@amatoriceyazar
|
Multi: Gülşen, Dillere Düşeceğiz Seninle "Kod Adı: Fitniyat" 🌃 Sevgili amcam Aristoteles, eudaimonia düşüncesiyle hafızama kazınmış birisi. Eudaimonia, yani yüksek haz, yüksek mutluluk, nihai hedef gibi anlamlara geliyor, felsefi terimler sözlüğünde. Bu düşünceye göre insanın ulaşabileceği en iyi nokta, aslında insanın mutluluğa ulaştığı nokta demek. İnsan ırkından şimdiye kadar bunu başaran biri oldu mu, sanmıyorum. Fakat bunu bir yemeğin başardığına adımın Sare olduğu kadar eminim. Yaprak sarması! Özel davetlerde, günlerde, arada da ev ahalisine sadaka niyetine yapılan milli yemeklerimizden en iyisi. Tadının güzelliğini özellikle analarımızın çok özendikleri günlerde alıyoruz. Çünkü köpağın önüne ekmek doğrar gibi önümüze bir iki tane atılıyor ve tadı damağımızda kaldığı için o gün yenilen sarma dünyanın en iyi sarması konumuna yükseliyor. Diğer yandan yaz sıcağının ortasında koltuk altları sıcaktan feryat figan ağlayan bu kadar şişman kadının bir ara da olduğu, giydikleri tül çorapların yanık et koktuğu, dişlerinde saltanat kuran maydanoz taneleriyle adeta dış macunu reklamı çeker gibi kahkahaların doluştuğu, ortaya aldıkları fitne kazanının kepçesinin el değiştire değiştire karıştırıldığı bu güzide ortam da; köşeme çekilip annemin hazırladığı gün tabağını yemek, itiraf etmesi güç olsa da fazlasıyla keyif veriyor. Mahallenin tüm sırlarının ortaya yatırıldığı, her kesime; her insana fazladan don biçildiği, sonunda da "estağfurullah" çekildiği bu yerde, yapılan bu programın amacına ulaştığını hissediyorum. Evde gün boyu kocalarının kokulu ağzını, çocuklarının boklu kıçını çekmekten bir tarafları şişen canım teyzelerim, hafta da bir yapılan bu günleri nimetten sayıyorlardı. Tüm hafta boyunca FBI ajanı gibi çalışıp, gün günü gelip çatınca hepsi ellerindeki kozları paylaşıyorlardı. Bu onlar için artık bir kültürdü. Kırk, elli yaşlarından sonra katılabilecekleri maksimum ekstrem olay bu gün olayıydı ve takma dişleri ağızlarında durmayacak hale gelene kadar bunu devam ettireceklerini biliyordum. Pek ala, bunlar bizim annelerimiz, teyzelerimiz. Peki, Sare Baysal bu tablonun neresinde? Sare Baysal, görsel sanatlar fakültesi, resim bölümü mezunu, işsiz bir gençtir. Yaptığı bir kaç tabloyu satabildiği zamanlar ondan iyisi yoktur buralarda. Çünkü ailesinden para isteme yükünden kurtulmuştur. Sare Baysal, boş zamanlarında bol bol felsefe okur. Filozoflarla yakın bir ilişki içerisindedir hatta daha ileri bir boyutta onlarla akraba olduğunu düşünür. Gün içerisinde emekli babası arkadaşlarıyla dışarı çıkar, polis abisi filmlerde ki gibi kötü adam kovalamaya gider, küçük kardeşi kreştedir ve Sare Baysal, annesiyle ev de yalnızdır. Bir kaç arkadaşı vardır. Onlarla sık sık görüşür fakat bu görüşmeler genellikle akşamları gerçekleşir. Gününün çoğu boş geçtiği için annesinin önerisiyle günlere katılmaya başlar. Ve tahmin ettiğinin ötesinde bu kurulun fitne fucur kadınları ona çok iyi gelir ve artık o da bu günlerin bir üyesidir. "Aaa, ne diyorsun Mualla! Nıç nıç, hiç utanma kalmamış bunlarda ayol," diye, konuşan Neriman teyzeye baktım. Toptan hallice, yusyuvarlak bir kadın. Yanakları yüzünden ağzının olmadığını bile düşünebilirsiniz ama o yalnızca şişman. Grubun en tehlikeli üyesi. Masaya yatırdığı her hasta ex oldu. Dilinin zehri en zehirli kobradan daha zehirli. "Sare, hiç konuşmuyorsun kızım," deyip, okları bana çevirdi. "Aman, ne konuşayım Neriman teyze. Haberler siz de, ben sizi dinliyorum," dedim ve tabağımdaki sarmayı tek hamlede ağzıma attım. "Dün gece su içmeye kalktıydım. Uyku hali senin balkonda bir oğlan gördüm sanki," dedi ve yıllardır koyun yatırır gibi yatırdığı masaya bu kez de beni yatırdı. Kurtuluş yok. Beni de "ex oldu" listesine yazacaktı ve her gördüğü yer de gözleriyle bunu anlatacaktı. Neriman. Kod adı, Fitniyat. Beni, daha doğrusu bizi görmüştü. Uyku hali demesine bakmayın. "Gördüklerimden kilolarım kadar eminim ama sana alttan alttan korku vermek hoşuma gidiyor" demek istiyor aslında. "Aman Neriman, nasıl laf o," dedi, annem sultan. Yavrusunu koruma iç güdüsüyle öne atılmıştı anne kurt. Doğru olduğunu bilse muhtemelen beni kuş başı olarak doğrardı. "Alınma hemen, Zehra. Gördüğümü söylüyorum. Hem, Sare şimdi anlatır aslını," dedi ve kenara çekildi fitneci Fitniyat. Masum görünen bu yapının altı işte bu kadar kirliydi. Ağzı sarımsak kokulu bu şişmanların diş etlerinden geçirmedikleri tek insan yoktur mahalle de. Çiğner çiğner ve nihayetinde sıkılınca tükürürler. Kaşınan diş etlerinin yeni sakızı bendim. Hepsinin meraklı pörtlek gözleri üzerimde. Bir tek annem telaş içinde bana bakıyor. Fitniyat Neriman, gördüklerinin doğruluğundan emin bir şekilde kaş işareti yaptı. Daha çok "Ne yalan söyleyeceksin bakalım" der gibiydi. Ne yalan söylersem söyleyeyim, annem dışında kimse ikna olmayacaktı. Koca popolu bu kadınlar, dışarı çıktıklarında Neriman'ın yakasına yapışacaklar ve "Ne gördün komşum?" "Yakınlar mıydı?" "Ne yapıyorlardı?" sorularını soracaklar ve Fitniyat Neriman, çıkardığı kaostan mutlu bir biçimde birin yanına beş ekleyerek gördüklerini anlatacaktı. Bu dedikodunun sonunda Cihangir ve ben gizli aşık olacaktık ve bu raddeden sonra hamile olup olmadığımı bile sorgulayacaklardı. Hani demiştim ya üzerime sağlam kokulu bir eşek boku sıçradı diye. Aslında üzerime eşek boku sıçramamış ben direkt bokluğun içine yuvarlanmışım. Es-Sela!
|
0% |