@amatoriceyazar
|
Bir kaç laklak içeren cümleler sarf edeceğim. Birazdan da anlayacağınız üzere türümüz romantik komedi. Bu bölümde pilot bölüm. Yani beğenilerinize dönük hikayenin gidişatı ortaya çıkacak. O yüzdeeeen, bölüm bitince bir iki cümlelik yorumlarınızı bekliyorum. Sokrates dedemize ithaf edilen bölüm:) 🌃 Multi: Yalın, Keyfi Yolunda "Sokrates'in Bıyığından Tuvalime Yansıyanlar" 🌃 İnsanlar yıllarca tavuk mu yumurtadan çıkar yoksa yumurta mı tavuktan çıkar, diye tartışıp durdular. Hala tartışıyorlar. Mevzu kimin kimden çıktığı değil. O hal de, annem beni doğurdu ben de ileride kendi çocuğumu doğursam annem hem beni hem de torununu mu doğurmuş olacak? Sonuca bakalım, mevzu yumurta. Haşlanmış yumurta mı, yoksa mis gibi tereyağında tava yumurta mı? Kılıçları kuşanalım. Asıl mevzu bu dostlarım. Kıçı boklu tavuğun yumurtlaması ya da yumurtadan çıkması bizi bağlamaz. Sahici olursam kayısı kıvamı haşlanmış yumurta için kendimi bile satarım. Ama mis gibi tereyağ kokulu yumurta için fidye isteseler bunun için de hiç düşünmeden abimi satarım. Sonuç olarak yumurta sağlam bir protein kaynağıdır, yumurta yiyelim. Konu niçin yürüyen aura tavukların mahrem olaylarına geldi bilmem. Sadece yumurta yiyorum ve insanlar... düşünürler. Tamam, benim düşünme eylemim tavuğun kıçından başlamış olabilir ama dostum düşünsene, herkes gibi düşünsem bu saçma tezleri ortaya kim atacaktı? Batıl bir inanışa göre büyük büyük dedem Sokrates'in ta kendisiymiş. Büyük büyük babanem tarlada olanca çirkinliğiyle çalışırken, felsefecilerin gider borularına tıpa tıkayan büyük büyük dedem Sokrates Baysal, köy ağasının danışmanıymış. Sonra topraktan yüzü silinen babanemi görmüş ve tüm felsefik düşüncelerinin altında kalmış. Sonra o meşhur sözünü söylemiş, bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir. Alakanızı alın, çayınızı demleyin, isterseniz biraz da maydanoz yiyin. Neyse. Tavuklar yumurtadan kesilmeden bu anlamsız ama özünde oldukça anlamlı olan düşüncelerimi orta yerinden kesiyorum. Son yumurta parçasını da elimde ki son lokmayla alıp boş tavaya gururla baktım. İşte yemek yeme sanatı! Kıçına sağlık bayan yumurta. Tavayı ve altına serdiğim örtüyü alarak odamdan çıktım. Onları hızlıca mutfağa bırakarak dönüşte banyoya uğrayıp ellerimi yıkadım. Son durak, hiç çıkmadığım odam! Odama tekrar girip odamın köşesinde ki tabureme geçip oturdum. Paletimi sağ elime alıp sol elime de alabildiğim kadar fırça aldım. Ressamlar tek fırçayla resim yapmazlar. Alt yazıyı da geçtik. Günlerdir uğraştığım Sokrates'in portresi. Bıyığına kurban olduğum dedem, asalete bak ulan! Son dokunuşlarımı yapıyordum. Bıyığı uzaktan oldukça büyük bir estetik kaygı içerisine girmişti ve buna el atmam gerek diyip, bıyığı üzerine çalışmalar yapmaya başladım. Fırçamı beyaz boyama batırdım ve o mistik an! "Tık!" Camıma atılan taşla birlikte korkuyla olduğum yerde sıçradım. Sonra bir güzel sıvadım. "Babanın şarap çanağına Sokrates'in bıyığını çizeyim! Battı ulan portre." Üzgün müyüm? Evet. Kızgın mıyım? Fazlasıyla. İçimde ki bariz korkuyla balkonuma doğru yöneldim. Akıllı insan bu balkondan dışarı çıkmaz. Saat gece yarısını çoktan geçmiş. Mahalle sakinleri çoktan uyudu. Camıma taş atabilecek canım arkadaşlarımla ayrılalı saatler oluyor, -ki onlar bu saatte zaten buraya gelmezler. Diğer seçenekler; ayyaş, hırsız, sapık... Ama benim abim polis. Kolu büküp kapıyı açtım. Önce temkinli bir şekilde başımı çıkardım. Sonra dışarı doğru önce sağ bacağımı çıkardım. Bütünüyle dışarı çıktığımda balkonumda duran süpürgeyi elime aldım. Oldukça tehlikeli bir silah. "Hey, hey! Buradayım," diye, fısıltıyla konuşan sesi takip ettim. Balkonumun hemen altındaydı. Elimdeki süpürgeyi daha çok kaldırdım ve tehlikeli olduğunu umduğum bakışımla aşağıda ki gence baktım. "Senin yüzünden portrem mahvoldu. Tatmin edici bir gerekçe sun yoksa bu süpürgeyle ağzını yamulturum," dedim, sinirle soluyarak. Sinirle solumak, nedir? Neyse bunun için sonra detaylı bir analiz çıkarırız. Ama şimdi... Sözlerim karşısında yumurtlayan tavuğun yüzüne dönen bu tavuk suratlıyı imha etmem gerekiyor. "Yardımına ihtiyacım var. Peşimde bir takım adamlar var. Adım, adım Cihangir. Gerçekten zararsızım. Sadece beş dakika beni odan da saklamanı istiyorum," dedi, yine aynı fısıltılı tonda. "Oradan bakınca hayır kurumuna mı benziyorum?" Yenilgiyle omuzlarını düşürdü. "Sadece beş dak-" sözlerini tamamlayamadan ayak sesleri duyulmaya başladı. Bu haliyle kaç kişi olduklarını anlamak pek mümkün değildi. Fakat koşar adım yürüyen bu insanların çok da masum düşünceli olduklarını düşünmüyordum. "Gel," deyip, uzanınca tutabileceği balkon korkuluklarını gösterdim. Yüzündeki aydın gülümsemeyle bir hamle de yukarı çıktı. Seslerin yaklaşmasıyla tedirgin olup hemen içeri girdim ve tanımadığım bu yabancının da girmesine izin verdim. Elimde hala tehlikeli olduğunu düşündüğüm süpürge. Karşımda sırlarla dolu bir yabancı. Odamın köşesinde Sokrates dedemin bıyığının portresi. Ve benim tek bildiğim şey hiçbir şey bilmediğim.
|
0% |