Yeni Üyelik
2.
Bölüm

0.2-UKDE

@alyayzclrr

•••

Bir insanı anlamak için konuşmasını beklemek mi gerekir?

O kişi sözlere sığdıramıyorsa konuşacaklarını, gözlerinden okunamaz mı sorunları?

Kimse yardım etmemiş, umut bekleyen yüreği körelmiş.

Tıpkı bir yaprak gibi dalında dururken, gelen ayazla savrulmuş,

Bulamamış yolunu, kalmamış tutunacak kolu.

O saatten sonra kendini hiç bir yere ait hissetmezse, bitmiştir yolu.

 

Bazen beni geçmişe götüren şeylerden nefret ediyordum.

 

Hatırlamak istemediğim şeyleri yeniden hatırlamaktan da nefret ediyordum.

 

Silah sesinden sonra, kaç dakikadır gözlerimi kapalı tutuyordum bilmiyorum ama etrafta hiç ses yoktu. Başım bir adamın göğsüne yaslıydı. Parfümü fazla güzel kokuyordu.

 

Bir nefes vererek bekledim. Bedenim hafifçe titriyordu. Sırtımı sıvazlayan eli hissettiğimde irkilerek gözlerimi açtım. Başımı kaldırıp baktığımda gördüğüm kişi İzel'di.

 

Bana bakıyordu. Fakat bu sefer bakışları daha farklıydı. Yavaşça yutkundu. Adem elmasına indi gözlerim.

 

"Korkuyor musun?" Diye sorduğunda başımı iki yana salladım. Korkmuyordum. Sadece ne olduğunu idrak etmeye çalışıyordum. Gözlerim etrafta gezindi. Vurulan kişi İzel değildi.

 

Barbaros vurulmuştu.

 

Karen şakaklarını ovarken, Kunter bana doğru ilerledi. İzel kolumu tutuyordu. Kunter elini yanağıma koydu. "İyi misin Laren? Ben.. üzgünüm." Başımı iki yana salladım.

 

"Sadece ne olduğunu anlayamadım." Dedim kısık çıkan sesimle. Başıyla onayladı. "Tamam, farkındayım." Yanağımı bıraktı ve babasının yanına ilerledi.

 

Gözlerim İzel'e döndü. Oda bana bakıyordu. Kaşlarını çatmıştı. "Kiminle yaşıyorsun?" Diye sordu.

 

Kaşlarımı çattım. "Anlayamadım?"

Neden benim kiminle yaşadığım onu ilgilendiriyordu? Bana doğru bir adım attı. Başımı geriye atıp yüzüne baktım. Boyu uzun olduğu için başımı kaldırmam gerekiyordu.

 

"Bu olay yüzünden seni dışarıya kolay bir şekilde salacaklarını düşünmüyorsundur umarım." Diye yanıtladı. Kaşlarımı dahada çattım. Benim ne alakam vardı?

 

"Benim olayla bir alakam yok." Bir nefes verdi ve dudaklarını birbirine bastırdı. "Ama tanıksın."

 

Doğru diyordu. Gördüğüm için beni bırakmayacaklardı. Karen'e doğru baktım. İzel hâlâ bana bakıyordu, fakat görmezden geldim. Karen bana döndü.

 

"Laren.." diye mırıldandı. "Olayı gördüğün için seni bırakamam."

 

Ellerimi sinirle yumruk yaptım. Tırnaklarım etime geçiyordu. Ona doğru ilerledim. "Kardeşimi biliyorsunuz. Onu yalnız bırakamam."

 

Annem sabah gidecekti. Bazen günlerce gelmediği bile oluyordu. Ne yapacaktım?

 

Karen bir nefes verdi. "Biliyorum, fakat bırakamam." Kaşlarımı çattım. "Karen Bey, benim kardeşim hasta ve dört yaşında. Kendisi idare edemez."

 

Karen bana doğru bir adım attı. Sinirlendiğini fark edebiliyordum. Dişlerini sıkarak bana doğru eğildi ve konuştu.

 

"Laren, biraz daha inkar edersen daha farklı sorunlarla karşılaşabilirsin." Şaşkınlıkla baktım. Sonra kolumu hafifçe kavrayan elle, geriye çekildim.

 

İzel kolumu bıraktı ve bana döndü. "Seni bırakamam, Laren. Çünkü ölen adam önemli birisi. Kolay bir şekilde halledilemez. Fakat kardeşin için, seninle gelebilirim. Bu olay çözülene kadar kardeşinle yanımda olursunuz. Tamam mı?"

 

İstemiyordum. Kendi sorunlarım yetmiyormuş gibi, başka insanların sorunlarına ortak olmak istemiyordum.

 

"İzel Bey, olayı kimseye anlatmayacağım. Hiçbiriniz hakkında bir bilgim de yok. Fakat benim kardeşim hasta. Günümün yarısı hastanede, geri kalanı okulda ve işte geçiyor. Sizin yaşantınızla yapamam."

 

İzel kaşlarını çatmayı bıraktı. "İşinizden günlük aldığınız parayı size vereceğim. Kardeşinizin sağlık masraflarını da halledeceğim. Okula istediğin gibi devam edebilirsin. Fakat seni bırakamam. Çünkü burada tek kararı veren ben değilim." Diye yanıtladı.

 

Gözlerine bakmaya devam ettim. Düşünceli davranması içimi nedensizce ısıtmıştı. Karşı çıkma şansım yoktu. Karen'le kalmak istemiyordum.

 

"Masraflarımı ödemeniz dışında kabulüm." Diye yanıtladım. Yüzde bir gülümseme oluştu, başıyla onayladı. Karen'e doğru döndü. "Siz halledin buraları. Bana haber verirsin. Laren'de uzun bir süre çalışmayacak."

 

Karen atılıp bir şey söyleyecekken, İzel eliyle durdurdu. "Çıkalım." Dedi bana bakarak. Başımla onayladım. Kasa arkasında olan çantamı ve ceketimi aldım. Birlikte çıktık.

 

Dışarıda olan soğuk hava, bedenimin titremesine neden oldu. Üstüme hemen çeketimi giydim. Beni gerisinde bırakmadı, bekledi. Arabasına geldiğimizde kapıyı açtı. Ön tarafa başımla teşekkür ederek oturdum. Kapımı kapattı, yan tarafa geçti.

 

Kendi kemerini bağlarken bana doğru döndü. Başımı eğmiş kucağımdan olan, üşüdüğüm için ovuşturduğum ellerime bakıyordum.

 

Bana doğru uzandı ve kemerimi taktı. Ona doğru döndüm. "Ben yapardım. Unutmuşum." Diye mırıldandım. Sadece hafifçe tebessüm etti. Arabayı çalıştırdı ve Menessa'nın dönüşü için yola girdi.

 

Dışarıya döndürdüm başımı, izlemeye başladım. Arabanın klimasını açmıştı. Bu yüzden ısınmıştım. Bir şarkı açtığında kısık sesli olan şarkıyı dinlemeye başladım.

 

Olanları sindirmeye çalıştım. Ne kadar belli edemesemde içimde oluşan garip his, beni ele geçiriyordu. Bir adam gözlerimin önünde ölmüştü. Ve şu an tanımadığım bir adamlaydım.

 

Annem büyük bir ihtimalle gitmişti ve Lavin yalnızdı. Tüm bunları düşündükçe stres olarak yumruklarımı sıktım. Bir mefes verdim. Son zamanlarda hayatın beni zorlamasından fazlasıyla korkuyordum.

 

"Dünkü hastane değil mi?" Diye sorduğunda başımı camdan çektim, ona döndüm. Onaylayarak konuşmaya başladım. "Hmhm, dünkü hastanede."

 

Başını hafifçe öne yatırıp onayladı. Aklımda olan soruları ne kadar sormak ve sormamak arasında gidip gelsemde, bir karara vararak boğazımı temizledim.

 

"Bugün ki karşılaşma tesadüf müydü?"

 

Bakışlarını yoldan çekti, bana baktı. Bir müddet inceledi beni. Sonra önüne geri döndü ve bir nefes verdi.

 

"Derler ki, tesadüf diye bir şey yoktur." Sesi ciddi bir şekilde çıkmıştı. Dediklerinden ima etmek istediği şeyi anlamaya çalıştım. Tesadüf değil miydi?

 

"Kardeşin ne hastası Laren?" Diye sorduğunu duyunca, boğazım düğümlendi. Lavin'in hasta olduğunu kabullenmek istemiyordum.

 

"Anemi." Diye mırıldandım. "Son evre."

Kaşlarının kalmasıyla yutkundu. "Riskli olduğunu biliyorsun değil mi?"

 

Başımla onayladım. "Biliyorum. Küçük olduğu için bağışıklık sistemi çok düşük."

 

Dudaklarını birbirine bastırdı, başıyla onayladı. Böyle kabulleniyordu her öğrenen. Bir tek ben kabullenememiştim kendi içimde.

 

Hastanenin önünde geldiğimizde, kapıyı açıp arabadan indim. İzel'de benimle birlikte indi. Geç saatler olduğu için, hastane sessizdi. Birlikte asansöre bindik. Karşıma geçtiğinde ona baktım.

 

"Annen nerede?" Sorusu düşünmeme neden oldu. Benim annem neredeydi? Kendisi bedenen buradaydı. Fakat varlığını hissediyor muyduk? Annem ruhsal olarak burada mıydı?

 

Gözlerimi ovuşturarak mırıldandım. "Bilmiyorum."

 

Sorgulamadı. Asansörün kapısı açılınca, benimle birlikte çıktı. Yine odanın önüne geldiğimde, kapıyı açtım. Benimle birlikte girdi. Hızla yatağa ilerledim. Annem yoktu, Lavin yalnızdı.

 

Lavin uyumamıştı. Kızarmış gözleri ve burnundan ağladığı belli oluyordu. Beni görünce hemen hıçkırdı. Ellerini kaldırarak gel işareti yaptı. "Layen'ciğim.."

 

Ağlamasına dayanamayarak hızla yatağa oturdum ve onu kollarımın arasına aldım. Ağlayarak kucağıma oturdu. "Annem de gitmiş. Tek kaydım ben. Ablalay geldi, baktı bana."

 

Kendime sinirlenerek daha sıkı kavradım Lavin'i. Yapacağım bir açıklama yoktu.

 

"Özür dilerim." Diye fısıldadım. Cevap vermedi, çünkü Lavin yalan söylemeyi sevmezdi. Beni affetmemişti, kırgın kalacaktı.

 

Başımı omzuna koydum. Sırtını sıvazlamaya başladım. Boynuma gömmüş olduğu başını kaldırdı. Etrafa bakındı. İzel'i görünce, utanarak boynuma gömdü başını.

 

"O kim?" Diye sordu bana. Saçlarını okşadım. "Tanışmak ister misin?" Biraz utansa da, başıyla onayladı. Lavin'i kucağıma alarak ayağa kalktım.

 

İzel hafifçe gülümsedi. "Merhaba." Dediğinde Lavin'in gülümsemesi büyüdü. Lavin erkeklerle çok iyi anlaşırdı. Aslında bir erkek tarafından prenses gibi hissettirilmesi, onun zayıf noktalarından biriydi.

 

Babamla hiç tanışamadığı için, bir erkeğin sevgisini hissettiğinde çok mutlu olurdu.

 

İzel'e hafifçe el salladı. "Meyaba." Dedi peltek bir şekilde konuşarak. "İzel ben. Ablanın.." bana baktı, sonra tekrar Lavin'e döndü. "Arkadaşıyım."

 

Yavaşça yutkundum. Sonra Lavin konuştu. "Bende Lavin. Ablamın kaydesiyim." Dediğinde gülümsedim. İzel saçlarını okşadı.

 

"Yorgun değil misin?" Sorusuna Lavin biraz düşündü. "Yoygunum." Dediğinde başımla onayladım ve onu yatağa yatırdım. Üstünü örttüm. Tam yatağın yanında olan sandalyeye oturacakken, Lavin bana baktı.

 

"Yanıma gelmeyecek misin ablacığım?" Dudaklarımı birbirine bastırdım. "Bugün pek doğru olmaz."

 

İzel bana baktı. "Lavin'in yanına yat. Bende o sırada bir kaç telefon konuşması yapacağım." Başımla onayladım.

 

İzel odanın dışına çıktığında Lavin'in yanında yattım. Kıkırdayarak başını göğsüme koydu. "Neye gülüyorsun?" Dedim gülümseyerek.

 

"Ben İşel'i şevdim." Dedi. Bazen kelimeri söyleyebiliyor, bazende daha saçma kelimeler çıkarıyordu ortaya. Gülerek ona baktım. "Oda eminim ki seni sevmiştir minik tilki."

 

Saçlarını okşamaya devam ederken, uykuya daldı. Bende onunla birlikte gözlerimin kapanmasına izin verdim.

 

𖣂 

 

Gözlerimi açtığımda saat sabah sekizdi.Hava yağmurluydu, İzel perdeyi açmıştı sanırım. Çünkü oda hafif aydınlıktı.

 

Göğsümde yatan Lavin'e baktım. Bana bakıyordu. "Günaydın." Diye fısıldadım. Oda bana gülümsedi, "Günaydın."

 

Başımı kaldırıp odada göz gezdirdim. İzel yoktu. "Üstümü giyinip geleceğim hemen." Lavin'in yanından kalktım. Valizden biraz bol siyah kot pantolon aldım. Üstüm içinde, boğazlı ve uzun kollu bir siyah bluz.

 

Banyoya girdikten sonra her sabah olduğu gibi yüzümü yıkadım, kendime baktım. Göz altlarım morarmıştı. Fakat kapatmakla uğraşmak istemedim.

 

Üstümü giyindiktek sonra, dün giymiş olduğum deri ceketimi aldım. Lavin'in yanına yürüdüm.

 

"Şimşiyah olmuşşun ablacığım." Dedi bana bakarak. Gülümseyerek yanağını sıktım. "Simsiyah mı olmuşum?" Başıyla onayladı.

 

Kapı açıldığında o tarafa döndüm. İzel içeriye girdi. Üstüne baktığımda, siyah bir kot pantolon ve boğazlı kazak vardı. Benzer giyinmemiz beni şaşırtmıştı.

 

"Uyanmışsınız." Dedi yanıma gelerek. Başımla onayladım. "Evden almam gerekenler vardı. Çok yalnız kaldıysanız özür dilerim." İçimde bir şeylerin kırıldığını, paramparça olduğumu hissettim.

 

Annem bile bizim yalnız kalmamızı önemsemezken, bir yabancının önemsemesine parçalandım.

 

"Sorun yok." Diyerek kapattım konuyu. İzel Lavin'in yatağına oturdu. "Lavin, sana dokunabilir miyim?"

 

Sorduğu soru her cümlesinde olduğu gibi içimi sıcacık etti. Bir kadına dokunmadan önce izin istiyordu. Küçük yaştaki çocuklardan bile.

 

"Dokunabilişsin." Diyerek ona yaklaştı Lavin. İzel belinden kavradığı gibi dizlerine oturttu onu. Kıkırdayarak baktığında, İzel saçlarını okşamaya başladı.

 

"Sizi bir kaç kişiyle tanıştırmak istiyorum." Diye mırıldandı Lavin'in saçlarıyla oynarken. Meraklı bir şekilde ona döndü, "Kimiyne tanıştıyacakşın İşel Abi?"

 

İzel kelimeleri söyleyişine gülerek yanağını sıktı. Çocuklarlayken daha mutlu bir adama dönüştüğü belliydi.

 

Gerçi bende Lavin olmasa mutlu olabileceğimi düşünmüyordum.

 

"Yakında görürsünüz." Başını kaldırıp bana baktığında hafifçe gülümsedim. Fakat ciddi bir ifadeyle baktı bana. Yavaşça yutkunarak gözlerimi kaçırdım.

 

"Ablanın okulu var. O yüzden senin için bir abla gelecek. Onunla bu gününü geçireceksin, olur mu?" Lavin kaşlarını çattı. "İyi biyişi mi? Ablam yabancılayla konuşmama işin vermeş."

 

İzel bana döndü. "İyi birisiyle konuşmasına izin verir misin?" Ne kadar tereddüt etsemde başımla onayladım.

 

İzel'e güvenmekten başka çarem yoktu.

 

Lavin'i yatağına bıraktı tekrar. "O zaman biz çıkıyoruz. Ablada kapıda, hemen geliyor. Bir sorun olursa ara bizi. Olur mu?"

 

Düşünceli olması endişemi azaltmıştı. "Tamam." Dedi Lavin tatlı bir şekilde bakarak. Bende çantamı aldım ve Lavin'e son kez sarıldım.

 

"Kendine dikkat et, kahvaltını yap minik tilki." Boynuma bir öpücük kondurdu. "Sende dikkat et. Yoyulma. İşel yaydım edey sana."

 

Başımla onayladım ve gülümseyerek geri çekildim. İzel'in bahsettiği kadın gelip, Lavin'le tanışınca ikimizde birlikte hastaneden çıktık.

 

Arabaya bindiğimizde, İzel kendi kemerini taktı. Sonra dün akşam olduğu gibi, bana doğru uzandı ve benimde kemerimi taktı. Dalgın bir şekilde bir noktaya bakarken ona döndüm.

 

"Unuttun, biliyorum. Sorun yok." Dediğinde başımla onayladım. Ellerimi kucağıma bıraktım ve dışarıyı izlemeye başladım. Yola çıktık.

 

Üniversiteye geldiğimde, içeriye geçtim. İzel dışarıda bekleyecekti. Bu gün fazla dersim olmadığı için rahattım. Hızla sınıfa geçtim.

 

Ders başlayana kadar garip tipli insanlarda göz gezdirdim. Fakat pek hoş şeyler görmedim.

 

Bazen tüm dünyadan kaçmak istiyordum. Lavin'i alıp, bir yerlere gitmek, yalnız kalmak gibi.

 

Fakat kendimden kaçarken, insanlardan da kaçamazdım.

 

Gerçeklerden de kaçamazdım. Geçmişten de.

 

Bir nefes vererek şakaklarımı ovuşturdum. Anında yanımda biten, hangi dersin dahi olduğunu bilmediğini hocayı görünce ona baktım.

 

"Bir sorun mu var? Sıkılıyorsan zorla tutan yok." Kaşlarımı çattım. "Hayır-" diye başlasamda sözümü kesti.

 

"Derslerinizde oflayacak, sıkılacaksanız yıl sonunda da sıkılırsınız." Kaşlarım havalandı. Kendimi anlatmama izin vermiyordu.

 

"Hocam-" diye başlasam da yine kesti sözümü. "Bana karşı çıkma."

 

"Bakın ben dersten sıkıldığımı söylemedim!" Diye sitem ettim. Evet, sesimi yükseltmemem gerekiyordu. Fakat beni sürekli kesip durmuştu. Kendimi ifade edemediğim için daha çok sinirleniyordum.

 

"Çık dışarı." Diye mırıldandı. Şaşkınlıkla ona baktım. Üniversitede insan kovmak hiç karşılaşmadığım bir konuydu. "Ne?"

 

"Çık dışarı." Dedi tekrar. Eşyalarımı topladığım gibi kapıya ilerledim. Kapıyı açtım, ve çıktım. "Şerefsiz." Diye söylenirken hızla aşağıya indim.

 

Dışarıya çıktığımda kenarda oturup sigara içen İzel'i gördüm. Biraz uzaktan izledim. Yorgun görünüyordu. Elleri kemikliydi, eklem yerlerinde yaralar vardı. Gözlerini kısıp bakıyordu genelde.

 

Yanına oturdum. "Erken çıktın." Dedi bana dönerek. Gözlerimi kapattım.

 

"Hoca kovdu." Gözlerimi araladım, ona baktım. Kaşlarını çatmıştı. "Neden?" Bir nefes vererek anlatmaya başladım.

 

"Sadece dalgın olduğum için bir şeyler düşündüm ve sonra iç çektim. Sıkıldığımı düşünerek beni suçladı, konuşmama izin vermedi! Bende sinirlenip sitem ettim ve sesimi biraz yükselttim. Dışarıya kovdu." Bunu bile o kadar sinirli ve hızlı anlatmıştım ki, İzel dahada çatmıştı kaşlarını.

 

"Laren.." diye mırıldandı. Ondan gözlerimi kaçırdım ve gözlerimi ovuşturdum. "Çok yorgunsun. Okulu dondurmak ister misin?" Biraz yaklaştı. Çenemi tuttu, başımı ona çevirdi.

 

"Söz veriyorum. Düzelecek. Ama biraz araya ihtiyacın var gibi." Başımla onayladım.

 

"Bilmiyorum. Sadece yıllardır bu düzende ilerliyorum ama o kadar garip bir hisle dolup taşıyorum ki.." ağlamamak için dilime dişlerimi geçirdim.

 

"Annemden de haber yok. Kendi başıma hasta bir çocuğa bakmaya yetemiyorum. Zaten baba sevgisine muhtaç bir çocuk. Sırada anne sevgisine de muhtaç olacak.." Başımı eğdim. Yüzüme gelen saçları tuttu, geriye attı.

 

Ağlamıyordum ama boğazımda olan düğümlenme hissiyle tüm bedenimi sıcak basmış gibi hissediyordum.

 

"Hadi gel. Madem erken çıktın, okul işini halledelim. Sonrada kahve içeriz istersen." Dediğinde burnumu çektim ve başımla onayladım.

 

Okulumu hallettikten sonra birlikte bir kahveciye gelmiştik. Soğuktan burnum kızarmıştı. İzel ise pek üşüyor gibi görünmüyordu. Sigarasını içiyordu.

 

"Kaç yaşından beri sigara içiyorsun?" Diye mırıldandım. Elinde olan sigarayı çatık kaşlarını rahat bırakarak söndürdü.

 

"Rahatsız mı etti?" Dedi fakat alay etmek için dememişti. Ciddiydi. "Hayır, bende ara ara içerim. Sadece merak ettim."

 

Başıyla onayladı. "On yedi yaşımda içmeye başladım. Şu an yirmi dokuz yaşındayım."

 

Ben Yirmi dört, o yirmi dokuz yaşındaydı.

Aramızda beş yaş vardı.

 

Başımla onayladım. "Annen neden sürekli gidiyor Laren?" Sorusuna hazırlıksız yakalandım. Çünkü bende bilmiyordum. Kahvemden bir yudum aldım.

 

"Annem babam gittikten sonra pek hayatı umursamamaya başladı.Nerede bilmiyorum. Sorarsak da söylemiyor."

 

"Anladım.." dediğinde telefonumu açtım ve anneme mesaj yazmak için profiline tıkladım. Fakat cevap alamayacağımı bilerek bıraktım.

 

𖣂

 

Akşama kadar İzel'in yanında kalmıştım. Gitmek istemediğim için benide yanına almıştı. Hastanenin önünde sigara içerken, ona bakıyordum.

 

"Seninle alakalı merak ettiklerimi sorsam cevaplar mısın?" Diye mırıldandım. "Kimseyi cevapsız bırakmam."

 

"Mafya mısın?" Dedim hemen. Ufak bir sırıtış oldu dudaklarında. Bir nefes verdi. "Beni belalı adamlar gibi düşünme. Sürekli takım elbise giyen, aksiyondan aksiyona koşan, her dakika bir insanın kafasına sıkabilecek gibi duran."

 

Bana doğru bir adım attı. "Yalnız kalmayı, sakin bir hayatı severim. Özel bir şey olmadığı sürece rahatsız edici takım elbiseleri giymem. Her dakika içki kullanmam. Bir insanı kolay kolay öldürmem. Her dakika silahlı saldırıya da uğramam."

 

Başımla onayladım. "Teşekkür ederim." Sesim kısık çıkıyordu. Hafifçe gülümsedi.

 

Telefonu çalınca, bir kaç adım geriye

gitti. "Hemen döneceğim." Açtı ve konuşmaya başladı. Onu arkadan izlerken, telefonuma ard arda gelen aramaları gördüm. Lavin'in doktorundandı.

Kaşlarımı çattım, İzel'e baktım. Arkası dönüktü. Bir şey mi olmuştu? Mesajlara bakmak için telefonu açtım.Devamını okuyamadım.

Doktor:

Laren hanım, Lavin az önce ufak bir rahatsızlık geçirdi. Kan değerine bakmak istedim, sonuçlar biraz farklı çıktı..

Telefonu daha sık kavradım, olduğum yerden kalktım ve hastaneye doğru koştum. Hızla yürümeye başladım. Ard arda asansörün düğmesine bassamda, kalabalıktan gelmedi.

 

İnsanların arasından sıyrıldım ve yangın merdiveninden çıkmaya başladım. İzel'in seslerini duyuyordum ama durmak istemiyordum.

 

Hızla hasta katına geldiğimde Lavin'in odasına yürüdüm. Kapıyı açtım, fakat içeride yoktu. Arkamı dönüp yürümeye başlayadım. Bir yandanda doktoru aradım.

 

"Laren hanım-" diye başladığında titreyen sesimle böldüm. "Kaçıncı kat?" Asansörün düğmesine bastım. "Yoğun bakım." Dediğinde telefonu daha sıkı kavramak zorunda kaldım.

 

Asansörü beklerken, merdivenlerin olduğu taraftan gelen İzel'i görünce ona döndüm. "İzel.."

 

Panikten ne yapacağımı bilmiyordum. Ellerim titriyordu, sürekli tırnaklarımı etime geçiriyordum.

 

Yanıma gelerek yanağımı kavradı. "İzel Lavin'i almışlar." Dedim titreyen sesimle. Başıyla onayladı. "Tamam, biliyorum." Nasıl biliyordu her şeyi? Anlayamıyordum.

 

Asansör gelince hızla bindim, yoğun bakım katına bastım. Aşağıya inerken ağlamamak için dilimi ısırdım.

 

Kapı açılır açılmaz hızla dışarıya fırladım. Etrafa bakındım fakat kimseyi göremedim. İzel kolumdan tutup bir yöne ilerlediğinde onunla koşmaya başladım.

 

Odaların olduğu tarafta, Lavin'le ilgilenen kadını ve doktorları gördüm. Hızla camdan görebildiğimiz odaya ilerledim, cama baktım. Lavin zayıf ve küçük bedeniyle yatıyordu. Saçları dağılmıştı, bir kaç makineye bağlıydı.

 

Doktora döndüm. "Ne oldu?"

 

Doktor bir nefes verdi. "Laren Hanım.." diye başlayınca bağırdım. "Söyle."

"Bağışıklık sistemi biliyorsunuz ki çok düşüktü. Kan değerleri, bağışıklığı gittikçe düşüyor. Kaldıramıyor."

 

Göğsümü bir hissin ele geçirdiğini hissettim. Kaldıramıyordu. Küçük bedeni, yaşadıklarını kaldıramıyordu. Ben Lavin'in tedavisi için ne kadar uğraşsam da, olmuyordu.

 

Kaçmak istedim. Kabullenmek istemedim. Kardeşime yetebileyim, onu her şeyden koruyabileyim istedim. İzel'e baktığımda bana bakıyordu. Bir adım attı bana. Nefes dahi alamıyor gibi hissediyordum.

 

Anneme ihtiyacım vardı.

Anne, neredesin?

Lütfen gel. Çünkü ben yıkılıyorum.

 

Yıkılamazsın.

 

Yıkılamazsın Laren çünkü annen sana, "Ne olursa olsun, yıkılmayacaksın. Kardeşine örnek olacaksın." Dedi.

 

Ama yıkılmak istiyordum. Ağlama dediler, ağlamak istiyordum. "Onlar senin büyüğün, onları dinle. Bir şey dedilerse, haklıdırlar." Demek istemiyordum kendime.

 

Babama ihtiyacım vardı.

Baba, ne olur geri gel.

Senin kollarında, güvende olmak istiyorum.

Verdiğiniz yükleri kaldıramıyorum.

 

Kaldıracaksın.

 

Kaldıracaksın Laren çünkü baban sana, "Bu hayatta güçlü olmak zorundasın. İçten içe yıkılsan da, ölsen de insanlara göstermeyeceksin." Dedi.

 

Bir kız çocuğunun ilk aşkı, kahramanı babasıdır derler. Lavin'i neden babasız bıraktın baba?

 

O kadar çaresiz, o kadar umutsuz hissediyordum ki, kendi kafamda düşünüp duruyordum.

 

Duyduklarımla yutkunamayacak hâle geldiğimi hissettim. Bir adım geriye attım. İzel kolumu tuttuğunda kaçmaya çalıştım ama izin vermedi. "Gitmek istiyorum." Dedim yüzüne bakmadan.

 

Beni kollarının arasına aldığı gibi göğsüne bastırdı. Ağlamak istemiyordum. "Bırak, yalvarırım bırak." Dedim ama bırakmadı.

 

Ağlayamıyordum. Duygularımdan, gerçeklerden kaçmak istiyordum.

 

Beni tutup yere çöktüğünde başımı eğdim. Ağlamak istemiyordum. Sırtımı duvara yasladı. "Ağla Laren." Diye fısıldadı.

 

Başımı iki yana salladım. "Ağlamak istemiyorum. Ağlamayacağım." Beni kendisine çekti. "Kendi duygularını bastıramazsın." Başımı göğsüne koydum. İç çektim.

 

"Lütfen." Dedim ama bırakmadı. Nefesini saç diplerimde hissettim. İyice kavradı beni.

 

Babamdan sonra ilk defa bir adamın kollarında iyi hissetmeme neden oldu.

 

İyi davranma bana. Alışmak istemiyorum sana.

 

Yıllardır kimseye kolay kolay güvenemiyordum. Fakat İzel'in yanında güvende hissediyordum.

 

Ya herkes gibi giderse Laren?

Alışma kimseye. Hepsi dönecek sırtını sana.

 

Bu düşünceler sussun istedim. Birisinin gitmesini istemiyordum.

 

"Sus." Dedim kendi kendime. Saçlarımı okşadı. "Dinleme kimseyi Laren." Dedi sanki biliyormuş gibi.

 

"Kimse görmüyor." Dediğinde daha çok gizlenmek ister gibi gömüldüm göğsüne. Ağlayamadım, fakat İzel olmasa şiddetli bir şekilde geçireceğim krizi sakince atlattım.

 

"Bağışıklık sistemi çöktü. Kan değerleri düşüyor.." dedim inanmak ister gibi. İzel sırtımı sıvazlamaya devam etti.

 

"Geçecek."

"Geçer mi?" Dedim çocuk gibi.

"Geçer Laren."

 

Hıçkırdım. Ne olur geçsin diye diledim içimden. Ne olur bitsin.

Saçlarımı okşadı. Öyle göğsünde durdum.

"Sana su getireceğim." Dediğinde başımı kaldırdım. Duvara sırtımı yasladım ve bacaklarımı kendime çektim. İzel kalkıp gidince, anneme mesaj yazdım.

Laren:

Anne, Lavin'in bağışıklık sistemi çöküşte. Kan değerleri düşüyor. Sana ihtiyacı var, lütfen.

Benimde ihtiyacım var anne.

Benimde var.

 

Gözlerimi kapattım, başımı arkamda olan duvara yasladım. İzel'in yanıma oturduğunu fark ettiğimde, gözlerimi açtım. Bana bir bardak su uzattı, sudan küçük yudumlar aldım ve içtim.

 

Belimden tutup, beni yan çevirdiğinde, sırtımı ona döndüm. Yüzüne gelen saçlarımı hepsini tek tek yavaşça aldı.

 

Gözlerimi kapattım, duyduklarımın daha fazla kulağımda yankılanmamasını diledim. Kehribar rengi saçlarımın hepsini topladıktan sonra, örmeye başladı.

 

Kimse örmedi saçlarımı. Ama o örüyordu. İçimizdeki çocuğun yüzünü güldürüyordu.

 

Boğazımda olan ukde, onun sayesinde geçti.

 

Sözlerine inandım. İyileşecek diyebildim kendime.

 

O saçlarımı düzenli bir şekilde öderken,

 

Ben ise uzun bir zaman sonra, ilk defa huzurlu bir şekilde uykuya daldım.

 

-

 

Beğendiyseniz, destek

olursanız sevinirim.

Arada yazım yanlışı olmuş olabilir, yazı fontlari değişmiş olabilir. Buradan yazmayı pek beceremiyorum, özür dilerim.

​​​​Kendinize dikkat edin, görüşürüz!

Loading...
0%