Yeni Üyelik
23.
Bölüm

Öfkenin Tehlikesi

@alpellal

Geçen bölüm Aras multimedyadaki sözü söylemişti. Peki neden afişe bu sözü yazdırdım?(Afiş için teşekkür ederim Whisperingstarlight-) Bunu şimdi söylemem etik olmaz. Şunu bilin: Bu bölümü yazarken hep tepkilerinizi hayal ettim. Bakalım tahmin ettiğim kişilerden tahmin ettiğim tepkiler gelecek mi? Neyse Gizemli Kişi gibi konuştum😂 Bu bölüm sanırım bayrağı ondan ben devraldım. Bu arada Gizemli Kişi'den bahsetmişken kitapta şuan Nisan ayındalar bunu hatırlatayım. Bu bölüm Ahuşen'le başlıyorum ama bir gün atlayarak. Planladığım bir şeyden ötürü öncelik Ahu'nun, sonra Aras'ın ve benim😉

 

***

Ahuşen'in anlatımından...

Endişe gün içinde sıklıkla bize hakim olan bir duygudur. En mutlu anlarınızın birinde ya da karamsar kaldığınız bir durumda sizi bulabilir. Ağzınız açık bir şekilde endişenin usul usul yaklaşmasını izlemek zorunda kalırsınız. Avazınız çıktığı kadar bağırmak istersiniz ama karşınızdaki kişiye kıyamazsınız. Sonra ona"Neden?"diye sormak istersiniz, onuda yapmaya korkarsınız. Her gün gözlerinin içine baktığınız kişinin sizden bir sır saklaması çok zor bir şey değil mi?

 

Bir gün önce gördüklerim beni şok etmişti. Dalya bizi görmemişti ama biz onu hastaneye girene kadar arabayla takip etmiştik. Aslında hastaneye de girecektim ama Aras beni engellemişti. Dalya bize spora başladığını söylemişti, artık bunun bir yalan olduğunu biliyordum. Bize spora gittiğini söyleyip hastaneye gidiyordu. Eve döndüğümde Güllaç'a olanları anlatmıştım, onun da morali bozulmuştu. Dalya'nın bize gerçekleri anlatmasını beklemeye karar vermiştik.

 

Perdeyi hızlı bir şekilde açtım. Odamın içine giren Güneş gözlerimi kısmama neden oldu. Gözlerim bir zamanlar yanmış bir ev olan kütüphaneye kaydı. Eskisinden daha iyi bir hale gelmişti, hazırlıklarının bitmesine az bir zaman kalmıştı. Bahçesine rengarenk çiçekler dikilmeye başlanmıştı.

 

"Ahu! Aras'la konuştun mu?"

 

Odamın açık kapısından içeri giren Güllaç'ın sorusuyla arkama döndüm. Siyah saçlarını küçük bir tokayla topluyordu. Ne demek istediğini çok iyi anlamıştım. Dalya'nın duymaması için açık açık söylememişti. Duysaydı bir yalan uydurmamız gerekecekti. Kıvırcık yaptığım saçlarımı düzelttim:

 

"Daha konuşmadım."

 

"Sence ona söylemiş midir? Levent'e söylemiş."

 

"Adında su birikintisi olanla araları bu sıralar biraz bozuk olduğu için bir tahmin yapamıyorum."

 

"Adında su birikintisi olan mı? Güzel gözlü falan demeni beklerdim."

 

"Levent'in gözleri çirkin mi yani? Aaa!"

 

Sinsi bir sırıtmayla sorduğum bu soru onu gülümsetmişti. Ben de İldeniz'in adı yerine kullandığım tanımı garip bulmuştum. Onun dediği gibi mavi gözleri üzerinden bir tanım bulmam daha mantıklı olabilirdi.

 

Ela gözlerini işaret ederek"Kahverengi göze çirkin mi dedim? Onun ela gözlü bir sevgilisi var."dedi. "Ama konumuz güzel gözlünün gözleri değil Ahu!"

 

Çok haklıydı, konumuz İldeniz'in mavi gözleri değildi. Aras'la arasının bozulmasını hiç istemiyordum. Konuyu Dalya'ya açamazdım çünkü İldeniz'in sinirinin ondan kaynaklandığını bilmemeliydi. İldeniz'in bize de kızmasını istemiyordum.

 

"Levent sana İldeniz'in Aras'a dediklerini söyledi mi?"

 

"Söyledi, Levent'e de laf sokmuş."

 

"Aras'a ondan daha fazla öfkeli olduğu belli."

 

Gözlerini belerterek"Erkek tartışması bu. Hemen aradaki soğukluk kayıplara karışabilir!"dedi.

 

Ben de erkeklerin çoğu kez hararetli hararetli tartışıp sonunda can ciğer olduklarına tanık olmuştum. Kızların kavgaları için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Bir kız düşmanını asla unutmaz, ona karşı daima tetiktedir. Masaya doğru ilerleyip telefonumu elime aldım:

 

"Bırakalım onların kavgasını! Dalya'yla ilgili elimizdeki en büyük delil ne?"

 

"Bir hastalığı olduğu. Diyet meselesi yalan."

 

"Sağlıklı beslenmeye çalışıyor çünkü doktoru ona bunu söylemiş olmalı. Diyette olduğunu söyleyerek bunun üstünü örtüyor."

 

Başını sıkıntıyla iki yana salladı. Dalya'ya belli etmemek için ikimiz de duygularımızı içimizde yaşıyorduk. Her şeyi açık açık söyleseydik Dalya çok üzülürdü. Masanın önündeki sandalyeye otururken"Okul tatile girmeden önce öğrenir miyiz sence?"diye sordum.

 

"Bir tahmin yapamıyorum."dedi Güllaç dümdüz bir sesle. "Hiç beklemediğim zamanlarda ummadığım şeyler oluyor!"

 

"Kızlar! Kahvaltıyı tek mi yapacağım?"

 

Alt kattan gelen Dalya'nın sesi sitem içeriyordu. Onun mutfakta kahvaltı hazırladığını unutmuştum. Galiba Güllaç da unutmuştu. Kapıya doğru dönüp"Gideyim bari! Yoksa bu yıldız çiçeği susmaz!"dedi. Dalya'nın ismi "yıldız çiçeği" anlamına geliyordu. O, kapıdan çıkarken aklıma gelen şeyi söyledim:

 

"Tatlı biri olarak çiçeğin ayağına kadar git bakalım!"

 

"Adımla alay etme, öldürürüm seni!"

 

"Tamam ya tamam!"

 

O gözden kaybolduktan sonra telefonumu açtım. Biraz İnstagram'da bakmak istemiştim. Yanlışlıkla keşfet kısmına götüren arama çubuğuna bastım. Gözüme bir fotoğraf çarptı. Üstüne tıkladım. Asalbike'nin babasının sahibi olduğu radyonun İnstagram gönderisiydi. Fotoğrafta Asalbike oturarak mikrofonla poz vermişti.

 

@girafm

 

Bugün saat 12:00'da başarılı sunucu Asalbike Giray sizin için hayatının merak edilen noktalarını AZRA'NIN MUHABBET KOLTUĞU programında anlatacak! Kendisine sormak istediğiniz soruları bu paylaşımın altına yazabilirsiniz.

 

ASALBİKE GİRAY

 

ASALBİKE ile MÜZİK KARNAVALI'NIN SUNUCUSU

 

www.giraymedya.com.tr

(Burada araya giriyorum. Evet, yine Canva'dan yaptım. Aklıma bir fikir geldi: Bu yazıma yorum olarak Asalbike'ye soru sorabilirsiniz. Ona sorunuz yoksa diğer karakterlere de soru sorabilirsiniz.)

Saate baktım. Program başlayalı çok olmamıştı. Asalbike'nin sesini duymaya katlanamasam bile ona sorulacak şarkıları merak ediyordum. Özellikle Oktay'la ilgili soru sorulup sorulmayacağını merak ediyordum ama radyonun sahibi babası olduğu için sorulacağını düşünmüyordum.

 

"Genç yaşta program sunman hakkında bize ne söylemek istersin Asalbike?"

 

"Biraz stresli bir durum. Henüz acemi olduğum için bir hata yaparak halkın tepkisini çekmekten korkuyorum. İzleyicilerden gelen tüm olumsuz yorumları okuyup aynı hataları tekrar yapmamak için çabalıyorum. Daha önümde uzun bir yol var."

 

"Ben senin sunuculuğunu beğeniyorum. Senin gibi gençlerin kendini bir alanda geliştirmeye çalışması çok güzel bir şey."

 

"Teşekkür ederim!"

 

"İleride medya sektörüyle ilgili bir eğitim almayı düşünüyor musun?"

 

"Programımın teması okuduğum bölümle ilgili zaten. Sunuculuğumun daha iyi olması için evet, almayı düşünüyorum."

 

"Okuldaki arkadaşların senin sunuculuğunu beğeniyor mu?"

 

"Evet."

 

"Sen öyle san!"dedim gülerek. Asalbike'nin benden iyi sunduğu bir gerçekti ama sunuculuğunu beğenmiyordum. O konuda bir eğitimi olsaydı daha iyi bir yere gelebilirdi. Konuşmayı dinlemeye devam ettim:

 

"Hiç haksızlığa uğradın mı?"

 

Umursamaz bir ses tonuyla"Uğradım, uğruyorum ve yine uğrayacağım. İnsanlar bazen empatiden yoksun olabiliyor!"dedi.

 

"Acımıyorlar mı sana Asalbike?"

 

"İnsan sevdiğine acır ama sevmediğine asla!"

 

Aras'a gönderme yaptığını anladım. Aras'ın onu sevmesi için her şeyi yapıyordu ancak bu hep ters tepiyordu. Kötü biri olmasaydı belki Aras'tan uzaklaşabilirdi. Kendisini pes etmemeye programlamıştı.

 

"Üzüldün sanki? Bir dinleyicimiz şarkı söylemeni istemiş ama bu durumdayken söyleyemezsin herhalde."

 

"Dinleyici istemiş ve ben söylemeyeceğim öyle mi Azra? Tabii ki söyleyeceğim!"

 

"Hangi şarkıyı dinleyeceğiz senden?"

 

"Emre Aydın'ın Hoşçakal şarkısını!"

 

Ardından kısa süren bir sessizlik oldu. Anladığım kadarıyla hazırlığını yapıyordu. O şarkıyı seçmesinin bir sebebi olduğunu anlamam için yanında olmama gerek yoktu. Severek dinlediğim bir şarkıydı, müzik zevkimizin aynı olmasına şaşırmıştım. Okulda onu hiç o şarkıyı söylerken duymamıştım. Şarkıyı söylemeye başladı:

 

Sen hiç görmedin

Su vermeye benzedik

Plastik çiçeklere

Hiç görmedin

 

Sen hiç görmedin

Dans ettik durmadan

Kırık camlar üstünde

 

Sen öyle sana benzeyen her şey gibi

Erirken avuçlarında ben

Unutuyorum

 

Hoşçakal

Olacaklar sensiz olsun

Daha durmam boşluklarında ben

Unutuyorum

 

Sen hiç görmedin

Baştan böyle yazılmış

Yok kimsesi kimsenin

Hiç kimsenin

 

Sen hiç görmedin

Sonu baştan yazılmış

Bitti bitti bitti kelimelerim

 

Sen öyle sana benzeyen her şey gibi

Erirken avuçlarında

Ben unutuyorum

 

Hoşçakal

Olacaklar sensiz olsun

Daha durmam boşluklarında ben

Unutuyorum

 

Hoşçakal

Olacaklar sensiz olsun

Daha durmam boşluklarında ben

Unutuyorum

 

Hoşçakal

Olacaklar sensiz olsun

Daha durmam boşluklarımda ben

Unutuyorum

Unutuyorum

 

Aras'a veda eder gibi söylemişti ama benim bildiğim Asalbike ona kolay kolay veda etmezdi. Aras'la sevgili olmamıza en çok üzülen o olabilirdi. Ama şunu öğrenmeliydi: Zorla sevmek bir insanın kendisini kafese sokması gibidir. Kendini bile bile istemediğin bir şeye mahkum etmektir yani.

 

"Ay! Asalbike neden bu kadar duygulandın?"

 

"Bu şarkı... Beni hep duygulandırıyor!"

 

"Özel bir anlamı mı var senin için?"

 

"Galiba!"

 

Asalbike'nin son söylediği şeyden sonra hemen siteden çıktım. Resmen herkese açık bir şekilde dert yanmıştı. Radyonun sahibi olan babasının dinlerken verdiği tepkiyi çok merak ediyordum. Kızına neden ağladığını elbette soracaktı. Radyocu Azra bile Asalbike'nin bu haline şaşırmıştı. Belki programına reyting gelsin diye Asalbike'ye böyle yapmasını söylemiş olabilirlerdi. Son olaylardan sonra Asalbike'nin programının izlenmesi artmış olabilirdi. Ben onun sesine bile sinir olduğum için programını izlemiyordum. Bugün nedense radyodaki konuşmasını dinlemek istemiştim.

 

"Ahu! Kahvaltıya inmeyecek misin?"

 

"İneceğim Dalya!"

 

Telefonumun ekranını kapatıp odadan çıktım. Ahşap merdivenlerden alt kata inerken kızarmış ekmeğin kokusunu içime çektim. Resmen kahvaltı hazırlama işini Dalya'ya yıkmıştık. Bu durumdan hiç şikayetçi olmamıştı. Onun için önemli olan şey sırrını öğrenmememizdi. Sofrada Güllaç'la karşı karşıya oturmuştu, beni baştan aşağı süzüyordu.

 

"Sonunda gelebildin! Ne yapıyordun yukarıda?"

 

"Asalbike'nin konuk olduğu radyo programını dinliyordum."

 

Otururken söylediğim bu cümle üzerine ikisi de bana şaşkın şaşkın baktı. Benden hiç beklemeyecekleri bir şey yapmıştım. Güllaç sırıtarak"Sesini dinleye dinleye sokulacak yeni laflar mı buldun?"diye sordu. Kahkaha attım:

 

"Hahaha! Merakımdan dinledim! Şarkı söyledi."

 

"Hangi şarkıyı söyledi?"

 

"Hoşçakal."

 

Dalya kaşlarını kaldırarak"Babasının radyosuna mı çıktı?"diye sordu. "Yerel radyolardan sadece babasının radyosuna çıkıyor. En azından adamın gazetesi yok, Asalbike'yi gazete yazarı olarak düşünemiyorum!"

 

"Evet, babasının radyosuydu."

 

Dalya"Ben demiştim!"der gibi bir el hareketi yaptı. İldeniz'in Aras'a karşı olan tavırlarını bilip bilmediğini öğrenmeliydim. İkimizin sevgililerinin tartışması en son isteyeceğim şeydi. Güllaç'a gözlerimle Dalya'yı işaret ettim. Anlamadığını belli etmek için başını salladı. Gözlerimi büyütüp kaşlarımı ok işareti oluşturmak ister gibi kaldırdım. Dalya bizim bu garip hallerimizi hemen fark etti:

 

"Siz ne yapıyorsunuz? Göz büyütmeler, baş sallamalar falan!"

 

Konuyu şimdi açabilirdim. Bazı detayları gizleyerek konuya girecektim. Böylece İldeniz ve Aras'ın hangi konudan ötürü aralarına soğukluk girdiğini öğrenemeyecekti. Güllaç'la kısa bir süre bakıştıktan sonra konuya girdim:

 

"Dalya, benim sana bir şey sormam gerekiyor."

 

Meraklı bir ses tonuyla"Ne soracaksın?"dedi.

 

"Aras ve İldeniz'in arası hiç iyi gözükmüyor. Haberin var mıydı?"

 

"Nasıl yani?"

 

"İldeniz dün Aras'a laf atmış ve hiç samimi davranmamış."

 

Dalya elini çenesine koyup düşünmeye başladı. Onun da garibine gitmişti. İldeniz'i benden daha iyi tanıyordu. Onun hakkında en iyi tahmini o yapabilirdi. Yeşil gözlerini sırayla ikimizin üstünde gezdirdi.

 

"Peki Levent'le arası nasılmış?"

 

Güllaç eline çay bardağını alırken"Ona da önce laf atmış ama sonra eski İldeniz geri dönmüş."dedi. "Bu çocuk hiç iyi değil!"

 

"Dün bana hiç öyle davranmadı. Hatta yüzü gülüyordu."

 

O an gözüme kafasındaki beyaz havlu takıldı. Dünden beri evin içinde öyle geziyordu. Dikkatimi çekmesinin sebebi ise dün kuaförde saçını yaptırıp evde duşa girdikten sonra kafasından hiç çıkarmamasıydı. Ama konumuz Dalya'nın saçı değildi! Derin bir iç geçirdim:

 

"İldeniz duygularını çok iyi saklıyor. Yüzü gülüyordur ama içinde fırtınalar kopuyordur!"

Aras'ın anlatımından...

Tam mutlu olacağım diye düşündüğüm zaman hayat bana bir darbe daha vuruyordu. Direkt benim başıma bir şey gelmese bile sevdiklerinin başına bir şey geliyordu. Onlar üzüldüklerinde veya başlarına bir şey geldiğinde kendime başıma gelmiş kadar üzülüyordum. Onun için biri bile gelip beni arkadaşımın çektiği acıyı görmemezlikten gelmekle suçlasa sinirim bozuluyordu. Bir başkası dese anlardım ama en yakın arkadaşım beni nasıl bununla suçlayabilirdi? Anlayamıyorum gerçekten!

 

Dün evde İldeniz'le fazla konuşmamıştık. Konuştuğumda ise Levent'in zoruyla konuşmuştum. İldeniz benden hep gözlerini kaçırmıştı, belki pişman olmuştur diye düşünmüştüm. Benim bildiğim İldeniz kolay kolay kimseden özür dilemezdi çünkü kalp kırmamaya özen gösterirdi. Hatta dün odasına uyumaya giderken elini omzuma koyup"İyi geceler kardeşim!"demişti. Bense onu sadece başımla onaylamakla yetinmiştim.

 

"Aras! Ne işin var burada? Deminden beri seni arıyorum!"

 

Ahuşen'in sesini duymamla birlikte arkama döndüm. Yanında Güllaç da vardı. Yıldırım logosunun önünde oturan Levent'i ayağımla dürttüm. Güllaç'ı görünce hemen ayağa kalktı. Kızların yanında Dalya'nın olmaması dikkatimi çekmişti. O da mı bana dargındı? Yok, mümkün değil!

 

"Dalya nerede?"

 

"İldeniz'le beraber kantine gitti."

 

"Korktuğum şey olmamış yani?"

 

Üçü de bana sorgulayan bakışlarını yolladı. Korktuğum şeyin ne olduğunu anlamamış olmalılardı. Levent tek kaşını kaldırarak"Neyden korktun?"diye sordu. Oysa beni en iyi anlayan kişinin o olması gerekiyordu. Dün evde benim nasıl durgun olduğumu yakından görmüştü. Dudaklarımı ısırdım:

 

"Dalya'nın da bana karşı soğuk davranmasından."

 

"Kızlar, siz Dalya'ya İldeniz'in durumunu söylediniz mi?"

 

Ahuşen kıvırcık saçlarını düzeltip"Söyledim. O da çok şaşırdı!"dedi. Demek Dalya, Ahuşen ona söyleyene kadar hiçbir şey sezmemişti. İldeniz ondan mutsuz yanını çok iyi saklıyor olmalıydı. O böyle yaptığı için olan bize oluyordu!

 

"Aklımı kaçıracağım! Sevgilisine gayet iyi davranıyor ama bana gelince... Bana gelince beni umursamamazlıkla suçluyor. Ne yapacağım Ahuşen?"

 

"Siz arkadaşsınız Aras. İldeniz'le aranızda şimdiye kadar hiç büyük bir tartışma yaşanmadı mı?"

 

"Yaşandı ama küslüğümüz en fazla iki saat sürmüştür."

 

Güllaç etrafımızı inceledikten sonra"Bu soruyu ben Levent'e sormak istiyordum."dedi. Levent'in kızgın halinin en üst düzeyine o tanıklık etmişti. Levent kolay kolay ortalığı dağıtmazdı. Levent onun ellerini tutup"Ben onunla hep tartışıyorum. Onun için artık ikimiz de umursamıyoruz."dedi. Levent ve Güllaç'ın romantik çift hallerine sırıtarak"Ormana gidelim mi?"çifte kumrular diye sordum. Onların yerine Ahuşen kısık sesle cevap verdi:

 

"Gidelim!"

 

Arkama bakmadan ormana doğru yürümeye başladım. Ahuşen de yanımdan yürüyordu. Bu tür konuları fazla insanın olmadığı bir yerde konuşmak bence daha doğruydu. Arkamdaki Güllaç'ın ve Levent'in fısır fısır konuştuklarını duyabiliyordum. Ağaçların arasından geçerken Ahuşen dereye gidilen tarafı işaret etti:

 

"Şuradaki bir ağacın önüne oturup rahat rahat konuşabiliriz."

 

Gösterdiği yerdeki bir çınar ağacını gözüme kestirmiştim. Oraya giderken peşimden gelmelerini belirten bir el işareti yaptım. Ağacın önüne vardığımızda Levent sırtını ağacın gövdesine dayadı. Kızlar da yanında dikildi. Güllaç ela gözlerini kırpıştırarak konuya girdi:

 

"Sence Dalya onun yüzünden aranızın soğuk olduğunu anlamış mıdır Aras?"

 

Dilimi dudaklarımda gezdirerek"Anlarsa hiç şaşırmam!"dedim. "Anlamışsa bile ben fark etmemişimdir çünkü ben bir salağım!"

 

"Kendine çok yükleniyorsun."

 

"Ben mi kendime çok yükleniyorum sence?"

 

"Doğru! Başka birisi daha çok yükleniyor."

 

Ahuşen'in yüzünün o an düştüğünü gördüm. İki gündür benimle beraber o da üzülüyordu. Onun o güzel kahverengi gözlerinde çaresizliğin kırıntısını dahi görmek içimin iyice kötü olmasına sebep oluyordu. Kendi kendine"Siz nasıl dün olay çıkarmadan evde durdunuz?"dediğini duydum. Ona doğru bir adım attım:

 

"Az konuşarak!"

 

"Çok konuşmak felaket getirir zaten!"

 

"Diyorsun?"

 

"Ağzımdan çıkan şeyi demiş olmuyor muyum yakışıklı sevgilim?"

 

"Çok mantıklı!"

 

Levent bize bıyık altından gülüyordu. Birden onun da yüzü düştü, aklından İldeniz meselesini çıkaramıyordu. Çenemi sıvazlayarak"İldeniz'e bence dün Dalya'yı hastaneye girerken gördüğümüzü söylemeyelim. Arkadaşımın üzüldüğünü görmek istemiyorum."dedim. Güllaç sert bir ses tonuyla"Söyle bence!"dedi. Buna çok şaşırmıştım.

 

"Ne? Bence bilmemesi daha iyi. Baksana söylediğimizde olanlara! İki yüzümüz güldü diye bize laf atıyor!"

 

"Arkadaşından sır saklayacaksın yani?"

 

"Mecburum! Aynısını sen de yapıyorsun Güllaç!"

 

Ahuşen'in ağzı açık kalmıştı ama bana değil, arkama bakıyordu. Gözleri büyümüştü, bir şey söylemiyordu. Buna bir anlam verememiştim. Levent'in gözlerinde öfke vardı, gür kaşlarını çatmıştı. Güllaç ise tıpkı Ahuşen gibi şaşkın bir şekilde arkama bakıyordu. Levent'in sözleriyle olduğum yere çivilendim:

 

"Ne farkınız var biliyor musun Aras? Onlar konuşurken Dalya arkalarında olmuyor ama şuan senin arkanda İldeniz duruyor!"

 

Yutkundum. Arkamdan uzanan bir el omzuma baskı yaptı. Sanki tüm sinirini benim omzumdan çıkarıyormuş gibiydi. Ahuşen bana biraz daha yaklaştı. Bedenim titredi. Levent"İldeniz... Sakin ol kanka!"dedi tereddütlü bir ses tonuyla. Usul usul arkama döndüm. Mavi gözlerinin içi yaşla doluydu. Çenesinin sivri hatları belli olmuştu, gözünde alaycı bir sırıtma vardı.

Korkudan titreyen sesimle"Ben... Ben senin iyiliğin için..."diyebildim. Ahuşen kolumdan tuttu, bedeni titriyordu. Levent ve Güllaç da yanıma gelmişti. İldeniz gür kaşlarını çattı:

 

"Umursamıyorsun işte! Ben... Ben senin gözlerinin önünde meraktan çatlarken sen benden sır saklayacaktın ha?"

 

Sesindeki öfkeyi ruhumun derinliklerinde hissettim. Cevap veremedim. Gözlerim istemsizce büyümüştü. Eliyle beni itti. Artık sesi çok yüksek çıkıyordu:

 

"Cevap versene Aras. Ama pardon ya! Sen benden sır saklamaya meraklıydın değil mi?"

 

Güllaç'ın, Levent'in onu sevdiğini bildiğini öğrenmeme rağmen onlardan saklamamı ima ediyordu. Bu kaos ortamında aramın Levent'le de bozulmasını istemiyordum. Titreyen sesimle"Sakın... Sakın söyleme! Bak, mutlu şimdi!"dedim. Ahuşen gözlerini onun gözlerine sabitleyerek"Siz arkadaşsınız. Onun senin iyiliğini düşündüğünü bilmiyor musun?"diye sordu. Levent sırayla üçümüzü süzdü, İldeniz'le neyi sakladığımızı anlamamıştı. Güllaç ise çoktan anlamıştı.

 

"O sırrı Aras tutmak istemiyordu ve bence artık bir önemi kalmadı."

 

Levent tek kaşını kaldırarak"Ne sırrı?"diye sordu."Sen nereden biliyorsun?"

 

"Öneminin kalmadığını söylemiştim Levent. Geçmiş gitmiş bir şey!"

 

İldeniz elini yüzünde gezdirdi, dişlerini sıkarak"Onu söylemeyeceğim zaten. İnsanların benim gözlerimin içine baka baka gerçekleri saklamalarından bıktım artık! Aras da aralarına katıldı tam oldu!"dedi. Sinirlenmiştim, iyiliğini düşünerek yaptığım şey için bunları bana nasıl söyleyebilirdi? O benim en iyi arkadaşımdı. Yaşadıklarımın bir kabus olması için dua ettim. Elimi yumruk yaptım.

 

"Senin asıl sinirlendiğin kişinin Dalya olduğunu anlamadığımı mı sanıyorsun İldeniz? Bu olayda tek ben suçlu değilim!"

 

Levent ellerini havaya kaldırarak"Olay büyümesin lütfen!"dedi. Sesinden açık açık yalvardığı belli oluyordu. İkimizin arasında kalmıştı. Ahuşen uyarıcı bir şekilde"Aras! Bari sen sakin ol!"dedi.

 

"En iyi arkadaşım sırf sevgilisine kızamadığı için gelmiş sinirini benden çıkarıyor. Bu korkaklık karşısında nasıl sakin olabilirim Ahuşen?"

 

Ancak Ahuşen bana cevap veremeden başka bir şey oldu. Önce yüzümde bir acı hissettim sonra yere devrildim. Ahuşen'in çığlık attığını duyabiliyordum. Sebepsiz yere kahkaha atmaya başladım. Önümü bulanık görüyordum, gözlerim yaşarmıştı. Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Ta ki Dalya'nın sesi duyulana kadar.

 

"İldeniz! Sen... Sen ne yaptın?"

 

Onun sorusunu duyunca kahkaham hararetlendi. Aklımı kaçırmış gibiydim. Düştüğüm çimenlerin üzerinden kalkmıyordum. Herkes sinirden güldüğümü anlamıştı. Ahuşen'in bana uzattığı elinin yardımıyla ayağa kalktım. Yüzünün rengi değişmişti, onun da gözlerinden aşağı yaşlar süzülüyordu. Levent sıktığı dişlerinin arasında"Abarttın İldeniz!"diye bağırdı."Tokat atmak nedir?"

 

Yüzüme alaycı bir gülümseme yerleştirerek İldeniz'e döndüm. Açtığı ellerine şaşkın şaşkın bakıyordu. Gözlerini bana çevirdi, pişman olduğu çok belliydi. Yanındaki Dalya kaşlarını çatmış bir şekilde ona bakıyordu. Ahuşen bağırırcasına"Delirdin mi? Tokat... Tokat attı çocuğa resmen!"dedi.

 

"Aras... Ben çok özür dilerim! Tutamadım kendimi."dedi utana utana.

 

Yüzüme bir ciddiyet ifadesi yerleştirdim. Onu daha fazla dinlemek istemiyordum. Kalbimi çok kötü bir şekilde kırmıştı.

 

"Tutsaydın İldeniz! Gidiyorum ben, böylesi daha hayırlı olacak gibi gözüküyor."

 

Diğerlerinin yüzüne bakmamaya özen göstererek gitmek için hazırlandım. Tam İldeniz'in yanından geçerken beni kolumdan yakaladı.

 

"Gitme."

 

"Derslerim olmasa kampüsten ayrılırdım. Sınıfa gideceğim!"

 

Zorla elini ittirdim. Hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyordum. Bunu herkesten uzakta yapmam daha doğru olacaktı. Dalya arkamdan"Ahuşen sen git peşinden!"dedi. Arkama dönmeden elimle durmasını işaret edip"Yalnız kalmak istiyorum Ahuşen."dedim.

 

Üçümüz çok iyi bir arkadaş grubuyduk. Birimiz sevinince bu hepimizi mutlu ederdi, birimiz üzülünce hepimiz üzülürdük. Arkadaşlar hem iyi günde hem de kötü günde birbirlerine destek olurlardı. Ama kalpleri kırılınca uzun zaman bunun yasını tutarlardı!

Yazarın anlatımından...

Kuşlar yarım saat önce ormanda yaşananların hüznünü yaşar gibi bağıra bağıra uçuyorlardı. Kampüsün çevresini serinlik kuşatmıştı. Bulutlar yağmur yağacağının habercisiydi. Ormanda fazla öğrenci yoktu. Derenin suyunun şırıltısı ve ormanda yaşayan hayvanların sesleri ormanı kalabalıkmış gibi gösteriyordu. Oysa ormanda olan tek insan Asalbike'ydi. Ormanda gerçekleşen tartışmayı gizlendiği köşeden izlemişti. Sessiz olmaya önem verdiği için kimse onu fark etmemişti. Usul usul derenin önüne oturdu. Bugün onun için çok güzel bir gündü.

 

"Bunları da mı görecektin Asalbike?"

 

İldeniz'in Aras'a tokat attığını gördüğünde içi çok kötü olmuştu. Ona ne kadar kızgın olursa olsun onun başına kötü bir şey geldiğinde üzülüyordu. Son zamanlarda Aras'ın ona karşı sergilediği tavırlar aklına gelince içindeki merhamet hemen yerini öfkeye bıraktı. Aras bugün acının en kötüsünü yaşamalıydı. Korkudan aklını kaçırmalıydı.

 

"Her şakanın içinde bir gerçeklik payı vardır Aras!"

 

Bir gün önce Aras'ı tehdit etmişti. Onun endişelendiğini görünce şaka yaptığını söylemişti ama aslında gayet ciddiydi. Aras'a hayatının en kötü gününü yaşatacaktı. İldeniz ona yardım etmeyeceği için yalnız kalacaktı. Davranışlarını kontrol edemeyeceği için Levent'le de arası bozulacaktı. Ahuşen'i zaten bulamayacaktı. Eline aldığı küçük taşı dereye attı.

 

"Bakalım Ahuşen'i kaybetme korkusu seni nasıl etkileyecek? Tıpkı şu taş gibi düşüşe geçeceksin!"

 

Yüzüne en güzel gülümsemesini yerleştirdi. Resmen ona Aras'ı yıkması için fırsat vermişlerdi. Hemen telefonunu çıkardı. Kısa bir gezinmeden sonra en yakın arkadaşı Ayşen'in numarasını buldu. Kısa bir bekledikten sonra Ayşen onun aramasına yanıt verdi:

 

"Asalbike bir şey mi oldu?"

 

"Yok kanka yok! Sen henüz kampüsten ayrılmadın değil mi?"

 

"Ayrılmadım."

 

"Senin sevgilin Gastronomi Bölümü'nde okuyordu değil mi?"

 

"Evet. Neden bunu sordun?"

 

"Canım çibörek çekti. Ben malzemeleri alsam ve sen beni mutfağa soksan olur mu?"

 

Ayşen sorgulayan bir ses tonuyla"Çibörek ne alaka?"diye sordu.

 

Asalbike gözlerini devirerek"Memleketimin Eskişehir olduğunu nasıl unutursun Ayşen?"dedi. "Sana tüm Eskişehir'i gezdirmişliğim var be! Benden bir böreği mi esirgiyorsun?"

 

"Tamam, götürürüm seni mutfağa. Malzemeleri neden sen alacaksın? Orada vardır."

 

Asalbike içinden"Okulda zehirin ne işi olsun aptal!"diye geçirdi. Ayşen'in iyi kalpliliği onu bazen çok şaşırtıyordu.

 

"Öğrencilerin malzemelerini tüketmek istemiyorum!"

 

"Tamam. Malzemeleri aldıktan sonra büyük Yıldırım logosunun önüne gidip beni bekle.

 

"Tamamdır!"

 

Ardından telefonu kapattı. Havayı içine çekip"Oh!"dedi. En sevdiği şarkının eşliğinde dans etmek istiyordu. Zaferi elde ettiğinde bunu yapmaya karar verdi. İçinde bulunduğu ormana bakarak"Bu orman olmasaydı benim hiçbir şeyden haberim olmayacaktı!"dedi.

***

Koridora bir sessizlik hakimdi. Normalde bağırarak konuşanlardan ötürü öğrenciler birbirlerini zor duyarlardı. Fakülte binası her yönüyle yas tutuyor gibiydi. Tıpkı Aras'ın ruh hali gibi! Sırtını verdiği duvardan başka çevresindeki hiçbir şeyin varlığını hissetmiyordu. Tartışmanın üzerinden iki saat geçmişti ama yanağının acısı henüz geçmemişti. Tek İldeniz'in elinden değil, hayattan da tokat yemişti. Bu olanlarda kimin suçlu olduğuna karar verememişti. Kafasını özellikle duvara çarpsın diye hızla geriye attı. Ruhunun acısını kimse dindiremezdi.

 

"Buradaymış işte!"

 

Duyduğu Levent'in sesiyle kafasını önüne çevirdi. Yanında İldeniz de vardı. Onu gün içerisinde mecburen görmeye devam edeceği için bunu sıkıntı etmedi. Dişlerini acıtmasını umursamadan dudaklarına geçirdi. İldeniz yalvaran gözlerle ona bakıyordu. Levent konuşmaya devam etti:

 

"Konuşacaksınız! Yoksa kafalarınızı tokuştururum."

 

"..."

 

"..."

 

"Akşam aynı eve gireceksiniz. Yakışıyor mu bu küslük size?"

 

Aras alaycı bir gülümsemeyle Levent'e baktı. Tek başına ikisinin arasını düzeltmeye çalışıyordu ama işi çok zordu. İldeniz boğazını temizledi:

 

"Haklıydın. Dalya'ya olan tüm sinirimi senden çıkardım."

 

"Bunu Dalya'ya söyledin mi?"

 

Aras sonunda konuşmaya karar vermişti. Sesinde eski samimiyeti yoktu. Bir yabancıyla konuşuyor gibiydi. Bu içinden İldeniz'in kendine kızmasına neden oldu ama dışarıya yansıtmadı.

 

"Evde yaşanan bir gerginlikten ötürü sinirlendiğimi söyledik."

 

"O da inandı?"

 

"Orası tartışılır."

 

Aras ona doğru bir adım atarak"Tartışılır ha? Bir de bunu tartışalım öyle mi?"dedi alay edercesine. "Kesin ol kesin! İnandı mı, inanmadı mı?"

 

Levent ikisinin ortasına geçerken"İnandığını söyleyeyimde bunu da tartışmayın!"dedi. İçinden ikisine de bağırıp çağırmak geliyordu ama onun sakin kalmaya ihtiyacı vardı. İldeniz elini alnına götürüp"Kendi yaptığım şeyler için özür dilerim Aras. Dalya meselesini sonra konuşabiliriz."dedi."Senin de hataların var ama gel aşağıda sakin sakin konuşalım!"

 

Aras sesini yükselterek"Sen bana tokat attın ya! Acı çekmeni umursamamakla suçladın beni, daha sayayım mı?"diye sordu. Tam İldeniz ağzını açtığı sırada Aras'ın yanındaki sınıftan bir kızın acı çığlığı duyuldu. Levent hemen kapıya doğru hareket etti.

 

"Bu... Bu Güllaç'ın çığlığı!"

 

Levent açtığı kapıdan içeri girerken Aras ve İldeniz birbirlerine sorgulayan gözlerle baktı. İldeniz"Bilmiyorum!"dercesine ellerini iki yana açtı. Aras'ın aklına Ahuşen gelmişti, hemen açık kapıdan içeri girdi.

 

Gördüğü manzara karşısında yutkundu. Kalp atışlarının sesi yükselmişti. Gözleri korkuyla açıldı. İleri doğru iki adım attı. Ahuşen yerde halsiz bir şekilde yatıyordu. Güllaç ise üstünde beyaz boş bir tabak olan masadan ona bakıyordu. Aras bir anda bedenini Ahuşen'in yanına bıraktı.

 

"Ne oluyor burada? Ahuşen neden bayılmak üzere?"

 

"Ar... Aras kendimi... Çok kötü hissediyorum!"

 

Ahuşen zorlukla konuşabiliyordu, küçücük kahverengi gözleri kapanmak üzereydi. Güllaç elinin tersiyle gözündeki yaşları silerken"Biri sen göndermişsin gibi bir kağıda "Aras" yazıp bir tabak çibörekle beraber masaya koymuş. Senin gönderdiğini sandığı için yedi!"dedi."Sanırım zehirlendi!"

 

Aras'ın aklında yine soru işaretleri oluşmuştu. Kim onun adıyla Ahuşen'e zehirli börek gönderebilirdi? Bunu düşünürken gözünden yaşlar süzülüyordu. Ahuşen'in elini tutup"Beni bırakma Ahuşen, lütfen! Seni hastaneye götüre... Götüreceğim!" dedi. Levent ve İldeniz olanların şokunu atlatamamıştı, ikisinin de ağzı açık kalmıştı.

 

"Seni çok seviyorum yakışıklı sevgilim!

 

"Ben de seni çok seviyorum Ahuşen! Lütfen benimle kal!"

 

Ahuşen'in gözleri kapandı. Sınıf hüznün karanlığının içine gömüldü. Aras'ın bağırışı fakülte binasının dışından da duyuldu. Duymayan tek kişi kıvırcık saçlarıyla sınıfın zemininde baygın yatan Ahuşen'di.

Kaçmayııın! Kaos olacağını size söylemiştim. Afişte ise size zaten spoiler vermiştim😂 Açıklama: Asalbike ben Bilecik'te okuyacağım için Eskişehirli yani Eskişehir'i seçmemin başka bir nedeni yok. Sizce Aras ve İldeniz kavgasında kim haklı? Kim özür dilemeli? Asalbike sizce de tehlikeli olmaya başlamadı mı? Asalbike'nin ablası Aybike'yi taslak kurguma lise hocası olarak almalı mıyım? (O kitap Kocaeli'nin Gebze ilçesinde geçiyor ve bu kitaptan 2-3 yıl sonrasındaki bir cinayeti anlatıyor)

 

Loading...
0%