@alpellal
|
Merhabaa:) Nasılsınız? Geldik mi sondan ikinci bölüme? Bu bölüm bazı gizemler çözülecek ve ortalık biraz (!) karışacak. Bu arada birazdan kaza gününden bir gün öncesini okuyacaksınız. Benden söylemesi her şeye hazırlıklı olun. İyi okumalar:)
2 hafta sonra
Aras'ın anlatımından... Derdimin aklıma gelmediği zamanlar bir kuş kadar hafif oluyorum. Sanki o zaman kimse benim mutluluğuma engel olamayacakmış gibi geliyor. Tabii ben bunları düşünüyorum ama aradan birkaç dakika geçtikten sonra gerçekler zihnimin ortasına adeta şimşek kılığına girip çakıyor. Şu an beni üzen kendi dertlerim değil, çevremin dertleri. Arkadaşlarım üzgün olduğu için ne kadar çabalarsam çabalayayım bu durum bana da yansıyacak. Yarın son sınıfların mezuniyet töreni var, aynı zamanda okulun son günü. Tolga'nın bombayı patlatacağı gün mü demeliydim yoksa?
Bu hafta bütünlemeler olduğu için yine okula gelmiştik. Ben sadece bir dersten bütünlemeye kalmıştım, bugün de onun sınavına girdim. İyi bir sonuç bekliyordum. Şimdi ise arkadaşlarımla beraber fakültemizin önünde oturuyordum. Aramızda birkaç dersten bütünlemeye kalanlar da vardı. Levent iki dersten bütünlemeye kalmıştı ama ben neden derse dikkatini veremediğini biliyordum. Söylediğine göre iki bütünleme sınavı da iyi geçmişti.
"Faster thaaann boyzzz!"
Kampüsün bir yerinden Victoria Justice'nin sesi gelmişti. Şarkı Güllaç ona eşlik edene kadar dikkatimi çekmemişti. Levent gülümseyerek sevgilisine baktı, o anın her detayını hafızasına kaydetmek istiyor gibiydi. Benim onu mutlu gördüğüme sevinmem gerekiyordu ama neden gülümsediğini anladığım için sevinemiyordum. Zaten durumun farkında olmayan tek kişi Güllaç'tı. Dalya neşeyle bağırdı:
"Millet! İldeniz bugünkü bütünleme sınavını geçerse herkese dondurma ısmarlayacakmış!"
"Hey!" diye kahkaha attı İldeniz. "Ben herkese ısmarlayacağım diye bir şey demedim."
"Şimdi dedin."
Dalya'nın bu konu açma çabası bence Levent'in dikkatini dağıtmak içindi. Eğer benim tahminim doğruysa amacına ulaşmıştı. Levent şeytani bir gülüşle İldeniz'e dönmüştü. Ben de elimi biraz uzamış olan sakallarıma götürüp tek kaşımı kaldırarak İldeniz'e baktım. Sırayla herkes ona dönmüştü, gülümseyerek ellerini kaldırdı.
"Tamam, dedim!"
Levent göz kırpıp "Benimki çilekli ve muzlu olsun." dedi.
Güllaç güldü ve "Geçeceğinden o kadar eminsin yani?" diye alaya yakın bir soru sordu. "Geçemezse hayallerini siyah çöp poşetine koyarsın artık."
"Geçer benim kankam."
Dalya'yı içimden tebrik ettim. Kurduğu bir cümle ortamı eski güzel günlere döndürmüştü. Kanser olmasına rağmen sevdiklerinin mutluluğu için çabalıyordu, en azından tedavisi gün geçtikçe daha iyi ilerliyordu. Ahuşen tam onun yanına oturmuştu. O da bu ortamdan memnun gözüküyordu. Sevgilimin içindeki korkuyu en iyi ben anlardım, o belli etmese bile içinde yarın olacaklara karşı bir korkunun saklı olduğunu biliyordum. Elimi onun elinin üstüne koydum. Hemen gözlerini bana çevirdi.
"Hava çok güzel. Yarın sis mi gelecek sence?"
Ona bir mesaj vermek istemiştim. Ahuşen zeki biri olduğu için benim vermek istediğim mesajı çözebilirdi. Gözlerindeki parıltıdan mesajı çözdüğünü anladım.
"Konu sis olunca bir tahmin yapamıyorum Aras. Belki bir sürpriz yapıp bugün gelir!"
"Bugün gelmesin ya. Aslında hiçbir zaman gelmesin."
Ahuşen derin bir iç çekerek "Sise engel olamıyoruz. Tıpkı başka şeylere olamadığımız gibi!" dedi.
"Hava durumuna baktım bu hafta sis mis yok. Nereden çıktı bu sis muhabbeti?"
Güllaç şaşkın şaşkın bize bakıyordu. Oysa ben kimsenin bizi dinlemediğini sanıyordum. Ahuşen de yardım istercesine bana bakıyordu. İçimden "Üzgünüm Ahu ama senin arkadaşın çok dikkatli çıktı." dedim. Ben de çaktırmadan Levent'e baktım, ne yazık ki benim arkadaşım saftı ve benim yardım çığlıklarımı duyamayacak kadar sağırdı. Boğazımı temizleyip gülümsedikten sonra aklıma gelen ilk yalanı ortaya attım.
"Okula gelirken arabada radyo açıktı. Radyoda bir uzman yarın hiç beklenmedik bir zamanlamayla şehri sisin kaplayabileceğini söyledi."
"Sen de Ahuşen'le bu konu üzerine mi konuştun?" diye şüpheyle sordu.
"Evet. Sen hiç Levent'le hava durumunu konuşmuyor musun?"
Levent ve Güllaç bu sorum üzerine aynı anda birbirlerine döndü. İkisi de karşı taraftan cevap bekliyor gibiydi. Levent ona "Zorunda mıydık?" der gibi bakıyordu ama Güllaç onu ayıplıyordu sanki. Dikkati kendi üstümden uzaklaştırmıştım ama şimdi onlar benim dikkatimi çekmişti. Güllaç imalı bir ses tonuyla bana cevap verdi.
"O kadar çok şey konuşuyoruz ki sıra ona hiç gelmiyor."
"Bir gün konuşacak şey bulamayacağız. İşte o zaman bunu konuşmak için bahane olarak kullanırız."
Bunu çok kısık bir sesle söylemişti. Bizim duymamızı istemiyordu ama hepimiz duymuştuk. Biz ona bir tepki vermeden durumu fark etti, yüzü kıpkırmızı oldu. Gözlerini korkuyla Güllaç'a çevirdi. Eminim içinden az önce kırdığı pottan ötürü kendisine kızıyordu, toparlanmasını zor bir şey söylemişti. Güllaç'ın bal rengi gözlerinde gördüğüm yıldırım, okulun biraz ötedeki yıldırım şeklindeki logosundan daha büyüktü. Bir yıldırım Levent'in üstüne düşmek üzereydi.
"Ne demek istiyorsun sen Levent?" derken sesi buz gibi çıktı.
Daha önce Levent onu kırdığında da onun sesini böyle duymuştum.
"O kadar güzel ve uzun bir sürecimiz olacak ki konuşacak konu bulamayacağız. Bunu demek istedim." dedi Levent gülümseyerek. Gözlerine samimi bir bakış yerleştirmeye çalıştı.
"Sen benden bir şey saklıyorsun ama ben bunu yakında öğreneceğim. Eğer tahminim doğruysa senin için hiç hoş şeyler olmaz."
Ahuşen ve Dalya endişeyle birbirlerine baktılar. Sonuçta Güllaç gerçekleri öğrendiğinde onların da sır sakladığını öğrenecekti. Bunu çok acı bir şekilde hatırlamış olmalıydılar. Levent yüz ifadesini değiştirmemek için büyük çaba harcadı. Sesini öksürerek eski haline getirdi.
"Ben senden bir şey saklamıyorum. Seni çok severken ben bunu nasıl yapabilirim?"
"Umarım saklamıyorsundur." dedi Güllaç. Levent'in bu cümle karşısında içine nasıl bir ateş düştüğünü görebiliyordum. En sevdiğinin senden şüphelenmesi zaten zor bir durum değil miydi? Acısına rağmen sırıtmaya devam ederek kollarını iki yana açtı.
"Gel sana bir sarılayım."
Güllaç onun gözlerinin içine birkaç saniye baktı, bakışlarındaki anlamı çözemedim. Levent de çözememiş gibi bakıyordu. Ardından koşarak onun için açılmış kollara kendini attı. Levent burnunu onun saçlarına yaklaştırdı ve gözlerini kapattı. Kısa bir süre sonra gözünden bir damla yaş süzüldüğünü fark ettim, yakınımda olduğu için görmüştüm. Bu anı daha öncesinde de gördüğümü hatırlıyorum. Güllaç İstanbul'a gideceği zaman Levent ona aynı bu şekilde veda etmişti.
"Oooo! Uzun süredir romantik komedi filmi izlememiştim."
Duyduğumuz o tanıdık alaycı ses hepimizin arkamıza dönmemize neden olmuştu. Asalbike tek kaşını kaldırmış bir şekilde Levent ve Güllaç'a bakıyordu. Üstünde kırmızı bir yazlık elbise vardı, sağ koluna kırmızının aynı tonunda bir çanta takmıştı. Masmavi gözlerinde kötülüğün ışıldadığını görebiliyordum. Yüzünde sinsi bir gülümsemeyle yanımıza geldi. Bizim ona hiç gülümsemediğimizi belirtmeme gerek yok sanırım.
"Yarından sonra tam dört ay sizi göremeyeceğim. Ah çok üzücü!"
Ahuşen gözlerini devirerek "Dört ay sonra sen burada olmayabilirsin." dedi. Bu bir tehdit cümlesi değildi, içinden bu geçmiş olmalıydı. Daha önce bana yakın zamanda birine bir şey olabileceğini söylemişti. Bunun Asalbike'yle bir ilgisi olabilir miydi?
Güllaç bedenini Levent'ten ayırıp önceki yerine döndü. Gözlerinde Asalbike'yi öldürmek istediğini çok iyi yansıtan bir bakış vardı. Asalbike'nin asıl amacının Levent'in moralini bozmak olduğunu bilmiyordu. Biz de ona bunu söyleyemezdik. Ölümü hatırlatan bir sesle "Tüh! Ben de dört ay boyunca cadı temalı dizi izleyemeyeceğim. Ne güzel seni görünce o ihtiyacımı karşılıyordum." dedi. "Ahu'nun da dediği gibi belki biz döndüğümüzde sen burada olmazsın!"
İşte bu ölüm tehdidiydi. Kısa bir süre sonra bu cümlesini hatırlayacaktım.
"Canım benim, sen çok yakında ihanet konulu film izleyeceksin. Tabii ki ben sana şimdi spoiler vermeyeceğim." dedi Asalbike. Bu cesareti nadiren onda görürdüm. Güllaç'ın ona karşı söylediklerine sinirlenmişti.
Levent hem kaşlarını çatmıştı hem de gözlerini büyütmüştü. Güçlü durmaya çalışıyordu ama birimiz ona dokunsak yıkılacaktı sanki. Güllaç meydan okuyan bir gülümsemeyle "Güzel hikaye uyduruyorsun. Kitap yazmalısın." dedi. Benim kesinlikle bu duruma bir el atmam gerekiyordu. Yoksa Asalbike her şeyi ortalığa dökecekti, Levent'in hayatı parçalanacaktı.
"Sen ihanet etmeyi bir hobi olarak yaptığın için herkesi kendin sanıyorsun Asalbike. Mutlu bir çift görünce kendi olmayan mutluluğun aklına geliyor değil mi?"
Bunu bağırarak söylemiştim.
Birkaç kişi dönüp bana baktı ama hemen sonra arkalarına geri döndüler. Asalbike bana ağır bir darbe yediğini belli eden bir bakış attı. Yutkundu. Sinirden titremeye başlamıştı, her sinirlendiğinde böyle olurdu.
"Aslında ben ihanet eden değil, edilen tarafım! Aylardır tanıyoruz birbirimizi. Sadece Tolga'nın hatrına bir günlüğüne benimle güzel konuştunuz!"
Alaycı bir kahkaha atıp "O bile çoktu sana. Sen iki kişiyi hastanelik ettin Asalbike! Lütfen hiç suçun yokmuş gibi konuşma." dedim. Ahuşen de beni desteklediğini belli ederek ona hiç hoş olmayan bir bakış attı. İldeniz de o korkunç bakışını yüzüne yerleştirmişti. Asalbike de saçlarını savurdu.
"Levent'in vurulması olayında silah zoru vardı. Bunu hatırlatmak yerine önünüzdeki kötü günleri düşünseniz daha iyi olur!"
"Yarın tüm şehire senin suçunu itiraf ettiğin ses kaydı yayıldığında sen de önündeki kötü günleri düşüneceksin. Sen sunduğun programı çok seviyordun değil mi?" diye sordu İldeniz. Sesine hiç masum olmayan bir ayar vermişti ve mavi gözlerini büyütmüştü. Asalbike'nin yüzüne korku yerleşti, rengi kırmızı oldu. Kaşlarını çattı ve bize bir adım daha yaklaştı. Hem korkuyordu hem de sinirliydi.
"Sana çok acıyorum Asalbike. Dört ay sonra buraya geldiğimde senin o ufak şöhretin bitmiş olacak!"
"Kapa çeneni! Sen hiçbir şey yapamazsın!" diye bağırdı Asalbike. İldeniz'e saldırmaya kalkıştı ama Dalya onu itti. Öyle bir itmişti ki kız yere düşmüştü, Dalya'nın da tersi pistir. Gözlerinden çıkan alev her an Asalbike'yi küle çevirebilirdi. Asalbike bu hamleyle beraber daha çok sinirlenmişti, hızla ayağa kalktı. Saçından bir tel gözünün önüne gelmişti.
"Eğer ters bir şey yaparsan seni bitiririm İldeniz!"
İldeniz kahkaha atıp "Bir bok yapamazsın sen! Sen eğer bir şeyleri yapabilseydin insanların sevgisini kazanmış olurdun. Durumun ortada!" dedi. Asalbike'yi çıldırtmak istiyordu net!
Asalbike sinirden ağlamaya başlamıştı. Gözlerinden akan yaşları saklamaya gerek görmüyordu, daha önce çok kez yanımızda ağlamıştı. Levent onun bu halini keyifle seyrediyordu, sonuçta Asalbike ona sataşmıştı. Güllaç yarı acıma ve yarı alayla "Yazık! Kendi eliyle programını bitiren tek insan olacak!" dedi. Asalbike başını kaldırıp ona baktı, onun bakışlarında da acıma vardı. Güllaç'ın üstünde çok durmadan tekrar başını İldeniz'e çevirdi. İldeniz o ağladıkça daha korkunç gülümsüyordu.
"Kariyerini Ahuşen'i zehirlerken düşünecektin! Şimdi git buradan Ahuşen bu cümleyi duyunca gülümsedi. Asalbike ise İldeniz'e bağırdı:
"Sen hiç sevinme. Sana çok korkunç bir anı yaşatacağım!"
"Merakla bekliyorum."
Ardından Asalbike hızla adımlarla bizden uzaklaşmaya çalıştı. Çalıştı diyorum çünkü o sırada bizim yanımıza gelen Aybars ve Baybars'la kuvvetli bir çarpışma yaşadı. İki erkeğe değilde duvara çarpmış gibi tepki verdi. Acıyla kolunu tuttu, ikizler de ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Aybars soğuk bir sesle "Pardon!" dedi. Asalbike bu kibarlığı resmen reddetti.
"Salaklar! Bugün neden tüm akılsızlar karşıma çıkıyor? Çekilin lan önümden!"
İkizler onun dediğini yaptıktan sonra ortadan kayboldu. Baybars onun arkasından kınayan bakışlarını yollarken Aybars'ın ağzı açık kalmıştı. Bizim yanımıza geldiklerinde tepkilerini daha rahat verdiler. Benim çaprazıma oturmuşlardı. Aybars gözlerini devirerek "Bu kızın yakın zamanda başına bir şey gelecek. Çok düşüncesizce davranıyor." dedi. Baybars başıyla onu onaylayıp "Bize hakaret etmek için bahane aradı resmen. Kendisi çarptı!" dedi. "Sonra Baybars bana laf soktu oluyor!"
İkizler de bizim gibi günlük Asalbike dozunu almışlardı. Anlaşılan bugün bu kız her önüne çıkana patlayacaktı. İldeniz uzun süredir uyuyan bir yılanı uyandırmıştı. Ayaklarım uyuşmuştu, hareket ettirdim ve ikizleri sohbette yalnız bırakmadım.
"Klasik Asalbike işte. İnsan zamanla onun bu tavırlarını normal karşılamaya başlıyor."
Ahuşen kıkırdayıp "Asalbike normal değil ki!" dedi. "Yalnız ben de bu kızı uslandıracak şeyin kötü bir olay olacağını düşünüyorum."
Şu sıralar onun ağzından hep kötü şeyler olacağına dair tahminler duyuyordum. Bazen onun tahminlerinin tuttuğunu görüyordum ama bu tahmini çok vahşiydi. Üstelik bugün Asalbike'nin başına bir şey geleceğini söyleyen ikinci kişiydi. Gözlerimi kısarak "Ahu senin hislerin çok mu kuvvetli?" diye sordum. Güllaç ve Dalya bana şaşkın şaşkın baktı, bu "Tanıyamadın mı sevgilini?" demekti. Ahuşen onların tersine sorumu çok normal karşıladı.
"Bazen hislerim kuvvetli oluyor evet. Bugün Asalbike'yi görünce yine içim bir kötü oldu. Aynı hissi yine bugün gördüğüm başka birinde de yaşadım."
Güllaç heyecanla "Ay! Kimi gördün?" diye sordu.
Ahuşen'in kısa bir süreliğine yüzü düştü. Gözlerini ondan kaçırmaya çalıştı. Yardım ister gibi bana baktı. İşte tam o an anladım! Ahuşen, Güllaç'a bir şey olacağını hissediyordu. Hayatında ilk kez yanılmak istiyor olabilirdi. Onun yerinde olsam ve Levent için aynı şeyi hissetsem kesinlikle onu evdeki odasına kilitlerdim. Ahuşen'e yardım edebileceğim bir yol bulmaya çalışıyordum ama bulamıyordum. Meraklı gözler ona çevriliydi.
"Mahallede çok yaşlı bir komşu gördüm." diye bir bahane buldu.
"İnşallah yanılırsın Ahu!"
"Amin!" dedi Ahuşen yüksek bir sesle. Dalya onun bu tepkisine şaşırdı.
Levent'in neşesi yerine gelmişti. Bugün duyguları çok karışıktı, bunu yansıtmadığı tek kişi Güllaç'tı. Eğer ona yansıtsaydı şu an böyle mutlu oturamazdı çünkü Güllaç zorla lafı ağzından alırdı. Herkes bildiği bir şey varsa o da Güllaç'ın her şeyi öğrenmesinin sonuçlarının onların ilişkisinden dışarı taşacağıydı. Ben arkadaşımın yüzünün daha çok gülmesini istiyordum ve bunun için elimden geleni yapacaktım. Bugün kızların evine gidecektik. Bu belki hepimizin bir arada eğleneceği son gündü. Kolumu Ahuşen'in omzuna atıp sırıttım:
"Gidelim mi artık?"
"Gidelim. Bir daha ne zaman böyle oluruz bilinmez.
Sesindeki imayı sadece ben anladım.
3 saat sonra...
Hava daha yeni kararmaya başlamıştı. Sokakta sessizlik hakimdi. Evin karşısındaki kütüphane yeni kapandığı için bu saatlerde sessizlik olması çok normaldi. Önceden orada bir dram yaşanması ve sonra kızların çabasıyla kütüphane olmasını hatırladıkça mutlu oluyordum. Kimse acı bir olayın yaşandığı evde yaşamak istemezdi. Yaz havası bahçeyi etkisi altına almıştı, onun için kızlar içeride hazırlık yaparken biz bahçedeki oturma grubuna oturmuştuk. Sonradan Doğay ve Hesna da gelmişti.
"Zaman ne çabuk geçiyor! Sanki bu şehire daha dün geldim." dedim gülümseyerek.
Baybars derin bir nefes alıp "Gerçekten daha dün gibi her şey." dedi. "Arada bazı üzücü olaylar oldu onlar geçen süreyi biraz fark etmemi sağladı."
Ertesi gün daha kötü şeyler göreceğini bilmeden demişti bunu.
İldeniz gözlerini Levent'e çevirdikten sonra "Zaman zaman ölümle mücadele ettik. Olsun şu an hepimiz hayattayız!" dedi. Gerçekten bu şehire geldiğimizden beri ne çok şey yaşamıştık. Arkadaşlarımın dediği gibi kötü şeyler de yaşamıştık ama hepimiz aradığımız aşkı bu şehirde bulmuştuk. Bu senenin kapanışını güzel yapmak isterdik. Keşke... Keşke başarabilseydik.
Levent bahçeye hiçbiri yeri atlamadan göz gezdirdi. İlk defa gördüğü bir yer değildi, bu kadar detaylı incelemesi bana çok garip gelmişti. Acaba bahçeyi unutmamak için mi böyle yapmıştı? Eğer öyle yapmışsa sebebini merak ediyordum. İldeniz bana bakıp başını iki yana salladı. O da Levent'in bu bahçeye bir daha giremeyeceğini düşündüğünü anlamıştı. Olumsuz havayı dağıtma işi Aybars'a düşmüştü:
"Aranızdan en çok Levent kardeşimi özleyeceğim! Adam girdiği yere neşe saçıyor."
İldeniz gülüp "Ya!" dedi. "Ben huzurunu mu kaçırıyorum güzel kardeşim?"
Bunu Levent'in neşesini yerine getirmek için yaptıklarının farkındaydım ama ben de karışmak istedim. Aybars'a ters ters bakarak "Bir daha sınavlarda arkama oturma." dedim. Aybars kısa bir süre ikimize baktı, bizden ses çıkmayınca kahkaha attı.
"Şaka yapıyorum be! Hepinizi özleyeceğim!"
Levent bu duruma gülüp "Eyvallah kardeşim ben de seni çok özleyeceğim!" dedi. "Baybars bizi hiç özlemeyecek galiba."
Baybars gözlerini büyütüp eliyle ağzını kapattı. Konunun ona gelmesi elini ayağını bağlamıştı. Biz de onun bu durumuna güldük. Mahcup bir gülümsemeyle "İkizim olduğu için aynı şeyi dedim sayın. Hepinizi özleyeceğim elbette." dedim. Saçlarını karıştırdıktan sonra elimi omzuna koydum. Bunu başka bir zaman yapsam söylenirdi ama bu sefer umursamadı. Levent de diğer omzuna elini koydu.
"Biliyoruz kardeşim. Şaka yapıyoruz!"
Bahçeye açılan mutfak kapısından Doğay başını uzatıp "İçeri gelebilirsiniz beyler!" diye bağırdı.
Hepimiz onun çağrısına uyup eve girdik. Tabii ki evin içine mutfaktan girdiğimiz için güzel kokular burnuma gelmişti. Saatlerdir bir şey yemediğim için çok açtım. Onun için salona girdiğimde hemen yemek masasına yöneldim. Sandalyeye otururken beni izleyen Ahuşen'le göz göze geldim. Gülüşünü saklamak için ağzını eliyle kapatmıştı.
"İftarını açmak için ezanı bekleyen insanlar gibisin Aras."
"Bahçeden buraya gelmek için mutfağı kullandım çünkü!"
Levent yanıma otururken "Kahvaltıyla duruyor kankam. Bu evin bahçeden giriş için başka yolu yoksa o ne yapsın?" dedi. Ahuşen onun bu tepkisine kahkaha attı ve mutfaktakilere yardıma gitti. Levent çorbasından bir yudum alıp "Kafam yerinde değilken o mutfak olayında Güllaç hemen o bahçeye açılan kapıya yönelmişti ama kilitliydi. Meğer daha öncesinde Ahuşen o kapıyı kilitlemiş." dedi. O gün Güllaç'ın balkon kapısı kilitli olduğu için mutfaktan çıkamadığını biliyordum ama Ahuşen'in kapıyı kilitlediğini yeni öğrenmiştim. İldeniz alaycı bir sırıtmayla ona döndü.
"Ulan bu evin mutfağı herkese seni hatırlatıyor!"
Masada bir gülüşme oldu. Kızlar da masaya yerleşmişti. Levent bu sözlere bıyık altından gündü. Onun yerine Güllaç "Bir başkası aklınıza geleceğine Levent'in gelmesi daha hayırlı." dedi. Sesinden güldüğünü anladığımız için cümlesini sorgulamadık. Fırınlanmış tavuğun ve patatesin kokusu masayı sardığı için büyük bir iştahla yiyordum. Güllaç salatadan kendi tabağına ayırdıktan sonra konuştu.
"Yarın son sınıfların mezuniyeti var. Üç yıl sonra biz de öyle güzel bir törenle okula veda edeceğiz, ne güzel!"
Yarın sözcüğü masada o hariç herkesin dikkatini dağıttı. Levent su içiyordu ama yutkunduğunu görebiliyordum Ahuşen ve Dalya korkuyla birbirlerine bakıyorlardı. Galiba kimse yarın olacakları düşünmek istemiyordu. Güllaç sessizlikten şüphelenmiş gözüküyordu. Tek kaşını kaldırarak "Neden sustunuz?" diye sordu. Levent bizi kurtarmak için cevap verdi:
"Sen üç yıl sonrasından bahsedince geleceği hayal ettik."
"Sadece geleceği mi hayal ettin Levent?"
"Ev... Evet."
"Güzel!" dedi elindeki bardağı masaya bırakırken. "Yarını da hayal ettin o zaman."
Bu cümlesi içimi ürpertti. Cümlesini söylerken ki ses tonu çok vurgulayıcıydı. Yüzündeki gülümsemeyi görmesem her şeyi bildiğini düşünürdüm. Ters köşe yapabilen biriyle arkadaş olmanın en kötü yanı onun hakkında bir yorum yapamamaktı. Levent onun sesindeki vurguyu fark etmemişti. Herkes o eski sahte gülümsemesini tekrar yüzüne yerleştirmişti. Doğay tavuğunu bıçakla parçalarken "Bütünlemeye kalmadım ama sizi görmek için her gün okula geldim." dedi.
Onu gösterip "Bakın arkadaşlık görün!" dedim.
Baybars sevgilisine göz kırparak "Aslında bana ders çalıştırmak amacıyla da geldi!" dedi.
Hesna bir süre güldü. Ardından "Kızcağız seninle tanıştığı ilk günden beri sana ders çalıştırttırıyor." dedi.
Baybars ona sus işareti yapıp "Tamam yengeciğim ikizim benden daha çalışkan!" dedi.
Aybars "Ha şunu bileydin!" dedi.
Yemekten sonra televizyonun karşısına geçtik. Kızlar yine mutfakta bir şeylerle uğraşıyorlardı. Televizyonda komedi programı vardı, merak ettiğim için izliyordum. Levent de bakıyordu ama onun aklı başka bir yerde gibiydi. İkizler ve İldeniz telefonlarına gömülmüştü. Komedi programında konu sevgilisinden ayrılan bir gence geldiği an Levent'e döndüm. Gözlerini ekrandan ayırmadan bana cevap verdi:
"Her şeyde aklına ben gelmeyeyim artık. Aynı durumu ben yaşamayacakmışım gibi seyret."
"Gerçeğini seyretmek istemiyorum."
"Daha kötüsünü izleyeceksin." dedi fısıldayarak.
Gözünden usulca bir yaş süzüldü. Elinin tersiyle onu sildi ve gülümsemeye çalıştı. Bu hareketi son zamanlarda daha çok yapmaya başlamıştı. Arkadaşımın psikolojisi hiç iyi durumda değildi, bunu sevgilisinden saklamak zorundaydı. Aybars telefonunu yanına bırakıp bize döndü.
"Dalmışım telefona hiç uyarmıyorsunuz!"
Yüzüme bir gülümseme yerleştirdim. Aybars sayesinde çoğu zaman tatsız konuları konuşmuyorduk. Bazen ikizi de katkıda bulunuyordu ama en çok Aybars bize konu bulmada yardımcı oluyordu. Bir kolumu Levent'in omzuna attım.
"Biz de Levent'le televizyon izlemeye dalmışız. Sorun yok!"
Baybars gülerek "Herkes bir şeylere dalmış!" dedi. Beşimiz de kahkaha attık, sesimizi duyan Dalya salona geldi. Neye güldüğümüzü bilmiyordu ama onun da yeşil gözlerinin içi gülüyordu. İldeniz usul usul başını ona çevirdi. Dalya'nın elinde bir bardak dolusu su vardı.
"Neye güldünüz bakayım bu kadar?"
İldeniz gözüyle Baybars'ı işaret edip "Komik bir şey söyledi. Biz de ona güldük!" dedi.
"Hep gülün canlarım! İldeniz ben senden bir şey isteyeceğim."
"İste tabii yeşil gözlüm."
Dalya sırıtıp elindeki bardağı gösterdikten sonra "İlaç içme saatim geldi. Benim yerime sen gidip marketten çayın yanına bir şeyler alır mısın?" diye sordu. "Marketler daha kapanmamıştır."
İldeniz hemen ayağa kalktı.
"Hemen gidiyorum!"
Dalya çok pişman olacağını bilseydi onu markete gönderir miydi? Asalbike'nin anlatımından... İnsan neden kötülük yapmaktan zevk alır? Bu soruya başkaları bir sürü cevap verir ama söz konusu ben olduğumda cevap veremiyorum. Hayat bana başka çare bırakmıyordu. İnsanlar iyilik yaptığımda bile bana şüpheyle yaklaşıyordu. Bu kadar mı ilginç benim iyilik yapmam? Bir insana güvenilmezse o insan kendini değiştiremez. Benim durumum buydu işte. Soktukları laflar, kinayeli sözleri beni hep kötülüğe yönlendirdi. Hatasız insan olmadığını unuttukları için bana çok çektiriyorlardı. Bugün hem kendimi korumak hem de onlardan intikam almak için bir şey yapacaktım. Kimsenin beni göremeyeceği bir yerden salonunun ışığı yanan evi izliyordum. Bir keresinde Tolga'nın ricasıyla o eve girebilmiştim. Bana sadece o yanımdayken iyi davranmışlardı.
Arkamda bulunan sokak lambasının ışığı yüzümden çok elimdeki sopayı aydınlatıyordu. Beni biri böyle görseydi hiç hoş şeyler düşünmezdi. Haklılardı.
"Sen çok sert kayaya çarptın İldeniz." dedim sinirle.
Aradan saatler geçmişti ama benim öfkem tazeydi. İldeniz'in elindeki ses kaydı benim kariyerimi bitirirdi, bir şekilde ses kaydını yok etmeliydim. İşte bu gece bunu halledecektim. Eğer İldeniz dediğini yaparsa babam da bu durumdan etkilenirdi. Rakip medya kuruluşları beni bitirmek için olayı didik didik ederdi.
"İşin çok uzun sürdü. Nereye gittin sen?"
Dakikalar önce İldeniz evden çıkmıştı. Aceleyle çıktığını koşuşundan anlamıştım. Ben hamlemi yapacağım zaman koşacak vakti olmayacaktı. Asalbike Giray'a sataşan cezasını elbet çekecekti. İçimden kameranın görüşüne girmemek için dua ettim.
"Boyum kısa olabilir, beni bunun için güçsüz sanabilirsiniz. Ruhumun büyüklüğünü de bir hatırlasanız keşke!"
Bulunduğum yerden birkaç adım ileriye gittim. Bu sefer evin giriş kapısını da görebiliyordum. Kendimi kamufle etmek için üstüme siyah bir şey giymemiştim, bundan ötürü gözükmemeye çalışıyordum. Aslında şu an bir kutlamadan kaçmış gibi gözüküyordum. Bu halimle haberlere çıksam ülke beni yıllarca unutamazdı diye aklımdan geçirmeden edemedim.
"Sizin o mutluluğunuzu böleceğim için özür dilerim!"
Birkaç dakika sonra İldeniz sokağın başında gözüktü. Elinde market poşetleri vardı, demek ki evdekiler onu aceleyle markete yollamıştı. Benim moralimi bozduktan sonra arkadaşlarıyla eğleniyordu. Şimdiye kadar hep beni korkutma yönünden başarılı olmuştu ama bugün karşılığını verecektim. Sadece önüne bakıyordu. Beni yine görmemişti. Ben de arkasında onu takip ediyordum.
Kısık sesle "Güzel gözlerini kapatacağın için üzgünüm." dedim.
Sesimi duymadığı için çok rahattım. Gölgemi fark etmemesi için kenardan kenardan yürüyordum. Birden onun olduğu taraftan mesaj sesi geldi. Durup telefonunu çıkardı, onun olduğunu anlamıştım çünkü benim telefonum sessizdeydi. Benim de onun telefonuna ihtiyacım vardı. Sessizce ve hızlı bir şekilde arkadan yaklaştım. İçimden üçe kadar sayarak elimdeki sopayla kafasına sert bir darbe indirdim. Vücudumu bir titreme sarmıştı, yüzünü göremiyordum. Birden vücudu bana göre sağ tarafa düştü. Elindeki poşetlerden bazı şeyler düşmüştü. Telefonunu sıkı tuttuğu için o elinden düşmemişti. Derin bir nefes aldım:
"Bir insanın baygın hali bile korkutucu olabilir mi?"
"Merak etme İldeniz. Telefonunu çalmayacağım, sadece bana ait olan ses kaydını sileceğim."
Sağıma ve soluma bakıp kimsenin beni görmediğine emin olduktan sonra telefonunu onun parmaklarının arasından zorlanarak aldım. Ekran kapalıydı, açmak için tuşa bastım. Şifre istiyordu.
"Ha siktir!"
Gözleri kapalı olduğu için ekrana yüzünü okutamazdım. Bunun için şifresini tahmin etmem gerekiyordu. İldeniz ve ben aynı yılda doğmuş olmalıydık, dış görünüş olarak benden büyük duruyordu ama ben minyon bir vücut yapısına sahiptim. 1999 yazdığımda şifre uyarısı verdi. Yakın yılları girdiğimde de bu devam etti. Kocaeli'nin plaka kodu da değildi.
"Orhun Kitabeleri mi şifren? Neden açılmıyor bu telefon?"
Aklıma gelen bir detay beni olduğum yere çiviledi. Tam sağ tarafımda bir kütüphane vardı, kapalıydı. Ama kütüphane kapalı olsa bile güvenlik kamerası kayıttaydı. Vücudumdaki titreme daha şiddetlendi. Elimdeki telefon İldeniz'in göğsünün üstüne iniş yaptı. Kameraya baktığım için yüzüm çok net gözükmüş olmalıydı.
"Ben çöpü atıp geliyorum!" diyen Güllaç'ın sesi aklımı başıma getirdi.
Hiç vakit kaybetmeden koşarak oradan uzaklaştım. Gecenin serinliğine rağmen yüzümden aşağıya ter damlıyordu. Sanki bir kazanın içine düşmüştüm ve yanıyordum. Kısa bir süre sonra Güllaç'ın çığlığını duydum. Gözümden akan yaş ve terim birbirine karışmıştı. Ben bugün kariyerimi kurtarmaya çalışmıştım ve bunu elime yüzüme bulaştırmıştım. Bunu yaparken bir insana daha zarar vermiştim, kendimi daha çok tehlikenin içine sokmuştum.
Yarın ablamın nişanı vardı. Ablamın en mutlu gününde eve beni almak için polisler gelebilirdi. Babam benim yüzümden saygınlığını yitirebilirdi, annem benden utandığı için insan içine çıkamazdı. Okulda insanlar benim hakkımda bir sürü dedikodu çıkarabilirdi. Bu ihtimalleri düşününce bir an... Bir an ölmek istedim! Ailemi üzeceğime mezara girmeyi tercih ederdim. Ağlayarak koştuğum sokaktan çıkmadan ölmek istedim.
Ben Asalbike Giray. 19 yaşındayım. Bir anne ve babanın iki kızından küçük olanım, adımı ablam koymuş. Annemin de payı var ama ablam Aybike adım onun adına benzesin diye Asalbike'yi koymak istemiş. Adım gerçek hanım, gerçek güzel anlamlarına geliyor. İnsanlar bana hep güzel olduğumu söylerler, bu durumu sevmediğimi söyleyemem. Kimse kendine çirkin denilmesini istemez. Hal ve hareketlerim bir hanıma uyuyor mu bilmiyorum çünkü insanlar benim kötü biri olduğumu düşünüyor. Kötülük yapmamın bir sebebi var ama kimse bunu çözemedi, eğer çözebilselerdi böyle birine dönüşmezdim.
İnsanlar beni hep gülümserken görüyor. Güçlü durmak zorunda olduğum için hep gülümsüyorum aslında o gülümsememin arkasında bir hüzün saklanıyor. Şimdiye kadar bunu sadece Ayşen ve Tolga fark etti. Önyargısı olmayan insanlar benim içimi çok iyi görebiliyor. Sunduğum program benim stres atma yerimdi, orada bambaşka bir Asalbike oluyordum. Kanalın kapısından içeri girince bile yüzüme bir canlılık geliyordu. Çalışanlara mutlaka selam verip öyle içeri girerdim. Sosyal medyada insanlar benimle ilgili çok eleştiri yapardı ve ben onların söylediği eksiklerimin üstüne gitmeye çalışırdım. İşte bugün yaptığım yanlış benim elimden programımı da alacaktı ve hayatım darmaduman olacaktı.
Ya da ben artık bu hayatta olmayacaktım! Güllaç'ın anlatımından... Mutlu başladığım bir günün sonunda korkutucu olayların olmasına artık alışmıştım. Buna alışmış olmam çok kötüydü. Birinin gelip acilen önümdeki karanlık kapıyı kırması gerekiyordu, ben tek başıma kıramazdım. Önümde eğer mutlu ve güneşli günler varsa ben koşa koşa o günlere gitmek istiyordum. Açıkçası varsa bile bana bu haber verilmezdi çünkü son zamanlarda çevremdeki herkes şüpheli davranıyordu. Başta sevgilim Levent! Benden bir şey saklıyordu ve ben ne sakladığını çözememiştim. Zaten ani ruh değişimlerinden tahmin ediyordum ama bugün okuldayken bana sarıldığında her şeyden emin oldum. Bana daha öncesinde öyle sarıldığında uzun bir süre görüşmemiştik. Arkadaşlarım da onunla aynı sırrı saklıyordu.
Bir başka korkunç olay yarım saat önce gerçekleşmişti. Çöp atmak için evden çıktığımda İldeniz'i evin önünde baygın bulmuştum. Öyle bir çığlık atmıştım ki evdekileri oraya çağırmama hiç gerek kalmamıştı. Olanları henüz çözememiştim, aslında şoku atlamamıştım. İldeniz salondaki koltukta yatıyordu, henüz ayılmamıştı. Herkes onu ayıltmaya çalışıyordu. Bana ağlayan Dalya'yı sakinleştirme görevi düşmüştü. Oysa biz şu an film izliyor olmalıydık!
"Keşke ilacımı... Keşke ilacımı içmeseydim! Ben giderdim markete, ona zarar gelmezdi!" dedi hıçkırıklarının arasından.
Kaşlarımı çatıp "Dalya saçmalama! Sen o ilacı içmek zorundasın, içmezsen İldeniz kızardı sana!" dedim.
"Uyanmazsa hastaneye götürelim. Bence kafasından darbe yemiştir!"
Hesna peçeteyle onun gözlerinden akan yaşları silerken "Götürürüz tabii canım!" dedi. "Merak etme birkaç dakikaya ayılır."
Doğay "Bu çocuğun kimseye bir yanlışını görmedim. Kim yapar bunu?" diye söylendi.
Ahuşen halının üstünde oturuyordu. Doğay'ın sorusuna bir cevap arıyordu, elindeki telefonunu salladı. Bize bakıp "Ben Asalbike'den şüpheleniyorum. Bugün İldeniz'e sinirlendiğinde tehditler savurdu. Eve daha önce Tolga'nın ısrarıyla geldiği için adresini biliyordu. Kütüphanenin yetkilisiyle çok iyi anlaşıyorum, kendisinden bu evi gören kameranın kaydını istedim. En kısa sürede bana ulaştırmaya çalışacak." dedi. Hiç ara vermeden konuşmuştu. Bu kadar kısa sürede bunu akıl etmesine şaşırmıştım.
"Sen bunu ne ara düşündün?" diye sormadan edemedim.
Omzunun üstünden arkasına bakıp "İldeniz o ses kaydını benim intikam alabilmem için aldı. Bu yaptığım az bile!" dedi.
Dalya zorlukla gülümsedi. Dikkatini bize veremediğini sanıyordum. Aras tam İldeniz'in yanında duruyordu yanında duruyordu. Yeni uzamaya başlamış sakallarını sıvazlıyordu. Kaşlarını çatıp "Aklımı kaçıracağım şimdi! Hırsızlık yapılmamış, neden bayılttılar İldeniz'i?" diye söylendi. Levent'in de durumu onunkinden farksızdı, o da İldeniz'in arka tarafında duruyordu. Gözlerini bazen çaktırmadan bana çeviriyordu. İldeniz'i ben bulduğum için nasıl olduğumu merak ediyor olmalıydı. Gergin bir ses tonuyla "Kim yaptıysa onu, bu yaptığından ötürü pişman edeceğim. Aslında bir tahminim var." dedi. Aras başını ona çevirdi:
"Kim?"
"Asalbike adlı ruh hastası!"
"Ben de onu tahmin etmiştim!"
İkizler de onların yanındaydı. Ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Hiç seslerini çıkarmamışlardı, olay olduğundan beri İldeniz'i uyandırmaya çalışıyorlardı. Baybars sessizlikten bunalmış olmalıydı.
"Asalbike yaptıysa bu kız iyice çıldırmış demektir."
"O zaten çılgındı." dedi Aybars.
"Ne oldu bana? Ah!"
Duyduğumuz ses hepimizin yerimizden kalkmamıza neden oldu. İldeniz gözlerini açmıştı. Neden herkesin onun etrafında olduğunu anlamaya çalışıyormuş gibi duruyordu. İçimden "İnşallah hafızasını kaybetmemiştir!" dedim. Daha önce aynısını ben Levent'e yapmıştım, bir şey olmamıştı. Dalya hemen gidip ona sarıldı. İldeniz de karşılık verdi. Dalya'yı yanağından öpüp "İyiyim ben. Merak etme!" dedi. Dalya geri çekildi.
"Seni öyle görünce çok korktum. Aklım gitti geldi!"
"Ne olduğunu ben de anlayamadım bir an." dedi İldeniz. "Kafamda bir acı hissettim, sonrasını hatırlamıyorum." dedi.
Aras onun doğrulmasına yardım etti. Ben de Levent'in yanında dikiliyordum. Levent kolunu omzuma atarak beni kendine çekti, aniden aklına gelmişim gibi. Ardından gözlerini kısıp "Sana bunu yapan kişiyi gördün mü?" diye sordu. İldeniz birkaç saniye derin düşüncelere daldı. Hafızasını zorlamaya çalışıyordu, sonuçta kafasını darbe almıştı. Ben de evden çıktığımda kimseyi görememiştim. Görseydim zaten o kişi bu sokaktan sağ çıkamazdı. İldeniz benimle yaşıt olsa bile benim abim gibidir. O da hep beni olmayan kız kardeşi gibi görüyordu. Sonunda İldeniz gözlerini büyütüp heyecanla konuştu:
"Galiba tam düşerken yan tarafta bir kadın gördüm. Sarı saçlıydı ve kırmızı bir elbise giymişti!"
Doğay kendi kendine "O kadar giyimine düşkün ki adam bayıltmaya siyah değil kırmızı elbise giyip gidiyor. Bu bana birini hatırlattı!" dedi.
Geriye kalan hepimiz aynı anda "Asalbike!" diye bağırdık. Hem bugün kırmızı bir elbise giymişti hem de saçı sarıydı. Giyimine de çok önem verirdi. Sesimi ayarlayıp "Bugün Asalbike kırmızı bir elbise giymişti. Ayrıca İldeniz'e de kin kusmuştu." dedim. Levent de beni başıyla onayladı. Neden bugün az konuşmaya çalışıyordu? Az kaldı, onun gizemini çözeceğim. Eğer benden gerçekten bir şey saklıyorsa onun için hiç hoş şeyler olmayacaktı.
İldeniz kaşlarını çattı. Gözlerinin maviliğinde o korkunçluğu yine gördüm. Asalbike'yi görünce gözlerine yerleşen bakıştı bu. Aklından çok kötü planlar geçtiğini anlamıştım. İldeniz'i tanımasam bu bakışı beni bile korkuturdu. Dişlerinin arasından "Bu evin girişini gören kamera var mı?" diye sordu. Ses tonu da korkutmuştu beni, Asalbike onun korkunç yanını uyandırmıştı. Levent onun bu hali normalmiş gibi davranıyordu. Yıllardır birbirlerini tanıdıkları için alışmıştır diye düşündüm. Ahuşen telefonunu sallayarak İldeniz'e yaklaştı.
"Karşıdaki kütüphanenin kamerası bu evin kapısını da görüyor. Israr ettim, şu an kamera kayıtlarına bakıyorlar. Birazdan bana kaydı atarlar!"
"En azından bunu yapanın Asalbike olduğuna dair bir kanıtımız olur. Çok teşekkür ederim!"
Ahuşen gülümseyerek "Daha önce sen de benim için benzerini yaptın. Hiç teşekküre gerek yok, ben borcumu ödedim sadece." dedi. Aras ona göz kırptı, İldeniz de olaydan sonra ilk kez o zaman gülümsedi. İkizler Asalbike'ye çok kızgındı. Baybars aramızdaki bir diğer korkunç bakışa sahip insandır, mavi gözlü olana bu bakış otomatik olarak geliyordu galiba. Ortadaki sehpanın üstünde oturmuştu ve çenesini ellerinin üstüne koymuştu.
"İldeniz'e bunu yapınca ne geçti bu kızın eline? Sadece hıncını çıkarmak için yapmış olamaz."
İldeniz sırtını arkasına yaslayıp "Ben aslında neden yaptığını tahmin ediyorum ama kamera görüntülerini görünce emin olacağım." dedi. Gözleri Dalya'ya kaydı, gözlerinin etrafındaki yaşlar henüz kurumamıştı. Elini onun yanaklarında gezdirdi. Dalya bu ani hareketiyle irkildi.
"Bir şeyim yok Dalya neden ağlıyorsun? İyileşmen için kendini de üzmemen lazım. Yoksa beni sen mi buldun?"
"Yok Güllaç buldu. Çöp atmaya çıkmıştı, sonra çığlık attı."
Herkes bana döndü. İldeniz bu duruma şaşırmış gibi gözüküyordu. Ben görmeme rağmen Dalya'dan daha sakindim, insanların yapısı farklılık gösteriyordu işte. Kendimi biraz zorlayıp ona gülümsedim. O da bana gülümsedi. Oturuşunu düzeltip "Sen iyi misin kardeşim?" diye sordu. Size daha önce onu abim gibi gördüğümü söylemiştim. Ona doğru birkaç adım attım.
"Çok şükür iyiyim. Evden çıkar çıkmaz seni öyle görünce çok korktum."
Gamzesi belli olacak şekilde sırıtıp "Ondan intikamımı almadan ölmem ben! Bir sopayla ölseydik... Ooo!" dedi. Bu cümlesi salonda gülüşmelere neden oldu. Gülüşmelerin arasına bir mesaj sesi de dahil olmuştu. Mesaj sesini duyanlar sırayla Ahuşen'e döndü. Telefonunu kaldırıp bize gülümsedi. Ekranı açarken "Sonunda kamera kaydını attılar. Gelin yılan belgeseli izleyelim!" dedi. Hepimiz onun etrafında toplandık ve o kaydı açtı. Videonun başında İldeniz'i bayıltan kişinin yüzü gözükmüyordu. Üstündeki elbise Asalbike'nin bugün giydiği elbisenin aynısıydı ama sonuna kadar izlemeye devam ettik. Kız İldeniz'in telefonunu eline alıp bir süre onunla uğraştı. Birkaç dakika sonra yeni fark etmiş gibi kameraya baktı. Asalbike korku dolu gözleriyle ekrandaydı, suç işlerken kameraya yakalanmıştı. Bu görüntüden sonraki görüntüde telefonu İldeniz'in göğsünün üstüne düşürüp kaçıyordu. Benim evden çıkarken söylediklerimi duymuş olmalıydı.
Dalya şaşkınlığını belli eden bir sesle "Telefonla ne işi vardı? Giderken almaya gerek görmedi." dedi. Ekrandaki Asalbike'nin görüntüsüne büyük bir kinle bakıyordu. İldeniz'i bilmiyorum ama Dalya bu kızı öldürürdü. Ben de yardım ederdim tabii.
İldeniz "Telefonumda suçunu itiraf ettiği ses kaydı var. Bilgisayarıma aktardığımı bilmediği için telefonumdan silerse onu tehdit edemeyeceğimi düşünmüş. Telefonumun kilit ekranının şifresini bulamamış ve o sırada Güllaç evden çıkmış." diye onun sorusunu tek nefeste yanıtladı. Konuşurken yorulmuş gibi gözüküyordu.
Levent tek kaşını kaldırıp "Yani evden başkası çıksa bile senin çıkmanı bekleyecekti." dedi. İldeniz onu başıyla onayladı.
Doğay ekrandaki görüntüyü işaret ederek "Suç işleyecek kişi tanınmamak için siyah kapüşonlu tercih eder. Asalbike okuldan çıktığı gibi buraya gelmiş, anlaşılan sinirden hiç düşünmeden aklına gelen ilk planı uyguladı." dedi. Baybars sırıtıp elini onun omzuna koydu:
"Sen bu kızın siyah giyinmemesine taktın. Bir siyah elbise hediye et kıza bari!"
"Biri bana Asalbike'ye vermem için bir elbise getirse ben onu yine Asalbike'ye vermem!"
Aras onlara güldüğünü çaktırmamaya çalışıyordu. Kimse zaten ona kızmazdı, benim de komiğime gitmişti. Ahuşen telefonunu orta sehpaya bıraktı. Gözlerinden cevap istediği sorular olduğunu anladım. Benim de aklımda sorular vardı. İkimizin yerine Hesna sorusunu sordu:
"Asalbike etkinlikleri kaçırmaz, yarın son sınıfların mezuniyeti var. Mutlaka okula gelir yani! Yarın intikamımızı alacak mıyız?"
İldeniz bir süre onun sorusuna cevap vermedi. Aklında ne planlar kurduğunu merak ediyordum, düşünürken bazen gözleri büyüyordu. Gözünün önünden geçenleri görmek istedim bir an. Yüzünde alaycı bir gülümseme belirdiğinde hiç masumca bir şey planlamadığını anladım. İldeniz gibi bir düşmanım olmasını hiç istemezdim. Sağı solu belli olmuyordu!
"Alacağız."
"Nasıl? Bak korkuyorum senden." dedi Aybars.
İldeniz gülüp "Yarın Piyano Odası boş olur değil mi?" dedi. "Asalbike Hanım'ı orada ağırlayalım." *** Sabah ezanı az önce okunmuştu. Dün gece herkes gittikten sonra kendimi direkt yatağıma atmıştım. O kadar yorgundum ki üstümdeki elbiseyi bile değiştirmemiştim. Dağılan saçım başım umrumda değildi, uykumu iyi almıştım ya o yeterdi bana. Bu saatte gördüğüm güzel bir rüyadan ötürü uyanmıştım. Tekrar uyumak istemiştim ama uyuyamamıştım. Bir süre sosyal medyada gezmek istediğim için telefonumu açtım, kilit ekranında Levent'le fotoğrafım vardı. Benim saçıma bir öpücük kondururken çekilmişti. Yüzüme bir gülümseme yerleştirdim. O fotoğrafta gözlerinin içi gülüyordu ama şimdi öyle değildi, gözlerinin içinde derin bir hüzün vardı.
"Yakında bülbül gibi öteceksin Levent. Benden daha fazla sır saklayamazsın!"
Benden sır saklıyorsa eğer benim vereceğim tepkiyi de hesap etmeliydi. Benden daha önce sır sakladığında olanları hatırlamalıydı. Zaten biz onun sır saklaması yüzünden aylarca yan yana olduğumuz halde kavuşamamıştık. Bazen bana Asalbike de bu sırrı biliyormuş gibi geliyordu, dün sabah Levent'e sataşmasının bir sebebi olduğunu düşünüyordum. Levent'i arkadaşlarımız da çok savunmuştu. Şüphelerimi Ahuşen ve Dalya'yla paylaşamazdım çünkü onların da bu sırrı bildiğini düşünüyordum. Onlara kızamazdım. Onlar benim iyiliğimi düşünüyordu.
"Ama..." dedim kendi kendime. "Ama yalan söyleyen sevgili kolay kolay affedilmez."
Yavaş adımlarla camın önüne doğru yürüdüm. Elimle tül perdeyi kenara ittim. Gün daha yeni aydınlanmaya başlamıştı, sokak bomboştu. Bir an içim kötü oldu. Sanki evimin camından son kez dışarıyı izlediğimi hissettim. Bu his hiç normal değildi, hele güne başlar başlamaz böyle hissetmem çok anormaldi. Benim şu an mutlu mutlu etrafımı izlemem gerekiyordu. Kabus da görmedim oysa.
"Ahu dün birine olacağını hissetmişti. Ondan stres yaptım herhalde!" diye kendimi teselli ettim.
Telefonumun zil sesi odayı doldurduğu an kızlar uyanmasın diye hemen yatağın üzerinde duran telefonuma uzandım. Arayan kişinin adının okuyunca sırıttım. Uzun süredir konuşmadığım bir arkadaşım arıyordu. Tolga!
"Günaydın Tolga nasılsın?"
"Günaydın Gül! Ben iyiyim, asıl sen nasılsın?"
Sesinde bir gariplik sezdim. Bir şey onu üzmüştü.
"İyiyim. Uykumdan erken uyandım. Galiba sen de erken uyanmışsın."
"Evet. Bugün seni aramayı günler öncesinden planlıyordum. Ondan erken uyanmak zorundaydım."
Bu daha garipti. Tolga neden beni aramayı günler öncesinden planlamıştı? Korkmaya başlamıştım.
"Neden böyle bir planın vardı?"
"Çünkü benim sana anlatmam gereken bir şey var. Levent'in sana kendini daha fazla masum biri olarak tanıtmasını istemiyorum!"
Konunun Levent'le ilgili olması beni daha çok korkuttu. Levent ve Tolga gayet iyi anlaşmıştı oysa, o buradayken hiç tartışmamışlardı. Yüzümdeki mutluluk artık yerini endişeye bırakmıştı. Ben artık daha fazla mutsuz olmak istemiyordum, benim güvendiğim dağlara kar yağmamalıydı. Levent benim kalbime çekiçle saldırmamalıydı. Kalbim bir darbe almamalıydı! Her şeyi öğrenmek istiyordum.
"Seni dinliyorum."
Keşke öğrenmek istemeseydim. Tolga anlatırken her kelimesi kırılan kalbimin dağılan parçalarına çarpıp yere düşüyordu. Nerede olduğumun, ne yaptığımın bilincinde değildim artık. Gözümden akan yaşlar yanağımdan aşağı bir şelale gibi akıyordu. Kendimi yere bırakmıştım. Tolga konuşmasını bitirdiğinde ona bir şey söyleyemeden telefonu yüzüne kapattım.
"Anlamalıydım..." dedim titreyen sesimle. "O kavgayı duyduğumu söylediğimde panik olmandan anlamalıydım!"
"Salak insanların adam dövdüğünü söylediğimde yüzünün düşmesinden anlamalıydım!"
İnsanı en üzen sevdiğinin yalan söylemesiydi. O yara kolay kolay kapanmazdı. Affedilse bile o yalan hep akla gelirdi, akıl sağlığına bir zarar gelmediği sürece unutulmazdı. Çünkü o yalan bir kere söylenmiştir ve geçmişe bir silgi götürüp o yalanı silemeyiz. Eğer silmek kolay olsaydı ben bu durumda olmazdım.
"Beni kaybetmemek için yalan söylediğinde asıl böyle beni kaybedeceğini hiç mi düşünmedin Levent?"
Sorumu sorduktan sonra çalışma masamın üstünde duran bana doğum günümde hediye ettiği albümü gördüm. Hiç düşünmeden aldığım gibi makyaj masama fırlattım. Yere düşen parfüm şişelerinden kırılanların sesi çok çıktı. Benim kırılan kalbimin atışından çıkan ses daha yüksekti. Kızlar sese henüz uyanmamıştı. Gözüme takılan bir diğer şey ise Levent'le çerçeve içinde olan fotoğrafımızdı. Onu da hızla duvara attım. Çerçevenin camı kırıldı.
"Ben bu dünyada sana güvenemeyeceksem yaşamamın ne anlamı var!"
Kendimi tekrar halının üstüne bıraktım ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam ettim. Saçlarım gözümün görüşünü engellemişti. Canım çok yanıyordu. Nasıl iyi olabileceğimi bilmiyordum. Yaşamak için bir sebebim kalmamıştı, çevremdeki herkes bana yalan söylüyorsa ben neden yaşıyordum? Gerçeğin önüme gelmesini engelliyorlardı.
"Senden intikamımı öyle bir alacağım ki Levent! Vicdan azabından akıl sağlığını kaybedeceksin."
Levent sadece kendisini deli sanıyordu. Benim kırıldığımda ne kadar deli olduğumu bilmiyordu, bilseydi bana bu yanlışı yapmazdı. Daha önce sadece arkadaşken intihar edeceğimi sanıp korkmuştu. Şimdi ona daha beterini yaşatacaktım. Kimse beni üzüp karşıma sahte bir mutlulukla çıkamazdı. Telefonumu aldım ve Levent'le olan WhatsApp sohbetimize tıkladım. Sesime sahte bir mutluluk tınısı kattım:
"Günaydın aşkım! Şimdi sen neden bu saatte ayakta olduğumu merak ediyorsundur. Dün gece bir kabus gördüm ve uykum kaçtı. Hiç keyfim yok! Hazırlanıp okula gideceğim şimdi. Bu ses kaydını dinlediğinde sen de okula gel, dertleşelim!"
Ses kaydını gönderdikten sonra sinirden bir kahkaha patlattım. Ayağa kalkıp kıyafet dolabımın kapağını açtım. Rengarenk elbiselerin arasında birkaç tane siyah elbise vardı. O elbiselerin altında Tolga'nın bana aldığı siyah şapkam vardı.
"Bugün biten ilişkimiz ve kendim için yas tutuyorum Levent."
Etek kısmında dantel detayı olan, omuzlarımı açıkta bırakan bir siyah elbiseyi seçtim. Üstüme giydiğimde ne kadar doğru bir seçim yaptığımı anladım. Siyah oluşu kırgınlığımı, dantel detayı ise güzel günlerimi temsil ediyordu. Saçım çok dağılmıştı. Elime tarak alıp bir zamanlar küt olan ama zamanla uzamaya başlayan saçlarımı düzelttim. Daha önce masaya albümü fırlattığım için yere düşen makyaj malzemelerinden ihtiyacım olanları aldım. Yüzüme bal rengi gözlerimin rengini açığa çıkaracak bir makyaj yaptım, dudaklarıma koyu kırmızı bir ruj sürdüm.
"Hayatımdaki son makyajımı yaptım galiba."
Tolga'nın aldığı siyah şapkayı saçımı bozmayacak şekilde başıma geçirdim. Aynada kendime gülümsemeye çalıştım ama başaramadım. Levent yaptığı hatayla benim yüzümdeki gülümsemeyi almıştı. Ben sadece sinirden gülebiliyordum!
Masamdaki not kağıdına kızlar için bir not bıraktım:
"Öğrendim. Size kızgın değilim, ikinizi de çok seviyorum. Bana çok iyi dost oldunuz. Dostluğunuz için çok teşekkür ederim:)"
Onlar uyanmasın diye merdivenlerden alt kata inerken ses çıkarmamaya özen gösterdim. İçimden erken uyanıp notumu görünce Levent'i uyarmamaları için dua ettim. Levent hazırlıksız yakalanmalıydı. Bana yalan söylerken ona yardım edenler bu durumda yardım edememeliydiler.
Evin kapısını kapatmadan önce son kez içeri baktım. Salonunda en mutlu anlarımı yaşamıştım. Mutfağında yeni tarifler denemiştim. Mutfaktan girilen arka bahçesinde arkadaşlarımla acısıyla tatlısıyla ne sohbetler etmiştim. Bizzat kendim boyadığım kırmızı duvarlar, Ahuşen'in yaptığı tablolar...
Veda etmek çok zordu ama mecburdum. Ve 2023 yılının son bölümünü okudunuz. Bizim karakterler henüz 2018 yılında. Sezon finalini 2024 yılında nasip olursa okursunuz🤲 Sezon finali çok uzun olacağı için belli bir süre veremiyorum. Gelin biz bölümü konuşalım.
Tahmin edeyim şoktasınız. "Alp sen ne yaptın?" dediğinizi duyar gibiyim😂
Bölümü nasıl bulduğunuzu çok merak ediyorum. Ben yazarken o kadar heyecanlıydım ki daha hızlı yazdım😂 Güllaç gerçekleri sonunda öğrendi. Bakalım Levent'i neler bekliyor? Bu konu hakkında yorumlarınızı özellikle merak ediyorum.
Asalbike olayı da var. Yine boş durmadı Yılanbike. Bu konu hakkında komik yorumlar bekliyorum nedense😂
2024 yılı hem siz hem ülkemizdeki diğer insanlar için huzur, neşe, sağlık ve mutlulukla geçsin. İnşallah ülkemiz bir daha acı kayıplar vermez🤲 2023 yılı çok değişik bir yıldı. Tek istediğim 2024 yılının daha güzel geçmesi.
Kendinize iyi bakın🤎
|
0% |