Yeni Üyelik
1.
Bölüm

0.1-AZAZEL

@alyayzclrr

•••

Her insan ilk önce dünyanın sonu diye öğrenir kıyamet kelimesini.

Peki hayatımız kıyametimiz midir?

​​​

Kaç dakikadır ait olmadığım sokaklarda insanları inceliyordum, bilmiyorum ama insanların bana garip bir şekilde baktığını görebiliyordum.

 

Kehribara kaçan turuncu dalgalı saçlarım uçuşuyor, bembeyaz tenim soğuktan kızarıyordu. Gözlerim yorgunluktan kızarmıştı. Hissettiğim uyuşukluk nedeniyle ellerimi dakikalardır yumruk yapıp açıyordum.Başımı eğdim, ellerime baktım. Soğuktan kurumuş, çatlamışlardı. Avucumun içinde izler vardı.

 

Yaz, kış ısınmazdım. Ellerim hep soğuk olur, elime değen eli soğuturdu. Hiç ısınamayacaksın, derdi annem. Belkide haklıydı. Çünkü hayatım boyunca hiç ısınamamıştım ben.

 

Bedenimi mermere yaslamış, arkadaki duvara sırtımı vermiştim. Ayakta bekliyordum. Altımda siyah kumaş pantolon, üstümde beyaz bir tişört ve onun üstünde siyah, yeşil çizgileri olan kazak vardı. Ona rağmen bedenim soğukla hafifçe titriyordu.

 

Başımı geriye verdim, duvara yasladım. Gözlerimi kapatıp bekledim bir süre. Arkamda olan duvarın ardında ki hastanenin giriş çıkışları azalmış, saatin ilerlemesiyle kalabalık durulmuştu. Şehre çöken uzun sessizlikten sonra gelen seslerle başımı kaldırıp etrafa baktım.

 

Hiç bir şey yoktu. Sonra gözlerim yolun karşısında, benimle aynı hizada duran adama ilişti. Altında siyah pantolon, üstünde ise yine kısa kollu siyah polo yaka tişört vardı.

 

Siyah saçları karışıktı. Bedeni yapılıydı. Uzun boyu gibi, geniş omuzları vardı. Kolunun açık olan kısmınından kasları belli oluyordu. Gözlerim yüzüne doğru ilerledi. Bomboş bir ifadeyle bana bakıyordu. Bakışlarında olan soğukluk, ürpermeme neden oldu.

 

Sigarasını dudaklarına götürdü, bir nefes çekti. Sonra dumanı üfledi. Uzaktan daha fazla gözlem yapamayarak sadece ona baktım.

 

Fakat bir zaman sonra içimdeki o soğuk hisse, buz tutturacak gibi hissettirmeye başladı bakışları. Gözlerimi kaçırdım, yutkunarak yaslandığım mermerden doğruldum. Hastanenin kapısına ilerlerken, elimde olan telefonu sıkıca tuttum.

 

Hastaneye girdiğimde oluşan sessizlik rahatsız ediciydi. Hastanede olan demiri andıran koku, burnumun direğinin sızlamasına neden oldu. Asansörün tuşuna basarak beklemeye başladım.

 

Elimi şakaklarıma uzattım, ovdum. Fazla ışık, klima başımın ağrısını arttırırdı. Son bir kaç gündür ise dayanılmaz bir hâl almasına neden olmuştu. Beyaz florasan ışıklarından gizlenmek ister gibi bindim hızla asansöre.

 

Bir kaç kez serum almayı düşünmüştüm fakat önceliğimden şaşmak istememiştim. Kendim için başkalarını aksatmak, kendimi affedemeyeceğim bir konuydu.

 

Hastalar için ayrılmış olan kısıma geldiğimde, sessizlik daha derindi. Bir kaç odanın önünden geçerken duyduğum kesik inleme sesleri, sayıklamalar acıyla yutkunmama neden oldu.

 

Dört nolu odaya geldiğimde kapıyı yavaşça açtım. Arkamdan kapattım. Odanın içinde başımı delicesine ağrıtan beyaz florasan ışıklarından değil, sarı loş bir ışık vardı. Odayı az aydınlatıyor olması daha iyiydi. Yavaşça hasta yatağına ilerledim. Turuncu saçları yastığa dağılmış, tıpkı bir melek gibi uyuyan Lavin'e baktım.

 

Yavaşça eğilip, başına bir öpücük kondurdum. Gözlerini araladı. Saçlarını geriye ittim. "Abla.." diye mırıldandığında doğrulmaya çalıştı. Hızla onu engelleyerek saçlarını okşadım. "Lavin, saat geç. Uyu minik tilki."

 

'Minik Tilki.' dediğimde hafifçe gülümsedi. Turuncu saçlarından, ve bazen çok kurnaz olmasından dolayı bu lakabı takmıştım ona.

 

"Sende gel." Dedi ellerini bana uzatıp gel işareti yaparak. Daha dört yaşında olduğu için peltek konuşması onu tatlı bir hâle sokuyordu. Ayakkabılarımı çıkarttım, yanına uzandım. Hızla başını göğsüme koydu. Saçlarını okşarken gözlerimi kapattım.

 

"Bende sana lakap bulmak istiyorum Laren'ciğim." Dedi. Kibar bir kız çocuğu olmuştu hep. Benimle konuşurken bile en küçük ayrıntıya dikkat ederdi. "Tamam, sende şeç minik tilki." Diye mırıldandım. Gözlerimi açmadan devam ettim.

 

"Seninde saçlayın tuyuncu. Kibaysın, güzelsin, iyi biyisin." Dediğinde yüzümde hafif bir gülümseme oldu. "Sende iyi birisin minik tilkim." Gözlerimi açıp ona baktım. Kaşlarımı çattı. "Ben iyi olabiyecek miyim ablacığım?" Diye mırıldandı. Yüzümdeki gülümseme soldu.

 

"Elbette iyi olacaksın. Benim Lavin'im her şeyi atlattı, bunu da atlatacak." Hafifçe gülümsedi. Yavaş yavaş uykuya dalıyordu.

 

Böyleydi. Anında başka konuya atlıyor, sonra konuşma arasında her şeyi unutuyordu. Bazende uyuya kalıyordu. Lavin anemi hastasıydı. Hastalığın yan etkileri onu düşürüyordu. Küçük bir çocuk olduğu için doğuştan bünyesi düşüktü. Fakat bu hastalıkla daha da batmıştık. Hızla ilerlemişti. Orta seviyeyi geçmişti.

 

Solgun ve zayıf bedenini kavradım. Sardım iyice. Telefonumu cebim

de çıkardım, anneme kısa bir mesaj yazdım.

Laren:

Lavin uyudu.

Bir kaç saat sonra annem geldiğinde, iş için çıkacaktım. Babam yıllardır hayatımızda yoktu. Annem ise yaşının ilerlemesi nedeniyle zorluk çekiyordu çoğu şeyde. O yüzden işte çalışıyor, aynı zamanda hukuk okuyordum. En başta Lavin'in hayatı için yapıyordum bunu.

 

Anneme ne kadar bu yaşantı yüzünden kızmak istesem de, onun suçunun olmaması ve böyle olmasını kimsenin istemeyeceğini bilerek susuyordum.

 

Lavin uykuya dalarken hafifçe mırıldandım. "Yüzün görsem tutulur dilim lal olur yar yar. Lal olur yar yar lal olur." Saçlarına bir öpücük bıraktım ve bir kaç saat sonra nasıl kalkacağımı bilerek gözlerimi kapattım.

 

Her sabaha karşı olduğu gibi Lavin'in bedeni hafif hafif titremeye başladı. Hızla gözlerimi açtım ve bedenini kollarımın arasına aldım. Anemi hastaları nefes darlığı, baş dönmesi gibi yan etkilerle çok karşılaşırdı. Lavin'in bedeni, sabaha karşı genelde farklı bir tepkime gösterirdi. Kalp atışları hızlanır, bedeninde olan yorgunlukla titrerdi.

 

Nefes darlığı ve baş dönmesiyle uyandırdı. Güzelce sardım onu. "Geçti minik tilkim. Bitti." Diye fısıldadım. Hafifçe inleyerek sardı kollarını bana. "Bitti ablacığım, koykmadım ben." Dedi titreyen sesiyle. Bu güçlü psikolojisi, beni hep paramparça ediyordu.

 

Lavin'de kendimi görmeme neden oluyordu.

Başkaları onun için üzülüp, kendini kötü hissetmesin diye iyi olduğunu söyleyen Laren'de.

 

"Korkmadın elbette. Sadece minik değil, cesur bir tilkisin aynı zamanda." Saçlarını okşarken boynumu öptü. Kapının çalmasıyla içeriye hızla giren annemi gördüm. Yatağa büyük adımlarla geldi. "Lavin, özür dilerim bebeğim. Uyanmana yetişemedim." Dedi ve Lavin'i kucağımdan çekti.

 

Yataktan kalkıp ayakkabılarımı giydim ve onları izledim. Annemle bir kaç kere konuşmak için atılsam da, cevap alamadım. İkimizde Lavin'e çok düşkündük.

 

On dokuz yaşımda öğrenmiştim doğacağını. O zamanlar babamın yeni gitmesi, her şeyin sorumluluğunu kaldırmaya çalışmamla hayata küsmüş olduğum bir dönemdeydim. Hayattan, yaşamaktan vaz geçmediysem bu annem içindi. İlk başka istemedim Lavin'i. Çünkü annemin ona da bakacak gücü yoktu. İki can için yapmam gerekenleri düşündükçe, daha fazla endişe edip kaygılanıyordum.

 

Bir akşam, iş çıkışı denizin kenarında otururken duymuştum annemin doğum haberini. O gece o kadar çaresiz hissetmiş, bazı şeylerden vaz geçmeye hazır olduğumu düşünmüştüm ki, Lavin'in haberi gelmeseydi yeniden yaşıyor gibi hissedemeyecektim.

 

Yeniden yaşıyor gibi diyorum, çünkü ben Lavin doğunca yaşamayı öğrendim. Herkes olmadan yapabilirdim, fakat Lavin olmadan yapamazdım.

 

Lügatımda artık vazgeçmek yoktu.

 

Anneme sarılan bedenine baktım. Saçlarımı karıştırarak yerde duran küçük valizi açtım. İçinden bir siyah elbise ve deri ceketimi aldım. Odanın tuvaletine girdim. İlk önce yüzümü yıkadım.

 

Aynada olan yansımama baktım. Yüzüm yine soluktu. Belkide annem haklıydı. Ben hiç renklenmeyecektim.

 

İlk önce siyah külotlu bir çorap giydim. Sonra kısa, derin dekoltesi olmayan elbisemi giydim. Saçlarım dalgalıydı. Öyle bıraktım. Yüzüme çok makyaj yapmadım çünkü akşama kadar fazla makyajla dolaşamıyordum. Göz altlarıma siyah kalem geçtim, dudaklarıma hafif renk vermesi için nemlendirici sürdüm. Hafif bordo bir renk bırakmıştı.

 

Son kez kendime baktım. Güzel göründüğüme, biraz daha insan gibi duracağıma umut ettim. Kapıyı açıp, son kez anneme baktım. "Ben çıkıyorum."

 

Annem bana doğru döndü. "Dikkat et Laren'ciğim." Başımla onayladım. Sonra bana doğru koşan Lavin'e eğilerek kollarımı açtım. Sıkıca sarıldım. "Görüşürüz büyük tilki." Dedi bana. Yüzümde olan gülümsemeyle geri çekilip ona baktım. "Büyük tilki mi?"

 

Başıyla gülümseyerek onayladı. Yanağıma bir öpücük bıraktı. "Dikkat et oluy mu? Çok güzel olmuşşun." Tatlı konuşmasıyla gülümsemem büyüdü. Yanağını okşadım. "Tamam miniğim."

 

Ayağa kalktım. Çantamı aldım ve odadan çıktım. Hastane koridorlarında ilerlemeye başladım. Asansöre vardığımda, kapı açıldı. İçeride bir kaç kişi vardı. Göz temasına girmek istemeyerek başımı eğdim.

 

Hastane kalabalığından sıyrılıp çıktıktan sonra ilerledim. Bulduğum ilk taksiye bindim ve üniversiteye yola çıktım.

𖣂

Akşam olduğunda yorgun bir şekilde dışarıya çıktım. Hava her zamanki gibi kapalıydı. Soğuk hava ürpermeme sebep oldu. Saçlarım uçmaya başlarken gelen mesajla telefonumu açtım.

Karen Bey:

Laren'ciğim, biraz trafik varmış. Mehmet bir kaç dakikaya orada olacak. Hava soğuk, üşütme. Bu gün biraz kalabalık olacağız, geç saate kadar duracağının haberini vermek isterim.

Sinirle telefonu daha sıkı kavradım. Bana bunun haberini şimdi veriyor olması doğru değildi.

 

Laren:

 

Tamam Karen Bey. Bir dahakine bu tür

 

Haberleri erkenden verirseniz sevinirim.

​​​​ Ülkenin belkide en iyi kulübünün sahibiydi Karen. Menessa'nın. Sıradan kulüplere benzemezdi. İnsanlar burada her türlü ihtiyacını karşılayabilirdi.

 

Evet, iyi biri gibi görünüyordu Karen. Fakat işin aslında, beni rahatsız etmekten başka yaptığı yoktu. Birkaç kez yaklaşımda kendi özel şoförünün ulaşım ihtiyacımı karşılamasını teklif etmişti. Anneminde ısrarıyla kabullenmiştim.

 

Ünlü iş adamları geniş, ihtişamlı kulübe gelirdi. Gerisi ihtiyaçlarına bağlı kalırdı. Çünkü Menessa, her isteklerini karşılayacak kadar gelişmiş bir kulüptü. Ben ise sadece servis için çalışıyordum. Garson gibi.

 

Bir nefes vererek eve geç geleceğim için anneme kısaca bir mesaj yazdım. Merak edeceğini düşünmesemde.​​​​​

Laren:

Garip mesaisine kalacağım.

Bu günün kalabalık olacağının bilincindeydim. Cuma ve cumartesi günleri içki çeşitleri daha da artardı, fiyat indirimi olurdu. İğrenç sarhoş insanlarla uğraşacağım aklıma geldiği için, ellerimi yumruk yaptım.

 

Tırnaklarımı etime geçirdim. Dişlerimi bile sıktığımı fark ettiğimde bir nefes verdim. Belkide annem haklıydı. Benim fikirlerim bu hayatta sorulmayacaktı.

 

Onlar senin büyüğün, boyun eğeceksin. Gir dedikleri yola, ne olursa olsun gireceksin.

 

Gelen korna sesiyle önüme döndüm. Siyah Mercedes'i görünce arabaya ilerledim. Mehmet Beyle muhattap olmak istemediğim için arka koltuğa geçtim. Başımla hafifçe selam verdim, cama bakarak arabanın hareket etmesini bekledim.

 

Yol boyunca Mehmet Bey'in sorularına kısa cevaplar verdim. Kalabalık trafikten, orman yoluna giderek ayrıldık. Ormanda biraz ilerledikten sonra tünele benzeyen bir yerin içine girdi araba. İşte yol buradan sonra farklılaşıyordu.

 

Azazel, yani günah keçisi lakabıyla bilinen Menessa'nın sahibi Karen İz, kendi kulübüne giden bir alt yol oluşturmuştu.

 

Tünelde giderken, yavaşça aşağıya doğru inen yoldan devam ettik. Yer altında gidiyorduk. Bir zaman sonra, dağın tepesinde olarak tünelden çıktık. İşte bu dağa ormanda gizlenen ve giriş izni tanımlı olmayan arabalar dışında kimsenin giremediği, tünel haricinde gidiş yoktu. Kırmızı led ışıklarla aydınlanan, büyük ve uzun bina oldukça gösterişliydi.

 

Arabadan indim. Menessa'nın arka girişine ilerledim. İçeriye girdikten sonra, Karen Beyin odasına ilerledim. Kapıyı tıklayıp açtım. Kaşlarını çatmış, cama bakarken bana doğru döndü. Yüzündeki ifade silindi, bana bakarak gülümsedi.

 

"Laren.. hoşgeldin." Başımla selam verdim.

Yanıma bit kaç adım attı. Aramızda çok boy farkı yoktu. Ona bakmaya devam ettim. "Güzel olmuşsun." Dediğinde zoraki hafifçe gülümsedim. "Teşekkürler." Genelde herkes istediğini giyinirdi. Fakat klüpte olduğumuzu unutmadan giyinmemiz gerekirdi. O yüzden bu soğuk havada elbise giyiyordum.

 

"Bugün olan davetliler arasında bende olacağım. Dikkatli olmanızı rica ediyorum. Üstelik kalabalık olacak." Elini çeneme koydu. Her hareketi kusma isteği yaratıyordu.

 

"Kendine dikkat et." Dedi yüzüme eğilerek. Hafifçe mırıldandım. Gözlerimde duygu yoktu. Tamamen tiksinti ve nefretle bakıyordum ona.

  

"Hmhm, ederim." Gülümseyerek doğruldu ve beni bıraktı. "Güzel."

 

Odadan çıkmak için kapının kolunu kavrayıp açtım. Son kez Karen'e bakıp çıktım. Koridorda topuklu ayakkabılarımın sesi yankılanırken bar kısmına ilerledim.

 

Işıklar yanıyor, sesler artıyordu. İnsanların kahkahalarını, kadınların cıvıl cıvıl konuşmalarını duyuyordum. Ortada olan büyük masa boştu. Buraya Karen İz'in, değerli misafirleri gelecekti.

 

Gelen insanlar örgüt kurucuları, mafyalar yada ünlü adamlar ve oğulları oluyordu. Sıradan insanlar giremezdi -tabii benim gibi çalışmaya mahkum değillerse.-

 

Bir masaya baktım. Siyah saçlı, kısa ve dekolteli bir elbise giyinmiş olan kadın elinde olan iskambil destesini masaya bıraktı. Yanındaki adam gülümseyerek kadına baktı. Oyuna başlıyorlardı.

 

Burada oyunların mantığı bile farklı ilerlerdi; Kazanan istediğini alır.

Bir masada olan adam bana el yaptığında yanına ilerledim. Sırıtarak bana baktığında, mecbur olduğumu hissederek hafifçe gülümsedim. "Buyurun?"

 

Adam beni süzdü. "Bir vodka alabilir miyim?" Dedi. Aksanı farklıydı. Türk olmadığı belliydi. "Marka olarak?" Diye sordum.

 

"Sizin gibi güzel bir marka varsa," bana bir bakış attı. "Ondan alayım." Etmeye çalıştığı iltifatla kaşlarımı kaldırdım ve hafifçe gülümsedim. "Elbette." Arkamı döndüm, bar kısmına ilerlerken söylendim.

 

"Bir vodka." Diye mırıldandım tezgaha yaslanarak. Bir kaç dakika sonra gelen siparişi, yanımda çalışan Hazan götürdü. Kendisi tatlı bir kadındı. Fakat erkekleri cilvesiyle baştan çıkarabilecek biriydi. Benim aksime.

 

Etrafta bir koşuşturma olduğunu fark ettiğimde yerimde doğruldum, etrafa bakındım. İlk önce Karen girdi görüş açıma. Peşinden oğlu Kunter. Fakat gördüğüm yüzlerden sonra beklenmedik birisiyle karşılaştım.

 

Dün gece içimdeki soğuk hissi, buz tutturacak gibi hissettiren adamla.

   

Bakışlarıyla insanı ürperten o adamla.

 

Kaşlarımı çattım hafifçe. Üstünde beyaz bir gömlek vardı. Altında siyah pantolon ve siyah ceketi. Saçları yana doğru taranmıştı. Oldukça sert bir imaj çizmişti. Uzun boyu, geniş omuzları onu heybetli göstermişti. Hepsi yerleştikten sonra, kömür gibi kara olan gözlerini kısarak etrafa baktı.

 

Yanlarına ilerledim. Beni gören Kunter gülümsedi. Kunter'le ilk çalışmaya başladığım zaman tanışmıştık. Babası gibi birisiydi. Siyah saçları üçe vurulmuştu. Yanlarına geldikten sonra Karen gülümsedi. "Laren'ciğim.." hafifçe tebessüm ettim. "Bir isteğiniz var mıydı?" Diye sordum masadakilere göz gezdirerek.

 

Kunter'in yandan bana baktığını görebiliyordum ama hareket etmedim. Gözlerimi o adama çevirdim. Beni aynı dün akşam olduğu gibi bir soğuklukla süzüyordu.

 

"Bence hepimiz viski alabiliriz?" Diye yanıtladı Karen. Bende başımla onayladım. Bir adım geriye attım ve ilerledim. Masada olan on beş kişiye de viski servisi yaptıktan sonra Karen Bey eliyle bana bir işaret yaptı. Yanına geldiğimde, kulağıma uzandı.

 

"Masanın servisinden sen görevlisin, başkasını istemiyorum." Başımla onayladığımda dudağının kenarı hafifçe kalktı, sırıttı. "Maaşını arttıracağım." Onun gibi sırıttım. "Teşekkürler."

 

Beni bıraktığında doğruldum ve yerime döndüm. Bakışlarım masada gezinirken bana bakan adamla göz göze geldim. İsmini dahi bilmiyordum. Fakat o kadar derin bakıyordu ki, siyah gözlerinde gömüleceğimi hissettim. Fakat dün gecenin aksine, kaçırmadım gözlerimi.

 

Başını hafifçe sağa yatırdı. Dudaklarımı ıslattım ve yanımda olan Hazan'a döndüm. Hazan beni dürttü. "Adam sana bakıyor." Başımla onayladım. "Farkındayım."

 

Ona dün gece karşılaştığımızı söylemeyecektim. Tesadüf olduğunu umuyordum.

 

"Laren adam senden bakışlarını çekmiyor." Dedi heyecanla. Kaşlarımı çattım ve tekrar o tarafa döndüm. Bana kitlenmiş bir şekilde bakmaya devam etti. "Bir isteği vardır." Diye mırıldandım. Sonra omuz silkerek gözlerimi çektim.

 

Masadaki sohbetler derinleşmeye başlamıştı. Saatler geçtikçe kalabalık azaldı, fakat konuşmalar dahada arttı. Kulübün VIP bölümünde bir zaman sonra kimse kalmadı. Hazan Karen'in isteğiyle gitti.

 

Ben ise tek kaldığım için sıklıkla bir nefes verdim. Etrafıma baktım. Göz göze geldiğim kişi her zamanki gibi aynı oldu. Bana gözlerini hafifçe kısarak baktı, bakışlarımı çekmedim. Fakat masadaki ses yükselince ikimizde o tarafa döndük.

 

"Bu anlaşmayı hanginiz kabul eder?" Diye bağırdı isminin Barbaros olduğunu bildiğim adam. "Barbaros daha mantıklı bir fikrin varsa, buyur. Bekliyoruz." Diye yanıtladı Karen sırıtarak.

 

"Benim değerim sizin planınızda düşüyor. Bunu neden kabul edeyim? Benim planım, en başta olmak. Hepimizin isteği gibi. Bu yüzden, kartı alıyorum ve bitiyor." Herkes garip bir bakışla Barbaros'a bakarken, gözlerim onu buldu.

 

Kaşlarını çatmış,her zamanki olduğu gibi soğuk bir şekilde onlara bakıyordu. Yerinde hafifçe doğruldu ve konuşmaya başladı. "Seni başa geçirmek için hiçbir sebebim yok."

 

Sesini duyduğumda yavaşça yutkundum. Derin bir sesi vardı. Sert mizacına uyuyordu.

 

Ayrıca dediklerine göre kart sahibi olan, hepsinin başındaki kişi kendisiydi.

 

Barbaros bir nefes verdi. "İzel, seninde başta olman için hiç bir sebep yok." Dedi. Adı İzel'di.

 

Adını öğrenmiş olmamla hafifçe dudaklarım kıvrıldı, gülümsedim. İzel arkasına yaslanıp ciddi bakışlarını sürdürdü.

 

Karen, Barbaros'a döndü. "Aramızda kart sahibi olmaya tek uygun kişi İzel." Dediğinde Barbaros garip bir ifadeye büründü. Oturduğu yerden ayaklandı.

 

"Saçmalıyorsunuz! Hepiniz bilgilerini vereceğimden emin olun. İnsanları yalanlarla kandırmayacaksınız."

 

İzel yerinden sakince kalkınca herkes ayaklandı. "Seni zorla tutan yok Barbaros. Ayrıca bu şekilde karşı çıkarsan işlerin zorlaşacak olduğunu biliyorsun." Dedi sert sesiyle.

 

Ben bir kaç adım atarak geri çekildim. Herkes ortada saçma bir şekilde yakınlık kurarken, Barbaros elini kemerinde olan silaha uzattı, tek hamlede aldı ve kavradı.

 

Şaşkınlıkla oraya bakarken, bir elin belime sarıldığını hissettim. Beni kendisine çektiğinde gözlerimi kapattım.

 

Ve ardindan bir ses doldu kulaklarıma.

Silah sesi.

 

___

Merhaba, eğer hikayeyi beğenirseniz ve bana bunu belirtip destek olursanız çok sevinirim. Yazı fontlarinda büyük küçüklükler, farklılıklar olmuşsa özür dilerim. Buradan pek yazmayı beceremiyorum.

Umarım seversiniz..



 

 

 

 

​​​

Loading...
0%