23. Bölüm

22. 🐸 İkna Taktikleri

venom
amatoriceyazar

Bölüm 22:

"İkna Taktikleri"

Bölüm Müziği: İkilem-Kaybolurum Gülüşünde

🐸

Dışarıda, sicim gibi bir yağış vardı. Bulutlar, katıksız griydi. Hepsinin yağmur yüklü olduğu buradan bile anlaşılıyordu. Böyle havalar çoğu insana bunaltıcı gelse de, beni içten içten huzurlu bir insana dönüştürüyordu. Çünkü dünyayı daha temiz ve daha yaşanılası hissediyordum.

Prenses ilan edilmemin üzerinde tam olarak iki gün geçmişti. Ve evet, bu iki gün boyunca da hep yağmur yağmıştı. Bu yüzden Tarık'la buluşamamış ve teklifine bir cevap verememiştim. Açıkçası, yağmur bir kaçış noktası olmuştu benim için. Çünkü ne cevap vereceğimi bilmiyordum. Yıllarca bir sandığın içinde yaşayıp, bir anda görünür olmak kolay bir şey değildi.

Günebakan mahallesinde doğduğumdan beri yaşıyordum. Buradaki insanları, onlar bilmese de seviyordum. Kimseyle muhabbet kurmaya yanaşmasam da her biri beni tanıyordu. Çünkü doğduğumdan itibaren içime kapanık biri değildim. Zamanla oldu. Babamın, zamansız gidişiyle oldu...

Şimdi bu insanların karşısına Prenses kılığında çıkmak, tüm tabuları yıkmak demekti. Ve ben bunun için yeterince yol kat ettim mi, bilemiyordum.

Sıkıntılı bir iç çekiş sonrası, abimin sesi düşüncelerimi böldü.

"Abisinin gülü. Kurban olayım sana, şu çayından bir tane daha yapsana."

Bonkör bir şekilde dağıttığı iltifatlara göz devirdim.

"Kıymetimi anca hasta olunca bil zaten."

Koltuğa iyice yayılıp, burnunu sert bir şekilde elindeki mendile sümkürdü. İğrenir bir ifade takındım.

"Bana bulaştıracaksın."

Sesli bir şekilde ofladı.

"Ne yapayım, Lale? Bilerek mi hasta oldum sanki. Zaten sanayiye de gidemedim. Canımı sıkma benim."

Eski çirkef haline geri dönünce, memnun bir şekilde ayaklanıp mutfağa geçtim. Dün gece yaptığım bitki çayından tekrar demleyip, salona geri döndüm.

"Hayırdır sen, bir ayağın hep sanayi de."

Gözlerinden anlık bir parıltı geçse de hemen toparladı.

"Çalışıyorum."

İmalı bir şekilde havalanan kaşıma baktı.

"Ne kızım, çalışıyorum işte. Gürkan Usta'yı hatırlarsın, küçükken yanında çalışmıştım. Zaten çırak arıyormuş, beni aldı işte."

Söylediklerinin doğru olduğunu biliyordum ama anlatmadığı bir şeyler olduğunu seziyordum. Yine de üstelemedim. Abim, dışarıya dönük gibi dursa da, benim gibi içine kapanıktı. Şen şakrak gözükmeye önem gösterir, yalnızca tek kaldığında üzüntüsünü belli ederdi. Buna saklamak istediği sırlar da dahildi. Kimsenin bilmesini istemiyorsa kimse bilmezdi, o kadar.

"Beni boş ver de, sen kafanda aniden beliren şu ikinci tokayı anlat bir."

Nefesim, boğazımda tıkandı. İki gün önceye tekrar ve tekrar gittim. Dudağımın kenarı, alev değmişçesine yanıyordu sanki. Tıpkı onun gibi duygularımı belli etmemek adına zırhımı giymeye çalıştım.

"Allah Allah, ne garip değil mi kafamda toka olması?"

Ben bu oyunları yemem, der gibi bir bakış atıp sessizce beklemeye devam etti.

"Geçen Tarık abimle çıktığımızda aldım."

Bir yalan.

İçim sıkıntıyla doldu. Abimi çok seviyordum ve ona her ne şekilde olursa olsun yalan söylemek istemiyordum.

"İnanayım mı?"

İçimdeki öküz git gide ağırlaşırken usulca başımı salladım.

Bir süre sessiz kaldı. Ne değişti bilmiyorum. Kahverengi gözleri şefkatle büyüdü.

"Çok yakışmış. Dünyanın en güzel kıvırcığı olmuşsun."

Gözlerim doldu.

İçimde, bilmediğim noktalar sızım sızım sızladı.

Nefes alamadım sanki.

O an, abimin gözlerinde babamın gözleri parladı sanki. Babasızlığıma dokunmuştu işte. Yıllardır burnumda tüten şefkat buydu. Boğazıma koca bir hıçkırık oturdu. Hasta olmasını zerre göz önünde bulundurmadan, hızla yanına yaklaşıp koca göğsüne sarıldım. Şaşkınlıkla karşılasa da çok geçmeden kollarını sırtıma sardı.

Başım göğsüne dayalı halde küçük göz yaşları akıttım.

"Belli etmesende beni ne kadar çok sevdiğini biliyorum," dedim, neden söylediğimi bilemeden. Vücudunun kasıldığını hissettim. Doğrulup göz yaşlarımı sildim. Gözlerine baktığımda ilk defa, koca bir bebek gibi ağlamaya hazır olduğunu gördüm.

"Seni her şeyden çok seviyorum tabii ki de. En çok Tarık’ı abi olarak görsen bile."

Şımarık, alıngan haline gülüp, koluna güçsüz bir yumruk attım.

İçimde, çözülmeyi bekleyen düğümler vardı sanki. Sanki, Tarık’ın o minik öpücüğü, beni gerçekten de bir Prenses'e çevirmişti ve ben artık daha cesur hissediyordum. Bu yüzden, geçmiş yaraların kabuklarını deşmekten korkmadım.

"Babamı özlediğin oluyor mu?"

Dumura uğradı desem yeridir. Beş yaşındaki erkek çocuğu gibi mahçup bakışlarla doldu gözleri. Kirpiklerinin arasından sayısız üzüntü geçti. Yaralarına kör kaldığım için özür dilemek istedim. Kendi çukurumda debelenirken, aslında aynı çukurda onun da olduğunu hep görmezden geldiğimi kendime itiraf ettim.

"Baba hissini özlüyorum ama babamı özlemiyorum."

Kelimelerim tükendi sandım. Yıllardır içimde büyüyen hasrete defalarca küfretmişken, şimdi nasıl rahatladım. Kalbimde, sayısız prangaya sebep olan hisse tercüman olmuştu tüm söyledikleri. Evet, özlediğim tek şey baba hissiydi. Diğer yandan babamdan nefret ediyordum.

"Kızgın mısın ona?"

Gözleri, önüne düştü. Mendilini parça parça koparmaya başladı.

"İlk zamanlar, evet. Ama şu an kalbim ona karşı bomboş."

Derin bir nefes aldım. Saçlarını eliyle geri itip, yakışıklı yüzünü meydana çıkardı. Toparlanmaya çalıştığını görebiliyordum. Gözleri bir müddet etrafta oyalandı. Sonra, yavaşça yüzüme kaldırıp şefkatle oyalandı.

"Onun yüzünden bu hale geldiğin için çok özür dilerim, Lale."

Henüz yeni dinmiş olan göz yaşlarım tekrar kendilerine bir yol çizdiler. Kesik bir nefes aldım.

"O gittikten sonra, hepimiz düştük. Ama en çok yarayı sen aldın. Ben gülerek atlatmaya çalıştım sen ise köşene çekilerek. Seni, yaralarınla baş başa bıraktığım için de özür dilerim. Bilmiyordum çünkü, yara nasıl sarılır. Bilsem, hala kanarlar mıydı?"

Çenem, acımasızca titrerken, daha fazla konuşmaması için tekrar sıkıca sarıldım. Sessizce bekledik. Kalbi kalbime denk geldi. İki kardeş, belki de ilk defa yaralarımızı birbirimize gösterdik.

İçimden defalarca Tarık’a teşekkür ettim. Tüm bunları ona söylesem, hiçbir şey yapmadığını söyleyecekti muhtemelen. Hiçbir şey yapmadığı nokta da bile ne çok şey yaptığını bir bilse...

Zil çaldı.

Henüz dakikalar önce duygu seline kapılmamış gibi doğrulup, toparlandık. Gülümsemeye çalışıp, kalbimdeki heyecanla kapıyı açmaya gittim. Tarık’ın gelmiş olmasını dileyerek kapıyı araladım.

Gördüğüm yüz, yabancı olduğum bir yüzdü. Belki de şimdiye kadar ilk defa görmüştüm. Masmavi gözleri, kahverengi saçları olan oldukça güzel bir kızdı.

"Kusura bakmayın, rahatsız ediyorum. Harun Korkmaz'ın evi mi acaba?"

Sırılsıklam olmuş saçlarına, elbiselerine tekrar bakıp, inci gibi olan bu kızın abimle ne işi olabileceğini düşündüm.

"Evet, burası."

Yüzünde mahçup bir gülümseme oluştu.

"İki gündür işe gelmedi. Bende merak edip bugün yazdım. Çok hasta olduğunu söyleyince meraklandım. İçeri girebilir miyim?"

Kabalığıma içimden hakaretler edip, gülümseyerek kenara çekildim. Kız, eşsiz bir gülümseme sunup çekinerek içeriye adımladı. Abim için bu kadar güzel bir kızın evimize gelmiş olmasına şaşırsam da belli etmemeye çalışıyordum.

"Lale, kim gelmiş!"

Abim, ayı gibi hönkürürken gülmeden edemedim. Sanayi aşkının onun için buralara geldiğini gördüğünde yüzünün alacağı şekli merak ediyordum.

"Buradan," dedim, elimle içeriyi göstererek. Kız, küçük adımlar atmaya başladığında ıslak ceketini asıp, ayakkabılarını da içeri aldım.

Beraber salona girdiğimizde abim, kızı görür görmez ışık hızıyla toparlandı. Yüzündeki şapşal gülümsemeyi gördüğüm anda onu ilk defa böyle gördüğümü düşündüm. Mutlu olmuştum. Abim, ne kadar yontulmamış bir odun gibi davransa da mutlu olmayı hakkediyordu. Ve belli ki kızda ona değer veriyordu. E bana düşen de aralarını yapmaktı o zaman.

"Hoş geldin, Peri. Ayakta kalma, şöyle geç lütfen."

Adının Peri olduğunu öğrendiğim kız, utangaç tavrını koruyarak abimin gösterdiği yere geçip oturdu. Şimdi ikisi, birbirlerine kaçamak bakışlarla bakmaya çalışıyorlardı. Bu halleri yüzümde samimi bir gülüş uyandırdı.

"Buraya kadar gelmişsin, ıslanmışsın da... Keşke zahmet etmeseydin."

Kız, omuzlarını silkti.

"Ne zahmeti. Sen çok hastayım deyince..."

Abim, küçük bir oyunla pireyi deve yapmıştı ve şimdi de çok kötü olmadığı anlaşıldığı için pişman hissediyor gibiydi. Battaniyeyi iyice kucağına çekip, az da olsa numara yapmaya yeltendi.

"Öyle, soğuk almışım."

Peri, kısık gözlerle abime bakıyor ve tufaya geldiğini anlamış gibi dudak sıkıyordu. Yine de halinden memnun gibiydi.

"Ha bu arada, kardeşim Lale."

Hala salonun kapısında dikilir bir halde gülümsemeye çalıştım.

"Memnun oldum."

Peri, benden daha samimi bir gülüşle cevap verdi.

"E o zaman ben çay koyayım bize."

İkisini yalnız bırakıp mutfağa geçtim. Kulak kabartsam da tek ses duyulmuyordu. Bibirlerinden bu kadar çekindiklerine göre durum ciddiydi demek.

Ocağa su koyup, çayın yanına da dün yaptığım kekten ve birkaç abur cuburdan koydum. İşim bitmesine rağmen burada vakit öldürmeyi tercih etmiştim. Yalnız kalmak isteyebilirlerdi.

Bu dakikalarda tekrar kapı zili çaldı. Henüz biraz önce kalbimde yer eden heyecan tekrar kendini belli etti. İçimdeki kelebeklerle adeta kapıya uçtum ve bir hamlede ardına kadar açtım. Dışarıda gördüğüm yüzle tüm sevinçler kalbime doldu sanki.

Islanmış saçlarını tek eliyle karıştırıp, ceketinin yakalarını indirdi. Elindeki limon poşetini salladı.

"Prensese limon getirdim."

Prenses lafını duyunca kalbim teklese de muhatabının ben olmadığımı anlayınca öylece sırıtmaya devam ettim.

"Çok ıslanmışsın, geç lütfen."

Ayakkabılarını hızla çıkarıp içeri girdi.

"Dışarıda kalabilirler, çok kalmam."

Çok kalmayacak olmasına içerlesem de dediğini onaylayıp kapıyı kapattım.

Ceketini çıkardı.

"Üstün ıslanmasın, ben asarım."

"Bir şey olmaz," diyerek ceketi elinden aldım. Dar holde, nefeslerimiz birbirine çarpacak kadar yakındık. Geçen gün öptüğü yerin tekrar yandığını hissettim. Düşüncelerimi duymuş gibi gözlerinin oraya kaydığını hissettim.

"Bunaltmak istemedim ama gösteriye çok kalmadı, karar verebildin mi? Kendini mecbur hissetme, kabul etmezsen yerimize başkalarını da bulurum. Ama Prenses sen ol istiyorum."

Uzun açıklaması boyunca yalnızca gülümsemiş ve güzel yüzünün büyüsüne kapılmıştım. Kararım belliydi aslında ama cesaretim sönüktü. Bu yüzden korkuyordum. Tüm bunları söylemek için dudaklarımı aralamıştım ki, abimin sesi tekrar ve tekrar duyuldu.

"Bu kez kim geldi?"

Tarık, hızlıca göz kırpıp salona doğru ilerlemeye başladı. Böylece cevabım bir süre daha ertelendi.

Beraber salona girdik. Tarık, Peri'ye yabancı gözlerle bakıp, bana kim der gibi dönünce "Abimin sanayiden arkadaşı," diye kısaca açıkladım.

"Hoş geldiniz. Tarık ben, çocukluk arkadaşlarıyım."

Peri, yine güleç yüzüyle cevap verdi. Tarık, bu kez de abime döndü.

"Duyduğuma göre prensesimiz incinmiş."

Abim, Prenses lafını duyar duymaz küplere binerken, kırmızı yüzüne bakıp kahkaha atmamak için kendimi zor tuttum. Tarık'ın yüzünden de anlaşıldığı üzre, o da bu durumdan keyif alıyordu.

"Prenses falan ayıp oluyor kardeşim," diyerek sinyal verse de, Tarık duracak gibi değildi.

"Eskiden beri böyle çıt kırıldım bir şeydin zaten. Sene de kaç defa hasta oluyorsun sen hayatım?"

Bu kez, kendimi tutamayıp kıkırdadım. Abim, kenarda ki kırlenti sert bir şekilde Tarık’a atsa da, havada yakalayıp ona geri iade etti.

"Abartıyor yine."

Dişlerinin arasından tıslayıp, Peri'ye karşı gülmeye çalıştı.

"Abicim, Tarık’ı da mutfağa götürsene, çay işlerinden falan çok iyi anlar o."

İkisi birbirine çocukça laf vurmaya devam edeceklerken "Ay, çayı demleyi unuttum," diyerek mutfağa koştum. Çok geçmeden Tarık'ta benimle geldi.

Mutfak masasına oturup, dilimlediğim keklerden bir dilim alıp tek lokmada mideye indirdi. Bu haline gülmeden edemedim. Saniyeler sonra gözleri kapandı ve beğendiğine dair mırıltılar yayılmaya başladı.

Ağzı doluyken "Ablam duymasın ama senin keklerinin üstüne kek yemedim. Parmaklarından bal damlıyor resmen."

Övgüsüne karşılık yüzüm kızarmaya yüz tutmuştu.

"Saklama kabına koyayım, eve gidince yersin."

Bir dilimi daha havada kaparken, "Hayır diyeceğimi düşünüyorsan yanılıyorsun," dedi. Daha çok gülümsedim ve saklama kabına kekini hazırlamaya başladım.

"Diyorum ki, sana çok güzel bir Prenses kostümü kiralarız. Benim içinde güzel bir Prens kıyafeti. Nereden baksan bir buçuk ay var gösteriye. Yılbaşına ayarladık. Kostümler, çalışmalar derken su gibi geçer zaman."

Hayallerine karşı buruk bir gülümseme yolladım. Bu şekilde anlatarak içimde hevesi körüklemeye çalıştığını elbette hissediyordum.

Saklama kabını önüne koyup, yanındaki sandalyeye oturdum.

"Benden Prenses olmaz," dedim, yenik bir hüzünle.

Saçımdaki tokaya uzanıp, düzeltir gibi yaptı. Gülümseyen sesiyle konuşmaya devam etti, "Bu konuyu hallettiğimizi düşünüyordum. Yoksa Prenses tekrar mı öpülmek istiyor?"

Sözleri, kalbimde büyük çaplı bir depreme sebep olurken, ellerimi nereye koyacağımı bilemedim. Acaba kalbimin sesini duyuyor muydu? Ben, onun nefeslerinin sıklığını hissedebiliyordum.

Söyledikleri...

Yutkundum.

"Yok. Yok yani. Neden öpülmek isteyeyim canım. Prensesler öpülmek ister ama ben Prenses değilim. Prensesler de neden öpülmek ister bilmiyorum doğrusu. Sadece öpülmek isteyebileceklerini düşündüm. Ama ben istemem. Yani... Şey..."

Yanağımda hissettiğim sıcak dudaklarla, aklımı, kalbimi... benden olan ne varsa, her şeyi unuttum.

Sıcak bir dokunuş sonrası, çok beklemeden çekti dudaklarını. Hala yakınımdaydı. Nefesi, kulağıma oradan da boynuma çarpıp tüm hücrelerime sirayet ediyordu.

"Prensesler öpülmek ister," dedi, yumuşak bir sesle.

Bu, benim ona karşı olan ilk yenilgim değildi. Aşk, mağlubiyettir. Tarık'ta benim en güzel mağlubiyetimdi.

Kısa bir an boş bulunup, başımı ondan tarafa çevirme gafletinde bulundum. Burun buruna geldik. Yüzünü seçemeyecek kadar yakındım. Dudaklarımızın arasında yalnızca bir nefes boşluğu vardı. Prensesler de öpülmek ister...

"Ben, Prenses değilim," dedim, solgun sesimle. Burnu burnumu gıdıklarken sessizce güldü.

Ani bir hareketle tekrar yanağımdan öptü. Genişleyen gülümsemesiyle, burnunun burnuma değdiği nokta da yeniden durdu.

"Prenses değilim diyerek bedavadan öpücük mü kazanmaya çalışıyorsun?"

Dudaklarımdan küçük bir kıkırdama firar etti.

"Ben o kadar kurnaz mıyım?"

"Öpücük uğruna, belki..."

Kısa ve kesik bir nefes aldım.

"Çayı götürmemiz gerek."

"Prenses olmayı kabul ediyor musun?"

Güldüm.

"Buna bu şekilde mi karar vermem gerekiyor?"

Usulca başını salladı.

"Daha iyi duymaya çalışıyorum."

Onay dolu bir mırıldanma döküldü dudaklarımdan.

"O zaman kabul ediyorum."

Aramızda biraz mesafe açarken, sevinçle sordu:

"Gerçekten mi?"

Hızla başımı salladım.

"Ama dans etmemiz gerekirse dans etmeyi bilmiyorum."

"Öğreniriz."

"Ezberim de çok kuvvetli değildir."

"Çok çalışırız."

"Saçlarım kıvırcık."

"Daha güzel."

"Sarışın değilim."

"Kendine hassın."

"Ya beceremezsem?"

Endişelerime karşı en güven verici gülümsemesini sundu.

"Ben yanındayım, yetmez mi?"

Yeşil gözlerinin en derinine baktım. Yetmez mi...

"Yeter."

"Her şey çok güzel olacak, inan bana."

Usulca başımı salladım.

Hala birbirimize bakmaya devam ederken, Peri çekingen adımlarla mutfağa girdi.

"Rahatsız ediyorum ama... Harun, çaylar gelmeyince söylenmeye başladı."

Gülmemek için sıktığı dudaklarına baktım. Su gibi kızın yanında bile berbat çenesine sahip çıkamadı demek.

"Ben şunun bir gazını alayım," diyerek, Tarık mutfaktan çıktı. Arkasından hala sırıtarak baktığımın farkında bile değildim. Ta ki...

"Yanlış bir zamanda geldim sanırım."

Peri'ye, sudan çıkmış balık gibi bakarken devam etti.

"Çok yakışıyorsunuz. Ne zamandır berabersiniz?"

Yüzüm, kırmızının türlü çeşit rengine boyanırken öylece bakmaya devam ettim.

"Haddimi aştım sanırım, özür dilerim."

Boncuk gözleri mahcubiyetiyle kısılırken gülmeye çalıştım.

"Hayır hayır. Şey... Biz, beraber değiliz."

Daha da mahçup bir ifadeye bürünüyordu ki konuyu değiştirmenin uygun olacağını düşündüm.

"Sen çok ıslanmışsın. Kabalık ettim. Kıyafetlerini değiştirmek ister misin?"

Dudakları sıkılırken usulca başını salladı.

"Değiştirsem iyi olur, bende hasta olmayayım şimdi."

"Tabi."

Beraber odama geçtik. Dolabımın kapağını açmaya çekinsem de el mecbur araladım kapakları.

Peri'nin yüzüne baktığımda, belli etmese de şaşırdığını görebiliyordum.

"Bu kadar güzel vücut hatlarına sahip olup elbise gitmemen çok enteresan."

Açık sözlü bir kızdı anlaşılan. Yine de söyledikleri beni üzmek yerine mutlu etti. En azından övgüyle yergiyi harmanlamayı biliyordu.

Söylediklerini cevapsız bıraktım.

"Hepsi neredeyse aynı zaten. Şunlar sana olur sanırım," deyip, biraz daha kısa olan eşofman altıyla, ince bir kazak çıkardım.

"Hırka da ister misin?"

Şirin bir gülümsemeyle cevap verdi: "Teşekkür ederim, bunlar yeterli."

Kucağına bırakıp, giyinmesi için yalnız bırakacakken tekrar konuştu.

"Şu dolaptakiler de ne?"

Küçük cam dolabımda ki sürpriz yumurta oyuncaklarına gözlerindeki müthiş parıltıyla bakıyordu.

"Sürpriz yumurta oyuncakları."

Minik adımlarla oraya ulaşıp, bakabilir miyim dercesine yüzüme baktı. Başımla onayladım. Kapağı açıp birkaçının üzerinde ellerini gezdirdi.

"Çok güzeller. Koleksiyonun mu?"

Yüzümdeki gülümseme büyüdü.

"Hediyelerim."

Anlamayan gözlerle yüzüme baktı.

"Tarık... Tarık abim, küçüklüğümden beri bana sürpriz yumurta alır."

Gözlerindeki ışıltı git gide büyüdü.

"Sana çok kıymet veriyor olmalı."

"Veriyor."

Dolabın kapağını kapatıp, dudaklarını kemirerek bana döndü.

"Mutfaktaki o halinizi uzaktan bir başkası da görse sizi sevgili sanırdı. Aranızdaki çekim hissedilmeyecek gibi değil."

Dobralığı, beni tekrar tekrar utandırdı. Aynı zamanda da kalbime sayısız kelebek kondurdu.

"Öyle mi?" demekten kendimi alıkoyamadım.

"Seviyorsun değil mi?"

Gözlerim kocaman olurken, tüm sözcükleri yutmuş gibiydim.

"Özür dilerim, yine haddimi aştım sanırım. Bazen çok patavatsız biri olabiliyorum."

Okyanus kadar mavi olan gözlerine baktım. Dışarıdan biri bakınca anlaşılıyordu demek. Sır gibi sakladığımı düşünürken aslında aşikar edebiliyormuşum. Kalbimden taşarken nasıl aşikar etmem ki?

"Belli etmediğimi sanıyordum," dedim, içime kaçan sesimle.

Gözleri anlayışla kısıldı.

"O da ediyor."

Ne.

NE?

"Ne?"

Yüzü, kocaman bir gülümsemeyle aydınlandı. Kalbime yüzlerce heyecan darbesi gönderip öylece gülümsedi. Bayılacak gibi oldum. Hatta deli olduğumu ve bu kızın da aklımın ürünü olduğunu.

"O da seni seviyor bence. Bakışları bir abimin kardeşine bakışından çok fazlasıydı. Sana bakarken içi gidiyordu sanki."

Yutkundum.

Kalbim, tepetaklak oldu.

Hayaller, gerçeğe karıştı.

Tarık...

Olabilir mi?

 

-

iki yüzüncü kez bölümü yüklemeye çalışıyorum...

çabalarım için ekstra oy ve yorum ahsjsj

bölüm hakkındaki düşünceleriniz???

Tarık’a ilanı aşk etmek isteyenler buraya edebilirrrrr

Bölüm : 31.07.2025 00:14 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...