Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6. 🌃 Bir Fil Bir File Ben Filim Demiş

@amatoriceyazar

 

Multi: Adamlar, Koca Yaşlı Şişko Dünya

"Bir Fil Bir File Ben Filim Demiş"

🌃

Öz disiplinini sağlayamamış birine göre bazen, bazı yerlerde kendimi gereksiz kurallar bütünüyle sarmalarım. Mesela uzunca bir dönem her bir kaşık çorba için, her seferinde ayrı ekmek ısırmam gerektiğini düşünüyordum. Benim için kırılması zor bir kural oldu. Bir kaşık, bir ekmek olarak çıktığım bu yolda artık iki kaşık, bir ekmek olarak devam ediyorum. Bu durum da koyduğum bu saçma kural kırıldı mı, esnedi mi? Bazen bunu üç kaşığa çıkarıyorum, sonra -vay anam çorba boşa gitti- diye düşünüp hemen ağzıma ekmek tıkıştırıyorum. Nihayetinde ben mercimek miyim, ayran aşı mı? Bilmiyorum.

Bir kase çorba için yirmi üç yıllık hayatımda keyifle çorba içme keyfinden uzak kaldım. Hayatının hiçbir döneminde kural işlemeyen bu kız için bu anlamsız yerlerde çıkan disiplin anlayışı yorucu olabiliyor. Mesela geceden planlar yapıp, ertesi günümü verimli geçirmek adına kendime sözler veriyorum. Normalde kaşık sayısına ekmek çiğneyen bir insanın salise hesabı yapması gerekirken, ben tüm o günü yatarak geçiriyorum. Bazen sorguluyorum işte. Hayatın verimsiz noktalarında bu kadar kuralcı olup, kendi yaşantıma bunu uygulamaya çalışınca neden eksik kalıyorum?

Bu tür düşüncelere maruz kalınca daha az felsefe okumam gerektiğini hissediyorum. Çünkü hayatı sorgulayınca aklımın varlığının farkına varıyorum ve hayat akıl varlığını özümsemiş insanlar için bir kaç beden küçük kalıyor. Hayat, daha çok yaşamla ölüm çizgisi arasında düz ilerleyebilecek insanlar için biçilmiş kaftan. Düşünen insanlar için... Neyse. Ben filozof değilim, anlam arayamam. Benden olsa olsa fil olur. Hantal, sadece yiyip içen; fil. Bazen, sadece "fil" olmak gerekir. Düşüncelerin canı cennete!

Konunun buraya nasıl geldiğini ne siz sorun ne de ben söyleyeyim. Bu düşünce paradoksuna düşmeden önce, keyifle tatlısını yiyen Cihangir'e bir hayli bilendim ve tatlıları servis etmeden önce neden tatlısına müshil katmadım diye düşünüyordum. Nihayetinde tüm bu düşüncelerim benim koca bir -file- dönüşmemle son buldu.

"Cümleten afiyet olsun. Ben kaçar," deyip, elimdeki tatlı tabağıyla ayaklandım.

"Hayırdır, kızım?" Bıyığı şerbete bulanmış bir baba figürü. Bir süre, hatta uzun bir süre babaların neden çok yemek yediği üzerine düşünmüştüm. Bu düşüncem sonucunda vardığım tek yer varamadığım yerdi. Babalar, göbektir. Koca, şişman bir göbek.

"Arkadaşlarım bekliyor," dedim, hala ayakta beklerken. "Kızım daha dün çıktın ya!" Ve annem. Anneler çocuklarının dışarı çıkma ihtimalleri karşısında neden onları annelikten reddetmişiz gibi davranıyorlar? Oysa sadece dışarı çıkma ihtiyacımı gidereceğim ve dönüp dolaşıp geleceğim tek yer, yine burası. "Dün, dün de kaldı anne. Ne demiş ünlü düşünürler, anı yaşayın, dün de kalmayın!" Söylediğim sözlerin doğruluğunu ispatlamak istercesine başımı da salladım. "Allah Allah, hangi düşünürlermiş onlar?" Zehra hanımı üç hayırla uğurluyoruz. Bu alaycı bakışlar... Hiç hoş değil. "Ünlü düşünür, Sare Baysal ve tebası," dedim, bilmiş bir şekilde. Sevgili aile üyelerim zerre mantık içermeyen bu konuşmalarıma alışıktı. Fakat şu köşe de, soluksuz tatlı yiyen, söylediğimiz her sözü can kulağıyla dinleyen, iki ayaklı, insan suratlı; yani şey, Cihangir, yediği tatlıyı soluk borusuna takacak şekilde güldü. Öksürükleri arasında annemin çok sevdiği İran halısını salyalarıyla suladı. Soluk borusundan ani bir manevrayla dönen tatlı parçaları, halının yüzeyini oldukça pis gösteriyordu. Öksürükler eşliğinde, özür dilerim, dedi. Normal şartlarda "Ne özrü oğlum, halının içinden geçtin," diyecek olan annem, "Aman canına zeval gelmesin oğlum, halının lafı mı olur," dedi ve hemencecik su uzattı. Kendini az da olsa toparlayınca, domatesten hallice olan suratıyla bize baktı. "Gerçekten, özür dilerim. Bir an öyle söyleyince çok gülesim geldi," dedi ve bunları söylerken ayrıca bir gülme atağı geçirdi. "Bizim Sare böyledir işte. Boş boş konuşur," diyen kişi abimden başkası değildi. Yılın zorba ödülü, Okan Baysal'a gidiyor! "Dedi çok dolu konuşan insan. Neyse, ben artık gideyim," dedim ve düştüğüm bu anlamsız durumu bir an önce terk etmek adına kapıya doğru yöneldim. "Cihangir'de seninle gelsin. Senin çocuklarla tanışır." Taktı mı abim kuyruğu peşime. El mecbur -he- dedim. Ben ön de, kuyruk arkamda çıktık evden.

"Bana bak, şu sokağı dönünce ayrılıyorsun peşimden. Nereye gitmek istiyorsan oraya gidiyorsun. Eve dönerken sana haber veririm beraber döneriz," dedim ve onu beklemeden yürümeye başladım. "Başka emrin? Yok öyle, seninle geleceğim." Olduğum yer de durup, arkamı döndüm. "Bana bak yılışık şey, seninle gitmek istemiyorum. Abim peşime taktı diye seninle gidecek değilim. İstenmediğin yere gelmeyeceksin herhalde!" Sol kaşımı kaldırıp yüzüne dik dik bakmaya başladım. Gülüp kollarını birbirine bağladı. "Düşündüm ve geleceğim," deyip, koluma girdi. Hızla kendimi geri çektim. "Höst, ulan dağ ayısı! Meşrebin mi geniş oğlum senin? Uzak dur, çomar kılıklı!" Kaşları çatıldı. "Hakaret etmeden konuşamıyor musun? Masum bir düşünceyle girdim koluna. Rahatsız olduysan özür dilerim." Kısa bir an son söylediğime pişman oldum. Ama çok kısa bir an. Sonra, "Ya da dilemem. Hadi gidelim," deyip, bu kez de koluma hafif bir şekilde vurdu. Ya sabır. Ya sabır. Tesbihim nerede benim?

"Sareee!" Hay ağzı yamulasıca! Tövbe.

Radar Neriman!

Başımı yukarı kaldırıp, karşı komşumuz Neriman teyzeye baktım. O ise bana bakmak yerine, avına kilitlenmiş bir baykuş edasıyla yanımdaki Cihangir'e bakıyordu.

"Bu yakışıklı çocuk geçen gün senin balkonunda gördüğüm çocuk değil mi?" Bırakmayacak peşini. Asla. "Bilmem, Neriman teyze. Nasıl olsa benimle ilgili benim haberim olmayan şeyleri bile biliyorsun. Sen söyle, balkonumda gördüğün çocuk mu?" Bir an duraksadım. "Hatta dur, şöyle çevireyim bir de öyle bak," deyip, kolundan tuttuğum Cihangir'i kendi etrafında çevirdim. Çevirdim, evet. Koca adamı, kuzu gibi çevirdim. Cihangir ise yaşadığı bu olaydan memnun bir şekilde gülümsüyordu. Biri cevap verebilir mi artık, bu çocuk neden hep gülümsüyor?

"Ay ay ay, üstüme iyilik sağlık. Seni de edepli bilirdik. Konuşmalara bak sen. Annenle görüşürüz ama," deyip, tehdit modunu açtı. "Sen balkonumu dikizlerken sıkıntı yok ben cevap verince edepsiz mi oldum? İyi geceler, Neriman teyze. Annemle konuşunca selamımı söylersin," deyip, ceketinden tuttuğum Cihangir'i çeke çeke oradan ayrıldım. Fitneci kadın. Ne olacak!

"Bizi mi görmüş?" Ceketini bıraktım. Şimdi yan yana yürüyorduk. "Bizi derken?" Tıslar şekilde güldü. "Seninle, beni mi görmüş?" Sıkıntıyla nefesimi bıraktım. "Evet. Her gördüğü yerde de bunu söylemekten geri durmuyor." Bir şey söylemedi. Ta ki bir kaç adım sonraya kadar, "İstersen ben konuşabilirim," dedi ve bu isteğini anında geri çevirdim. "Hiç bulaşma. Sen onu bilmezsin. Ağzından girer, burnundan çıkar ortaya yeni dedikodular çıkarır. Yakında unutur. Yani, umarım unutur. Neyse, bak gidiyoruz ama sakın orada beni delirtecek bir şey yapma. Sonra hesabını sorarım." Güldü. Zaten hep gülüyor. "Hay hay efendim. Emrinize amadeyim!"

Yılışık.

🌃

Biraz daha yürüdükten sonra, daimi mekanımız olan Eylüllerin çay bahçesine geldik. Yaz, kış demeden hep burada buluşurduk. Yazları dışarıda, kışları içeride. Bizim için oldukça yüksek manevi değerlere sahip bir yer.

Çay bahçesinden içeri girdik. Yerimiz belli. Bahçenin arkasında ki büyük masa. Çay bahçesinin önünden dolaşıp arkasına geçtik. Ortam hazırdı. Semaver çoktan yakılmış, çaylar demlenmişti. Beni gören Eylül, "Eh be kızım nerede kaldın-" Cihangir'i görünce ani bir duraksama yaşadı, "ız," diye tamamladı cümlesini. Cihangir ise tüm bu olanları gülümseyerek karşılıyordu. Yılın pozitiflik ödülü de sana be oğlum!

Tüm grubun odağı artık Cihangir'di. Hiç görmedikleri bu yabancıyı tanımak ve burada ne işi olduğunu anlamak istiyorlardı.

"Abimin iş arkadaşı. Bir kaç gün biz de misafir olacak," dedim ve ilk tepkilerini ölçtüm. Yüzlerine beklediğim anlayış oturunca tanıştırma faslına geçtim.

"Misafirimiz, Cihangir," dedim ve sağ elimle Cihangir'i gösterdim. Sonra da sırasıyla, "Merve, Oğuz, Eylül, Yalın," dedim ve arkadaşlarımı tanıştırdım. Kısa bir "Memnun oldum" faslından sonra yerlerimize geçtik.

Ortamda normal karşılanması gereken bir gerginlik vardı. Yeni biri vardı ve kimse ne konuşacağını bilmiyordu. O hariç. Zengin öz güveni mi, inanın bilmiyorum. Ama geldiğinden bu yana bir dakika bile susmadı. "Çocukluk arkadaşı mısınız?" Ortaya attığı son soru da bu olmuştu. Tüm arkadaşlarım ona, uzaylı görmüş gibi bakıyorlardı ve o, bu durumdan asla etkilenmiyordu. Hala yüzünde keyifli bir gülümseme vardı. Ara ara çayını yudumluyor ve bu keyfi sürdürmeye devam ediyordu.

"Evet, çocukluk arkadaşıyız," dedi, Merve. Onaylar biçimde başını salladı ve yeni sorusunu çok süre geçmeden hazırladı. "Hep bu kadar mıydınız?" İşte, sorulmaması gereken bir soru. Hepimiz hatıralara takılıp kaldık. Altı kişilik grubumuz geçti bir bir gözümüzün önünden. Onun gidişiyle bu sahne kapandı. Biz beş kişi kaldık. Belki biraz da yarım...

"Çayları tazeleyelim," diyerek konuyu değiştirmeye çalıştım. Cihangir, durumun hassasiyetinin farkına varmış olacak ki, bir daha soru sormadı. Gecenin devamında ise ortamda ki gerginlik tuzla buz oldu. Onun enerjisi tüm grubu ele geçirdi. Bol sohbet ve şen kahkahalarla saatlerimizi geçirdik.

"Arkadaşların çok iyiler. Şanslısın. Ben hayatımın hiçbir döneminde böyle arkadaşlara sahip olamadım." Benim zayıf karnım da tam olarak burası. Sokağın ortasında durdum. O da benimle birlikte durdu. Yapmamam gereken bir şey yapıp kaldırımın kenarına oturdum. "Ne yapıyorsun? Bu tür yerlere oturulmaz," dedi ve kınayıcı bakışlarla bana bakmaya başladı. Oturduğum yerden, karanlığın izin verdiği kadar yüzüne bakmaya çalıştım. "Kim demiş oturulmaz diye? Al bak, oturdum," dedim ve kendimi gösterdim. "Pistir," dedi bu kez de. "İnsanlar kadar değil." Bekledi. Ve saniyeler sonra yanıma oturdu. "Bu çılgınca." Kendime engel olamayarak kahkaha attım. "Nesi çılgınca?" Aramızdaki mesafe bir karış kadardı. Ve yüzü buradan oldukça yakın duruyordu. Ona bakmak yerine ayakkabılarımıza bakmaya başladım. Zengin ve fakir ayrımı buradan bile o kadar belliydi ki. Kim bilir bu ayakkabıları kaç lira. "Kaldırıma oturmak... Kim kaldırıma oturur ki?" Tüm çocukluğu yüksek duvarlar arasında geçmiş olan bu zengin çocuğu kaldırım tozu yutmaktan mahrum bırakılmıştı. Tıpkı çocukluğunun büyük bir kısmından mahrum bırakıldığı gibi. "Bazen olmaz diye bakmamalısın. Oturuyoruz ve kaldırıma oturmak artık mümkün. O kadar da zor bir şey değilmiş. Sadece eğiliyorsun ve oturuyorsun. Merak etme, bizi cezalandırmazlar. Sadece otur ve geceyi dinle." Hiç sesini çıkarmadı. Ve biz öylece oturmaya devam ettik.

Kaba taslak bir zaman kavramı ortaya çıkarmam gerekirse, yaklaşık on beş dakikadır sessizce kaldırım kenarında oturuyorduk. Ara ara arabalar geçiyordu ve bu büyülü anı bozuyorlardı. Fakat arabalar geçip gittikten sonra kaldığımız yerden devam ediyorduk. Nihayetinde aklımı kemiren soruyu daha fazla içimde tutamayıp konuştum.

"Hiç mi arkadaşın olmadı?" O, artık gülmüyordu. İçli bir nefes alıp, bıraktı. "Babama göre arkadaş, zehirdir. Arkadaşım olursa eğer bana zorla aldırdığı özel derslerden geri kalırdım ve onun tabiriyle ileride -aptal- bir adam olurdum. Bu yüzden arkadaş bana yasaktı. Cihangir, sadece ögrenmeliydi." Tanıdığım bir günlük süreyle -lakayt- olarak addettiğim bu adam, yaşayamadığı çocukluğunun acısını çıkarıyordu belki de. Üzülmüştüm. Bu durumu inkar edemem. Çünkü her çocuk, çocukluğunu yaşama hakkına sahiptir ve bu adam, bu hakkından mahrum bırakılmıştı.

Bir şey söyleyemedim. Daha doğrusu ne söyleyeceğimi bilmiyordum. Teselli konusunda berbat olduğumu hesaba katarsam, hiç konuşmamam şu an için en doğrusuydu.

Ben öylece sessizliğimle boğuşurken o tekrardan sessizliği bozan taraf oldu, "Sare, benimle arkadaş olur musun?"

Bir fil, bir file sen de filsin demiş. Fil, file dönüp, ben filim demiş.

Beynimde tepişen fillerin ağızlarına sakız ettiği bu mini tekerleme yaşadığımız bu anı özetler nitelikte. Onu, arkadaşlarımla tanıştırdım ve hayatında eksik kalan noktayı bilmeyerek de olsa gösterdim. O ise, hayatının eksik kalan parçasını bulmuştu ve o parçayı benim tamamlamamı istiyordu. Peki ama ben, kurduğum bu minik filler ordusuna yeni ve yabancı bir fil ekleyebilecek miydim?

 

 

Loading...
0%