
10.10.2009
Umay’ın kara hareleri, babasının çalışma odasından gelen bağırış sesleriyle korkuyla doldu. Babası neye sinirlenmişti yine? İş ile ilgili miydi? Annesi neredeydi ki hem Umay’ın? Umay, bir anda havalandığında onu kollarına alan bedene döndü yüzünü. Ersin abisiydi. Çok seviyordu onu. Babasının yardımcısı Zamir’in oğluydu Ersin.
“Ya Ersin abi! Bebek miyim ben!” diye hayıflandı Umay. Ersin sürekli onu kucağına alırdı küçüklüğünden beri.
Ersin, onun aklı neredeydi biliyordu ve oradan çekmeye çalışıyordu açıkça. Umay onu duymuyor, hatta ilk kez onun ilgi-sinden hoşlanmıyordu. “Babam sinirli mi?” diye sordu karşısındaki adamı bölerek.
Ersin onu mutfağa götürürken gülümsedi. “Sanırım biraz öyle.” dedi genç adam. Umay’ı sandalyeye oturttu. Umay ona bakmaya çalışırken başını iyice kaldırmıştı. “Beni görürse siniri geçer ama değil mi?” diye sordu cevabından emin bir şekilde.
Masaya vişne suyu koyan Gülizar Hanım, Umay’ın yanaklarını sıktı. “Tabi geçer. Ama kahvaltı yapmadığını duyarsa daha çok sinirlenir, şirine.” dedi canlı sesiyle.
Umay bunu duyunca hemen kahvaltısını yapmaya başladı. Dayanamazdı Umay babasının sinirlenmesine. Sinirlenince ba-ğırır, bağırınca ses telleri acırdı. Bir de Umay’ın yaklaşmasına bile izin vermedikleri o şişeleri, babası çalışma odasında gece boyu içerdi. Gözleri kızarır, bazen orada uyuyakalırdı. Umay, o geceden sonra odaya girdiğinde hep çok kötü kokardı, o ko-kuyu alınca o şeylerden daha çok nefret ederdi.
Merdivenleri inen büyük adım sesleri ve annesinin sesi Umay’ın gözlerini kapıya çevirdi hemen. Babası sinirle evden çıktı, annesi sabır dileyerek mutfağa girdi.
Kızını görünce siniri gitmişti sanki. Onun yanına gitti ve bir şeyler yediğini görünce gülümsedi. Saçlarını öptü kızının. “Afiyet olsun, şirine.” dedi her şeye rağmen neşeli sesiyle.
Şebnem Alpagu, kocasının aksine hep yapıcı bir kadın olmuştu.
Umay annesine baktı gözlerinin içi parlayarak. Annesi çok güzeldi, bir gün o da bu kadar güzel olacak mıydı diye düşünürdü ama inanmazdı. “Babam gitti mi?”
Şebnem, kızının yanağını okşadı. “Gitti. İşi çıkmış ama söz verdi erken geleceğine.” Umay duraksadı ve başını salladı. Dokuz yaşındaydı henüz Umay. İçinde bulunduğu dünyanın, diğer arkadaşları kadar normal olmadığının farkındaydı. Babasının ona karşı tutumlarından bile anlıyordu.
Dün akşam, Zamir amcası ve babası konuşurken duymuştu. Asil hastanedeydi. Bir hafta önce Asil, Algan ve Umay’ın, Aslıhan abladan gizli, Miran uyurken onunla oynadıkları aklına geldi.
Soykarlar aslında İstanbul’da yaşıyordu ama Aslıhan Soykar'ın annesi ve babası Ankara’daydı. İyi ki Ankara’da onlar, diye geçirdi Umay içinden. Onlar Ankara’da olmasa Asil’i daha az görürdü. Asil ondan çok büyüktü ama Umay Asil’i çok seviyordu. Algan’ı da seviyordu, Miran’ı da ama en çok Asil’i.
Asil’in doğum gününü kutlamışlardı birlikte, Umay ona hediye vermişti.
Karga motifli bir kolye…
Bunun hepsinin hayatı için bir vurgun olacağını nereden bilebilirdi ki?
Asil’in birkaç sene önce kargalarla ilgili yaşadığı bir olay yüzünden sürekli onunla dalga geçiyordu. Asil her seferinde onu tüm bahçe boyunca kovalıyordu ama Umay yine akıllanmıyordu. Aklına gelen şeyler onu güldürünce annesi de güldü. “Neye gülüyordun öyle bakalım, Umay Hanım?” dedi Şebnem Hanım kızının mutluluğuna bakarak.
Umay omuz silkti. “Hiç,” dedi uzatarak. Ekledi hemen de-vamında, “Anne, Asil gitti mi? Niye bugün gelmediler?” dedi merakla.
Annesi durgunlaştı, yüzü bembeyaz kesildi. Yutkundu. Koskoca kadının dili lâl olmuştu. Ersin araya girdi, “kıskanıyorum ama. Sürekli Asil. Onu görünce bizi unutuyorsun, Şirine’m.” dedi konuyu değiştirmeye çalışarak.
Çalan telefon sesiyle kızının yanından ayrıldı Şebnem Hanım. Eline aldığı telefon ekranında yazan isimle kalbi hızlandı. Açtı hemen telefonu.
“Sedat?”
“Şebnem,” dedi güçsüz bir sesle. Onun sesi hiç böyle çıkmazdı hâlbuki. “ameliyat iyi geçmiş.”
Şebnem Hanım rahat bir nefes aldı. “Durumu nasılmış? Aslıhan orada mı?” diye sordu.
“Burada hepsi. Odaya aldılar şimdi çocuğu. Gelince konuşuruz.” dedi Sedat durgun bir sesle. Belliydi nedeni bu durgun-luğun.
Şebnem hanım, eşinin aklında bir şey olduğunu anladı ve telefon kapandığında derin bir nefes aldı. “Anneeee!” diye neredeyse çığlık atıp kahkahalarıyla eşlik eden sesi duyunca sese döndü. Ersin, Umay’ı omzuna bir çuval gibi atmış ve zavallı kızı baş aşağı sallandırıyordu. Şebnem Hanımın dehşet saçan gözleriyle yutkundu ve küçük kızı koltuğa bıraktı. Şebnem, Ersin’i kendi oğlu gibi görmüştü hep, Ersin de onu bir anne gibi görüyordu yengeden çok.
Umay’ın kahkahaları odayı doldururken diğerlerinin ciddi kalması da uzun sürmedi.
🐦⬛
Akşam kapı açıldığı an Şebnem koşarak kapıya gitti. Umay yeni uyumuştu ve o da eşini beklemeye koyulmuştu. Eşini gör-düğü an gözleri büyüdü. O kadar dağılmıştı ki…
“Sedat, ne oldu?”
“Şebnem…” dedi koskoca adam kısık sesiyle. Heybetli adam minicik kalmıştı. Karısına sarıldı ama kendini onun kollarına atmıştı resmen. “Benim yüzümden… Benim yüzümden-”
Şebnem onu sakinleştirmeye çalışarak sırtını sıvazladı. “Senin bir suçun yok… Böyle yapma, Tuğrul ve Aslıhan da seni suçlamıyorlar, hem b-“
“Algan’ı suçluyorlar. Algan daha gencecik çocuk. Onun ha-tası değildi, benim yüzümden gitti o çocuk Kars’a. Asil hastanede, Miran desen küçücük daha. İnsanların ailesi dağıldı Şebnem. Ben nasıl suçlamayayım kendimi? Sen söyle.” Geri çekildi hafifçe. “Bugün suçlamazlar, yarın suçlamazlar ama illa ki çıkar bir şey, Şebnem. Asil’in yüzüne nasıl bakarım ben bundan sonra? Tuğrul’un, Algan’ın, Aslıhan’ın… Of Şeb-nem of.” diye sitem etti. Sitemi kendineydi. Çok hızlı ve bilinç-siz davranmıştı. 3 Ekim, Asil’in doğum günüydü ama onun yüzünden ölüm günü olacaktı neredeyse.
Ama Sedat Alpagu çok iyi bir oyuncuydu ve senaryoyu ya-zan da oynayan da kendisiydi bu oyunda.
Soykar ailesi bir anda dağılmıştı. Zaten her şey bir anda olmaz mıydı? Bir can gider, bir insan doğar, canı cananına karışırdı insanın. Hiçbiri bilemezdi böyle olacağını… Onun dışında.
Bir oyunda senaristin dediğinin dışına çıkamazdı kimse. Bu oyunda doğaçlama yapmak da yasaktı.
Senaryo belliydi.
Algan’ın silahından çıkan kurşun nelere sebep olmuştu. Algan kardeşi için canını verirdi, onun canını almazdı. Küçükken babasının yerine geçeceğini bilerek büyümüş ve oyunları akranlarının oyunları gibi kahkaha dolu olmamıştı. Algan inti-kamla doğmuştu, Asil doğunca onun yerini almasından kork-muştu.
Herkes bir gün korktuğu şeyi yaşardı.
Zaten hep böyleydi.
Algan oyuncaklarla oynamazdı. Hayır, Algan’ın tek oyuncağı silahlar olmuştu.
Algan soğuktu. Hayır, Algan’a başka bir duygu öğretilmemişti.
Algan babası olmak istiyordu. Hayır, Algan doktor olmak istiyordu, katil değil.
İlk kez, kardeşinin canı yanacak diye korkmuştu, babası eline silah verdiğinde değil.
O gece, Şebnem Sedat’ı sakinleştirmeye çalıştı. Sedat, kendini suçladı. Hâlbuki Sedat’ın bu sinirinin nedeni büyük oyunundaki küçük aksaklıktı.
Senarist kalemi eline aldı ve masaya geçti. Mürekkebi kâğıda sürdüğünüz yepyeni bir hikâyenin temelini attı. Bu hikâyede kendisi masumdu.
Alpagu’nun gerçeklerini hiç kimse bilmemeliydi. Henüz sahne bitmemişti. Hiçbir şey başlamamıştı çünkü.
Asıl başlangıç seneler sonra olacaktı. Bu henüz bir fragman bile değildi.
Ancak bu talihsizlikte olan Asil’e olmuştu. Ölse bu kadar canı yanmazdı.
Asil, senelerce o şehre adım bile atmamış, yaşananların tek bir kelimesiyle bile anılmasına izin vermemişti. Asil’i içine gömmüş, Karan’ı doğurmuştu. Sedat hiç farkında olmadan karganın intikam emellerine konu olmuştu.
Asil, 3 Ekim 2009’da ölmüş, Karan gelmişti yerine. Asil ona o günü hatırlatıyordu yalnızca. Asil, asla kapanmayacak bir yaradan ibaretti onun için. Bilmiyordu ki o yara bir gün kapanacak buna da sevda denecekti.
Hiçbiri unutmamıştı. Nasıl unutulurdu ki?
Arkadaştan öteydi onlar, kardeşti. Ne hayalleri vardı üçünün, ne tutunacak dalları...
Şimdi hepsi birer yalandı.
Ve 15 sene sonra o kızı, babasının cenazesinde görüp abisinden önce tanımamaktı Asil’in suçu. Ama Algan o kızı tanımıştı ve olanlar olmuştu.
Geçmişin sayfalarına mürekkepler akmış, tozlar bulaşmıştı. Senarist kalemin kapağını kapatmış ve o sayfayı rastgele bir rafa atmıştı. Tek bir cümle okunur olarak kalmıştı.
‘Kimse masum değil.’
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |
