Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4. 🍊 Kar Taneleri

@amatoriceyazar


Multi: Cem Adrian, Bir Kar Tanesi


4. Bölüm: 🍊 Kar Taneleri

🍊🍊🍊

Halil: Mandalina, bugünde mandalina getirecek misin?

Mandalina: Getireyim mi?

Halil: Getirme. Getirdiklerin iyi geldi. Artık ihtiyacım yok gibi...

Mandalina: Öyle diyorsan... Peki.

Halil: Kırmadım değil mi?

Mandalina: Hayır. Tabi ki kırmadın. Önemli olan senin iyi olmandı. İyi olduysan problem yok.

Halil: Öyle. Teşekkür ederim, tekrar.

Mandalina: Asıl ben teşekkür ederim.

Halil: Ne için?

Mandalina: Mandalinalarımı yediğin için.

Halil: (: Çok garip bir sebep. Ama olsun.

Mandalina: Olsun.

Halil: Görüşürüz o halde.

Mandalina: Görüşürüz müyüz?

Halil: Görüşürüz.

Mandalina: Görüşelim.

Görüldü.

Aşk. Sen, ne güzelsin. Halil, ne güzel.

Ellerimi nereye koyacağımı bilemedim. Çok heyecandan bayılsam, bu bir ilk mi olurdu? Ama benimki çok heyecandan değil, çok sevgiden olurdu. Onu öyle çok seviyordum ki... Bilmediği zamanlarda, belki ileride bildiği zamanlarda; yine onu sevmiş olacağım. Görüşürüz. Seninle görüşmek ha! Birkaç gün önceki Leyla buna gülerdi sonrasında da derin bir iç çeker ve hayallere dalardı. Ama şimdi, sen bilmesen de benimle konuştuğunu, görüşüyorduk işte. Sen ve ben...

"Kalkalım mı artık?" teklifi yapan Deniz'e baktım. Kalkmasak olur muydu? Onun nefesini şimdiye kadar hiç bu kadar yakınımda hissetmemiştim. Hal böyleyken yanından nasıl gidilirdi? Zaten ondan gitmeyi hiç başaramamış bir kadınım ben. Gitmekte istemedim hiç. Tek istediğim onu sevmek ve hep daha çok sevmekti. Halil'di ya o. Benim canım olan. Canımdı.

Masadan onay mırıltıları çıkınca el mahkum toparlandık. Çantamı boynumdan geçirip onların olduğu tarafa hiç bakmamaya çalıştım. Sanki göz göze gelsek beni tanıyacak ve mandalina diyerek yanıma gelecekti. Kafayı mı yiyordum? Galiba.

"Halil, Ceza hukuku dersinde çok zorlanıyorum. Acaba sen beni çalıştırır mısın?" Kulaklarıma ilişen flörtöz sesle olduğum yerde kaldım. Bu kadar kolay mıydı ona bu tür teklifler sunmak? Peki ben niye ona bir mesaj atacakken bile çekiniyordum? Bu kadar kolay mıydı, Halil diyebilmek? Ben neden geceleri adını kendime sayıklıyordum? Kırılan kalbimi nereye koysam? Saklasam ya seni, Halil. Görmese kimse. Değmesin kimsenin bakışları. Bir ben bakayım o güzel kahvelerine. Bir ben göreyim... Saklasam ya seni, Halil; kalbime. Bir bana kal, hep bana kal.

Vereceği cevabı duymaktan ölesiye korkuyordum. Halil'di ya o. Görmemiştim ki bir kıza güzel güzel baktığını. Okşamazdı ki onun bakışları başka kızları. Beni de okşamamıştı ama o Halil'di işte. Halil...

"Benimde o dersin vizesi iyi geçmemişti. Mustafa, çalıştırır seni, Gizem." Derin bir nefes alıp versem çok mu belli ederim kendimi. Ya da gidip kollarımı sarsam boynuna ve teşekkür ederim diye fısıldasam, anlamsız gözlerini bulur muydum gözlerimde? Özür dilerim, Halil. Bu hallerim hep aşktan, çok aşktan. Sana olan...

"Mizgin hanım! Daha ne kadar bekleyeceksiniz orada?" Aslı'nın sesi beni kendime getirmişti. Şimdi gidip onunda boynuna sarılmak istiyordum. İyi ki, Leyla dememişti. Tamam, Halil belki anlamazdı. Adı L harfiyle başlayan tek kız ben değildim zira. Ama o güzel aklına kurt düşmesindi. Şimdilik...

"Geliyorum," deyip ayaklarımı hareketlendirdim.

Şimdi, adımlarım senden uzağa düşüyor, Halil. Ama birgün sana çıkacak her yollar. Umut, kalbimin zehri, biliyorum. Ama umut aşığın azığıdır. Ümit ediyorum, sevdiğim. Çıkmaz sokaklarda birbirimizi buluşumuza...

🍊

Akşam yemeğimizi çoktan yemiş, bulaşıkları yıkadıktan sonra yine odalarımıza çekilmiştik. Halil, bugün kalın perdesini erkenden çekmişti. Bende ışığını izlemekle yetinmiştim.

Onu ilk gördüğüm zamanlar geldi aklıma. Yine burada böyle oturuyordum. Geçen yıl. Kış mevsimi. Kar yağıyor. Camına bir kuş tünemiş. Yavaşça başını dışarı uzattığını gördüm. Sonra güzel elleriyle sardı kuşu. Gündüz olduğu için camdan içeriyi çokta göremiyordum. Bir saat kadar sonra camının önüne minik bir bez parçası serdi. Kuşu üzerine bıraktı. Ve önüne biraz ekmek koydu. Merhametine vuruldum. Sonra gözlerim hep onu arar oldu. Birgün aynı fakültenin karşı kapısında buldu. Aynı sınıf, farklı şube. İçim ısındı. O günden sonra kalbimin tüm atları dört nala ona koşar oldu. O görüp, bilmedi hiç. Ama sevdim. Çok sevdim. Bilmediği her gün, çok daha fazla sevdim.

Perdesi hareketlendi. Heyecanla doğruldum. Hızla gidip ışığımı kapattım. Sonra tekrar eski yerimi buldum. Perdesini çekmiş, camını açmıştı. Daha yeni toparlamıştı neden camını açıyor ki? Niyeti tekrar hasta olmak mı? Mesaj atıp atmamak arasında ikilemde kalsam da bu düşüncemden vazgeçtim. Ne biliyorsun camımı açtığımı derse, sobelenirdim. Ve benim şuan buna kesinlikle cesaretim yoktu.

Camı bir iki dakika kadar daha açık durduktan sonra kapattı. Perdelerini çekmemişti. Masasına oturdu. Sevinçle daha çok kuruldum yerime. Onu izlemek, onu haddinden fazla sevmek demekti. Ne kadar güzeldi. Ne kadar güzelsin, Halil.

Kalın bir kitap alıp çizerek okumaya başladı. Eşya hukuku kitabımızdı. Renginden tanımıştım. Finallere çalışıyordu. Yatağımın yanındaki ayaklı abajuru berjerimin yanına getirdim. Kalkıp aynı kitabı alıp abajur ışığında okumaya başladım. Tamam, aynı hukuk kitabını okumak yerine daha romantik bir şeyler okumayı tercih ederdim fakat bu bile bana yetiyordu. Nasıl yetmesin ki? Güzel gözlerinin değdiği satırlara benimde gözlerim değiyordu. O belki bilmiyordu ama biz şimdi beraber ders çalışıyorduk.

🍊

İki saat boyunca minik aralar vererek kitabımızı okuduk. O, gerek not aldı gerek kitabın altını çizdi. Bense sadece altını çizmekle yetindim. Final zamanı birde not alırdım.

Kitabın arasına bir kalem koyup oturduğu yerde hafif gerindi. Sonrada sandalyeden kalkıp gözden kayboldu. Saniyeler sonrada ışığı kapandı. Saat henüz dokuzdu. Uyumayacaktı. Çay falan içmeye gitmiştir belki. Bende yerimden kalkıp uyuşan bedenimi canlandırdım. Mutfağa gidip çay suyu koydum. Bu süre zarfında Aslı'dan hiç ses çıkmamıştı. Muhtemelen ders çalışıyordu. Mutfak masasında bir süre telefonumla ilgilendim. Bu esnada suda kaynamıştı. Kalkıp demledim. Sonra tekrar mutfak masasına geçtim. Bir süre çayın çıkmasını bekledikten sonra hareketlenip bir kupaya çay doldurdum. Yanına da atıştırmalık bir şeyler ekleyip tepsiyle Aslı'nın odasına geçtim. Tamda tahmin ettiğim gibi ders çalışıyordu.

"Kolay gelsin, avukat hanım. Bölüyorum ama çay getirdim," dedim muzır bir ifadeyle. Gözleri çok yorgun bakmasına rağmen kocaman gülümsedi.

"Avukat hanım... Sen her böyle söyledikçe içim bir tuhaf oluyor," diye kendini ifade etti. "Öylesin ama. Şimdi değilse de ileride muhakkak." Gözlerindeki yorgun ifadenin yerini güzel bir ışıltı almıştı. İyi çalışmalar dileyerek odasından ayrıldım. Tekrar mutfağa geçip bu kezde kendime çay doldurdum. Yanına bir şey almazken odama geçtim. Halil'in ışığı hala kapalıydı. Kupamı camın pervazına koyup kaldığım yerden tekrar okumaya başladım. Bu yarım saat kadar sürdü. Sonra aniden dünyam aydınlandı. Yani Halil'in ışığı yandı. Çok seviyorum. Evet.

Tekrar eski yerini alırken kitabını açtı. Bir süre onu izleme düşüncesindeyken kitabı tekrar geri bırakıp telefonunu eline aldı. Sadece ışığını görüyordum ne yaptığını göremiyordum. Öylece ona bakarken odayı dolduran telefon bildirim sesimle kalbim yerinden çıkmaya hazır bir şekilde atmaya başladı. Yoksa...

Heyecanla yatağıma koşup telefonumu alıp geri yerime oturdum. Açma tuşuna bastığımda yaşadığım koca bir hayal kırıklığıydı. Leyla, sen hakiki bir leylasın. Çocuk sana ne diye mesaj atsın ki? Neden yani? Üzülerek sınıf grubuna gelen mesajlara göz attım. Neden üzüldüysem...

Telefonumu da camın pervazına koydum. Halil'e baktım, hala telefonuyla uğraşıyordu. Bir cesaret telefonumu tekrar elime aldım. Allah'ım, aklıma mukayyet ol.

Mandalina: İyi geceler, nasılsın?

Telefonumu anında kapatıp pervaza geri koydum. Yerimde duramazken ayağa kalkıp camın önünde gidip gelmeye başladım. Telefona bakıyordu, bir şeyler yapıyordu ama hala bir cevap gelmemişti. Yanlış mı yapmıştım? Parmaklarımın uçlarını ısırmaya başladım.

"Aptalsın Leyla. Bunaltacaksın çocuğu işte!" Kendi kendime söylenirken telefonuma bildirim düştü. Nefesimi tuttum. Telefonumu elime alırken gözlerimi sıkı sıkıya kapattım. Açma tuşuna basarken de gözlerim hala kapalıydı. Ne yazdığını görmeye cesaretim yoktu. Ya terslediyse? Ama Halil öyle biri değil ki... Önce sol gözümü açtım. Görüşüm bulanık olurken sağ gözümü de açıp mesajı okudum.

Halil: İyi geceler. İyiyim, teşekkür ederim. Sen nasılsın?

Mandalina: İyiyim, teşekkür ederim. Ben merak ettim de...

Halil: Neyi merak ettin?

Mandalina: Hastalığını...

Halil: Hmm, hastalığım iyi.

Mandalina: Allah daha iyi etsin.

Halil: Hastalığımı mı, beni mi?

Mandalina: İkinizi de.

Halil: Hastalıkta bana ait olduğuna göre demek ki iyi olmasını istediğin kişi benim. Öyle değil mi?

Mandalina: Öyle mi olmuş...

Halil: Öyle olmuş.

Mandalina: Hay Allah!

Halil: Mandalina?

Mandalina: Mandalina mı istiyorsun?

Halil: Hayır, sen mandalinasın.

Mandalina: Ben mandalina mıyım?

Halil: Hayır tabi ki :) Adını bilmediğim için sana mandalina diyorum.

Madalina: Ne?

Halil: İstersen adını söyle, öyle sesleniyim. Bundan hoşlanmadın sanırım.

Mandalina: Hayır hayır, çok hoşlandım. Böyle seslenmeye devam edebilirsin.

Halil: Peki. Mandalina?

Mandalina: Efendim?

Halil: İyi geceler.

Mandalina: İyi geceler, Halil Babür.

Görüldü.

🍊

Dün gecenin heyecanını hala üzerimden atmış değildim. Mesajlarımızı baştan aşağı kaç defa okudum sayamadım bile. Öyle güzel, öyle özel ki benim için. Şakalaşmıştı benimle değil mi? Öyle olmasada benim için öyleydi. Canımın içi misin be adam! Evet, canımın içisin.

Ağzımı atkımdan içeri iyice gömdüm. Beş dakika kadardır otobüs bekliyorduk. Erzurum, sabahları bir başka soğuk oluyordu sanki. Şu ilik donma meselesi acaba gerçek olabilir miydi? Değilse de gerçek olacaktı zira iliklerim donuyordu. Bacaklarımı birbirine sürte sürte ısınmaya çalışıyordum. Gözlerim yerdeydi. Alnıma vuran soğukla ellerimi kabanımın ceplerinden çıkarıp beremi alnıma doğru biraz daha çektim. Bu halimle eskimolara benziyordum. Ama soğuktu canım, ne yapayım!

Gözlerimin aşina olduğu botlar radarıma girince nefesimi tuttum. İşte, gelmişti. Beni hiç görmese de gelmişti. Elleri şişme montunun ceplerindeydi, başında siyah bir bere vardı. Kahverengi bir kot giymişti. Siyah botlarıyla uyum içerisindeydi. Bir koluna taktığı sırt çantası düşmek için zaman kolluyordu sanki. İyiydi yani. Çok iyiydi. Kaçamak bakışlarla onu izlemeye devam ediyordum. O ise önümüzde durmuş, arkası dönük bir şekilde bekliyordu. Hem yan yana hem çok uzak. Olsun. Seviyorum. Çok.

Otobüs geldiğinde birkaç kişinin arkasından o da bindi. En son Aslı'yla bende binince kapı kapandı. Sabah saatleri olduğu için çok fazla bir doluluk yoktu. Öğrenciler vardı işte. Herkes bir yere otururken biraz ilerleyip boş yer aradık. Aslı bir kızın yanına geçerken ben biraz daha arkaya ilerledim. Gözlerim onu buldu. Bana bakmıyordu ama biliyordum ki gölgem düşmüştü gözlerine. Cam kenarına oturmuştu. Sırt çantası ikili koltuğun boş kısmını bir miktar kapatıyordu. Aslı'nın yanına dönüp ayakta durmak için hareket edecektim ki bir şey yaptı. Yavaşça çantasını kucağına çekti. Kalbim, dur şimdi. Sakin ol. Oturmalı mıydım? Ya kalbimin sesini duyarsa? Heyecandan bayıladabilirim. Ama bu şansı bir daha nerede yakalayacaktım? Nefesimi tuttum. Bedenimi yavaşça yanına bırakırken, diken üstünde oturmak deyimini adeta yaşıyordum. Omuzlarımız birbirine değiyordu. Ve bu tahmin ettiğimden çok daha fazla heyecan vericiydi. İnip kalkan göğsü yanımdaydı işte. İleride bir yerde nefeslerimiz birbirine karşıyordu. Bu ilk esaslı dokunuşumdu sana sevdiğim. İlk. Özel. Seni seviyorum. Çok. Şimdi kulağına fısıldasam hemen kalkarsın yanımdan belki. Belki yüzümü görmeye çalışır bir anlam vermeye çalışırsın. Ama bunların hiçbiri olmayacak. Çünkü sevdan yüreğimde gizli. Şimdilik.

Kesik kesik nefesler alıyor, otobüs yolculuğumuzun çok uzun sürmesi için dua ediyordum. Onunla yan yana olmak. Masallar bile bu kadar süslü değildi biriciğim. Kalbimin en güzel süsü, hayatımın ışığısın. Canım...

Hafif hareketlendi. Montunun cebinden çıkardığı telefonunu parmak izini okutarak açtı. Bakmak istemiyordum ama bakıyordum da. Bu yaptığımdan utanç duyarak bakışlarımı kaçırmak üzereydim ki, WhatsApp'a girdi. En başta gördüğüm isimle, kalbim sanki çok az yavaş atıyormuş gibi daha da hızlandı. Ve daha da...

Mandalina 🍊, yazıyordu. Beni böyle mi kaydetmişti? Sevinçten bağırmamak için dilimi ısırdım. Şimdi yanaklarını tutup sevmemek nasıl zordu benim için bilemezsiniz. O bu kadar güzelken nasıl sevmem ki hem?

Güzel parmakları öylece yerinde dururken birden hareketlendi ve sohbetimize tıkladı. Kalbimin gürültüsü kulaklarımı sağır edecek türdendi. Yaşadığım heyecan tüm bedenime büyük bir yoğunluk uyguluyordu. Bayılma sakın. Sakın!

Önce boş profilime tıkladı. Sonra çok beklemeden çıkıp mesajlarımızı okumaya başladı. Dudaklarının arasından firar eden minik gülücük yüzümde bahar çiçekleri açtırmıştı.

"Değişik ama komik," diye fısıldadı kendi kendine. Beni hem değişik hemde komik mi buluyordu? Allah'ım, toprak atın üstüme. Mezar taşımada, aşkından öldü yazdırın. Bu kalp bu adamın güzelliğine nasıl dayansın ha?

Telefonunu kilitleyip tekrar cebine koydu. Yaşadıklarımı unutmamak adına her saniyesini beynime kazımaya çalışıyordum. Bu onunla yaşadığım en özel andı belkide. Kim bilir daha da özel anılarımız olacaktı. Bilmiyordum bunu. Fakat şimdilik bu -en'imdi ve bir müddet de öyle kalacak gibi gözüküyordu.

Ben kendi kendime hülyalara dalmışken, Halil tekrar telefonunu çıkardı. Hızlı bir biçimde tekrar sohbetimize girdi. Ne yaptığını soluksuz izlerken o aceleci davranıyordu. Mesaj yazma bölümüne tıkladığında artık hiç iyi değildim. HALİL BANA MESAJ YAZIYORDU. BANA! Sakin ol. Şimdi değil. Sakin. Ol!

Halil: Günaydın.

Sildi.

Halil: Hayırlı sabahlar.

Sildi.

Halil: Nasılsın?

Sildi.

Halil: Mandalina?

Sildi.

Sonrasında parmakları klavyenin üstünde sabit kaldı. "Ne yapıyorum ben?" diye kendi kendine söylendi. Bu son söylediğine bir anlam yükleyemeyecek kadar heyecanlıydım. Oturduğum yerde kalbimi dizginlemeye çalışırken ineceğimiz durağa yaklaştığımız da maruz kaldığım bu yüksek dozu azaltmak için ayaklandım. Bugünlük bu kadar heyecan yeter, Leyla Mizgin Yılmaz.

Saniyeler sonra o da arkamdan ayaklandı. Bizimle beraber birkaç kişi daha inmişti otobüsten. Hep birlikte turuncu binaya doğru yürümeye başladık. Fakülte binasına giriş yaptığımızda, Halil önden kartını okutup geçti. Bizde arkasından kartlarımızı okutup giriş yaptık. Saat henüz sekizi on geçiyordu. Kantinden birer çay alıp sınıfa çıktık. Buçuğa yakın Vergi hukuku hocası sınıfa giriş yaptı. Kapıyı kapatacağını düşünürken arkasından sayıca çok öğrenci de girince gözlerim tanıdık simalarla kocaman oldu. Birkaç kişi daha girdikten sonra gözlerim aşık olduğum yüzü buldu. Montunu çıkarmıştı. Elinde bir defter vardı. Kahverengi kotunun içine siyah boğazlı kazağını koymuştu. Taktığı siyah kemerle gerçekten harika gözüküyordu. Gözlerim onun üzerindeyken bir yandan da konuşan hocayı dinliyordum. "Arkadaşlarınızın hocasından rica ettim. Bu hafta şehir dışına çıkacağım için onlarla ders yapamayacaktım. O yüzden şubeleri birleştirdim. Herkes yerleştiyse yoklama kağıtlarını gönderiyorum, sonrada derse başlıyoruz," kimseden ses çıkmazken hoca kürsüden indi. O esnada da, Halil oturacak yer arıyordu. Önümdeki boş yere oturdu. Şimdi ensesiyle bakışıyordum. Saç traşını yeni olmuş olsa gerek ki ensesi temizdi. Öylece dalmışım ona. Bir gün içerisinde ne kadarda çok bir araya gelmiştik. Canım sevdiğim.

İlerleyen dakikalarda hoca çoktan derse başlamıştı. Ben ise anlattıklarından hiçbir şey anlamamıştım. Çünkü okuduğum başka bir kitap vardı. Halil...

Önüme gelen yoklama kağıdıyla kendime geldim. Leyla Mizgin Yılmaz, adını bulup imzamı attım. Kağıdı yanımda oturan Deniz'e uzattım. Sonra bir şey oldu. Güzel bir şey. Çok güzel bir şey hatta...

Halil, yan profilini döndü ve elindeki yoklama kağıdını bana uzattı. BANA UZATTI. Titreyen ellerimi dizginlemeye çalışıp yoklama kağıdına uzandım. Eli elimi teğet geçerken yoklama kağıdını elime bırakıp tekrar önüne döndü. Gözlerim kısa sürede adını buldu. Halil Babür Aktaş. Adını sevdiğim... Yoklama kağıdını Deniz'in yanındaki diğer şubenin öğrencisine uzatıp tekrar onu izlemeye başladım. Kendine gel, Leyla. Lütfen. Çok belli ediyorsun kendini.

İçimde onunla konuşma isteği vardı. Hemde normalinden daha fazla... Ellerim istemsizce telefonuma uzandı. Masanın altına indirip parlaklığını en sonuna kadar kıstım. Onunla olan sohbetimize girip parmaklarımı klavyede usulca kaydırmaya başladım.

Mandalina: Bir kış günü; kar taneleri adını fısıldarken, seninle dans edeceğiz, Halil.

🍊


Loading...
0%