Yeni Üyelik
22.
Bölüm

Mutluluksu

@alpellal

Multimedyada Aras ve Ahuşen var. Tasarım için çok teşekkür ederim @louisiana.desing 🤎🙏 Bu bölüm Levent'le başlamak istedim çünkü onun istediği şey olduktan sonraki dönemini daha iyi görmenizi istedim. Bu çiftin beraber bir pastane sahnesi olmasın mı? Olsun olsun😄

 

***

Levent'in anlatımından...

Mekanın sessiz olan bahçe kısmında oturmayı tercih etmiştik. Beyaz tahta masaları ve mavi sandalyeleriyle tatil bölgelerindeki pastaneleri andırıyordu. Kapının çevresindeki duvara elinde pasta tutan bir adam çizimi duvar kağıdı olarak uygulanmıştı. Nedense ortam bana huzur vermişti. Ayrıca ses sisteminden yayılarak mekanın her tarafına ulaşan müziğin sesi neşeme neşe katıyordu. Açık konuşmam gerekirse mutluluğumun asıl sebebi bu değildi, karşımda sevdiğim kadının oturmasıydı.

 

"Beğendin mi mekanı?"

 

Gözlerimi kırpıştırarak ona baktım. Onu getirdiğim yeri beğenmemişse çok üzülürdüm. Yüz ifadesini inceleyerek bir sonuç çıkarmaya çalıştım. Bal rengi gözleri kısa bir süreliğine mekanın içinde gezdi. Yüzünü tekrar bana döndüğünde göz bebeklerinin büyüdüğünü gördüm.

 

"Evet, gördüğüm en iyi pastane olabilir."

 

"Dün gece tek tek Bursa'nın en iyi pastanelerini araştırdım. Buranın yorumları çok iyiydi."

 

"Benim için en iyi pastaneyi mi bulmaya çalıştın?"

 

"Evet. Senin yaptığın tatlının telafisini yapmaya yetmeyecek ama... Ama en azından mekanı seversin diye düşündüm."

 

Cümlenin başında o gün yaptıklarım aklıma geldiği için yutkunmuştum. Kendimi, onu kaybetmemekle teselli ediyordum. Kaybetseydim o güzel gözlerinden sahibinden yoksun olarak hayata devam edecektim. Bu benim son isteyeceğim şeydi. Çantasından çıkardığı telefonu masanın üstüne koydu.

 

"Sen yanımdayken en kötü mekan bile gözüme güzel gözükür Levent."

 

"Aynı şey benim için de geçerli!"

 

O sırada yanımıza genç garson yaklaştı, hemen hemen bizim yaşlarımızdaydı. Turuncu saçlarını fönle havaya kaldırdığı çok belliydi. Yüzünü kaplayan çillerinin arasında kahverengi gözleri parlıyordu. Sırıtarak"Ne istediğinize karar verdiniz mi efendim?"diye sordu. Ben de aynı şekilde iki tabak kadayıflı muhallebi aldım. Yanında... Yanında ben çay alırım, sen Güllaç?"dedikten sonra Güllaç'a döndüm. Ancak duyduğum şey benim olduğum yere çiviledi:

 

"Efendim, güllaç satmıyoruz."

 

Güllaç gözlerini büyütüp ellerini ağzına götürdü. Bir ona bir garsona bakıyordum, ne söyleyeceğimi bilmiyordum. Garsonun bir suçu yoktu. Ulan Tolga sen boşuna bu kıza Gül demiyormuşsun! Aklımdan o çocuğun adı geçtiği kendime kızdım. Güllaç yapmacık bir gülümsemeyle"Siz erkek arkadaşımı çok yanlış anladınız. Benim adım Güllaç!"dedi. Garson ensesini kaşıdı:

 

"Çok özür dilerim Güllaç Hanım! Daha önce o adda birini tanımamıştım, ne içersiniz?"

 

"Hiç sorun değil! Ben de bir bardak çay alayım."

 

"Hemen getiriyorum!"

 

Garson uzaklaşınca kısık sesle kahkaha attım. Yan gözle diğer masalara baktığımda kimsenin bana bakmadığını gördüm. Garsonun dedikleri aklıma geldikçe kahkaham hararetleniyordu. Pastanede Güllaç'a adıyla seslenmemem gerektiğini anlamıştım, bu düşünce ona bakmama neden oldu. Bıyık altından gülüyordu ama içinden söylendiğini tahmin edebiliyordum. Onu tanıyan herkes bu tür yanlış anlaşılmalardan nefret ettiğini bilirdi. Küt kesilmiş saçlarını yavaş bir şekilde savurdu:

 

"Pastanelerde bana adımla hitap etmemelisin."

 

"Bir dahakine daha dikkatli olurum!"

 

"Babam vakti zamanında bu olayı çok yaşadı.",

 

"Hiç sinirlenmedi mi?"

 

"Adımı Güllaç koyduğu için kendine kızdı."

 

Güllaç'ın babasının fotoğrafını daha önce görmüştüm. Gözlerinin rengi ve yapısı Güllaç'ınkilerle aynıydı. Güllaç'ın deyimiyle huyları annesine, yüzü ise babasına benziyordu. Güllaç'la aynı huylara sahip bir başkasının olması bana çok garip geliyordu. Ben bunları düşünürken garson siparişlerimizi masaya bıraktı. Güllaç'a bakmamaya özen gösteriyordu.

 

"Başka bir isteğiniz var mı efendim?"

 

"Yok, sağ ol kardeşim."

 

"Rica ederim. Afiyet olsun!"

 

Ardından kaçar gibi yanımızdan uzaklaştı. Güllaç resmen istemeden çocuğun ondan utanmasına sebep olmuştu. O da bunu fark etmişti ama masum masum çatalını tatlıya sapladı.

 

"Çocuk beni gördüğü yerde kaçacak artık. Neden mi? Adım tatlı ismiyle aynı!"

 

"Sen de adının hakkını veriyorsun ama!"

 

Hayranlıkla bakarak söylediğim bu cümle onun mahçup bir şekilde etrafımızı incelemesine neden oldu. Sevgilime bir iltifat etmek istemiştim, çok muydu yani? En iyisi kızı bu tür iltifatlara alıştırmalıydım. Her iltifat edişimde böyle olacaksa... Ooo!

 

"Sevgilime iltifat ederken çevremdekiler umrumda bile olmaz!"dedim kısık sesle.

 

"Utanmış olamaz mıyım?"

 

"Alıştıracağım seni! Haydi, yesene tatlını!"

 

Ben de çatalımı tatlının beyaz üst kısmına batırdım. Tatlının tadını çok beğenmiştim, insanın tabak tabak aynı tatlıdan yiyesi geliyordu. Keşke o gün sinir patlaması yaşamasaydım ve Güllaç'ın yaptığını yiyebilseydim. Bana tekrar yapacağını söylemişti. Tatlısını yerken çaktırmadan bana bakıyordu, acaba aklından neler geçiyordu?

 

"Beğendin mi sevgilim? Bak, adınla seslenmiyorum."

 

"Ba-yıl-dım!"

 

"Bana mı?"

 

"Levent!"

 

"Tamam ya tamam! Bana da bayılıyorsun ama değil mi?"

 

"Evet!"

 

Resmen uzun süredir hayalini kurduğum anları yaşıyordum. Ona göstermeden acı çekmeye çalıştığım zamanlar geride kalmıştı artık. En iyisi ne miydi? Ona sarılırken aşkımı saklamamaya özen göstermek zorunda kalmamamdı. Bir şey saklamak insanı aniden yaşlandırıyordu. Ruhum şimdi gençleşmiş gibiydi. Güllaç çayından bir yudum alıp devam etti:

 

"Senin sinirli halindense bu halini tercih ederim. Mutluluk sana çok yakışıyor."

 

Gözlerimi kısarak"Sinirli halim nasılmış?"diye sordum.

 

"Gözlerindeki parıltı yok oluyor. Sanki benden soğumuş gibi bakıyorsun. Kısaca başka bir Levent karşımda beliriyor."

 

Sinirlendiğimde dışarıdan öyle gözüktüğümü bilmiyordum. Aslında ona son sinirlendiğim zaman ben de kendimi tanıyamamıştım. Onu mutfağa kilitleyecek biri değildim ama kilitlemiştim.

 

"Ben sana kızgın baksam bile bu senden soğuduğum anlamına gelmez. Ben seni hep seveceğim!"

 

"Ben de seni hep seveceğim! Her şey çok garip, daha geçen bu tatlıyı ikram etmeme izin vermemiştin."

 

"Hiç kusura bakma! O sırada tatlıyı umursamamıştım bile. Tüm sinirim dışarı çıkmıştı sonuçta!"

 

Tatlıyı işaret edip"En azından telafisi iyi."dedi. Mahçup bir gülümsemeyle başımı salladım. Onun kendi elleriyle yaptığı tatlıyı yiyemememizin tek suçlusu bendim. En azından o tatlıyı yapan kişi artık benim sevgilimdi.

Aras'ın anlatımından...

2 hafta sonra...

Mutluluk birden gelir insana. En önemlisi o mutluluğu hiç kaybetmemektir. Kaybedilen mutluluk kolay geri gelmez, gelse bile bütün olarak gelmeyebilir. Zaten mutsuzluğun bütün olarak gelmesi için çok çaba harcamak gerekiyor. Siz hiç çaba harcamadan mutlu olanı gördünüz mü? Şahsen ben hiç görmedim.

 

"Aras! Yine mi daldın?"

 

Aybars'ın neşeli ses tonuyla düşüncelerimden sıyrıldım. Mavi gözleriyle önüme ittiği kahve bardağını işaret etti. Nedense onun gözlerine bakınca aklıma yangın tüpüyle Oktay'ı etkisiz hale getiren Hesna'nın yanındaki duruşu gelmişti. Yutkundum.

 

"Evet ya, dalmışım!"

 

"Senin şu dalmalarına sinir oluyorum."

 

"Ben de kendi dalmalarıma sinir oluyorum!"dedim gülümseyerek.

 

İldeniz, Levent ve Baybars onunki gibi bir tepki vermemişti. Kantinin sessizliğine zıt olan Aybars'la bendim. Kütüphanede susmak bilmeyen öğrenciler kantinde susuyordu.

 

"Beyler! Siz de mi daldınız?"

 

İldeniz kafasını telefonundan kaldırıp"Ne var?"dercesine başını salladı. Levent bana döndü, Baybars elindeki ders kitabını bıraktı. İkizinin aksine o konuşmaya pek hevesli değildi. Normalde konuştuğu zaman bir şekilde sinirimi bozar. Kelimelerin üstüne basa basa"Baybars Bey sevgilisini örnek alıyor. Kafasını derse gömmüş!"dedim.

 

"Ders çalışınca Doğay'ı mı örnek almış oluyorum? Vizeler başlamak üzere."

 

Acı gerçek yüzüme su gibi çarptı. Gerçektende vizeler yaklaşıyordu ben ve şu sıralar fazla ders çalışamıyordum. Baybars'a sataşmasaydım hiç hatırlamayacaktım. Kendi kendime"Eyvah!"diye mırıldandım.

 

Levent alaycı bir gülümsemeyle"Baybars'la uğraşmayı düşüneceğine, zihnindeki bilgileri tarasaydın aklına gelirdi. Merak etme ben seni çalıştırırım."dedi.

 

Levent'e göz kırpıp"Kanka gibi kanka!"dedim. İldeniz buna sadece gülmekle yetindi. Aklının bir ucunda Dalya'nın gizemli davranışları varken zor güldüğünü tahmin etmek benim için hiç zor değildi. Okula geleli aylar olmuştu ama Dalya bize henüz bir itirafta bulunmamıştı. Ahuşen'e bile söylemiyordu.

 

"Ulan ya! İkizim baksana sanki biz hiç iyilik yapmadık Aras'a!"

 

Kaşlarımı çatarak"Hepiniz kanka gibi kankasınız lan!"dedim. Bu sözümle hepsine değer verdiğimi belirtmeye çalışmıştım ve bunda başarılı olacağımı düşünüyordum. Aybars kıvırcık saçlarını eliyle düzeltip"Acaba biz de mi sizin evinize taşınsak?"diye sordu. Bir an gözümün önüne onlarla ev arkadaşı olduğum geldi. Aybars ve Levent'in huyları benziyordu. Baybars'ın huyları ise İldeniz'e benziyordu. Bir evde iki İldeniz mi? Allah korusun!

 

Baybars'ı işaret ederek"İldeniz eşittir Baybars! Bir evde iki mavi gözlü ve ciddi insan olması bana çok garip geliyor."dedim. İldeniz mavi gözlerini büyüterek bana baktı, yüzünde"Ben mi ciddiyim?"dercesine bir ifade vardı. Çenesinin sivri hatları belli olmuştu.

Hiç beklemediğim kadar sert olan bir sesle"Senin ciddi sandığın insanlar, arkadaşları mutluyken kendi inlerinde acı çekiyor olamazlar mı?"dedi.

 

Masaya bir soğukluk geldi. Levent'le birbirimize soru sorar gibi baktık. İkizler de garip bir şeylerin olduğunu hissetmiş gibi meraklı meraklı İldeniz'e bakıyorlardı. Boğazıma bir yumru oturduğu için İldeniz'e cevap veremiyordum. Bizim mutlu olunca onun acısını unuttuğumuzu ima ediyordu. Nasıl böyle düşünebilmişti? Biz onun acısını hiç görmemezlikten gelmemiştik. Gözlerimi ondan kaçırdım.

 

"Olabilir."

 

"Bana katılmana sevindim."

 

Levent'in aramızda geçen samimiyetsiz konuşmayı dinlerken ağzı açık kalmıştı. Baybars üçümüz bakarak"Aranızda bir tartışma mı yaşandı? Ben mi yanlış anladım?"diye sordu. İldeniz yüzüne zar zor bir gülümseme yerleştirdi. Ardından kolunu omuzlarıma atarak" Ne tartışması? Aras'la tartışmam ben."dedi.

 

"Hiç tartışır mıyız? Kardeşim ya!"

 

İldeniz'le beraber olayın üstünü kapatmaya çalışmıştım. Aslında ben de tartışıp tartışmadığımızı anlamamıştım. İldeniz'in yaptıklarına ayak uydurmaya çalışıyordum çünkü başka çarem yoktu. Levent bize hiç inanmamıştı, gözlerinden anladım.

 

"Karşılıklı laf sokarlar ama asla tartışmazlar. En doğru tabir bu olur sanırım."

 

Bu İldeniz'in hiç hoşuna gitmemişti. Levent'in sesindeki alaycılığı fark etmememiz mümkün değildi. Aybars ve Baybars ne yapacaklarını şaşırmıştı. İldeniz derin bir nefes alıp"Levent haklı, arada birbirimize laf sokarız ama asla tartışmayız."dedi. Baybars işin peşini bırakmadı:

 

"Levent neden tam tersini ima eder gibi konuştu?"

 

"O Levent'in salaklığı!"

 

Levent bağırırcasına"Ne salaklığımı gördün?"diye sordu.

 

"Ooo! Say say bitmez."

 

"Lan!"

 

"Tamam, susuyorum!"

 

Yaşadıklarıma bir anlam veremiyordum. İldeniz'in ruh hali çok değişkendir. Kendi kendime kızdım, uyuyan siniri bile isteye uyandırmıştım. Aybars sırayla hepimizi süzdü.

 

"Kendinize gelin! Şurada gayet güzel sohbet ediyorduk, onu berbat ettiniz."

 

İldeniz dişlerini gıcırtarak"Eğleniyoruz şurada! Levent çok akıllı bir insan. Değil mi Aras?"dedikten sonra bana döndü. Gözlerinde bu sefer samimiyet vardı. İçimden"Ne yapıyorsun İldeniz?" diye geçirdim. Bence o da ne yapacağını bilmiyordu.

 

"Güzel şakaydı ger... Gerçekten! Levent'in akıllı olduğunu zaten herkes biliyor."

 

Levent bize ayak uydurmak için"Alınmadım zaten!"dedi. Daha fazla kafamın karışmasını istemiyordum. Kafam karıştığı sürece mantıklı düşünemezdim, sandalyemi arkaya ittim. Uzaklaşmak istiyordum.

 

"Ben sınıfa gidiyorum."

 

İldeniz benden önce ayağa kalkıp"Sınıflarımız yan yana, ben de seninle geleyim."dedi. Eyvah! İldeniz beni rahat bırakmıyordu. Kesin benimle bir şey konuşacaktı.

 

"Gel."

 

Masadakilerle vedalaştıktan sonra kantinin çıkışına doğru ilerledik. İldeniz yanımda yürüyordu ama bana bir şey söylemiyordu. Koridora girdiğimizde elini omzuna koydu:

 

"Biliyorum, sana biraz sert davrandım. Kafam çok dolu ve sen öyle söyleyince dayanamadım."

 

"İki mutlu olduk diye bu Dalya'nın sıkıntısını unuttuğumuz anlamına gelmiyor İldeniz."

 

"Özür dilerim!"

 

"Kızmadım ama bir daha bana böyle bir ima yaparsan o zaman tepkim farklı olur."

 

Başka bir şey söylemesine fırsat vermeden yanından uzaklaştım. Kimse beni dostumun acısını umursamamazlıktan gelmekle suçlayamazdı.

***

Kafam İldeniz'le aramda geçen konuşmalara takılmıştı. Hiç beklemediğim bir anda bir belirsizliğin içine sürüklenmiştim. İldeniz'in davranışlarından bir anlam çıkaramıyordum. Levent'in patlamasından sonra sıra onun patlamasında mıydı? Hayır... Olmamalı!

 

Karşımda duran sınıfa baktım. Dersim Berna Hoca'ylaydı ve derste Asalbike de olacaktı. Ahuşen ona laf sokmasa bile Asalbike bir şekilde ona gönderme yapıyordu. Kaç kere Asalbike'ye ondan hoşlanmadığımı belirtmiş olsam bile kız pes etmiyordu. Kimse kimseyi zorla sevemez. Ben Ahuşen'i seviyordum ve bu asla değişmeyecekti. Derin bir nefes alarak kapıdan içeri girdim. Güllaç ve Ahuşen arka arkaya oturuyordu, yan sıralarında ise Asalbike oturuyordu. İkisi kendi aralarında sohbet ediyordu ama Asalbike sinsi bakışlarıyla onları izliyordu. İldeniz'le ettiğim sohbet yüzünden keyfim hiç yerinde değildi. Yüzüme zorla bir gülümseme yerleştirdim.

 

 

Ahuşen sonunda seni bulabildim."

 

Üçü de bana döndü. Ahuşen'in gözlerinin içine can gelmişti, küçük gözlerindeki o hareketlilik çok hoşuma gitmişti. Asalbike'nin plan yapar gibi bir hali vardı, Güllaç ona ters ters bakınca kaşlarını çattı.

 

"Telefon diye bir şey var Aras. Ama pardon! Sen telefonları kırmaya meraklı bir insan olduğun için Ahuşen'i aramayı unutmuş olabilirsin."

 

İyileşen sol kolunu masaya koydu. Tam mutlu olmaya çalıştığım bir anda bunu söylemesi beni sinirlendirmişti. İnsanları mutsuz etmekten zevk alıyordu, bunun başka bir açıklaması yoktu. Ahuşen gözlerini devirip yumruklarını sıktı. Tartışma çıkmaması için kendini zor tuttuğunu gözlemleyebiliyordum. Ona doğru bir adım daha atıp"Sevdiğimin sesini canlı duymak istemiş olamaz mıyım Asalbike?"diye sordum.

 

Sarı saçlarından kulağına gelen bir saç telini eline dolayarak"Olabilirsin! Çünkü senin için sadece sevdiklerinin sesi önemli."dedi. "Sevmediğin insanların çığlığını bile önemsemiyorsun!"

 

Güllaç onun son cümlesine fena halde sinirlenmişti. Hangi çığlıktan bahsettiğini hepimiz anlamıştık. Ahuşen ne söylediğini kimsenin duymamasını ister gibi"Konuşunca ben kötü oluyorum. Aslında söyleyeceğim çok şey var!"dedi. Güllaç hiç Ahuşen'le aynı fikirde değildi:

 

"Ben senin yerine de konuşurum Ahuşen! Kendi canından olmamak için beni ölmeye aday gösteren Asalbike mi söylüyor bunu? Hatta beni çok seven Levent az kalsın benim sevenim olmadığı bahanesiyle ölecekti. Sana daha çok şey söylerdim ama olay çıkmasını istemiyorum!"

 

Bağıra bağıra söylemişti bunları. Büyüyen gözleri ve yaptığı el-kol hareketleriyle cümlelerini desteklemişti. Ahuşen ellerini onun koluna koydu:

 

"Kanka çok haklısın ama sakin olmalısın!"

 

"Bu kız bir daha o güne gönderme yaparsa beni kimse tutamaz!"

 

Elimi alnıma götürüp"Kızlar! Tartışmayın artık."dedim. Asalbike istediğini elde etmesinin verdiği mutlulukla gülümsedi. Şeytani bakışlarını bana yöneltti:

 

"Seni çok büyük bir yıkım bekliyor Aras. Sevdiğinin çığlıkları da önemli değil mi?"

 

Yutkundum. Sesimi yükselterek"Sen... Sen beni tehdit edemezsin!"dedim. "Sıra Ahuşen'e mi geldi?"

 

Ahuşen'in gözleri büyümüştü, hem korkudan hem de sinirden. Güllaç oturduğu sıranın kenarlarını sımsıkı tutuyordu. Ela gözlerindeki kinle kurbanına bakan katili anımsatıyordu. Ağzımdan çıkacak çok şey vardı ama ben ağzımı bozmak istemiyordum.

 

"Cevap versene Asalbike! Benim bildiğim yılanlar hiç susmaz! Daima tıslarlar."

 

Kahkaha attı. Yok yok! Bu kız kesinlikle kafayı sıyırmıştı. Mavi gözleri yaşla dolmuştu. Ahuşen onu izledikçe daha çok şaşırıyordu. Güllaç masasındaki kalemi alıp Asalbike'nin gözlerine baktı. Bir kaosun içine düşmüştüm.

 

"Sizede hiç şaka yapmaya gelmiyor! Siz beni kötü biri olarak bilmiyor musunuz? İnandırıcı olayım dedim."

 

İçim biraz rahatlamıştı ama Asalbike'ye güvenemiyordum. Kızların da durumu aynıydı. Ahuşen yüksek sesle"Zaten kötü biri değil misin?"diye sordu. Bu soru Asalbike'nin yüzünün düşmesine neden oldu. Bir süre hiçbir şey söylemedi. Düşündüğü her neyse onu mutsuz etmişti.

 

"Kimse... Kimse durup dururken kötü birine dönüşmez Ahuşen. Herkesin bir sebebi vardır."

Ahuşen'in anlatımından...

Mutsuzluk çok kötü bir şeydi. Hemen insanın yüzüne yerleşiyordu. Çıkması mümkün olmayan lekeler olur ya hani, işte onun gibi. Ne kadar o lekeyi çıkarmaya çalışsanda bir yerden hep sırıtır. Belli etmemeye özen göstersen bile mutlaka biri hisseder. Tıpkı şuan benim hissettiğim gibi.

 

Arabayı sürerken Aras'ın yüz ifadesinin mutsuz olduğunu fark etmiştim. Yolu dikkatle izliyordu ama aklı başka yerdeydi. Sırf ben üzülmeyeyim diye anlatmadığını düşündüm. Radyonun kapatma düğmesine bastım.

 

"Neden radyoyu kapattın Ahuşen?"

 

"Bırak radyoyu madyoyu şimdi! Sen neden bu kadar mutsuzsun?"

 

Dudaklarını ısırıp"Senin de neşeni kaçırmak istemiyorum."dedi."Hatta tam olarak konuyu bilmiyorum!"

 

Gizemli gizemli konuşmalar! Oturduğum koltuğa sırtımı iyice yasladım. Sıkıntısını bilmek istiyordum ama o bana hiç yardımcı olmuyordu. İçimden"Asalbike'nin şakasından mı şüphelendi acaba?"diye geçirdim. Ben de Yılanbike'nin şakasından korkmuyor değildim, ummadık taş baş yarar diye boşuna dememiş atalarımız. Kaşlarımı çatarak"Asalbike'nin yaptığı şakayı mı ciddiye aldın?"diye sordum. İçinde tuttuğu nefesi dışarı saldı.

 

"Sana kimsenin zarar vermesine izin vermeyeceğim Ahuşen. Kimse benim sevdiğime zarar vermenin konusunu bile açamaz!"

 

"Yani doğru tahmin ettim?"

 

"Hayır. İldeniz'le aramız bu aralar biraz kötü sayılır."

 

Bunu hiç beklemiyordum. İldeniz'le arasında daha önce hiç hararetli bir tartışma yaşanmamıştı. Levent'in bunu bana söylememesine de şaşırmıştım, bana söylemese bile Güllaç'a söylerdi ve o da bana iletirdi. Dalya'nın haberi olmadığına emindim. Elimi ağzıma götürüp"Hemen bana olanları anlatıyorsun Aras!"dedim. Başını olumlu anlamda sallayarak anlatmaya başladı.

 

Bitirdiğinde bir süre konuşamadım. İldeniz'i hiçbir zaman çözememiştim. Dışarıdan zararlı bir tipe benziyordu ama kimseye bir kötülük yapmamıştı. Levent vurulduğunda kendi acısını bir kenara bırakıp sinir krizi geçiren Güllaç'ı sakinleştirmeye çalışmıştı. Aras'ı benden daha önce tanıyordu, onun çok mutlu olmasını isterdi. Neden böyle bir şey yapmıştı?

 

"Kafam çok karıştı Aras!"

 

"Benim kafamın içi daha karışık! Levent'e de laf attı, çocuk sevdiği kıza yeni kavuştu!"

 

"Dalya şu sırrı açıklasa her şey çok güzel olacak. Diyet bahanesiyle normalde yediği abur cuburları yemiyor, bu bizim çok dikkatimizi çekiyor!"

 

Aras elini yumruk yapıp direksiyona vurdu. Gür kaşlarını çatmıştı, kahverengi gözleri öfkeden büyümüştü. Bu durumdayken kaza yapmaması bence bir mucizeydi. Bağırarak"Sakin ol! Kaza yapacaksın!"dedim. Yan yan bana baktı:

 

"Sen Dalya'yla bir sıkıntı yaşamadan konuşabileceksin. Ben İldeniz'le aynı evin içinde tartışmadan nasıl duracağım?"

 

"Sen eskisi gibi davran. O da öyle davranırsa oturup konuşursunuz."

 

"Ruh hali çok çabuk değişiyor. Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum!"

 

"Bugün evde onu iyi gözlemle."

 

Önünden hızla bir araba geliyordu. Aras'ın onu fark etmesi içimden dua ettim çünkü aklı başka yerdeydi. Yolun kenarına yaklaşınca arabayı onun da gördüğünü anladım. Tam ağzını açıp bana bir şey söyleyeceği sırada bir telefondan ard arda mesaj sesleri yükseldi. Telefon tutacağındaki Aras'ın telefonunun ekranı açılmıştı.

 

"Araba kullandığım için okuyamıyorum, sen okur musun Ahu?"

 

"Tabii! Şifren neydi?"

 

Sırıtarak telefonunun şifresini söyledi. Telefonu alıp şifreyi girdim. WhatsApp grubundan mesaj gelmişti.

 

Hesna: Ölmüşsünüz ama gömeniniz yok.

 

Doğay: Eltim çok haklı.

 

Aybars: Bakın bakın! Elti dayanışmasını görün.

 

Güllaç: Eltim yok Aybars.

 

Baybars: Kaynananla hiç konuştun mu?

 

Güllaç: Sayılır. Bana"Tatlı gelinim!"diyor, adımla alay etmiyorsa iyi.

 

Levent: Hahaha! Her gün seni Gebze'ye götürmem için başımın etini yiyor.

 

Doğay: Ama siz daha yeni sevgili oldunuz.

 

Baybars: Annesine daha önceden Güllaç'a karşı olan hislerini açıklamıştır.

 

Levent: Doğru tahmin ettin Baybars.

 

Kahkaha atmıştım. Uzun süredir grupta konuşmuyorduk. Aras'ın tepkisini görebilmek için soluma döndüm. Aras'ın gülmesini istiyordum ama şaşkın bir şekilde önüne bakıyordu.

 

"Aras neye bu kadar şaşırdın?"

 

"O... O burada!"

 

"O" denilince aklıma gelen tek kişi Asalbike'ydi. Karşısında Asalbike olsaydı Aras sinirli olurdu ama hiç öyle gözükmüyordu. Kaşlarımı kaldırıp"Kim?"diye sordum.

 

"Şu kumral kız Dalya'ya çok benzemiyor mu?"

 

Gözleriyle işaret ettiği yere baktım. Aras arabayı durdurdu. Yanıp sönen trafik lambasının ışıklarına baktıktan sonra gözlerimi karşıdan karşıya geçen insanlara çevirdim. Aras'ın bahsettiği kumral kızı ben de gördüm. Üstünde sarı bir gömlek ve bordo bir pantolon giymişti.

 

Nefesimi tutarak yüzünü göstermesini bekledim çünkü aynı kıyafetlerden Dalya'da da vardı. Camdan doğru eğildim. Kız birden bizden tarafa döndü. O an ağzımdan bir şaşkınlık tepkisi çıktı. Usul usul yolun kenarındaki yön gösteren tabelaya döndüm. Ok ileriyi gösteriyordu.

 

HEALTHY HASTANESİ

 

"Ne benzemesi? Ta kendisi!"

Gizemli Kişi'nin anlatımından...

HAZİRAN OLAY GÜNÜ SAAT: 12:45

 

Kötülük... Ne kötü bir kavram değil mi? İnsanlar sırf mecbur kaldıkları için kötülük yapıyor ve başkalarının gözünde kötü biri olarak gözüküyorlar. Her insanın içinde biraz bulunan şey için suçlanmak çok kötü bir şeydi ama bazen suçlanmak gerekiyordu.

 

Tıpkı benim masum olduklarını iddia edip hiç öyle olmayan arkadaşlarımı suçladığım gibi! Aslında bu durum biraz karşılıklıydı. İki taraftan biri dozu aşırı arttırmıştı. Sonuç olarak öfkemiz açık unutulan musluğun lavabodan taşan suyu gibi taşmıştı.

 

Taşan öfkeler hep karşı karşıya gelmişti. Yankıları haftalarca sürmüştü. Hatta size ilginç bir şey söyleyeyim mi? Sinirden patlayıp önümde yıkılan vardı. Açık açık yalvarmıştı bana.

 

Okulun geniş bir alana yayılmış olan kampüsüne yaklaşmıştım. Kafelerin olduğu sokaktaki bir kafede onunla buluşmuştum. Ona olanları anlatamayacak olsam bile onunla sohbet etmek istemiştim. Onun kötülükten hiç hazzetmediğini adım gibi biliyordum.

 

Hava sıcak olduğu için kafenin bahçe kısmında oturmak istemiştik. Krem rengi masamızın hemen yanında yer alan lavantalar gözümüze çok güzel gözükmüştü. Güneş tam onun mavi gözlerini hedef almıştı. Ördüğü sarı saçları göze hoş gözüküyordu.

 

"Bugün ayın kaçı?"

 

"22'si."demiştim telefonuma bakarak.

 

Tarihi duyduğu an yüzünde güller açmıştı. Neden bu kadar mutlu olduğunu anlamamıştım. Bu günün önemi neydi? Benim bilmediğim bir şey mi kutlanacaktı? Zorla gülümseyerek sormuştum:

 

"Hayırdır? Bugünün önemi ne?"

 

"Aaa! Nasıl bilmezsin?"

 

"Neyi?"

 

Birbirimize sorularla karşılık vermiştik. İçimde biriktirdiğim sorular dışarıya çıkardıklarımdan sayıca çok fazlaydı. Vereceği cevabı çok merak etmiştim. O ise bana bir cevap vermemişti. Beni baştan aşağı süzmüştü, bahsettiği şeyi tek ben bilmiyordum galiba.

 

"Bugün son sınıfların mezuniyeti var."

 

"Buna mı sevindin? Son sınıf bile değilsin!"

 

Duygusuz bir sesle söylediğim bu cümle onun somurtmasına neden olmuştu. Bu kızı bazen hiç anlayamıyordum. Ufacık şeyden bile mutlu olmuştu ama benim mutlu olmam için çok çaba harcamam gerekmişti. Henüz mutluluğu tam tadabildiğimi söyleyemezdim. O, kaşlarını çatarak"Eğleneceğiz ama! Orası bizim de okulumuz."demişti. Mutluluktan kendine böyle bir pay çıkarıyordu işte. Keşke ben de öyle yapabilseydim!

 

"Neyse tecrübe edinirsin kendi mezuniyetin için."

 

"Sen bugün neden mutsuzsun?

 

"Gayet mutluyum."

 

"Değilsin, bir şey var sende!"

 

Beni hazırlıksız yakalamıştı. Biri neden böyle olduğumu sorarsa vereceğim cevabı daha önce hiç düşünmemiştim. Karşımda ise beni en iyi tanıyan insanlardan biri oturuyordu. Ona gerçek bir şeyi anlatmaya karar verdim. En azından inanmasa doğru söylediğimi market fişi kanıtlar diye düşünmüştüm.

 

"Sevmediğim birini markette gördüm."

 

"Baş harfi..."

 

"O değil!"

 

Sesim çok yüksek çıkmıştı. Bunu ben de kendimden beklememiştim. O anlaşılan benim bu hallerime alışıktı çünkü hiç şaşırmamıştı. Elindeki kahveyi masaya bırakıp sırtını ahşap sandalyesine yaslamıştı. Hiç pes etmemişti:

 

"Kim o zaman?"

 

"Sorguda gibi hissettim sayende!"

 

Kahkaha atarak"Bu cümleni sevdim!"demişti. Keşke ben de o cümlemi sevebilseydim. İçimden"Lütfen alay etmesin lütfen!"diye bağırmıştım. Ancak o başka bir şekilde devam etti:

 

"Peki o seni gördü mü?"

 

Sesim titrerken"Hayır!"demiştim."Beni... Beni hiç fark etmedi."

 

Ben konuştukça o daha fazla soru soruyordu. Sarı saçlarını düzelterek"Sen okuldan birini mi gördün?"diye sormuştu. Başka çarem kalmamıştı. Mecburen susması için ona bir şey söylemeliydim.

 

"Levent'i gördüm."

 

"Hee! Neden seni görmedi acaba?"

 

Gözlerimi devirerek"Yüzümü görmediği için tanımamıştır."diye bir yalan uydurmak zorunda kalmıştım. Oysa gerçek çok başkaydı.

***

Merhabaaaa😇 Öncelikle şunu söyleyeyim bu bölüm kaos öncesi bir fragman gibi bir bölümdü. Gizemli Kişi bazı bölümler konuşmayacak çünkü hem planlarım var hem de artık okula yaklaştı😄İldeniz hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce kaos kimlerin arasında çıkacak? İpuçları verdim bir sürü. Bir de bir şeyi itiraf edeyim: Bu kitabın zihnimdeki ilk versiyonunda Asalbike ana karakterdi ama ben vazgeçip aylar sonra ana karakteri Aras yapıp bu kitabı yayına soktum. Sahi hiç Asalbike'nin anlatımından okumak ister miydiniz? Bunu çok merak ediyorum. Dün gece bir şarkı keşfettim ve bu şarkı beni düşüncelere daldırdı. Sizde de öyle olacak mı merak ettim:

Loading...
0%