Yeni Üyelik
28.
Bölüm

Patlama Noktası

@alpellal

Merhaba! Bu bölümün multimedyasında Asalbike de var. Acaba neden? Geçen bölümün sonunda Levent'in vereceği tepkiyi okuyamamıştınız. Ancak ana karakter Aras olduğu için bu bölüm onun anlatımıyla başlayacak. Haliyle olanları onun gözünden göreceksiniz. Kitabın sonuna da yaklaştığımıza göre Gizemli Kişi'yi bu bölüm yine okuyacaksınız. Kim acaba bu Yıldırım Üniversitesi'nin gizemlisi? Düşünsenize ikinci adı Gizem çıkıyor😂😂😂 Bu bölüm hiç beklemediğiniz bir şey olacak. Yeniyim Ben tarihinde bir ilk!

 

İyi okumalar dilerim -Alpellal

 

***

Aras'ın anlatımından...

Güneş etrafımızı sarmıştı. Görünüşte mutlu bir gündü, Tolga'nın yanımızda olmasını saymazsak yani. Güllaç Reis'in isteği üzerine bir günlüğüne onunla iyi anlaşmamız gerekiyordu. Benim için bir sıkıntı yoktu, asıl sıkıntı Levent cephesindeydi. İstemediği bir şey olduğu için gönülsüzce yapıyordu ama rolünü çok gerçekçi oynuyordu. Arkadaşımı tanımasam ben bile inanacaktım. Aşk insana her şeyi yaptırıyordu işte! Bunu insan çok sonra fark ediyordu.

 

"Aras!" diye seslendi Baybars yanıma gelirken endişeli bir sesle. "Tolga'yı gördün mü?"

 

Onlarla beraber çıra toplamaya gittiğini sanıyordum. Kaşlarımı çatarak "Hayır. Sizin yanınnızda değil miydi?" dedim. O sırada Aybars da bize yaklaştı. Elindeki çıraları hızla yanındaki semaverin önüne bıraktı. Mavi gözlerinin içinde silinik bir endişe vardı, elini ikizinin omzuna koyup "Doğru, yanımızdaydı. Birden kayıplara karıştı." dedi. Ahuşen de yanıma gelmişti. Daha öncesinde arkamda olduğu için bizi çok rahat duymuştu.

 

Elindeki kağıt bardakları masanın üstüne bırakırken "19 yaşındaki koca adamı kaybetmeyi nasıl başardınız acaba?" diye sordu. Sesi azarlar gibi çıkmıştı. Hatta gibisi fazlaydı.

 

"Sakin olun!" dedim ileriye doğru bir adım atarak. "Burası fazla büyük bir yer değil. Birazdan Tolga kendiliğinden ortaya çıkar."

 

Ahuşen bana "Emin misin?" dercesine bir bakış yolladı. O bu durumu benim kadar rahat karşılamamıştı, onu anlayabiliyordum. Sonuçta Tolga kaç yıllık arkadaşıydı ve bu şehirde misafirdi. Ahuşen'i böyle görmek beni rahatsız etti. Bir kenarda bizi izleyen İldeniz'e seslendim.

 

"Gel, ikimiz Tolga'yı bulalım. Ahuşen çok endişeli gözüküyor."

 

"Olur."

 

Daha önce ikizlerin geldiği yöne gittik. Ağaçların dalları birbirlerine karıştığı için görüş alanımız dardı. İleriden bazı konuşma sesleri geliyordu, birden fazla insana aitti. Ayağımın bir şeye takılmaması için yavaş yavaş yürüyordum. İldeniz kaşlarını çatarak "Levent'in sesini duydum." dedi. Duyduğum seslere kulak kabarttığımda haklı olduğunu anladım. Levent birisine yalvarıyordu ve bu kişi ya Güllaç'tı ya da Tolga'ydı. Bu beni biraz endişelendirdi.

 

"Özür dilerim Tolga. Görmeni hiç istemezdim."

 

Levent'in başı dertteydi. Tolga görmemesi gereken bir şeyi görmüştü. Büyümüş gözlerle İldeniz'e bakıp "Levent'in yardımımıza ihtiyacı var." dedim. Denizin sesi beni sansürlemişti ama İldeniz beni duymuştu. Kalbim korkudan küt küt atıyordu çünkü Levent'in Tolga'yı dövmesinden korkuyordum. Tolga'nın ters tarafını bilmemem de heyecanımın başka bir sebebiydi. Adımlarımı hızlandırdım, olay yerine bir an önce varmalıydım.

 

"Levent'in başı fena dertte."

 

İldeniz dişlerini birbirine bastırarak "Bu ikisini yalnız bırakmamak lazım. Bu herif hiç gelmemeliydi!" dedi. Artık o da benim gibi hızlanmıştı, o masmavi gözlerinde daha önce hiç tanıklık etmediğim bir korku vardı. Aramızda en ciddi ve sert olan kişi o olduğu için şaşırmıştım. Biz yürüdükçe sesler daha net duyuluyordu. Güllaç'ın endişeli bir sesle "Tolga neden konuşmuyorsun?" diye sorduğunu duydum. Birkaç saniye sonra karşımda üçünü gördüm. Tolga'nın kucağında olması gereken çıralar yerdeydi, gözleri büyümüştü. Levent ve Güllaç ise şoktaydı. Her ne olduysa suçlu taraf ikisiydi.

 

"Ne oluyor burada? Ne bu haliniz?" diye sordum kaşlarımı çatarak.

 

Suskunluk.

 

Üçü de beni duymuştu ama cevaplarını içlerinde saklıyorlardı. Hiçbir şey olmasa bile kesinlikle bir şey olmuştu. Aralarından biri konuşsa öğrenecektim.

 

İldeniz eliyle Levent'i sarsıp "Ne oldu lan? Konuşsana!" diye bağırdı.

 

Güllaç'ın yüzü kızardı. Bal rengi gözlerini bir korku kaplamıştı, bakışlarının hedefinde sadece Tolga vardı. Yaptığı bir şeyden ötürü utanıyordu. Bu utanç Levent'in yüzüne de sıçramıştı. İçimden daha önce oraya gitmediğim için kendime kızdım. Eğer öyle yapsaydım şu an aklımda soru işareti olmayacaktı. Levent zorlukla "Lütfen... Lütfen kimseye söyleme!" dediğinde ona döndüm. Bizden sır mı saklayacaktı? En yakın arkadaşım resmen sırrını bana değil, bir yabancıya söylemişti. İldeniz kolunu omzuma atarak gözlerini kıstı. Çenesinin sivri hatları belli olmuştu.

 

"Satıldık galiba Aras."

 

"Sahteler geçici..." derken Güllaç'ın dirsek atmasıyla sustum. Ağzımdan oynadığımız oyunu bozacak bir şey çıkmak üzereydi. Eğer cümleme devam etseydim Güllaç benimle uzun bir süre konuşmazdı. Tolga kaşlarını çattı, bende bir gariplik olduğunu sezmişti. Levent sesini yükseltip "Kimseyi sattığım falan yok! Eğer istiyorsanız ben size evde anlatırım. Tolga çok yanlış bir anda yanımıza geldi, sorun bu." dedi. Tabii ki eve gittiğimizde onun ağzını arayacaktım! Bunu ona söylemek yerine "Evde anlatırsın o zaman. Tolga iyi mi?" dedim. Bu sorum Tolga'yı yerdeki çıraları toplamaya yöneltti. Hızlı bir şekilde topluyordu.

 

"İyiyim kanka. İkizler döndüler mi?"

 

Levent başını omzuna yatırdı, Tolga'nın bana hitap ederken kullandığı kelimeye sinirlenmişti. Katil bakışlarından bunu anlamamak mümkün değildi. Tolga geldiğinden beri en ufak şeye bile sinirlenir olmuştu. Bir oyunun içinde olduğumuz için "Döndüler kanka. Semaveri yakıyorlar şimdi." dedim. Levent kaşları benim söylediğim cümleyle ortada birleşti, gözlerinde "Sen de mi?" dercesine bir bakış vardı. Güllaç önümüze geçti.

 

"Bir sıkıntı olmadığına göre gidebiliriz."

 

Tolga da başıyla oynayarak "Bence de!" dedi. İkisi giderken Levent kapana kısılan bir suçlu gibi korkarak bize baktı. İldeniz ona bir şey söylemeden giderken ben de aynısını yaptım. Levent'in sesi çıkmayınca şaşırdığını anladım. Benim yüzümü göremeyeceği için sessiz sessiz güldüm, İldeniz'in de aynısını yaptığına adımın Aras olduğu kadar emindim. Sırf Levent'in söyleyeceklerini duymak için adımlarımı yavaşlattım.

 

"Güllaç'ı öptüm."

 

Durduk.

 

"Tolga bizi tam o an gördü. Onun için garip davranıyordu."

 

Gözlerimi kısarak ona döndüm. Yüzü kızarmıştı, gözlerini bizden kaçırıyordu. Her zaman kaşıdığı ensesini bu sefer daha hızlı kaşıyordu. Demek bunun için başta bize gerçekleri söylememişti. Tolga da ona ayak uydurduğu için konuşmamıştı, ilk defa Levent'in istediği bir şeyi yapmıştı. Levent boğazını temizleyerek "Size söylemediğim için kızdınız değil mi?" diye sordu. Başımı iki yana salladım.

 

"Kızmadık ama söylemeseydin kızardık."

 

İldeniz onun yanına gidip kolunu omzuna atarak "Artık kızmıyorum." dedi. Levent önce şaşırdı ama sonrasında tebessüm etti. Bizim değilde Tolga'nın bir sırrını bilmesi onu suçlu hissettirmiş olmalıydı, duruşundaki heyecan onu terk etmişti. O da kolunu İldeniz'in omzuna atıp "Bakışlarından ötürü bana küstüğünü sanmıştım. Çok korkunç bakıyorsun!" dedi. İldeniz bunu duyunca bir kahkaha attı, biz de aynısını yaptık.

 

"Bu durum bazen işime yarıyor." dedi İldeniz başını yana yatırırken.

 

Levent alaycı bir sesle "Evet. Asalbike seni görünce korkmaya başladı!" dedi.

 

Asalbike'nin İldeniz'i görünce bakışlarında ve mimiklerinde oluşan değişim benim de dikkatimi çekmişti. Bizi görünce gururlu gülümsemesi yüzündeyken İldeniz'le göz göze gelince mavi gözleri korkuyla büyüyordu. Levent ve İldeniz'in anlattığına göre Ahuşen'i zehirlediğinde İldeniz onu tehdit ettiği için böyleydi. Demek ki kalbinde kötülük olan insanlar iyi insanlardan korkabiliyordu.

 

"Kötülük yapınca sonuçlarını düşünmeyen insanlara en büyük korku yaşatılmalı. Acı nedir anlamalılar, yaşadıkları acıdan ötürü uzun süre kendilerine gelememeliler. Acıdan kaçamamalılar!"

 

İkisi de bana şaşkın şaşkın baktı. Söylediklerimi çok ciddi bir sesle söylemiştim çünkü geçmiş aklıma gelmişti. Asalbike belki Ahuşen'e yaptığı kötülüğü unutmuş olabilirdi ama ben hiç unutmuyordum. Birinin ona dur demesi gerekiyordu ama o kişi henüz meydana çıkmamıştı. Nedense bana Tolga sayesinde Asalbike düzelecekmiş gibi geliyordu. Onun yanındayken Asalbike bambaşka biri oluyordu. Kısa süreliğine kötülüğü unutuyordu, insanlara göstermek istemediği çiçeğini saklamaktan Tolga gelince vazgeçiyordu. Oysa saklamazsa onu daha çok insan sevecek. İşte bunu anlamıyor!

 

Başımı yana yatırarak "Bizimkilerin yanına gidelim, yoksa Tolga ağzından bir şey kaçıracak." dedim.

***

Aradan bir saat geçmişti. Denizin sesi yükselmişti, birbirimizi zor duyuyorduk. Tolga'dan ve Levent'ten ötürü düşük çaplı bir gerginlik bulunduğumuz yere çökmüştü. Herkesin yüzü gülüyordu ama o ikisinde bir terslik vardı. Tolga olanlar hakkında kimseye bir şey anlatmamıştı, zaten anlatsaydı onu Levent'in elinden alamazdık. Güllaç arada ikisine de kaçamak bakışlar atıyordu. Kısaca dışarıdan mutlu gibi gözüken tablo aslında bir kaos ortamını simgeliyordu. Elimde sihirli bir değnek olsaydı ilk yapacağım şey bu ortamı düzeltmek olurdu.

 

Aybars kıvırcık saçlarını eliyle düzelterek "Neden hepiniz bir sessizsiniz?" diye sordu.

 

Mavi gözlerini kısıp sırayla hepimizin yüzünü inceledi. Bir şeyler olduğundan şüphelenmişti, çok zekiydi. İkizi Baybars onun kulağına eğilip bir şeyler söylediğinde ters ters Levent'e baktı ve "Haklısın. Normalde kolay kolay susturamayız. Bir şey olmuş!" dedi. Bu cümleyi duyunca Güllaç yalvaran gözlerle Levent'e baktı.

 

"Konuşmamız mı gerekiyor Aybars? Bazen sessiz olmak gerekir."

 

Sahte bir gülümsemeyle söylediğim bu cümleden ötürü herkes bana döndü. Yüzlerinden anladığım kadarıyla kimse benim sahte neşeme inanmamıştı. Ahuşen bile! Baş başa kaldığımızda bana ne olduğunu soracağını biliyordum. Güllaç anlatırsa sormayabilirdi. Tolga birden gözlerini elime çevirdi, Psikoloji okuduğu için el hareketlerimden bir şeyler çıkarıyor olmalıydı.

 

İldeniz alaycı bir gülümsemeyle "Çok konuşmak zararlıdır. Az ve öz konuşmak çok önemli!" dedi. "Değil mi Tolga?"

 

Mavi gözlerinde tehditi çağrıştıran bir büyüme vardı, çenesinin sivri hatları belli olmuştu. Tolga onun ne demek istediğini anlamazsa okuduğu bölümün hakkını verememiş olurdu. Güllaç önündeki çay bardağını eliyle sımsıkı kavradı. Doğum gününün gergin bir güne dönüşeceğini anlamıştı. Tolga korkmadığını belli etmek istercesine gülümseyerek "Öyle İldeniz öyle! Kendini bir şey sanmamak da çok önemli. Değil mi Levent?" dedi. Ortam birden buz kesti. Levent kaşlarını çatarak İldeniz'e baktı, İldeniz de şaşırmıştı. Levent eğer ona hak verirse en yakın arkadaşını kötülemiş olacaktı. Bedenim stres yaptığım için titremeye başlamıştı. Yanımda oturan Ahuşen gözlerini kocaman açmıştı. Ortamın değişmesi resmen Levent'in ağzından çıkacak bir cümleye bakıyordu.

 

Levent ensesini kaşıyarak "O kişiden kişiye değişir Tolga. İnsanın kendisini bir şey sanması gereken anlar da vardır. Değil mi Aras kardeşim?" dedi. Resmen İldeniz bir akım başlatmıştı ve biz onu devam ettiriyorduk. Ahuşen, Dalya ve Güllaç bana yalvaran gözlerle bakıyordu. Açık açık benden bu akımı bitirmem isteniyordu. Yutkundum, gözlerimi Tolga'nın gözlerine odakladım.

 

"Vardır Levent vardır. Bir insan kötü insanlarla da takılmamalı, değil mi ikizler?" dedim ve şeytani bir gülümsemeyle ikizlere döndüm. Semaverin yanında elinde çay bardağıyla ayakta dikilen Baybars bana "Bizim suçumuz neydi yahu?" der gibi baktı. İkizi Aybars ise sadece kaşlarını çatmakla yetindi. Hiçbirimiz Güllaç'ın doğum gününü berbat etmek istemediğimiz için cevap hakkımızı kısa süreli olarak kullanıp kalan süreyi kendi aramızda dağıtarak işin içinden sıyrılmaya çalışıyorduk. Biz erkekler bunu yaparken kızlar şaşkın şaşkın bizi izliyorlardı. Doğay hariç!

 

"İsteyen istediğiyle takılır, isteyen kendini bir şey sanar. Yeter lan yeter! Yeni akım mı buldunuz?"

 

Bu cümle karşısında Tolga'nın bile ağzı açık kaldı. Doğay normalde pek argo kullanan bir kız değildi, bir anlığına kulağımda bir sıkıntı olduğunu sanmıştım. Baybars onu omuzlardan sarstı ve çenesini yukarı kaldırdı. Doğay ona sorgulayan gözlerle bakınca "Sen iyi misin? Pek böyle konuşmazdın!" dedi. Başımı önüme eğerek kahkaha attım, Doğay'ı da çıldırtmıştık. En delirmeyecek insanı yani!

 

"Sinir oldum ya! Erkekler paslaşıyor ve biz izliyoruz. Sıra bize mi gelecekti?"

 

İldeniz gür kaşlarını çatarak "Galiba öyle olacaktı." dedi. "Güzeldi, bir ara yine yapalım!" dedi.

 

Güllaç yüksek sesle "Hepiniz delirmişsiniz!" dedi ve elindeki sarmayı Levent'in ağzına tıktı. Levent ağzı dolu için sadece sırıtmakla yetindi ama ben onun için aklından geçenleri tahmin edebiliyordum. Bir şekilde Tolga'nın gördüklerini anlatmasını engellemiştik.

 

"Ben sizden bir şey isteyeceğim." dedi Tolga.

 

Ahuşen başını sallayarak "İste Tolga." dedi.

 

Tolga önce ona sonra Dalya ve Güllaç'a baktı. Bakışları biraz ürkekti. Söyleyeceği her ne ise kızları kızdıracak bir şeydi, bu gözlerinden okunuyordu. Levent kısır yerken elinde kaşıkla kalakaldı. Bense sakin sakin çayımı yudumladım, aslında hiç sakin değildim. Tolga'ya oynadığımız kankalık oyunun bozulmaması için sesimi çıkarmıyordum.

 

"Bence Asalbike'nin arkadaş edinmeye ihtiyacı var."

 

Ahuşen samimiyetsiz bir gülümsemeyle "Hem de onu iyiliğe yönlendiren dostlara!" diye ekleme yaptı. "Hakkında hayırlısı olsun ne diyeyim!"

 

Güllaç bal rengi gözlerini kırpıştırarak "O kendi davranışlarını bir düzeltse dost sayısı artar." dedi.

 

"O zaman yarın Asalbike'yle sizin evde bu yedili grup olarak vakit geçiriyor muyuz?" diye sordu Tolga.

 

Derin bir sessizlik oluştu. Konser veren kuşlar, havlayan köpekler ve miyavlayan kediler sustu ama deniz susmadı. Duyduklarıma inanamıyordum. Yok... Yok bizden bunu isteyemezdi. Değer verdiğim insanlara zarar veren Asalbike'yle dost olmamızı isteyemezdi. Kötülük havuzunda yüzen birini iyilik havuzuna bizim aracılığımızla çekmek istiyordu. Kaşlarımı çattım, yutkundum. Ahuşen de aynı şekilde bana bakıyordu. Yanına koyduğum elimi sımsıkı kavradığını hissettim. Dalya ve Güllaç birbirlerine kaş göz işareti yaparak bir şeyler söylüyorlardı. Levent birden yüksek sesle kahkaha attı.

 

"Kanka çok komik bir şaka yaptın! Nereden geldi aklına bu?"

 

Tolga gözlerini ondan kaçırıp "Levent... Ben ciddiyim!" dedi.

 

Levent'in yüzü düştü, elindeki kaşığı kaseye düşürdü. Yanında oturan Tolga ondan biraz uzaklaştı, galiba Levent'in tepkisi onu biraz korkutmuştu. Yavaş yavaş başımı İldeniz'den tarafa çevirdim. Mavi gözleri büyümüştü, kaşları hafif yukarı kalkmıştı. Bedenini biraz masaya doğru eğmişti. Asalbike'yle iyi anlaştığını hayal edemiyordum.

(Sizce Tolga bu bölümü sağ bitirir mi?)

Daha önce Asalbike'yi tehdit ettiği için onun gözünde korkunç biriydi. Sert görünümü de Asalbike'nin ondan korkmasının ikinci sebebiydi. İldeniz fısıldarcasına "Benden bunu isteme kanka. O kızla dost olamam ben!" dedi. Tolga gözlerini kısarak ona baktı. İldeniz'in bu tepkisi onu meraklandırmıştı, zaten Psikoloji okuyan insanlar meraklı olurdu. İldeniz'in mimikleri hakkında bilimsel bir şeyler düşünüyor olabilirdi. Ardından yan gözle İldeniz'in yanında oturan Dalya'ya baktı. Onun da gözleri büyümüştü ve ellerini ovuşturuyordu.

 

Tolga gözlerini İldeniz'den hiç ayırmadan "Asalbike'yle herkesten ayrı olarak bir tartışma mı yaşadın?" dedi. "Yapmayın arkadaşlar! Ona bir gün bile iyi davransanız onda bir değişim göreceksiniz."

 

İldeniz alayla ona güldü. Asalbike'yle yaşadığı sadece bir tartışma değildi, yankısı karşı tarafta çok sürecek bir olaydı. Eğer Tolga'nın dediğini yapacak olursak ortam aşırı gergin olacaktı ve o bunu istediği için çok pişman olacaktı. Kınayan bakışlarımı Tolga'ya yönlendirdim, fark etmedi. Bir Levent'e bir de İldeniz'e bakarak "İkinizde de bir gariplik var. Galiba ben bir şeyleri bilmiyorum!" dedi.

 

"Biliyorsun aslında! Asalbike yüzünden ölümden döndüm." dedi Levent yumruklarını sıkarak. "Hatta asıl hedefi senin en yakın arkadaşındı."

 

Güllaç onu uyarmak ister gibi "Levent! Sakın aklımdan geçeni yapma." dedi.

 

Tolga tek kaşını kaldırıp "Aklından ne geçiyor?" diye sordu.

 

Levent yüzünü başka tarafa çevirdiği için o an yüzünü göremedim. Yüzünü Tolga'ya çevirmemesi için dua ettim. İçimden "İnan bana Levent'in bu soruya cevap vermesini istemezsin." dedim. Geçmişi düşününce Asalbike ile aynı ortamda oturmak, onunla konuşmak ve onunla eğlenmek çok saçmaydı. Hiçbir şey yaşanmamış gibi bize kötülük yapan biriyle bir günlüğüne dost olmak... Daha önce hiç denemediğim bir şeydi, kızların cevabını merak ediyordum. Dalya elini İldeniz'in omzuna koyarak "Asalbike'ye bunun iyi geldiğini nereden anladın?" diye sordu.

 

"Siz bizim sohbetimize dahil olmadığınız zaman Asalbike'yle samimi iki arkadaş gibi konuşuyoruz ama siz karışınca kız sinirleniyor. Asalbike aslında konuşacak dost arıyor!" dedi Tolga.

 

Ahuşen öksürdü. Yüzünde anlam veremediğim bir ifade vardı, duygularını o konuşursa anlayabilirdim. Evinde düşmanı Asalbike'yi ağırlaması istenmişti ve bu onun için gerçekleştirilmesi zor bir istekti. Uyarıcı bir ses tonuyla "Bize laf atarsa ağzının payını vermekte özgürsem kabul edebilirim." dediğinde gözlerim büyüdü.

 

Dalya ve Güllaç aynı anda "Hele bir yapsın!" dedi.

 

Tolga kahkaha attı. Bunun neresi komikti? Güya Psikoloji okuyordu ama bence kendi psikolojisi bozuktu. Bir kabus gördüğüme inanmak istiyordum ama duyduğum her şeyin gerçek olduğu belliydi. Keşke... Keşke doğum günü kutlamasına Tolga'yı çağırmasaydık. Tüm neşemizi çalıp bir torbaya doldurmuştu. Levent dişlerini sıkarak "Buna ne diyorsunuz Güllaç Hanım?" dedi. "Siz bayılırsınız insanlara rol yapmaya ve yaptırtmaya!"

 

Levent sevgilisine gönderme mi yaptı? Yoksa bana mı öyle geliyor?

 

Güllaç ciddi bir ses tonuyla "Denemekte fayda var diyorum Levent Bey. Sizin evinize gidecek olsa beş ya da yedi ay kabul edip kabul edemeyeceğinize karar veremezdiniz. Pek kararsız bir insansınız!" dedi. Ah Levent! Sen kaşındın.

 

Tolga başını omzuna yatırıp sırıttı. Ama birden gülümsemesi yüzünden silindi, kötü bir şey görmüştü. Gözlerinin hedefinde Dalya vardı. Saçını düzeltiyordu ve aynı anda utangaç bir şekilde Tolga'ya bakıyordu. Kısık sesle "Az daha düşecekti. Umarım birileri daha önce düşürmez!" dedi. Dediğinden hiçbir şey anlamamıştım, diğerleri de soran bakışlarla ona dönmüştü. İldeniz onun yüzünü inceledi.

 

"Ne düşecekti Dalya? Bu iki oldu!"

 

"Moralim, İldeniz."

 

Elimi alnıma götürdüm. Gözümüzün içine baka baka yalan söylüyordu. Onunla tanıştığımdan beri yalanlar söylüyordu ama neden yalan söylediğini hiç öğrenememiştim. Son iki yalanını söylerken saçını düzeltiyordu, saçında bir farklılık vardı. Tolga sessizliğini koruyordu. Benim göremediğim bir şeyi görmüştü. Ama neyi? Anladığım kadarıyla Dalya'nın ona kızmaması için susuyordu. İldeniz'in ona şüpheli gözlerle baktığının farkında değildi, zaten farkında olsaydı korkardı.

 

"Bir daha düşmesin." dedi İldeniz duygusuz bir sesle.

 

"Düşmez inşallah ne diyeyim!"

 

Tolga çayından bir yudum aldıktan sonra "Ben bu sefer iki çiftin atışmasına mı denk geldim? Şu sıralar bu çok oluyor." dedi. "Her neyse! Asalbike'ye haber veriyorum o zaman?"

 

Asalbike'yle vakit geçirmeye çok meraklıydı. Onun bu merakı yüzünden bizim bir günümüz mutsuz geçecekti. Kendimi zorlayarak Asalbike'ye iyi davranacaktım. Aslında Asalbike eğer Tolga'dan hoşlanırsa bu benim ondan kurtulmam için bir fırsattı. Açıkçası bu olay hakkında ne düşüneceğime karar vermekte zorlanıyordum. Tek bildiğim sürenin çok yavaş ilerleyeceğiydi çünkü bir gün beklendiğinde o gün hemen gelmezdi.

 

Gözlerimi devirerek "Ara." dedim. "Hiç vakit kaybetme!"

Ahuşen'in anlatımından...

 

Asla asla dememem gereken insanlara bugüne kadar hep gülmüştüm. Meğer haklılarmış! Hiç istemediğim bir şeyi Tolga istediği için yapmak zorundaydım. Kendi evimde Asalbike'yi ağırlayacaktım. Eğer gerçekten Tolga'nın dediği gibi bu onu iyi biri yapacaksa evime gelmesinde bir sakınca yoktu. Tolga psikoloji konusunda benden bin kat daha bilgili olduğu için ona itiraz edememiştim. Bunları düşünürken oflayarak çaydanlığı ocağın üstüne koydum.

 

"En azından dün yediklerimiz artmıştı. Güllaç'ın doğum gününe gelmediği için anlamaz."

 

Güllaç kısık sesle "İyi ki gelmedi!" dedi. Tolga salonda olduğu için konuşmalarımıza dikkat ediyorduk. Güllaç bir değişik olsun diye elmalı kurabiye yapmıştı, onu fırına veriyordu. Dalya ise servis tabaklarını hazırlıyordu. Seçtiği tabaklar bir yemek takımına aitti. Kısa bir süre sonra "Kızlar! Bu takımdan bir tabak eksilmiş!" dedi. Şaşkın şaşkın tabakları koyduğumuz dolaba bakıyordu. Güllaç kahkaha attı.

 

"Onu Levent kırmıştı."

 

"Seni buraya kilitlediği gün mü?"

 

"Evet."

 

Dalya yüzüne şeytani bir gülümseme yerleştirdi. Eğer Dalya bunu yapmışsa kesinlikle intikam planı yapıyordur. Levent'ten nasıl bir intikam alacağını merak ediyordum, büyük çaplı bir intikam almazdı. Yapısında o yoktu. Önündeki dolaptan kırmızı bir tabak çıkardı. Güllaç'ı koluyla dürttü.

 

"Bu tabak Levent'in!"

 

Güllaç sırıtarak "Neden diye sorduğunda cevabı sen ver!" dedi. Daha önce dediğim gibi Dalya kesinlikle büyük çaplı bir intikam almazdı. Eğer büyük çaplı bir intikam alırsa işte o zaman tehlikeli bir durum var demektir. Mutfağın arka bahçeye açılan kapısı açık olduğu için akşamın serinliği mutfağımıza girmişti. Dalya'nın kumral saçları uçuşuyordu, o ise sık sık saçını düzeltiyordu. Bunu panikle yapıyordu. Saçında bir tuhaflık vardı ama ne olduğunu anlayamamıştım. Zihnimdeki düşünce denizinde boğulurken bir şey söylemeden kapıyı kapattım.

 

"İyi yaptın Ahu. Biz bu havada zaten o kapıyı hiç açmamalıydık."

 

"Normalde sen saçını bu kadar umursamazdın Dalya."

 

"Geçen gün bakım yaptırdım. Onun için saçlarım konusunda artık daha hassasım."

 

"Hangi kuaföre gittin?"

 

Gözlerini kaçırdı. Kuaförün adını unutmuş gibi duruyordu. Güllaç da dikkatini bize vermişti. Gözlerinde şüpheci bir bakış vardı, o da benim gibi bir şeylerin ters gittiğinden şüpheleniyordu. Dalya sırıtarak "Okulun oraya yeni bir kuaför açıldı. Açılışa özel indirim vardı, indirim kaçırılır mı?" dedi. Okulun çevresindeki kuaförlere hiç gitmemiştim, haliyle yalan söyleyip söylemediğini anlayamamıştım. Normalde Dalya kuaföre pek gitmezdi.

 

"Bir ara beni de götür o kuaföre. Merak ettim!" dedi Güllaç fırının ayarlarıyla oynarken. "İndirim kaçırılmaz."

 

Kesinlikle Dalya'ya inanmıyordu. Sesindeki güvensizlikten bunu çok rahat anlamıştım. Dalya mutfaktan çıktığında Güllaç'la konuşmam gerekiyordu, yanımızdan gitmesi için bir bahane bulmalıydım.

 

Dalya'nın yüzü kızardı. Bizi geçiştirmeye çalıştıkça biz onu daha fazla sıkıştırıyorduk. O kapıları kapattıkça biz o kapıları zorluyduk. Yeterince kapısı olan evde kendi içinde ayrı bir kapı bulunduruyordu, buna izin veremezdik. Çekmeceden çıkardığı çatalları sayarken "Kısacık saçın var zaten neden istiyorsun?" diye sordu. Güllaç'ı götürmemek için bahane arıyordu.

 

"Artık benim bir sevgilim var. Önceden Levent'le sevgili olmadığımız için saçlarıma pek yaptırmıyordum." dedi Güllaç hava atmak ister gibi.

 

"Levent'in sana aşık olduğunu Aras'ın seni görür görmez yaptığı şakadan anlasaydın daha erken sevgili olurdunuz." dedi Dalya konuyu kendisinden uzaklaştırmak için. Ama Güllaç zeki bir kızdı, ona sinsi sinsi baktı. O sırada aklıma gelen şey beni gülümsetti. Asalbike saçlarına düzenli olarak bakım yaptıran biriydi, okulun olduğu bölgeye yeni bir kuaför açılıp açılmadığını ondan öğrenebilirdim.

 

Güllaç "Zaten ilk ondan şüphelendim. Başka şehirden gelen biri neden durup dururken öyle bir şaka yapsın?" dedi.

 

Gerginliğin dağılması için "Levent'le ileride evlenirsen soyadının ne olacağını fark ettin mi?" dedim. Aklıma gelince gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Güllaç en güzel gülümsemesiyle "Alıngan." dedi. "Güllaç Alıngan!"

 

Dalya alaycı bir ses tonuyla "Gelecekteki soyadın tam senin kişiliğine uygun!" dedi. Ardından omzuna bir şaplak yedi. Güllaç tam ağzını açacağı sırada dış kapının zili onu engelledi.

 

"Cezalısın, aç kapıyı!" dedi Dalya'ya.

 

Dalya kahkaha atarak mutfaktan çıktı. O uzaklaşır uzaklaşmaz Güllaç bana yaklaştı. Gözlerinden düşünceli olduğunu anlamıştım. Mutfağın kapısına bakarak "Sana bakım yaptırmak konusunda yalan söylüyor olabilir. Onun elbise indiriminden bile benim sayemde haberi oluyor." dedi. Haklıydı, biz indirimleri hep Güllaç'tan öğrenirdik. Derin bir nefes alıp "Kuafördeki kampanya konusunda bilgi alabileceğimiz biri var." dedim.

 

"Kim?"

 

"Yılanbike!"

 

"O ne alaka ya? Bu arada, bu sakın derisini bizim evde değiştirmeye kalkmasın?" diye sordu kaşlarını kaldırarak.

 

Sırıttıktan sonra "Yılanbike saçlarına düzenli olarak bakım yaptırıyor. Okulun olduğu bölgedeki kuaförlere gittiğini gördüm." dedim. "Hem program sunduğu için saçlarına bakım yaptırması çok normal."

 

Güllaç bir süre konuşmadan mutfağı turladı, zihnindeki düşünceleri ayıklıyor olmalıydı. Bal rengi gözleri koyulaşmıştı. Misafir ağırlama telaşımızın içine bir de Dalya'nın derdini bulma telaşı eklenmişti. Sonunda "Tamam!" dedi. "Bir Asalbike'den yardım almadığımız kalmıştı, o da olacak."

 

"Niye zahmet ettin Asalbike? Hiç gerek yoktu!"

 

Dalya kapıyı Asalbike'ye açmıştı. Galiba Asalbike misafirliğe eli dolu gelmişti. Zehirlenme olayından sonra onun karşıma yiyecek bir şeyle geçmesini hiç istemezdim. İçimden "Umarım hediye olarak süs eşyası getirmiştir." diye geçirdim. Bu sefer yine oyun oynamaya kalkışırsa herkese zarar verecekti. Güllaç başıyla bana kapıyı işaret edince onun peşinden salona gittim. Asalbike tam Tolga'nın yanına oturmuştu. Üstünde omuzlarını açıkta bırakan, siyah kemerli ve kırmızı renk olan bir elbise vardı. Elbisenin etek kısmı tüllüydü. Sarı saçlarını çıplak omuzlarına bırakmıştı. Yüzünde daha önce hiç görmediğim bir gülümseme vardı, kısa bir hoş geldin merasiminden sonra "Ya... Ben size bir şey soracağım." dedi. "Sor." dedim.

 

"Programa bugün bu elbiseyi giydim, çok beğendim. Çok mu abartılı giyinmişim? Daha önce pek misafirliğe çağrılmadığım için nasıl giyineceğimi bilemedim."

 

Ne dertler var! Keşke benim de tek derdim bir elbise olsaydı. O söylemeseydi bile elbiseyi programda giydiğini anlardım. Aynı zamanda tam düğünde giymelik bir elbiseydi. Tolga'nın hatrı için içimden geçeni söylemekten vazgeçtim. Dalya ve Güllaç elbiseyi kısa bir süre inceledi. Güllaç'ın elbise hakkında düşündüklerini tahmin edebiliyordum, o genellikle bu tarz elbiseleri abartılı bulurdu. Dalya elbiseye Güllaç kadar önem vermezdi. Salona hakim olan sessizliği bozan ilk ben oldum.

 

"Güzel bir elbise seçmişsin. Kırmızı elbiseleri çok severim. Bence bu elbiseyi düğünlerde de giymelisin."

 

Tercüme: "Elbise güzel ama senin kötü kalbin daha dikkat çekici. Bu arada bir yanlışlık oldu galiba, burası düğün salonu değil!"

 

Güllaç ellerini birbirlerine bastırırken gülümseyerek "Elbiseyi her şeyiyle çok beğendim ama tül bence olmamalıydı. Stüdyodan çıkınca daha rahat bir tarzda giyinseydin keşke." dedi. "Hiç program sunmadım ama sunsaydım dediğimi yapardım."

 

Tahmini Tercüme: "Elbise güzel ama yanlış yerde giymişsin canım benim. Stüdyo ile bizim evimiz bir mi?"

 

Dalya ise ikimizin aksine ağzını açıp tek bir kelime bile söylemedi. O kıyafetler hakkında pek konuşmazdı, Güllaç onun giyim tarzını çok eleştirirdi ama odasının görünüşünü herkese överdi. Kelebekli duvar kağıdı ile kaplanmış olan duvarıyla evin en güzel odasına sahipti. Evi aldığımızda o duvar öyle değildi, Dalya odasını kendi zevkine göre döşemişti. Düşüncelerimi kovup Asalbike'ye odaklandım. Masmavi gözleri salonun mobilyalarında ve duvarlarında geziyordu. En sonunda benimle göz göze geldiğinde gülümsedi.

 

"İnsanın içini ferahlatan bir dekorasyon. Duvarların rengine bayıldım! Bu küçük salon bizim evin koca salonundan daha güzel geldi gözüme."

 

Kendi evinin salonunun büyük olduğunu söylerken sesinde bir alaycılık sezdim. Eğer misafirim olmasaydı ağzının payını çok güzel verirdim. Güllaç'ın onu dövmemek için kendini zor tuttuğuna adım kadar emindim. Galiba aramızda Asalbike'ye karşı kötü şeyler düşünmeyen tek kişi Tolga'ydı. O konuşurken mimiklerine özellikle dikkat ediyordu.

 

Asalbike gözleriyle Dalya'nın elindeki poşeti işaret ederek " Bursa'nın en iyi pastanesinden soğuk baklava aldım. Tadına bayılacaksınız!" dedi.

 

Üçümüzde ona şaşkın şaşkın baktık. Son cümlesi beni biraz ürkütmüştü, Dalya ve Güllaç da konuşamadı. Tolga tek kaşını kaldırdı. Asalbike bir kahkaha patlatarak arkasına yaslandı, bence ortada komik bir şey yoktu. Kimsenin ona eşlik etmediğini görünce susup "Korkmayın ya! Zehir koymadım içine. Misafirlik için gittiğim yere zehir götürmemi beklemiyordunuz herhalde?" dedi.

 

Kimse ona cevap vermedi. Tolga bile çıtını çıkarmadı.

 

Zilin sesi dikkatimi dağıttı. Dalya koşarak kapıyı açmaya gitti, sevgililerimiz gelmiş olmalıydı. Asalbike kısık sesle "Düşünmüşsünüz!" dedi. Gözlerinde kırgınlık mı vardı yoksa bana mı öyle geliyordu? Bize onun hakkında düşündüklerimiz için kızmaya hakkı yoktu, suçu fazlaydı. Pişman olduysa bile bizden özür dilememişti. Gözlerini boşluğa dikmişti, elini koltuğun kumaşına bastırıyordu. Koridordan gelen ayak sesleri onu etkilemedi.

 

"Dalya o baharatlıkları benim bulamayacağım bir yere koydun mu?" diye sordu Levent.

 

Güllaç öfkeden büyümüş gözleriyle ona döndü. Levent'in ne iması yaptığını misafirler haricinde herkes anlamıştı. Aras ve İldeniz ortalarında duran Levent'e öksürerek karşılık verdi. Dalya'nın elinde az önceki poşet yoktu, mutfağa götürmüştü. Güllaç ani bir hareketle Levent'i kolundan çekerek Tolga'nın diğer yanına oturttu. Kaşlarını çatıp "Baharatlıkların yerini bizzat ben değiştirdim. Benim kalbimi kırmamayı öğrenirlerse eski yerlerine geri koyarım!" dedi.

 

Asalbike sırıtarak Tolga'ya "Güllaç demin Levent'e baharat mı dedi? Yoksa ben mi yanlış bir çıkarım yaptım?" diye sordu.

 

Tolga alayla "Galiba öyle dedi." dedi. O sırada Levent'in ona gönderdiği katil bakışlarından habersizdi. Levent yutkunarak Güllaç'a baktı, ben resmen arkadaşımın elinde hayalet bir merdane görüyordum. Levent'i bal rengi gözlerindeki öfkeyle dövüyordu. Levent sevimli olmaya çalışır gibi gülümseyerek "Gelir gelmez beni buraya neden oturttun güzel gözlü sevgilim? Asalbike Reis' e bir selam bile veremedim." dedi. Bu sefer benim de onu dövesim gelmişti. Güllaç kısık sesle içimden geçeni haykırdı.

 

"Asalbike Reis derken?"

 

"Bir anlık ağzımdan kaçtı sevgilim."

 

"Bu evde bir tek benim adımın yanına o kavram getirilebilir, onu da Aras getirir!" dedi Güllaç başıyla Aras'ı işaret ederek. "Baharatlıkları koyduğum raf düşmek üzere Levent. O rafı bulduğunda yaklaşırken dikkat et!"

 

Asalbike neler olduğunu anlamamış gibi ciddi bir şekilde o ikisini izliyordu. Güllaç'ın Levent'e gönderme yaptığını anlamıştı ama neden böyle yaptığını anlamıyordu. Saçlarını düzeltirken "Seni selam vermiş gibi hayal ettim Leventciğim. Boşuna dert etme." dedi. Güllaç sinirle ayağını yere vurdu ama bir şeyi hesap edemedi. Ayağını vurduğu yere daha öncesinde Levent ayağını koymuştu, haliyle acıdan inledi. Kimse Levent'i umursamadı, Aras ve İldeniz gülerek diğer koltuğa oturdu.

 

Dalya salondan çıkıp "Haydi kızlar mutfağa!" dedi. İkimiz de onun peşinden mutfağa gittik. Güllaç arka bahçeye açılan kapıya sırtını yaslayarak "Leventciğim dedi yılan! Ben bu kızı öldürür arka bahçedeki havuza atarım!" dedi. Sesini kısık çıkacak şekilde ayarlamıştı. Daha önce onu bu kadar öfkeli görmemiştim. Dalya tabakları tepsiye koyduktan sonra "Tolga konusunda Levent'in yaptığını şu an sen yapıyorsun." dedi. "Yani kıskançlık yapıyorsun!"

 

"O beni arkadaşımdan kıskanıyor! İkisi aynı şey değil."

 

Dalya'ya yardım ettim, başka tepsiye çay bardaklarını dizdim. Gülümseyerek "Baharatlık sizin aşkınızın simgesi oldu. Bir de bu mutfak!" dedim. Güllaç söylediklerim karşısında kahkaha atınca keyfinin yerine geldiğini anladım. O kötü olayın gerçekleştiği yerde günler sonra kahkaha atması beni sevindirdi. Kötü günler şimdilik geride kalmıştı. Sonunda Güllaç tek nefeste "O gün şok olmuştum. Levent'i kızgınken görmüştüm ama etrafı kırıp dökerken görmemiştim. En azından o günler geride kaldı." dedi. Başımla onayladım.

 

"Bu arada Levent baharatlıkları kırınca içinden ne geçirdiğini çok merak ediyorum."

 

"Hahaha! Baharatlara yazık olduğunu düşündüm."

 

Bu sefer üçümüz birden kahkaha attık. Çayları da doldurup tepsilerle salona gittik. Erkekler sohbet ediyordu ve Asalbike onları samimiyetsiz bir gülümsemeyle dinliyordu. Erkeklerin futbol hakkında konuştuğunu anladığımda Asalbike'nin de futbolla ilgilenmediğini anlamıştım. Herkese tabakları ve bardakları verdikten sonra oturduk. Ben Aras'ın yanına oturdum, hemen kolunu omzuma attı. Kahverengi gözleri parladı. Asalbike ise bize bakarak tısladı, ben de aynısını ona yapmak istedim ama yapmadım.

 

"Görüşmeyeli nasılsın Ahu?" diye sordu Aras gözlerimin içine bakarak.

 

"İyiyim, sen nasılsın Aras? Daha dün görüştük!"

 

Alaycı bir yüz ifadesiyle "Sonuç olarak saatlerce görüşmemiş oluyoruz." dedi. "Ben de iyiyim ama daha iyi olabilirdim."

 

Asalbike bu cümlenin kendisini ilgilendirdiğini anlamış gibi olduğu yerde doğruldu. Ben anladıysam o net anlamıştır. Tolga çayından bir yudum alıp ona dönerek "Hayatında bugün bir değişim oldu mu Asalbike? Eğer olduysa bu, mutluluğa yaklaşmışsındır demektir." dedi. Nasıl ya? Tolga ve Asalbike daha önce dertleşmiş miydi? Bu sefer konuşulanları ben anlamıyordum. Diğerleri de şaşkınlıkla ikisine baktı. Asalbike bu sefer yüzüne samimi bir gülümseme yerleştirdi.

 

"Hayal ettiğim bir şey oldu Tolga. Ben bunun olacağına ihtimal vermiyordum."

 

"Bu sence bir kerelik bir değişim mi?"

 

"Evet. Yarın eski günlerim geri dönecek, odamda bıkkın bıkkın oturacağım."

 

Normalde yaşadıklarından farklı olarak bugün bir şey olmuştu. Ben ne olduğunu anlamamıştım ama Tolga çok iyi anlamıştı. Asalbike'nin odasında bıkkın bıkkın oturması bana çok garip gelmişti. Onun gibi yaşam sevinci dolu bir insan nasıl yalnız olabilirdi? Dışarıdan hiç derdi tasası yokmuş gibi görünüyordu ama demek ki onun da sıkıntıları varmış. Bu durum insanların hiç dışarıdan göründüğü gibi olmadığının kanıtıydı. Tolga kaşlarını kaldırıp "Belki kendini biraz değiştirirsen o günler geri dönmez." dedi.

 

"Nasıl yani?"

 

Güllaç konuyu değiştirmek ister gibi "Asalbike bu baklava çok güzelmiş, çok teşekkür ederiz!" dedi. Asalbike hariç herkes onun neyini değiştirmesi gerektiğini anlamıştı. Bugün hiçbirimizin bir gerginlik çıkmasını istemediğine adım kadar emindim. Aras merakla karşımızda oturan Tolga'ya bakıyordu. Zihninden bir şeyler paragraf halinden geçiyordu ama ben okuyamıyordum. Asalbike şaşırdığını belli eden bir sesle "Rica ederim." dedi. Tolga gülümseyerek Güllaç'a baktı.

 

"Gül şapkanı hiç kullandın mı? Bir yerinde defosu var mı?"

 

Güllaç tam ağzını açtığı sırada Levent başını yana yatırarak "Kardeşim onun adı Gül değil!" dedi. Gözümde birden geçmiş canlandı. Levent, Tolga'nın Güllaç yerine Gül demesine kızıyordu. Sonrasında içindeki öfkeyi daha fazla tutamayıp Güllaç'a haykırmıştı. Tolga ona yan yan bakarak "Kaç yıllık arkadaşımın adını senden öğrenecek değilim Levent." dedi. "Ben ona Gül demeyi çok seviyorum."

 

"Sen Gül demeye devam et Tolga. Levent pek öyle denilmesine alışık değil, ondan öyle tepki verdi." diye açıklama yaptı Güllaç. Levent'e ters ters baktı.

 

Tolga gülerek omzuyla Levent'i itti. Levent'in gözleri büyüdü, ben de Tolga'nın bunu neden yaptığını anlamamıştım. Aras ellerini yumruk yaparak olanları izlemişti. Öfkeli değildi, sadece korkuyordu. Kulağına eğilip "Neden korkmuş gibi bakıyorsun?" diye sordum. Bir süre sorumu cevapsız bıraktı. Ardından gözlerini yavaşça bana çevirdi. Kısık sesle "Asalbike'nin İldeniz'e olan bakışlarına bak." dedi. Hemen dediğini yaptım. Asalbike'nin yüzüne elindeki telefonun ekran ışığı vurmuştu. Gözleri büyümüştü, şaşkınlıkla korku arasında gidip geliyordu.

Hızla İldeniz'e döndüm. Mavi gözlerinde beni de korkutan bir bakış var. O maviliği daha önce öfke havuzunda yüzerken görmüştüm ama bu her zamankinden daha farklıydı. Daha tehlikeliydi. Maviliklerin içinde bir duman yükseliyordu, birisi maviliğin sahibini öfkelendirmişti. Dumanlar bize gelmiyordu, Asalbike'ye gidiyordu. Aras dişlerini sıkarak yine kısık sesle "Bugün iki cepheden birinde savaş çıkacağını hissediyorum Ahuşen. Şu an gelişme bölümündeyiz." dedi. Diğer cephe Levent ve Tolga cephesiydi. Yumruk yaptığı elini tutarak onu kötü düşüncelerden uzaklaştırmaya çalıştım. Ben de korkmaya başlamıştım. Asalbike ve İldeniz'den birisinin dikkatini dağıtırsam bir tehlikeyi önlerdim. Normalde Asalbike'yi mutfağa çekip soracağım soruyu telefondan mesaj yoluyla sormaya karar verdim.

 

Ben: Asalbike sakın mesajımı okuyunca sesli tepki verme. Dönüp bana bakma.

 

Yılanbike: Neden? Karşında duruyorum zaten. Mesaja gerek yoktu.

 

Ben: Dalya'nın duymaması gereken bir soru soracağım. Üniversitenin olduğu bölgeye yeni bir kuaför açıldı mı?

 

Yılanbike: Hayır.

 

Ben: Peki o bölgedeki bir kuaförde indirim ya da kampanya var mı?

 

Yılanbike: Hayır. Sen neden bunları bana soruyorsun?

 

Ben: Saçlarına sürekli bakım yaptıran bir tanıdığım sen varsın.

 

Yılanbike: Çen benim saçyayımı mı beğendin? Sevimli şey seni!

 

Omzumla Aras'ı dürttüm. Soran bakışlarla bana döndü. Parmağımla ekranı işaret ettim. Eğilip baktı ama yüzünde mimik oynamadı.

 

Ben: Ben buna gülmedim, Aras'a gösterdim o da gülmedi!

 

Aras kulağıma eğilip "Kaydetme şekline hayran kaldım." dedi. Kıkırdadım. O an herkes dönüp bize baktı. Asalbike alaycı bir gülümsemeyle başını iki yana salladı. Aras utanarak önüne döndü. Ne söyleyeceğimi bilmiyordum. Asalbike'yle neden mesajlaştığımı söyleyemezdim. Asalbike sanki bunu anlamış gibi "Eee Tolga! Senin hiç sevgilin oldu mu?" diye sordu. Oysa geçmişteki bir yarayı deşmişti. Yaradan akan kanlar Tolga'nın canını acıtıyordu. Yüzündeki ifade patlayan bir balon gibi söndü. Güllaç elini ağzına götürmüştü. Tüm neşemiz Asalbike yüzünden kayıplara karışmıştı. Buna rağmen Tolga sakinliği korudu.

 

"Sevgilim yoktu ama sevdiğim biri vardı. Platoniktim."

 

"Seni çok iyi anlıyorum Tolga. Platonik aşk çok çektirir insana."

 

Tolga gözlerini boşluğa dikerek gülümsedi ve "Evet." dedi. "En yakın arkadaşıydım Naz'ın. Dostluğumuz bitmesin diye aylarca ona duygularımı açıklayamadım. Yakın arkadaşlarımız benim onu sevdiğimi biliyordu."

 

Tıpkı Güllaç ve Levent gibi. Onlar da dostlukları biter diye korkup birbirlerine duygularını itiraf edememişlerdi ama biz biliyorduk. Levent'in gözlerinde birkaç saniyeliğine acıma duygusu gördüm. Biliyordum, kendisini görmüştü. Asalbike yüzünü buruşturarak "Peki hep öyle mi sürdü?" diye sordu.

 

"Hayır. En sonunda yüküm bana ağır geldi ve ona açıldım. Keşke hiç açıkmasaydım!"

 

Asalbike ona sarıldı. Tolga şaşkın şaşkın ona karşılık verdi. Ben de şaşırmıştım ama tepkimi içimden veriyordum. Asalbike yutkunarak "Sen arkadaş olmuşsun. Ben onunla arkadaş da olamadım Tolga!" dedi. Aras'tan bahsettiğini hepimiz anlamıştık. Aras kaşlarını çatarak onun gözlerinin içine baktı. Ortalık karışacaktı.

 

"Bana başka birisini sevdiğini söyledi. Oysa arkadaşken bana bunu hiç söylememişti. Ben sevdim mi çok iyi severim. Arkadaşımın sevgilisi doğum gününü bilmez ama ben bilirim. Öyle bir insanım!"

 

Aras duruşunu dikleştirerek Levent'e baktı. Tolga aslında hemen yanında oturan Levent'ten bahsetmişti. Psikoloji okuduğu için gözlem yaparak Levent'in, Güllaç'ın doğum gününü bilmediğini anlamış olmalıydı. İldeniz kaşlarını çatarak Levent'e baktı. Levent sanki yanımızda değildi, Balmumu Müzesi'ndeki bir heykel gibiydi. Yüzündeki ifade değişimlerini takip edemiyordum. Gür kaşları hafif yukarı kalkmıştı, alnında çizgiler oluşmuştu. Güllaç olanlardan habersiz bal rengi gözlerini kırpıştırıyordu.

 

Asalbike Tolga'dan bedenini ayırıp "Peki bundan arkadaşının haberi var mı?" diye sordu. "Yani... Yani sevgilisine kızdı mı?"

 

Tolga alaycı bir kahkaha attı. Çaktırmadan yan yan Levent'e baktı. Levent ise yutkunmaya başlamıştı, içinde bir fırtına koptuğunu oturduğum yerden görebiliyordum. Daha önce yaşadığımız acı günün bir canlandırması yapılıyordu karşımda. Tolga başını dikleştirerek "Arkadaşımın sevgilisinin başka hatasını da gördüm ama onu arkadaşım da biliyor. Neyse bırakalım şimdi onu! Naz itirafımdan sonra arkadaşlığımızı bitirdi. Korktuğum şey oldu yani." dedi.

 

Asalbike hüzünlenmişti. Elinin tersiyle gözünden akan bir damla yaşı sildi. Tolga'nın durumuna ben de üzülüyordum ama Asalbike'yi bıraksak hüngür hüngür ağlayacaktı. Duygusuz sandığım Asalbike! Bu kız beni şaşırtmayı ne zaman bırakacaktı acaba? İldeniz çay bardağını hızla önündeki sehpaya bırakırken "Teselli edecek bir arkadaşın oldu mu?" diye sordu.

 

"Olmaz mı?" diye bağırdı Tolga. "Sadece Gül biliyordu. Onun için her gün onu aradım, beni teselli etti."

 

"Neden Dalya ve Ahuşen'e söylemedin?"

 

Çok doğru bir soruydu. Tolga bunu neden bize söylememişti? Onunla göz göze gelince ellerimi çenemin altında birleştirdim. Dalya ise ona en az İldeniz kadar korkutucu bir bakış yolluyordu. Tolga başını öne eğerek "Gül de benimle aynı şeyi yaşadı. Ama onun sonu iyi bitti." dediğinde salon iyice sessizleşti. Levent dönüp Güllaç'a baktı, gözlerinde çözemediğim bir duygu vardı. İçindeki Tolga'ya karşı olan öfke yerinde duruyordu, biliyordum.

 

Sonrasında Asalbike ortamı düzeltmek için konuyu babasının televizyon kanalında geçen anılarına getirdi. İlgiyle dinlemediğimiz halde öyleymiş gibi yaptık. Tolga hariç öyle yaptık, o sorular bile sordu. Levent bu süreçte hiç konuşmamıştı. Onun konuşmaması beni korkutuyordu. O bir şey hakkında uzun süre konuşmazsa tehlike var demektir. İşte sırf bunun için onu sohbete dahil etmeye çalıştım.

 

"Levent hani sen bir çikolata getiriyordun ya, ben onun markasını unuttum!"

 

Güllaç ve Dalya sırıtarak bana baktı. Beni anlamışlardı, onlar da gerginliği hissetmişlerdi. Levent birkaç saniye yüzüme baktı. Sanki bana "Benim sinirim zirve yapmış, sen bana ne diyorsun?" diyormuş gibi bakıyordu. İki misafirimiz onun çikolatanın markasını hatırlamaya çalıştığını sanıyor olmalıydı. Şakaklarını ovaladı. Gittikçe daha fazla korkmaya başlamıştım.

 

"Frambuazlı olanı mı diyorsun Ahu?"

 

"Evet onu diyorum."

 

Gözlerini kısarak "Ellal Çikolatası yani?" dedi. O söylediği an markayı hatırladım. Gerçekten markası oydu. En azından Levent'i başka bir konuya hızla çekmiştim. Aras bana göz kırınca onun beni anladığını öğrendim. Onun da söylemek istediği şeyler vardı, biliyordum. Asalbike sarı saçlarını savurarak "İlk defa duydum. Hangi markette satılıyor?" diye sordu. Lütfen o güzel çikolataya o elini sürmesin! Güllaç, Levent'in yerine söze atladı.

 

"Buraya gelirken yol üzerinde bir market var ya, işte orada satılıyor!"

 

"Hiç dikkat etmemişim. Marketin adı ne?"

 

Dalya yeşil gözlerini devirerek "Giderken yola bak, görürsün. Adını unuttum!" dedi. Asalbike geldiğinden beri pek konuşmamıştı. Asalbike'yi başımızdan savmaya çalışıyordu. Eve geldiğinden beri aynı şeyi ben yapmak istiyordum. Kötülüğü içinde fazlasıyla barındıran birinin bizim evimizde yeri yoktu, Tolga olmasaydı bugün Asalbike evimizde olmayacaktı. Asalbike birden ayaklandı.

 

"Ben artık kalkayım. Bugün kanalda çok işim vardı, yorgunum."

 

Güllaç'ın gözleri parladı, Dalya zoraki bir gülümsemeyle Asalbike' ye baktı. Ben de ayağa kalktım. Bu ilk Levent'in dikkatini çekti, dudakları bir şey söylemek için aralandı. Neşeli bir sesle "Ben seni uğurlayayım canım. Çok erken kalktın ama!" dedim. Onun gitmesine seviniyordum. Tolga da ayağa kalktı.

 

"Ben de kalkayım. Evinde kaldığım arkadaşımla planlarım var."

 

Güllaç dudaklarını büzüp "Bari sen biraz daha kalsaydın." dedi. Tam o sırada evin üst katından bir telefonun zil sesi yükseldi. Benim telefonum yanımdaydı, bu durumda çalan ya Güllaç'ın telefonuydu ya da Dalya'nın telefonuydu. İyice kulak kabarttığımda sesin Güllaç'ın telefonundan geldiğini anladım. Güllaç hızla merdivenlere ilerlerken "Kusuruma bakmayın. Sizi uğurlamayı çok isterdim." dedi. Tolga başını iki yana salladı.

 

"Sorun değil, arayan önemli bir şey söyleyecektir belki. Git telefonuna bak sen."

 

Biz de onlarla beraber dışarı çıktık. Bu gece hava çok sıcaktı, eğer hava böyleyse yılın en güzel zamanları geliyor demektir. Kahkahaların havada uçuşacağı, aşıkların mutlu olacağı, aşkı arayan insanların bazılarının bulacağı ve denize girileceği günler geliyordu. Elbette mutlu olmak için yazın gelmesine gerek yok, ben şu an da mutluyum. Tabii Asalbike evimize gelmeseydi daha mutlu olurdum. Otoparka ilerlerken Asalbike Tolga'nın yanında yürüyordu. Onunla bir şeyler konuşuyordu. Aras'a biraz daha yaklaştım.

 

"Asalbike bizim Tolga'yı çok sevdi. Sarılmalar falan!"

 

Aras derin bir nefes alarak "Bizim değil sadece sizin. İçimde bu gece ile ilgili çok kötü bir his var, umarım yanılıyorumdur." dedi. "Arkadaşımı aynı şekilde tekrar görmek istemiyorum Ahuşen."

 

Koluna bir yumruk atıp kaşlarımı çattım. Her şey güzel giderken Aras neden kötüyü düşünüyordu? Bugün ruh hali çok kötüydü. İç sesini dinlediği için morali bozuluyordu. Oysa bir kulağını tıkasa ondan mutlusu olmazdı. "Neden kötüyü çağırıyorsun?" diye sordum tek nefeste. "Levent evde hiç sıkıntı çıkarmadı. Sinirlerine hakim olabiliyor artık."

 

"Buna o kadar emin olma Ahuşen."

 

"Neden?"

 

Sorumu cevapsız bıraktı. Tolga'nın olduğu tarafa bakıyordu, ben de oraya baktım. Onlara yaklaştığımız için konuşmalarını duyabiliyordum. Levent'in de tüm dikkati Tolga'daydı, dişlerini sıkıyordu. Aras haklı olabilir miydi? Lütfen olmasın! Güllaç bu sefer onu kolay kolay affetmezdi. Asalbike şirin bir çocuk gibi gülümseyerek "Naz'ın fiziksel özellikleri nasıldı Tolga?" dedi. Dalya ise kaşlarını çattı.

 

"Çocuk aşk acısını yeni atlatmış. Şimdi neden hatırlatıyorsun Asalbike? Neden Naz'ı bu kadar merak ettin, ben bile bu kadar detay istemedim. Dökül!"

 

Asalbike ona ters ters bakarak "Merak ettim Dalya. Seni mi kıracam? Sadece Naz'ın göz rengini söyle bana Tolga. Dalya indirimi yaptım." dedi. Dalya bunu duyunca yumruklarını sıktı. Yeşil gözlerinde görmeye alışkın olduğum öfkenin tonlarını gördüm. Kendi kendine "Sana bir bindirim uygularım. Müzelere yılan fosili diye seni götürürler!" dedi ama ben duydum. Aras da duymuş olmalıydı ki kıkırdadı. İldeniz ise Asalbike'ye daha korkunç bir bakış yolladı. Asalbike geriye bir adım attı, gözleri fal taşı gibi açıldı. Tolga olanları gözlerini kısarak izliyordu.

 

"Gözleri Gül'ün gözlerinin birebir aynısıydı. Bal rengi... İnsan o gözlere bakınca gözlerini alamıyor, aklı duruyor. İçimde kelebekler uçuşuyor, kuşlar yuva yapıyor. Bembeyaz bir yüzde o ela gözler! Gerçekten çok güzel bir kız Naz. Gül'ün gözlerine bakınca aklıma hep Naz geliyor!"

 

Görünürde bir şimşek çakmamıştı. Ama bizim içimizde çakmıştı. Görünürde bir yağmur yağmuyordu ama bizim içimizde yağıyordu. Otoparkta bizden başka insan yoktu ama düşüncelerimiz içimizde çok ses yapıyordu. Karşımızdaki evlerin ışıkları yanıyordu, biz görmüyorduk. Gece artık ayrı bir karanlıktı. Tolga neler olacağından habersiz Naz'ı anlatmıştı, Levent'in tepkisini görememişti. Naz'ın üzerinden Güllaç'a iltifat ettiği için içindeki öfkeyi tutamayan Levent'i görememişti.

 

"Ne diyorsun lan sen?"

 

Hani ses yoktu demiştim ya, artık ses vardı. Bu duyduğum ses karanlığı yarıp havaya çarparak kulağıma geri dönmüştü. Sesin sahibi yani Levent adeta bağırmıştı. Kahverengi gözleri tıpkı gece gibi karanlıktı, yutkunuyordu. Bir umut sakinleşir diye "Güllaç'ın gözleri için demedi Levent, Naz'ın gözleri için dedi. Şimdi bunun sırası değil!" dedim. Kahkaha attı.

 

"Bu kaçıncı Ahuşen? Ha? Evde de bana laf soktu!"

 

Tolga kaşlarını çatmıştı, yüzünde alay vardı. Sanki Levent'in bu tepkisine şaşırmamış gibiydi. Asalbike korkudan tir tir titriyordu. Bu sefer İldeniz'den değil Levent'ten korkuyordu. Aras benim yanımdan hızla uzaklaşıp Levent'e biraz daha yaklaştı. Çok ciddi gözüküyordu. Levent'in omzuna elini koyarak "Levent biliyorum içinde bir öfke birikmesi var ama bunu yapma, Ahuşen haklı. Onu Güllaç için demedi!" dedi. İldeniz de Tolga'yla Levent'in arasına geçmişti.

 

"Aylardır kıza doğum gününü sormak aklına gelmedi mi?"

 

Asalbike şaşkınlığını belli eden bir sesle "O beyinsiz sevgili Levent miydi? Oha!" dedi. Dalya korkuyla Tolga'ya baktı. Ardından Asalbike'yi zorla onun yanından çekti. Kekeleyerek "Tol... Tolga ba... Bari sen yapma! Kaç hemen!" dedi. Tolga yerinden kıpırdamadı, psikolojisi sağlam bir bireydi. Levent onun üstüne atlamaya çalıştı ama İldeniz ve Aras onu tuttu. Ayağını yere vurarak "Sen benim o aylarda neler yaşadığımı biliyor musun? Bilmiyorsun, boş boş konuşma!"dedi. Asalbike elini yanaklarına götürüp "Tolga gitsene! Bu ruh hastasından korkuyorum ben." dedi. Ona dönüp tehditkâr bakışlarımı gösterdim. Yüzünde mimik oynamadı ama "Ama ruh hastası! Baksana şuna!" dedi ve Levent'i gösterdi.

 

"Yılanbike sus!" diye bağırdım. "Senden başka ruh hastası mı var?"

 

Levent başını omzuna yatırarak alaycı bir gülümsemeyle "Ulan ben senin yüzünden ölüyordum, senin babanın suçu yüzünden yani! Ahuşen'i de öldürmek istedin. Söyle şimdi Kötü Tweety hangimiz ruh hastasıyız?" diye bağırdı.

 

"En azından civciv dedin. Hayvanlar aleminden gidiyoruz hep!"

 

Asalbike bile isteye Levent'i kışkırtıyordu. Saçından hızla çekip kendime yaklaştırdım. Acıyla bir çığlık çıktı ağzından. Sesimi korkutucu bir tonda ayarlayıp "Asalbike kaşınma! İldeniz'e söyleyeyim istersen bir de o uyarsın seni." dedim. O an İldeniz omzunun üstünden bakarak sinsi bir gülümseme sundu. Asalbike titredi. Tolga ellerini birbirine sürttü. Tek kaşı yukarı kalkmıştı.

 

"Bastırılmış duygular... Başından beri bana karşı kini varmış. Onu şimdi dışarıya vuruyor. Uzun süredir bir patlamaya ihtiyacı varmış."

 

Dalya yalvarırcasına "Tolga bırak şimdi psikolojiyi! Git hemen!" dedi. Levent önündeki İldeniz'i itti, itmenin etkisiyle İldeniz yere düştü. Aras tutunca onu da itti. Sonra yaşananlar kabusu aratmadı. Levent bir yumrukla Tolga'yı yere serdi.

Gözünden bir damla yaş süzülüyordu. Hızla Tolga'yı yakasından tutup ayağa kaldırdı. Konuştuğunda sesinin de titrediğini fark ettim.

 

"Lan... Ben onun için canımı tehlikeye attım canımı! Doğum gününü bilmediğim için sevgilimi benden daha iyi mi tanıyor oluyorsun?"

 

"Beş yıllık arkadaşım. Senin bir yıl bile değil."

 

Levent bunu duyunca yüzüne bir yumruk daha attı. Bu sefer Tolga'nın burnu ve dudağı kanamaya başlamıştı. Aras onu Tolga'dan uzaklaştırdı. Aras da sinirliydi ama Tolga'ya değil, Levent'e sinirliydi. Dalya çığlık attı, onun da gözleri yaşarmıştı. Asalbike şoktan konuşamıyordu. Aras daha önce hiç ondan duymadığım kadar yüksek sesle "Delirdin mi oğlum sen? Sen delirmediysen burada ben delireceğim Tolga'nın hiçbir suçu yok!" diye bağırdı. "Güllaç bunu duyarsa senden ayrılır. Düzgün giden ilişkinin içine sıçmak mı istiyorsun sen?"

 

Son cümlesinden bile içindeki öfkenin şiddetini anlayabiliyordum. Kolay kolay böyle konuşmazdı. Levent hıçkırıklarının arasından "Onu hiç mutlu edemiyorum değil mi?" dedi. "Hep benim yüzümden üzülüyor."

 

Aras acıma duygusunu kaybetmişti sanki. Levent'i teselli etmedi. Yardım istemek amaçlı bana baktı, yani ben öyle anladım. Tam ağzımı açıp "Levent..." dediğim anda dönüp Tolga'ya tokat attı. Bu beni iyice sinirlendirdi. Koşarak yanına gittim ve onu ittim. Bana bakarak gözlerini büyüttü. O kadar kızgındım ki ona ben de bağırarak konuştum.

 

"Salak mısın sen? Böyle yapınca Güllaç'ın sevineceğini mi sanıyorsun? Tolga masum bir insan, benim arkadaşım. Bana da mı inanmıyorsun?"

 

"Sorman hata Ahu. Salağım ben! Bu herif bana laf soktuğu anda ağzının payını vermeliydim."

 

Dedikten sonra bir yumruk daha atmak için elini savurduğu sırada Aras ve İldeniz onu kollarından yakaladı. Levent kaşlarını çatarak hayal kırıklığıyla onlara baktı. Asalbike o sırada Tolga'yı uzaklaştırmak için hamle yaptı. O sırada kısık sesle "Arkadaşları bile seni koruyor Tolga. Hemen arabana binip uzaklaş buradan!" dediğini duydum. İlk cümlesini Levent'in arkadaşları ile arasının bozulması için demediyse benim adım Ahuşen değil! Aras'ın gözlerinde artık bir tutam endişe vardı.

 

"İkiniz de şu an benim haksız olduğumu düşünüyorsunuz değil mi?"

 

İldeniz gözlerini ondan kaçırdı. Aras yutkundu, kafası karışık olmalıydı. Tolga arabasına ulaşmıştı. Levent ateş saçan gözlerini oraya çevirdi. Tolga arabasının sürücü koltuğuna otururken "Sakin kafayla düşününce yanlış yaptığını anlayacaksın Levent. Arkadaşımın bu derece öfke problemi olan biriyle sevgili olmasına gönlüm razı gelmiyor. Bir süre bu olaydan haberi olmayacak ama öğrendiğinde öyle şeyler yaşayacaksın ki... Neyse spoiler vermeyeyim!" dedi. Levent'in vereceği karşılığı beklemeden arabasıyla otoparktan çıktı, peşinden Asalbike'nin arabası da çıktı. Biz bize kalmıştık. Dalya kaşlarını çatarak Levent'in yanına gitti. Levent onla göz göze gelince irkildi.

 

"Nasıl hissediyorsun Levent? İçin rahatladı mı?"

 

Sesinde alay vardı. Levent bu detayı fark ettiğini yutkunarak belli etti. Gözlerinde pişmanlık kırıntılarını görmeye başlamıştım. Öfke vücudunu terk etmeye başlamıştı, derin nefesler alıp veriyordu. İçindeki öfke çukuru kapanıyordu. Patlamanın yaşandığı nokta onda birkaç gün hasar bırakacaktı. Tıpkı Güllaç olayında olduğu gibi. Aras onun bedenini sarsarak "Mutlu musun lan? Hayallerin gerçek oldu!" diye bağırdı. Bunu söylerken gülmüştü. Bu gece herkes beni şaşırtıyordu.

 

Levent ensesini kaşıyıp "Aras..." dedi ama Aras'ın yükselen sesi onu susturdu.

 

"Aras ne? Ne Aras? Ben Aras'ım ama az önce adam döven kişi benim arkadaşım Levent değildi!"

 

"Kanka yalvarırım bari sen yapma!"

 

Eski Levent bulunduğu konuma geri dönmüştü. Hıçkırıklarının arasından zorlukla konuşabiliyordu. Aras dudaklarını ısırdı, kızgındı ama arkadaşının bu hali ona acı veriyordu. İldeniz kısık sesle "Tamam Aras. Üstüne gitme daha fazla." dedi. Levent'e üzüldüğüm için içimdeki iyi duygular bir yerlere saklanmıştı. İyi duygular hep kötülüğe karşı böyle yenilir miydi? Ben de bugün öyle olmuştu. İçim tıpkı gece gibi karanlık olmuştu. Kolumu tutan bir el hissettim, yan gözle bakınca o kişinin Dalya olduğunu fark ettim. Aras duygusuz bir sesle "Ne olur bana Levent'i bul. Karşımda şu an Levent'e dış görünüş olarak benzeyen başka biri duruyor." dedi. Sonrasında başka bir şey söylemeden arabasına bindi ve uzaklaştı. Dalya'nın zoruyla eve doğru yürüdüm. Levent'in arkamdan gelen ağlama seslerini duydukça adımlarım yavaşlıyordu. Dalya'yla evin önüne gelene kadar konuşmadık. Güllaç evin bahçe kapısının önüne oturmuştu, bizi bekliyordu. Yüzündeki gülümsemeyi görünce içimdeki karanlığın rengi daha fazla koyulaştı. Beni yutmak üzereydi. Güllaç elindeki yarısı içilmiş çay bardağını taş zemine bıraktı.

 

"Ne yaptınız otoparkta o kadar? Asalbike'yle beraber benim dedikodumu mu yaptınız? Başınıza bir şey geldiğini sandım!"

 

Gizemli Kişi'nin anlatımından...

 

HAZİRAN OLAY GÜNÜ

 

SAAT: 14:00

 

YER: ÜNİVERSİTE KAMPÜSÜ

 

Şu hayattaki en büyük pişmanlığım yaşadığım şehirde üniversite okumaktı. Eğer başka bir şehirde üniversitede okusaydım tüm bunları yaşamazdım. Yeni bir arkadaş çevrem olurdu mesela. Ben de bazı mutlu insanlar gibi hafta sonları arkadaşlarımla gezerdim. Hatta çok merak ettiğim yurt yaşamını deneyimlerdim. Belki eve çıkardım. Yani bir şekilde bugün yaşadığım şeyi engellerdim.

 

Kaçmıştım. Benim ruhumu sarsan o kötü suçlamalardan kaçmıştım. Kaçınca her şeyin düzeleceğini sanardım hep. Meğersem bunda da yanılmıştım. O peşimden geliyordu, dakikalardır fakülte binasında kovalamaca oynuyorduk. Koridorlar boş olduğu için kimsenin dikkatini çekmemiştik. Gücüme beni terk etmemesi için yalvarıyordum. O beni terk ederse yakalanırdım.

 

"Keşke dün gece karşıdaki kütüphanenin kamerasından da böyle kaçsaydın."

 

"Bırak beni gideyim lütfen!" dedim yalvarırcasına. "Zaten aylarca beni göremeyeceksin."

 

Kahkaha atarak "Bugün senin için kötü bir gün olacak." dediğinde titrediğimi fark etmiştim. Onun korkutucu bakışları bende bu etkiyi yapıyordu. Arkadaşlarına onun bakışları normal geliyordu, ben çok korkuyordum. Onun kimseye zarar verdiğini görmemiştim ama korkuyordum. Daha önce gözümün önünde birine zarar verilmişti. O da oradaydı. Hatta o gün en sakin davranan kişi oydu. Kolumu kavrayan eli görünce çığlık atmıştım.

 

"Dünkü cesaretinden eser yok. Ne değişken bir kızsın ya!"

 

"Bana neden öldürecekmiş gibi bakıyorsun?"

 

Kahkaha atınca sesi daha önce benim attığım çığlıktan daha yüksek çıkmıştı. Onu görür görmez fakülte binasının içine kaçtığım için buradaydık. Aklıma kampüsün dışına kaçmak gelmemişti. O iki mavi gözden korkum bana hiç ummadığım şeyler yaptırıyordu. Kolundan kurtulmaya çalışıyordum ama kurtulamıyordum. Dişlerini birbirlerine bastırarak "Hiç seni öldürmekle uğraşamam. Tertemiz sicilim var, olmaz!" dedi. Sesinden alay ettiğini anlamıştım. Şu durumda bile alay edebiliyordu!

 

"Öldüremezsin zaten."

 

Ardından hızla onu arkasındaki dolaplara doğru ittim. Bunu hiç beklemediği için önlemini alamadan kafasını arkasındaki dolaplardan birine sert bir şekilde çarptı. O acıyla inlerken koşarak alt kata inen merdivenlere yöneldim. İçim rahatlamıştı, hedefim kendi dolabımdı. Oraya çantamdaki şalı bırakacaktım. Sonrasında kampüsün içindeki, fakülteye uzak olan yerlerden birinde saklanacaktım.

 

"Ben sana öldüremezsin demiştim."

 

"Aranızdan beni tek bir kişi anlıyordu! Onu da kaçırttınız."

 

Dolabıma yaklaşıyordum. Daha öncesinde dolabımın önünde yaşadığım acı bir olay aklıma gelince yutkundum. O olayın olduğu gün mutlu uyanmıştım, mutsuz uyumuştum. Hafızamda derin bir yara açılmıştı. Psikoloğa gitmiştim ama yine aklımdan çıkmıyordu.

 

"Bu dolabın konumu eşittir felaket getiren konum!"

 

Koridorda tek başıma olduğum için rahat rahat konuşabiliyordum. Zaten bir başkası olsaydı beni deli sanardı. Kendi kendime konuşmadığım zamanlarda da deli sanıldığım için bunu umursamazdım. Çünkü umursamadıkça birçok şey silinip gider. Umursamamayı bu yüzden seviyordum.

 

"O gün de beni anlamamışlardı!"

 

Önüne geldiğim dolabın kapağını açtım. Çantamdan çıkardığım şalımı düzgün bir şekilde katladım. Dolaba koyarken şeklinin bozulmamasına özen göstererek koydum. Dolabımın en köşesindeki abur cubur stoğuna gülümseyerek baktım. Ardından merdivenlere yönelmek için arkama döndüm ve olduğum yerde kalakaldım. Arkamdaki dolabın kapağına sırtımı yasladım. Gözümden akan yaşlar bir şelale gibi yanaklarımdan aşağı süzüldü, artık gücüm de beni terk etmişti. Karşımda şeytani bir gülümsemeyle duruyordu.

 

"İyi denemeydi Asalbike. Ama kafama hiçbir şey olmadı!"

 

İyi denemeydi Asalbike. Bu cümlesiyle bana denemelerimin hep olumsuz sonuçlandığını bir kez daha hatırlattı. İyi bir insan olmayı denemiştim ama başaramamıştım. İnsanların gözünde hep kötüydüm ve öyle kalacaktım. Bir keresinde beni olduğum gibi kabul eden biriyle tanışmıştım, onuda az tanıyabilmiştim. Bu şehire misafir olarak gelmişti. Bir hafta kalacaktı ama... Ama öyle olamamıştı. İşin garibi ben onun en yakın arkadaşlarından nefret ediyordum. Şimdi ise bir bilinmezlik kargaşasında tek başımayım, karşımda öfkeyle bakan mavi gözler var.

 

Siz şimdiye kadar benim hikayemde gelişmenin birazını ve sonucunu dinlediniz. Peki ya benim hikayemin girişini merak ediyor musunuz? Eğer merak ediyorsanız bir gün onu da öğreneceksiniz.

 

Selaaamm! Nasılsınız? Bölüm geciktiği için özür dilerim. Geçen ay birçok şehir gezdiğim için bölümü ancak yeni bitirebiliyorum. Onun için bölümü uzun tutmaya çalıştım. Ancak bazı yerler içime sinmedi, umarım siz beğenmişsinizdir.

 

Gizemli Kişi ortaya çıktı. Bana o karakterin ana karakter olması gerektiği söyleyen arkadaşlarıma selam olsun. Bazen sizi şaşırtmak için bölüm sonlarına onun anlatımından da yazsam mı diye soruyordum ama zaten yazıyordum😂 Hatta bir ara kendi anlatımımdan onun evinde yaşananları anlattım ve ayrıca Gizemli Kişi anlatımından diye tekrar o değilmiş gibi yazdım. Tüm sırlar çözülmedi. Gizemli Kişi kimden kaçıyor?

 

Levent ve Tolga! Kitabın gidişatı için bu olay gerekliydi arkadaşlar. Gizemli Kişi size aslında bunu da söyledi az önce. Bu olayda sizce kim haklı? Peki ya masum masum çayını içen Güllaç'a sizce kızlar olanları anlatır mı? Öğrenince Levent'ten ayrılır mı?

 

Sıra geldi Aras ve Levent'e. Bu olayda sizin yardımınıza ihtiyacım var. İkisinin arasında önce hangisinin özür dilemesi gerektiğine karar veremedim. Levent bu bölüm çok kişiyi kızdırdı ama Aras'ı daha çok kızdırdı. Yardım edin bana okurlarım!

Loading...
0%