4. Bölüm

3. 🐸 Güzel ve Çirkin

venom
amatoriceyazar

 

 

Bölüm 3:

 

 

"Güzel ve Çirkin"

 

 

Bölüm Müziği: Alexander Rybak-Fairytale

 

 

🐸 

 

 

Tarık, her zaman olduğu gibi erkenden fırını açmış ve işinin başına geçmişti. Bazen, seçtiği bu hayatın doğruluğunu düşünüyor, bir başka türlüsü aklına gelince derince iç çekiyordu. Zeki adamdı, vesselam. Belki de burada heba oluyordu. Olamaz mıydı, mühendis, doktor... Pek tabi olurdu. Ama baba mesleğini devam ettirmek istemişti. Hem, neyi vardı ki fırıncılığın? Alt tarafı biraz fazla sıcaktı. Onun haricinde alın teriyle kazanılan her ekmeğe saygısı büyüktü.

 

 

Mahalleden Tülay Abla'nın istediği beş ekmeği verip, ücreti aldıktan sonra sandalyesine oturdu. Sabah saatleri hep yoğun geçerdi. Sürekli ayakta durmak onu yormasa da bir yerden sonra sarsıyordu.

 

 

Ayağını bilekten dizinin üstüne atıp cebinden telefonunu çekti. Sosyal medyayla halli değildi ama arada kafa dağıtmak için girdiği oluyordu.

 

 

Bu sıralar da olmayacak şey, biri başına musallat olmuştu. Öyle her yazana cevap veren biri değildi, Tarık. Yalnızca bu kız ilgisini çekmişti. Adı bile garipti: kurbagaprenses. Bu yerinde ironi onu gülümsetmişti. Kız, kendini çirkin hissediyordu. Tarık'a göre çirkin kadın yoktu. Her kadın, güzeldi ve özeldi. Bu yüzden bu kişiye karşı küçük bir merhamet tohumu ekmişti. İçten bir arzuyla çirkin olmadığına ikna etmek istiyordu belki de, bilmiyordu.

 

 

Günaydın, temalı bir mesaj atmıştı. Karşılık olarak o da günaydın, mesajı yazdı. Telefonunu geri cebine koyacakken gördüğü yazıyor, işareti onu durdurdu. Kalkıp işine devam etmeliydi fakat kuvvetli bir güdüyle oturmaya devam etti.

 

 

kurbagaprenses: Nasıl gidiyor?

 

 

Tarık, dünden beri kızın kim olduğunu düşünüp duruyordu. Sosyal medya hesabında yüzünü paylaştığı fotoğrafı yoktu. Ona aşık olabilmesi için yüzünü görmeliydi. Çünkü Tarık'a göre aşk, gördükten sonra ortaya çıkan bir duyguydu

 

 

Bu yüzden mahalledeki tüm kızları düşünmüştü. Bir tek Lale, geçmemişti aklından. Hoş, onu aklından geçirmeyi kendine yediremezdi. Kardeşiydi, Lale. Sırtında gezdire gezdire büyütmüşü. Tarık için Lale, kardeşten öteye geçemezdi bu yüzden. Hal böyle olunca da onu her gördüğünde yüzünde oluşan gülümsemeyi, içine dolan sevinci; canı yanınca yanan canını, ağlayınca kalbine çöreklenen kara bulutları duyduğu abi aşkına yormuştu. Muhakkak her abi, böyle hissediyordu.

 

 

Parmakları klavye üzerinde gezindi.

 

 

tarikdarica: Şükür, iyi. İş güç, devam ediyor.

 

 

Mesajı gönderir göndermez görüldü olunca, Tarık kızın sohbette beklediğini anladı.

 

 

kurbagaprenses: Yorucu mu?

 

 

Tarık, dudağının kenarıyla gülümsedi.

 

 

tarikdarica: Ekmek parası, zor gelmiyor.

 

 

kurbagaprenses: Öyle diyorsan...

 

 

Tarık, kabalık ettiğinin farkındaydı. En azından onunda hayatının nasıl gittiğini sormalıydı. Fakat bunu yapmamıştı. O, bir kızın duygularıyla oynayacak kadar aşağılık bir adam değildi. Çünkü biliyordu, görmediği birine karşı kalbinde bir sıcaklık uyanması mümkün değildi. Bu kıza daha fazla cevap vermesi demek, kızın ümitlenmesi demekti ve Tarık, bunu kesinlikle istemiyordu.

 

 

Sohbetten çıkıp, telefonu geri cebine attı. O esnada fırından içeri mahallenin kızlarından Gonca, girdi. Gonca, kendini bildi bileli Tarık'a aşıktı. Allah’ı var, güzelde kızdı. Ama Tarık, bir kez olsun ona yan gözle bakmamıştı. Onun için güzellik, bir kıstas değildi. Seveceği kadının içini görmek ve içine aşık olmak isterdi. Ve Gonca, içini sevebileceği bir kadın değildi.

 

 

"Günaydın, Tarık," dedi, cıvıl cıvıl sesiyle. Tarık, Gonca'nın yüzüne bile bakmadı. Gonca'nın her gün aldığı dört ekmeği poşete yerleştirmekle meşguldü. "Günaydın," dedi, düz bir sesle. Sonrasında da ekmekleri Gonca'ya uzattı. Fakat Gonca'nın gitmeye pek niyeti yoktu.

 

 

Ücreti uzatırken yeni bir sohbet açtı. "Nasılsın?" Tarık, kısaca "İyiyim, sen?" dedi. Gonca, cilveli bir kızdı. Önce, gömleğinin yakasını savurup rüzgar etti kendine. Sonra saçının ucunu kavrayıp süzen bakışlarıyla Tarık'a cevap verdi. "İyiyim bende. Akşam, sinemaya geleceksin değil mi?"

 

 

Günebakan Mahallesi'nde her haftanın bir günü açık hava sineması oynatılırdı. Tarık, ortamı sevse de Gonca sorunca hevesi kaçmıştı. "Bilmem, işim olmazsa gelirim belki." Gonca, başını salladı. "Görüşürüz o zaman." Tarık, başını salladı. Gonca, fırından çıkınca da derin bir nefes alıp tekrar sandalyeye kuruldu.

🐸

 

 

Atılan görüldüye üzülsem mi, sevinsem mi bilemediğim için tavana karşı attığım boş bakışları sürdürmeye devam ettim. Hoş olmayacak şekilde umut bağlamıştım. Ne sanıyordum ki? Mesaj atacaktım ve her şey takır takır işleyip Tarık, bana aşık mı olacaktı? Hayal üstüydü. Hem, aşık olsa ne olacaktı ki? Karşısına çıkıp, kurbagaprenses benim mi diyecektim. "Sokarım böyle işe!" deyip, hayıflanarak yatağımdan kalktım.

 

 

Boy aynamın karşısına geçip bedenimi inceledim. Asla kendimle barışamamıştım. Öyle ki yıllardır yüzüme dökülen saçlarımı yukarı kaldırmaya bile cesaretim yoktu. Kendi kendime bile bunu yapamazdım. Alnımın biçimini neredeyse unutmuştum. Aynada kendimle bakıştığımda sanki çok yabancı biriyle göz göze geliyor gibiydim. Bu yüzden kendimden bakışlarımı da daima kaçırırdım. Gözlerim, kahve rengiydi ama irislerimin boyutunu tam olarak bilmezdim. Aynaya baktığımda hep, yüzümde sivilce var mı diye bakar, varsa yalnızca o küçük çirkinliğe odaklanırdım. Uzun bakışların ardından aynada gördüğüm tek şey, çirkin bir kurbağa olurdu. Sonrasında üzüntüyle bundan vazgeçerdim.

 

 

Kapşonlu hırkamı çıkarıp yatağa attım. Atlet ve eşofmanla kaldığımda vücut hatlarıma odaklandım. Orta genişlikte omuzlar, ince bir bel, geniş kalçalar, büyük memeler... Çoğu kızın hayali olan bu görsel, benim için utanç kaynağına dönüşüyordu. Çoğu zaman bedenimden ufak sütyenler giymeye çalışırdım ve bunun sonucu müthiş ağrılar olurdu. Eşofman altıma da daima bir toparlayıcı giyerdim. Salkım saçak sallanan bir kalça da yine benim için utanç kaynağıydı. Annem, çok güzel vücut hatlarına sahip olduğumu söylese de uğradığım zorbalıklar sonrasında bunun böyle olmadığını kabul etmiştim. Güzel olmam için kalçamın daha küçük, memelerimin de daha derli toplu olması gerekmez miydi?

 

 

Utançla bakışlarımı kaçırdım. Yatağa attığım kapşonlumu tekrar giyindim. Bu esnada da kapım çaldı.

 

 

"Gel," dememin ardından abim, odaya damladı.

 

 

"Maymun, bugün Pazar, açık hava sineması var." Gözlerimi devirip omuz silktim. "Bana ne bundan?"

 

 

Burnunu çekerek gelip yatağıma kendini attı. "Ne demek bana ne? Bizde gidiyoruz."

 

 

"Of abi, her hafta aynı muhabbet. Gelmek istemiyorum ben sinemaya falan."

 

 

Ayak ayak üstüne atıp bıkkın bir nefes verdi. "Oflayıp puflama. Biliyorsun, Gonca tüm filmlere gidiyor. Tek gitmek istemiyorum. Sen gelmeyince Tarık'ta gelmiyor. Koduğumun arkadaşı." Ettiği küfüre kızsam da bir şey diyemedim. "Tarık abim gelecek mi?"

 

 

"Bilmiyorum, daha sormadım. Ama sen gel dersen, gelir."

 

 

Bu hafta doğru dürüst vakit geçirememiştik. Belki bu sayede vakit geçirirdik. Ama kalabalığa karışmak beni rahatsız hissettiriyordu. Mahalledeki tüm kızlar bir arada oturup film izlerken ben, bir yanımda abim bir yanımda Tarık'la garip gözüküyordum. Ve insanların garip olduğumu bağıran bakışları beni olduğundan çok daha fazla rahatsız hissettiriyordu.

 

 

"Tamam," dedim yine de. Hem sadece film izleyecektik değil mi? Kimse kimseyi o kadar çok görmeyecekti.

 

 

Abim, sevinçle yataktan kalkıp yanağımdan bir makas aldı. Onun bu halleri bazen canımı yakıyordu. Çünkü Gonca'nın Tarık'a olan ilgisinin farkındaydım. Abimse ümitsizce onu sevmeye devam ediyordu. Bazen dilimin ucuna geliyordu, gerçekler fakat üzülmesin diye susuyordum.

 

 

Gonca... Güzel kızdı. Belki de birazda onun yüzünden gitmek istemiyordum sinemaya. Çünkü her gittiğimizde bir şekilde yanımıza geliyor ve Tarık'la sohbet etmeye çalışıyordu. Gönlü ona kayacak diye ödüm kopuyordu. Gonca gelince değişen yüz ifadesini bilmesem onları görmediğim zamanda da ödüm kopmaya devam ederdi.

 

 

Akşam saat sekiz olduğunda abimle sokağa indik. Fırın hala açıktı. Tarık, sandalyesine oturmuş telefonuyla ilgileniyordu. Fırına girdik. Bizi görünce ayaklandı. Abimle tokalaştılar.

 

 

"Hayrolsun, nereye?"

 

 

"Bizimki sinemaya gitmek istedi de." Gözlerimi devirdim. Tarık, abimin bu dediğine kahkaha attı. "Ne kolpasın, Harun. Kızı zorla getirdiğini bilmiyorum sanki."

 

 

Bana döndü: "Lale, yavrum zorla tutuluyorsan işaret çak, kurtarayım seni bu zorbanın elinden."

 

 

Yalancı bir şekilde yüzümü ekşittim: "Kurtar beni Tarık abi, imdat imdat!" Tarık'ın arkasına geçtim. Abim, bu yaptığıma sinirlenirken söylenmeyi de ihmal etmedi. "Hainsin."

 

 

"Ne sandın yaprağım."

 

 

"Bak kızım, düzgün konuş benimle, büzeceğim o ağzını en sonunda." Omuz silkip elimdeki kürdanı dişlerimin arasına aldım. "Maymun!" dedi öfkeyle. "Goril sende!"

 

 

"Tamaaaam, birbirinizi çok seviyorsunuz biliyorum. Hadi gidelim artık," deyip elini sırtıma yerleştirdi. Bu yaptığıyla kürdan ağzımdan düştü. Yutkunup beni ilerletmesine müsaade ettim.

 

Çıkarken içeriye seslendi. "Emre, kardeşim fırın sana emanet."

 

 

Serin sokaklarda yavaş yavaş yürümeye başladık. Abim, en son kovulduğu işten neden kovulduğunu anlatıyordu.

 

 

"Koduğumun patronu. Daly*rak, kendini ne sanıyorsa. Artist artist gözlük takıp çıkarsın sadece."

 

 

Küfür etmekten anlatabiliyorsa tabi.

 

 

Sinema alanına geldiğimizde önler çoktan dolmuştu. Tarık, üç mısır, bir paket çekirdek ve üç kola alıp yanımıza geldi. Alana girdiğimizde hep olduğu gibi en arka sıralardan birine geçip oturduk. Film, henüz başlamamıştı.

 

 

Gözlerim Gonca'ya ve diğer kızlara kaydı. Bizim geldiğimizi fark etmiş, gülerek buraya bakıyorlardı. Buraya değil daha çok abime ve Tarık'a.

 

 

Onların bu halleri midemi bulandırırken elimdeki mısırı yemeye başladım. İlerleyen dakikalarda tüm sandalyeler dolunca film için geri sayım başladı. 3, 2, 1 dedikten sonra önce filmin afişi açıldı. Güzel ve Çirkin... Yüzümde belli belirsiz bir gülümseme oluştu. Karakterleri yer değiştirirsek aslında tam olarak bizim hikayemizdi. Tek bir farkla, biz abi-kardeştik.

 

 

Film başladı. Tüm sahnelerde onu ve kendimi hayal ettim. Hayali bile kalbimi yerinden çıkarmaya yetiyordu. Fakat film bitti, sahne kapandı ve gerçek gün yüzü gibi kaldı ortada. Düşüncelerimde Tarık, gerçekte Tarık abi, oldu yine.

 

 

Herkes bir bir dağılırken en sona Gonca'lar ve biz kaldık. Oturduğumuz yerden ayaklanıp çıkışa doğru ilerlerken onlarda bize yetişti. Gonca, yine konuşmaya çalışacak diye düşünürken Tarık'ın yanından geçerken yalandan bir ayak burkuntusuyla üzerine çullandı. Bir eli gömleğinden içeri göğsüne tutunurken diğer eli de omzuna sarılmıştı. Tarık'ta refleks olarak belini tutmuştu. Görüntü, çok fazla canımı yakmıştı. Şimdiye kadar onu herhangi bir kadınla görmemiştim. Hayal bile etmemiştim. Çünkü bunun ne kadar acı verici olacağını tahmin edebiliyordum. Bu gece ilk defa bu görüntüyü kazıdım kafama. Günü gelirde karşılaşırsam en azından bağışıklık kazanayım diye.

 

 

Tarık: "Dikkat et," deyip Gonca'yı doğrulttu. "Teşekkür ederim, Tarık. Düşmekten son anda kurtardın beni," dedi aşina olduğum cilveli sesiyle. Tarık, yalnızca başını salladı. Sonrasında bize döndü. Eli yine sırtıma yerleşirken "Gidelim," dedi. Bu hareketine heyecanlanamadım bile.

 

 

Çünkü hayalde de gerçekte de Tarık, kilometrelerce uzağıma düşüyordu. Burası, distopik bir hayal dünyası değildi. Burası, can yakacak kadar gerçek bir yerdi ve burada güzeller çirkinleri öyle kolay kolay sevemezdi.

 

 

Eve geldik.

 

 

İçimde tarif etmekte zorlandığım bir acı vardı. Böyle anlarda hep olmadık şeyler yapardım. Belki yanlış kararlar alırdım. Ama muhakkak bir şey yapardım.

 

 

Yatağıma uzanmış bir halde dururken telefonumu çıkarıp Tarık'a bir mesaj attım.

 

 

kurbagaprenses: Hayallerde bile çirkinler nadiren seviliyorken gerçek hayatta sevgi dilenmek, aptallıktan başka nedir ki?

 

 

Mesaj, anında görüldü olunca yazacaklarını okumak istemediğimi biliyordum. Üstten adına tıklayıp engelledim.

 

 

Ve bir masalda böyle bitti.

 

 

Hayalde masallar güzel sonla yazılırken gerçekte masallar kötü sona mahkumdu belki de.

 

-

 

Bölüm hakkında düşünceleriniz neler?

 

Lale ve Tarık dinamiği nasıl ilerliyor?

 

Tarık, Lale'yi kardeşi olarak mı seviyor?

 

Hikaye hakkında genel düşünceleriniz neler?

 

Bölüm : 20.04.2025 23:48 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...