Yeni Üyelik
15.
Bölüm

15. 🍊 Uzak Bedenler Yakın Kalpler

@amatoriceyazar


Multi: Nova Norda, Aşka Çarem Yok

15. Bölüm: 🍊 Uzak Bedenler Yakın Kalpler

🍊

Ayrılıklar olmasaydı sevmek-sevilmek belki daha güzel olabilirdi ama anlamlı olmazdı. Kaybetme korkusu yaşamadığın birine ne kadar süre tutkuyla bağlı kalabilirsin ki? Tamam, ayrılıklar sevdaya kesinlikle dahil olmalıydı ama lütfen kısa sürsün. Bakın, şöyle derin bir nefes alıyorum, burnumun direği sızlıyor ve ben özlüyorum. Burnun direği sızlaması olayı böyle bir şey değil, biliyorum ama siz yine de çaktırmayın. Neyse, nerede kalmıştık. Ayrılık, ayrılık amaaan ayrılııık. Kulaklarınız mı kanadı? Hemmen susuyorum. Sayın yolcular, kemerlerinizi sıkı bağlayın, inişe geçiyoruz. Ah, sakin ol beynim! Konular arası o kadar hızlı ve sert geçişler yapıyorsun ki midem bulandı. Hepsi ayrılıktan. Ah, ah... Keşke üç çocukla ortada kalmış dul kadın gibi şov kesmesem. Adam akıllı üzülemiyorum bile. İçimde çiçekli donuyla oynayan bir çingene Pembe gacısı var, nasıl üzülebilirim? Üzülüyorum, evet ama bu hep yeteri kadar. Her şeyin fazlası zarar, aşk hariç.

"Uiiyy, nenem! Senda mi buradasin daa!" Babanemin kırışıklarla dolu tontiş yüzüne baktım. Hakiki bir tontiş. Ekmeğim nerede, ekmek banacağım!

"Huyy, eşağin sıpasii! Gel bakayim ha buraa, öp nenanin elini," deyince, bekletmeden sarıldım yumuşak ellerine. Oh, nasıl da özlemişim. "Çırpi bacak! Hiç arayip sormaysun, ha bu nenam ne etti, öldi mi kaldi mi! O gara yağız oğlanın peşina dolanaysun. Puu!" Gözlerim kocaman olurken, babaneme baktım. Oy, gözünü yediğim nenem sen ne diyorsun? "O ne biçim söz nenem! Ne oğlanı? Tövbe tövbe!" Yüzümden ateş mi çıkıyor? Alo, itfaiye mi? Babanem, he he, der gibi başını sallayıp yanaklarımdan öptü. Yüzümün kızarıklığını umursamamaya çalışarak diğer aile üyeleriyle de görüştüm. Ah, ne de çok özlemişim!

"Hatçe, ne duraysun kizum daa! Yoldan celdi benim yavrum, koyun bir çay da içsun!"

Reisin sözleri sonrası ablam, el pençe divan mutfağa gitti. Küçük kardeşim, çoktan uyumuş. Annem, ha bire başımı okşuyor. Babamın kara yağız oğlanı düşündüğüne yemin edebilirim. Ah nene, yaktın beni!

Salona geçtik.

Evimin her köşesini özlemişim sanki. İçeri girince tanıdık olan o ev kokusu çoktan sarmalamıştı tüm bedenimi. Fakat her şeye rağmen sol yanım boş. Çünkü sevdiğim yanımda yok. Ah, Halil'im. Gara yağız oğlan...

"Eee, anlat kızım, ne yaptın, ne ettin oralarda? Ev nasıl, çok üşümediniz değil mi? Aslı'yla da konuştum, o evine gitmiş çoktan. Tek kaldın sende, korktun mu? Ne yed-" Annem, soluksuz bir şekilde soru sormaya devam ederken Karadeniz damarı atan babanem olaya müdahale etti. "Uşağumi geldiğina pişman mu edecesuz! Durun hela bi soluğuni alsun yavrum. Vuuy!" Yanağımı sevdi sonra. Çok sevgiden komalık olacağım şimdi.

"Kara yağı- aman Leyla! Kızım, arabada uyudun gelirken hiç konuşamadık. Yolculuk nasıl geçti? Bir sıkıntı çıkmadı inşallah," diyen babam bakarken beynimin dumanları tütüyordu. Dedim ben size kesim kara yağız oğlanı düşünüyor diye! Ah, nene, ah! "Gayet iyiydi, baba. Uyudum çoğu zaten. Hemencecik bitti yol," dedim. Umarım tenha da sıkıştırıp, kim o kara yağız oğlan, diye sormaz. Çünkü ben yalan söyleyemem. Hemen söylerim kim olduğunu. Aşığım, derim; o da, sus pok yiyanin kızi! Aşık imuş, der. Karadeniz siniri efsane değil, bildirmek isterim.

"İyi iyi," dedi ve sonrasında bir müddet daha sohbet ettik. Ablam, çayları getirdi. İki bardak çay içtikten sonra herkes odalarına çekildi. Ablamın odası ayrıydı. Kardeşimle ben aynı oda da kalıyorduk. Babaneme salonda yatak açtık.

Kardeşimi uzaktan sevip hayali bir öpücük kondurdum yüzüne. Sonrasında sessiz olmaya çalışarak üzerimi değiştirdim. Uzun zamandır yatmadığım bazama sarılmak istiyorum. Ah, nasıl da özlemişim. Yatak özlenir mi demeyin, özlenir. Özledim.

Yatağımın içine gömülüp birkaç dakika evime gelmiş olmanın tadını çıkardım. Sonra biraz üzüldüm. Evimdeyim ama evim kaldı orada. Değişik bir ikilem. Tekrar dönecek olmanın heyecanı tutuyor beni ayakta. Hiç dönmeyeceğimi bilsem yatak döşek hasta olurdum herhalde.

Düşüncelerime dalmışken,

"Tık!," mesaj sesi kulağımdan tutup beni gerçek dünyaya getirdi. Hemen telefonumu elime aldım. Gördüğüm bildirimle alışık olduğum heyecan kapıldım. Telefonumu sessize alıp koşarak bildirime bastım.

@halilbaburaktas
Rahatsız etmiyorum umarım. Gittin mi diye merak ettim de...

@mizginyillmaz
Estağfurullah, ne rahatsızlığı. Evet, geldim, sayende:)

@halilbaburaktas
Sevindim...

@mizginyillmaz
Teşekkür ederim, tekrar.

@halilbaburaktas
Bir de bana diyorsun, çok teşekkür ediyorsun diye. Asıl teşekkür edene bak. Bir çay ısmarlarsın, ödeşiriz :)

@mizginyillmaz
Bu bir teklif mi?

@halilbaburaktas
Kendimi çaya davet ettirmem bir teklif oluyorsa eğer evet, bu bir teklif.

@mizginyillmaz
:D Halil, benimle çay içer misin?

@halilbaburaktas
Bir bakayım müsait miyim ona göre cevap veririm ben sana. Ama pek müsait sayılmam...

@mizginyillmaz
Yaa, sen şuna bak! Hem öyle diyorsun hem böyle.

@halilbaburaktas
Ahahah! Şaka yapıyorum. Döndüğünde tabi ki çay içeriz. Ama kendimi davet ettirmiyorum. Çaylar benden.

@mizginyillmaz
Baya keyiflisin bakıyorum. Derdi bitmeyen komşundan kurtulduğun için olabilir mi acaba?

@mizginyillmaz
Tatlı da benden o zaman.

@halilbaburaktas
Ah, gerçekten! Ne çile çektiren bir komşu, görmen gerek! Şükür gitti.

@mizginyillmaz
Duyarsa üzülür belki.

@halilbaburaktas
Duymazsa üzülmez.

@mizginyillmaz
A-aa! Sen, arkamdan böyle mi konuşuyorsun? Bir miktar kırıcısın şu an...

@halilbaburaktas
Asla! Aklımdan böyle şeyler geçmiyor bile. Seni üzdüysem, özür dilerim. Ben, sadece şaka yapmak istemiştim. Gülüşüyoruz diye...

@mizginyillmaz
Ahahah! Şaka şaka! Ödeştik diyelim.

@halilbaburaktas
Komşu hakkı... Bilmeni isterim. Komşunu kandırıyorsun.

@mizginyillmaz
Komşum da beni kandırıyor. Eşitiz bence :)

@halilbaburaktas
Güzel kanışlar diyelim o zaman.

@mizginyillmaz
Kesinlikle, güzel kanışlar...

@halilbaburaktas
Ben, artık seni tutmayayım. Yol yorgunusundur şimdi. Uyu, dinlen. Sonra görüşürüz. Hayırlı geceler, Mizgin.

@mizginyillmaz
:) Hayırlı geceler, Halil Babür.

Görüldü.

Ölüyorum sana, anlasana! Kendimi tutamayıp, seni çok seviyorum, yazacağım diye öylesine korkuyorum ki. Daha fazla ne kadar dayanabilirim sevgilim, inan bilmiyorum. Artık bacaklarımı koşmamaları için ikna etmek istemiyorum. Ben, olanca hızımla sana koşmak, aşkıma seni ikna etmek istiyorum. Şu sıralar, inancım tam. Hissediyorum, sende beni seveceksin. Ve biz, masal kahramanları gibi bir aşk yaşamayacak olsak da, en azından kendi masalımızı yazacağız. Yakın zamanda, biliyorum.

Saate baktım. 23:17. Uykum hiç yok. Yorgunum, evet ama otobüste yeterince uyuduğum için bedenim uykuyu reddediyor şu an. O zaman ne yapmalı?

Mandalina: Merhaba!

Saniyeler içinde görüldü ve yazıyor...

Halil: Merhaba ve hayırlı geceler.

Mandalina: Hayırlı geceler, nasılsın?

Halil: Gayet iyiyim, sen nasılsın?

Mandalina: Bende çok iyiyim. Seni merak ettim de...

Halil: Konuşmayalı oldu baya, değil mi?

Mandalina: Evet, birkaç gün oldu.

Halil: Genelde bu tür anonimli sohbetler aralıksız devam eder ama sen hayalet olmayı seviyorsun sanırım.

Mandalina: Aslında, hayır. Her an sana yazmak istiyorum ama rahatsız ederim korkusuyla kendimi frenliyorum. Seninle ara ara konuşabilmek bile çok güzel. Fakat diğer türlü seni bunaltırsam bu ara ara konuşma fırsatını da elimden kaçırabilme ihtimalim var ve ben, bu ihtimali asla göze alamıyorum.

Halil: Neden beni rahatsız edeceğini düşünüyorsun?

Mandalina: Kendimden pay biçiyorum. Adını bilmediğim, hiç görmediğim, hakkında doğru dürüst bir bilgiye sahip olmadığım biri sürekli bana yazsa, muhtemelen hoş karşılamazdım.

Halil: Başta bende hoş karşılamadım.

Mandalina: Peki şimdi?

Halil: Şimdi, sana alıştım.

Mandalina: Bu iyi bir şey mi?

Halil: O kadar iyi bir şey ki...

Mandalina: Sevineyim o zaman!

Halil: Sevin o zaman...

Mandalina: Bir oyun oynayalım mı?

Halil: Ne oyunu?

Mandalina: Birbirimizi tanıma oyunu.

Halil: İlgi çekici duruyor. Nasıl oynayacağız?

Mandalina: Şöyle ki, merak ettiğimiz soruları birbirimize soracağız ve cevaplayacağız.

Halil: Bana uyar. İlk kim soruyor?

Mandalina: Sen sor.

Halil: Tamam. Beni ne zamandır tanıyorsun?

Mandalina: Bir yıldan fazla oldu.

Halil: Peki, sıra sende.

Mandalina: Hmm. En sevdiğin renk?

Halil: Yeşil.

Mandalina: Benimde! Sıra sende.

Halil: Kaç yaşındasın?

Mandalina: Aynı yaştayız. Soruyorum. Üniversite bitince hangi alana yönelmeyi düşünüyorsun?

Halil: Savcılık. Soruyorum. Ne okuyorsun?

Mandalina: Pas hakkımı kullanıyorum.

Halil: Öyle bir hakkımız mı vardı?

Mandalina: Artık var.

Halil: Öyle olsun.

Mandalina: Başka sorabilirsin.

Halil: Peki. Seni daha önce gördüm mü?

Mandalina: Muhtemelen.

Halil: O zaman yakınız?

Mandalina: Belki...

Halil: Güzel.

Mandalina: :) Şu sıralar istediğin bir şey; eşya olur, manevi olur vs.

Halil: Seni görmek istiyorum.

Mandalina: Ne?

Halil: Evet, seni görmek istiyorum. Çünkü merak ediyorum.

Mandalina: Bu bir gün olacak ama o bir gün yakın zaman mı, emin değilim.

Halil: Neden?

Mandalina: Çünkü beni merak ettiğin için görmek istiyorsun. Görmek istediğin, bedenim; ben, değilim.

Halil: Yanılıyorsun. Ben, seni görmek istiyorum.

Mandalina: Sana yazarken niyetim zaten kendimi göstermekti. Ama bedenimi değil, kalbimi...

Halil: Biliyorum. Bilmekten öte, görüyorum ve kalbini gördüğüm bu kızın yüzünü de görmek istiyorum.

Mandalina: Bana biraz zaman ver.

Halil: Peki.

Mandalina: Şimdilik iyi geceler diyelim mi?

Halil: Diyelim tabi. İyi geceler, Mandalina.

Mandalina: İyi geceler, Halil.

Görüldü.

İçime oturan öküzü tarif etmeme gerek var mı? Böyle baya büyük, sivri ve kalın boynuzları olan, burnundan soluyan, baya ağır bir öküz. Oturdu içime, kalkmaya da çok niyeti yok.

Neden durup dururken beni görmek istedi ki? Normalde buna sevinmem gerekirken neden üzülüyorum? Aslına bakarsak aklımda soru işaretleri var. Baştan beri olan soru işaretleri... Hep dediğim gibi Halil, Leyla'ya da çok iyi davranmaya başladı ve bu arkadaşça mı yoksa başka türlü mü asla anlayamıyorum. Mandalina ise koca bir çıkmaz. Bazen iyi davranıyor bazen nasıl davrandığını bile anlamıyorum. Mesela az önce beni görmek istediğini söyledi. Kalbini gördüm, şimdi seni görmek istiyorum diyor. Bunlar hep çelişki oluşturuyor bende. Halil'in ne istediğini bilmiyorum ki. Tüm bunların içine bir de en kötü ihtimali var ki, o da şu, ya ikisine karşı da herhangi bir duygusu yoksa. O zaman çok üzülürüm işte. Tamam, tüm aşklar karşılık bulamaz ama ne kadar olmaması gerekse de ben bu süreç içerisinde çok fazla umutlandım. Onun bana bakışı, gülüşü, sohbetlerimiz... Hepsi, sanki onunda bana karşı hisleri varmış gibiydi. Ya da ben çok fazla aşığım ve normal bakışını bile aşka yoruyorum. İçimden bir his bu işin sonunda çok üzüleceğimi fısıldıyor. Bazen keşke hiç bu işe kalkışmadan Leyla olarak karşısına çıksaydım diyorum. -ki çıktım da ama Mandalina olarak da çoktan yazmıştım ve geri dönüşü de yoktu. Ne biçim bir balçığa saplandım böyle! En azından birinden emin olsam, çıkacağım karşısına. Ama nedense bu emin olduğu kişinin Leyla, olmasını istiyorum. Çünkü Mandalina olursa Leyla'yı zaten beğenmemiş demektir! Ah, kafayı yiyeceğim! Geceleri düşününce hep böyle oluyor işte. En iyisi bir su içeyim ben.

Yatağımdan kalktım. Ses çıkaramamaya özen göstererek odanın kapısını açıp koridora çıktım. Çaprazında ki mutfağa geçtim. Işığı yakıp bir bardak su doldurdum kendime. Suyu içerken mutfağa babanem girdi. "Niye uyumadın, babane?" diye sordum. Bir şey demeyip sandalyeye oturdu. "Otur bakayim şöyle," deyince, karşısına oturuverdim. Elimdeki bitmemiş su bardağını alıp kalanını içti. "Oh, ciğerlerim da yanmiş," dedi, içtikten sonra. Bu hali beni gülümsetti. "Ee, ne oldi senin gara yağız oğlan?" Gülüşüm yüzümde asılı kaldı. Halil'i, babaneme anlatmakta hiç iyi etmemiştim. Kadın, babamın yanında bile konusunu açmaktan çekinmiyordu. Şimdi de kesin merakından uyumadı. Alem kadın!

"Aman, ne olacak nenem! Hiçbir şey olduğu yok. Ama artık konuşuyoruz biraz biraz," dedim. Başını salladı yılların verdiği edayla. "Pok garuşturan! Seni cibi cüzel kızi bulmiş da!" Ah, nenem! Sen gel bunları ona anlat bir de...

"Sen üzülma, emi! Biliysun, ben da dedeni çok severidum vaktiyle. Bu baa beğenmadi başta. Uhh, bir pok garuşturan da o idi! Neysam, sonra sonra ben bunin aklina cirdum. Ben da az değuldum, haa! Cönli baa düşti. Evlenduk. Nasil oldi anlamadum bila. Sen baa inan. O oğlan saa bayulacak bayulacak! İki naz bir şey et sen da. Öyle yali kazuği cibi dikilirsan oğlan seni beğanur mi! Böyle salunacaksun, akli sen da kalacak. Dönip dönip bakacaak! Aklini alacaksin, aklini! Hah, bunlari hep aklinda tut. Şimdi ben yatayrum, sabah namaza kalkamayrum sonra. Sen da geçe galma! Haydi," deyip, konuşmama fırsat vermeden kalkıp gitti. Arkasından kocaman gülümsedim. Koca kurt seni! Nasıl da akıllar veriyor öyle... Salınacakmışım! Fena fikirler değiller aslında. Ay, ne diyorum ben ya! İyice kafayı yedim.

Nihayetinde her şey olacağına varmıyor mu? Varıyor. E her şeyi olacağına bırakmak lazım o halde. Fazladan yakınmaların, üzülmelerin ne gereği var, çare olmayacaksa? En iyisi gidip yatayım. Ne demiş atalarımız, sabah ola çay demle!

🍊

Bir ay sonra...

Az gittim, uz gittim, dere tepe düz gittim, koca bir ayın üzerinden geçtim de geldim. Nereye mi, Erzurum'a! Yani; yarime, sevdiğime, bir taneme, ömrüme, kurt bakışlıma... Liste uzun. Keyfimden on köşeyim.

Tarihler on yedi Şubat'ı gösteriyor. Havalar bir hayli ısınmış. Ama Erzurum burası. Bir gece de Antarktika'ya döner, haberiniz bile olmaz.

Geçen bir ay boyunca Halil'le bir kaç kez instagram hesabımdan, neredeyse her gün de Mandalina olarak konuştum. Bu süre zarfında ona fazlasıyla yaklaştığımı hissettim. Zira, o da bana. Bir keresinde; bir gün Palandöken'e çıkalım, teleferiğe bineriz, diye bir teklifte bulundu. O an kanat çıkarıp uçasım geldi. Benimle, beraber olduğumuz hayaller kuruyordu. Ortaya dökülüp saçılan sevgi sözcükleri yoktu. Beni sevdiği konusu zaten çok askıda kalan bir konuydu ama beni sevmek istediğini çok iyi biliyordum. Nasıl ki ben onu her tanıdıkça daha çok aşık oluyorsam, o da tıpkı benim gibi beni tanıyarak, beni sevecekti. Yani, umarım. Malum, benim hayal pilavımın kaşığı baya büyük.

Günlerden Cumartesi. Işıl ışıl bir güneş var. Kış insanı olmama rağmen yaz sıcağının tatlı bunaltılarını özlemiştim. Akşam sıkılıp çıkıp gezmeler, tatlı yemeler, bisiklet sürmeler... Hepsini birbir özledim. Bunları kışında yapabiliyorum ama yazın da tadı başka işte.

Bu efsunlu hayaller nereden çıktı, inanın bilmiyorum. Her şey hayal pilavımın büyük kaşığı yüzünden.

Hayal demişken... Ben, biraz hayalimi izleyeyim. Değil mi ama? Koca bir ay, özledim biriciğimi.

Güzel bir çay demledim kendime. Aslı, henüz gelmemişti. Yarın gelecek. O yüzden bu gece tekim ve çayım da tek kişilik.

Vardım bir aydır soğuk olan berjerime. Oturuverdim hemencecik. Işığım kapalı. Kalın perdemi açıp ince tülümü çektim. Yüreğimin odasının ışığı yanıyor. Perdeleri yine açık. Masasında bir şeyler izliyor. Çayı var önünde yanında da çerezlik bir şeyler. Dayanamıyorum. Nasıl özlemişim!

Mandalina: Ne yapıyorsun bakalım?

Yazıp gönderdim çabucak. Hala bir miktar çekiniyordum ama bu bir ay boyunca o kadar çok konuşmuştuk ki bu çekingenliğin yüzde on kadarı kalmıştı.

Sohbet açık haldeyken ona baktım. İzlediği şeyi durdurmuş telefonunu eline almıştı. Birkaç hareket sonrası sohbetten ses geldi.

Halil: Film izliyorum. Sen ne yapıyorsun bakalım.

Mandalina: Hiiç, düşünüyorum öyle.

Halil: Hmm. Ne düşünüyorsun?

Mandalina: Karşına çıksam ne yaparsın diye düşünüyorum.

Halil: Hanımefendi, benimle bir çay içer misiniz, derim hemen ve beraber çay içmeye gideriz.

Mandalina: Yani hiç yorum falan yapmayacaksın?

Halil: Ne yorumu?

Mandalina: Seni şöyle bekliyordum şöyle çıktın falan?

Halil: Seni, sen olarak bekliyorum.

Mandalina: Yaaa...

Halil: Ne yaaa?

Mandalina: Utandım.

Halil: Utanma. Gerçekleri söylüyorum. Bir gün karşıma çıkarsan aynı dediğim gibi çay içmeye gideceğiz.

Mandalina: Tamamdır kaptan!

Halil: Çıkacaksın yani?

Mandalina: Hı-hımm.

Halil: Ne zaman?

Mandalina: Ne zaman istersin?

Halil: Hemen.

Mandalina: Hemen olmaz ama yakın zaman da...

Halil: Yakın zaman da...

Mandalina: İyi geceler. Üzerini sıkı ört, Halil.

Halil: İyi geceler, tatlı Mandalina. Sende üzerini çok sıkı ört.

Görüldü.

🍊

Sabah, erken denebilecek bir saatte Aslı, geldi. Beraber güzel bir kahvaltı yapıp hasret giderdik. Sonrasında biraz dinlenmek üzere odasına çekildi. Bende odama geçtim.

Geceden bu yana Halil'i düşünüyordum. Hoş, ben onu hep düşünüyorum ama bu kez farklı. Bu kez onun karşısına çıkmak istiyorum. Korkacak çok şeyim var ama artık düşünmek istemiyorum. Ne olacaksa olsun moodum açıldı ve tam olarak öyle, ne olacaksa olsun artık. İnanıyorum, çok sevecek beni. Çok mutlu olacağız. Başta şaşıracak belki ama sonra kabullenecek. Hem Leyla olarak hem de Mandalina olarak onunla çokça vakit geçirdim. Beni hem ruhen hem de fiziken tanıyor artık. Ona, onu sevdiğimi hiç söylemedim. Fakat bunu hep hissettirdim. O da biliyor zaten onu sevdiğimi. Bilmese o da bu şekilde yaklaşır mıydı bana?

Evet, kesinlikle çıkmalıyım karşısına. Artık her anımı onunla beraber geçirmek istiyorum. Gizli bir şekilde yazışarak değil...

Mandalina: Bu akşam, saat sekizde, sizin mahallenin iki sokak arkasındaki kamelyalarda buluşalım mı?

Ellerim titreye titreye mesajı yazıp gönderdim. Telefonumu sessize alıp arka cebime attım. Kabul edecek, eminim. Ama şu an o kabul mesajını görmeye cesaretim yok.

Geçen süre zarfında yemek yaptım. Aslı, kalktı. Beraber biraz temizlik yaptık. Sonra buna devam etmek istemediğimizi fark edip film izlemeye karar verdik.

Aslı, film seçiyordu. Bende bir cesaret telefonumu çıkarıp ekranı kaydırarak açtım. Sonrasında çok beklemeden hemen sohbete girdim.

Halil: Buluşalım tabi. Buna çok sevindim. Gerçekten!

Mesajı görüldü yapıp telefonumu orta sehpanın üzerine bıraktım. Çok heyecanlıyım. Soğuk soğuk terler döküyorum. Saat henüz beş. Nasıl sekiz olacak?

"Sen filmi seç, bende mısır patlatayım," deyip, ayaklandım. Aslı, onay mırıltıları çıkarırken mutfağa geçtim. Mısırı kısa sürede patlatıp salona geçtim. Aslı, dizleri üstünde ki bilgisayara son birkaç dokunuş yapıp orta sehpanın üzerine bıraktı. Bende yerime geçtim.

Açtığı filmin adını bile bilmiyorum. Karakterlerin birinin bile adını aklımda tutamadım. Tek yaptığım şey heyecandan yerimde duramayıp kıpırdanmak oldu. ARKADAŞLAR HALİL BENİ ÖĞRENECEK FARKINDA MISINIZ? JETON YENİ DÜŞTÜ, BİR DAKİKA. HALİL, BENİ ÖĞRENECEK. AĞZINI KIRAYIM HALİL, BENİ ÖĞRENECEK. İMDAT, ANNECİĞİM İMDAT! NE YAPACAĞIM BEN?

Film bitti. Benimde pilim bitti. Yani beynimin. Error veriyor. Çok düşünmekten kısa devre yaptı. Kalbim saatlerdir çok hızlı kan pompalıyor. O da tükenmişlik sendromuna girdi sanırım.

Saat yedi. Aslı'yla beraber yemek yemek için mutfağa geçtik. Hızlı hızlı bir şeyler atıştırdım. Aslı'ya ne diyip dışarı çıkacağım, onu düşünüyorum. Derken...

"Kuzenim yatay geçiş yaptı buraya. Geçen hafta geldi. Sen gelince görüşelim, demişti. Onunla buluşacağım. Geç olmadan gelirim," dedi ve birkaç tabak alarak ayaklandı.

Ver horoni! Çok ballıyım. Hiç yalan söylemek istemiyordum. İyi ki çıkıyor.

Aslı, çabucak hazırlanıp çıktı. Saat yedi kırk beş. Ben, zaten hazırım. Kamelyalar beş dakikalık mesafe de. Ama çıkmak istemiyorum. Aslında çokta istiyorum fakat şu heyecan...

Geçen on dakika on saat gibi gelirken ayaklarımı sürüte sürüte merdivenlerden indim. Karşı apartmana bakmamaya çalışarak arka sokağa doğru yürümeye başladım. Çoktan gitmiştir sevdiğim. Şimdi bende gideceğim ve şaşkınlıktan güzel gözleri kocaman olacak. Bir süre konuşamayacak. Ben, güleceğim. O, anlam veremeyecek. Utanacağım. Hem de çok. Sonra beraber çay içmeye gideceğiz. O, öyle söylemişti.

Nefesimi tutarak sokağı döndüm ve kamelyalar görüş alanıma girdi. Sırasıyla dört kamelya. Gözlerim hemen sevdiğimi aradı. Buldu da. Ama...

Sırtı dönük. Karşısında bir kız var. Halil'in sırtı kapatıyor kızı. Kalbim sebepsiz yere sıkışırken birkaç adım öne atıp kızı görmeye çalıştım. Gördüm de ama bir türlü anlam veremedim. Niye?

Aslı...

Gözleri beni buldu. Alttan bir gülüş sonrası sevdiğime elini uzattı.

"Merhaba, ben Mandalina," dedi ve ben hakiki bir kabus gördüğüme inandım.

🍊


Loading...
0%