan ölürsün!" dedim. Levent'in onunla kanka olması için kafasına saksı düşmesi gerekiyordu. Zoraki samimiyeti bile içinde tehlike barındırıyordu. Levent bir kahkaha attı, filmlerdeki kötü adamların kahkahasına benziyordu. Güllaç'ın surat ifadesi birden ciddiyete büründü. Bal rengi gözleri Levent'i adeta tehdit ediyordu. Tolga'nın hiçbir şeyden haberi yoktu.

 

"Buna neden bu kadar güldün Levent?"

 

"Hiiç! Kanka olsaydık çok komik bir durum olurdu, ona güldüm."

 

"Nasıl yani?"

 

Tolga şimdi meraklanmıştı, sesinden bu çok net bir şekilde anlaşılıyordu. Oturduğu yerdeki duruşunu dikleştirdi. Dalya o sırada Ahuşen'e yaklaşarak kulağına bir şeyler fısıldadı. Ahuşen ona dönüp "Yok artık!" dercesine bir hareket yaptı. Ardından telefonuma bir mesaj sesi geldi, Levent sesini ayarlarken telefonumu elime aldım.

 

Ahuşen: Levent hayatında hiç birisini dövdü mü?

 

Ben: Hayır. Hayatındaki bir ilki bugün gerçekleştirecek olabilir.

 

Ahuşen: İki erkek olarak siz ne güne duruyorsunuz acaba? Öyle bir şey yapacak olursa Levent'i engelleyin.

 

Sırıtarak gözlerimi Levent'e çevirdim. Alaycı bir yüz ifadesiyle "Ben kankalarımla çok garip anlaşırım. Sen benim kankam olsaydın neye uğradığını şaşırırdın." dedi. Güllaç işte şimdi sinirlenmişti, Levent'in aslında neyi ima ettiğini anlamıştı. Stresten siyah saçlarıyla oynayarak "Levent biraz kafadan gidik, insan zamanla alışıyor ona. Ama Levent'in de kendisinden farklı olan insanlara alışması gerekiyor." dedi. Galiba bugün iki aşığın tatlı atışmasına tanıklık edecektim.

 

"Yaa! Bazı insanlar vardır, alıştırmak yerine kendinden nefret ettirir." dedi. Levent çok ciddi bir şekilde.

 

"Karşıdaki onun her hareketinden gereksiz yere rahatsız olursa böyle bir durumun ortaya çıkması çok normal Levent."

 

Tolga öksürdü. Masadaki herkes ona döndü. Gözleri şaşkınlıktan büyümüştü, elindeki kırmızı bir hediye paketi vardı. Bu yeni dikkatimi çekmişti. Kızlara hediye almış olsaydı elinde üç hediye paketi olurdu. Demek ki kızlardan sadece birine hediye almıştı, umarım Ahuşen'e değildir! Kıskanma sırası bana gelmişti.

 

"Bir çiftin tartışmasına mı tanıklık ettim az önce?"

 

Olanları tepkisiz bir şekilde izleyen İldeniz, Tolga'nın bu sorusuyla dudaklarını ısırdı. Mavi gözlerinin içinde alevleri görür gibi oldum. İçinden her ne geçiyorsa bu onu endişelendirmişti. Güllaç önündeki bardağı kavrayarak "Arada böyle şakalaşıyoruz biz. Şu sıralar ikimiz de bir tartışmaya tokuz." dedi.

 

"Aynı şey için asla iki kez tartışmayız." dedi Levent. Tolga'ya olan nefretini her fırsatta kusuyordu.

 

"Yani daha önce bir şeyler mi oldu?"

 

Dalya kimsenin konuşmasına izin vermemek ister gibi "Yoo! Bir konuyu fazla uzatmadıklarını söylemeye çalıştı." dedi. Levent "Ya sabır!" dercesine ellerini birleştirdi. Tolga'nın anlamaması için elleriyle yüzünü kapatmamıştı. Ahuşen ise Dalya'ya göz kırpıyordu. Güllaç kısa bir süreliğine gülümsedi, çok değişken bir yüz ifadesi vardı. İçimden Tolga gidince onun Levent'e kızmaması için dua ediyordum. Gözlerim tekrar Tolga'nın elindeki hediye paketine kaydığında onu Güllaç'a uzattığını fark ettim. Levent kaşlarını çatarak ikisine baktı, kahverengi gözlerinde korkutucu bir koyuluk vardı. Yalvarırcasına Güllaç'a baktı ama o bunu görmedi. Güllaç da başta şaşkındı ama birden yüzüne en güzel gülümsemesini yerleştirdi. Önce anlam veremediği hediyeye sonra ne anlamı yüklemişti? Güllaç hediyeyi alırken Tolga konuştu:

 

"Senin için özel olan bir günü unutacağımı sanmıyordun herhalde? Biraz erken verdim çünkü tepkini çok merak ettim. Aç artık şu paketi!"

 

Tüm ışıkları açık olan kafe birden karanlığa gömüldü. Masayı aydınlatan tek ışık Levent'in başının üstündeydi. Işık sadece Güllaç'ın ve Levent'in yüzünü görmeme izin veriyordu, sesleri de duymuyordum. Sorun benim kulağımda da değildi, kimse konuşmuyordu. Levent'in yutkunduğunu gördüğüm an ben de yutkundum. Gözlerindeki o ürkütücü karanlığın içinde kaybolmuştu. Güllaç gözlerini büyüterek sevgilisine baktı, bu sefer içten içe o yalvarıyordu. Elleri titreye titreye hediye paketini yırttı. Karanlık görüşüm birden aydınlandı, artık hediyeyi görebiliyordum. Siyah bir fötr şapkaydı, aynı renk bir kurdele ile süslenmişti. Güllaç onu kafasına yerleştirirken "Bu şapkanın bir benzerini geçen gün görmüştüm. Çok teşekkür ederim, aşırı derecede beğendim!" dedi. Ardından siyah saçlarını elleriyle düzeltti:

 

"Özel gün derken?" diye sordu Levent titreyen sesiyle. Kızlar ve Tolga aynı anda Levent'e döndü. Hepsi şaşırmıştı ama en çok Güllaç şaşırmıştı. İldeniz'le birbirimize soru sorarcasına baktık, o da anlamamıştı. Levent'in sorusuna neden bu kadar şaşırmışlardı?

 

"Levent çok şakacısın! Tanımasam gerçekten bilmediğini sanacaktım."

 

Güllaç bunu söyledikten sonra kahkaha attı. Biz de ona eşlik ettik, oysa ben de Güllaç için özel olan günü bilmiyordum. Levent başını önüne eğmiş düşünüyordu, galiba unuttuğu bir şey vardı. Tolga çayından bir yudum alırken "Ben de az daha inanıyordum. Bir insan sevgilisinin doğum gününü neden bilmesin?" dedi. Eyvah! Tolga cümlenin sonunda yaptığı vurgu ile Levent'in içini okuduğunu ima etmişti. İldeniz ellerini yumruk yapıp masaya koydu. Bu Tolga'nın gözünden kaçmamıştı, sadece gülümsemekle yetindi. Levent ise zaman geçtikçe daha korkunç bakıyordu. Tam anlamıyla bir savaşın ortasında kalmıştım. Kendimi koruyacak bir kalkan bile bulamıyordum. Zaten kendimi korumama gerek yoktu, Levent'i korumalıydım. Ahuşen de benim gibi endişelenmişti. Durumu kurtarmaya çalıştı:

 

"Hiç konusu açılmamışsa bilmeyebilir."

 

İldeniz oturuşunu düzelterek "Ahuşen haklı. Sen daha önce ela gözlü bir kızdan bahsetmiştin telefonda, onun doğum gününü biliyor musun?" diye sordu. Tolga'nın yüzü kızardı. Elindeki çay bardağını hızla masaya koydu. Kaşlarını çatmıştı, kahverengi gözlerinde geçmişin acısını görüyordum. Güllaç, İldeniz'e el kol hareketleriyle kızıyordu. Levent'in keyfi yerine gelmişti, İldeniz'e göz kırptı. Ben olanlara tepkisiz kalmıştım.

 

"Aaa! Aranıza yeni bir erkek mi katıldı?"

 

Bu ses... Keşke duymasaydım bu sesi! Sesini duyduğum an yaptığı kötülükler aklıma geliyordu. Yanımızda biri varken ona kızamayacağımızı bildiği için rahat rahat bize yaklaşmıştı. Ahuşen kaşlarını çatmıştı. Yerinden kalkmaya çalıştı, Dalya onu engelledi. Asalbike şeytani bir gülümsemeyle Tolga'ya baktı. Uzun bir süre onu baştan aşağıya süzdü. Mavi gözlerinde bir ışık parladı. Gülümseyerek elini Tolga'ya uzattı:

 

"Merhaba! Benim adım Asalbike."

 

"Sana da merhaba! Benim adımda Tolga. Sen ney bike demiştin?"

 

Ahuşen'in kahkahasıyla irkildim. Güllaç güldüğünü saklamak için eliyle ağzını kapatmıştı. Levent bile bu soruya gülümsemişti. Asalbike ise gözlerini kısarak Tolga'ya baktı, sarı saçlarını sinirle savurdu. Diğer elindeki kahve bardağını daha sıkı tuttu. İçinde büyük bir sinir krizi yaşıyordu:

 

"Asalbike canım! Tanıştığımıza memnum oldum."

 

"Ben de, Ay... Asalbike!" dedi ona uzatılan eli sıkarak.

 

"Aybike ablamın adı."

 

Çok güzel bir bilgi, zihnimde bir gerekli bilgi daha yer edindi. Tolga konuşurken Asalbike'den gözlerini ayıramıyordu. Deminki ciddi hali gitmiş, yerini sırıtan bir Tolga almıştı. Aklımdan geçen şeyin olmasını istemiyordum. Hayır... Hayır! Asalbike'ye aşık olup hayatı kendine zindan etmemeli. En iyisi Asalbike gittikten sonra Tolga'ya ondan uzak durmasını söylememdi. Bir insanın göz göre göre yanlış bir seçim yapmasına izin veremezdim. Ahuşen sert bir sesle "Biz sana ablanın adını sorduk mu Asalbike?" dedi. "Ablana acıdım o ayrı!"

 

"Şimdi sen neden kıza böyle bir şey söyledin Ahuşen?" dedi Tolga şaşırarak.

 

Asalbike bundan hoşlanmıştı. Keyifle kahvesinden bir yudum alırken Ahuşen'e meydan okuyan bakışlarını yolladı. Aniden gözlerine bir korku yerleşti, bunun nedenini anlamamıştım. Yüksek sesle nefes almaya başladı. Tehlikeyle baş başa kalan bir insandan farksızdı. Masadaki herkes onun bu durumuna şaşırmıştı, İldeniz hariç. Asalbike'nin gözlerinin baktığı yönü takip edince İldeniz'le göz göze geldim. Kurbanına bakan vahşi bir katil gibi bakıyordu. Başını yana yatırarak "Ahuşen neden öyle dediğini sonra sana anlatır." dedi. Asalbike gözlerini İldeniz'den kaçırdı.

 

"Sen okula yeni mi geldin Tolga? Yatay geçiş tarihleri geçeli çok oldu."

 

"Ben üniversiteyi başka bir ilde okuyorum. Buraya Ahuşen, Dalya ve Güllaç'ı ziyarete geldim."

 

Konuyu değiştirmek için sorduğu soruya aldığı cevap Asalbike'yi kızdırmıştı. Ruh hali çok değişkendi. Peki Asalbike hiç moral bozmadan durur mu? Hayır! Kaşlarını kaldırarak "Sevgilisi olan arkadaşlarının yanında tek başına oturmak nasıl bir duygu?" dedi. Tolga'nın yüzü yine kızardı. Dalya ve Güllaç, Asalbike'ye çok sinirlenmişti. Ben de sinirlenmiştim ama sadece kaşlarımı çatmakla yetindim. İnsanların hassas noktalarını yüzlerine karşı söylememeliydi. Tolga yutkunarak "Çok güzel bir duygu Asalbike. En azından onların mutlulukları beni de mutlu ediyor. Baksana, yalnız ve sevilmeyen insanlar gibi tek başıma oturmuyorum." dedi. Asalbike'ye laf sokmuştu, o da bunu anlamıştı. Bir süre hiçbir şey demeden Tolga'ya baktı, aklından kesinlikle şeytani düşünceler geçiyordu. Güllaç'ın dişlerinin arasından "Daha yeni tanıyan biri bile bunun ne olduğunu anladı!" dediğini duydum. Asalbike mavi gözlerinin önüne düşen sarı saçlarını eliyle düzelterek tek nefeste "Yalnız insanları çok hafife alıyorsun. Onların en iyi dostları kendileridir, bazı istisnalar dışında yani. En kötü günlerinde bile gülümsemeyi başarırlar çünkü onlar kendilerini teselli ederler. Benden sana bir tavsiye: Yalnız insanların kalbini kırma Tolga." dedi.

 

Tolga ondan aldığı karşılığın şokunu yaşarken Asalbike yanımızdan uzaklaştı. Onun bu cümlelerinden bir şeyi çok iyi anlamıştım. Asalbike üzüldüğünde kendi kendini teselli için bu kadar çabuk toparlanıyordu. Bize kötülük yaptığında bundan ötürü karşımıza rahat rahat çıkıyordu. Güllaç derin bir iç çektikten sonra "Takma sen onu. Kendileri pek iyi biri sayılmaz." dedi. Bunu duyan Tolga gözlerini büyütüp eliyle az önce Asalbike'nin olduğu yeri gösterdi.

 

"Nasıl yani? Sinek öldürse üç gün yas tutacak tiplere benziyor!"

 

İşte senin gibileri böyle kandırıyor! Asalbike'nin dış görünüşüne kanan insanları gördükçe sinirim bozuluyordu. Dış görünüşüne göre bir insan hakkında bir tahmin yapmak çok saçma! Dirseklerimi masaya koyup ellerimi yanaklarıma yerleştirdim. Ciddi bir yüz ifadesiyle "O kız Güllaç'ı öldürülmeye aday gösterdi!" diye bağırdım.

(Asalbike sahnelerinde siz temsili.)

Ciddiyetim benden ürkmesine neden oldu. Duydukları karşısında ağzı açık kalmıştı. Levent'in gözleri geçmişe gitmişti, boşluğa bakıyordu. Güllaç da ondan farksızdı. Ortam normalde sıcaktı ama ben üşüdüğümü hissediyordum.

 

Tolga yutkunarak "Levent, Asalbike yüzünden vuruldu yani?" dedi.

 

Ahuşen dudaklarını büzerek "Beni de zehirledi!" dedi. Sesindeki acı içimi daha kötü yaptı. Kalkıp ona sarılmak istiyordum ama kalkamıyordum. Tolga öğrendiklerini sindirmeye çalışıyordu. Ne kadar tuhaf şey varsa hepsini aynı anda yaşamıştı.

***

Bazı günler ruh halimi çözemiyordum çünkü o günlerde birden fazla duyguyu yaşıyordum. Gün sonunda o duyguların ağırlığında eziliyordum. Her zamankinden farklı olarak bu sefer arkadaşlarım da aynı şeyi yaşamıştı. Bunda en önemli sebep Tolga'nın gelmesiydi. Bu Levent için acı verici bir durumdu. Levent sevgilisinin doğum gününü bilmezken Tolga hediyesiyle beraber geliyordu. Derin bir iç çekerek elimi alnıma götürdüm.

 

"Ne oldu Aras?" dedi. Ahuşen sesinde meraklı bir tınıyla. "Yine niye daldın?"

 

Tolga'ya veda ettikten sonra bizim eve gelmiştik. Ahuşen ve ben bahçedeki oturma grubunda oturuyorduk. Diğerleri salonda oturuyordu ve ben onların konuştuklarını çok merak ediyordum. Gözleri kısarak Ay'a baktım.

 

"Levent'in durumunu düşünüyorum. Doğum günü meselesine morali çok bozuldu."

 

"Güllaç'ın doğum günü iki gün sonra."

 

"Ne? Bunu Levent'e söyledin mi?"

 

Bir süre cevap vermedi. Soruma cevap verip vermeme konusunda kararsız kalmıştı. Ellerini okşayarak ona baskı yapmaya çalıştım. O da gözlerini kıstı, amacımı anlamıştı. Kıvırcık saçlarından bir teli eline dolayarak "Bazen bazı şeyleri söylememek gerekir. İnsan kendi eksikliğini böylece daha iyi fark eder." dedi. Söylediklerinden hiçbir şey anlamamıştım. Felsefi konuşmuş gibiydi.

 

"Cevabını tam anlayamadım desem?"

 

"İstersen Levent'in yanına gidelim, tepkilerinden cevabı öğren."

 

Beni bir gizeme sürüklemeye meraklıydı, yüzündeki keyifli gülümsemeden bu açık açık anlaşılıyordu. Bir şekilde salona gidip arkadaşının durumunu görmek istiyordu ve bunu yapmak için benim sorumu bahane ediyordu. Bir kahkaha attıktan sonra dudaklarımı ısırdım.

 

"Ah Ahuşen ah! Gizeme bayılıyorsun değil mi?"

 

"Bayılmaz mıyım? Ben zaten gizemli bir kişiliğe sahibim."

 

Kaşlarımı alay etmek amacıyla yukarı kaldırdım. Son cümlesindeki gizemli kişilik vurgusuna hak veriyordum, her gün farklı bir yönünü öğreniyordum. Ayağa kalktım ve onu kaldırmak için elimi uzattım. Göz bebeklerini yerinden fırlamalarını istermiş gibi açıp "Beni dansa mı kaldırıyorsun?" diye sordu. İşte benim gülme krizim tam o an kendini gösterdi. Kızmasını bekliyordum ama o da bana eşlik etti. Dans ne alakaydı şimdi?

 

"Hayır!" dedim gülmekten zor konuşarak. "Bizimkilerin yanına gidelim anlamında elimi uzatmıştım."

 

Gözlerinden iki saniyeliğine hayal kırıklığı geçti. Yerinden kalktığında "Ama söz... Söz veriyorum bir gün seni dansa kaldıracağım!" dedim. Gönlünü almak için söylemiştim. O küçük kahverengi gözleri parladı, başarmıştım. Mahcup bir gülümsemeyle bahçeye açılan cam kapıdan içeri girdim. Ahuşen peşimden geliyordu. Salondan Güllaç ve Levent'in sesleri geliyordu.

 

"Şu duygusuz gözlerle bana bakmayı keser misin Levent?"

 

"Ben sana duygusuz gözlerle bakmıyorum."

 

"O zaman neden ben öyle hissettim?"

 

Salona adımımı attığımda bizimkilerin koltuklarda ikili gruplar halinde oturduğunu gördüm. İldeniz ve Dalya karşılarındaki çifti çıtlarını çıkarmadan dinliyorlardı. İldeniz'in sabrının tükendiğini bize bakarak elini alnına götürmesinden anladım. Ahuşen sadece benim duyabileceğim bir sesle "En azından Levent önceki tartışmalarına göre daha sakin." dedi. Başımı sallayarak onu onayladım. İkisinin de yüz ifadelerini görebilmek için İldeniz ve Dalya'nın yanına oturduk.

 

"Olur bazen öyle."

 

"Biliyorum, Tolga'yla konuştuğun için mutsuzsun."

 

"Bunu inkar etmeyeceğim. Ayrıca ben öyle baksam bile sana deliler gibi aşığım."

 

Güllaç onun bu cümlesine gülümserken Levent ciddiyetini korudu. Galiba ben onun ne demek istediğini anlamıştım. Öyle bakmasının sebebi Güllaç'a olan kırgınlığı değildi, onun doğum gününü bilmediği için kendisine kızıyordu. Güllaç'ın bundan haberi olmadığı için bunu açık açık söyleyemiyordu. Güllaç elini Levent'in çenesine götürerek "Neden bu kadar mutsuzsun?" diye sordu. Levent gözlerini onun saçlarına çevirdi.

 

"O şapkayı..." durdu. "Kafandan çıkarır mısın?"

 

Güllaç şaşıracak onun dediğini yaptı. Şapkayı arkasına koydu, zaten evin içinde onu takması saçmaydı. Levent yutkundu. Güllaç hayal kırıklığı yüklü bir sesle "Sen verdiği hediyeden ötürü böylesin. Kötü bir amacı yok, doğum günümü unutmamış." dedi. Cümlesinin son kısmını söylerken bal rengi gözleriyle Levent'i süzdü. Levent'in gözleri korkudan büyümüştü. Doğum günü meselesi açıldığında farklı bir ruh haline bürünüyordu ve bunu Güllaç'a çok belli ediyordu. Kaşlarını çatarak "Tolga sana hediye aldığında çok sevindin değil mi?" diye sordu.

 

"Birisi doğum günümü hatırlayıp hediye almış Levent. Evet, sevindim çünkü bu arkadaşımın bana değer verdiğini gösteriyor."

 

İldeniz kaşlarını havaya kaldırdı. Gözlerini hızlı hızlı kırpıştırınca bir detay yakaladığını anladım. Dikkati kendisine çekmek için öksürdükten sonra "Doğum gününü unutsaydı ne yapardın?" dedi. "Tolga yani?"

 

Kolumla onu dürttüm ama bana sadece sırıttı. Sorusuyla aslında başka bir şeyi sormak istemişti ve son anda Tolga ismini eklemişti. Levent de bu sorunun cevabını merak ettiği için Güllaç'a biraz daha yaklaştı. Güllaç gözlerini şüpheci bir şekilde kısarak bir İldeniz'e bir de Levent'e baktı.

 

"İnsanlık hali unutabilir derdim. Ama Levent unutsa çok darılırdım."

 

Zaman durdu. Dışarıdaki arabaların öten kornaları bile sustu. Tavandaki ışık titredi, tek hareketlilik oydu. Ahuşen bana dönüp keyifle gülümsedi. Salondaki havaya bu yüz ifadesi çok tersti. Kaşlarımı çatarak başımı hafifçe soru anlamında salladım. Kulağıma eğilip "Cevabını birazdan alacaksın." dedi. Dediklerinden hiçbir şey anlayamıyordum. Güllaç yüz ifadesini hiç değiştirmeden "Levent benim doğum günüm ne zaman?" diye sordu. "İldeniz'in sorusu olmasaydı aklıma bu hiç gelmeyecekti!"

 

Dalya ve İldeniz kendi aralarında fısıldaşmaya başladılar. Dalya biraz sinirliydi, elinde olsa İldeniz'i bizim yanımızda dövecekti. Levent dişlerini sıktı. Onu kurtaramayacağım bir durumdaydı ve bu beni üzüyordu. Levent saatler sonra ilk defa gülümsedi.

 

"İki gün sonra. Hayatımın en önemli günlerinden biri o gün."

 

Ahuşen bana göz kırptı. Demek Levent'e Güllaç'ın doğum gününü söyleyen kişi oydu. İldeniz ve Dalya'nın galiba bundan haberi yoktu çünkü ikisi de Ahuşen'e şaşkınlıkla bakıyordu. Güllaç kollarını Levent'in bedenine sarıp "Korkuttun beni. Bilseydim yüzünün buna güleceğini daha önceden sorardım." dedi. Levent de aynısını ona yaptı. Yüzünden biraz rahatladığı anlaşılıyordu. Bildiğim bir şey vardı, içinden kendisine kızmayı sürdürüyordu.

 

"Seni görmek bile yüzümü güldürüyor benim."

 

"Ama gülümsememiştin?"

 

"Hem sinir olduğun şey hem de korktuğun şey aynıysa gülmek çaba ister."

 

Güllaç kendini geriye çekti. Levent'e kuşkuyla bakıyordu. Levent bunu görmemezlikten gelerek "Seni kaybetmemek için her şeye sabrederim. Bunu unutma tamam mı sevgilim?" diye devam etti. Ahuşen çaktırmadan onlara kısa süreli zafer sevinci yaptı. Yanağından hızla öpüp "Bir ilişkiyi kurtardın." dedim. Ahuşen gülerek kafasını omzuma koydu. Güllaç sevinçten titreyerek "Tamam!" dedi ve İldeniz'e döndü. Ona bir şey söyleyecekti, dikkatimi ikisine verdim. Levent de bunu anlamıştı. Konuyu bu sefer tahmin edemiyorduk. Dalya eğilip elini çenesine dayadı.

 

"Bir daha lütfen Tolga'ya ela gözlü kızı sorma. Kısaca Naz'ı sorma."

 

İldeniz başıyla onaylandıktan sonra "Tamam ama neden?" diye sordu. "Zaten o konu açılınca morali bozulmuştu."

 

Güllaç derin bir nefes aldı. Gözlerini onay bekler gibi Levent'e çevirdi. Levent eliyle "Anlat." anlamında bir işaret yaptı. Biraz korktuğunu gözlerine bakınca fark etmiştim. Güllaç ondan onayı alınca sırayla hepimize baktı sonra ağzından hiç duymayı beklemediğim bir cümle çıktı:

 

"Naz, Tolga'nın aylarca uzaktan sevdiği kız. Yani Levent gibi sevdi ama... Ama karşı taraf konusunda Levent kadar şanslı değildi. Sizin tanık olduğunuz telefon konuşmasından sonra bunlar oldu."

Gizemli Kişi'nin anlatımından...

HAZİRAN OLAY GÜNÜ

 

SAAT: 13:40

 

YER: ÜNİVERSİTE KAMPÜSÜ

 

Adımlarım geri geri gitmişti. Bugün onlarla yüzleşmek istemiyordum. Seslerini duymaktan bile korkuyordum. Dün gece yaptığım şeyi aklımdan bir türlü çıkaramamıştım. Beni gördükleri an bana acımayacaklardı. Zaten bana daha önce hiç acımışlar mıydı? Hayır. Beni tehlikeli bir durumda yalnız bırakmışlardı. Acı acı çığlık atmıştım ama onlar sadece kendilerini düşünmüşlerdi.

 

Cesaretimi toplayarak yürümeye devam ettim. Okula bir şekilde girmek zorundaydım. Markette Levent'ten saklanabildiğim için bunu da başaracağımı sanmıştım. Oysa yüzümü görmeden beni sadece saçlarımın renginden ve boyumdan tanıyabilecekleri bir gerçekti. Bu aklıma gelince "Şu saçlarım, adım ve boyumdan yıllardır çok çektim zaten!" demekten kendimi alamamıştım.

 

"Adın ne? Kulak misafiri oldum ve adını çok merak ettim."

 

Duyduğum sesle irkilmiştim. Yavaş yavaş başımı sağıma çevirmiştim. Sarı saçlı, siyah güneş gözlüklü ve boy olarak benden biraz uzun olan bir kız bana dönmüştü. Yüzünde alaycı bir sırıtma vardı, bu hiç hoşuma gitmemişti. Bunu nasıl komik bulabilmişti? Sert bir sesle "Bu seni ilgilendirmez canım!" dedim.

 

"Dur bir dakika! Sen..."

 

Kızın kaşları havaya kalkmıştı. Zihninden geçenleri tahmin edebilmiştim, beni tanımıştı. Normalde buna çok sevinirdim ama bu sefer sevinememiştim. Kızın elinde birden telefon belirmişti.

 

"Ay! Bir an tanıyamadım seni. Bir fotoğraf istesem?"

 

Yok artık! Kızın bir cümle daha kurmasına izin vermeden koşarak yanından uzaklaşmıştım. Taş zeminde sert bastığım ayaklarım ses çıkarıyordu. Ben yürüdükçe kampüs kalabalıklaşıyordu. Benim ruhum bu durum karşısında bunalıyordu. Bir ruhumu kalın bir iple bağlamış gibiydi, nefes almakta zorlanıyordum. Çığlıklarımı serbest bırakmak istiyordum ama bunu yapamazdım. Daha önce çığlıklarımı duyup beni kurtarmayanlar yine umursamazlardı. Ben umursanmamaya alışmıştım zaten. Ben kimdim ki?

 

"Beni de sevmenizi istedim. Çok mu şey istedim?" dedim kısık sesle. Daha önce gördüğüm kız yüzünden yüksek sesle konuşmaktan korkmuştum. Yıldırım logosunun olduğu alana doğru ilerlemeye karar vermiştim. Bugün son sınıfların mezuniyeti olduğu için her yer süslenmişti ve tıklım tıklımdı. Bizim fakültenin önünde de bir telaş vardı. O an oradaki insanlar arasından sadece benim yüzüm gülmüyordu.

 

"Ben de seni arıyordum. Gerçekten kaçabileceğini mi sandın?"

 

Tüm sesler kesilmişti. Sıcak olan hava birden soğumuştu. Nefesini ensemde hissedebiliyordum. Titreye titreye arkama döndüm, tam karşımdaydı. Masmavi gözlerinde korkunç bir bakış vardı. Başını omzuna yatırmıştı ve bana alaycı bir şekilde bakıyordu. Bu sefer... Bu sefer beni kolay kolay bırakmayacağını biliyordum.

 

Titreyen sesimle "Ya... Yapma! Konuşabiliriz!" dedim. Gözlerimden yaşlar süzülmeye başlamıştı. Yüzünde mimik oynamadı, bu beni daha çok korkuttu. Her an arka cebinden bir silah çıkarabilecekmiş gibi duruyordu.

 

"Uyarmıştım seni." dedi düz bir sesle. "Ama sen hiç uslu durmadın be!"

 

Selam! Okul vs derken buraya bölüm atamadım çünkü bölümde her şeyin tam olmasını istedim. Görüşmeyeli nasılsınız?

Tolga kitaba giriş yaptı, kısa bir süre konuk olarak kalacak. Tolga hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce iyi mi yoksa kötü mü? Bu konu hakkındaki görüşlerinizi merak ediyorum🤗

 

Levent'in için peki ne düşünüyorsunuz? Sanki Tolga sevgilisinin doğum gününü ondan daha iyi bildiği için biraz morali bozuldu değil mi? Fark ettiyseniz Güllaç kızmasın diye Tolga'ya bağırıp çağırmıyor.

 

Veee veee Gizemli Kişi! Yeni ipuçları elde ettiniz mi? Onunla ilgili bu bölüm çok ipucu verdim. Son anda karşısına ona kızgın olan biri çıktı kimdi acaba o?

 

 

 

 

 

 

​​​​​

 

 

 

 

Loading...
0%