Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Bölüm 2: Hatıralarla Vedalaş

@alya.baren

 

Geçmişi değiştiremeyiz ama geleceğimizi şekillendirme gücüne sahibiz.

 

James Baldwin

 

Kasabanın sessizliğine karışan kapı gıcırtısıyla, en son kaç yaşında geldiğimi hatırlamadığım eve adımımı attığım an içime tarifsiz bir ağırlık çöktü. Büyükannemin her köşesini dokunuşuyla şekillendirdiği bu ev, onun yokluğunda bile nefes alıyormuş gibi, her adım geçmişin izleriyle doluydu. Kapıyı ardımdan kapatırken, içimdeki boşluğun bu dört duvar arasında yankılandığını hissettim.

Antika sehpanın üzerinde hala duran kahve lekesi, pencerenin kenarına yerleştirilmiş sararmış danteller, ve duvardaki solgun fotoğraflar... Her şey yerli yerinde duruyordu, sanki büyükannem birazdan mutfaktan çıkıp bana gülümseyecekmiş gibi. Bir an için zamanı durdurup onun varlığını hissetmeye çalıştım, ama yalnızca rüzgarın sesi ve içime dolan o eski tanıdık boşluk vardı.

Valizimi bırakıp odasına doğru yürürken, anılar her adımda biraz daha canlandı. Çocukken peşinden koşturduğum koridorlardan geçerken, bu evin benim için sadece bir sığınak değil, aynı zamanda büyükannemin ruhunu taşıyan bir zaman kapsülü olduğunu fark ettim. Büyükannemin odasına adım attığımda, her şey olduğu gibi duruyordu. Pencerenin hemen önündeki küçük ahşap masa, onun saatlerce oturup yazdığı yer… Masanın üzerinde kalemi, yarısı bitmiş bir kahve kupası ve eski defteri duruyordu. Kağıtlar düzensizce birikmiş, sanki yazdığı son cümleleri tamamlayamadan masadan kalkmış gibi. Asla sıcak içemeyeceğini bilmesine rağmen demlediği sütsüz kahvesini masanın kenarına koyup saatlerce yazardı. Ne yazdığını ya da yazarken neler hissettiğini, neler düşündüğünü hiç bilmezdim. O anın içinde kaybolurken, masada bıraktığı izler bana onun sesini duyurmak ister gibi geldi. Kendimi o eski anların arasında kaybolmuş gibi hissettim. Kalemi masanın üzerine bıraktığı gibi, zamanın da durduğunu düşündüm. Her köşede büyükannemin varlığı hâlâ hissediliyordu; odanın duvarlarını süsleyen eski fotoğraflar, tozlu kitap rafları ve masa üzerindeki defter, onun her anının bir parçasıydı.

Defteri elime aldım ve tozunu üfledim. Sayfalar, onun düşüncelerini, anılarını ve belki de sırlarını saklıyordu. Bir an için, sanki bu defterdeki kelimelerle benim hayatım arasında görünmez bir bağ kurulmuş gibiydi. O, bu odada hissettiğim yalnızlığımı, yazmaya olan özlemimi ve kaybettiğim şeyleri anımsatıyordu.

Kapının kenarındaki kütüphaneye göz attım. Kitaplar, onun kelimelerini okuyarak büyüdüğüm, her sayfasında bir parça hayat bulduğum eserlerdi. O an, büyükannemin bana bıraktığı mirası anlamanın bir yolunu bulmam gerektiğini fark ettim. Her sayfa, her cümle, yazmak için beni cesaretlendiren birer hatıra gibiydi.

Masanın üzerindeki defteri aldım. Sanki açarsam patlayacak bir bomba gibi narin ama sıkı tutmazsam da kaçacak bir tavşanmış gibi tutmaya başladım. Yavaşça yatağa uzandım ve cenin pozisyonunda uzanmaya başladım. Gözlerim kapanırken düşündüğüm tek şey büyükannemin bu evde yaşadığı anlar, yazdığı cümleler ve okuduğu kitaplardı.

“Ava! Tatlım sen mi geldin? Ne kadar uzun zaman olmuştu buraya gelmeyeli.”

“Büyükanne?”

“Ava tatlım defterini getirdin mi? Bana yazdığın bir şeyleri okuyacağına söz vermiştin hatırlıyor musun?”

“Hatırlıyorum büyükanne ama yazdıklarım çok mantıksız şeyler okumak istemiyorum.”

“Ah tatlım, mantıksız yazılar yoktur. Yeterince hissedilmeden yazılan yazılar vardır. Haydi sana ballı süt yapalım, ben de kahvemi alayım ve verandaya çıkalım. Sen de bana yazdıklarını oku.”

“Gülmek ya da dalga geçmek yok Büyükanne Em, söz mü?”

“Tatlım söylediklerini yapmayacağımı biliyorsun. Haydi okumaya başla.”

“Bugün okuldan eve dönerken turuncu bir kedi gördüm. O kadar mutlu ama aynı zamanda da mutsuz gözüküyordu ki neler düşündüğünü bilebilmek istedim. Ona dik dik baktığımı sanırım hissetti ve bana bakmaya başladı. Çantamdan bir parça peynir çıkardım ve kediye yemesi için uzattım. Peyniri yedikten sonra gözlerimin tam içine baktı ve sanki bana teşekkür etti. O an kendimi delirmiş gibi hissettim. Ya kediler konuşabilseydi? İlk ne derlerdi bize? Eve doğru yürürken bunu düşündüm ve kendimi bir kedi olarak hayal ettim. Turuncu bir kedi olamazdım ben. Büyük ihtimalle siyah ve kirli gözüken bir kedi olurdum. Acaba kediler dünyasında çirkin kedi var mıdır? Olsa bile kimin umrunda. İstediğin zaman istediğin yere gidebiliyorsun, seni seven bir insan bulduğunda onu dövsen bile kötü söz duymuyorsun gördüğün tek şey sevgi. Kedi olmak sanırım dünyanın en güzel şeyi olabilirdi, ta ki kötü bir insanla karşılaşana kadar. Sana hakaretler edip zarar veren bir insan çıkana kadar kedi olmak özgürlüktür. Sanırım insan olmak da böyle sana hakaret edip zarar veren bir insan karşına çıkana kadar insan olmak özgürlüktür.”

“Ava! Tatlım.. bu yazdıkların..”

“Çok saçma değil mi?”

“Hayır tatlım son zamanlarda dinlediğim en güzel benzetme ve çok güzel bir metafor.”

“Gerçekten mi?”

“Evet tatlım. Kötü insanlar her zaman olacak Ava’cığım. Her insanın içinde bir nebze iyilik aramaya çalışsan bile tek amaçları etrafına kötülük saçmak isteyen insanlar hep olacak. Bu senin suçun değil tatlım.”

“Ama bir insan neden kötü olur ki büyükanne?”

“Bunun birçok sebebi olabilir tatlım ama her insanın içinde masum bir kedi mutlaka vardır. Ya da bir zamanlar olmuştur. Önemli olan o kediye ne kadar bakım ve sevgi verdiğin.”

Uyandığımda yanaklarımın ıslak olduğunu fark ettim. Ah Büyükanne Em.. Sana veda edemediğim için her gece kendimi suçladığımı, en azından rüyama girmeni ve rüyamda veda edebilmek için dua ettiğimi gerçekten duymuş muydun? Şimdi buraya senin ruhunla içselleşmiş bu eve geldiğimde ,sana veda etmek için geldiğimi hissetmiş gibi, rüyama girmiş ve bir şeyler yazmam için beni cesaretlendirdiğin o güne beni geri mi götürmüştün?

Yattığım yerden hızlıca kalkarak aşağı kata valizimi bıraktığım yere koştum. Valizimin içinden büyükannemin bana hediye ettiği günlüğü çıkardım. Rüyamda büyükanneme anlattığım yazıyı yazdığım sayfayı buldum. Parmaklarımı yazdıklarımın üzerinde gezdirerek yazdıklarımı yeniden okudum. 8 yaşında ne kadar saçma şeyler yazdığımı düşünerek yazdığım o yazıyı okudum. Çok saçma olduğunu düşünüp bu sayfayı koparıp atmayı o kadar çok istemiştim ki.. ama biliyordum büyükannem koparılmış sayfaları görünce neden kopardığımı soracaktı ve her şekilde anlatmak zorunda kalacaktım. Yazıyı büyükanneme okurken yaşadığım korkuyu hala çok iyi hatırlıyorum. Tıpkı yazdığım her kitabı editörüme teslim etmeden önce büyükanneme okurken yaşadığım korkunun aynısı. Ve her seferinde büyükannem yazdıklarımın çok özel olduğunu ve benim bir kelime cambazı olduğumu söylerdi. Yazdığım cümlelerin altında hep derin anlamlar sakladığımı bu yüzden yazdıklarımı okuyan insanların hep kendinden bir şeyler bulacağını söylerdi. Öyle de olurdu aslında. Yazdığım hikayeleri yakından uzaktan yaşamamış insanlar hep kitabımda en az bir kısımda kendilerini bulduklarını söylerlerdi bana. Büyükannem yine umutsuz olduğum bir anda elimden tutmuş beni ayağa kaldırmış ve gözlerimin içine bakarak “Umut her zaman vardır Ava.” Demişti.

Günlüğümü de alarak yukarıya büyükannemin odasına geri çıktım. Sandalyesinin konumunu hiç değiştirmeden yavaşça oturdum. Günlüğümün sonlarındaki boş bir sayfayı açtım. Masanın üzerinde duran en son büyükannemin dokunduğu kaleme dokunmaya kıyamadım ve başka bir kalem almak için masanın çekmecesini açtım. Çekmece o kadar dağınıktı ama bir o kadar da topluydu ki. Kağıtlar bir kenarda kendi içinde dağınık, kalemler bir kenarda kendi içinde dağınık, mürekkepler bir yanda kendi içinde dağınıktı. Çekmeceden bir kalem ve mürekkep almak için elimi çekmeceye daldırdım. Kalemi masaya bıraktıktan sonra daha arkalarda olan mürekkeplere uzandım ,o anda bu mürekkeplerin çoktan kurumuş olacağı aklıma gelmemişti, çıkardığım mürekkebe kalemimi batırdım ve bir şeyler yazmaya çalıştım.

Ne kadar aptalsın Ava. Mürekkeplerin gerçekten kurumayacağını mı düşündün?

Çekmecelerin arka taraflarında belki bir kurşun kalem vardır diye çekmeceyi karıştırmaya başladım. O sırada elim çekmecenin arka tarafına bantlanmış bir kağıt destesine denk geldi. Kağıtları alıp masaya koyduğumda bunların birer mektup olduğunu fark ettim. Hepsinin üstünde büyükannemin el yazısı vardı. Okuyup okumamak arasında kaldım.

-Bunlar büyükannenin özeli Ava, okuyamazsın. Büyükannen senden izinsiz yazdığın şeyleri hiç okudu mu?

Tabiki büyükannemin çekmecenin derinliklerine sakladığı özel mektuplarını okumayacağım yargılayıcı iç ses Ava. Ama..

-Aması falan yok Ava. Bunlar büyükannenin özeli.

Ama büyükannem ya onları okumamı istiyorsa? Sırf onları bulmam için bana yazmaya başladığım o günün anısını gösterdiyse.. beni yeniden yazmak için teşvik edip bu masaya oturtup o mektupları bulmam için rüyama geldiyse?

-Yapacaklarına kılıf uydurmaya çalışma Ava.

Üzgünüm yargılayıcı iç ses Ava ve üzgünüm büyükanne ben sanırım mektupları okuyacağım.

En üstteki mektubu aldım ve derin bir nefes alarak mektubu açtım.

Sevgilim Mark’a,

Bir saniye NE? Uzunca bir süre sadece bu iki kelimeye baktım. Sevgilim Mark’a.. Mektubun yazılma tarihine baktığımda yaklaşık olarak büyükannem ve büyükbabamın evlendikleri yıla denk geliyordu. Ama burada çok büyük bir sorun vardı:

Benim büyükbabamın yani büyükannemin sevgilisi olması gereken adamın ismi Thomas’tı..

Loading...
0%