Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5. 🌃 Aşk Tesadüfleri Sever

@amatoriceyazar

Multi: Yalın, Yaz Gülü

"Aşk Tesadüfleri Sever"

🌃

Yirmi üç yıllık hayatımda erkeklerle yıldızımın barıştığı her hangi bir dönem olmadı. Hiç unutmam orta okuldayken Burak diye bir çocuk, okul çıkışı, bahçeden kopardığı bir çiçekle yanıma geldi ve "Seni seviyorum, Sare," dedi. Sonra elindeki çiçeği uzattı. O kadar ne yapacağımı bilemedim ki. Çocuğun gözünün üstüne attığım yumruğu biliyorum. Sonra koşa koşa gelip abime anlatmıştım. Abim de, "Diğer gözüne de ben patlatacağım," deyip gidecekti ki annem zor durdurdu. Bu olayın ardından annem, "Kızım birinin seni sevmesi ya da senin birini sevmen yanlış bir şey değil. Sevebilirsin. Sevilebilirsin. Ama sırf biri seni sevdiği için ona şiddet gösteremezsin. O arkadaşından yarın özür dile, olur mu?" diye sakinlikle konuşmuştu. Yaptığımdan dolayı pişmanlık duymuştum ama dedim ya ne yapacağımı bilememiştim. Ertesi gün okula gittim ve Burak'ı buldum. Gözünün altı biraz şişmişti. "Yaptığım doğru değildi, özür dilerim," dedim. Her şey gayet planlı giderken, "Önemli değil bir tane öpersen geçer, Sare'm," dedi ve ben bu kez de diğer gözüne yumruk attım. O günden sonra çocuk bir daha yüzüme bile bakmadı. Bunun gibi kaç vaka geçti başımdan hatırlamıyorum bile.

Olaylı geçen yirmi üç yılın ardından abim ve babam dışında beni gülümseten hiçbir erkeğin olmayışını kendime borçluyum. Vebalı olarak gördüğüm bu türden hep kaçtım. Kaçmaya da devam ediyordum. Ta ki...

055***: Gülümsediğin için asıl ben teşekkür ederim, devrem ;)

Adlı bir mesaj alana kadar. Normalde, "Sen kim oluyorsun da bana böyle mesajlar atabiliyorsun, lolipop," der, onu benimle tanıştığına pişman ederdim. Ama onun yerine,

Sare: Gülümsettiğin için teşekkür ederim o zaman,

diye, yazdım ve gönderdim. Sonra... Bir dakika, bir dakika!

"Gülümsettiğin için teşekkür ederim, ne lan! Flörtöz müsün kızım sen! Bu mesaj olmamış, koca istiyim gel beni al, yazsaydın. Ah, Sare, ah!" Kendi kendime kızıp hızla parmaklarımı klavye de kaydırdım.

Sare: Böyle bir mesaj almayı beklerdin tabi ama koca bir "nah!" alırsın. 😘

Toparlamanın verdiği keyifle dondurmamdan koca bir kaşık daha aldım.

055***: İçindeki dolmuşçu Hasan abiyi bir an olsun saf dışı bıraktığını düşünmüştüm. Neyse, öpücükle idare ederim. 😘

Sare: Bana bak lolipop, lastik gibi gevşeyip durma. Ne öyle öpücükle idare ederim falanlar filanlar. Şuradan bir koyarım amele sümüğü gibi duvara yapışırsın.

055***: Ben de seni çok seviyorum, hayatım. Öptüm güzel yanaklarından, görüşürüz.

Sare: Lan ben senin beni öpen ağzını yamultmaz mıyım! Gevvvvşeek herif! (Gönderilmedi)

Sare: Engelledin mi lan? (Gönderilmedi)

Sare: Sülük seni. Kaldırma sakın o engeli! (Gönderilmedi)

"Adama bak ya! Hem sululuk yapıyor hem engelliyor. Kimsin oğlum sen, kim!"

Sinirle dondurmamdan bir kaşık daha aldım.

Gece teşekkür mesajıma bir cevap vermemişti. Gündüz öğlene doğru mesaj atmıştı. Salağım ki cevap verdim. Hem niye cevap veriyorsam! Yalancı mı, sapık mı, dolandırıcı mı, ne olduğu belli olmayan bir adam! Bu kadar çabuk güvenilir mi, ha salak Sare!

Telefonumun kilidini açıp bir anlık güdüyle numarasını kaydettim.

Yılışık

"Tam sana göre. Yılışık."

Masamdan kalkıp elimde ki kutu dondurmayla yatağıma geçtim. Bağdaş kurup oturdum. Keyifle dondurmamı yiyebilirim artık,

diye düşünüyordum ki,

"Sare, akşama misafirimiz varmış. Gel de hazırlık yapalım," diyen, annemle, dondurmama üzgün bir bakış attım. "Seni nasıl yemek istiyorum, bir bilsen. Ama aşkımıza misafir gölgesi düştü. Şimdilik ayrılmamız gerek. Ama bu çok kısa sürecek. Tekrar kavuşacağız."

Elimdeki kutu dondurmayla mutfağa geçtim. Erimesin diye buzluğa atıp, isteksiz gözlerle anneme bakmaya başladım.

"Ne misafiri anne ya. Kim geliyor," deyip, tezgaha yaslandım. "Ay bilmiyorum ki. Benim de iki ayağım bir pabuca girdi. Abin aradı, misafirim var, dedi. Arkadaşı falan herhalde," deyip, başındaki yazmanın kulaklarını başının üzerinde bağladı. "Sen de saçlarını topla yemeklerden çıkmasın." Uyarıyı dinleyip saçlarımı topladım.

Yaprak sarması (olmazsa olmaz), mantı, kesme çorba, güllaç yaptık. Annem, misafir ne sever ne sevmez bilmeyerek bonus olarak bir de çiğ köfte yaptı. Adam olana çok bile. Ayrıca ne gerek var bu kadar çeşite? Yaprak sarmasının yanında başka yemeklerin adının geçmesi bile sarmaya hakarettir. Sarmaspor, oley!

Sofrayı kurduk. Bizim misafir çölden geliyor herhalde. Aç, susuz. Kapıda kolundan yakalayıp direkt sofraya çekeceğiz.

"Ya anne, geberdim ben artık! Lütfen odama geçeyim," dedim, ağlak ton da. Ama hepinizin tahmin ettiği gibi "Olur mu öyle şey, Sare? Ayıp. En azından bir hoş geldin, de misafirimize," dedi ve milli analık görevini layıkıyla yerine getirdi.

Sonrası bekleyiş.

"Kırmızı halı sermediğimiz kaldı hala gelemediler," diye, söyleniyordum ki,

"Dindon!" Zil sesi.

"Hadi kızım, kapıya bak." Gözlerimi devirdim. "Berfu baksın anne. O küçük değil mi ben niye kalkıyorum." Üç numaralı anne bakışı. -Seni doğuracağıma taş doğursaydım- bakışı. "Tamam kızım, tamam. Sen otur, ben kalkar bakarım," deyip, saldı mı orta yere dramı... Anneler kapatılsın. (Çarpıldı.)

"Off, bakıyorum," deyip, ayaklandım. "Oyy, annesine de hiç kıyamaz, annesinin gülü." Az önceye kadar Çaki bebeğin torunuydum bir an da gül oldum. Ana bu sever de söver de. Canım anam.

Ayaklarımı sürüte sürüte kapıya geldim. Kapının ağzına gelmişken tekrar çaldı. "Ananızın karnında dokuz ay nasıl beklediniz acaba."

Kolu indirip, kapıyı açtım. Abimin düz suratı ve arkasında da...

"Anasını... Sen?" Ağzımdan firar eden kelimeleri duyacak kulak şu anlık ben de yoktu. "Misafirin yanında nasıl konuşuyorsun sen öyle, Sare?" Abi ikazı. Bir dakika abicim, bir dakika.

"Tanıyor musun, Cihangir'i?" Bir abime baktım, bir Cihangir'e. Şimdi yakasına yapışıp, -Ne işin var lan evimde- demek istiyordum ama şartlar el vermiyordu. Tenhada sıkıştırmak farz oldu.

Hemen toparladım, "Yok abi, nereden tanıyayım, birine benzettim sadece," dedim.

"Aaa, kime benzettiniz," diyen, Cihangir'e baktım. Abimin önüne koyduğu terlikleri giyiyordu. "Anana," diye, fısıldadım. Gülümsedi. "Anlamadım." Ağzına yumruğumu çakarsam anlarsın. "Şeye ya, Kıvanç Tatlıtuğ'a benzettim." Sıva, Sare. Aferin.

"Çocuğun tek sarı yeri saati, Sare. Bu nasıl benzetme." Abi, niye karıştırıyorsun ki? Beş dakika geç doğmuş işte. Yoksa bildiğin Kıvanç Tatlıtuğ.

"Küçükken sarışınmışım," deyip, kendi çapında espri yaptı. Ulan ne alaka ya ne alaka!

"Neyse, hadi içeri geçelim," deyip, salonu gösterdi abim. Beraber içeri geçtik. Hoş geldin faslından sonra yemeğe oturduk.

"Sarma çok güzel olmuş efendim. Ellerinize sağlık," deyip, yılışıklık modunu açtı yine. "Kızım yaptı. Afiyet olsun."

Ağzına bir sarma daha atıp bana baktı. "Ellerinize sağlık, çok güzel olmuş." Gülümsedim. "Zıkkımın kökünü ye," diye, fısıldadım. "Bir şey mi dediniz?" Lan gel benim selamı oku, diyorsun. "Afiyet olsun," dedim. Keyifle gülümsedi.

Attığı mesajlar aklıma geldi. Karşımda oturmasını fırsat bilip ayaklarına doğru tekme attım.

"Ah!" Yer yön bilgine tüküreyim senin, Sare. "Kızım elin rahat dursa ayağın rahat durmuyor. Ne yapıyorsun ya, kırdın bacağımı," diyen, abime baktım. Bir de yanında, gülmemek için kendini zor tutan, Cihangir'e.

"Kusura bakma abi. Sinir sıkışması gibi bir şey oldu da," deyip, geçiştirdim. Çok üzerinde durulmadı zaten.

"Eee oğlum, siz nereden arkadaşsınız?" Babam, yemekte ki sessizliğini bozup, konuşmuştu.

"Cihangir, akademiden yeni mezun oldu. Dereceyle hem de. Öncesinde stajyer olarak çalıştı yanımızda. Nasipse şimdi göreve başlayacak." Küçük pirinç tanesi boğazıma kaçtı. Ben böyle tesadüfün...

"Helal kızım, helal," deyip, annem bir bardak su uzattı. Olayın garipliğine bak. Herif hırsız olamayacak kadar polis çıktı, iyi mi? Bu gece daha ne kadar şaşıracağım acaba?

Yemeklerimizi yedik. Bir kaç tabak alıp ayaklandım. "Yardım edeyim ben de." İyi aile çocuğu seni. "Otur oğlum sen misafirsin," diyen anneme, şeytan gülümsemesini sundu. "Olur mu öyle şey, Zehra teyze. Beraber yedik, beraber toplayalım." Tribünlere oynuyor şerefsiz. Daha demine kadar, efendimdi, şimdi Zehra teyze oldu. Hızlı ve yılışık.

Mutfağa geçip tabakları tezgaha koydum. Peşimden de o geldi. Tezgaha yaslanıp yüzüne bakmaya başladım.

"Ne ayaksın oğlum sen?" Tabakları koyup karşımda durdu. "Bakayım," deyip, ayaklarına baktı. "İki ayakmışım." Yüzümü buruşturdum. O ise bundan keyif alırmışçasına gülümsedi.

"Tüm bunlara tesadüf mü demeliyim?" Gülüşünü bozmadı. "Aşk tesadüfleri sever," deyip, yanağımdan bir makas aldı. Parmağını tutup ters çevirdim. İstese aldığı eğitimlerle beni anında etkisiz hale getirebilirdi ama o gülerek yüzüme bakmayı tercih etmişti. "Öpecek misin?" Ciddiyetsiz oluşu beni deli ediyor. Parmağını daha çok büktüm. Yüzünü buruşturdu. "Sevgini zarar vererek gösteriyorsun sanırım."

"Ne işin var burada?" Başıyla parmağını gösterdi. "İnsanlar konuşarak anlaşır, şiddet göstererek değil. Bırakırsan anlatacağım," dedi. Dediğini yapıp, bıraktım.

"Babam evden kovdu. Kartlarımı iptal etti. Beş parasız kaldım anlayacağın. Otele gidecek para olmayınca merkezde kalayım dedim, Okan komiserim aldı buraya getirdi." Aval aval yüzüne baktım. "Anlamadım, sen şimdi..." Başını salladı.

"Evet, bir süre siz de kalacağım."

 

 

Loading...
0%